@ahsenkubos
|
Önceliği kime vermeliyiz,
sevdiklerimize mi yoksa sevebileceklerimize mi? Son iki haftadır günler oldukça sakin geçiyordu. Berfu birkaç güne bir konağa gidiyor orada vakit geçirip akşam eve dönüyordu. Konakta da her şey oldukça sakin ilerliyordu. Sanki fırtına öncesi sessizlik gibiydi. Berfu her an bir olay çıkmasından korkuyordu haksız da sayılmazdı herhalde aylardır olaysız geçen en uzun zaman dilimini yaşıyor olabilirlerdi. Feyyaz, konağa gidip gelmesine bir şey demiyordu; abisi, Feyyaz ile ilgili kötü bir yorumda bulunmuyordu. Araları düzelmemişti ama en azından sesleri de çıkmıyordu. Berfu dün konağa gittiği için bugün evde takılıyordu. Sema ile de iki gün önce görüşmüşlerdi o yüzden onunla da görüşemiyordu. Her gün konağa gitmek için izin almak biraz işine de gelmiyordu, abartıp da sınırı aşmak gibi bir niyeti yoktu. Evde tüm gün büyük bir can sıkıntısı ile baş başa kalmıştı. Televizyon izle, banyo yap, yemek ye, odayı topla yapacak başka bir iş de yoktu. Feyyaz akşam yemeğine de gelmemişti, Berfu yemeği tek başına yemiş gece yarısına kadar da kocasını beklemişti ama sonrasında daha fazla dayanamamış ve uyumuştu. Feyyaz kapıdan içeri girerken oldukça sinirliydi. Geri dönmemek için kendiyle büyük bir savaş veriyordu. En başından beri girmemesi gereken bir işe girmiş ve sonunda patlak vermişti. İstediğini aldığı anda arkasını dönüp gitmesi gerekiyordu ama inatla burada kalma işini uzatmıştı. En kısa zamanda İstanbul’a dönmeli ve bu sayfayı kapatmalıydı. Yoksa her an elinden bir kaza çıkabilirdi. Sorun Baran’ı öldürmesi değildi sorun Berfu’yla arasını bozmak istememesiydi. Bir ayı aşkın süredir adam akıllı bir problem yaşamamışlardı hatta gözündeki profilini de giderek düzeltmişti. Şimdi sırf Baran yüzünden her şey tepe taklak olmuştu. Sakinleşmeden eve gelmek istememişti ama siniri azalmıyor aksine daha da artıyordu. En azından karısını görmenin onu daha rahatlatacağını düşünüyordu. Eve geldiğinde pek de işe yaramadığını fark etti. O anlık sinirle fark etmese bile üstü başı kan ve kir içindeydi, deli gibi sigara ve alkol kokuyordu. Aklı hala olay yerindeydi neler olduğu tam olarak kesinleşmeden de ayrılmıştı. Çünkü biraz daha orada kalsa bir kişi bile canlı olarak ayrılmayacaktı oradan. Sakinleşmek adına içmiş ama içki onu sakinleştirmek yerine aklını iyice bulandırmış ve sinirini arttırmıştı. Evin bahçesine girdiğinde kapıdaki korumanın uyukladığını görünce sinirinin bir kısmını ondan çıkartmıştı. Adamın yüzünü dağıtmadan durmamış, üzerindeki kan lekelerinin üstüne yenilerini eklemişti. Sinirle içeri girdiğinde kapıyı da hızla kapattı. Kapı çarparak kapanmıştı. Berfu önce kapı sesini duymuş ve uyanmıştı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken bir taraftan da uyanmaya çalışıyordu. Yatak odasının kapısı hışımla açıldığında kadın yatakta oturur pozisyona gelmişti bile. Feyyaz odaya girdiğinde çok sesli hareket ettiğini fark etmemişti. Karısının yatakta oturduğunu görünce aklına o an nasıl gözüktüğü gelmemiş aksine sakinleşmek adına kadına giderek daha da yakınlaşmıştı. İçerisi tam aydınlık değildi sadece gece lambası yanıyordu. Berfu önce adamın üstünü fark etmedi ama adamın üzerine sinmiş alkol ve sigara kokusunu almıştı midesini bulandırmaya yetmişti çünkü adamın içeriye girmesiyle sanki bir varil içki içeriye dökülmüş gibi bir koku dolmuştu odaya. Feyyaz önce kendini yatağın üzerine sert bir şekilde bıraktı sonra da derin bir nefes verdi. İçindeki ateşi söndürmek istiyordu ama bir türlü olmuyordu. Kadının uykulu ve şaşkın bakışlarını gördüğünde aklına yine Baran gelmişti. Burada olan her şeyin sorumlusu da oydu. Berfu’yla bu kadar geç kavuşmasının da suçlusu oydu. Her geçen saniye Baran’a olan nefreti gün yüzüne çıkıyordu, gidip döve döve öldüresi geliyordu öyle vurarak da değil acı içinde kıvrana kıvrana ölsün istiyordu. Berfu ile göz göze geldiğinde içindeki dürtüyü susturmak adına kadının dudaklarına yapıştı. Berfu karşısında gördüğü görüntü karşısında midesi kasılıyordu. Kocasının üstü başı kan içindeydi ve berbat kokuyordu. Adam öpmeye başladığında karşılık vermeyi bırak midesi daha da bulanmıştı sanki adamın üzerindeki kan, kadının ağzına doluyormuş gibiydi. Kadının kafasında kanın kime ait olduğu neler olduğu ve karşı tarafın durumunun ne olduğu düşüncesi çıkmıyordu. Olduğu yerde kaldı. Abisinin olabilir miydi? İçinde binlerce düşünce ile baş başa kalmış gibiydi. Adam, kadının karşılık vermemesine sinirlenmişti şu an onu sakinleştirebilecek kişi oyken onun da geri çekilmesi sinirlerini bozuyor ve içindeki yakıp yıkma isteğini arttırıyordu. Nasıl göründüğüne dair en ufak bir fikri bile yoktu ve gözünü bürüdüğü sinir mantıklı düşünmesine engel oluyordu. Geri çekilirken “Abini öldürmemek için kendimi zor tutuyorum, sakinleştir beni.” diyerek tekrar öptü. Kadın önce ne duyduğunu algılayamadı. Ne olmuştu? Neden abisini öldürmek istiyordu? Nasıl sakinleştirecekti? Hiçbir fikri yoktu. Dudaklarını araladığında nefes almak istedi ama adam sert bir şekilde öpüyordu. Adam öptükçe midesinin kasılması arttı her an kusabilirdi. Yutkunmaya çalıştı ama yapamadı. Kanın tadını ağzında hissediyordu, demir tadı ağzında iğrenç bir his oluşturuyordu. Şu an bayılabilirdi. Adamı geri itmeye de korkuyordu, vereceği tepkiden ve sonuçlarından da... Adam, kadının dudaklarını aralamasıyla bir an içindeki savaşı susturdu. Sakinleşmeye başlamıştı. Fevriliğinin yerini mantığı aldığında içinde bulunduğu durumu hatırladı. Üstü başı dağınıktı, sigara ve alkol kokuyordu, üzerine büyük ihtimalle kan sıçramıştı, kir pas içindeydi. İşleri daha kötüye götürmekten başka bir şey yapmamıştı şu anda. Bu halde görmemesi gerekiyordu onu. Geri çekildiğinde karısının korkusunu hissedebiliyordu. “Banyoya girmem lazım.” diyerek hızla yataktan kalktı, kendini banyoya attı. Berfu, kocasının banyoya girmesiyle kendini lavaboya attı. Artık kasılan midesi ağzına gelmişti. Midesinde bir şey kalmamıştı ama öğürme isteği geçmiyordu. Elini yüzü yıkadı sakinleşmeye çalıştı. Kapının arkasına çöktü dizlerini kendine çekip midesini rahatlatmaya çalıştı. Sakinlemeye başladığında ayağa kalktı. Tekrar elini yüzünü yıkamaya kalktı. Aynada kendine baktığında bembeyaz olmuştu. Bu arada gözü beyaz geceliğin yakasına takıldı. Kan bulaşmıştı. Kanı görmesiyle sakinleşen midesi tekrar ağzına geldi. Midesinde bir şey yoktu, safra bile kalmamıştı ama öğürme isteği bir türlü geçmiyordu artık kendini kasmaktan