@ahsenkubos
|
Ertesi gün saat on gibi uyandık. Bu uzun uykular nereden çıkmıştı acaba? Öyle çok yorulmuyordum gün içinde de uyuyordum bir de üstüne. O banyoya girince ben de odayı toplayıp aşağı indim. Kahvaltı hazırdı. Hatta çay bile demlenmişti. Arslan kendini geliştiriyordu. Masaya tabak, çatal bıçak falan koydum. Ama benim çok çay içesim yoktu o yüzden dolaba bir baktım farklı bir içecek var mı diye. Portakal suyu vardı. Çaydan daha cazip geldi. Dolaptan şişeyi aldım bir tane de bardak çıkardım. Bardağa koyduktan sonra şişeyi geri dolaba bıraktım. Bir çay bardağı çıkardım, şekeri masaya bıraktım. Kendi bardağımı da bıraktım. Çaycıyı da masaya koymuştum ki o da içeri girdi. Masaya oturduk genel sessiz ilerleyen bir kahvaltı artık bizim için rutin olmuştu. Konuşacak konu yoktu ki konuşalım. Ben tüm gün evdeydim. O da işte. Evde izlediklerimden başka anlatılacak bir şey yoktu o da iş hakkında konuşmazdı ki bu konuya sevinmiyorum desem yalan olur. Televizyon karşısında en azından izlediğimiz şey hakkında biraz konuşabiliyorduk ama kahvaltı fazlasıyla sessizdi bizim için. Kahvaltının başında kısaca gazeteye bakar sonra da kaldırırdı. Yine aynı rutinle kahvaltı yaptık dünkü olaydan galiba ekmeklerime de yaklaşmıyordu. Telefonuna mesaj gelince telefonla ilgilendi. Ben de sessizce kahvaltıya devam ettim. Yarın diş bulguru vardı bugünden sorsam iyi olabilirdi ama şu an pek keyfi yok gibiydi. Acaba akşam mı sorsam diye düşündüm. Telefonu bırakırken “Yarın Diyarbakır’a gideceğim.” Evet yarın evde değilmiş. Konağa gitmeme problem çıkarır mıydı acaba? En son pek keyifli ayrıldığı söylenemezdi. “Kalacak mısın döner misin?” evet önemli bir soruydu eğer kalırsa gitmem daha rahat olabilirdi. “Kalırım çarşamba akşam ya da Perşembe gündüz dönerim.” “Tamam.” Şimdi konuşsa mıydım? Zaten geçen sefer ki yöntemi kullanamazdım. Akşam söylemiştim zaten iş bulguru olduğunu “Yarın Selim’in diş bulguru ona gidebilir miyim?” kahvatıya devam ederken “Tamam, git.” demişti. Sesi de normal gelmişti. Çok da çabuk kabullenmiş ve cevap vermişti. Sonunda bu konuyu da atlatmıştım. Kahvaltısı bitince o kalktı giderken yanağımdan öptü. Ben de masayı topladım sonra yukarı çıktım Arslan Bey mutfağın geri kalanıyla ilgilensin diye. Banyo yapmamıştım, banyoya girdim sonra da televizyona sardım. İyice sıkılmıştım bundan da. Saatlerce hareketsiz bir şekilde oturmak beni daha çok yoruyordu. Sorun şu ki ev de bir iş yoktu yapacak. Akşama doğru artık sıkıntıdan toz aldım. Evi tam olarak temizleyen birisi yoktu o yüzden tozlanmıştı. Bu en azından gereksiz enerjimi atmamı sağlamıştı. Akşam geldiğinde yemeği de getirdi. O banyoya girerken bende sofrayı hazırladım. Genel olarak sessiz bir yemek oldu. Yedikten sonra o yukarı çıktı ben de bugün keşfettiğim komedi dizisine geri döndüm. İki bölümü bitirmiştim üçüncüye geçerken o da geldi. Tatlı getirmişti. Hem de bu sefer iki taneydi. Keşke daha önce söyleseydim en azından tatlılarım bana kalırdı. Tatlıyı elinden alırken o da yanıma oturdu. Ayrıca tatlı nereden çıkmıştı ki? Dünkü tatlıların hiçbiri mutfakta değildi. Ne ara aldırmıştı ve bunlar ne ara içeri girmişti? Saat bire gelirken artık uykum geldi. O da sabah Diyarbakır’a gidecekti. Uyuyalım mı diye sorduğumda kabul etti. Yarın en azından daha hareketli geçecekti. Yastıkla buluşur buluşmaz uyumuşum. Sabah yatakta bir hareketlilik hissettim. Sonra aradan ne kadar vakit geçti bilmiyorum Feyyaz’ın “Ben çıkıyorum” dediğini duydum ve saçlarımda da bir çift dudak hissettim. Uyku sersemi kafamı sallasam da ayıkamamıştım. O çıktıktan sonra biraz daha uyumuşum uyandığımda saat dokuzdu. Demek ki bayağı erken çıkmıştı evden. Önce üstümü giyindim aşağı indim. Kahvaltıyı tek yapmak istemiyordum ama annemler çoktan kahvaltılarını yapmışlardı. Masaya oturdum biraz atıştırdım canım çok istemiyordu zaten. Masadan kalktım dışarı çıktım. Arslan beni görünce yanıma geldi. “Günaydın Berfu Hanım.” Bu adam beni kaybetse bulamazdı çünkü yüzümü bildiğine emin değildim. “Günaydın.” “Konağa mı?” Demek ki Feyyaz konağa gideceğimi söylemişti. Zaten bizim evde de yetiş işlerinin hepsi Arslan’a baktığı için evde neler oluyor hep biliyordu. “Evet.” “Arabayı hazırlatayım.” Ardından koşar adım bahçe kapısına yürüdü bende ağır adımlarla onu takip ettim. Arabanın kapısı açıldığında bindim. Konağa geldiğimizde annemler bahçede oturuyordu. Yanlarına varınca masaya çantamı bıraktım. “Hoş geldim kızım.” Annemin elini öptüm sonra yengeme sarıldım. “Hoş geldin Berfu.” “Hoş buldum ne yapıyorsunuz.” Biraz onlara yardım ettim. Misafirler gelince yukarı çıktık. Günlerdir yatmamın acısını çıkartmıştım. Halamları, Ayşe ablayı falan görmüştüm benim için oldukça eğlenceli geçmişti. Misafirler gidince aşağı indik mutfağı toparladık. Sonrasında herkes kendi köşesine çekildi. Yengemde ortamı boş bulunca beni sıkıştırdı. “Ee sen eve gitmeyecek misin geç kalma?” Ben evde olmadığını söylememiş