@ahsenkubos
|
Endişeye mahal verecek çok şey var bu hayatta özellikle gelecek belirsizse Kahvaltının ardından kendimi geri yukarı attım yatmaya devam etmek istiyordum. Uzanırken telefonum çaldı yengem arıyordu. “Efendim yenge.” Daha dün görüşmüştük bu kadar çabuk mu özlemişti yahu. “Hala uyuyor musunuz?” Hayır halay çekiyoruz desem ne derdi ki? Halay başı ben olayım diye gelmeye kalkıyormuş. “Uyukluyorum ya da uzanıyorum diyebiliriz.” Hiç kalkasım yoktu bugünü burada geçirecektim. “Niye hasta mısın?” Sence başım ağrıyor dedim ya dün. Ayrıca ben hep hastayımdır. Özel olarak gelişen bir durum değil benim için. “Hayır ya dün gelince uyuyakalmışım geç vakitte uyandım sonra da uyuyamadım bayağı bir süre.” Bayağı bir süre kısmı saat beşe gelirken oluyordu. “İyi bakalım. Kocan evde mi?” “Biraz önce çıktı.” “İyi.” “Ne oldu da niye aradın?” Kesin ya bir şey soracaktı ya da anlatacaktı. “Öylesine arayamaz mıyım yani?” Yani arardı da bu da yengemdi. “Ararsın da dün görüştük ya ondan dedim.” Dün yeterince beni sıkıştırmıştı ona aramamıştır ama dilinin altında bir şey olduğu da kesin yani. “Hiç öyle oturuyordum arayım dedim.” “İyi yapmışsın. Selim ne yapıyor?” “Uyudu yeni.” “İyi anne ne yapıyor?” “Halam geldi aşağı da oturuyor.” Halam mı? Daha dün gelmemiş miydi? “Halam niye gelmiş?” “Aman bir şey yok Ayşe’yi istemeye geleceklermiş daha doğrusu aracı göndereceklermiş halanda kaçmış evden.” Yok artık. Halam da bu evlendirmeme işini uzatıyordu. Diğerlerini evlendirdin de bundan niye kaçıyorsun acaba? “Hala ya, inanamıyorum cidden mi?” “Evet. Yani nereye kadar sakınacak anlamadım ki? Hayır bir de niye kaçıyorsun gelene yok vermiyoruz de geç.” Yani en azından kabul etme değil mi, evden niye kaçıyorsun? “Uğursuzluk getirir derler.” “Niye sana getirmedi baban kaç kişiyi kapıdan çevirdi.” Benimkini babam ayarladı da ondan. Ayrıca benimle Ayşe ablanın durumu bir değildi. “Yani öyle derler dedim ben öyle olur demedim ki. Halam takılır böyle şeylere.” Kesinlikle batıl olan ne varsa halam inanıyordu. “Sen niye yanlarında değilsin?” “Selim’i uyutacağım diye çıktım sıkıldım yanlarında.” Kesin bir şeye sinirlendin ama ne? “Canın neye sıkıldı?” “Diyor ki daha erken evlenmesine bir de bana dönmüş öyle değil mi diyor?” Haah şimdi belli oldu niye aradığın? “Ben evlendiğimde Ayşe ile aynı yaştaydım. Bir de dediği kişi annen yahu sen 20 yaşındasın. Annen 20 yaşındaki kızını evlendirmiş sana ne desin ki?” Aynen Ayşe abla benden iki yaş büyüktü. “Yenge ya!” gülmemek için kendimi kassam da durduramamıştım. Yengemin isyanı şu an bu savunmasıyla tarihe geçmeliydi. “Gülme ama öyle. Bir de yanında getirmemiş Ayşe’yi evde bırakmış. Annem soruyor niye getirmedin? Ne dese beğenirsin?” Her şeyi söylemiş olabilir bu halam çünkü. “Ne dedi?” “Bu görücüler hep senin burada ortaya çıktı zaten diyor düğünüydü, mevlidiydi diye gördüler gördüler şimdi de rahat vermiyorlar diyor.” Eyvahh! Annem kudurmuştur kesin. “Annem sinirlenmiştir.” “Sinirlendi zaten de. Ay ama şeye çok gülerim halanı evde bulamayınca eniştene sorduruyorlarmış o da gelsinler dermiş çok komik olurdu. Kendisi hayır diyemem derken kocası kızı veriyormuş.” Ayy halam olduğu yere kesin kalpten gider. “Olabilir vallahi. Bu saatten sonra her şey olabilir.” Beni istemeye gelmeyen bir adama vermişti babam, bu mu şaşırtıcı olurdu. “Neyse annemin sesi geliyor kapatıyorum sonra demesin ne yapıyorsun burada diye.” Yakalanacağım diye de aklı çıkıyor. “Görüşürüz.” “Görüşürüz.” Yenge ya alem kadınsın vallahi. Telefonu bırakıp kafamı yastığa gömmeye devam ettim. Bugün bana bu yataktan çıkış yoktu. Birkaç gündür sakin bir hayat sürüyorduk. O geç kalmıyordu akşam ben de onu bekliyordum yemeğe. Sabah kahvaltıyı beraber yapıyorduk. Normal bir hayat sürüyorduk diyebiliriz. Çarşamba günü Feyyaz hafta sonu Tekellilerin düğünü var katılmamız lazım demişti. Tekellileri biliyordum buranın yerlilerinden değillerdi on yıl önce taşınmışlardı. İki büyük fabrikaları vardı. Tekstil üzerineydi galiba yanlış hatırlamıyorsam. Asıl beni meşgul eden şey ne giyeceğimdi? Dolapta bir sürü şey vardı ama hiçbirini buranın düğünlerinde giyemezdim. Hoş kime göre giyineceğime de emin değildim. Bizim buralara giyineceksem daha geleneksel olacaktı ama Feyyaz’a göre giyineceksem ise modern. Şimdilik bunu düşünmek istemiyordum. Cuma günü sabah yengemle konuşurken düğüne sizde katılacak mısınız demişti. Ben de evet demiştim ama şu an fazlasıyla kararsızdım acaba hastayım deyip gitmesem miydim? Feyyaz gece geç gelmişti iki gün boyunca işe gitmeyecekti. Aslında ben iş diyordum ama nereye gittiğinden de emin değildim. Bugün cumartesiydi ve bu akşam kına vardı. Bizim düğün yaptığımız salonun bahçesinde yapıyorlardı. Yataktan kalkarken istemeye istemeye kalktım. Öğleden sonra dörtte kuaför gelecekti kına da yedide başlıyordu. İşin aslı kuaförü ben istememiştim. Dün Feyyaz söylemişti yarın kuaför gelecek diye. Başta istemesem bile en azından onlar yardımcı olurdu ne giyeceğim ve takacağım konusuna. Feyyaz gece geç geldiği için uyuyordu daha benim de kalkasım yoktu. Tuvalete girip yatağa döndüm. Ben yatağa girerken bir tık hareketli girdim galiba ki Feyyaz bir uyandı sonra geri uyudu. Ben de yastığa başımı koydum ama bir türlü uyuyamıyordum. Telefonu elime alıp yatarken bir şeylere bakıyordum ki saat on ikiye gelirken Feyyaz uyandı. İyi olmuştu çünkü bende acıkmıştım artık. Sırtım ona dönük olduğu için belimden sarıldı boynumdan öperken “Günaydın mio tesoro” dedi. İşin aslı bu aralar çok fazla yabancı kelime kullanıyordu. Birkaçını popüler kültürden dolayı biliyordum ama birçoğunu anlamıyordum bunun gibi. Bir de telaffuz farklılığından ne demek olduğuna baksam bile değişik anlamları oluyordu. “Günaydın.” Elimdeki telefonu bıraktım ona doğru döndüm. “Saat kaç?” “On iki olmak üzere.” Gözlerini ovarken “Bayağı olmuş sen ne zaman uyandın?” “Dokuzu geçiyordu.” “Erken uyanmışsın.” “Geri yattım ama uyuyamadım.” “Hmm” derken beni kendine çekmişti. Tam öpecekti ki telefon çaldı. Telefonu duymamazlıktan gelerek kısaca bir öptü ama araya girip “Telefonun