karnı ağrıyordu. Başı ve gözleri çıkmak üzereydi. Kafasını kaldırdı derin derin nefes almaya çalıştı ama bir işe yaramadı midesi hala çok kötüydü. Düşünceleri ise hiç yardımcı olmuyordu aklına o kanın abisine ait olup olmadığı, üzerine bu kadar kan sıçrayacak kadar ne yaptığını düşünmekten kendini alamıyordu. Kocasının tehlikeli birisi olduğunu biliyordu ama bunu birebir görmek daha doğrusu sonunda nasıl göründüğünü görmek ona içinde yaşadığı gerçekliği hatırlatmıştı. Yerden kalkıp lavaboya tekrar yaklaştı elini yüzünü yıkarken Feyyaz lavabodan gelen sesleri duymuş ve içeri girmişti. Kapıyı açıp “Berfu?” diye seslendi. Berfu elini yüzünü yıkıyordu bembeyaz olmuştu, gözleri kızarmış ve çökmüştü. Feyyaz lavaboda zorla ayakta duran karısını gördüğünde telaşlanmış ve korkmuştu. Berfu sesler boğazına düğümlenirken zorla “Efendim.” diyebildi. Adam banyodan çıkmış üzerinde sadece havlu vardı. Feyyaz yaklaşırken “İyi misin?” diye sordu. Berfu içinde oluşan korku ve çaresizlikle “Midem kötü.” dedi. Seni o şekilde görmek senin ellerindeki kanın benim de üzerime bulaşması, kanın kime ait olduğunu düşünmeden duramamam midemi kötü hale getirdi diye açıklayamazdı. Aslında açıklardı ama sonrasında neler olurdu emin değildi açıkçası. Adam kadını yatağa oturduktan sonra “Hastaneye gidelim mi?” diye sordu. Hala sarhoştu ama kafası daha da yerindeydi. Az önce bir şey yoktu ayrıca tüm gün de hasta olduğuna dair bir şey duymamıştı birden ortaya çıkan bu hastalığın temel sebebinin biraz önce yaşananlar olduğunu düşünmeden edemedi. “Daha iyiyim gerek yok.” dese de midesi daha geçmemişti. Feyyaz’ın “Emin misin?” sorusuna kafa sallayarak cevap verdi. O üzerini giyinmeye giderken Berfu da ayağa kalkarak en azından nevresim değiştirirse midesinin daha iyi olacağını düşündü. Nevresimi çıkardı sonra da yerine yenisi getirip taktı. Pencereleri açtı içerideki koku giderse en azından daha iyi hissedecekti. Bu arada kocası da üzerini giyinmişti. Yatağı yerleştirince kendi üzerini de değiştirdi. En azından içerdeki koku dağılmıştı. Yatağa girdiklerinde Berfu çok daha iyi hissediyordu en azından midesindeki kasılma bitmişti. Karnı hala ağrıyordu ama kendini kasmaktan olmuştu. Feyyaz az önce yaptığı salaklık için kendisine kızıyordu. Nasıl bu kadar kontrolü kaybedebilirdi ki? Aşırı dikkatsiz davrandığı için Berfu hastalanabilirdi ki tek sonuç bu da değildi haftalardır değiştirmek için uğraştığı imajının içinden geçmişti. Sinirle ağzından çıkan cümleye de hakim olamamıştı. Onu abisi ile tehdit etmiş olması da ayrı can sıkıcı bir olay olmuştu. Bir aydır verdiği uğraş çoktan çöp olmuştu. Kollarını Berfu’ya sardığında kadının kollarının arasından çıkmak istediğini fark etmişti ama yine de bırakmadı. Onun yerine iyice kendine çekmiş saçlarına bir öpücük bırakmış ve “Özür dilerim sana yansıtmamalıydım.” dedi. Olay çok yanlış kişiye yansımıştı. Berfu yerinde biraz kıpırdandı. Adamın kollarının çok sıkı oluşu sebebiyle rahat edemiyordu. Belki de çok sıkı değildi ona öyle geliyordu. Adamın dediklerini duymazdan geldi verebileceği bir cevap yoktu zaten. Önemli değil dese önemliydi, bir daha olmasın dese de bir daha olacağı belliydi o yüzden her zaman yaptığı şeyi yaptı ve sessizliğe saklandı. Uyumaya çalışsa da bir süre başaramadı gözünü kapattıkça aklına gördükleri geliyordu daha doğrusu göremedikleri. Sabah hiç uyanası yoktu ama abisini de merak ediyordu sabaha kadar düşünmekten uyuyamamıştı. Feyyaz sabah telefonun sesine uyanmıştı. Boşta olan koluyla komodinin üzerindeki telefonu eline aldı. Arslan dün geceden sabaha kadar yaşananları haber vermişti. Dün akşam ölen iki kişinin cesedini alamadan polis olay yerine gelmiş ve onlar almıştı. Baran yüzünden iş yaptığı adamlardan bir tanesini kaybetmişti. Ölenlerden bir tanesi kendi adamı diğeri ise Karabeylerdendi. Arslan polis ifadesi için karakola gitmek gerektiğini söylüyordu. Her şey hallolmuştu geriye sadece ifade kalmıştı. Biraz daha burada kalırsa, kalırlarsa ve Baran’ın salaklıklarına maruz kalmaya devam ederse kesin öldürürdü. Bu kadar sorunu başlarına açmış olmasına rağmen ortada yoktu. Diğer kolunu kadının başının altından çıkartırken yavaş olmaya çalışsa da kadın uyanmıştı. Elindeki telefonu komodinin üzerine bırakırken Berfu’nun saçlarına bir öpücük bıraktı. “Günaydın.” derken toparlandı. Berfu uykulu sesiyle “Günaydın” diye cevap verse de gün aymamıştı onun için. “Miden nasıl oldu?” Berfu bir düşündü tam olarak geçmese de en azından kusma isteği geçmişti. “Daha iyi.” Feyyaz genç kadının suratına inceledi yalan söyleyip söylemediğini anlayamamıştı sabaha kadar iyi uyumadığını biliyordu ama olayı da büyütmek istemiyordu onun yerine “Tamam daha kötü olursa kapıdakilere söylersin hastaneye götürürler.” dedi. Zaten istese de eve erken gelemezdi ne de olsa Baran’ın başına açtığı işleri temizlemesi gerekiyordu. “Tamam söylerim.” Uykusu açılmıştı yatakta biraz toparlandı. Feyyaz “Daha erken sen yat ben çıkıyorum” derken kızın yanağına bir buse bırakıp yataktan çıktı. Berfu kafa sallasa da uyuyamayacağını biliyordu. Feyyaz üstünü giyinmiş çıkmıştı. Kocası çıkar çıkmaz hemen yengesini aramıştı. Mesaj ya da arama olmadığına göre abisine bir şey olmamıştı ama en azından ağız aramak en iyisiydi. Telefonun ucundan ses gelince “Günaydın yenge” karşıdan gelen sesin tonuyla daha da rahatlamıştı. “Günaydın Berfu erkencisin” Sabahı zor ettim yenge demek istese de. “Evet Feyyaz az önce çıktı bende onunla uyandım.” Abisini çok merak ediyordu. “O da mı erken çıktı?” Başka kim erken çıkmıştı ki abisi mi babası mı? “Başka kim erken çıktı ki?” “Abin de baban da erken çıktı.” İkisi de mi erken çıkmıştı demek ki olay gerçekten büyüktü ama bu aynı zamanda abisinin iyi olduğu anlamına geliyordu. “Niye?” en azından bir şeyler biliyor olmasını bekliyordu. Ne de olsa bir şeyleri hep ondan önce öğreniyordu ayrıca abisi kocası gibi işle alakalı şeyleri saklamıyordu. “Valla emin değilim ondan ama akşam daha doğrusu gecenin bir yarısı babamla Baran kavga etti. Ortalık karıştı bir de bir şey soracaktım.” “Sor yenge.” Ne soracağını merak etmemek elde değildi. “Akşam Feyyaz eve nasıl geldi?” Berbat bir halde demek istese de soruya bu şekilde cevap vermek istemediği için “Geldiğinde uyuyordum sonrasında uyandım neden ki?” “Söylemeden duramayacağım akşam abin eve üstü başı dağınık geldi hatta kan lekeleri bile vardı.” Kan mı? Onda da mı? Kimindi peki bu kanın sahibi? “Kan mı, yaralanmış