miydim? “Diyarbakır’a gitti bu akşam yok.” “Rahatlığının sebebi bu yani.” Yani yoksa çoktan gitmek için hareketlenirdim. “Evet.” “İyi burada olduğunu biliyor değil mi sonra sorun çıkmasın.” Onun önlemini çoktan altım ben. “Evet dün söylemiştim.” Geliyor bakalım “Ee nasıl gidiyor anlaşıyor musunuz?” Biliyorum ben geleni “Evet yenge anlaşıyoruz.” Benim küçük tatlı krizi anında çıkardığım küslük dışında. “Aranız nasıl?” İyiydi galiba ama konuşamıyorduk “Yani iyi ama çok konuşmuyoruz.” “Niye?” Güzel soru düşünelim bir niye? “Konuşacak konu yok ki ben akşama kadar evdeyim o da iş hakkında konuşmuyor.” Yengem şöyle bir bana baktı. “Bir şey soracağım evde de gözlerini böyle kocaman açıp şaşkın ördek yavrusu gibi geziyorsun değil mi?” Şaşkın ördek yavrusu mu? “Ne alakası var yenge?” “Çok alakası var.” Ne gibi alakası olabilirdi acaba? Ayrıca ben şaşkın ördek yavrusu muydum? Benzetmeye bak ya. Geçen gün cinlerim vardı bugün ördek olmuştum. Yengemde bu aralar uğraşacak başka kimseyi bulamıyordu galiba. “Ne gibi?” Anlat da bende biliyim ya “Çaba harcamadığın anlamına gelir.” Ben dudak büzünce “Ya hiç değilse kuzenlerini sor ne yapıyorlar nasıllar diye ama yok suratsız suratsız otur.” Belki olabilirdi ama o da bir olurdu iki olurdu sonra ayrıca ben suratsız mıydım? Belki biraz. “Suratsız değilim ben.” En azından her zaman. “Öyle mi hiç belli olmuyor ya yemin ederim hiç kırışmayacaksın gülmediğin için.” Bu iyi bir şey değil mi güzel yaşlanırdım bende. “Yenge ya.” Sitemli sesime rağmen hiç takılmadan devam etti. “Ne ya? Haklıyım biliyorsun kızım.” Belki bir tık. “Bak bu şu haline kim görse seni yeni gelin der ki nerede senin takıların bir bilezik bir kolye ile çıkmışsın parmağındaki yüzük olmasa evlendiğini kimse anlamaz.” Tamam bu çok doğruydu hele de burası için “Bazıları kasada bazıları çekmecede.” “Ee kocan takma mı diyor?” karışmıyor ki kasanın şifresini bile söylemişti. Ben hiç açıp bakmamıştım ama orası da ayrıydı. “Hayır karışmıyor.” “Sen de o karışmıyor diye saldın kendini öyle mi? Şu haline bak on yıllık gelinde bile senden daha çok takı vardır.” Evet şimdi kendimi kötü hissediyordum. “Takmak aklıma gelmedi.” “Kesin öyledir zaten. Koca dolap dolusu kıyafet var ayrı bir oda dolu ama şu giydiklerine bak Berfu.” Bir an çıkışarak “Ne yapayım şort mu giyeyim?” “Evet değil mi tüm dolap şort dolu değil mi giyecek başka bir şey yok yani.” İşin açığı tam karşıma alıp karıştırmamıştım bile “Bak sen bile emin değilsin. Evde sürekli pijama ile dolaşıyorsun da değil mi?” Evet. “Belki.” “Belki mi? Kaç kere kapıda karşıladın hoş geldin dedin?” Kapıyı çalmıyor ki. “Kapımızı kilitli değil hep açık. O yüzden açıp giriyor. Ayrıca gelince diyorum hoş geldin diye.” “Berfu ya sen bu akılla gidersen bu evlilik nasıl sürer bilmiyorum.” Bence yeni evli bir çifte göre kötü gitmiyorduk. Hem o da yengemin saydıklarına takılmıyordu ya da bana yansıtmıyordu. Acaba gerçekten takılıyor da bana yansıtmıyor olma ihtimali neydi? Emin değildim ki o da bülbül gibi şakıyan bir insan değildi. İkimiz tencere kapak misaliydik o konuda ikimizde konuşmuyorduk. “Niyeymiş?” “Evde her an yatabilecekmişsin gibi dolaşıyorsun hadi o yokken neyse de insan akşam bir güzel çıkayım der karşısına saçını başını düzeltir.” Gecelikli halimden hiç şikayetçi değildi aksine bayağı bir hoşuna gidiyordu. “Ne zaman geleceğini tam bilmiyorum ayrıca sabah kalkıyoruz o gidiyor sonra da bazen geç geliyor.” “Tamam ona bakma ama sen yemeğe geleceği zaman haber veriyor diyordun.” Diyor. “Evet.” “Ee yemeği kaçta yiyorsanız o saatte gelecektir değil mi?” tamam biraz haklı olabilirdi. “Dikkat ederim.” “Orasını sen bilirsin Berfu benden sana bir abla bir yenge tavsiyesi kendini çok fazla salarsan toparlayamazsın. Ayrıca adam bu tür şeylere dikkat ediyor.” Bu doğruydu işte. Cevap vermek yerine başımı öne eğdim. “Başını öne eğme kaldır. Burada neyse de İstanbul’a ya da İtalya’ya gittiğinde ne olacak? Durmadan birileri seni uyaracak mı? Onu giyme şunu giy. Bu olmamış bu ortama bu giyilmez mi diyecekler.” Derler miydi derlerdi zaten kötü olursa Feyyaz direk kendisi söylerdi. “O zaman dikkat ederim.” “Şimdi de et daha kaç gün oldu evleneli biraz yüzün gülsün şikâyetlenip durma lütfen.” Şikâyetleniyor muydum ki? Tamam arada o da regl olduğum için biraz fazla duygusaldım ondan. “Tamam.” “Biraz çaba harca sen harcayınca o da harcar bir ortak dil oluşturursunuz. Kötü davranmıyor gayet kibar, iyi davranıyor diyorsun sen de biraz karşılık ver.” yengem kendimi kötü hissettirme konusunda uzmanlaşıyordu galiba “Deniyorum.” “Daha çok dene o zaman.” Yengemin sesi olmayan tüm iç huzurumu kaçırmıştı galiba. “Çulsuz gibi şu haline bak bu şekilde gezersen hem annemleri hem de kocanı rezil edersin çünkü birisi seni şu şekil görse elindeki tüm takıları almışlar galiba şuna bak der.” Yok artık. Yani çulsuz da oldum daha neler olurdum bu gidişle. “Bir dahakine takarım.” Sesim fazlasıyla pes etmiş