çalıyor.” “Duyuyorum.” “Bakmayacak mısın?” “Sonra bakarım” derken tekrar öptü bu arada telefon kapandı. Nefes almak için geri çekildiğinde telefon geri çaldı. Sinirlenmişti gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Açık söylemek gerekirse komik bir sahne olmuştu dizilerdeki sahnelere benzemişti. Susmayan telefonu eline aldı içinden bir şeyler saydırdığından hatta küfrettiğinden emindim. Yataktan çıkıp odadan çıktı. Bende yataktan kalkıp banyoya girdim. Bir an önce kahvaltı yapsak iyiydi. Mideme açlıktan kramp girmişti çünkü. Banyodan çıktığımda odada değildi. Bende nevresimi değiştirip yatağı düzelttim ve aşağı indim. Kahvaltıdan sonra banyo yapmam gerekecekti. Evde değildi o zaman bahçeye çıkmıştı. Mutfağa girip kahvaltıyı hazırladım. Çayı demledim sonra da çaycıyı masaya alıp oturdum. Acaba ne zaman gelecek diye düşünürken mutfak kapısından girdi. Beni görmeyi beklemiyor olacak ki şaşırdı sonra bir şey demeden masaya oturdu. “Kaçta gideriz akşam?” İç sesim kendince uydurduğu şarkıyı söylüyordu ‘çaba çaba çaba nelere kadirsin’ diye. “Yedi gibi büyük ihtimalle.” “Tamam.” “Babanlarda gelecekler mi?” gelmeme ihtimali yoktu ki. Babam buradaki tüm düğünlere çağırılırdı hatta birçoğunun nişan kurdelesini keserdi. “Evet gelecekler.” İçinden bir an gitmezsek mi diye geçirdiğinden eminim. Abimle karşılaşmaktan ölesiye nefret ediyordu ki abimde aynı şekilde ondan nefret ediyordu ama bundan da sakınacak bir adam değildi. Bir şey demedi önce sonra “Kuaför gelirken elbise getirecek onu giyersin” dedi. Evet beni de bir eziyetten kurtarmıştı ama zor durumda kalacağım bir duruma sokmuştu. Çünkü eminim onun istediği elbise abim için fazla açık olacaktı. Bir sorun çıkmadan şu iki günü bitirseydik. Babamgili sormasının nedeni de abimi görüp görmeyeceğini test etmesiydi zaten. “Tamam.” Dedim, dedim ama bir de bana sor. Büyük ihtimalle de aynı masaya düşecektik babamlarla. Herkes için büyük bir travma sebebiydi özellikle benim için. İnşallah düğünde bir sıkıntı çıkmazdı da insanların mutlu gününü zehretmezdik. Kafam doluydu kahvaltı bitene kadar. Kahvaltı bitince “Kahve yapsan da içsek mi acaba?” demişti. Benim de işime gelmişti açıkçası tek başıma kahve içmeyi hiç sevmiyordum. O bahçeye çıkarken ben de kahveleri yaptım sonra da bahçeye çıktım. “Yemekli mi yoksa yemeği evde mi yiyeceğiz?” Sadece ortada sessizliği bozmak için sormuştum. “Değil yarın yemekliymiş.” Hmm şimdi düğün çıkışını mı bekleyecektik yemek yemek için ben asla bekleyemezdim. “Tamam o zaman çıkmadan yeriz değil mi?” Şimdi düğün bitene kadar aç kalamazdım yani. “Yeriz.” Ama halime gülmüştü ama ne yapayım herkesin bir zayıf noktası vardı benimki de yemekti. “Senin aç halini merak etmiyor değilim çok çekilmez oluyorsundur.” Belki yani çok test etmemiştim bunu acıkır acıkmaz hemen bir şeyler yerdim. “Denemedim daha önce emin değilim.” Yani acıkınca biraz sinirli ve gereksiz agresif oluyordum ayrıca tansiyonum falan oynardı bu yüzden hiç aç kalmamıştım. “Test edecek kadar bile aç kalmadın yani.” Hayır asla. İmkânı yoktu. Ben okula giderken bile yanıma ekstradan yiyecek alırdım belki acıkırım diye. Bu ilkokula giderken oluyordu birde. Zaten öğle yemeğine okula geliyorduk ve beslenme götürüyorduk. Buna rağmen fazladan bir şeyler bulundururdum. “Hayır ama büyük ihtimalle tansiyonum falan düşer.” Sadece onunla kalmazdım ama neyse. “Yerlerden toplarız yani.” Evet çok mu komik ben senin sinirine bir şey diyor muyum? “Niye aç bırakmayı mı planlıyorsun?” Yani yoksa ne yapacaksın benim aç halimi. “Yok canım olur mu öyle şey sen yiyecek bir şey bulursun.” Herhalde. “Yani. Olmaz diyemem.” Yani ne yapayım aç kalamazdım sanki kendisi aç kalıyordu ya. Açken sinirli halini hiç düşünemiyordum bile. Gözümde canlandırmak için fazla korkunçtu. “Şu an lokmalarım sayılıyor gibi hissettim.” Bir an başka bir şey diyecekti sonra vazgeçti. “Hayır saymıyorum niye sayıyım ki.” dedi. Sanki bir an yetişemiyorum diyecekti de küserim diye fikir değiştirdi gibi gelmedi değil desem yalan olur. “Bilmem konu oraya gidiyor gibiydi.” “Yok gitmiyor sadece merak ettim aç kalınca ne oluyor diye.” Yemedim ama neyse. “Hmm iyi sen aç kalınca nasıl oluyorsun? Sinirli mi?” Ben öyle sorunca dudaklarını büzerek “Pek fark etmiyorum aslında.” dedi. “Niye hali hazırda hep sinirli olduğun için mi?” dediğime gülmüştü. Komik miydi? “Hep sinirli miyim ben?” Yok olur mu? Hayatımda gördüğüm en mutlu, pozitif insansın. “Değil misin?” Yani değilim derse büyük yalan olurdu. “Evet ama sen hiç görmedin.” Tamam bu doğruydu hiç görmemiştim ve görmek isteyeceğimi zannetmiyordum. “Evet görmek isteyeceğimi de zannetmiyorum.” “Görmezsin merak etme.” Umarım. Kahveler bitince ben yukarı çıktım banyo yaptım üzerime günlük bir kıyafet giydim. Alnımdaki şişlik inmişti ama çürükler tam iyileşmemişti. Bunları saklamak gerekiyordu galiba. Sürahi boşalmıştı ben onu doldurmaya çıkarken o da çıktı banyo yaptı sonra da günlük bir şeyler giydi. Saatler öncesinde üzerini giyinmek istememişti anlaşılan. Mutfak toplanmıştı ama bulaşıklar duruyordu onları yıkadım. Salonu topladım büyük ihtimalle yatak odasında hazırlanacaktım. Yukarı çıkıp yatak odasını bir gözden geçirdim. Her şeyi ağır ağır yapıyordum ne de olsa acelem yoktu. Saat dörde gelirken kapı çaldı. Feyyaz çalışma odasındaydı. Kapıyı açtığımda Selin ve adını bilmediğim bir koruma vardı. Ben kapıyı açınca o arkasını geri döndü gitti. Ben de Selin’e hitaben “Hoş geldin” dedim. O da içeri girerken “Hoş buldum Berfu Hanım” dedi. Elinde bir elbise kılıfı ve büyükçe bir makyaj çantası vardı. Aşağısı hazırlanmak için uygun değildi o yüzden merdivenlere yöneldim. Yukarı çıktığımızda gözüm bir çalışma odasına kaydı ama Feyyaz önündeki dosyaya bakıyordu bizi fark etse de bakmamıştı. Yatak odasına girdiğimizde elindeki kılıfı alıp giyinme odasına bıraktım. Odaya girdiğimde “Saçımı yeni yıkadım o yüzden yeniden yıkamaya gerek yok.” “Tamam o zaman makyajınızı yapalım sonra da saçınızı yaparız.” Ben sandalyeye otururken o da masanın üzerine çantasını açtı. Önce saçımın ön tarafına birkaç