mı?” “Bende başta öyle zannettim ama onun değildi ama çok sinirliydi çok geç geldi babam uyumuştu uyandı tartıştılar ama galiba abin kocanı fena sinirlendirmiş bir şey dedi mi?” Evet demek istedi abimi öldürmek istediğinden bahsetti derse ne olurdu peki? “Hayır demedi ama sinirliydi ben başkasına sinirlenmiş zannetmiştim.” Yalan söylemede ustalaşmaya başladığını düşünmeden edemedi içinden yakında bir ayağının üzerinde kırk yalan söylersin sen dese de iç sesi duymazlıktan gelerek devam etti. “Demedi yani. İyi mi değil mi emin değilim şu an.” “Ne olmuş olabilir ki bu kadar?” Hatice tereddüde düşse de anlattı. “Dün akşam bir satış yapılacaktı adam anladığım kadarıyla Feyyaz’ın iş yaptığı adamlardan bir tanesiymiş. Satılacak şey Baran da değil başkasındaymış o da bunları oyuna getirmek istemiş sahtesini getirmiş sonrasında neler olduğundan pek emin değilim ama birileri ölmüş galiba. Tek babamla Baran değil amcamlarda gitmiş.” Olay düşündüğü kadar büyükmüş anlaşılan ölen kişiler kimmiş diye düşündü eğer önemli insanlar değilse ve Feyyaz bu kadar sadece buna sinirlenmişse önemli birine yani Feyyaz’ın önemli gördüğü biri zarar görürse hele ki abisi yüzünden dün akşamki sadece fragman gibi olacaktı ve bu sefer üzerindeki kan abisinin olacaktı. “Bilmiyorum yenge ama erken gelirse sormaya çalışırım ama sende abime söyle çok üstüne gitmesin ne olacağı belli olmaz.” Hem de hiç bu sefer eve gelmek yerine konağa gelebilir. “Tamam derim zaten dedim de tekrar söylerim.” “Bir gelişme olursa haber ver en azından olaya müdahale edemesem de bir şeyler denerim.” Emin değildi ne deneyeceğinden ne yaparsa dikkatini çekebilirdi ki o sinirle. “Tamam neyse kapatıyorum Selim kalktı.” “Tamam yenge görüşürüz.” Berfu telefonu kapatınca uzun uzun duvarla bakıştı. Ne düşüneceğini bilmiyordu işler iyiye mi kötüye mi gidiyordu? İki haftalık sessizlik büyük bir gürültü ile bölünmüştü. Korku artık yoldaşı olmuştu. İşlerin yolunda gitme ihtimali giderek düşüyordu. Eğer dün gece olanlar ne kadar iyiydi? Feyyaz eve gelerek ne kadar iyi yapmıştı? Eğer eve gelmeseydi ne olacaktı gerçekten abisini öldürecek miydi? Ölüm düşüncesi ve ölümün içinde geçtiği ne kadar çok cümle geçmişti aklından son bir yılda özellikle son 6 ayda. Bu kadar stresle ne kadar yaşayabilirdi ki insan? Oysa evleneli daha ne kadar olmuştu ki? Evlendikleri ikinci hafta Feyyaz ona ‘bana çok pahalıya mal oldun’ demişti. O zaman çok düşünmemişti bu cümleyi şimdi tekrar aklına gelmişti? Ne demek istemişti? Düğünden ya da evlenmekten bahsetmediğini biliyordu adamın parayla alakalı problemi olmadığını da… Bahsettiği şey abisi olabilir miydi? Eğer evlenmeselerdi büyük ihtimalle bugün abisinin cenazesinin başında olurlardı abisine tahammül ediyor olduğu oluşu en mantıklısıydı. Ne yapacağı konusunu bir türlü çözemiyordu. Ağlamak istiyordu ama susabileceğini sanmıyordu. Korku ne kötü bir şeydi böyle eğer bir kere korkarsan asla ortadan kalkmıyordu. Ne olursa olsun o korku orada duruyordu. Araya ne kadar farklı his girerse girsin değişmiyordu korku en ufak bir sızıntıda ortaya çıkıyor ben buradayım diyordu. Geçen günlerde korkusunu yendiğini her şeyin iyiye gittiğine inanmıştı. Hayatının iyiye gideceği evliliğinin bir pişmanlık olmayacağını düşünmüştü ama şu an yine kocasından deli gibi korkuyordu sorun adamın yaptıkları değil yapabilecekleriydi. Gerçekten ona ya da ailesinden birine zarar verebilirdi. Peki o zaman ne yapabilirdi ya da ne olacaktı? Korkuyordu ama neden? Ona olacaklardan mı yoksa ailesine olacaklardan mı? Sabahtan akşama kadar kafasında dönüp duran düşüncelerden kendisini alamamıştı. Zorla yediği iki lokma da boğazına dizilmiş her an telefonu çalacak gibi hissetmişti. Gece geç saatlere bekleyememişti artık bünyesi buna izin vermiyordu. Dün gece uyandıktan sonra bir daha adam akıllı uyuyamamıştı tüm gün gözünü bile kırpmadan telefona bakmıştı. Yatağa uzandığında telefonu yanına koyarak uyumuştu. Feyyaz evin yolunu sonunda bulabilmişti. Tüm günü Baran’ın başına açtığı işleri temizlemekle geçmişti. Yorgunluktan ve sinirden başı ağrıyordu. Sinirini atabileceği bir şey de bulamamıştı her an içinden çıkabilecek bir canavar vardı ve bugün ona sahip çıkmak oldukça zor olmuştu. Odaya girdiğinde karısının uyuduğunu fark etti. Kendini banyoya attı soğuk bir duş iyi gelmişti. Üzerini giyinip sessizce yatağa uzandı. Yatak hareketlenince kadın bir anda irkilmişti. Hızla gözlerini açtı. Geri uykuya dönse de bu durum adamı fazlasıyla rahatsız etti. Daha önce hiç böyle yapmamıştı. Normalde tek başına yatağın ortasında yatan kadın yatağın en ucunda uyuyordu. Birçok kez bundan daha sesli hareket ettiğinde uyanmamıştı oysa bugün özellikle sessiz davranmıştı ama yine de uyanmıştı. Sabahta onunla beraber uyanmıştı ki eğer saat erkense uyanmazdı. Karısının hareketleri buram buram korku kokuyordu. Şu an içinde bulundukları durum evlendikleri ilk zamandan daha kötüydü. Adamın haftalardır verdiği mücadele tek bir gece de hiç olmuştu. Başına ağrılar giriyordu düşündükçe, hafta sonu gelseydi de bir an önce gitselerdi. Sabah erken uyandılar. Berfu zaten gece kâbus görmekten uyuyamamıştı. Feyyaz ise Berfu kıpırdanıp durduğu için uyuyamamıştı ama ikisi de konuşmamıştı. Telefonun çalmasıyla Feyyaz telefona cevap verdi Arslan son durum hakkında rapor vermiş ve gidecekleri günü kesinleştirmişti. Feyyaz telefonu kapatırken yataktan kalktı. Berfu da o kalkarken oturmuştu, Feyyaz hazırlanırken onu izledi. Yataktan kalkınca kadının dudaklarına kısa bir buse kondurarak hazırlanmaya başladı. Adam önce banyoya girdi sonra giyinme odasında üzerini giyindi, saatini takarken odaya geri döndü. Berfu’nun hala yatakta oturduğunu görünce İstanbul işini söylemediğini fark etti. “Pazar günü İstanbul’a gideceğiz.” Berfu önce algılayamadı ne dediğini. “Tamam.” dedi ama birden nereden çıktığını algılayamadı. Bugün çarşambaydı birkaç güne gidiyorlar mıydı? Sonra bugün eve gitse hiç fena olmazdı ama nasıl soracağını bilmiyordu. Yataktan kalktı lavaboya girdi kahvaltı yaparken deneyebilirdi en azından. Üzerine sabahlık aldı aşağı indi. Masaya oturduğunda canı sıkkındı. Feyyaz daha aşağı inmemişti masada oyalanıyordu canı bir şey yemek istemiyordu. Kahvaltı boyunca ses çıkmamıştı ikisinden de. Berfu konuşmaya çekiniyordu Feyyaz da ne diyeceğini bilmiyordu. Adam ortamdaki gerginliği kırmak istiyordu, Berfu’nun bir şeyler söylemek istediğini biliyordu ama ne söylemek istediğini anlamamıştı. Ortamı