gibi çıkmıştı. “Tamam. Şimdi içinden nutuk atıyor diyorsun ama iş öyle değil. Senin mutluluğun söz konusu bir iyi davranır iki iyi davranır sonra vazgeçer.” O da vardı şimdi sesi çıkmıyordu peki ileride? “Sonra ne olacak? Evde koca mı bekleyeceksin? Canı istediğinde gelecek canı istemediğinde başkasının yanında sabahlayacak. Bu tür adamlar eşlerini sevmezlerse değiştirirler. Başkasından çocuk yapsa kimsenin umurunda olmaz çünkü bir Hancı olacak o çocukta. Peki sen?” Mükemmel isyanının sonu gelmeyecek gibiydi. “Tamam yenge anladım demek istediğini dikkat ederim.” “İyi öyle olmasını umuyorum.” Sonrasında yemeğe kadar yengemden kaçtım daha fazla nasihat dinlemek istemiyordum. Haklıydı ama başka birisinden duymak iyi hissettirmiyordu. Yemekten sonra eve geçtim. Üzerimi bile değiştirmeden kendimi yatağa attım daha erkendi. Biraz telefonda oyalandım aklımda yengemin söyledikleri vardı. Teşekkürler yenge aklımı bulandırdığın için. Zaten nereden öğrendiğini bilmediği bilgilerle beni şaşırtıyordu bir de böyle söyleyince içime kurt düşürüyordu. Bir de üstüne şehir dışına çıkmıştı evleneli daha iki hafta bile olmamıştı. Hoş evlendiğimiz gün gitmişti bu mu anormaldi. Canım sıkılmıştı. Telefonu yatağa atmış gözlerimi kapatmış uzanıyordum. Kesinlikle uyumuyordum yengem sayesinde sabaha kadar daha uyuyamazdım ben. Telefon çalınca birden korktum. Bu saatte kim arıyordu bir de kayıtlı değildi. Yine de açtım. “Alo.” Karşıdan Feyyaz’ın sesi geldiğinde bir tık rahatlamıştım hem aramıştı hem de yabancı birisi aramamıştı. “Ne yapıyorsun?” yengemle yaptığım can sıkıcı konuşmayı düşünüyorum. “Eve yeni geldim yatakta oturuyorum.” Bir süre karşıdan ses gelmedi sonra “Yemek yedin mi?” “Yedim konakta halamlar falanda vardı beraber yiyelim dediler.” Sonra yengemin yüzü bir göründü “Sen yedin mi?” “Şimdi yiyeceğim.” Küçük bir düşünmeden sonra “Tamam afiyet olsun. Ne zaman döneceksin?” “Belli değil ama yarın akşama dönmeye çalışacağım haber veririm gelecek olursam.” Niye uzun gidiyordu ki? Ayrıca insan işinin ne zaman biteceğini bilmez miydi? Hem nerede yatacaktı? Oteller var ya diyen iç sesime takılmadım. “Tamam.” Sonra aklıma başka bir şey geldi “Yarın Sema’yla dışarı çıkabilir miyim?” bir süre sessizlik oldu tam kızdırdım derken “Sema kimdi?” diye sorunca bir rahatladım. Tek derdi kızı hatırlamamak olsun. “Düğüne gelmişti hatta gelin odasında karşılaştınız. Oğlu falan vardı after partiye de gelmişti.” Bir düşündü “Hatırladım.” dese de ses tonundan hatırlamadığı belliydi. “Tamam çık da ne yapacaksınız?” bakım ve dertleşme. Bu arada gözüm iyice kötü durmaya başlayan tırnaklarıma kaydı. “Evde sıkılıyorum bir değişiklik olur.” Daha az önce eve girdin derse verecek cevabım yoktu kesinlikle. “Tamam.” Tam teşekkür edecektim ki bir konuşacak gibi oldu ama sustu sonra bir düşündü “Kasada kırmızı dosyanın altında yeşil bir kart var onu alabilirsin.” Çok mantıklı kesinlikle benim aklıma gelmemişti para mevzusu. “Tamam teşekkür ederim.” Sesim daha neşeli çıkmıştı “Bu tür şeyler için teşekkür etmene gerek yok.” Adam milyoner tabi bunları dert etmez. Sonra arkadan bir ses geldi “Şimdi kapatmam lazım. Yarın haber veririm.” “Tamam iyi akşamlar.” “Sana da” der demez telefonu kapattı. Sema’ya haber vermeden plan yapmıştım ama inşallah işi yoktur yarına. Acaba arasam mı diye düşündüm ama kocası evdeyse sorun olabilirdi. Onun yerine mesaj attım. Arama kaydına girdim. Şimdi ben numarasını yeni öğrendiğim kocamı nasıl kaydedecektim? Yani ismiyle kaydetmek saçma gibi geldi. Ayrıca o beni nasıl kaydetmişti acaba? Asıl sorun bence onun beni nasıl kaydettiği değildi asıl sorun benim onu nasıl kaydettiğimdi. Çünkü eğer yengem falan ismiyle kaydettiğimi görürse sıkıntı çıkarırdı en mantıklısı Arapça yazmaktı ama yengem Arapça biliyordu. Yani büyük ihtimalle etrafımda Arapça okuyabilen tek kişiydi. Evde herkes Arapça bilse bile okuyamıyorlardı. Zaten diğerleri değildi ki sorun yengemdi. Neden ismiyle kaydettin insan kocasını asker arkadaşını kaydediyor gibi kaydeder mi diyecekti. Ne diye kaydedebilirdim ki? İç sesim varlığını göstererek gözleri siyah Çavreşamin diye kaydet dedi. Evet mantıklıydı. Hem Arapça değil Kürtçeydi hem de Arapça yazarsam da kimse okuyamazdı. Çok mantıklı geldi rehbere numarayı Çavreşamin (kara gözlüm) olarak kaydettim. Şimdilik bu şekilde kalabilirdi. En azından aşkım canım kadar klasik değildi. Yataktan kalktım nasıl olsa saat daha erkendi banyoya gittim. Dolapların içinde kullanmadığım bir sürü şey vardı, iyice karıştırdım bir sürü maske vardı ayak, el, yüz hatta tırnak. Tırnağımda düğünden kalan kalıcı oje vardı ve artık kesinlikle güzel gözükmüyordu yarın bunları da düzelttirmeliydim. Bugün bulaşık yıkarken tahriş olan elime baktım maske yapabilirdim belki biraz daha yumuşatırdı düğünde yaptıkları manikürde elim yine tahriş olmuştu ve biraz acımıştı maske iyi gelirdi beldi. Sonra el, ayak ve yüz maskesi aldım ayrım yapacak