@ahsenkubos
|
Kalbim bana küstün mü, oysa gönlünü yapmak için çok uğraşmıştım Bölüm Şarkısı: Soner Sarıkabadayı-Pir Berfu hazırlanırken kapı çaldı. Feyyaz koltukta oturuyordu sesle kapıya döndü. Gelenleri görünce ayağa kalktı. “Çok ilginç günler geçiriyoruz. Dün abim yapacağı işi unuttu bugün yemeğe davet falan ediyor hiç normal değil.” Bu aralar Burak’ın diline fazla düşüyor gibiydi. “Burak illa canımı sıkacaksın.” Burak sırıtarak kanepeye oturdu. Hoşuna gitmiyor değildi bu ortamlar. Gece boyunca sesi çıkmayacağından emindi. Berfu’nun yanında sesini çok çıkartamıyordu ne de olsa. “Yok estağfurullah.” “Öyle öyle.” Ne bu gece biterdi ne de Burak sabahı görürdü daha şimdiden başlamıştı. Bilerek yaptığının farkındaydı birazdan Berfu gelince sesinin çıkmayacağını biliyordu ama bilmediği şey yemek sonsuza kadar sürmeyecekti. Seda yan gözle Burak’ın oturduğu yer baktı illa ortamı gerecekti. “Neyse Burak her zamanki halinde.” Burak, Feyyaz’ın suratında bir şeylerin eksik olduğunun farkındaydı ama ne olduğundan pek emin değildi. “Sağ ol yenge. Abi sende bir eksiklik var.” Zerda adamın yüzünü incelediğinde sakallarının olmadığını görmüştü, küçük bir şaşırsa da Burak’ın bildiğini düşünmüştü ne de olsa sabahtan akşama kadar kaç kere konuşuyorlardı. “Sakalları yok.” “Lan cidden.” Burak hayretle adamın yüzüne baktı. Nasıl ilk bakışta fark etmemişti ki. Yıllardır sakalsız bir kere bile görmemişti. Sakalların gitmesinin sebebi belliydi: Berfu. Nasıl becermişti acaba sakallarını kestirmeyi? Bir ara bu sırrı öğrenmeliydi kendisi de arada uygulayabilirdi. “Tüm gece boyunca sakin kalmam o yüzden şansını zorlama.” “Berfu nerede?” Seda ortamı toplamak istemişti. Bir gerginlik olmadan bu geceyi bitirselerdi. Esra’yı da evde bırakmışlardı hasta diye ama aklı evde kalmıştı. “Yukarıda hazırlanıyor.” “Biz mi erken geldik?” Feyyaz, Seda’nın sorusunu görmezden gelerek yemek konusuna el attı. Yemeklere kötü yorum yaparlarsa ya da eleştirirlerse kesin karısı üzülürdü önden önlem almak istemişti. “Yemek yiyip falan gelmediğinizi düşünüyorum.” “Yok yani öğle yemeği sayılmıyordur herhalde.” En son ailesiyle yemek yemişti Zerda. Çok fazla aç değildi ama tok da hissetmiyordu. “Niye abi, çok misafirperversin bugün.” Her an Burak’ı kovabilirdi ama Berfu izin vermezdi. Durdurmayacağını bilse şu an bile kovardı amma işte... “Yemekleri Berfu yaptı.” Diğerleri pek bir tepki vermezken Burak yine dilini tutamayarak “Zehirlenme oranı?” diye sordu. Berfu’nun daha önce evde yemek yaptığını hiç duymamıştı. Evde yemek yapacak gün kalmamış gibi bugünü mü bulmuştu. “Burak!” Bu sefer Zerda kendini tutamamıştı geldiklerinden beri Feyyaz’la uğraşıyordu şimdi sonunda pişman olacağı bir şeyi başlatacaktı. “Bir şey demedim yahu her taraftan sardınız etrafımı.” Bir sussa kimse uyarmak zorunda kalmayacaktı ama yok illa dili durmuyordu. “Sen de saçmalamayı kes.” Fatih’in sesi ortamın hiç de komik olmadığını gösteriyordu. Burak sadece Feyyaz’ın değil Fatih’in de canını sıkıyordu. “Neyse bir şey demedim. Sevgili yengemin yaptığı tüm yemekleri yiyeceğim ve övgüler yağdıracağım yeterli olur mu yoksa yılın şefi ödülüne aday da göstereyim mi?” Yılın en ölüsü ödülü de kesinlikle Burak’a gidiyordu anlaşılan. “Dur artık Burak bence.” Fatih yeterince gerilmişti. Burak’ın gereksiz neşesi şu an ona hiç iyi gelmiyordu. “Fatih’e katılıyorum sus.” “Sustum.” Berfu hazırlanıp aşağı indi. Geldiklerini görünce “Hoş geldiniz.” diyerek kocasının yanına oturdu. Tam tahmin ettiği saatte gelmişlerdi. Erken başlayan yemek saatleri gece boyu devam ediyordu bu ailede. O yüzden ne kadar erken başlarsa o kadar erken biterdi. “Hoş bulduk.” Seda’nın yumuşak sesi ortamda oluşan gerginliği kesmeye yetmemişti. Aksine Feyyaz aynı gerginlikle devam ediyordu. “Bence yemeği yiyip gitsinler.” “Yok artık.” Berfu, kocasından gelen teklifle şaşkınlığını gizleyemeyerek ona döndü. Daha yeni gelmişlerdi ayrıca nereden çıkmıştı? Ayrıca insanın suratına böyle bir şey söylenir miydi? “Ne, Burak’ın gerzekliğini kaldıramam daha fazla, en azından tek parçayken...” “Saçmalama.” Berfu kendini tutamamıştı. Burak’ın bu hallerini en iyi onun bilmesi lazımdı. Kötülüğüne yapmıyordu en azından Berfu bu şekilde düşünüyordu. “Bence de saçmalama abi daha yemek yiyeceğiz.” Feyyaz, Burak’ın