Gece uzunsa ya mevzu derindir
Ya da yaşananlar
Bölüm şarkısı: Model-Mey:
NOT:Minnoş bir bölümle döndüm. Ay güzel ve eğlenceli bölümlere doğru gidiyoruz da biraz heyecanlandım 🤭🤭🤭 Neyse çarşamba akşam saat sekizde görüşürüz. Hepinizi yürekten öpüyorum ❤️🔥😘
Sabah erken kalkmış ve Feyyaz’la kahvaltı yapmıştım. O çıkarken ben de bir süredir salladığım Rusçaya çalıştım. Bir sonraki Rusya’ya gidişinde bende gitmek istiyordum. Fazlasıyla da merak ediyordum. Öğlene kadar çalışıp bıraktım sonra da dün akşam sessize aldığım telefonuma baktım. Zaten kapalı hesaptı o yüzden beğenmelere kısaca bir göz attım. Rekor beğeni gelmişti. Yani benim hesabım için en azından. Sonra arama kaydına girdim bir süredir konuşmadığımız için Sema aramıştı, tam onu arayacakken telefonum çaldı Seda abla arıyordu acaba ne diyecekti bu sefer. Açtım ne de olsa onun bu olanlarda pek bir suçu yoktu. Sadece seyirci kalmayı tercih etmişti. “Efendim Seda abla.”
“Ne yapıyorsun canım?”
“Evdeyim biraz Rusça çalıştım şimdi elime telefonu aldım sen aradın.”
“Aa iyi denk gelmiş o zaman.” Sorma, acaba ne diyecekti? Zerda mevzusu açmaz inşallah. Şu an hiç bu konuda konuşasım yoktu çünkü. Hele çekim mevzusu falan hiç yani. “Sen ne yapıyorsun?”
“Bende çocuklarla ilgileniyorum sana bir şey sorabilir miyim?” Geliyor bir şey ama neyse. Artık bu tarz sorular beni geriyordu. Biri bu diğeri de işin var mı sorusuydu. Çünkü arkasından gelecek şeyi tahmin edemiyordum. “Sor abla.”
“Yarın işin var mı?” Yani içime doğmuş demek ki. Keşke önce nedenini söyleseler sonra da sorsalar. Bu şekilde beni geriyorlar. Yazdaydık çok işim olduğu bir dönem sayılmazdı. İşim var desem bile yemezdi yani. “Hayır şu anda yok.” Lütfen makul bir şey iste.
“Senden bir şey rica etsem?” Ne işte sorun orada. Ne isteyeceksin? “Ne gibi?”
“Yarın Esra’nın okuluna gitmem gerekiyor ama bakıcı izinli müsaitsen Poyraz’la birkaç saat ilgilenebilir misin? Çok sürmez zaten kayıt için gidip geleceğim.” En azından mantıklı bir şey istemişti. Poyraz’ı seviyordum onunla oynaması da eğlenceliydi. Zaten birkaç aylık bir bebekle ilgilenmek ne kadar zor olabilirdi ki? “Olur.”
“Çok sağ ol.”
“Önemli değil.”
Telefonu kapatınca Sema’yı aradım. Onunla konuşurken Feyyaz geldi ben de telefonu kapattım. “Gidecek misin çiftliğe güzelim?” Kısa bir düşündüm. İyi gelebilirdi hem uzun zamandır da sürmemiştim. Uzun zamandan kastım iki hafta önceydi ama olsun. “Olur gidelim.”
“Tamam ben üzerimi değiştirmiyorum sen hazırlan.” Üstümü değiştirmek için giyinme odasına girerken “Seda abla aradı az önce.” Diye konuya girdim.
“Niye?” Sesi şüpheli çıkmıştı. Yine bir şeyler mi karıştırıyor da o biliyordu yoksa arkasından bir şey geleceğini mi kestiremiyordu emin değildim. “Yarın işin yoksa birkaç saat Poyraz’la ilgilenebilir misin dedi.”
“Bakıcılarına ne olmuş?”
“İzinliymiş.”
“Bir gün sonra kullansaymış o zaman.” Mantıklıydı ama bu onunda aklına gelmişti büyük ihtimalle. Oluru olsa zaten zahmet edip beni aramazdı. Seda abla bir şeyler rica edecek biri değil daha çok bir şeyler rica edilebilecek birisiydi. O sana gelmezdi sen ona giderdin yani. “Onu sormadım artık.”
“Gidecek misin?” Yarın için özel bir işim yoktu. Birkaç saat onlara uğrayabilirdim. Hem çocukları da görmüş olurdum. “Evet işim yok zaten.”