vaktim yoktu hepsini birden yapıp bekleyebilirdim. Yatağa oturdum önce ayak maskelerini giydim ardından yüz maskesini ve el maskesini de giyince uzandım. Yarım saatlik bekleyiş başladı. Yarım saatin ardından maskeleri çıkarttım. Banyoya girecektim sonra elim saçlarıma gitti bu aralar biraz sertleşmişti galiba düğünde o kadar yapılan işlem saçımın yapısıyla oynamıştı. Saç maskesi yapabilirdim. Zaten dolapta olmayan şey yoktu. Birkaç çeşit saç maskesi falan vardı hepsi farklı bir şey içindi. Acaba bunlardan bazılarını karıştırsam ne olabilirdi ki? Aynı marka olanları kullanabilirdim çünkü hepsini ayrı ayrı yapabilecek vaktim yoktu. Saçımı dökecek ya da yakacak değildi ya? Zaten yanlış bir şey hissedersem yıkardım. Aynı markaya ait olanları bir kapta karıştırdım saçıma sürdüm. Ortalama 45 dakika yeterliydi galiba. Sürenin bitmesini beklerken giyinme odasına geçtim önce giyecek kıyafet çıkaracaktım ama sonra dolabı hiç baştan sona karıştırmamıştım. Tüm çekmeceleri açtım içinde bulunan iç çamaşırlarına baktım. Ben sadece 2 çekmece zannediyordum ama 3 çekmece varmış. Sonra dolabın geri kalan kısımlarına göz attım. Çok açık olanları ve burada giyemeyeceklerimi arka tarafa aldım. Aslında güzel elbiseler ve etekler vardı. Sorun bendeydi galiba yengemin dediği gibi giyebileceğim bir şey yok kafasına girdiğim için dolabın içini hiç adam akıllı karıştırmamıştım. Takı çekmecelerini karıştırdım takabilirim diye ayırdığım bir sürü şey vardı ama hiçbirini takmamıştım. Feyyaz bile benden çok takıyordu her gün takımına uygun bir saat ve kol düğmesi kullanıyordu. Bazen yaka iğnesi bile takıyordu ama ben… Aklıma gelmişken kasadan kartı çıkartayım diye kasayı açtım. Şifreyi biliyordum ama hiç açmamıştım. Kasayı açınca şöyle bir göz attım. Alt kısımda altınlar vardı, üst rafta ise üst üste dosyalar ve dosyaların üstünde silah vardı. Silahın dolabın içinde neden durduğunu sorgulamak istemiyordum. Büyük ihtimalle söylerken tereddüde düşmesinin sebebi silahtı. Kırmızı dosyayı kaldırdım altında farklı renklerde kartlar vardı. İçlerinden yeşil olanı aldım sonra da kasayı kapattım. Görmek istemeyeceğim hiçbir şeyi görmek istemiyordum. Canımı sıkmak ya da müdahale edemeyeceğim ve yüzleşemeyeceğim bir gerçekle karşılaşmak da. Saate baktığımda sürenin dolduğunu fark ettim banyoya girdim. Üzerimi çıkartıp duşa kabine girdim. Bu arada elim koluma gitti, tüylerin biraz büyüdüğünü fark ettim. Ağdaya gitmek istemiyordum ama uzun süre gidiyordu en azından. Yarın çıktığımda onu da halletmeliydim. Banyodan çıkınca üzerimi giyindim saçlarımı kuruttum yatağa girdim. Sonra telefon çaldı. Başta Feyyaz zannettim ama Sema arıyordu. “Alo.” Sesim biraz çatlak çıkmıştı. Galiba tüm günün yorgunluğu banyodan sonra ortaya çıkmıştı. “Aradım ama müsaitsin değil mi?” Evet bu aralar benim işsizliğimle Feyyaz’ın işleri ölümüne yarışırdı. “Evet müsaidim.” “İyi sevindim mesaj atmışsın ama yeni gördüm.” Tamamen aklımdan çıkmıştı cevap beklediğim. “Aa evet.” “Ne oldu kötü bir şey yok değil mi?” Ne olabilirdi ki? “Hayır yok sadece yarın işin var mı onu soracaktım.” “Şimdilik yok neden?” Şu an beni anlayacak bir arkadaşa ihtiyacım vardı. “Benimle dışarı çıkar mısın diye soracaktım.” Hadi lütfen gel de yarında yalancı çıkmayayım. “Hmm kaynanam yok burada ama Kemal’i bırakamam.” O da bizimle gelse ne olurdu ki? En fazla kuaförde ağlardı. Onu da sustururduk diye düşünüyorum. “Olsun o da gelsin iki kişiyiz bakarız herhalde ayrıca seni evden alabilirim.” “Zenginim özel şoförüm var diyorsun.” Sema’nın bu umursamaz şaka halleri beni bazen fazla tuhaf durumlara sokuyordu çünkü her yerde yapıyordu. “Hayır ya ne alakası var.” “O zaman milyonerim diyorsun.” O benim değil de kocamın parası ama neyse. Hoş o da hiç esirgemiyordu ama neyse. “Sema saçmalama lütfen gelir misin gelmez misin?” Ay yani konu uzadı da uzadı. “Gelirim tamam.” Oh sonunda en azından yarına yalan bulmak ya da yengemi çağırmak zorunda kalmayacaktım. Çünkü yengem yarın olayları üç dört kat daha abartacaktı. “Tamam o zaman sabah seni alırız olur mu?” “Ona gerek yok bebek arabasıyla geliriz dönüşte bırakırsınız.” Fark etmezdi hiç sen gel de. “Olur. Saat kaç gibi müsait olursun?” erken çıksak fena olmazdı yarın akşam gelecek olursa geç saate kalmamış olurdum bende. “Sabah 7’de sonra.” Dokuz gibi buluşsak öğleden sonra işimiz biterdi o da ben de erken dönebilirdik. Hem kahvaltı da yapardık hiç tek yapasım yoktu. “O zaman benim de akşama kalmamam gerekiyor saat dokuz gibi buluşalım önce kahvaltı yaparız olur mu?” “Niye kocan evde değil mi?” Yani herkesin genel olarak kocamla ne işi vardı? Ya da kocamın benimle ne işi vardı ki? “Hayır değil galiba yarın akşam dönecek Diyarbakır’a gitti.” “Hmm tamam o zaman yarın görüşürüz.” “Tamam iyi geceler.” “İyi geceler.” Sonunda bir iş daha hallolmuştu. Yorulmuştum biraz uyku iyi gelecekti kafamı yastığa koydum. Sabah alarm sesine uyandım. Başım ağrıyordu adam akıllı