Yeni Üyelik
36.
Bölüm

İNTİKAM YEMİNİ

@ahsenkubos

 

 

 

Bazen sevdiklerimiz gerçeklerden kaçmak için

 

 

 

kendi sığ yalanlarına kanarlar.

Çarşamba günü kahvaltı yapıp önce cenaze evine gittiler. Berfu bir kere daha fark etmiş oldu ne kadar özlediğini. Evinden ilk defa bu kadar uzun süre evinden uzak kalmıştı. Aslında ilk defa evinden ayrılmıştı, aylardır gelmiyordu. En son temmuzda gitmişlerdi ve şu an marttalardı aradan aylar geçmişti günler ya da haftalar değil. Eğer cenaze olmasa yazdan önce gelmeyecekleri kesindi. Hatta o sınava girip çıktıktan sonra geleceklerdi onda da birkaç günden fazla kalmayacaklardı. Yine birkaç günden fazla kalamayacaklarını biliyordu yine de belki yazın tekrar gelme fırsatı olurdu.

Erkekler ayrı kadınlar ayrı oturuyordu. Feyyaz dışarıda erkeklerin içinde kalırken Berfu kadınların yanına geçmişti. İtalya’daki yaz sıcakları burada yoktu. Hava bir hayli soğuktu. Burada yazlık kıyafet bırakmıştı elinde sadece İtalya’da havalar biraz soğuyunca aldıkları vardı. En son Feyyaz cenazeye gelmeden bir mağazada durmuş bir mont ve bot almışlardı Berfu için. Feyyaz soğuk havanın etkisini kırmak için çadır çekilmiş ortasına soba kurulmuş ve etrafına sandalye atılmış yere yaklaştı. Sandalyelerden birine oturdu. Baran’da buradaydı sadece Baran değil Haşmet Ağa ve diğerleri de vardı. Yarım ağız baş sağlığı dilemişti. Şimdiden pişman olmuştu belki de karısını tek göndermeliydi. İçerideki gergin hava belliydi. İki tarafta en son ortaya dökülen sözleşme meselesini unutmamıştı.

Berfu içeriye girdiğinde önce halasını gördü. Halasıyla sarıldıktan sonra içeri geçti. Annesi ve yengesi içerideydi. Baş sağlığı diledikten sonra annesinin yanına oturdu. Kısa bir süre ağlaşma başlıyor sonra yerini konuşmaya çeviriyordu. Bir süre sonra hocanın geldiğini söylemek için Hatice girdi. Kalabalığın arasında görümcesiyle göz göze gelmeyi beklemiyordu. Gelecek demişlerdi ama bu kadar kısa sürede gelmesini beklememişti ne de olsa dünyanın bir ucundaydı. Ayrıca kocasını gelmeye ikna edebilmesini beklemiyordu. Hocanın geldiğini birazdan Kuran okuyacağını söyledikten sonra odadan çıktı. Hoca okumaya başladı, bitince herkes kendi haline konuşmaya başladı. Ramazan ayı başlamıştı kimse bir şey yiyip içemeyince gelen gidiyordu.

Uzun süren gergin sessizliğin ardından küçük halası Xate bu gerginliği bölmek adına konuşma açtı. “Kocan da geldi mi Berfu?” Berfu kafasını kaldırıp halasına baktı. Yengesiyle göz göze gelmemek için kaçınıyordu. “Geldi hala aşağıda.”

“Aman kızım ta nereden geldiniz sonra gelirdiniz işiniz de yarım kaldı.” Amcasının eşi araya girmişti. Ağlamaktan sesi kısılmıştı. “Olsun başkaları halledemeyecek olsa gelmezdik zaten.”

“İyi olmuş ne zamandır biz de görmüyorduk zaten.” Annesinin çıkışını bekliyordu kendisi de özlemişti zaten. İtalya’ya gitmeden hastalanmamış olsa ve biraz hızlı gitmemiş olsalar önce birkaç gün Şırnak’a gelmeyi planlamıştı ama hastalıktı düğündü derken bu düşüncesi geri planda kalmıştı. “Aynen.”

“Kendi evinizde misiniz?” Feyyaz’ın evi kalabalık sevmediğini ve temizlik takıntısı olduğunu biliyordu bunlar olmasa bile ailesini sevmiyordu asla gelip onlarda kalmazdı. “Evet.”

“İstanbul’a uğramadınız mı?” Ne meraklı bir gruptu böyle. Bu bilgiyi ne yapacaktı acaba Ayşe ablası. “Yok direkt buraya geldik.”

“Kocan nasıl?” Halasına baktı tekrar. Halası bazen beklenmedik şekilde iyi davranabiliyordu. Bu da o anlardan biriydi işte. “İyi ne olsun işle benle uğraşıp duruyor.”

“Sana ne oldu?” Bir an ayağını kırdığını söylemediğini hatırladı en son kandilde aramıştı ama ayağını söylememiş kısa kesmişti konuşmayı. “Ayağımı kırdım iki ay kadar oluyor ameliyat falan olmam gerekti.”

“Geçmiş olsun duymadık.” Duymadılar çünkü söylememişti duysalar bunu da alıp çıkacaklardı. Kendi mi kırıldı kocan mı kırdı ayağın nasıl kırıldı bunun yanında durmadan mucizevi şekilde iyileştiren kişilerden bahsedeceklerdi koca-karı ilaçları önereceklerdi. Hiç gerek yoktu. “Ben söylemek istemedim telaş edeceklerdi gelinecek yer değil bir de.”