tutam saç bırakarak mısır örgüden bir bandaj yaptı. Arka tarafını ise önce kalın tutamlar halinde kıvırarak aşağıya topladı ve aşağıdan bir topuz yaptı. Üzerinde küçük beyaz çiçekler olan bir toka ekledi ama çok büyük ve gösterişli değildi aksine küçük ve zarif duruyordu. Ön tarafta bıraktığı tutamlara kalın bir maşa yaptı sonra da bolca spreyle sabitledi. Hafif ve doğal bir makyaj yaptı. Sade ama çok şık gözüküyordu beğenmiştim. Asıl meseleye gelmiştik elbise. Giyinme odasına girdik kılıfın fermuarını açarken nefesimi tutmuştum. İçinden ne çıkacağını bilmiyordum açıkçası ve bu beni korkutuyordu. Selin elbiseyi kılıftan çıkarınca bir nefes verdim vallahi. Çünkü beklediğim gibi aksine beklediğimden çok daha zarif, şık ve kapalı bir elbiseydi. Dekoltesiz diyebilirdik. Selin yardım etti elbiseyi giyerken. Aynadan baktığımda lacivert şifon bir elbiseydi. Ayak bileklerimden 1 karış yukarıda bitiyordu ince ip askıları vardı. Ayrıca omuzlarından aşağı inen şifon kolları vardı. Üst kısmı belimi sarıyordu alt kısmı ise daha geniş açılı bir kesimi vardı ama kabarık sayılmazdı. https://pin.it/7jAFlKd Sıra ayakkabıya gelmişti. Elbisenin yanında ayakkabı getirmemişti benim dolaptan seçecektik. Ayakkabı bölümünü açtım şık ve zarif ayakkabılar vardı. Açık gri tonlarında süet benzeri bir kumaştan yapılmış ayakkabının bağlanma yeri ve kumaşın bittiği üst kısım taşlarla yapılmıştı. Zarif ve şık bir ayakkabıydı elbiseye de uyardı. Selin de aynı ayakkabıyı beğenince onu giydim. https://pin.it/4HZhTdd Takılara bakarken ne takacağımı bilemedim. Pırlanta bir bileklik ve küpe seti vardı kimden geldiğini bilmiyordum ama Feyyaz’ın tarafından takıldığına emindim. Hoş ve zarif bir takımdı, bunu takabilirdim elbise ve ayakkabı ile uyumlu olurdu. İnce sayılabilecek bir kalınlıktan bileğimi saran minik taşların birleşimden oluşuyordu. Küplerde aynı modelde ince taşlardan oluşan sallanıyorlardı. Yan yana iki sıra halindeydi. Hoş ve güzel duruyordu. Onları da taktım sonra da alyansımı ve kare kesim baget tektaşımı da taktım. Güzel görünüyordum abartılı bir görüntüm yoktu. Yengeme göre yeni geline pek benzemiyordum ama bence kötü de durmuyordum abartılı değil ama pahalı durduğum kesindi. Kolye güzel olabilirdi ama en uygun kolye Feyyaz’ın taktığı vardı da onu da pek yakıştırmamıştım üzerine çok sallanıyordu. Daha kısa bir kolye daha çok yakışırdı gerdanlık tarzında. Zarif ve hoş bir gerdanlık da şu an yoktu. Selin beni hazırladıktan sonra çıktı. Saat altıya geliyordu. Ben Selin’i uğurlarken Feyyaz da odaya girmiş üzerini giyiniyordu. Sonra ben de sürdüğümüz ruju çantama aldım. Deodorant ve parfüm sıktım. Bu arada o da üstünü giyinmişti. Lacivert bir takım elbise giymişti. İçinde beyaz gömlek ve lacivert bir kravat vardı. Şu an çok uyumlu gözüküyorduk lacivert kombinlerimizle. https://pin.it/21U9wzI O giyinme odasından saatini takıyordu ben de parfüm sıktım. İyice acıkmıştım bu arada inşallah yemek gelmiştir diye düşünüyordum. Hazırdım ama bir an önce yemek yesek hiç fena olmazdı. Feyyaz giyinme odasından çıkmış yanıma gelmişti. Aynada bize bakarken ne kadar da mutlu bir çift olarak gözüktüğümüzü fark ettim. Yeni evli bir çift gibi eşleşen kıyafetler giymiş ve bu durumdan memnunduk. Feyyaz bir eliyle belime sarılırken bir yandan da boynuma bir öpücük bırakırken “çok güzel görünüyorsun” dedi. Yüzümdeki gülümseme büyürken “teşekkür ederim” dedim. Sonra alt çekmeceden bir kutu çıkardı “ama boynun boş kalmış” diyerek kutuyu açtı. İçinde çok güzel ve zarif bir gerdanlık vardı. Tamamen pırlantadan oluşuyordu. Üzerimdeki takılarla da sanki bir set gibi de uymuştu. “Çok güzel.” Derken sesime yansımıştı. Gerdanlığı kutudan çıkartıp boynuma taktı. Şu an fazlasıyla tamamdım. Sonra “hadi yemek yiyelim yoksa sen birazdan bayılacaksın” derken dalga geçiyordu ama doğruydu. Mutfağa girdiğimizde masa tüm hazırdı hızla yemeği yiyip evden çıktık. https://pin.it/5GDIglS Salona girdiğimizde kapıdaki görevli bizi masaya götürdü. Yuvarlak masaların üzerinde bazı önemli ailelerin oturması için yerler ayrılmıştı. Aklıma gelen oldu ve Hancı ve Karabey ailesini bir arada oturtmuşlardı. Masada babam, abim, amcam, amcamın eşi, annem, Hatice yengem, ben ve Feyyaz olmuştu. Selim ve Aras yoktu evde bırakmışlardı. Başta çok fazla bir muhabbet dönmedi. Ortam iyice kalabalıklaşmaya başladı. Abim her zamanki gibi problem çıkartma havasındaydı. Elbisemi açık bulmuştu ama babam ve annem bir şey demediler. Galiba onlarda benim gibi daha açık bir elbise bekliyorlardı. Yengem boynumdaki gerdanlığı fark etmiş ve beğenmişti. Feyyaz’ın hediye ettiğini söyleyince bir tur dalgayla karışık bir ‘oo’ çekse de konuyu kapattırdım etraf çok kalabalık olsa da Feyyaz’ın duymasına gerek yoktu. Ortam giderek yumuşadı. En azından abim hariç herkes birbiri ile konuşmaya başladı. Feyyaz, babam ve amcamla konuşuyordu. Hatta daha rahat konuşmak için amcam ve abim yer değiştirdiler. Annem ve Ayşe yengem konuşuyorlardı, benle de yengem. Neredeyse herkes gelmişti. Müzik iyice hareketlenmişti. Gelin ve damattan haber yoktu. Yengem “Gelinin çıkası yok galiba.” Dediğinde bende fark ettim. Ne zaman gelecekti bunlar? Evlenesi mi kaçtı yoksa buradaki gerilimi mi fark etti diye düşünmeden edemedim. “Galiba baksana hava karardı ortada yoklar. Niye yedi yazıp bizi topladılar ki?” “Ayy uzadı da uzadı sıkıldım başlasa da bitse. Zaten pek elit bir düğün hiç eğlenceli değil.” Tabi uzun uzun halay kuyrukları yoktu ortada. Arka fonda piyano çalıyordu. “Halay çekmiyorlar değil mi?” “Evet şuna baksana ben çocuğumu eve attım geldim rahat oynayayım diye.” Yahu annelik iç güdülerin ne yüksek senin öyle. “Yenge ya ayrı bir alemsin.” “Ama öyle baksana.” “Öyle. Buralı değiller zaten ne olsun. Gelinde dışarıdan.” “Eh o da var.” Sonrasında kim ne giymiş, nereye oturmuş, kimle gelmiş, kim gelmemiş falan derken vakit ilerledi. Biz tam gelin ve damat geldi diyorken içeriye semazen ekibi girdi. Sonrasında bir neyzen çıktı ve çalmaya başladı. Semazenler dönmeye başladılar. Herkes şok oldu kimse bunu beklemiyordu. Feyyaz da şaşkınlığını