uyuyamamıştım. Sabaha kadar kabus görmüştüm. Sağ olsun yengem uykularımı kaçırmayı başarmıştı. Saat sekizdi yataktan kalktım önce üstümü giyinecektim ama Arslan büyük ihtimalle kahvaltıyı hazırlıyordu aşağı inip hazırlamamasını söylemek daha iyiydi. Mutfağa girdiğimde Arslan’ın arkası dönüktü bir şeylerle uğraşıyordu. Her zaman o beni gafil avlıyordu bu sefer ben onu gafil avlamıştım “Günaydın Arslan.” Bir an sesin nereden geldiğini anlamadı arkasını dönünce beni gördü “Günaydın Berfu Hanım. Kahvaltı birazdan hazır olur.” Korkmuştu galiba bir de bunlar beni koruyacaktı adamın arkasından gelmiştim de fark etmemişti. “Gerek yok dışarıda yapacağım. Yarım saate kadar çıkacağım.” Ben öyle söyleyince elindeki işi bıraktı. “Tamam ben arabayı hazırlatırım.” “Tamam.” Arslan’ın haline gülerek yukarı çıkmıştım. Hep o benim aklımı alıyordu bu sefer ben onunkini almıştım. Önce gözüme dün kestirdiğim mavi, beyaz küçük çiçekleri olan elbiseyi giydim. Saçlarımı düzgün bir şekilde bağladım. Hafif bir makyaj yaptım. Yüzüklerimi ve iki bilekliğimi taktım sonra da Feyyaz’ın düğün gecesi taktığı kolyeyi de taktım. Beyaz spor ayakkabılarımı giyerek aşağı indim. Birazcık geç kalmıştım. Çantayı yukarıdan indirmek zor olmuştu. Arabaya bindiğimde Sema aradı nerede buluşalım diye kahvaltı yapabileceğimiz bir kafe söyledim. Şoföre de aynı yeri söyledim. Araba durduğunda aşağı indim. Ben kafeye girerken korumalar dışarıda kaldı. Kapının önünde arabanın içinde bekliyorlardı. İçeri girince önce bir göz gezdirdim sonra köşedeki masada oturan Sema’yı gördüm. Masaya gelince sarıldık sonra da oturduk. “Kusura bakma biraz geç kaldım.” Sandalyeye yerleşirken “Sorun değil çok olmadı geleli.” Bu arda bebek arabasında uyuyan Kemal’e bir baktım. “Gece iyi uyuyamadım sabahta geç kalktım.” Arkama yaslanırken çantamı da yan sandalyeye bıraktım. “Niye?” Ne sen sor ne ben anlatayım Semacım. “Kabus gördüm sadece.” Sema yüzünü buruştururken “Daha dur ne kabusu ya?” Yani kabusla evliliğin alakası neydi anlamadım ama neyse “Değil mi ama yengem sağ olsun ne zaman görsem uykularımı kaçıracak bir şey söylemeyi başarıyor.” Sadece uykularımı da değil güçlükle bulmaya çalıştığım iç huzurumu da. “Aa neden?” Bu sırada garson geldi “Ne alırsınız.” Çok acıkmıştım ve dünyaları yiyebilirim. “Serpme kahvaltı alabilir miyiz?” “Tabi başka bir şey?” “Yok. Teşekkürler.” Kadın masadan giderken “Bir şey yok hep aynı şeyler aranız nasıl, iyi davran falan.” “Sadece bundan mı uyuyamadın yani?” Bu indirgenmiş haliydi. “Off bir şey yok ya söyledikleri mantıklı ama aynı zamanda hiç de kolay gibi değil.” En azından bana öyle gelmiyordu. “Ne diyor da?” Cinli, suratsız, şaşkın ördek, çulsuz aklıma gelenler bunlardı. Hayatımda yemediğim hakareti iki haftada yengemden yemiştim. “Çok suratsızmışım, gülmüyormuşum konuşmuyormuşum falan.” Yani adamı yeni tanıyorum ne yapayım çocukluk travmalarımı mı anlatayım. “Hmm suratsız sayılmazsın bence, evet çok konuşmuyorsun ama o da karakter meselesi hep böyleydin bir iki günlük mesele değil ki bu?” Sonunda birisi benim tarafımdan bakıyordu. “Evet bence de deniyorum diyorum emin misin diyor.” “Takılma daha yeni evlisiniz bir düzen oturtursunuz.” Kesinlikle katılıyorum. Bence yeterince ilerleme kat etmiştik. İlk gün nerede şimdi halimiz neredeydi? Hoş düne kadar numarası bile yoktu ama ben de özel olarak almamıştım ama o aramıştı. “Aynen yani daha yeni tanıyoruz birbirimizi nişanlılık dönemini teğet geçmişiz de evlenmişiz gibi yani.” Arada yaklaşık iki buçuk ay vardı ve hiç yaşanmamış gibiydi. “Evet çok takılma yengen biraz abartıyor.” Biraz mı dün valla aldatıldım bir de üstüne başkasından çocuğu oldu yengeme göre. “Öyle de aynı zamanda haklı da.” “Ne gibi?” Belki çaba konusunda yetersiz kalıyor olabilirdim. “Eğer anlaşamazsak ya da benden sıkılırsa kendimi bir anda babamın kapısında bulabilirim. Bu en iyi örnek işin aslı.” “O her evlilikte olabilen şeyler. Ayrıca iyi davranıyor kötü değiliz demedin mi?” Yani şimdilik iyi davranıyordu kesinlikle. “Evet dedim.” Çünkü öyleydi. Geçen günkü saçma çocuksu tribime bile ses çıkartmamıştı. “Ee niye şimdi bunları düşünüyorsun?” İsteyerek düşünmüyorum ki. “Yengem kendimi toparlamazsam yakında boynuzlanabileceğimi söylüyor.” Yani bunu istemezdim. Şimdilik kocamı sevmemem ilerisi içinde geçerli olacak değildi ya. Ayrıca sev ya da sevme hangi kadın bunu hazmedebilirdi ki? “Yok artık. Ayrıca işin açığı kocanı gördüğüm kadarıyla insandan pek hazzetmiyor. O, o kadar kolay olmaz yani.” Pek yalan sayılmazdı işte bu. En azından ben öyle görmüştüm. “Ama bu etrafında güzel kızlar olduğunu ya da sırf zengin diye yaklaşabilecek insanlar olduğu gerçeğini değiştirmiyor.” Aklıma geldikçe sinirleniyordum. Yani en yakında Yasemin vardı. Ne vasfı vardı ki sürekli aile ilişkilerinin içindeydi mesela? “Ee bu herkesin başına gelebiliyor yani illa zengin fakir ayırt etmiyorlar. Asıl önemli olan senin kocana güvenin. Bu