“Doğru, uzak memleket. Neredeydiniz?” Oruç ve yas kafalarına mı vurmuştu acaba ne yapacaklardı bu bilgiyi. “İtalya’da.”

“Şimdi geri oraya mı döneceksiniz?” Yengem elindeki mendille gözlerini sildi sonra da mendili cebine koyup eşarbını düzeltti. Sesi kısılmıştı “Yok yenge İstanbul’a gideceğiz gel git olmasın diye, zaten gelecektik bir iki hafta erken oldu sadece.”

“Aman iyi gavur memleketinde ne yapacaktınız?” Halamın görümcesinden gelen çıkışla bir şirazem kaydı tek benim değil ortamdaki herkes kadının buna yükselmesine bir şaşırdı. Bu kadar ay orada ne yapıyorsak onu yapacaktık ayrıca Feyyaz’ın işlerinin bazıları da oradaydı. Ben cevap vermeden halam ortalığı topladı. “Havalar nasıl orada kar var mıydı?”

“Yok oraya kar çok yağmıyormuş bayağı günlük güneşlik yaz havası vardı.” Buranın havası oraya bakarak kutuplar gibiydi. Orada en soğuk havalarda bile onlu derecelerin altına düşmemişti burada şu anda on dereceyi görmüyordu hava. “Sıcak memleket yani.”

“Öyle.” Konu niye benim etrafımda dönüyor diye düşünüyorken en son benim geldiğimi ve şu an en ilginç hayatın da benim olduğunu fark edince bu düşünceden vazgeçtim. Hem hızlı bir şekilde evlenmiş hem de önce İstanbul’a sonra da İtalya’ya taşınmıştım. Normaldi yani. “Üşütüp hastalanmamışsındır en azından.” Halamın görümcesi dur durak bilmeden hurra devam ediyordu. Ona neydi ki benim hastalanmamdan? Ayrıca hastalandığımda başımda o mu bekliyordu acaba? “Evet.”

Konu değişip durdu. Ara ara konuşmalar olsa da matem havası dağılmamıştı ne de olsa. Üzücü bir hava vardı ve Berfu’yu çarpmıştı. Feyyaz daha fazla dayanamayarak Berfu’ya mesaj atmıştı kalkmak için. Eve geldiklerinde havanın soğukluğundan mı yoksa cenaze evinden mi yoksa bir sakinlik vardı ikisinde de. Feyyaz için aylardır yüzünü görmediği ve en son çok iyi ayrılmadığı sonra da ara problem çıkartması yetmiyor gibi karısının yüzünden sözleşme meselesinin ortaya dökülmesine sebebiyet veren Baran’ı görmek kesinlikle ona iyi gelmemişti. Berfu içinse tam tersiydi. Aylardır sadece sesini duyduğu arada telefondan gördüğü ailesini yakından görmüştü ve ne kadar kırılırsa kırılsın onları özlediğini fark etmişti.

Ertesi gün tekrar cenaze evine gitmişlerdi bu sefer çok uzun kalmadılar. Cuma günü Karabey konağına gittiler. Feyyaz için uzun kalmışlardı yarın dönmeyi planlıyordu. İnsan içinde en son olayı konuşamamıştı bu eve gitme meselesini bu yüzden kabul etmişti zaten. Konağa geldiklerinde başta yukarıda hep beraber öğle yemeği yediler. Yemek bitince kadınlar ayrılıp alt kata indi.

Mutfakta konuşuyorlardı. “Kocanı getirmek zor olmadı mı?” annesi yine başlamıştı. Sevmiyordu biliyordu ama şu an için ne yapsa kafi değildi. “Yok olmadı kendisi söyledi hatta.”

“Öyle mi? Şaşırtıyor beni.” Yani onu şaşırtıyordu kabul ediyordu ama daha önce de gelmesine hiç mâni olmamıştı. Buradayken de abisiyle kavga etse de etmese de gelmesine karışmamıştı. “Anne ya.”

“Ne yalan mı pek sevmiyor buraları.” Yani normaldi. Bunu onunla yaşayınca daha iyi anlamıştı. Daha gelişmiş şehirlerde yaşamış birisi için bir hayli normaldi. İtalya’daki deniz manzaralı evinden Şırnak’ta tarla gören eve gelmek kesinlikle ayrı dünyalardı. “Orası doğru.”

“Aman neyse ayağın nasıl oldu?” Dün biraz üzerine oturduğu için gece boyu ağrımıştı aslında ama şu an annesine söylemeyi hiç planlamıyordu. “Hala biraz üzerine basınca şişiyor.”

“Aman dikkat et ihmal etme.” İhmal etmesine izin bile vermiyordu ki ayağı. Durmadan kendini hatırlatıyordu. “Yok anne ilaçları kullanıyorum.”

“Ağrısı oluyor mu?” oluyor mu soru muydu? Ağrı yüzünden az sabahlamamıştı. Hatta dünde sabahlamış sayılırdı. “Akşam uyutmuyor ya.”

“Bir ağrı kesici alıyor musun?” Bir ağrı kesici mi? Kaç tane içtiğinin sayısını unutuyordu bazı günler. Ona rağmen ağrı kolay kolay geçmiyordu. “Evet alıyorum.”