biraz olsun yumuşatmak adına “Daha iyi misin, miden nasıl oldu?” Berfu en azından bir konuşma konusunun açılmasına sevinmişti. “İyi bir sorun yok.” “Bu hafta daha yoğun olacağım gitmeden halletmem gereken işler var.” Sonra aklına en azından kötü imajını biraz olsun düzeltmek ve gerginlik yaratmıyor gibi görünmek adına “İstersen konağa ya da arkadaşının yanına gidebilirsin evde tek kalmamış olursun.” bunu söylemek pek içinden gelmemişti ama Baran uğruna aralarını daha da germeye gerek yoktu zaten pazartesiden itibaren kurtulacaktı. Berfu, Feyyaz’ın konuyu açmasına sevinmişti ayrıca bir problem çıkartmamasına da. Geçen gün yaşanan olay yüzünden konağa gitmesine izin vermemesinden korkmuştu. Açık söylemek gerekirse direkt korkmamış izin vermeyeceğini düşünmüştü ama kocası bir şekilde yine onu şaşırtmayı başarmıştı. Ayrıca gitmeden Sema ile de vedalaşsa iyi olurdu çünkü büyük bir ihtimalle buraya en yakın baharda geri gelme ihtimali vardı. “Tamam ararım müsaitlerse giderim.” dese de müsait olduklarını ve gideceğini ikisi de iyi biliyordu. Bir de eşya hazırlama mevzusu vardı nasıl götüreceklerdi bu kadar kıyafeti? Onu sonra düşünse iyi olurdu Berfu şu an da konağa gitmek istiyordu. Telefon çalınca Feyyaz masadan kalktı. Mutfaktan çıkmadan önce kadının saçlarına bir öpücük bıraktı ve “Ben çıkıyorum geç gelirim.” Dedi. Kadın arkasından “Tamam güle güle” dese de adam mutfaktan çıkmıştı. Berfu kahvaltıdan sonra hızla yukarı çıktı üzerini giyinirken annesini aradı onlara geleceğini söyleyip kapattı. Üzerine bir pantolon ve tişört giyindi. Eline geçen takılardan bir şeyler taktı sonra da saçını topuz yaptı. Nevresimleri değiştirdi. Banyoyu toparladı ve aşağı indi. Salon topluydu zaten bir eksik yok gibiydi sonra da evden çıktı. Konağa geldiğinde annesigil çay içiyorlardı. O da onlara eşlik etti. İstanbul’a gideceklerini nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. En son artık bahçede otururken konuya girdi “Pazar günü İstanbul’a gidecekmişiz.” Önce iki kadın ne tepki vereceklerini bilemediler gideceğini biliyorlardı ama bu kadar yakın bir tarihte beklemiyorlardı en azından birkaç ay daha buradalar diye düşünmüşlerdi. Son olaylardan sonra işlerin hızlandığını anlamamak için de salak olmak lazımdı. Adamın gitmesi kesinlikle iyiydi ama giderken yanında Berfu’yu da götürecek olması kötüydü. Annesi “Ne zaman söyledi?” Ezo hanım içindeki büyük savaşı susturuyordu küçük kızının hiç bilmediği bir memlekete gönderiyor daha doğrusu gidecek olması içini yakıyordu. Berfu annesinin bu haberden memnun olmadığını biliyordu. “Bu sabah.” Oğlunun bu dik başlılığının birinin başına iş açacağını her zaman biliyordu kendi başına açmamıştı ama anlaşılan kızının başına açmıştı içinden bir ses bunun daha bir başlangıç olduğunu söylüyordu. “Nereden çıkmış aniden?” Berfu annesinin cevabı adı gibi bildiğine emindi ama yine de ondan duymak istiyor oluşunu anlam veremedi. “Bilmiyorum onu söylemedi sadece Pazar günü gideceğimizi söyledi.” Hatice buradaki tek arkadaşını da kaybettiği için oldukça üzgündü en azından haftada bir iki kere görüyordu şimdi o da olmayacaktı. “Kışa kadar burada kalırsınız diye düşünmüştüm.” Berfu’da aynı şekilde düşünmüştü ama son olay işleri beklediğinden fazla hızlı hızlandırmıştı. “Bende ama oradaki işler beklemiyor anlaşılan. Ayrıca kışı İtalya’da geçirecekmişiz zaten.” Ezo sorunun iş olamadığını biliyordu Feyyaz aklınca bunlarla oynuyordu Baran sorun çıkarttıkça arada kalan kızı olacaktı. Oğluna kızını kurban ediyordu ve içi hiç rahat değildi. “Neyse olsun bakalım yaza döneceksiniz nasıl olsa.” Berfu tüm yazı burada geçirmeyeceğini biliyordu ama yine de annesinin içini rahatlatmak adına “evet” dedi. Feyyaz kızına bir problem çıkartmıyor olabilirdi ama bu onlara çıkartmayacağı anlamına gelmiyordu. Baran düğün gününün en sonuna kadar olay çıkartmaya devam etmişti Feyyaz ise bunu şimdi geri ödüyordu geçen düğünde giydiği kıyafet olsun takıları olsun siz değil benim sözüm geçer diyordu. Baran ise hala probleme sebep olmaktan geri kalmıyor tedbirli olmayı göz ardı ediyordu. Berfu’yu ne kadar seviyor olsa da kendi gururu hep ön planda kalıyordu bu gururu hepsinin sonu olacak gibiydi. Günün geri kalanında kimse bu konuya geri dönmedi her şey normalmiş gibi devam ettiler. Akşam yemeğinden sonra Berfu eve dönmüştü sonrasında kocasının geç geleceğini bildiği için çok fazla oyalanmadan uyudu. Pazar günü sabaha kadar da böyle devam etti. Adam sabah erken sayılabilecek bir saatte gidiyor gece ise çok geç dönüyordu. Berfu ise cuma günü Sema ile görüşmüştü cumartesi ise konağa gitmiş evdekilerle vedalaşmıştı pazar günü gidemeyeceğini biliyordu. Feyyaz tüm hafta gece geç saatlere kadar çalışmış olmanın yorgunluğunu taşıyordu. Saat on biri geçiyordu uyandığında Berfu uyanmış ve yatakta telefonla oynuyordu. Feyyaz beline sıkıca sarılarak kendine çekti. Kafasını karısının boynuna gömdü uzunca bir öptü. Kafasını tam kaldırmadan “Günaydın güzelim” dedi. Berfu belini saran kollarla telefonu bıraktı “Günaydın” dedi. Kaç gündür birbirlerini tam olarak görmemişlerdi. Kollarının arasında arka tarafına döndü. Şimdi yüz yüze bakıyorlardı. Adam eliyle kadının yüzündeki ve boynundaki saçları arka tarafa attı. Günlerdir tam olarak görmemişti ve özlemişti. Dudaklarına arzu dolu bir öpücük kondurdu. Boğuk ve arzu dolu bir sesle “Özledim” dedi. Berfu nefesi toplarken “Uçak” dedi. Feyyaz şu an uçak falan düşünmüyordu “Daha çok var” dedi. Tekrar öpmeye başladığında Berfu itiraz etmek istedi ama vazgeçti. Berfu nefesini düzenlemiş, sakinleşmişti. Banyoya girmek için hareketlendiğinde kocasının hiç bırakası yoktu. Kollarını kadının başının etrafına yerleştirdi Berfu zaten fazlasıyla yorgun hissediyordu ve yataktan hiç çıkası yoktu. Yataktan çıktıktan sonrasını biliyordu valiz hazırlayacak ve bir uçağa binip doğup büyüdüğü toprakları terk edecekti. “Geç kalacağız” dese de hiç içinden gelmiyordu. Adam kafasını kadının boynuna gömmüş ve koklaya koklaya öpüyordu. “Beklerler bir şey olmaz” dedi. Özel uçağının olması böyle bir şeydi kendine göre ayarlayabiliyordun. Berfu sesini çıkartmadı çıkartsa da ne diyecekti ki zaten. Adam öperken nefesi boynuna çarpıyordu ve kadını gıdıklıyordu. Berfu gülerken elinden kurtulmaya çalışıyordu. Bu arada telefon çaldı. Feyyaz’ın telefonu hiç duyası yoktu Berfu “Telefonun çalıyor” dedi. “Çalsın.” “Bakmayacak mısın?” Berfu’nun derdi kendini kurtarmaktı gülmekten karnı ağrımıştı. “Sonra bakarım” diyerek savuşturdu Feyyaz. Telefon kapandı adamın da işine gelmişti. Şu an görüşemedikleri günlerin acısını çıkartmak istiyordu. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından telefon geri çaldı. Feyyaz bu sefer kafasını kaldırdı tek eliyle komodinin üzerindeki telefonu aldı bu arada arayan kişiye söyleniyordu. Sesli küfür etmese de içinden ettiği kesindi. Berfu adamın homurdanmasına gülse de bir şey demedi. Feyyaz biraz geri çekildi bir taraftan da telefonun sesini kıstı karşı tarafın ne diyeceğini bilmiyordu ve önlem almak en iyisiydi. Beklediği kötü bir haber değildi Arslan uçak saatinin geç geleceğini söyleyerek kapatmıştı. Feyyaz telefonu bırakıp tekrar öpmeye devam etti. Berfu daha fazla gülebileceğini düşünemiyordu bu yüzden hızlı bir hareketle kollarının arasından çıktı “Banyo yapmam lazım.” Feyyaz kadını tekrar kollarının arasına sıkıştırdı “Hmm sonra” dedi şu an hiç bırakası yoktu. Berfu bu sefer “Acıktım ama dedi” bunun işe yaramasını istemişti. Ayrıca gerçekten acıkmıştı. Adam aklına gelen hinlikle “sanki bir banyo borcun vardı şimdi ödeşebiliriz” dedi. Kadının itiraz etmesine izin vermeden “Hem daha hızlı olur” dedi. Kadının adamın dediğini duyunca gözleri kocaman açıldı “ama” dese de Feyyaz karısının dediğini farklı anladığını fark ettiğinde gülerek “Aklından neler geçiyor acaba ben banyo işi erken biter hemen kahvaltı yapabiliriz demek istemiştim.” Berfu kendini savunmak adına “Bir şey geçmiyor ama sanki banyo işi daha çok uzarmış gibi geldi.” Feyyaz da biliyordu uzayacağını ama şu an pek umurunda değildi. “Bir şey olmaz hem daha çok vakit var merak etme aç kalmazsın” dedi. Herhalde Berfu’nun dayanamadığı çok az şeyden bir tanesiydi yemekti. “Bu gidişle kalacak gibiyim ama” dedi. Çünkü saat çoktan öğleni geçmişti. “Kalmazsın uçuş ertelenmiş saat beşte kalkacak” dedi. İki saat daha fazla vakitleri vardı yani. Berfu’nun kaçacak yeri kalmamıştı. Feyyaz kollarını açmış ve kadını serbest bırakmıştı. Berfu yataktan kalkarken telefon tekrar çaldı. Feyyaz bu sefer “Bugün hiç susası yok siktiğimin telefonun” dedi. Sinirlenmişti. Berfu hızla banyoya kaçmıştı adam biraz fazla sinirlenmişti. Feyyaz telefonu açmış ve Fatih ile konuşmuştu. Birkaç prosedür ile ilgili konuşmuştu Feyyaz yarın konuşuruz diyerek kapattı. Zaten dikkatini veremiyordu kulağı ve zihni banyodan gelen sesteydi. Telefonu kapatıp yatağın üzerine fırlattı ve banyoya girdi. Berfu’nun aklına gelen başına gelmişti tam da dediği gibi banyoda çok uzun kalmışlardı ve birkaç dakika daha orada kalsaydı bayılacaktı. Kendini banyodan dışarı atmış eline ilk geçen şeyi giymişti. Feyyaz sinirli ve aç haline gülse de sesini çıkartmadı. Kahvaltıyı yaparken Berfu’nun çok yorulmuş ve uykusunun gelmesiyle dalga geçiyordu Feyyaz. Berfu da kendini savunmaya çalışsa da bir süreden sonra vazgeçmişti. Dilinden kurtulmak için hızla kahvaltı yapmış ve yukarı çıkmıştı. Yine de kurtulamamıştı çünkü Feyyaz peşinden gelmişti. Giyinme odasının içinde duran iki valize baktı. Sadece iki büyük boy valiz mi götürecekti peki bu neyi alacaktı? Önce takılarını toplamaya karar verdi bu sırada Feyyaz da gelmişti. Dolaptan bir kısa kollu gömlek ve kumaş pantolon alıp üzerini giyindi. Giyinme odasına geri döndüğünde Berfu’nun dolabın karşısında dolabı izlediğini fark etti. Yüzündeki yorgun ve şaşkın ifade gülümsemesine sebep olmuştu. Sırtından sarılarak “Sadece düğünde giydiklerini ve takılarını al başka bir şey götürmene gerek yok” demişti. Bu da iki valizi fazlasıyla açıklamıştı. Feyyaz gözlerini dolapta gezdirmiş sonra da rahat hareket edebileceğini düşündüğü bir tulumu eline almıştı. Tulum asker yeşili kısa ve önü düğmeliydi. Kumaşı biraz sertti ama kesinlikle rahattı. Berfu önce tuluma baktı sonra da onu veren ele. Tulumu alırken pek emin olamadı, giymesi için verdiğini biliyordu ama içinde pek rahat edebileceği bir şey değildi. Hayatında ilk defa bu kadar kısa bir şeyle dışarı çıkacaktı. Evin içinde giydiği geceliklerin boyuna takılmıyordu çünkü kimse görmüyordu ama kesinlikle bunu birileri görecekti. “Benim çalışma odasından alacaklarım var sen toplan” diyerek dışarı çıktı. Berfu elindeki tulumu giymişti en azından evden çıkacak arabaya binecek, inecek uçağa binecek ve sonrasında da tekrar arabaya binecekti çok fazla göz önünde olmayacaktı en azından kendini bu şekilde ikna etmişti. Sonra kılıfın içindeki kıyafetleri valize düzgün bir şekilde yerleştirdi güç de olsa hepsini bir valize sığdırmayı başarmıştı. 2 gelinlik 1 kına elbisesi 2 abiye fazlasıyla yer kaplamıştı. Dolu valizi kenara çekerken boş valizi açtı içine düğünde giydiği ayakkabıları yerleştirdi sonra takılarını yerleştirmeye başladı kutulu olanları öyle koydu geri kalanları tek bir kutunun içine yerleştirdi öyle bıraktı bu sırada içeri elinde bir evrak çantasıyla Feyyaz girdi içeriye bir göz attı. Kasanın önüne oturduğunda bir taraftan da “Saatlerimi, kol düğmelerini de o valize koysana” dedi. Berfu’nun da aklındaydı zaten bu “Tamam” dedi. Feyyaz kasanın içindeki dosyaları çantanın içine yerleştirdi kasanın içinde sadece takılar kalmıştı. Feyyaz takı çantasını da alarak ayaklandı. Odadan çıktığında Berfu da kalan işini tamamladı ama çok yorgun ve uykulu hissediyordu. Şu an yatsa saatlerce hiç uyanmadan uyuyabilirdi. Tam valizi kapatacakken aklına ilaçları geldi. Komodinin çekmecesini açtı içindeki doğum kontrol hapı ve vitaminleri vardı, onları aldı valizin içine attı sonra aşağı indi mutfak çekmecesindekileri de aldı yukarı çıkıp valize koydu. Bu valizde kapandığında daha da rahatlaması gerekirken sanki valize değil de kendine yüklemiş gibiydi. Yatağın nevresimlerini değiştirdi iyice düzeltti. Çekmecenin içinde kalmış birkaç takıyı da valizin üstünden attı şu an açıp tek tek yerleştiresi yoktu. Saçlarını taradı açık bıraktı zaten kendi haline kuruduğu için kabarmıştı toplanmayacaktı. Kol çantası almadı zaten yanında sadece cüzdanı ve telefonu vardı. Cüzdanı valizin üstüne bıraktı. Çıkarken eline alabilirdi. Odayı iyice yerleştirdi arkasından temizlikçi gelecekti büyük ihtimalle ama en azından toplu bırakabilirdi ya da evden çıkma işini geciktiriyordu. Saat üçü geçerken Feyyaz elinde küçük boy bir valizle aşağı indi. Berfu kendi kanepeye atmış uzanıyordu fazlasıyla uykusu vardı. Her an ayakta uyuya kalabilirdi. Feyyaz elindeki valizi bırakıp tekrar yukarı çıktı diğer valizleri indirdi. Valizleri dışarı bıraktı Berfu da arkasından çıktı. İki kişi, iki