şekilde düşünerek sadece kendini yıpratırsın ve güvenin kırılır. Bırak o yüzden olan olur geri alamazsın ayrıca bu senin suçun olmaz ki. Aynaya baksana bir, çok güzel kızsın sürekli pahalı hediyeler isteyecek ya da sonradan görme gibi davranacak bir insan da değilsin. Karşındaki insanı zor duruma düşürmezsin. Ayrıca kocanın yaptıklarını da sorgulamıyorsun daha ne olsun?” Bunlar doğruydu. Onların yaşadığı tarzı bilmesem ve yabancı olsam bile ayak uydurabilirdim. “Yani. Yengem daha güzel giyinmemi falan söylüyor evin içinde sürekli pijama ile gezme diyor.” Bende genel olarak pijama ile değil gecelik ile geziyordum. “Ee bu kişiden kişiye göre değişir. Yengen kalabalık bir evde yaşıyor sense iki kişi yaşıyorsun. Kocan sabah gidiyor akşam geliyor. Ayrıca evde olsa bile ne giyiyorsun babaanne mi pijaması mı?” Sema’nın imasına gülmeden duramadım. “Hayır yani tüm modeller yeni.” Hepsi de seksi yani açık söylemek gerekirse. “Ee? Çirkinler mi insanın bakınca içimi kasılıyor, ne?” Yani ben bile aynadan kendime baktığımda o şekilde düşünmüyordum bir erkek kesinlikle düşünmezdi. “Hayır. Yani bende bu sıcak da kutuplardaymış gibi gezmiyorum ki elbise ya da şortlu olanlardan giyiyorum.” Hepsi de fazlasıyla seksiydi. Uzun olanlar bile yırtmaçlarıyla diğerlerinden daha açıktı. “Ne güzel işte. Birçok erkek her an dışarı çıkacak gibi giyinen kadınlardansa rahat olanları tercih eder. Ayrıca pantolondansa gecelikler daha iyi görsel şölen sağlar diyebiliriz. Hem etrafında sürekli o tarz kadınlardan var evde biraz daha rahat olmak istiyordur.” Sema bunu söylerken suratına komik ama bir o kadar da ciddi bir ifade yerleştirmişti. Bu arada iki garson geldi masayı hazırladı. Bu arada Kemal uyandı. Sema elindeki biberonu ona verdi. Onun için salatalık istedik. Yine baş başa kaldığımızda devam etti. “Ayrıca kocan bundan şikayetçi olsa söyler değil mi?” yani gecelik mevzusunu kendisi açmıştı. “Büyük ihtimalle söylerdi. Tüm dolap onun zevklerine göre hazırlanmıştır zaten.” “Ee giymeni istemediği herhangi bir şey yok yani.” Orası kesindi. Eliyle seçmemiş olsa bile her kim seçmişse -ki büyük ihtimalle Zerda’dan bekliyordum- onun zevklerini göz önünde bulundurmuştur. “Evet.” “Yengendeki de laf yani. Niye bu kadar zorluyor ki? Evet haklı olabilir bazı yönlerden de işin gerçeği onun değil de kocanın ne düşündüğü değil mi?” Yani orası doğruydu. Evet biraz daha çaba harcayabilirdim ama o kadar. “Evet.” “Ne güzel o zaman. Şu an aranız iyi sen ona iyi davranıyorsun o da sana iyi davranıyor. Ee yatak mevzusunda da sorun yok galiba.” Konu neden hep aynı noktaya geliyordu. “Evet.” Derken biraz sesim içime kaçmıştı ama neyse. “Boş ver gerisini. Bakımlı olmak her daim şıkır şıkır giyinmek ya da makyajlı gezmek değildir. Düzenli banyo yapmak, saçının taranmış olması, üzerindeki kıyafetin temiz olması da bakımlı olmaktır.” O konuda kesinlikle haklıydı ve ben de kesinlikle bakımlıydım. “Her gün banyo yapıyorum zaten onlara dikkat ediyorum çünkü o da her gün en az bir kere banyo yapıyor. Dışarıda giydiği kıyafetle evde gezmiyor ya da evde sigara içmiyor.” O dikkatimi çekmişti evde ne sigara ne de içki içiyordu ama işin aslı evde içki vardı ama içmiyordu. Neden? Daha önce sevmediğimi söylememiştim. Tamam kabul içmediğimi dışarıdan bakan birisi net bir şekilde bile anlardı ama o da yanımda içmiyordu? Yani sebebi ne olursa olsun kesinlikle müteşşekkir olduğum bir konuydu. İkisinden de hiç hazzetmezdim ve aksine midemi bulandırırdı kokuları. Üstüne bağışıklık sistemimden mi yoksa daha önce hiç maruz kalmadığım için mi bilmiyorum ama çok hızlı çarpıyorlardı beni. “İyi o zaman sen de onun dikkat ettiği şeylere dikkat etsen yeter. Evin içinde o takımla mı dolaşıyor da sen etek elbiseyle dolaşasın.” Sema ve aşırı dürüstlüğü. Ayrıca fazlasıyla haklıydı. O eşofman ya da pijama giyerken ben tam takım gezemezdim ki! “Aynen.” Sema ile konuşmak rahatlatmıştı. “Boş ver sen yengeni o biraz abartmış. İnsan her zaman belinde altın kemerle dolaşamaz.” Ay değil mi sonunda birisi beni anlıyor ve hak veriyordu. Var diye devamlı onunla gezemezdim ki. “Yengeme kalsa dolaşır.” Ki dolaşıyordu da. Misafirliğe falan giderken yengem baştan sona parlıyordu. “Dolaşır çünkü o biraz daha bu tarz şeyleri seviyor.” Bu dediğine güldüm kesinlikle seviyordu. Selim’in bile altın künyesi vardı. “Haklısın galiba.” “Haklıyım. Evet tatlı dilli olmak iyidir ama bazen de isteklerin karşısında net olman gerekir. Sen her şeye susarsan olmaz ki bu sefer o da sen susuyorsun diye abartacaktır.” Bu doğruydu işte. Sürekli alttan almak beni de yoruyordu. “Neyse yiyelim de kuaföre gidelim.” Aynen müdahale edemeyeceğim değil edebileceğim konuları düşünebilirdim. Mesela bugün reglimin bittiği gibi. “Gidelim. Sizinkiler nasıl?” Bu soruyla suratımı dışarıdan görmek isterdim. “İyiler ne olsun aynı ne değişebilir ki?” Ne değişmezdi ki daha doğrusu. “Niye öyle söyledin?” Ah Sema bunu sen bile anlamazsın