imasını anlayınca suratını ekşitti. “Boğazında kalsın.” Kalması yetmezdi hatta boğulsa da olurdu ama bu sefer de evde olursa ayrı bir sıkıntıydı. “Kalmasın.” Burak’ın keyfi bir hayli yerindeydi kolay kolay da bozulmayı düşünmüyordu. “Didişmeyin de daha eksiğiniz tamamlanınca oturabiliriz.” Berfu olaya son noktayı koymuştu. Kavga ortamının içinde kalmak istemiyordu başka bir kaos ortamını kaldıramazdı. “Kim gelecek daha?” “Yasemin.” Feyyaz inanamaz gibi dönerek karısına baktı. Onu kim çağırmıştı? Bir gece de hem Burak’la hem de Yasemin’le mi uğraşacaktı? Al birini vur diğerineydi resmen. “Onu kim davet etti?” “Ben.” Berfu diğerlerini çağırırken onu seçmek istememişti ne de olsa en çok uğraşan kişi oydu. İşi olabilirdi ama aileden saydıklarına göre onu dışlamak istememişti. “Cidden mi?” Nereden esmişti onu çağırmak ayrıca. Feyyaz bu özür olayının Berfu için beklediğinden büyük olduğunu anlamıştı. Çünkü Berfu, Yasemin’i çok fazla tanımıyordu aynı ortamda bile sayılı bulunmuşlardı. “Evet.” Numarası vardı zaten. Yapması gereken sadece aramaktı o da çok zor olmamıştı. Feyyaz’ın Burak’la olan çatışması bitince normal konuşmaya başlamıştı. Saat yediye gelirken kapı çalındı. Yasemin içeri girdi. “Aa herkes gelmiş beni mi bekliyordunuz?” “Evet.” Feyyaz yine açık sözlülüğünü ortaya koymuştu. Berfu tüm gece boyunca bununla nasıl baş edeceğini bilmiyordu ayağa kalkarak Yasemin’e sarıldı. “Hoş geldin.” “Hoş buldum.” Yasemin diğerlerine sarılırken “Niye bu saate kaldın ki?” diye sordu Zerda. Öğlen konuştuklarında çok geç kalmam erken gelirim demişti ama yine de diğerlerine göre geç kalmıştı. “Sevgili patronumun kitlediği işleri halletmeye çalışıyordum.” Yasemin alaycı bir şekilde cevaplamıştı. Feyyaz bayram tatiline kendi yapmayınca geri kalana da tamamlatmamıştı. Dünden beri masa başından kalkamamıştı. “Ne kadar kötü insanlar için çalışıyoruz değil mi?” Burak kısa süreli sessizliği bozarak Yasemin’e katıldı. “Evet. Pimpirikli de.” Yasemin boş olan tekli koltuğa oturdu. Aç ve yorgun hissediyordu bir an önce masaya oturabilirlerdi. “Sinirli ve kötü kötü bakıyor da.” Kendisine gözlerini dikmiş bakan adamı gördüğünde sevimsiz gözüken bir gülümseme ile baktı. “Şakaydı canım sadece.” Pek gerginlik istediğini zannetmiyordu. En son Ramiro’nun düğününde toplanmışlardı ondan beri tam olarak bir araya gelmemişlerdi. “Neyse masaya geçelim.” Berfu yemek faslına başlamanın en azından bir süreliğine olsun insanları rahatlatacağını düşünmüştü. Ağızları doluyken çok konuşamazlardı. Yemekler yenirken herkesin keyfi yerindeydi. Feyyaz arada kızsa da Berfu’dan kaynaklı sesini çıkartamadığını bilen Yasemin ve Burak şakalarıyla birazcık ortamı gerse de Berfu da onlara katılıp ortamı toparlamıştı. “Bu arada gözümüzden kaçmadı abim sakallarını kesmiş.” Yasemin adamın yüzüne bakamadığı için fark etmemişti. “Aa değil mi ben de şimdi fark ettim.” “Yüzünden anlaşıldığı üzere kendi isteği ile olmamış anlaşılan.” Burak’ın imalı cümlesiyle Berfu, kocasına dönerek bir bakış attı. “Öyle mi?” Feyyaz soruyla gelen imayı anlayıp çok da memnun gibi gözükmeyen yüz ifadesiyle Burak’a kısa bir bakış attı. “Değil kendim kestim.” Burak, Feyyaz’ın yüz ifadesini görünce yüzüne gülmemek için kendi zor tuttu. Şimdi gülerse ve Berfu bunun için surat asarsa yarın saç sakal hatta kaşlarını bile kazıttırdı. “Hiç inandırıcı gelmedi ama yarına keşişlere dönmeyi planlamadığım için yorum yapmıyorum.” Hele bir konuş gibi der gibi bakan adama bakmamak için önündeki çorbadan bir kaşık aldı. “Valla ben ilk defa görüyorum beğendim.” Zerda kendini yorum yapmadan durduramamıştı. “Ben de ilk defa görüyorum.” Burak, Zerda ve Berfu’nun yorumlarını destekleyecek aynı zamanda da ilk defa muhabbetini kapatmaya kalktı. “Valla en son sakalsız gördüğümde çocuktum dersem anlaşılır bence.” Fatih, en son lisenin son günlerinde sakalsız dolaştığını biliyordu. Ondan sonra hep sakallıydı. Bir ara hiç kısaltmıyordu bile. “Ne abarttınız?” Feyyaz, suratı pek de yerinde olmayan Fatih’e baktı. Normalde bu süreçte Burak’a destek çıkacak ve onu delirtecek şeyler söylemesi gerekirdi ama onu yerine Burak’ı susturmaya çalışıyordu. “Bence de.” Feyyaz’dan gelen ince ayarla Berfu konuyu değiştirdi. Bu sakal mevzusu gündemi biraz fazla tutmuştu anlaşılan. Ayrıca biraz keyfi de