“Evi kapatıp gitmiştiniz kirin tozun içinde kalmasaydınız burada kalsaydınız.” Annesinin niyetini biliyordu kalabalık içinde birkaç gün görmek onu kesmemişti ama burada kalmak da kan dökmekle aynıydı. Abisi ve kocası aynı çatı altında kalabilecek insanlar değillerdi. “Yok anne temizletmişler evi geleceğiz diye.”

“İyi bari. Ne zaman döneceksiniz?” Bu soru onun içinde sıkıntılıydı. Sabah yarın dönelim demişti ama hiç gidesi yoktu. Daha kimseyle hasret giderememişti. “Galiba yarın.”

“Biraz daha kal sen.” Annesinin sesinin altındaki o olmaz ama yine de denesen isteği saklıydı. Feyyaz’ın onu çantası gibi yanında taşımasına artık alışmıştı ve bırakıp gideceğini düşünmüyordu. “Kabul eder mi emin değilim.” Yine de akşam belki sorabilirdi birkaç gün daha kalmak için.

“Çanta gibi seni de yanında sürüklemese olmuyor yani.” O sorunu kendi de yaşıyordu bazen ama elinden de bir şey gelmiyordu bu konuda. “Yenge öyle deme daha yeni evli sayılırlar şimdiden ayrı evlerde mi kalacaklar.” Ayşe’nin çıkışıyla Berfu ona döndü. Hatice hemen Ayşe’nin yanında oturuyordu.

“Canı istediğinde işi olduğunda evde bırakıp gidiyor ya.” Yani bu ara çok yaptığı söylenemezdi onun yerine onu da taşıyordu yanına. “O birkaç günlüğüne.” O cevap vermeden Ayşe atlamıştı. Yoksa Berfu’nun daha arada kalacağını biliyordu. Annesine hayır demekte zorlanan bir kız çocuğuydu.

“Bizde yıl kalsın demedik ki.” Annesinin üstelemesiyle bu şekilde konuşmanın devam etmeyeceğini anladı. “Sorarım.”

“Özel uçakla geldiler bir de giderken de uçak götürecek.” Ayşe sanki burada kalamayacağını anlamış gibi davranıyordu. En son ki kıyafet mevzusunu duymuştu ve Baran ve Berfu’nun yüz yüze geldiği an bu konunun açılacağından emindi. En azından araya biraz daha zaman girerse bu mevzuda kapanırdı. “Götürsün ne olacak çok param demekle olmuyor.” Karşılarına geçip benim sizden çok param var dediğini duymamıştı ama hal ve hareketleriyle gösterdiği olmuştu.

“Aşk olsun anne ne zaman dedi sen de.” Çoğu zaman haksız gibi gözükse de bu konuda haklıydı. Para mevzusunu çok fazla gündemde tutmuyordu en azından. “Gösteriş yapmayı seviyorlar ama.” Olanı harcıyorlardı ayrıca harcamasa bu sefer de pinti diyecekti annesi. Her an kulp takmaya fazlasıyla meyilliydi.

“Var ki gösteriyor ayrıca gösteriş olsun diye yapmıyor.” En azından öyle düşünüyordu. Evet parayı seviyordu ama harcarken de aza kaçmıyordu. Doğum günündeki hediyelerde görmüştü bunu. “Aman savunma kocanı.” Yani suçsuz yere de üstüne gitmek saçmaydı ama. Yine de annesine karşı gelmedi. Ters bir şey dediği anda annesi kendini haklı çıkartacak bir sürü şey saymaya başlayacaktı. “Peki anne.”

Feyyaz gerginliğin hat safhada olduğu bir yerdeydi. Genel olarak onun dahil olduğu birçok ortamda bir gerginlik olurdu ama bu ortam daha farklıydı. Gergin olan ortam Baran’ın ortaya bir taş atmasıyla beraber patlamaya hazır bir volkan gibi etrafa saçıldı.

Bağrışlarla beraber kadınlar mutfaktan çıktılar. Feyyaz ışık hızında hareket ediyordu resmen, hissetmiş gibi belinde silahla gelmemişti yoksa çoktan arkasından bağırarak gelen adamın kafasına sıkmıştı. Burnundan soluyordu resmen.

Berfu kocasının ve abisinin sesini duyduğu anda yerinden ok gibi fırlamış ve dışarı çıkmıştı. Avlunun ortasına geldiğinde Feyyaz çoktan yanına gelmiş bileğini tutmuştu. Tam onunla gidiyorken kolunda bir el hissetmesiyle adımı yarım kaldı. Bir anda kendini abisi ve kocasının ortasında bulmuştu. İkisi de fazlasıyla sinirliydi. Abisinin kaşından akan kanı gördüğünde yutkundu olay küçük bir tartışmadan fazlasıydı. Yukarıda başlamış ve şimdi devam ediyordu. Abisinin bir anlık hareketle belindeki silahı çekip kocasını doğrulttuğunu gördüğünde ağzından küçük bir çığlık kaçmıştı. Sadece onun değil annesinin, yengesinin ve diğer kadınlarında. Anlık bir refleksle geri çekilmek istese de onu tutan eller izin vermedi.