gizleyemedi bana dönüp “Bu ne dedi?” Hayatında hiç semazen görmedin mi sen ya? “Semazen gösterisi.” “Onu ben de anladım da gelinle damat nerede?” Nereden bileyim ki ben? Gelin odasından mı geliyorum? Arayıp sorayım mı nerede bunlar diye? Ne yapayım yani? “Bilmiyorum hiçbir fikrim yok. İlk defa denk geliyorum böylesine de.” Öyleydi ama. Daha önce hiç düğünün girişinde semazen gösterisine denk gelmemiştim. “Gelin mi kaçtı yoksa?” derken sesi çok ciddi çıkmıştı ama beni bir gülme tutmuştu. Ayrıca neden gelin belki de damat kaçmıştı? “Ola da bilir yani şimdiye kadar içeriye girmediler.” Yani buralı olsalar imkânı yok derdim ama aynısını bu aile için söyleyemiyordum. “Gülme şu an oturduk bekliyoruz.” Dediğinde hayırlısını mı demeyi düşündüm ama onun yerine “Damatta kaçmış olabilir şimdi?” değil mi belki de damat son anda caydı. “Her kim kaçmışsa hemen bulsalar iyi olur yoksa ben kalkacağım kendim bulacağım.” Sen otur oturduğun yere bulduktan sonra mezara sokacak gibisin. “Gösteri bitince gelirler herhalde.” Herhalde. Yani gelseler hiç fena olmaz. “Ne kadar daha dönecek bunlar?” Ay ne bileyim ben. Konya Semazen Gösterisi ekibinde gibi mi duruyorum oradan. “Hiçbir fikrim yok.” “Ne alaka şimdi bu zaten?” Buna ben de cevap veremezdim. “Konyalılar ya belki oradan.” Yani her Konyalı bunu yapıyor mu emin değilim. “Ortama baksana muhafazakâr bir aile gibi duruyorlar sence?” Eh o da vardı. Kız tarafı İstanbulluydu zaten. Ayrıca biz de muhafazakar bir aileydik ama kınada içki içilmişti hiç belli olmuyordu bu işler yani. “Hayır ama demek ki akıllarında varmış. Yoksa bu kadar kısa sürede semazen ekibini nereden bulsunlar, neyzen bile var.” Yani hiç beklemezdim bunu da bu aileden ama işte bu aralar kendisinden beklendiği gibi davranmıyordu. Birinci örnekte yanımda oturan kocamdı. “10 dakika daha bekler kalkarız sabaha kadar bekleyemem kimseyi.” Bir şey demesem de haklıydı. Saatlerce burada mı bekleyecektik? O önüne dönerken yengem döndü “Ne oldu?” Bir şeyden de geri kal. “Bir şey yok.” “Niye güldün ya?” İkna da olmuyor. Belki özel bir konu yani. “Önemli değil ya gösteri biraz tuhafına gitti.” “Kimin gitmedi ki bu ne şimdi ya?” Sonrasında semazenler salonu terk ederken herkes bir “oh” çekti. Başım dönmüştü izlemekten sonra giriş müziği başladı ve içeri girdiler sonunda. Ne zamana kadar daha kaldırabilirdim onu emin değilim. Dans müziği başladı onlar dans ederlerken onları izlemeye başladım ne kadar rahat ve doğallardı. Hoş ikisi de yıllardır birbirlerini tanıyorlardı. İstanbul da üniversitede tanışmışlar geçen sene aile arasında nişanlanmışlardı. Düşüncelerimin içinde kaybolmuşken yengem bana dönerek “Bu kız hamile benden demesi?” “Kim hamile?” Yani dedikodu çıksın da ne zaman çıkarsa çıksın yengeme. “Gelin.” Yuh yani nasıl anladın onu ya. “Nereden çıkardın yenge sende Allah aşkına?” İllaki bir kulp bulacak. “Baksana karnına.” Ee elbise kabarık beli bile yok ortada kadının. “Yenge prenses model giymiş ve elbise çok kabarık.” “İşte sorun da onda abiye nerdeyse göğsünün altından itibaren kabarıyor. Sen hayatında hiç böyle abiye gördün mü? Geçen ay sen de evlendin bunun gibisine denk geldin mi?” Eh belki gelmemiş olabilirim ama benimkiler Feyyaz’ın hazırlattığı modellerdi. Özel dikim giyiyor olma olasılığı yüksekti ayrıca. “Yani bu tarz denemedim ama belki özel dikim falandır.” “Yani o da kesin zaten.” İlla bana da kabul ettirecek. “Öyle olsa ne olacak ki onlar böyle şeyleri problem etmezler.” Yani. Olsa ne olurdu ki? Zaten dediklerine göre gelinle damat İstanbul’da beraber yaşıyormuş. “Haklısın o da var. Baksana geçen sene aile arasında minik bir nişanla olayı kapattılar.” Onlar biz mi? Yüzlerce davetiye dağıtıp binlerce kişilik düğün nişan yapsınlar. “Biz de olsa oo yani.” “Nasıl olsa buralı değiller gelin de İstanbullu değil mi zaten?” Ben de İstanbullulara gelin gitmiş birisi olarak söylüyorum hiçbir şey olmazdı böyle bir durumda. Çünkü kayınım olarak görebileceğim Burak abi de nişanlısı ile birlikte yaşıyordu. “Evet öyle.” “Aman boş ver. Öyle olsa ne olacak ki?” “Değil mi? Gelecek ay doğursa bile bir şey olmaz olan bizim buradakilere olur zaten.” “Öyle o yüzden sen sadece dilini yorarsın.” “Neyse.” Bu arada dans bitti. Onlar biraz dinlendi. Farklı şarkılar çalmaya başladı. Oynamaya falan başladılar. Bende masaya dönmüştüm. Yengemle sohbet ediyorduk bu arada abim suratsız bir şekilde amcamla konuşuyordu. Bana doğru bakmıyordu bile o kadar açık bir elbise de değildi sadece kollarım açıktı o da hepsi değildi. Bazen çok abartıyordu. Feyyaz’ın suratına bakarken sanki düşmanına bakıyordu. Bir ara o da abimin bakışlarını fark etti o da ona baktı. Çok farklı bir gerilim oluştu. Her an birbirlerini dövebilirlerdi ya da vura da bilirlerdir. Feyyaz yanına silah almış mıydı bilmiyordum ama abimde olduğu kesindi ayrıca onunda yanında silah taşımasına gerek yoktu tüm korumalarda silah vardı bir tanesi hemen getirirdi. Kapının önünde burayı izlediklerini biliyordum. Babam ve amcam ortamı yumuşatmak adına Feyyaz’la farklı bir konuda konuşmaya başladılar. İş yaptıkları ya da yapabilecekleri adamları konuklardan falan derken masanın gerginliği az da olsa dağılmıştı. Halaylar da başlayınca yengem kalkmak istedi abime bir bakış attı abim ne demek istediğini anladı kısa bir bakışma geçti ama abim izin vermedi. Yengem de anneme dönerek ona söyledi annem abime bakış attı sonra da izin verdi. Ben de izin alabilir miydim acaba dedim ama şansımı deneyebilirdim en azından Feyyaz’ın dikkati sohbetteydi zaten. Kulağına yaklaşarak “Halaya kalksam olur mu?” diye sordum. Kafasını çevirmeden “olur” dedi. Yengemle beraber bende kalktım. Masanın gerginliğinden uzaklaşmak iyi gelmişti. Sonunda yengemi ikna edip halaydan çıkarabilmiştim. Oynamaktan yorulmuyordu bir de. Masaya geldiğimizde babamla Feyyaz konuşmayı bitirmişti. Abim yengeme kötü bir bakış attı. Evde kesin kavga edeceklerdi. Şu anki durum fırtına öncesi sessizlikti. En azından Feyyaz’ın bu tür huyları yoktu. Kıskanç olduğu kesindi ama kıyafet ya da oynamak gibi şeyleri kıskanmıyordu. Bu konuda