yerine gelmişti. Küçük bir intikam almış gibi hissediyordu. “Ee, tatil nasıldı?” “Fena değildi, havalar baya ısınmış deniz de yüzülebilirdi.” Seda, Zerda’nın yorumuna gülümsedi ona iyi gelmişti anlaşılan ama tatil onlar için küçük bir eziyet olmuştu. “Yani Esra hastalanmamış olsaydı daha iyi olabilirdi ama.” “Daha baharın ortasında yaz gelmiş gibi davranmasalardı belki böyle olmazdı.” Berfu, Feyyaz’a küçük bir bakış attı. Ona da gönderme yapmıştı. İsteyerek olmamıştı ki ayrıca o denize falan da girmeye kalkmamıştı. Küçük çocuğu denize sokan onlardı kendisi sadece güneşli hava da tişört giymişti. “Gündüz havalar sıcaktı ama geceleri de dondurma yemişti büyük ihtimalle dondurmadan oldu.” “Olabilir neyse geçmiş olsun bir dahakine getirirsiniz.” Seda gülümseyerek onayladı. Berfu’yu seviyordu sakin bir yapısı vardı çok fazla kavgacı ve kıskanç değildi. En azından bir yarıştalar gibi davranmıyordu. “Olur. Yemekler çok güzel olmuş eline sağlık.” “Afiyet olsun. Yani çok güvendiğim söylenemez.” Sürekli tarife bakmış bir de yetmezmiş gibi Semih Bey’i de darlamıştı. Özellikle Feyyaz mutfakta “emin misin, doğru mu yapıyorsun, eksik ekledin” diyerek onun köşeye sıkıştırdığında. “Neden?” “Yani çok alışık olmadığım bir menü yapmaya çalıştım. Semih Bey yardımcı oldu zaten Feyyaz’ın aksine.” En son mutfaktan kovana kadar durmadan bir sorun çıkartmıştı. Feyyaz gelen taşı görünce omuz silkerek “Ben anlamam demiştim.” diye kendini savundu. “Olsun hepsi çok güzel olmuşlardı.” Berfu aldığı iltifatla gülümsedi. Neredeyse tüm gün uğraşmıştı bu yemekler için ve beğenmelerine sevinmişti. Burak kendini tutamayarak “Evet Berfu, yılın şefi ödülünü istersen senin adına başvuru yapabilirim.” Berfu, Burak’ın yorumuna yüzünü astı. “Burak abi dalga geçme.” Burak, Feyyaz’ın yoğun bakışlarından kaçarken kendini savundu. “Geçmiyorum yani ciddiyim.” Beğenmese yorum yapmazdı büyük ihtimalle çünkü masada içtiği üçüncü bardaktı ve kendini tutamama ihtimalini göz ardı edip hiç ağzını açmazdı beğenmese. “Bu, bugün çok kaşınıyor.” Feyyaz, gözlerini Burak’tan çekerken söylenmeyi de ihmal etmemişti. Berfu’ya dönerek gülümsedi. “Yok ya kaşınmıyorum uyuz muyum ben?” Burak’ın yorumuna masadakiler gülerken Feyyaz laf sokmadan duramamıştı. “Uyuzsun, bit pire bile kar etmez.” Bit pire bile dayanmazdı bunun vücudunda, ayrıca Burak kendisine göre oldukça dağınık ve pisti. Aynı evde yaşadıkları dönemde Burak’tan çok çektiğini hatırlıyordu. “Aşk olsun abi bana ne demek istiyorsun?” derdi ama şu an diyemiyordu. “Şansını zorluyorsun diyorum.” Sınıra doğru hızlı adımlarla da yaklaşmıştı. Bu geceyi olaysız bitirmek gibi de bir niyeti yok gibiydi. Bu gidişle ağzından bir şey kaçıracak ve hem masanın hem de karısının huzurunu kaçıracaktı en sonunda da Feyyaz’da onun uzun süreli neşesini kaçıracaktı. “Berfu görüyor musun kocanı Allah’tan evlendi de kurtulduk.” Sanki önceden tüm derdini o çekiyordu da evlenince karısına geçmişti. “Lan... Bir şey diyeceğim ortam müsait değil ama birazdan bahçeye çıkartacağım seni o zaman duyarsın.” Duymak istemeyeceği şeyler söyleyeceğine o kadar emindi şimdiden yüzünde oluşan ağrıyı hissediyordu. “Çıkmayalım bence bahçeye.” “Herkes bitirdiyse salona geçelim tatlıyı o zaman yeriz.” Berfu hem konuyu değiştirmek için hem de masada oturmaktan sıkıldığı için ortam değişikliği önerisinde bulundu. Seda ayaklanarak “Çok iyi olur.” diye onayladı. “Aynen tatlı gelene kadar bir sigara içsek.” En son buraya gelirken içmişti şimdi bir de yemeğin üstüne hiç fena olmazdı. Feyyaz kendisi bile evde sigara içmezken Burak’a içirmezdi. Hatta aylardır eve içki namına bir şey girmemişti Berfu bugün sırf bugün geliyorlar diye aldırmıştı ama yarın sabahtan akşama her yer havalanacaktı orası kesindi üstüne bir de sigara kokusu ekleyemezlerdi. “Çık dışarıda iç.” Burak bunu zorlamaya kalkmadı. Abisinin de içeri de içmediğini biliyordu zaten. “Öyle yapayım ben.” Ayağa kalktı sigarayı eline aldı. Diğerleri de peşinden gelecekti belli. Burak geldiğinden beri tam olarak konuşamayan Feyyaz’ın dilinin çözüleceğini biliyordu ama kendisi kaşınmıştı artık. “Aynen biz dışarıda içip gelelim.” Herkes masadan ayaklandı. Berfu, Burak ve Feyyaz’ın atışmasına gülerken telefonuna gelen mesajla telefonu eline aldı. Kapıya yaklaşmışlardı. Kızlar