Baran’ın silah çekmesiyle Arslan ve adamları da bir anda silahını Baran’a doğrultmuştu. İki tarafta fazlasıyla sinirliydi ve şu an ortalarında kalmamak ve burada olmamak için Berfu birçok şey verebilirdi. Aras’ın geriden izlediğini gördü. Her zamanki gibi sadece izleyiciydi. Eline silah alabilecek kadar büyük değildi ayrıca bir köşede olacakları izliyor oluşu elinden bir şey gelmiyor oluşunun yanı sıra abisinin haksız olmasıydı.

Haşmet ağa aşağı inmemişti buna birçok sebep sayabilirdi, konuşulanları yakından duymak onu iyice sinirlendirecek ve herkesin zararına çıkacak bir olay çıkmasına sebep olabilirdi. Ortamın buz gibi oluşunun iki sebebi vardı şu an: Her an yağacak gibi duran kar havası ve ortamda çekilmiş silahlar. Ortamdaki sessizliği Baran’ın sesi bozdu.

“Berfu burada kalıyor.” Sesi netti. En başından beri olmaması gerek bir evlilik babasının inadı yüzünden olmuştu ve şu an bozulacaktı. İki tarafta birbirine fazlasıyla uyumsuz ve uygunsuzdu şu an ona doğru çekilmiş silahlar bile umurunda değildi. Ölebilirdi ama bu yanlıştan geç de olsa dönülebilirdi.

Feyyaz duyduğu cümle ile kahkahalar atmak istedi çünkü boktan bir şaka gibiydi. Ölürdü ama yine de onu burada bırakmazdı. En başından beri bunlara katlanmasının tek sebebi Berfu’ydu zaten yoksa bu aile ile uzaktan ya da yakından bir alakası olamazdı. Gözü karısının kolunu tutan ele kaydı sonra adama baktı “Bırak kolunu.” Gözü tekrardan koluna kaydı çok sıkı tutuyordu kesin moraracaktı.

“Kardeşim burada kalacak.” Arkadan gelen ses ikisinin arasındaki bakışma yarışını böldü. “Baran, Berfu’nun kolunu bırak.” Ses, Haşmet Ağa’nındı. Şu an kimse mantıklı düşünmüyordu bu mantıksızlığın içinde iki tarafında bir şeyler kaybedeceği kesindi. Kim olursa olsun karısını geride bırakmazdı. Hele ki onlar gibi aileler. Az önce yukarıda duydukları da bırakmamak için yeterliydi.

“Berfu burada kalacak.” Baran’ın sesi hem babasına hem de Feyyaz’a meydan okuyordu. Bahçenin içinde Haşmet Ağa’nın işaretini bekleyen adamlar elleri bellerindeydi.

“Berfu kocasıyla gidecek.” Her kelime ağzından tane tane çıkmıştı. Hemen gözüne bakan adama işaret verdi. Önce kapı açıldı sonra da Cihan, Baran’ın yanına gelerek silahı tuttu. Yavaşça silahı indirirken dikkatliydi. Yanlışlıkla da olsa birinin vurulması ardı arkası kesilmeyecek bir kurşun yağmuru başlatabilirdi. Baran’ın elindeki silah inerken Berfu’nun kolunu da bırakmak zorunda kaldı. Babasının bir defa da olsa arkasında durmasına ihtiyacı vardı ama o yine onu değil karşısında duran adamı seçmişti.

Feyyaz arkasını dönerek Berfu’yu da peşinden çekti. Arabaya binerken Berfu içinden birisi vurulmadan bahçeden çıktıklarına sevinse miydi yoksa olaylar bu hale geldiği için üzülse miydi emin değildi. Araba hareket ederken kendini tutamayarak “Ne oldu?”

Feyyaz ne diyeceğini bilemedi. Önce karısının yüzüne baktı az önce yaşananların şokundaydı, hala durumu kavramaya çalışıyordu. Tam ağzını açtı söyleyecekken aklına sözleşme olayında yaşananlar geldi. Geri sustu. Eğer öğrenirse bu sefer daha fazla kırılacaktı. Zaten genel olarak her şeyi içine atıyordu karşısında kırılabileceği, küsebileceği ya da kavga edebileceği birisi olmazsa canının daha çok yanacağını biliyordu. Az çok onunla kavga ediyordu ama ailesiyle bırak kavgayı yanlış anlaşılabilecek bir kelime bile söylemiyordu. O yüzden topları kendine çevirdi “Bir daha ailenle konuşmayacaksın.” Bir şekilde aralarını düzeltebilirdi ama ailesiyle arasının düzelmesini istemiyordu. Bu onun soracağı sorulardan bir süre uzak tutacaktı. Bu konuda ailesini değil de kendini suçlayabilirdi. Birkaç güne kadar başka bir şey yapar bu konuyu gündemlerinden düşürürdü. Ailesiyle irtibatı kalsın da istemiyordu ve bu onu korumak adına yapabileceği en mantıklı adımdı.

“Neden?” Neden ailesi ile konuşamıyordu ne olmuştu da yukarıda iki taraf birbirine girmiş kocası abisinin kaşını patlatmıştı. Birbirlerine silah çekecek kadar ne yaşanmış olabilirdi ki? Suçlu kimdi mesela?