kendisine fazla güveniyordu ki haksız da sayılmazdı hiçbir korumanın yüzümü tam bilmediğine o kadar emindim ki iddiasına da girerdim. Masanın gerginliği hala üst düzeydeydi. Abim, Feyyaz’ı zaten sevmiyordu bir de üstüne kıyafetimi açık bulmuştu. Feyyaz da abimin bu tür konulara karışmasına sinir oluyordu. Ona göre artık bir Karabey değil bir Hancı’ydım ve ne giyip giymeyeceğime ne yapıp yapmayacağıma o karışamazdı. Evlenme mevzusu ortaya atıldığından düğünün son gününe kadar karışmıştı zaten o zaman ses çıkartmamıştı ama aynısını şimdi yapmazdı. Kısıtlanmayı sevmediğini de anlamamak için salak olmak lazımdı. Abim şu an yaptığı ile sadece sınırları zorluyordu. Kına yakılmaya başlandığında derin bir nefes verdim daha sonrasında kalkabilirdik. Takı takılmayacaktı zaten fazla da kalmaya gerek yoktu. Kına yakıldıktan sonra artık bende sıkılmıştım. Kız ve erkek tarafı buralı olmadığı için oyun havası çalmaya başlamıştı. Otur otur sıkıntı bastı. Feyyaz aynı şekilde hissetmiş olmalı ki kalkalım dedi zaten abimle karşı karşıya oturduğu için o tarafa bakmıyordu. Biz kalkarken bizimkiler hala oturuyordu. Eve geldiğimizde başım ağrıyordu. Ben saçımı falan açana kadar o banyo yaptı sonra da ben yaptım. Saat geç olmuştu zaten ben yatarken o da telefonla konuştu. Uykuya dalmak üzereyken yattığını hissettim ama hiç hareket etmedim. Sabah erken uyandım ama yataktan kalkmadım. Bende evlendim evleneli bayağı üşengeç olmuştum öncesinde hiç böyle değildim. Nerede saat 5’te kalkan kız nerede şu an ki ben yani iki farklı uç nokta gibiydik. Saat ona gelirken Feyyaz da uyandı. Kahvaltı yap, odayı topla, banyo yap derken saat üçe geliyordu. Bu kadar iş niye bu kadar uzun sürdü emin değildim. Kahvaltıda çok oyalandık belki de o yüzdendi. Dünkü kına faciası kahvaltının ana gündemi gibiydi. Gelinin geç gelmesi, yengemin gelini hamile ilan etmesi, semazen gösterisi, ikramların kötü olması masanın düzeninin kötü yapılmış olması gibi bir sürü şey hakkında konuşmuştuk. Feyyaz’ın da dünkü gerginliği de ortadan kalkmıştı. Ben etrafı toplarken o bahçeye çıkmıştı hem sigara içiyor hem de işlerle ilgili bilgi aldığı kesindi. Çünkü yukarıda balkon kapısı açıktı ve ara ara sesleri geliyordu. Bir ara içimden dinlemek gelse de vazgeçtim. Duyduğumda üzüleceğim ya da canımın sıkılacağı bir şey duymak istemiyordum. Şu an bile bir çok sorun vardı üzerine yenilerini eklemek başkalarına üzülmek gibi problemlerle uğraşmak bana sadece zorluk çıkarırdı. Ayrıca yeni yeni alıştığım kocam hakkında kötü şeyler duymak hele ki onun ağzından bu alışma sürecini sadece zora sokacaktı. Bu yüzden kulağımı yıkayıp kendi işimle ilgilendim. Banyo yaptım saçlarımı kuruttum dün yerleştirmediğim takılarımı yerine yerleştirdim. Tozlanan yerlerin tozunu aldım. Dün akşam biz evde yokken kuru temizlemeden gelen çamaşırları yerleştirdim. Kuaförün gelmesine bir saat vardı gözlerimin altı morarmıştı. Feyyaz yukarı çıkmıştı ama bir ara odaya uğrayıp çalışma odasına geçmişti. O gidince bir maske yaptım. Maskeyi çıkartmamın üzerinden 5 dakika geçmemişti ki kapı çaldı. Kapıyı açıp Selin’i içeri aldım. Yatak odasına girdiğimizde elindeki kıyafet kılıfını aldım elinden. O da malzemelerini hazırladı. Saçlarımı topuz yapmanın daha rahat olacağına karar verdik. Çünkü uzundu ve bazen kullanması zor oluyordu sağa sola takılıyordu. Ensemde toplu bir topuz yaptı. Önüme iki tutam saç çıkarıp orayı da kalın maşa attı. Toplu ve güzel olmuştu. Bu sefer kahve tonlarında bir makyaj yaptı. İnce bir eyeliner çekti. Güzel olmuştu, gelmiştik işin en korkunç kısmına elbise. O kılıfın içinden çıkacak şey beni fazlasıyla korkutuyordu. İçimden dünküne benzer bir şey çıksa diye dua etsem de pek öyle olmadığını hissediyordum. Selin şu an övgüler yağdırıyordu, elbiseyle çok uyumlu olduğumu, saçlarımın güzelliğini, cildimin güzelliği falan derken beni daha da korkutuyordu çünkü içimden bir ses beni rahatlatmaya çalıştığını söylüyordu çünkü dün aynısını yapmamıştı. Aklıma gelen başıma gelmişti tam olarak elbise… Ben bu elbiseyi nasıl giyecektim? Nasıl rahat edecektim? Abim ne tepki verecekti? Annem ve babam ne tepki verecekti? Başıma ağrılar girmeye başlamıştı. Kesinlikle benim tarzımda değildi. Siyah uzun bir elbiseydi. İnce askıları, bana göre derin sayılabilecek bir v yaka dekoltesi ve nerdeyse baldırlarıma kadar gelen bir yırtmacı vardı. Sırtı da çok kapalı sayılmazdı. Keşke saçlarımı açık yaptırsaydım. En azından sırtımı ve göğüs kısmını daha rahat kapatabilirdim. Aynada kendime bakarken yine hiç kendim gibi hissetmiyordum. Selin beni kendi halime bırakıp dolaptan ayakkabı seçmişti. Uzun topuklu siyah tek bant bir ayakkabıydı. Ayakkabıyı da giyince elbise tam oldu. İçime sinmemişti ama çıkıp da ben bu elbiseyi giymesem de diyemiyordum. Ayrıca bu dün abime karşı olan tavrını kesinlikle açıklıyordu, onu tamamen görmezden gelmişti bugün ben bu elbiseyi giydiğimde onun ağzının payını da verecekti. Senin değil benim istediğim olur diyecekti. Eğer sesini çıkartırsa da ortalık karışacaktı. Bu gece eğer biterse ki benim için Çin işkencesinden farksız olacaktı. Elimden gelen hiçbir şey yoktu. Feyyaz abimden intikam almak için beni kullanmaktan çekinmeyecekti. Abim ise bu tavırlarına devam ettiği sürece sadece daha çok zararlı çıkacaktı. Sadece kendine değil bana da zarar veriyordu artık. Bu şekilde ne kadar dayanacaktım acaba? Selin “üzerine ne takacaksınız ?” dediğinde derin bir nefes vererek takı çekmecesinin ikincisini açtım üzerine Seda ablanın düğünde aldığı zümrüt seti takabilirdim. Setin kutusunu çıkartıp kapağını açtım. Selin kolyeyi takarken bende küpeleri taktım. Yüzük ve bilekliği de taktığımda hazırdım. https://pin.it/6tzxbCz https://pin.it/6ExYQtr https://pin.it/7JOpEw7 https://pin.it/1qDj6ny Ben hazır olunca Selin’de gitti. Bu sefer ben aşağı indirmedim. Kendisi çıktı. Şu an ayakta duracak halim bile yoktu. Acaba şekerim mi düşmüştü? Şekerim düşse fenalaşsam falan gitmezdik ben de kurtulurdum. Fena fikir sayılmazdı. Kendimi tuvalete atıp oturdum. Şu an ne ayağa kalkacak ne de dışarı çıkacak halim vardı. İçimden sadece bu gecenin olaysız geçmesi için dua ediyordum. Şu an bir hastalık numarası çıkarsam kesin anlayacaktı sabahtan beri hiçbir şeyin yoktu şimdi mi oldu dese ne diyecektim ki? Bu elbise çok açık bizimkiler beni bunun içinde görürlerse sorun çıkartırlar mı? Tek o da değil tanıyan tanımayan herkes arkamdan konuşacaktı. Evlendi bir ay olmadan değişti diye. Zaten dün altın yerine pırlanta takım taktığım için tuhaf gözlerle bana bakmıştı ama tabi ki kimse yanıma gelip soramamıştı. Eğer başkası ile evlenmiş olsam kesin sorarlardı da Feyyaz’ın korkusuna masaya iki metreden fazla bile yaklaşamamışlardı. Tuvalette ne kadar oturdum bilmiyorum ama çıktığımda Feyyaz üstünü giyinmişti. Saatte yediye geliyordu kaçışım kalmadığını fark edince makyaj masasında bir parfüm sıktım kayan kolyeyi düzelttim. Masanın üzerinde duran tektaşımı taktım. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirirken o da saatini takarken masaya yaklaştı. Ayakkabı sayesine boyumuz arasındaki mesafe kısalmıştı. Boynumdan öperken “çok güzel olmuşsun” dedi. Ne hoş ben kendimi çıplak gibi hissediyorum ama neyse “teşekkür ederim” derken sesimi mutlu çıkartmaya çalışmıştım. Tüm gece olmadığım ama olmuşum gibi davranacağım bir sürü şey yaşayacaktım. Feyyaz’ın yanında mutlu, bizimkilerin yanında mutsuz, etrafta bulunan insanlara karşı hiç bir sorun yokmuş gibi, oysa tüm gece yorgun hissedecektim. Bugün o da benim gibi baştan aşağı siyahtı. Dünde bugün de aynı renk giyinmiştik. Dün çok tatlı olsa da bugün gözüme hiç hoş gözükmüyordu. O da zaten simsiyah olmuştu gömlek bile siyahtı. Tehlikeli madde yazsalar üzerine bu kadar belli olmazdı tehlikeli birisi olduğu. O da masadan alyansını alıp taktı. “Hazırsan gidelim” dedi. Nereye öbür dünyaya mı diye soracak olsam da vazgeçtim. Gereksiz bir şaka oluşunun yanı sıra güldürecek ya da ortamı sakinleştirecek türden değildi. “Tamam” derken masadan uzaklaştım. Yatağın üzerinden çantayı aldım telefonumu içine bıraktım. O da parfüm sıktı ve peşimden geldi. Arabaya binerken yardım etti ne de olsa bu yırtmaçla yardımsız inip binmem imkansızdı. ... Salona geldiklerinde içerisi bayağı kalabalıklaşmıştı. Berfu fazlasıyla gergindi. Kapıdaki adam onları masaya yönlendirirken peşlerinden gelen korumaları duvar kenarında beklemeye başladı. Masaya geldiklerinde herkesin orada olduğunu gördü. Görevli yardımcı olmak adına sandalyesini çekti sandalyeye otururken en azından babası ile yakın oturmamıştı en azından tüm gece annesinin laflarını yemeyecekti. Masalar direkt sahneyi görecek şekilde sıralanmış ve tek yönlü sandalye yerleştirilmişti. Bu salon onların evlendiği salonun bir küçüğüydü. Masa uzunlamasına devam ediyordu. Bir tarafına erkekler oturmuştu diğer tarafına kadınlar. Annesi kadınlar masanın en başında oturuyordu. Onun yanında halaları ve yengeleri vardı. Hatice tam Berfu’nun yanına gelecek şekilde oturmuştu yine. Erkek grubu ise tam bir hiyerarşi sıralaması gibiydi. Sıra Berfu’nun yanında oturan Feyyaz’dan başlıyordu sonra Haşmet Ağa, onun kardeşi, Baran ve enişteleri vardı. Kadınlarda en başta Berfu’nun bulunması oturma sırasındaki en doğru yerdi. Diğerlerinde dikkat edilmemişti. Büyük ihtimalle diğerleri için problem yaratmayacağını ama Feyyaz’ın aynı gözle olaya bakmayacağı anlaşılmıştı. Zaten masanın büyükten küçüğe değil de en güçlüden en güçsüze doğru sıralanmasının en temel nedeni de buydu. Masaya oturduklarında önce masadakiler bir tur onlara dönmüş aynı hızda kafalarını geri çevirmişlerdi. Çünkü Berfu’nun açık kıyafetini fazlasıyla rahatsız edici bulmuşlardı. Berfu’nun bu gece en sevindiği olay masanın yuvarlak değil düz bir şekilde hazırlanmasıydı. Masada bir ölüm sessizliği başladı kimse kimseyle konuşmuyordu. Çünkü konu bir şekilde onların kıyafetine gelecekti. Hatice artık sabredememiş ve Berfu’ya dönerek “Daha kapalı bir elbise bulamadın mı?” diye sormuştu. Oldukça sessiz söylemişti çünkü bunu kimsenin duymasına gerek yoktu özellikle kocasının. “Elbiseyi ben seçmedim Feyyaz seçmiş kuaför getirdi son dakikaya kadar görmedim bile.” Yengesi yok artık diye bir bakış attı. “Yani ondaki özgüven de salonun toplamından büyük. Sen içeri girdiğinden beri kaç kişi baktı Allah bilir.” Sanki farkında değildi. “Yenge hatırlatma yapmana gerek yok yani.” Hatice sıkıntılı bir nefes verdi kocasının problem çıkartmasından korkuyordu. “Neyse bari yerinden çok kalkmada abin bir şey demesin.” Yerinden kalkmayı bırak rahat oturamıyordu bile. “Şu an morarıyor zaten birazdan patlayacak gibi duruyor. Bu geceyi sorunsuz atlatsaydık.” “İnşallah da kocan da hiç geri durmuyor hiç böyle bir kıyafet burada giydirilir mi?” Berfu da farkındaydı ama kocasına göre giydirilebiliyordu anlaşılan. “Yenge abim bu şekilde davranmaya devam ettiği sürece o da karşılık olarak beni kullanmaktan çekinmeyecek.” Hatice bunun fazlasıyla farkındaydı şimdiye kadar yaptığı her şey sırf kayınvalidesi ve kocasını sinir etmek üzerine yapılmış hareketlerdi. Ayrıca adamın her hareketi tehlike kokuyordu. Bir gün kocasının onun elinde kalmasından korkuyordu. Salonun geri kalan kısmı ise o masadaki gerginliği konuşuyordu. Karabey-Hancı masanın tam karşısında oturan masalarından bir tanesi ise salonun geri kalanı gibi karşılarındaki masayı konuşmaktan geri kalmamıştı. “Masaya bak, Haşmet Ağa’ya bak sen Feyyaz Hancı’nın gerisinde kalmış.” “Ne bekliyordun Haşmet Ağa’nın toprakları olabilir ama Feyyaz Hancı tüm Türkiye’ye sahip neredeyse.” “Kız vermek bile onu geri plana atılmaktan kurtaramamış.” “Geri planda kalmamak için değil oğlunu kurtarmak için kız verdi diyorlar. Baran Ağa’nın, Hancılara ters gittiği biliniyor zaten anlaşmaları bozulduğu an da kesin vururdu.” “O da var. Berfu Hancı’ya baksana maşallahı var. Dünkü gibi bir halaya kalksa var ya.” “Senin yerinde olsam çok konuşmazdım eğer yanlış kişilerin kulağına giderse yarını göremezsin.” “Kim duyacak?” “Haberin yok galiba düğünlerinde Feyyaz Bey salonun dört bir tarafına adam yerleştirmişti eğer bakan laf atan ve konuşanları düğünden sonra iyi bir benzetmişler.” “Yok artık.” “Var artık