içeriye yönelirken Berfu mesaja bakmak için geride kaldı. Gelen mesaja tıklarken tanımadığı bir numara olduğunu fark etti. Videonun üzerine tıkladı. Bir anda telefonun sesi içeriyi doldurdu. “Ne oldu da Baran’la birbirinize girdiniz?” “Berfu evlendikten sonra değişmiş orospu kadınlar gibi giyiniyormuş.” “Cidden öyle mi dedi?” “Evet.” “Çüş öyle de denir mi?” “Sen ne dedin?” “Ne diyeceğim kalkıp yüzünün ortasına iki çaktım.” “Siktir nereden varmış bu kanıya?” “Açık giyiniyormuş çıplak geziyor falan dedi.” “Lan her açık giyinen orospu mu oluyor?” Berfu videonun sonunu dinlemeden kapattı ama boğazına bir yumru oturmuştu. Bu ara ne kadar çok oturuyordu böyle. Günlerdir neden evden kimsenin aramadığını da anladı. Bayram için bile kimse aramamıştı. O aramak istemişti ama kocası evde olduğu için çekinip arayamamıştı. İyi ki de aramamıştı anlaşılan. Büyük ihtimalle evdeki herkes aynı şeyi düşünüyordu. Belki de annesi gitme kal derken ki ana amacı bir daha hiç göndermemekti. Yutkunmaya çalıştı ama olmadı. Telefon elinden kayacakken yavaşça tuttu ve masaya bıraktı. “Berfu.” Kocasının sesini duyunca tepki vermek istedi ama olmadı. Ortalığı yakıp yıkacak bir enerjisi bile yoktu. Bağırıp çağıracağı bir kimse yoktu etrafında. Ayrıca kavga etse ne olacaktı ki bir insanın düşüncesini kavga ederek değiştiremezdin ki? Ayakta duramayacağını anlayınca “Ben biraz dinlensem iyi olacak yoruldum galiba.” diyerek ellerini masadan çekti. “Siz oturun tatlı yiyin.” Sonra da yukarı çıktı. Arkasından birilerinin konuştuğunun farkındaydı ama sesleri ayırt edemiyordu. Odaya girince yatağa uzanıp üzerini örttü. Feyyaz telefonu eline aldı. Sadece içinden küfürler etmiyordu dışından da ne kadar bildiği küfür varsa -Feyyaz'ın bildiği ve duyduğu küfürler dünyayı iki kere dolanırdı.- sayıyordu. “Ecdadını siktiğim videoyu kim gönderdi lan?” Fatih, Feyyaz’ın elinden telefonu çekerek videoya baktı. “Bilmiyorum.” Şu an buna cesaret edecek kimse aklına gelmiyordu. Karabeylerden birinin kalkışma ihtimali de yoktu. Kim yapacaktı peki bunu? “Ne demek bilmiyorum? Kim çekti lan bunu?” Her kim çektiyse tek seferde çekmemişti. İki farklı videoyu birleştirmişlerdi. “Montajlamışlar.” “Büyük ihtimalle yarısı Şırnak yarısı İstanbul’da barda yaşandı bu konuşmanın.” Burak sadece son kısmı biliyordu diğer kısmı duymamıştı. Fatih, videonun ilk yarısının Şırnak’taki evin kapısının önünde çekildiğini fark etti. “Sakin olun kimse buluruz.” Feyyaz hışımla masanın üzerindeki çuhayı çekti. Bir anda masanın üzerindekiler yere saçıldı. “Berfu yukarı da bence yanına çık sen biz de gidelim.” Seda arabuluculuk yapmak istemişti. Evde hasta bir çocuk bırakmıştı ve tüm gecenin geri kalanında Berfu’nun aile dramı üzerine düşünmek istemiyordu en azından şu an için. “Aynen aşkım biz gidelim hadi.” Zerda şu an kendisini pek iyi hissetmiyordu Berfu için kötü hissediyordu ve nasıl teselli edebileceğini bilmiyordu. “Siz gidin çıkın sizi bıraksınlar.” Fatih Seda’ya dönerek hadi der gibi baktı. Eğer şimdi giderde Feyyaz’ı bu sinirle tek başına bırakırlarsa yarına ya Feyyaz’ı bulamazlardı ya da kapılarında adam. “Ama...” Zerda itiraz etmek istese de Burak izin vermedi. “Hadi Zerda.” Seda ve Zerda evden çıkarken Feyyaz masanın üzerinde kalanları eliyle yere itiyordu ama pek sakinleşeceği yoktu. Şu an için onu rahatlatabilecek tek şey belliydi: Kan. Kan istiyordu, etrafa yayılacak demir kokusunu istiyordu. Karşısındakinin gözlerinin ferinin sönmesini izlemek istiyordu. “Sakinleş Berfu yukarıda, dışarı çıkalım kız zaten üzgün sen de korkutacaksın.” Feyyaz’ı kolundan çekip dışarı çıkardı. Burak eline telefonu alarak videoyu gönderen numarayı aradı. “Açmıyorlar.” Açacağını da pek tahmin etmemişti tek kullanımlık bir şey olduğuna emindi. “Açmaz tabi ki orospunun evladı.” Bahçede elinde telefonla birilerine ulaşmaya çalışan Yasemin’i gördü. O da yeterince şaşkındı büyük ihtimalle bu olaydan onunda haberi yoktu. “Yasemin numarayı alıp sen de git araştır.” Yasemin, Burak’ın yanına gelerek telefondan numarayı yazdı. “Tamam.” Burak’tan numarayı alıp ortamı terk etti. Ortalık karışacaktı ve vaziyet almazsa bundan en az zararlı çıkmalarını sağlamalıydı. Ahmet yanına geldi. “Bir sorun mu var Fatih bey?” Feyyaz’a seslenmeye korkmuştu zaten sinirli gözüküyordu bir de