farklı ruh hali vardı. Feyyaz üzerindeki yüklerden kurtulmuş gibi hissediyordu. Bir yıldır buraya sıkışıp kalmıştı. En azından artık daha rahat olacağı bir yerde olacaktı. Berfu ise tam tersiydi üzerinde tonlarca yük varmış gibiydi. Kendini düşman topraklarına giden bir insan gibi hissediyordu. Doğup büyüdüğü yeri, tanıdığı herkesi geri de bırakıp gidiyordu. Hiç tanımadığı bilmediği bir yere gidiyordu. Kimsesiz kalacaktı orada. Arabaya bindiklerinde Berfu gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu sonunda da zaten dayanamamış uyuyakalmıştı. Havaalanına geldiklerinde Feyyaz, Berfu’yu uyandırmıştı. Uçağa bindiklerinde Berfu uçak kalmadan tekrar uyuyakalmıştı. Uçak korkusu falan yalan olmuştu. Uçak havalanırken bile uyumuştu. Feyyaz uykusunu yorgunluğuna vurmuştu. Uçak inerken Berfu’yu uyandırmıştı. Uçaktan indiler, orada tekrar başka bir araba bekliyordu. Berfu şimdiden hiç zevk almıyordu bu İstanbul’dan. Arabaya tekrar bindiklerinde biraz dışarıyı izledi ama tekrar uyuyakalmıştı. Uyku fazlasıyla tatlı geliyordu direnmek zordu. Feyyaz eve geldiklerinde bu sefer uyandırmadı onun yerine odaya taşıdı. İnsan bir şeylerden kaçıyorsa önünde iki yol vardı bir tanesi uykuydu diğeri ise farklı gerçekliklere saklanmak. Berfu başkalarının gerçekliklerine saklanabilecek bir yapısı yoktu. Çünkü çoğunlukla kendine üzülmekten başkasına fırsat kalmıyordu. Onun kendi gerçekliğinden kaçması hep uykuyla olmuştu. Kabullenmek istemediği bir şey olduğunda kendini hep uykuya vururdu. Oysa haftalardır bunu yapıyordu. Evlenmek hem de istemediği ve mecbur olduğu bir adamla evlenmek şu ana kadar ki kaçmak istediği tek durumdu. Kocasından korkuyor oluşu evlenmiş olduğunu kabul etmemek için uykunun güvenli kollarına sığınıyordu. Uyku, hatırlamak istemediği ne varsa hepsini saklıyordu. Berfu bu evliliğin içinde kendi hiç güvende hissetmiyordu, kendini güvende hissettiği iki yer vardı birisi annesinin yanı ikincisi ise uykuydu. Annesinin yanına sürekli gidemiyor oluşu onu uykuya itiyordu. Bu da ardı arkası kesilmeyen uzun uykulara sebep oluyordu. Daha evlenmiş olduğunu kabullenmemişken farklı bir şehre gidiyor oluşu hele ki hiç bilmediği ve tanımadığı bir yere taşınmak kadına ayrı bir yük bindiriyordu. Ailesini arkasında hiç bırakmak istemiyordu. Öyle çok arkadaş canlısı bir yapısı yoktu, yıllardır yaşadığı şehide bile sadece iki arkadaşı vardı birisi yengesi diğeri ise Sema’ydı. Yıllardır yapamadığını şimdi birkaç hafta içinde yapması gerekecekti. Koca şehirde tanıdığı birkaç kişi vardı o da en son düğünlerinde gördüğü kocasının akrabaları. Düğünden sonra sadece iki defa konuşmuştu onlarla. Oradaki tavırları ne olacaktı? Onu aralarına alacaklar mıydı? Yoksa o koca şehri kendi başına mı öğrenmesi mi gerekecekti? Kocasının elinden tutup da gezdirmeyeceğini biliyordu. Evden çıkma vakti yaklaştıkça uykuya kaçmak istemişti en sonunda da kaçmıştı hem de saatler boyu. Arabaya bindiklerinden İstanbul’daki eve girene kadar uzun uzun uyumuş ve içinde bulunduğu durumdan saklanmıştı. Bazıları para mutluluğu satın almaz derlerdi. Bu durum her zaman doğru değildi. Özellikle adam için. Adam parayla sahip olmak istediği her şeye sahip olmuştu. Onu mutlu edecek ne varsa hepsine sahip olmuştu buna karısı da dahildi. Oysa kadın paranın her zaman yeterli olamayacağını bilerek büyümüştü. Durumları iyi olduğu için bu yaşı görmüştü ama aynı zamanda para ona tüm sağlığını bağışlamamıştı. Çocuktan beri hatta bebeklikten beri uzun uzun hiçbir şeyle uğraşamazdı. Ayakta uzun kalmak bile onu hastalandırmaya yetiyordu bazen. Onu hayatta tutan şey para değil annesi olmuştu zaten. Annesi büyük uğraşlar vererek onu hayatta tutmuştu. Para onun evlenmek istemediği biriyle evlenmekten bile kurtarmamıştı. Şimdi olduğundan daha zengindi ama daha yaşayacağı yeri bile seçemiyordu. Bu üzücü gerçeği yaşamak onu içten içe kemiriyordu ama elinden gelen bir şey yoktu. Belki de bu yüzden ne kadar yerse yesin doymuyor içindeki kurt hem yediklerini hem de onu yemekten geri kalmıyordu. Evlendiklerinden beri hiçbir şey yapmadan iki kilo vermişti. İnsan bunun bir başlangıç olduğunu düşünmeden de edemiyordu. ... Kahvaltıdan sonra odaya geri döndüm. Yine evde tek kalmıştım, daha dün akşam gelmiştik ve sabah kalkmış işe gitmişti. Yani çok sabah sayılmazdı ama olsun. Hoş evlendiğimiz günün sabahı evde tek kalmıştım bu mu olmayacaktı yani. Kendi kendimi meşgul edecek bir şey bulmak da zordu. Diğer evde yemek dışarıdan geliyordu temizlik işini korumalar hallediyordu. Burada evde çalışan vardı yemek, temizlik ve çamaşır ondaydı. Bana yapacak bir şey kalmamıştı. İşsizlikte ayrı bir zordu. Tanımadığım bu büyük şehirde tek başıma kalmıştım. Başını işten kaldırmayan bir koca ve sadece düğünde gördüğüm birkaç akrabası haricinde tanıdığım ve bildiğim hiç kimse yoktu. Benimki de ayrı bir şanstı yani. Yatağın üzerini topladım. Dün odayı hiç gezmemiştim ayrıca getirdiğiniz valizler de yerleştirilip yerleştirilmediğini de bilmiyordum. Yatağın üzerini düzeltince oturdum. Şöyle bir göz attım odaya. Odada 5 kapı vardı bir tanesi odaya girilen kapıydı odanın sol tarafındaydı. Kapıdan girince karşıda büyük bir cam duvar vardı. Cam duvarın hemen ön tarafında büyük bir kanepe vardı siyah renkteydi. Odanın duvarları, tavanı ve zemini beyazdı. Kanepe odayla tam bir zıtlık içindeydi ama aynı zamanda fazlasıyla yakışmıştı. Kanepenin hemen önünde siyah bir puf vardı sert bir yapısı vardı ister sehpa gibi kullan ister ayaklarını uzat. Kanepenin sağında dev bir makyaj masası vardı büyük beyaz masa 4 çekmecesi vardı. Ayağa kalkıp masanın önüne vardım beyaz sandalyeye oturdum. Birinci çekmeceyi açtığımda içinde fondöten, kapatıcı ve rujlar vardı. Rengarenk rujlar güzel gözüküyordu siyah bile vardı içinde. Bir alt çekmecenin içinde çeşit çeşit maskara ve rengarenk eyeliner vardı. Oysa ben eyeliner bile çekemiyordum ama neyse. Alt çekmecede farlar, aydınlatıcı ve allıklar vardı. Masanın üzerinde çeşit çeşit kremler ve nemlendiriciler ve fırçalar ve taraklar vardı. Kim almıştı acaba bunları? Daha doğrusu kim seçmişti kimin ödediği hali hazırda belliydi. Zerda, Seda yoksa Yasemin mi? Yoksa tamamen başka birisi miydi ama seçen kişi ten rengimi bilen birisi olduğu kesindi. Aynada kendime şöyle bir bakış attım. Saçım başım dağılmıştı. Dün akşam yatmadan önce topuz yaptığım saçımdan firar eden tutamlara rağmen hala tepede bir duranlar vardı. Saçımı açtım tekrar bağladım. Puftan