“Soru sorma Berfu ne dediysem onu yap.” Berfu cevap vermedi. Abisinin damarına basacak bir şey yaptığından emindi ama ne olduğundan emin değildi belki de sözleşme kavgası daha sürüyordu ve o yüzden birbirlerine girmişlerdi. Yengesi çenesini tutamamış ona yumurtlamıştı da kendisi çenesini kapalı tutup kavga çıkartmasaydı sessiz kalsaydı olaylar bu hale gelmezdi belki de. Bir süre konuşmayabilirdi ortam sakinleşince izin alabileceğini düşünüyordu. En azından sular durulana kadar bekleyebilirdi. Eve kadar sessizce bekledi. Eve geldiklerinde arabadan indiler içeri girerken Berfu direkt odaya girerken Feyyaz çalışma odasına girdi.

Feyyaz çalışma odasına girer girmez Fatih’i aradı. Uzun çalışların sonunda telefon açılmıştı. “Efendim.” Feyyaz karşı tarafın neden geç açtığını ya da işi olup olmadığıyla ilgilenmiyordu. “İşlerini ayarla yarın buraya geliyorsun.” Feyyaz’ın demirden sert sesini ve sesindeki cehennemi göz ardı etmeye çalışsa da edememişti.

“Nereye?” Feyyaz sabrının sınırlarında dolaştığı yetmiyormuş gibi bir de insanların mantık dışı sorularını cevaplamakla uğraşıyor oluşuna küfretmeden duramadı.

“Fatih ben senin beynini sikeyim, neredeyim lan ben.” Fatih karşıdan gelen bağırmayla kendini toparladı. Oturduğu yerde dikleşirken “Şırnak’ta.” diye cevap verdi.

“Niye soruyorsun lan o zaman.” Fatih bir an şuurunu kaybederek sormuştu ve ciddi değildi. “Niye burnundan soluyorsun yine sen?” Feyyaz çoğu zaman sinirli olurdu da bu sefer dahası var gibiydi. Hoş bulunduğu yer yeterliydi ama sormadan da durmamıştı.

“Sorularını kendine sakla. Yarına bana Karabeylerle yapılan anlaşmayı fes edebilecek yöntemlerle buraya geliyorsun.” Kafasındaki soruları geri çekerken iş ciddiyetine bürünmüştü “Normal yeterli mi yoksa karşı tarafı süründürüyor muyuz?”

“Süründürüyoruz.” Öyle kolayca kurtulamayacaktı Baran bundan. Bu sefer canını iyi yakacaktı ki bir daha bırak ona karşı gelmeyi adını ağzına alırken bile düşünerek alacaktı. “Tamam öğlene kadar oradayım başka bir şey var mı?”

“Yok.” Fatih tam kapatacakken aklına gelen soruyla “Avukat getireyim mi?”. Avukata gerek yoktu. Öyle uzun uzun kalmayı düşünmüyordu. Avukat gerekirse sonrasında ayarlayabilirlerdi.

“Hayır biz de seninle döneceğiz zaten.” Yeterince kalmışlardı planlandığı gibi yarın döneceklerdi. Yoksa burada kaldığı sürece elinden bir kaza çıkmayacağına söz veremiyordu. Eğer bir şey olacaksa da o buradayken olmayacaktı. “Peki yarın görüşürüz.”

Telefon kapanırken Feyyaz kendini koltuğa attı kafasını geriye yasladı. Ne kadar sakinleşemeye çalışsa da bir türlü olmuyordu. Baran’ın cümleleri kafasında yankılanıyordu. Hangi hakla kurardı o cümleleri? Sonra içindeki canavar ortalığı kızıştırmak için ortaya çıkarak “abisi olma hakkıyla, senden önce o vardı” dedi. En kötü anlarda ortaya çıkıyordu. En başından beri eve girmesine izin vermemeye çalışıyordu ama ne hikmetse en olmadık anlarda -fazlasıyla sinirli olduğu zamanlar- ortaya çıkıyordu ve eve kadar girebiliyordu.

Berfu’yla da arası açılmıştı yine o aile yüzünden. Ne zaman bir araya gelseler bir şeyler yapıyorlar ve aralarını bozuyorlardı. Bu sefer her zamanki gibi yapmayacak ve sessiz kalmayacaktı. Birkaç saat odada kaldıktan sonra odadan çıktı, önce yatak odasına girdi Berfu masada ders çalışıyordu. Gerginliğini bu şekilde atmaya çalıştığı belliydi çünkü elindeki kalemi ısırıyordu ama pek farkında değildi. Günün geri kalanında ikisi de çok konuşmamıştı. Feyyaz eğer konuşursa arkasından sorular gelebileceğinin farkındaydı en azından buradan gidene kadar bu sorulardan kaçınmayı planlıyordu.

Elindeki sigarayı söndürürken Fatih bahçeden içeri girdi. “Bu soğukta niye dışarıda içiyorsun içeride içsene.” Arkasını dönüp bir sigara daha aldı. “Berfu kokusundan rahatsız oluyor.”

“Çalışma odasında içsen de olur yani oraya da girmiyordur herhalde.” Feyyaz cevap vermek yerine omuz silkip geçti. Koku bir kere içeri girdimi kolayca çıkmıyordu kapı açıldıkça dışarı çıkacaktı. “Şimdi anlat bakalım birden ne celallendin de çağırdın.”

“Köpeğin sesi çok çıkmaya başladı kısmak lazım.” Köpek imasını arkasındaki kişinin Baran olduğunu biliyordu. Yine ne yapıp da Feyyaz’ı delirttiğini merak ediyordu. “Adam akıllı anlat şunu ne oldu da Baran’la birbirinize girdiniz.” Duyduğuna göre olay basit bir tartışmadan fazlasıyla silahlar çekilecek kadar ileri gidilmişti.