üstüne dikkatini kendi üzerine çekmek istememişti ama varlığını belli ederek dikkatini çekmeyi başarmıştı. “Var, var kahpenin dölü” Feyyaz sinirini çıkartacak adam bulmuş ve adamın burnunun ortasına kafasını çaktı. Adam yere düşmemek için yerinde bir sallansa da ayakta kaldı. Bu sefer adamın yakasından tuttu “Kim bana yamuk yapmaya çalışır lan?” Yani aklına çok isim geliyordu ama bunu yapabilecek kimse yok gibiydi. “Kimse Feyyaz Bey.” “Kimse, kimse ha bu ne lan o zaman?” Ahmet olayı bile bilmiyordu ki açıklayabilmesi için. Cüneyt ayda yılda bir gece iznine çıkmıştı o da bugüne denk gelmişti. Ahmet içinden hiç de şansım yok diye düşündü. Günlerdir o kadar sakin zamanlar geçirirken sen gel ne olduğunu bile bilmediği bir olayın içinde kalmıştı. Fatih daha fazla karşısında hırpalanan adamı izleyemeyip araya girdi. “Feyyaz adamın bir suçu yok videoyu çekeni bulacağız.” “Nereden biliyoruz suçu olmadığını ha. Belki de bu çekti.” Ahmet, Şırnak’a gitmemişti ayrıca burada olan kimse en son düğünden beri Şırnak’a gidip gelmemişti. İki aşamalı olmalıydı buradaki her kimse bara rahat girip çıkan birisi olduğu belliydi. “Size karşı gelebileceğim hiçbir şey yapmam.” Ahmet daha aklını peynir ekmekle yememişti. Herhangi bir kuralı olmayan bir adama oyun oynayabilecek bir şey yapmazdı. “Nereden bileceğim lan?” Kim olduğunu bilmiyorlardı belki de bunlardan birisi yapmıştı. Ama yapanları eline bir geçirirse sağ bırakmayacaktı. “Bilemezsin o yüzden asıl suçlular ortaya çıkacak kadar elimizdeki bilgilerle uğraşacağız.” “Hepsinin canını alacağım.” Fatih bundan emindi ki söylemesine bile gerek yoktu. Gözlerinden anlaşılıyordu zaten. Kapkara gözleri kocaman olmuş içinde cehennem ateşi yanıyordu yine. “Sen şimdi bir kendine gelirsen halledeceğiz ama gözün döndü yine.” “Lan günlerce bu olayın üstünü kapatmaya çalıştım lan ben.” Sessiz sedasız olay kapatmak hiç kolay olmamıştı onun için. Baran’a farklı bir oyun oynamamak kendini zor tutmuştu. “Haklısın.” “Haklı olmak bir şey değiştirmiyor şu an ama Baran’da bunun hesabını iyice verecek.” Bu sefer yarım yamalak yapmayacaktı madem her şey ortaya dökülmüştü bu sefer tam yapacaktı. Yalvartmadan durmayacaktı. “Halledeceğiz el aleme örnek olsun diye de göz önünde yapacağız abi o yüzden şimdi ne yapacağımızı bilmemiz lazım.” “Bana ihanet edebilecek herkesin ismini getiriyorsun.” Adamın yakasını bırakırken Ahmet geriye doğru sendeledi ama düşmedi. Toparlanırken başını sallayarak onayladı. “Peki efendim.” “Videonun arkasında kim olabilir hepsini buluyorsun sonra el aleme ibret olsun diye nasıl meydanda asıyorum görecekler.” Burak fazlasıyla zevk alacağı bir olayın başladığının farkındaydı sonuna kadar full hd izlemek kesmezdi kesinlikle dahil olmalıydı. “Haklısın abi.” “Ahmet sen git dediğini yap.” Ahmet ortadan kaybolurken cevap vermeyi unutmamıştı. “Peki efendim.” Fatih, Cüneyt’in ortada olmadığını görünce izinli olduğunu hatırladı. “Cüneyt’i de çağır.” Şu an izin kullanma zamanı değildi. Feyyaz yine kimse savaş açtığını bilmeden koyu karanlığa tüm silahlarını kuşanıp dalıyordu en azıdan tam takım olmalılardı. “Peki efendim.” Ahmet yanlarında uzaklaşırken “Sen de şimdi biraz daha sakinleş ve yukarı çık sabah ilk iş de bununla ilgileneceğiz.” Feyyaz cevap vermek yerine gezinmeye başladı. Ne kadar sakinleşmeye çalışsa da bir fayda etmemişti. Burak’la Fatih gittikten sonra yukarı çıkmaya çalıştı ama kendini tam olarak iyi hissetmiyordu. Anlık gelen sinirle masayı yere itti. Cam masa yere çapmasıyla tuzla buz olmuştu. Feyyaz yarın saati aşkın bir şekilde aşağı da oturdu. Bu arada yarım paket sigarayı da bitirmişti. Yukarı çıktığında banyoya girdi. Soğuk suyun altında bir süre sakinleşemeye çalıştı. Hala aklında kim yapar bunu sorusu vardı. Haklı bir soruydu. Kimse nedenini sorgulamamalıydı. Kim ona savaş açmaya cüret ederdi ki hele de böyle bir dönemde. Her yer süt limandı ve tüm enerjisini bunu yapana çevirebilirdi. Banyodan çıkınca üzerini giyinip yatağa girdi. Karısının üzerini değiştirmediğini fark edince önce değiştirmeye kalktı ama sonra vazgeçti. Uykusunu bölmek istemiyordu. Saçındaki tokayı çıkardı, küpelerini ve kolyesini çıkarttı. Sonra da o da gözlerini kapattı uyumak kesinlikle kolay olmamıştı. ... Kaybetmek kimlere özgüdür? Kimler kaybeder? Ergen bir