ama neyse. “Aynı yani bir değişiklik yok.” Sema cümleme karşılık suratını buruşturdu. “Niye abin hala sorun mu çıkartıyor?” Çıkartmak mı bu aralar abim sorunun kendisi olarak davranıyor. “Evet.” Sesim hem cılız hem de korkulu çıkmıştı. “Annen?” En azından içinden söylense de dışına yansıtmıyordu. “Yok o da memnun değil ama eskisi gibi de laf sokmaya falan çalışmıyor.” Bu kesinlikle artıydı. Abimin üstüne bir de anneme çaba sarf edemezdim. “Hmm neyse olsun abin de alışır herhalde.” Alışır mı? Evlilik konusu gündeme gelişinden bugüne kadar 6 ay geçmişti. Bu arada nişanlanmış bir de üstüne neredeyse iki haftadır evliydim ama abimde bir gelişme yoktu. “Alışır inşallah yoksa ortalık karışacak.” Bunu söylerken kaşlarım havalanmıştı. “Niye?” Vallahi Semacım bu gidişle kocamla abim arasında bir seçime gitmem gerekecek gibi gözüküyordu. Arada abim gözüme yürüyen bir ceset gibi geliyordu. “Geçenlerde konağa gittik tamam mı evleneli bir hafta oldu konağa gitsek olur mu dedim o da kabul etti. Sorun çıkartmadı.” Ki aklıma geldikçe şaşırıyordum. “Ee?” Sıkıntılı bir nefes verdim. “Konağa gittik işte abimin surat beş karış sanki görende kanlısını falan gördü zanneder. Neyse yine de bir şey demedi Feyyaz. Sonra onlar iş konuşmaya başladılar. Bizde aşağı indik kahve yaptık onu dağıtmak içeri girdim içerisi buz gibiydi. Gene bir gerginlik neyse Feyyaz yine bir şey demedi sakindi. Biraz vakit geçti işe gidecekti o yüzden erken kalkalım demişti. Baktım merdivenlerde bende ayaklandım aşağı indim ama abim aşağı inmeye bile tenezzül etmedi. Neyse annem yolcu etti. Arabaya bindik ama sinir küpüydü. Dedim herhalde şimdi geri dönüp öldürecek yani.” “Senin abinde ya? Derdi ne hala? Olan oldu biten bitti yani ne gerek var buna şimdi?” Vallahi derdini bir de ben anlasam tüm mevzu kapanacak gibi ama yok. Hoş kendi derdini kendi de bilmiyordur da neyse. “Sorma arada kalan ben olacağım bu gidişle?” Tek arada kalmazdım bu olaylar bana da çift taraflı yansırdı da biliyordum. “Yani hadi seni düşünmüyor ama insan kendini düşünmez mi? Senin kocan sana iyi davranıyor ama geri kalan için hiç geçerli değil bu durum aksine bayağı kötü.” Ah tabi Semacım ben bunu hiç bilmiyorum sen de bir el at. “Niye?” Acaba altından neler çıkacaktı? “Çarşıdaki herkesi yüksekten haraca bağlamışlar. Ayağına dolanan kimse bir daha ortada görünmüyor. Bir depo almaya kalkmış adam başta satmak istememiş sonra da adam ortada iki gün görünmemiş sonraki gün eli yüzü dağıtılmış bir şekilde bulmuşlar ardından da depoyu satmış yani artık sattı mı verdi mi orasını bilmiyorum.” Evet yengem farklı, arkadaşım farklı yönlerle beni korkutmayı başarmışlardı. “Sen nereden biliyorsun?” Ben bilmiyorum çünkü. Hoş ben neyi biliyordum ki? Ayrıca bir de ben bilmek istiyor muydum? Zaten korkuyordum adamdan üstüne eklemeye gerek var mıydı? Bu kadarı bile kafiydi. “Mesut’un iş yerinde konuşmuşlar o da geldi bana anlattı.” İnsanların kocaları iş hayatlarını anlatıyor bende Allah’ım inşallah anlatmaz diye dua ediyordum. “Şaşırmamam gerekiyor galiba.” Hoş şaşırmadım da zaten. Allah’ın her günü sokakları gezmek için çıkmıyordu herhalde. Yine de bilsen de duymakla aynı şey olmuyormuş. “Yani seni korkutmaya çalışmıyorum derdim o değil anlaşılan kocanın derdi de sana yansıtmak değil zaten aynı şey abin için ne kadar geçerli emin değilim.” Yani evet bana yansıtmıyor diyebilirdik. Çünkü eğer sırf abimden nişan döneminde yaptıklarının hıncını çıkartmak için bile beni kullanacak olsa daha çekiyor olurdum ben. “Off bende biliyor musun? Yani biraz daha dikkatli olmazsa işin sonu nereye varır bilmiyorum daha çok arada kalacakmışım gibi ama.” Uzun uzun nefes verdim. Şimdiden yorulmuştum. “Kalma sen de söyle yengene sürekli sana akıl vermesinde değil iş biraz da kocasına akıl versin.” Eh abimde zaten yirmi dört saat söz dinler. “Diyor demediğini nereden çıkardın ki ama abim bu canının istemediği hiçbir şeyi yapmaz.” Abim çoğunlukla yengemi dinlerdi ama süre kısmı değişiyordu. İnat ettiği konularda kısa süreli dinler inat etmediği durumlarda ise tümden. “Her neyse takma bunları arada da kalma.” Söylemesi ne kadar kolaydı öyle. “Unuttun galiba benim ana evlenme amacım buydu arayı toplamak.” Bir gerçeği dillendirmek içinden geçirmekten ve kabullenmekten daha zordu. “Evet ama o, o zamandı. Şimdi iş farklı geri alınamaz bir işe girdin artık. Ne olacak hadi abinle anlaşamıyoruz diye seni boşamazsa. İş bozulursa ne olacak sana? Boşanacak mısın? Hele de çocuğun falan olsun asla izin vermez boşanmana. Çünkü boşandığın an düşmanları için açık kapı haline gelirsin gerekirse 10 tane metres tutar ama gene de boşamaz yani. O yüzden sakın sizinkilerle alakalı her mevzuda kendini ortaya atıp da kötü etme. Bırak kendi aralarında halletsinler.” İşte bu konuda haklıydı. Boşarsa en azından baba evine dönerdim boşamazsa ne olacaktı? Ben sürekli ailemle ilgili bir şeyi gündeme getirirsem bir süre sonra bana yansıtmadığı