kalktım. Giriş kapısının sağında bir masa vardı üzerinde bilgisayar ve tablet vardı. Kimin içindi acaba diye düşünsem de vazgeçtim çünkü Feyyaz kendi eşyalarını bu şekilde ortada bırakmazdı. Bir ayı geçkindir evliydik ve bir kere bile etrafta tek bir dosya bile görmemiştim şimdi getirip odaya bırakmazdı. Yine de emin olmak adına bilgisayarın açma tuşuna bastım. Bilgisayar açıldığında tahmin ettiğim gibi iş için kullandığı bilgisayarı değildi aksine bilgisayar hiç kullanılmamış gibiydi. Bilgisayarı geri kapatıp eski konumuna getirdim. Giriş kapısının sağında kalan ilk kapıyı açtım giyinme odası çıktı karşıma. Geniş odaya bir göz attım. Fazlasıyla geniş bir odaydı galiba tüm yatak odasının büyüklüğü Türkiye’deki evlerin birçoğundan büyüktü. Odanın 4 duvarı da dolaptı. Dolaplar kreme çalan bir beyazdı. Kapının etrafına da dolap koymuşlardı. Hatta bildiğimiz kapının üzerinde de. Kapı tarafındaki dolaplar camdı. Geri kalan üç duvar kreme çalan bir beyazdı. Tam ortada ada şeklinde bir takı dolabı vardı. Üst kısım camdan oluşuyordu. En üstte saatler ki sadece Feyyaz’a ait değil benimkilerde vardı ve yüzüklerim de oradaydı. Alt çekmeceler bilek, bilezik, kolye, kolye, gerdanlık, küpelerim vardı. Set olanlar kutularının içinde yerleştirilmişti. Bu da dün gelen valizlerin açılıp yerleştirildiğini anlamına geliyordu. Set olmayanlar ise farklı kutuların içindeydi. Dolabın karşı tarafında ise Feyyaz’ın kullandıkları vardı, nadiren de olsa taktığı yüzükler, yaka iğneleri ve kol düğmeleri. Geri dolaplara döndüm. Cam dolabı incelemeye başladığımda yukarıdan aşağıya bir sıra çanta bir sıra ayakkabı vardı. Üst sırada ki çantalar özel günler için kullanmak içindi altında topuklu ayakkabılar, alt sırada daha günlük çanta ve ayakkabılar vardı. Alt sırada spor ayakkabılar vardı. En son sırada ise Feyyaz’a ait ayakkabılar vardı. Tüm sıra onundu. Onlarca çift spor ayakkabı ve kundura vardı. Hepsi de sanki hiç kullanılmamış gibiydi. Sağdaki dolabı açtığımda Feyyaz’ın takım elbiseleri çıktı. Hepsi bir bütün halindeydi gömlek, ceket ve pantolon halindeydi. Hepsi koyu renkliydi neredeyse. Belki kırk takım vardı yan yana. Sanki hepsini tek tek giyiyordu. Dolabın devamında ise tişört ve daha günlük pantolonlar vardı. Yine takım halindeydi. Sonrasında ise raflar vardı pijama takımları ve iç çamaşırları vardı. Sonraki iki dolap da bana aitti o zaman. Hemen yanındaki dolabı açtım burada gecelikler ve pijama takımları vardı. Rengarenk ve farklı boylarda gecelikler boy sırasına diziliydi. Hemen yanında boydan boya çekmeceler vardı, ilk ikisi alt üst takımlar beraber iç çamaşırları vardı. Bir alt çekmecede çoraplar vardı. Bir alt çekmecede atlet ve korseler vardı. Diğer kapağı araladığımda burada cropdan oversize tişörtlere kadar tüm boylarda üste bir kombin yapılmıştı. Bazılarının altında etek bazılarında pantolon ya da şort vardı. Hepsi çok güzel görünüyordu ama bazıları benim tarzımdan çok Zerda’nın tarzına uygundu. Alt kısımda rafların üzerinde daha gündelik kıyafetler vardı. Basic tişört, şort ve eşofmanlar vardı. En son duvara geçtim. Tek bir kapıdan oluşuyordu kaydırmalıydı. Sağa doğru kaydırdım hepsi elbiseydi. Kısadan uzuna gündelik ve abiye tarzındaydı. Oda turumun sonuna gelmiştim. Giyinme odasından çıktım bu sefer banyoya girdim. Dev gibi bir banyo karşıladı beni. Bu ev ne kadar büyüktü böyle dışarıdan görmek istiyordum. Banyoda küvet, duşakabin hatta jakuzi vardı. Küvet ve duşakabinin arasında büyük bir dolap vardı. Dolabın kapağını açtım içi raflardan oluşuyordu. İlk rafta erkek malzemeleri vardı. Hepsinin kapağını açıp kokladım. Nane ve mentol kokusunun kaynağını bulmuştum. Tek bir şampuan değil iki farklı şampuanın karışımıydı. O zaman her seferinde iki farklı şampuan kullanıyordu hoş ondan daha azını beklemezdim. Alt raflarda kadın ürünleri vardı. Ürünler kullanılmamıştı yani en azından öyle gözüküyordu. Eve daha önce kadın gelip gidiyor muydu acaba? Bu kadar eşya burada sürekli var mıydı yoksa özel olarak biz gelmeden önce mi alınmıştı? Can sıkıcı bir soruydu cevabını da alamıyordum zaten. Gözüm saç kremleri, saç maskeleri, duş jelleri, şampuanlar, vücut peelingleri, saç peelingleri çok farklı ürünler vardı hepsinin markası diğer evdekiyle aynıydı. Banyo yapmak iyi olabilirdi, biraz sonra banyoya girsem rahatlardım. Zaten nemli hava şimdiden beni boğuyordu. Banyodan çıktım. Son olarak lavaboya girdim içeride iki tane lavabo bulunuyordu, her iki tanesinin yanında dolap bulunuyordu. Dolapların içine kısa bir bakış attım sonra da giyinme odasına geri dönüp birkaç kıyafet alıp banyoya döndüm. Kısa bir duşun ardından üzerimi giyinip aşağı indim. Aşağı indiğimde salona girdim. Diğer odaları şu an gezmek istemiyordum. Televizyonun karşısına oturduğumda kumandayı elime aldım gezerken bir programda durdum. Ben izlerken dün akşam tanıştığım yardımcımız Semih Bey odaya girdi. “Berfu Hanım bir isteğiniz var mı?” Kafamı çevirip adamın suratına baktım. “Hayır yok teşekkür ederim.” Televizyona geri döndüm ama gitmedi devam etti. “Akşam yemeği için bir isteğiniz var mı?” Bir düşündüm var mıydı? Canım özel olarak bir şey çekmiyordu galiba. “Hayır yok ne isterseniz onu yapabilirsiniz.” Semih Bey çıkarken bende izlemeye devam ettim. Saat geç olmaya başlamıştı yemeğe gelmeyecekti galiba Feyyaz. Semih Bey odaya geri döndü. “Yemeği hazırlayım mı?” Bende bilmiyorum ki bunu. Gelmeyeceği vakit haber veriyordu ama bugün vermemişti. En azından düne kadar. Bugünden itibaren farklı şekilde mi davranacaktı? Haber vermeden yemeğe gelmeyecek miydi? Acaba arasam mı diye düşündüm sonra vazgeçtim. Saat sekizi geçiyordu. “Siz hazırlayın.” “Feyyaz Bey gelecek mi?” Yahu bu adam niye bugün bana bilmediğim şeyleri soruyordu. “Bilmiyorum gelirse o da yer.” Daha fazla bekleyemezdim, acıkmıştım. Yemekten kalkınca yukarı çıktım. Yemeğe gelmemişti zaten tek yemiştim. Çok kötü hissediyordum. Yorgundum. Tüm gün adam akıllı hareket bile etmemiştim ama yine de her tarafım ağrıyordu. Kemiklerim de ağrıyordu zaten galiba İstanbul’un havası bana yaramamıştı. Balkona oturdum. En azından yatak odasının balkonu vardı. Koltuklardan bir tanesine kendimi attım. Aşağıyı izliyordum. Birkaç adam sırtları eve dönük bir şekilde duruyordu. Saatlerce bu şekilde durmak yorucu olmuyor muydu acaba? Hoş olduğu kesindi ama aldıkları parası da kesin değiyordu buna. Uzun süre balkonda oturdum. Boş boş etrafı izledim, bugünde kimse ne aramış ne de mesaj