kız çocuğuyken merak ettiğim en büyük sorulardan bir tanesiydi. Lise de sınıf arkadaşımın babası ölmüştü, kaybettim demişti. Kaybettim. Peki kaybedilen her şey bulunabilir miydi? Bulunamazdı galiba. Çünkü ölen geri gelmezdi. Anneme sorduğumu hatırlıyorum. Anne kimler kaybeder diye sorduğumda sorumu anlamamıştı. Bir şeyini mi kaybettin diye sormuştu. Birini ya da bir şeyi kaybetmek için iyi ya da kötü bir insan olmak önemli miydi? En çok bunu merak etmiştim aslında ama anneme anlatamamıştım. Eğer iyi bir insan olursak sevdiğimiz insanları ve eşyaları kaybetmeyiz her zaman bizimle olurlar gibi gelmişti o zaman. Meğer çok yanılmışım iyi insan olmak çok geniş bir kavram olmasının yanı sıra çok da doğru değildi. Son iki yılda bir şeyi anlamıştım kötüler kaybetmezdi. Çünkü kaybetmek için fazla hırslılardı. Oysa iyi insanlar başkaları zarar görmesin diye pes edebilirlerdi. Ben etrafımda çok fazla kötü insan yok zannediyordum, meğer varmış. İyi diye bildiğim birçok insan kötüymüş. Çünkü bir tek kötüler acımazdı sevdiklerine çıkarları uğruna. Ben; abim, babam, annem, yengem iyi insanlar zannediyordum ama yanılıyormuşum meğer. Hepsi beni yarı yolda bırakmıştı. Çıkarları uğruna benden vazgeçmişlerdi. Babam hayattayken daha çok kazanmak için mirasını ortaya koyarak beni evlendirmişti hem de belki de dünyanın en güvenilmez insanlarından biriyle. Şansıma bana kötü davranmamıştı belki ama kesinlikle garanti bir durum değildi. Öldürebilirdi, dövebilirdi, hakaret edip küfredebilirdi. Hiçbirini yapmamıştı. Hayatımda en çok güvenemeyeceğim insana güvenmek zorunda kalmıştım işin kötü tarafı sadece bu da değildi. Babam yarı yolda bırakmıştı ama abim de aynısını yapmıştı. Yıllarca yaptığı her şeyi benim iyiliğim için yaptığını düşündüğüm adam sırf mirası bölünecek diye beni hiç düşünmeden hareket etmişti bununla da kalmamış ve hakkımda çok ağır kelimeler kullanmıştı. O kadar ağır gelmişti ki altında ezilmiştim ve nasıl kaldıracağımı ya da ayağa kalkacağımı bilmiyordum. Ya annem o günden sonra ne aramış ne de sormuştu. Oysa bu hayatta en çok ona güvenirdim en çok onun yanında güvende hissederdim. Benim için her şeyi yapabilecek tek kişi olarak görüyordum ya da görürdüm. Kız çocuklarının kahramanları babasıyken benim kahramanım annemdi. Bu hayatta yerini dolduramayacağım tek insandı. Bir de yengem vardı. Abla yerine koymuştum. Evimize gelin gelmiş dememiş bir kardeş gibi yaklaşmış, bırak görümcelik yapmayı kalbi kırılır üzülür diye ağzımdan çıkan her şeyde dikkatli davranmıştım. Yabancı bilmediği bir yerde diye Türkçe öğretmiş, etrafı öğretmiş, sırf insanlarla rahat kaynaşsın diye tüm kuzenlerimle arasını yapmıştım. Peki karşılığında ne yapmıştı? Yaptıklarımın karşılığında ise hakaret ve terk edilme almıştım. Sırf kadın olduğum için miras hakkımın olmaması gerektiğini düşünmüş bir de üstüne arayıp söylemişti. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi kötü olduğunu düşündüğüm iyi niyetinin altında sürekli bir şeyler aradığım kocam ve akrabaları üzülmeyim diye olayın üstünü kapatmaya çalışmıştı. Ailemi kötülemek yerine kendi kötü gibi görünmeyi seçmişti. Kim doğru kim yanlış kesinlikle seçemiyordum bu aralar. Belki de en başından beri yanlış değerlendirme yapan bendim ailemi kendi gözümde o kadar yüceltmiştim ki başka birine yer kalmamıştı. Peki dün duyduklarım onları yerinden etmeye yeter miydi? Bunu kolaylıkla hazmedemezdim ama onlardan da vazgeçemezdim büyük ihtimalle. Ama en çok üzüldüğüm şey abimin söyledikleri değildi, söyledikleri için pişman olmamasıydı. Arayıp en azından bir pişmanlık göstergesi göstermemesiydi. Aradan günler hatta aylar geçmişti ama kimse aramamıştı. Ben cesaret edememiştim aramaya ama onlarda aramamıştı. Eğer olayların en başından bu şekilde olduğunu bilsem arar mıydım peki? İşte buna cevabım vardı. Aramazdım. Duyduklarımı kolaylıkla hazmedebileceğimiz zannetmiyordum. Hoş ben hazmetsem Feyyaz hazmedebilir miydi? O da edemezdi. Ben bunu nasıl aşacaktım? Hoş Şırnak’ta bir şeyler olduğunun farkındaydım birbirlerine silah çekecek kadar gözleri dönmüştü. Konağın bahçesinde tam aralarında kaldığımda işin sonuna geldiklerini düşünmüştüm ama öyle olmamıştı. Kocam geri çekilmişti. Ondan beklenen bir şey değildi ama galiba yanlış şeyleri yanlış kişilerden bekliyordum. Ne