tepkileri de bana yansıyacaktı. “Öyle, doğru söylüyorsun.” Sema bugün dürüstlük abidesi gibiydi maşallah. “O yüzden aklını başına topla iki tarafta ailen artık. Birisini anan baban abinse öbür tarafta kocan ve çocuklarının babası olacak kişi. Kuaföre git, bakım yaptır, evine git, kocanı bekle, samimi davran, kendin ol. Bu tür saçmalıklarla da uğraşma. Yok aldatırmış, yok boşarmış, yok abime bir şey yaparmış. Şu an hiçbirinin olduğu yok. Şehir dışındaymış ee ne olmuş işi vardı gitti yani olur bu tür şeyler.” Değil mi? Yani bir de üstüne ne yaptın diye aramıştı. İstese korumalardan öğrenirdi. “Yani dün akşamda aradı zaten ne yaptın diye?” Sema ben sana demiştim der gibi baktı. “Ee ne güzel işte haber veriyor, seni merak ediyor. Her şehir dışına giden aldatıyor mu?” Aldatmıyordur herhalde. Ayrıca daha yeni evliydik eğer eskiden kimse yoksa şimdiden bulmuş olamazdı. “Tabi ki hayır.” “O zaman bitir kahvaltını gidelim bakım yaptıralım sonra da evine git kocanı bekle.” En mantıklısı buydu. “Tamam.” Kahvaltıyı bitirince hesabı ödeyip oradan çıktık. Şoför bizi kuaföre bıraktı. “Aramadım ama gelirken bir şey olmaz herhalde.” “Herhalde.” Kapıdan girince geçen sefer eve gelen kızlardan adının Selen ya da Selin olan kız bizi görünce yanımıza geldi. “Berfu Hanım hoş geldiniz.” “Hoş bulduk aramadım ama müsaitsiniz değil mi?” Bence olmalılardı favori müşterileri kesinlikle Hancılardı ne de olsa. “Evet tabi ki. Siz geçin şöyle oturun. Ben hemen geri döneceğim. Bu arada bir şey alır mısınız?” Sema’ya baktım. “Türk kahvesi varsa?” “Tabi hemen gönderiyorum. Nasıl olsun?” “Orta” “ “Orta.” “Tamam iki orta Türk kahvesi.” Kız giderken Sema elindeki oyuncakla oynayan oğluna baktı. Allahtan sessiz bir çocuktu da hiç problem çıkartmıyordu. “Berfu Hanım Hancı olmanın getirileriyle aranız bayağı iyi gördüğüm kadarıyla.” “Sema ya!” Desem de gülmeden duramadım. “Ne Sema ya? Şuna bak burası randevulu çalışıyor sen aramadan gelmişsin randevuyu bırak.” “Çok kalabalık değil ayrıca biraz da imtiyaz sağlayabilirler bence hem nişanda hem de düğünde kaç gün boyunca eve geldiler sence ne kadar para kazanmışlardır?” “Orası da var. İyi kazıklamışlardır.” Eh yapmışlardır da yani çok koymamıştır Hancılara yani bize. Kendimi de Hancı olarak değerlendirmeye başlasam fena olmazdı. “Yani bir de Seda ablayla Zerda’da buraya geldiler.” “Neyse.” Bu arada kahveler geldi. “Ne kadar hızlı geldi bu kahve böyle?” “Makine vardır arkada.” “Herhalde yoksa bu kadar hızlı gelmesinin başka bir açıklaması olamaz.” Biz kahveyi bitirmeden Selin geri geldi. “Kusura bakmayın biraz beklettim ama.” “Sorun değil.” Kısa bir beklemenin ne zararı vardı ki? Habersiz gelen bendim ayrıca abartmanın alemi yoktu. “Şimdi ne işlem uygulanacak ne ile başlayalım isterseniz?” “Önce tırnaklarımı düzeltelim. Düğünden kaldılar kötü gözükmeye başladılar.” Sırayla oje, ağda, saç ne varsa artık hepsini birden yaptırıp çıkalım. “Tabi yine kalıcı oje olacak değil mi?” Şu anda en makulüydü galiba. “Evet.” Sema’ya döndü “Size ne yapalım?” Sema tam bir şey istemiyorum diyecekken “manikür ve pedikür” dedim. Kız yanımdan ayrılırken “Nereden çıktı ya bu şu an bir şey istemiyorum.” İstemediğini ben de biliyorum ama illaki istemesi mi gerekirdi o kadar yanımda gelmiş derdimi dinlemişti. Kızı hiç konuşturmadan kendi derdimi anlatmıştım. “Saçmalama burada boş boş oturacak mısın?” “Yani.” Yok artık buna da izin veremezdim. “Of olmaz bu sefer ben kendimi kötü hissederim. Hem ben ısmarlıyorum.” Sema’nın durumu benimki kadar iyi değildi eşi sadece fabrika işçisiydi. “Olmaz öyle.” Kesinlikle onların bütçesine uygun olmadığımız bir yerdeydik ve karşılayamazdı buranın parasını biricik arkadaşımı rezil edecek değildim. “Olur niye olmasın benim peşimde koşuyorsun bari bir şeyler yapayım.” “Kahvaltıyı da aynı şekilde ödedin.” Sırıtarak “Koca parası yiyorum da ondan az önce dedin ya kocam milyoner diye.” Sema bana gülerken “Berfu bazen çok fena oluyorsun ya iyi öyle olsun.” Önce pedikür yaptılar sonra manikür ben kalıcı oje yaptırdım hem elime hem de ayağıma. Elime ten rengi bir ojenin üzerine altın yaldızlar koydular. Güzel gözüküyordu. Ayağıma sadece ten renginden yaptılar. Kullanılışlı olmuştu uzunda değildi zaten hoş duruyordu. Sonra ağda yaptırdık ardından ben saçlarımın ucundan biraz kestirdim. Keratin bakım ve maske yaptılar. Bu arada kaşımı ve bıyığımı da aldılar bir de maske yaptılar. Yani ne buldularsa kitliyorlardı da şu an ana amacımda buydu zaten. Kuaförden çıktığımızda saat ikiye geliyordu saatlerdir içerideydik daral gelmişti artık. En azından artık daha güzeldim. Çıkınca aç olduğumuzu fark ettim ve bir de üstüne yemek yedik. Sürekli restorandan geliyordu ve ben oranın yemeklerinden sıkılmıştım. Fast food takılarak hamburger yedik. Saat üçe gelirken onu eve bıraktık ben de eve geçtim. Çok yorulmuştum gece de iyi uyumadığım için uykum vardı. yatağa uzanayım derken uyuyakalmışım.
|
0% |