“Olay sözleşme meselesinden başladı bir daha olmayacak falan derken mevzu kapanırken Baran köpeği Berfu hakkında konuşmaya başlayınca bende sinirlendim yüzünün ortasına iki tane çaktım. Silah da almamışım zaten yanıma.” Yani o anda silah yanında olsaydı şu an Baran’ın cenazesine hazırlanıyor olurlardı. “Ne dedi de seni bu hale getirdi?” Neler dememişti ki!

“Berfu’nun giyimini beğenmiyorlarmış orospu kadınlar gibi giyinmeye başlamış gibi şeyler aklıma getirme iyice delleniyorum.” Fatih içinden yok artık dese de dışından aynı tepkiyi vermemişti. Ayrıca kim kız kardeşine böyle bir şey söylerdi ki? Her açık giyinen orospu mu olmuş oluyordu. “Cidden dememiştir.”

Feyyaz istifini bozmayınca “Ciddi ciddi dedi yani.”. Yani bu sefer delirmesi kesinlikle haklıydı. Kim kabul ederdi ki böyle bir şeyi. Ayrıca ne hakla böyle bir şeyi söylerdi isteyen istediğini giyerdi ve kimse buna karışamazdı. “Evet.”

“Berfu ne dedi buna?” Feyyaz’ın tepkisini biliyordu ama Berfu’nun ne tepki verdiğini bilmiyordu. Abisinin bu laflarına karşı sessiz kalmamış olmasını istiyordu desek de yalan olmazdı. Bu Karabey muhabbetinden de Şırnak olayından da fazlasıyla sıkılmıştı. “Yanımızda değildi duymadı.”

“Ee ne diye kavga ettiniz diye sorunca ne dedin?” Bir şey diyememişti. Derdi demesine ama diyemiyordu desek yalan olmazdı. Sorun ailesiyle arasının açılması değildi asıl sorun karısının can sıkıcı şekilde ailesine düşkün olmasıydı ve onlar hakkında olumsuz hiçbir şeyi kabullenemiyordu bunu öğrenirse kabullenemeyecek ve kendini suçlamaya başlayacaktı. “Bir şey demedim bir daha konuşma diye geçiştirdim.”

“Lan niye işte eline şahane bir fırsat geçmiş bunu bahane edip ailesinden uzaklaştırabilirsin en başından planın bu değil miydi evlenince aralarını bozup konuşmamalarını sağlamak ve Şırnak muhabbetini kapatmak.” Fatih çıkışmadan geri duramadı. Evlilik haberini ilk verdiğinde de bu planı yapmışlardı. Evlenmiş hemen dönmemişti neyse demişti konuşmaya devam etmesine izin vermiş sözleşme olayında tamam burada bitir bu muhabbeti demişti yine sineye çekmişti de bunu niye sineye çekiyordu. “Buydu ama.”

“Ee?” Eesi demesi uygulaması kadar kolay değildi. Evlenmeden önce kafasında çevirdiği plan buydu ama işler göründüğü gibi değildi Berfu ailesine onun düşündüğünden daha fazla düşkündü ve bu bağ tek taraflı kırılamayacak kadar da kuvvetliydi. Sadece bu da değildi Berfu onlarla tartışamadığı için kendi içinde kendi kendini yiyordu. “Lan o dediğin gibi kolay olmuyor işte her neyse şimdi de konuşmuyor işte.”

“Lan senden habersiz istese konuşur ayrıca bu şekilde kötü sen olursun.” Bir süre konuşmayacağını biliyordu sonrasını o da kestiremiyordu ama öğrenirse inadına ters düşüp asla barışmazdı ama kendi kendini de bitirirdi. “Biliyorum.”

“Ee o ailesinden nefret etmesinden diye sen mi kötü olacaksın.” Yani kötü olmak gibi bir niyeti yoktu birkaç saate kadar İstanbul’a dönecek ve bu olaydan da yakın zamanda kurtulacaktı. “Kötü olduğum falan yok.”

“Lan aranız yeni düzelmedi mi sizin?” düzelmişti. Yeni sayılırdı hatta. Haftalarca evde süren fırtınayı unutmamıştı ama bunun sebebi aralarının kötü olmasından değil Berfu’nun kendi içinde babasını affedememesinden kaynaklıydı. Tüm kavgalarının altında da bu yatıyordu. “Düzeldi.”

“Ee işte niye tekrar kötü olmasına izin veriyorsun ki?” O zamanda aralarındaki problemin ana kaynağı Berfu’nun ailesine karşı gelemiyor onlara sesini yükseltemiyor ya da dediklerine karşı çıkamıyordu ama kendisiyle öyle değildi uzun süreli olmasa da sesini yükseltiyordu onunla kavga edebiliyordu ve sadece içine atmıyordu. “En azından benimle kavga edebiliyor ailesiyle kavga edemiyor.”

“Sen de dedin onlarla kavga edemiyor bari benimle etsin.” Tam olarak öyle dememişti karşı tarafı düşündüğü falan yoktu düşündüğü tek kişi karısıydı ve onun için en sağlıklısını seçmeye çalışıyordu. “Fatih anlamadığın şeylere karışmasan mı bizim için neyin iyi neyin kötü olduğuna ben karar veririm sen dediğim işleri hallettin mi?”