yapacağımı kestiremiyordum? Düşünmek zor oluyordu düşünmemek ise daha zor. Kafayı yiyecektim. Sessiz kalmak bu sefer diğerlerinden daha zordu. Şimdiye kadar -21 yıl boyunca- hep içime atmanın kavga etmekten daha kolay olduğunu daha işlevsel olduğunu düşünüyordum eğer tartışmaz da susarsak olay büyümezdi. Yine susacak mıydım? Bunu da sineye çekecek miydim? Kalbimin kırılmasını göz ardı edebilecek miydim? Şimdiye kadar onlardan ne gelmişse susmuş ve sineye çekmiştim; babam beni tanımadığım bir adamla evlendirmek istemişti sesimi çıkartmamıştım, annem ve abim sanki ben seçmişim ve kabul etmişim gibi sürekli bana Feyyaz’ı kötülemişti buna da sessiz kalmıştım, ne olduğunu bile anlamadan evlenmiştim tanımadığım bir adamla aynı evde yaşamamı istemişlerdi ağzımı açmamıştım, beni daha fazla para kazanmak için pazarlamışlardı ama yine de sustum, son olana da susarsam benden geriye ne kalırdı gururumdan geriye ne kalırdı? Hayatımın 20 yılını yanlarında geçirmiştim, orada doğmuş ve büyümüştüm peki insan doğumunu gördüğü beraber büyüdüğü kardeşine nasıl böyle şeyler söylerdi ki? Açık giyinmek beni onların bana yakıştırdıkları şeyler için yeterli miydi? Yoruldum. Uzun süredir yürüyordum galiba. Ne kadar süredir yürüdüğümü bile bilmiyorum. Kafamın içine o kadar dalmışım ki önce nerede olduğumu anlayamadım. Etrafıma bakınırken arkamdan bir ses geldi. “Berfu Hanım dönelim isterseniz.” Dönmek istemiyordum. Eve gittiğimde Feyyaz’la yüzleşmek istemiyordum. Zerda ya da Seda’nın ne yüzlerini görmek ne de konuşmalarını dinlemek istiyordum. Çünkü yüzlerine baktığımda gözlerinde bana acıyan bakışlarını görecektim, konuşmalarını duyduğumda asıl teselli vereceklerini bilmedikleri için kelimelerle savaşmalarını ve seslerinden net bir şekilde duyulacak olan acımayı duymak istemiyordum. “Yok devam edelim.” “Eve haber verelim o zaman.” Arkamı dönüp yüzünü görmesem bile sesindeki korkuyu hissettim. Büyük ihtimalle bana ulaşamadıklarında onu arayacaklardı ve ulaşamayınca olacaklardan korkuyordu. “Gerek yok taksi çevirsene şuradan.” “Evden araban isteyebiliriz.” “Adın neydi?” “Baran efendim.” Abimin adı. Olaya bak. Ben abimden kaçıyorum ama sen gel gör ki evden çıkarken o kadar kişiden adaşı düşüyordu yanıma. “Baran taksi istedim evden araba istemeni değil.” “Peki efendim ben çevireyim.” Yola yaklaşarak geçen arabalara bakmaya başladı. Yoldan geçen bir taksiye çevirdi. Aslında eve gidecek hiç yüzüm yoktu. Sinirden eli ayağı titremesine rağmen bana yansıtmamaya çalışmasını kaldırabileceğimi zannetmiyordum. Tüm gece boyunca yatakta dönüp durmuştu zaten sabaha kadar kabus görmüştüm Feyyaz’ın da yatağın içinde söylenerek uyumaya çalışması hiç yardımcı olmamıştı. “Sahile.” Şu an kime ne yapacağına düşünmek istemiyordum buna kendi ailem de dahildi. Kimi dövecek kimi öldürecek diye düşünmek beni daha fazla yoracaktı ama ben kendimi yeterince yoruyordum zaten daha fazlasına gerek yoktu. Deniz kenarına geldiğimizde indik. Uzunca yürüyüşler yapmak benlik bir şeyler değildi. “Baran?” “Efendim.” “Kaç yaşındasın?” “25.” Abimle aynı yaştalardı. Dış görünüş olarak aynı yönleri olsa da benzemiyorlardı. Daha uzundu, gözleri yüzüne oranla daha küçüklerdi, galiba renklilerdi de tam göremediğim için emin değilim, burnu kavisliydi, çene hatları daha yumuşaktı, yüzü daha sakin bir hava veriyordu, dediğim dedik bir yapısı yok gibiydi. “Evli misin?” “Hayır efendim.” Mantıklıydı, aklıma ilk evliliğin gelmesi de biraz saçmaydı galiba. Herkes ben değildi ki erkenden evlensin. Hele de böyle bir iş yaparken. Nerede sabah nerede akşam belli değildi. Biz de canımız istediği gibi koşturuyorduk onları. Sırf İtalyancam kötü diye İtalya’ya buradan adam götürmüş aylarca orada kalmalarına sebep olmuştum. “Sevgilin var mı?” “Evet.” Sevgilisi varmış. Ne hikmet ama... Ben birkaç saat ortadan kaybolduğunda küsüyordum ama şu an Baran telefonuna bile bakamıyordu. Karşı taraftaki kızın yerinde de olmak istemezdim. Hoş şu an kendi yerimde de olmak istemiyordum. “Ne kadar oldu?” “5 ay.” 5 ay insanlar 5 ayda anca sevgili oluyordu ben 5 ayda evlenmiştim. Komikti. Neyse bunu düşünmek için biraz geçti neredeyse 1 yıl olacaktı evleneli gelecek ayın 17’sinde. “Seviyor musun?” “Evet.” Sonra aklıma ne zamandır burada çalıştığı sorusu geldi. Daha gençti. Hayatını