hatta aynısını da nişanda falan da yaptı. Adamların kolu bacağı kırılmış falan. Hele bir tanesinin gözünü çıkartmışlar.” “Nasıl duyulmadı bunca zaman şehir efsaneleridir sırf korku uyandırmak adına.” “Sence nasıl duyulmadı adam tüm şehirden haraç topluyor kimse çıkıp necisin dedi mi? Ayrıca korkudan konuşamıyorlar eğer konuşurlarsa dahası gelir diye.” “Sen nereden duydun?” “Duymadım gördüm benim amcaoğlu salonda bir şeyler demiş sonra da bunu duymuşlar. Düğün çıkışında boş bir depoya çekmişler tek değilmiş hepsini bir araya toplayıp iyi bir dövmüşler. Gözü çıkanda buralı değilmiş zaten.” “Ondan rahat rahat gezdiriyor yani karısını.” “Evet yiyorsa baksınlar. Baksana herkes o masayı konuşuyor ama bir tanesi bile kafayı kaldırıp bakamıyor.” “Baran Ağa’ya baksana zaten acayip sinirli ama ağzını açamadı.” “Açamaz kardeşi artık bir Karabey değil ne de olsa.” Düğün gergin bir şekilde devam ediyordu. Gelin ve damat çıkmış nikah kıyılmıştı. Hatice gelinin hamile olduğundan iyice emin olmuştu hatta tek o değil tüm salon emindi artık. Herkes oynarken Berfu yerinden bile hareket edemiyordu. Eğilse elbisenin önü açılacak yürüse bacakları tüm meydanda olacaktı. Sandalyenin üzerinde hareketsiz oturmaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. Feyyaz ise dünkü sohbet severliğini kaybetmiş sert bir yüz ifadesi ile oturuyordu. Yemekler gelmiş, ardından pasta kesilmişti. Sonunda takı merasimine geldiklerinde Haşmet Ağa yerine Baran, Feyyaz’ın yerine ise koruması takı takmaya çıkmıştı. Berfu da o vakte kadar takı işini hiç düşünmediğini fark etmişti. Tekellilerin kendisine takı taktığını biliyordu. Ne taktıklarından tam emin değildi ama iyi bir şey olduğunu biliyordu. Babası kendi adına 5 burma bilezik, abisi ise bir kaburga bilezik taktı. Takı merasiminin içine dalan korumaya baktı önce öndeki Halil Tekelli’nin kulağına eğilerek bir şey söyledi sonra elindeki kutuyu uzattı. Adam kutuyu açtı sonra da kutudan çıkartıp önde geline takıları takan kadına uzattı. Beşi bir yerde takılmıştı, altınlar uzaktan tam seçilmese bile oldukça büyüklerdi en kötü cumhuriyetti. Altınlar kırmızı bir kurdele üzerinde değil altın bir zincir üzerine diziliydi. Feyyaz her yerde olduğu gibi burada da farkını ortaya koymuştu. Takıdan sonra da hemen kalktılar. Berfu’nun artık bu stresi kaldıracak takati de kalmamıştı. Salonu terk ederken sorunsuz geçen bir günü daha tamamlamanın bir sevinci vardı. Abisi sinirlense de bir şey dememişti olay çıkmamıştı. Eve gittiğinde bir tur sıkıntı yaşayacaktı ama birkaç gün gitmezse bir sorun olmazdı. Ortam sakinleştikten sonra giderdi mesele kapanırdı. Eve geldiklerinde Berfu’nun derdi elbiseden kurtulmaktı. Tüm gece aşırı derece rahatsız olmuştu. Feyyaz da elbiseden kurtulmak istiyordu ama farklı yollarla. Sabah ilk uyanan adam olmuştu. Kadın daha uyuyordu. Sadece saçları belliydi neredeyse. Beyaz yatağın içinde üzerinde beyaz bir gecelik ile uyuyordu. Teni de bembeyaz olunca tamamıyla kaybolmuştu içinde. Yüzü ondan tarafa dönüktü ama saçları yüzünün belli bir kısmını kapatıyordu. Feyyaz, kadının yüzündeki saçı yavaşça omuzlarında geriye attı. Evlenmelerinin üzerinden günler geçmesine rağmen bazen hala aynı yatakta uyanıyor olmalarına inanamıyordu. Kafasını yastığa tekrar koydu ondan tarafa döndü. Yüzünü izlemek bile huzur veriyordu adama. Oysa adam bu yaşına kadar huzuru farklı şekillerde elde etmişti. Birilerinin canını yaktığını bilmek, akan kanı izlemek onu rahatlatıyordu. Şimdiyse uyuyan bir kadını izlemek ve huzur bulmak çok değişik hissettiriyordu. Sadece uyurken değil yemek yerken, televizyon karşısında gereksiz sohbetler eşliğinde oturmakta, kahvaltı yaparken konuşmakta, karşılıklı kahve içerken bile adam fazlasıyla huzurluydu. Sorun şu ki adam kadınla geçirdiği her dakikadan biraz fazla zevk alıyordu. Aylar önce elde etmesi gereken bir şeyi bu kadar geç elde etmesine sinirleniyordu ama doğru yoldan gittiğinin de farkındaydı çünkü kadın ailesine fazlasıyla bağlıydı. Eğer onlara zarar vererek onu elde etmiş olsaydı, kesinlikle rızası olmayan bir şeyin içine gireceklerdi, kadın ondan nefret edecek ve şu an harcadığı çabanın yüz katını bile harcasa kesinlikle bir işe yaramayacaktı. Çünkü ikisinin tabiatı da benzerdi, ikisi de soğukkanlı, mesafeli ve duygularını kolaylıkla gün yüzüne çıkartamıyorlardı. Kadının şu an harcadığı emeğin sadece evliliklerinden dolayı olduğunu biliyordu. Aynı evde yaşıyor olmaları ve kadının ondan korkuyor oluşu bu çabanın ana sebebiydi. Korkuyu ortadan kaldırmak adına çok çaba sarf ediyordu. Ailesini sevmemesine rağmen onlarla aynı ortamda bulunduğunda çok fazla sesini çıkartmıyordu, nerelere gidip geldiğine, kimlerle görüştüğüne, ne giydiğine… Adam ne kadar süredir kadını izlediğini bilmiyordu. Kadın gözlerini açtığında karşısında ki adamı görünce uyku sersemi gülümsedi. Adam bu görüntü karşısında çoktan mest olmuştu. Uykudan şişmiş gözleri yavaş yavaş açılıyordu. Adam gördüğü görüntü karşısında gülümsemeden edemedi. “Günaydın” dediğinde kadın yüzündeki gülümsemeyi bozmadan “Günaydın” dedi. Kadın uyku sersemi kocasını karşısında görmeyi beklemiyordu birkaç gündür evde olduğu için bugün erken çıkacağını düşünmüştü. Uyurken onu izliyor oluşu başta garibine gitse de sonrasında hoşuna gitmişti. Kadın “Saat kaç?” diye mırıldandı. Adam kafasını öbür tarafa çevirip saati kontrol etti. “On bir olmak üzere.” Kadın başta şaşırdı sonra ise çok geç yattıkları için normal olduğunu fark etti. Berfu yataktan hiç kalkmak istemiyordu. Kalkarsa telefonu eline alacaktı sonra yengesinden gelen mesajları görecekti canı sıkılacaktı. Şu an hiç bunları kaldırmak istemiyordu dün eve geldiklerinden beri adamın rahatlığı ve tavrı, bozulan sinirlerini ve ağrıyan başının ağrısını geçirmişti. Ne kadar geç görürse o kadar iyiydi. Karşısındaki adamın onu izlediğini biliyordu ama bu onda bir utanma duygusu uyandırmıyor aksine hoşuna gidiyordu. Herkes beğenilmek isterdi o da daha önce hiç başka bir erkek tarafından beğenilmemiş ya da bunu hissetmemişti şimdi bunu hissetmek hoşuna gidiyordu. Gözü adamın