atmıştı. Ben de arayamamıştım galiba daha ilk günden işe gitti demek biraz gururumu incitiyordu. İç sesim alış bu daha başlangıç diyordu. Haklıydı en azından Şırnak’ta ailem ve arkadaşlarım vardı burada kimse yoktu. Tek başıma kalmıştım bu daha iyi günlerimdi aslında İtalya’ya gittiğimde ise dilini bile bilmediğim bir memlekette tek başıma kalacaktım. Derin bir nefes verdim gece gece başımı ağrıtan konulardan kaçmak adına ayağa kalkıp tırabzanlara yaslanıp bahçeyi daha iyi incelemeye başladım. Büyük bir bahçesi vardı etrafta ağaçlar bulunuyordu bahçenin dışını net bir şekilde göremiyordum ama şehir merkezine çok yakın olmadığımızı düşünüyordum. Uzun ve sessiz geçen saatlerin ardından sıkılarak odaya döndüm. Üstümü değiştirip yatağa uzandım. Dönerken uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda evde büyük bir sessizlik vardı. Sanki her gün şenlik vardı da bugün fazla sessiz diye bir düşünce geçti içimden. Yataktan kalktığımda oda boştu. Bugünde evde tektim galiba. Yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim aşağı indiğimde kahvaltı yeni hazırlanıyordu. Kanepeye oturup kahvaltının hazırlanmasını bekledim. Elime telefonu aldım bu arada İnstagram’a girdim. Bu keşfette de ne ilginç şeyler vardı böyle hep tuhaf tuhaf şeyler çıkıyordu karşıma. Biraz fazla dalmışım ki bir anda omzumda bir el hissedince irkildim. Kafamı çevirdiğimde Feyyaz’ı gördüm. Saçımdan öptü, evde miydi? Ne zaman uyanmıştı da dışarı çıkmıştı? Hiç mi eve gelmedi diye düşünsem de üstünde eşofman takımı vardı. Koşudan mı geliyordu? “Günaydın güzelim.” Sana gün ayalı bayağı olmuş gibiydi ama neyse. “Günaydın.” Ne zaman uyanmıştı acaba? Ne zaman uyandın diye sormak istesem de vazgeçtim. Bu arada kahvaltıda hazırdı. “Ben üzerimi değiştirip geliyorum.” diyerek yukarı çıktı. En azından tek başıma kahvaltı yapmayacaktım. Masaya oturdum gelene kadar beklemeye başladım. O da hızlı aşağı inmişti üzerinde daha günlük kıyafetler vardı. Demek ki ya bugün işe gitmiyordu ya da geç gidecekti. Her türlü en azından tek geçirdiğim süre azalacaktı. O da masaya oturdu. Dikkatimi masanın başına değil de karşıma oturması çekmişti. Semih Bey servisi açtıktan sonra odadan çıkmıştı. Konuşma konusu bulmaya çalışırken o açtı. “Dün ne yaptın?” Az çok ne yaptığımı bildiğine emindim ama yine de bir konu olsun diye ortaya atmıştı. “Hiç öyle evde takıldım.” Yani başka ne yapabilirdim ki geldiğim ilk gün kendimi sokağa mı atmalıydım. “Eğer beğenmediğin bir yer varsa değiştirebilirsin.” dediğinde aklıma gardırobu da değiştirebiliyor muyuz demek geçti. İçerisinde giymeyeceğim bir sürü kıyafet vardı ama eminim o da birçoğunu görmemişti bile. Diğer odaları ise gezmemiştim ama kullanmayacağım bir yeri değiştirmek saçma geldi. “Yok şu anlık.” Bir taraftan da kendime reçelli ekmek hazırladım. Tabi o da ortak olmadan duramadı. En azından komik bir kahvaltı olmuştu. Kahvaltıdan sonra o biraz yukarı çıktı biraz aşağıda otursam da bende geri yukarı çıktım. Odaya girdiğimde oda boştu. Önce balkonun canımı açtım. Sonra da yatağı topladım. Banyoda girmek istesem de üşendim. İlaçları içip, saçlarımı taradım ve tekrar topladım. Buranın nemli havasına alışmak zaman alacaktı anlaşılan saçlarım sürekli tenime yapışıyordu ve çok rahatsız ediciydi. Telefonumu şarja takmak için odanın içinde küçük bir priz aramasının ardından bilgisayar masasının üzerinde buldum. Telefonu şarja takarken odanın kapısı açıldı. Bir anlık boşluğuma geldi ve kafamı masaya çarptım. “Ahh!” ağzımdan kaçan küçük çığlığa engel olamamıştım. Canım yanmıştı. Galiba ben kafamı kırmadan rahat edemeyecektim. Ben kafamı tutarken Feyyaz da yanıma geldi. “İyi misin? Dikkat etsene.” Bir taraftan da kafama baktı. “İsteyerek olmadı herhalde bir an dikkatim dağıldı.” Bir taraftan da kafamı tutuyordum. Önce masanın önündeki sandalyeye oturdu sonra da beni de bacağına oturtturdu. Bir taraftan başıma bakıyordu. O kadar ağır değildi herhalde kanamazdı ya da şişmezdi. “Dikkat dağıtıcı olduğumu biliyorum ama sen de dikkat et yoksa kırılmadık yerin kalmayacak.” Aman ne komik! Tabi insanın korkudan nevri dönüyor diyecektim bozulacaktı ama daha geçen hafta yaşadığımız olayların etkisi tam geçmemiş ki diyemedim onun yerine. “İsteyerek olmadı zaten. Bir an kafamı hızlı kaldırdım sadece.” Bir şey olmadığını görünce başımdan öptü. “Canın çok yandı mı?” yok hiç yanar mı benim ki taştan. “Evet.” Bir kez daha saçlarıma öpücük bıraktı. Zavallı kafam nasıl ağrıyordu. Zaten kazada çarptığım yerin ağrısı tam geçmemişti bir de üstüne bu eklenince daha kötü oldu. Sandalyeyi masaya doğru çekti. “Bilgisayarı kurdun mu?” diye sordu. Şu anda derdim bilgisayarı kurmak mıydı acaba? Ayrıca ne zaman kuracaktım ve ne kuracaktım? Ayrıca benim dikkatimi mi dağıtmaya çalışıyordu o? “Hayır.” Bilgisayarın kapağını açtı ve düğmesine bastı. Bilgisayar kısa sürede açıldı. Ana ekrana girdi. Bilgisayar zaten kurulu değil miydi işte? Daha ne kurulacaktı acaba? Bu arada internet mi vardı evde? Niye kimse bana söylememişti? Benimde paketim bitmiş ek paket kullanıyordum. “Evde internet mi var?” “Söylemedim mi?” evet sen söyledin de işte ben balık hafızalıyım. Tabi ki söylemedin. “Hayır.” Şifresi bile yoktu. Hoş kim bağlanacaktı ki? Sinir olmuştum şu an. “Bana söyledim gibi geldi.” dedi. Bildiğimiz beni balık hafızalı etti yani. “Bağışıklık sistemim zayıf, beynim değil söylesen hatırlardım.” dediğime yok artık der gibi baktı. “Ben de balık hafızalısın demedim zaten söyledim gibi geldi dedim söylememiş de olabilirim aklımdaydı çıkmış demek ki” dedi. Tabi çıkar evde durduğun mu var? Geçen gün akşam geldik sen dün sabah kalktın gittin yani. Ne ara söyleyecektin ki? “Ayrıca televizyonda internete girmedin mi?” hayır girmemiştim internet yok diye. “Hayır girmedim.” Suratım düşmüştü. Haklıydım ama evde bile durmamıştı interneti söylemeyi bırak. “Bu niye benim suçum oluyor ki? Baksaydın var mı yok mu diye?” hala üsteliyordu. Yok canım senin ne suçun olsun ki? Sen sütten çıkmış ak kaşıksın. “Neyse tamam.” diyerek bacağından kalktım. Hiç uğraşamayacaktım. Başım ağrıyordu zaten. Bir ağrı kesici içsem hiç fena olmazdı. Ben kalkınca “Nereye?” diye sordu. Cehenneme gel beraber gidelim. Hoş orası sana çok tanıdık olur. Zebaniler seni görünce üstadımız geldi diyerek işi bırakır kesin. Orada da işe gidersin sen. “İlaç içeceğim. Başım ağrıyor.” Dünkü ilaçlar odada değildi o zaman aşağı inmişti. Ben de aşağı indim artık kim yerleştirdiyse.
|
0% |