“Evet bir iki şey de ayarladım.” Elindeki sigarayı bıraktı. Arkasını dönerek yürümeye başladı. “İyi içeri girelim.” Fatih kapıdan içeri girdikten sonra soğuk havaya küfretmeden kendini alamadı asla soğuk insanı değildi.

“Berfu nerede?” Televizyon kapalıydı hatta evin içinde hiç kimse yokmuş gibi bir hava vardı. Bir an acaba evde mi değil diye düşünmeden edemedi. “Yukarıda odada ders çalışıyor.”

“Tepki gösterdi mi bari?” bir şey dememişti soru sorma dedikten sonra. Basit bir iki cümleden fazla konuşmamışlardı ama sinirini yansıtmak istememişti. “Yok bir şey demedi.”

“Neyse Karabey muhabbetini kapatalım da tarihe gömelim çok uzadı zaten.” Çalışma odasına girdiler. İki saatin sonunda Fatih evden çıktı. Feyyaz yatak odasına girdi Berfu elinde kitapla masada oturuyordu. “Hazır mısın?”

“Çıkıyor muyuz?” Berfu elindeki kalemi bıraktı. Gitmek istemiyordu ama şu an için karşı çıkacak gücü de yoktu. Dünün şokunu tam olarak atlamamıştı. Gözünün önünden havada uçuşan silahlar geçiyordu hala. “Evet.”

“Tamam üstümü giyineyim.” Yatağın üzerindeki kabanı giydi sonra da kapının yanında duran valizi aldı eline. “Ben aşağıdayım.”

“Geliyorum.”

Berfu üzerini giyinip aşağıya indi. Elinde çantasını tutuyordu. Buraya gelirken aklından ki bu değildi. Bu şekilde gitmeyi de hiç istemiyordu ama sorun çıkartmak gibi bir niyeti de yoktu. Sessizce arabaya bindi. Hava alanına kadar ikisinden de ses çıkmadı. Uçağa bindiklerinde koltuğuna oturdu. Bir iki dakika sonra Fatih de geldi ve koltuğuna yerleştiğinde uçakta hareket etmek için hazırlığa başladı. Fatih içerideki boğuk havayı kırmak adına Berfu’ya “Ee Berfu nasılsın?”

“İyi Fatih abi.” Berfu kafasını telefondan kaldırmıştı. Fatih’i uçağa binene kadar görmemişti neden geldiğini merak ediyordu. Onları götürmek için gelmediğinden emindi öncesinde de burada değildi peki ne zaman, neden gelmiş ve niye şimdi onlarla dönüyordu. “Ayağın nasıl oldu?”

“Daha iyi daha çok üstüne basabiliyorum.” En azından gece boyu uyutmayan ağrılar haricinde iyi sayılırdı en azından ayağının üzerindeki yaralar daha iyi durumdaydı. “İyi bakalım dersler nasıl gidiyor?”

“İyi, büyük oranda bitti.” Kafayı yememek için ders çalışıyordu, ders çalışmaktan başka yapabileceği bir işi de yoktu zaten. Hoş onda da çok fazla bir şey kalmamıştı. “Hadi bakalım bu sene üniversiteye yerleşebilecek gibisin.” Feyyaz, Fatih’e ters bir bakış attı. Bilerek yapıyordu. Üniversite işini istemediğini bilerek damarına basmaya çalışıyor gibiydi.

“Bakalım hayırlısı.” Üniversiteyi çok istiyordu temel sebebi de bu işsizlikten sıkılmıştı. Herkes kendince bir şeylerle uğraşıyordu oysa tek başına vakit geçirmeye çalışıyordu. “Aynen.”

İstanbul’a geldiklerinde ayrı arabalara binerek Fatih’le ayrıldılar. Feyyaz yol boyunca telefonla konuşmuştu. Eve geldiklerinde telefonu kapattı. Kapıyı çaldılar. Adamlar valizleri arkalarından getiriyorlardı. Kapı açıldı önde Semih Bey vardı. O direkt buraya gelmişti İtalya’dan. “Hoş geldiniz.” Berfu içeri girince montunu çıkarttı. Semih Bey elinden montu alırken cevap verdi. “Hoş bulduk.” Berfu cevap verirken Feyyaz hala hattın ucundaki kişiyi dinliyordu.

“Hoş geldiniz.” Önce arkasındaki konuşan kadına baktı. Bu kadını ilk defa görüyordu. Feyyaz olayı aydınlatmak için “Türkan Hanım bundan sonra bizimle çalışacak.”

“Semih Bey?” Semih Bey’e ne olacaktı? Adam aylardır onlar yüzünden İtalya’da mahsur kalmıştı ayrıca niye çalışanlarını değiştiriyorlardı ki? O Semih Bey’den fazlasıyla memnundu. Tek sorun evin içinde biraz daha dikkatli giyinmesi gerekiyordu onun haricinde bir sorunu yoktu. “Semih Bey sadece yemeklerle ilgilenecek.” Demek işten çıkartmıyorlardı yani kötü bir şey yoktu yani. Buna sevindi çünkü adamın yemeklerine fazlasıyla alışmıştı ve yemeklerini seviyordu.