çıplak vücuduna takıldı. Çok fazla dövmesi yoktu diğerlerini pek merak etmiyordu ama en çok omuzlarında başlayıp koluna ve göğsüne yayılan kocaman yıldırım dövmesini merak ediyordu. Gerçek bir yıldırımı anımsatıyordu. Siyah beyaz çizgiler o kadar doğal ve ustalıkla çizilmişti ya da yapılmıştı ki insanın gözünden kaçmıyordu. Daha önce merak etmiş sormak istemişti ama çekinmişti. Belki uyku sersemliğinin verdiği rahatlık belki de artık adamı kabullendiği için dövmeye dokunmak istemişti. Tereddütte kalsa da elini adamın dövmesine götürmeden duramadı. Boğazının bittiği yerden başlıyor kollarına ve göğsüne kadar yayılan bu büyük dövmenin bir anlamının olmaması saçma olurdu. Parmağını dövmenin başlangıç noktasına koyarak aşağı doğru çizgilerin üzerinde gezdirdi. Bu kadar büyük bir dövme kesinlikle can yakardı. İçindeki merak duygusuna engel olamayarak “Neden yıldırım?” diye sormaktan kendini alamadı. Adamdan gelecek cevabı hem çok merak ediyor hem de deli gibi korkutuyordu. “Neden olmasın?” Cevabını aldığında tatmin olmamıştı. “Bir nedeni olması gerekmez mi?” Kadın kendi isyanında haklıydı kim böyle büyük ve ustalıkla yapılan bir dövme yaptırır da bir anlamı olmazdı ki. Oysa adam vereceği cevap konusunda emin olamıyordu. “Beni yansıtıyor” dediğinde acaba söylemesem miydi diye düşünmeden kendini alamadı. Kadının parmağı adamın vücuduna değdikçe adamın tüm dikkati dağılıyor aksine düşüncelerini kontrol edemiyordu. Kadın aldığı cevapla beraber tatmin olmuştu. Adamı yansıtıyordu dövme. Aynı bir yıldırım gibi girdiği her ortamı yakıp yıkıyordu. Bir yıldırım kadar hızlı ve öfke doluydu. Yıkıcıydı. Ölümcüldü. En azından dürüst diye düşündü kadın yalan da söyleyebilirdi ya da geçiştire de bilirdi. Sonra çok acıyıp acımadığını merak etti. Hoş adamın canı yanar mıydı ki? “Yaptırırken çok acıyor mu?” Adam gelen soruya gülümsemeden edemedi. Bir çok şey sorabilirdi ya da çok farklı bir yorum yapabilirdi ama canın yanıp yanmadığını sorması hoşuna gitmişti. “Hayır.” Kadın gelen cevapla yüzünü buruşturdu. Dövmenin iğne ile yapıldığını biliyordu nasıl bir insanın canı yanmazdı ki. Bu arada kadının parmakları adamın göğsündeki çizgilerin üzerinde ilerliyordu. Adam her bir dokunuşta içi gidiyordu ama kadının konuşmasını da bölmek istemiyordu. Hem çok konuşkan değildi hem de onunla ilgili bir şeyler merak ediyor oluşunu sevmişti. Evlendiklerinden beri onunla ilgili neredeyse hiç soru sormamıştı şimdi onu bölmek istemiyordu ama dürtülerine ve vücuduna da hâkim olmak her salise zor bir durum haline geliyordu. “Benim yanardı kesin” dediğinde adam yutkunarak kadına baktı. Kadının iğneden korktuğunu ilk hastalandığında hastaneye gidelim dediğinde yüzündeki ifadeden anlamıştı. Bu duruma pek de şaşırmamıştı canı fazlasıyla tatlıydı. “Sen iğneden korkuyorsun da ondan.” Kadın bu gerçekliği hali hazırda kabul ediyordu vücuduna iğne girdiği anda bilincini kaybediyordu. Yıllarca hastane, doktor ve iğne ile iç içe olan birisi için oldukça ilginçti ama elinden gelen de bir şey yoktu. Beyni iğnenin ardından gelecekler ile yüzleşmek istemiyor ve kendini kapatıyordu. “Ben yaptıramam kesin.” Dediğinde adam kadının yüzündeki ifadeye gülmüştü hem istiyor hem de korkuyordu. Birinin karşısında bu kadar doğal tepkiler veriyor oluşu hoşuna gidiyordu. Bunu karşısında başka birisi yapamazken kadının yapabiliyor oluşu… Kadını kendine çekerek saçlarına bir öpücük kondurdu. “Sen seç senin yerine ben yaptırırım.” Dediğinde kadın başta düşündü sonra da aklına gelen fikirle beraber güldü. “Hadi kalp istersem.” Adam başta kadının dediğini tam olarak algılamadı kalp dövmesini istemesi fazlasıyla saçma gelmişti. Kadın da adamın tam olarak ne demek istediğini anlamadığını fark etti. “Kalp mi?” “Evet.” Ama şekil olan dedi kadın içinden. “Tamam öyle olsun” dedi. Bu arada kadın parmaklarını adamın üzerinden çekti. Adam kesinlikle daha da rahatlamıştı. Kadın bu arada elleriyle kalp şekli çizerken havaya “Ama organ olan değil şekil olan” dedi. Adam yüzünü buruşturdu. Karısının kendince onunla eğleniyor oluşu hem samimi hem de doğal gelmişti. Kadın adamın ifadesini görünce yüzündeki gülümseme biraz daha büyüdü daha büyük bir tepki vermesini beklemişti. Adam “Başka bir şey iste.” Derken fazlasıyla samimiydi dövme yaptırmaya bağımlı değildi ama Rusya’da dövme yapan bildiği bir adam vardı ve yanında birkaç kişiyle birlikte yaptırmıştı. “Aklımda bir şey yok” derken samimiydi. Daha önce hiç dövme yaptırmak istememiş ya da yaptırsam ne yaptırırım diye düşünmemişti. Adam konuşmanın sonuna gelmiş olmalarıyla birlikte bir nefes verdi çünkü daha ne kadar daha kendini tutabileceğini bilmiyordu. Kesinlikle kendine meydan okuyordu, sabrını ve iradesini sınıyordu. Kadını kendine çekmeden önce “Aklına gelince söylersin” demiş ve öpmüştü. Saat üçe daha çok vardı en azından biraz daha yatakta vakit geçirebilirlerdi. Berfu yeni hayatına hızla alışıyordu. Kocasının ona karşı yumuşak ve sakin oluşu bunu daha da kolaylaştırıyordu. Annesi başta kıyafet yüzünden problem çıkaracak gibi olsa da sonra vazgeçmişti ama aynısı Baran için geçerli olmamıştı. Baran, Berfu’yu ilk gördüğü yerde hesap sormuştu. Berfu başta mırın kırın etse de abisi üzerine gelince içindeki söylemişti. “Sen ona ters gittikçe o da sana ters geliyor ve bunu da benim üzerimden yapıyor. İleride de durum değişmeyecek nereye kadar basit oyunlarla işi ilerletir bilmiyorum o yüzden ters gitmekten vazgeç abi.” Demişti. Haklıydı da herkes aynı şekilde düşünüyordu bu konuda. Zarar veremeyecekleri tek kişi olan Berfu üzerinden yürüyerek meydan okuyordu artık karışamazsın demenin farklı bir yoluydu sadece. Belki de bu yüzden babası hiçbir yorumda bulunmamıştı. O da suçlunun kızı olmadığını biliyor ve üzerine gitmiyordu. Zaten gitse de yapabileceği pek bir şey yoktu Feyyaz gibi biriyle takışmak bir kan davası ortaya çıkarmazdı bir katliam yaratırdı. Çünkü onlar her şeyi kuralına göre yapmazdı. Şu an elinden gelen tek şey oğlunun büyük tepkiler vermesini engellemekti. Kızının bir problem yaşamadığını görmek içini rahatlatan tek şeydi.
|
0% |