burada harcaması ne kadar doğruydu. Peki onlar çalışmazsa biz ne yapacaktık? Daha koruma olmadan iki adım ileriye gidemiyordum. Onlar da bizi korumak için hayatlarını tehlikeye atıyorlardı. Kimin hayatı diye değerlendirmeye oturmuştum galiba yapacak bir şey yoktu kimin parası varsa o. Feyyaz da para vardı bu insanlarında çalışmaya ihtiyacı yapacak bir şey yoktu başka da. “Ne zamandır burada çalışıyorsun?” “2 yıl oldu. Askerden geldiğimde başlamıştım.” Askerden geldiğinde. Ne kadar iyiydi? Daha çok gençti başına bir şey gelme ihtimali çok yüksek bir yerde 2 yıldır çalışıyordu. Bazen benim bile umutlarım tükeniyordu da o böyle bir işi yaparken nasıl rahat çalışıyordu. “Neden?” “Anlamadım.” Ben de neden seni sorguladığımı anlamıyorum ama boş ver çok takılma demek gelse de içimden vazgeçtim. “Neden burada çalışıyorsun?” Eminim buranın haricinde çalışacak çok daha iyi yerler vardı “Babam da burada çalışıyordu Feyyaz Bey’in amcasını tanırdı. Babam emekli olunca yerine ben geçtim.” Demek aile boyu çalışıyorlardı. Yine de baba mesleği diye çalışmaya başlaması başka bir şansının olmaması üzücüydü. “Zor değil mi?” Zordu kesinlikle zordu ben de daha da zorlaştırmaktan başka bir şey yapmıyordum şu anda. Evde şu an bizi aradıklarına emindim ve bunun için başı belaya girecekti ama kendi dertlerimden kaçmak için bulabildiğim tek yöntem buydu. “Her zaman değil.” Yani gece veya gündüz fark etmez kapının önünde saatlerce bekliyorlardı bir devriye sistemi vardı galiba grup olarak kapının önünden bahçeye kadar belirli gruplar geziyordu biri oturuyor diğeri geziyordu. Yine de zordu. Hiçbir şey yapmadan saatlerce etrafı gözlemek kesinlikle çekilecek şey değildi. “Gerçekten mi?” “Evet.” Samimi miydi bu cevabında? Zor kavramı neydi merak ettim gerçekten. Neyi zor olarak algılıyordu acaba? Adam öldürmek ya da birilerini tehdit etmek zor değil miydi? Silah taşımak zor değil miydi? Her an tetikte beklemek zor değil miydi? “Ne zamanlar zor olmuyor?” “Sanılanın aksine her gün bir silahlı çatışma olmuyor her gün ne birisini öldürüyoruz ne de bizden birisi ölüyor.” Yani bunu ben de fark etmiştim ama her gün olmadığı hiç olmadığı anlamına gelmiyordu. “İyi haber mi şimdi bu?” “Hayat şartları Berfu Hanım ölüm geldi mi nerede olduğunu kestiremeyiz. Açlıktan da ölen çok ya da karşıdan karşıya geçerken en azından biz görevimizi yaparken ölümle karşılaşıyoruz. Dediğim gibi ayrıca her gün farklı bir olay olmuyor.” Doğruydu. En azından yüksek miktarlarda maaşlar alıyorlardı. Vardiyalı çalışıyorlardı altlarında arabaları vardı. Şoförlük yapanların işi daha iyiydi. “Seviyorsan sıkıntı yok.” “En azından telefonumu verseniz Cüneyt Bey’i arasam da haber versem yerimizi.” Adam şimdiye kadar ölmemişse bile bugün öleceğini kesinlikle düşünüyordu. Ekşınsız günlerini ben bozmuştum. “Niye?” “Merak etmişlerdir.” Benimki de soruydu. Sadece merak da değil Feyyaz birilerini çoktan asmaya kalkmıştı bile kesin. “Olsun biraz meraktan kimse ölmez.” En azından ben ölmezdim ama onun için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Biraz daha dolaşıp eve geçsem iyi olacaktı. “En azından yürümeseydiniz bir araba isteseydik o şekilde dolaşsaydınız.” Baran şimdiye kadar ölmediysem bile bugün öleceğim diye düşünüyordu büyük ihtimalle. Haksız da sayılmazdı en fazla Feyyaz bana biraz kızar geçerdi ama Baran için aynısı geçerli değildi. “Yürümek istiyorum.” Araba isteseydim beklerdim zaten getirmeye gittiklerinde. Haber verdiğim anda Feyyaz dahil kaç kişi başıma toplanacaktı. Şu an hiç bunu kaldıramazdım. Kafamın içindeki sesleri susturamıyorken bir de dışarıdaki sesleri susturmaya kalkamazdım. “Ama ayağınız...” Tabi bu arada asıl olan ayağıma olacaktı ama şu an için ağrı hissetmiyordum. Hoş şu an hiçbir şey hissetmiyordum. “Baran tek başıma dolaşmama ramak kaldı yani. Eğer biraz daha zorlarsan taciz ediyorlar diye seni karakola yollar tek gezerim.” Evde kimseyle konuşmamak için kaçmıştım ki gel gör yanıma en konuşkanları düşmüştü. Normalde de ağızlarını açtıramazdım. “Peki Berfu Hanım ağzımı açmadım varsayın.” “Öyle yapacağım zaten.” Önüme dönüp yürümeye devam ettim. Konuşmak istemiyordum. Kafamın içindeki orkestrayı susturmaya geri döndüm. Bir an önce sussalar iyi olacaktı yoksa susturmadan eve dönmeyi planlamıyordum.
|
0% |