“Tamam.” Kadın çalışan olması iyi olmuştu en azından o etrafta gezerken kıyafetlerine çok da dikkat etmesi gerekmiyordu. Orta yaşlarında olmalıydı. Onunla aynı boylardaydı. Hafif toplu bir kadındı. Sevimli bir yüzü vardı ama. “Siz eşyaları odaya çıkartın.”

“Peki efendim.” Berfu önden odaya çıkmak için merdivenlere yöneldi. Şırnak kadar olmasa da İstanbul’da soğuktu. Bir an önce üzerini değiştirip sıcak yatağa girmek istiyordu. Odaya girip montunu çıkartırken ardından kocası odaya girdi. “Berfu benim çıkmam lazım 2-3 saate dönerim.”

“Çıkmasan şaşırırdım zaten.” İlla bir yerden gelince kaçar gibi işe gitmesi ve hasret gidermesi gerekiyordu aylardır İstanbul’u görmemişti barın üst katındaki bürosunu görmesi gerekiyordu. “Efendim.”

“Sana demedim tamam ben de yatacağım ayağım ağrıyor.” Dışından söylediğini fark etmemişti neyse ki düşük sesle söylemişti de duymamıştı. Okları üstüne çekesi yoktu. “Tamam.”

Feyyaz çıktığında kadında kendini banyoya attı. Rahatlatıcı sıcak bir duşun ardından üzerini giyinip aşağı indi. Mutfağa girdiğinde yeni yardımcılarını otururken Semih Bey’i de yemek hazırlarken buldu.

“Bir şey mi istemiştiniz Berfu Hanım.” Semih Bey, Türkan Hanım’a kısa bir bakış attıktan sonra “Yemek birazdan hazır olur Feyyaz gelecek mi?” diye sordu. Kadın yoldan gelmişti büyük ihtimalle yemek yiyecek ya da bir şeyler isteyecekti ne saçma soruydu böyle.

“Hayır ben tekim.” Türkan Hanım ayaklandı. Bir köşede ayakta beklerken Berfu kadına kısa bir bakış atıp Semih Bey’e döndü. “İstediğiniz bir şey var mı?”

“Hayır yok çok aç da değilim ilaçlarla birlikte ağrı kesici de getirir misiniz?” Tek istediği yemek yiyip uyumaktı. Ayağının ağrısı geçse fena olmazdı bu süreçte. “Tabi efendim. Odaya mı getireyim salonda yer misiniz?”

“Masayı hazırlayabilirsiniz.” Bir an merdiven çıkmak gözünde büyümüştü. En azından çıkıp çıkıp inmemek için hazır aşağıdayken hepsini yapmalıydı. “Tabi ki.”

“Kolay gelsin.”

“Sağ olun.” Berfu kendini koltuğa bıraktı. Telefonu da yukarı da kalmıştı. Hoş kim arayacaktı ki onu? Ailesiyle konuşamıyordu zaten onlardan da kimse aramamıştı, Sema akşam vaktinde aramazdı, Zerda ile küsmüştü geriye de kimse kalmıyordu. Zaten başka arkadaşı da yoktu. Masa hazır olduğunda oturdu biraz yemek yedi. İlaçlarını alıp yukarı çıktı.

Eli gece lambasına gitti. Bir an yere yansıyan ışıkla korksa da kafasını tavana kaldırdığında korkusu geçmişti. Dünden beri asıl olan suratı az da olsa gülmüştü. İçerisi çok güzel gözüküyordu. Yatağa uzandı tavanı izlemeye başladı. Sanki gökyüzünü görüyor gibiydi. Ne ara yapmışlardı daha doğrusu yaptırmıştı bu ışıkları. O kadar doğaldı ki nasıl yaptıklarını merak etti. Sanki en başından beri orada gibilerdi. Sonra tavanın şeklinin değiştiğini de fark etti. Demek dışına döşenmemişti zaten görünürde de kablo benzeri hiçbir şey yoktu sadece ışıklar vardı. Gökyüzünü odaya taşımışlardı resmen. Sanki yıldız kayarmış gibi gözüken ışığa baktı. Hem gerçekçi hem de muhteşem gözüküyordu. Bazen onu delirtiyordu o kadar ilgisiz davranıyordu ki kendini fazlalık gibi hissedebiliyordu ya da bir aksesuar gibi bazen de onu şaşırtacak kadar romantik ve düşünceli olabiliyordu. Hangisine inanacağını şaşırıyordu, isyanında haklı olduğunu biliyordu ama şu an için elinden gelen bir şey de yoktu.

Feyyaz eve geldiğinde saat on iki olmak üzereydi. Odaya girdiğinde Berfu’nun çoktan uyumuş olduğunu gördü. Önce tavana baktı, kadının tepkisini görmeyi isterdi. Üzerini değiştirip yatağa girdi. Karabey muhabbeti uzun soluklu olarak kapanmıştı onun için. Bu saatten sonra şimdiye kadar yaptıklarına pişman edecekti.

Not: Okunma sayılarına göre yorum ve oylar çok az kalıyor. Şikayet etmek ya da söylemiyorum aslında şu an hayatımda olumlu giden tek şey yazmak. Yazarken başkalarının yorumlarını okumak kesinlikle beni motive ediyor. Yorumlarınızı okuduğumda ya da oylarınızı gördüğüm de mutlu oluyorum o yüzden oy veriri ya da yorum yaparsanız gerçekten beni mutlu edersiniz.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Yarın yeni bölümde görüşürüz.

Loading...
0%