“Sen bilirsin.”
“Senin yarın işin var mı?” Erken göndermezdi asla işi yoksa. Sonra mırın kırın etmeye falan başlardı. Hiç gereği yoktu ben önlemimi önden alayım da. “Evet.”
“Tamam.”
“Yemek yiyip çıkalım ben söyleyeyim hazırlasınlar.” İyi olurdu. Ben de yavaştan acıkmaya başlamıştım. Oraya gidene kadar iyice acıkırdım. “Tamam.” O odadan çıkarken bende üzerimi değiştirdim. Pantolon ve tişört giymiştim rahat olmak adına. At binerken etek elbise ile binemeyeceğim için basit bir kot iş görürdü. Nasıl olsa orada da kıyafetlerim vardı. Hazırlanıp aşağı indim, yemek yiyip çıktık.
Çiftliğe geldiğimizde atların yanına geldik. Ben binsem de Feyyaz binmedi. Sürebiliyordu ama çok iyi sayılmazdı. Belki de isteksiz olduğu için emin değildim pek canlı sevmiyordu benim kocam. Ne insan ne hayvan ne de bitki. Ben inince ki çitlerin önünden bir saniye bile ayrılmamıştı sanki beni atın üstünden kaçıracaklardı. Bu aralar fazla kıskanç davranıyordu.
Ben inince bir şeyler içmek için içeri girmiştik. Biz otururken birkaç kişi selam vermek adına yanımıza uğramıştı. Tabi Feyyaz buz küpü bir selamlaşıyor, gören öldürecek zanneder. Yani gülümse demiyorum ama biraz sakin olsa olmuyor muydu yani? Hoş iki yıldır adamda en ufak değişme yoktu bu saatten sonra değiştirebileceği bir özelliği değildi. En azından bana karşı böyle değildi. Yoksa hayat ne kadar çekilmez olurdu bilmiyorum. Suratsız, her daim karşı tarafı hazır ol da tutacak bir adamla ömür nasıl geçerdi emin değilim. Biraz oturup kalktık eve geldiğimizde uzun zamandır film izlemediğimizi fark ettim. Belki bir film randevusu yapabilirdik.
Önce ben banyoya girdim. Başta benimle girmeye kalktı ama girince çıkamıyorduk ve fazla yorucu oluyordu benim için. Allah’tan telefonu çaldı da ben kaçtım. Ben çıkarken söyleniyordu. Ona kulak asmayarak üzerimi giyindim. Aşağı indiğimde yemek hazırdı. O inene kadar bende televizyonda film aradım ama bir karar veremedim. O da inince yemek yedik. Yemekten sonra film izledik. Yorucu bir gün olmuştu benim için anlaşılan ki filmin sonunu zor görmüştüm. Yukarı çıkarken az daha düşeceğim için Feyyaz olaya el atarak kucağına almıştı.
Sabah erkenden kalkmıştı Feyyaz bende onunla beraber kalkmış, kahvaltı yapmıştım. Sonra da üzerimi giyinip Seda ablaya gittim. O da beni bekliyormuş zaten ben gelince o hemen çıktı. Poyraz’la biraz oynadık sonra o uyudu. Zaten kısa bir süre sonra da Seda abla Esra ile geri döndü. Esra yukarı çıkarken Seda abla oturdu. “Kusura bakma seni de yorduk ama.” Çok yorulmamıştım. Poyraz ablasının aksine fazlasıyla sakin bir bebekti. “Yok sorun değil hallettiniz mi?”
“Evet hallettik yeni yıl için kayıt yaptırdık kaydı parası ders seçimi derken biraz uzadı.” Aynı okuldan devam etmiyor muydu nasıl olsa. “Bittiyse sorun yok.”
“Yok bitti ama küçük hanım sınıfını beğenmedi.” Ben zaten daha bir Hancı’nın bir şeyi de hemen beğenip kabul ettiğini görmedim ki. Bu küçük Hancı için de geçerliydi. “Niye?”
“Sınıfında yeşil renk çokmuş o yeşil değil pembe istiyormuş.” Feyyaz olsa kesin derdini diye başlayan bir cümle kurardı ama ben aynı tepkiyi vermedim. “Tüh sınıfını değiştirselerdi.”
“Yok pembe sınıfı bir alt yaş grubu için onun yaş grubu yeşil yakında alışır. Ayrıca artık ana okuluna değil birinci sınıfa gidiyor biraz büyüyebilir.” Valla benim dönemimde böyle şeyler yoktu diyen eski insanlar gibi olacak ama öyleydi. Renk beğenmediği için sınıftan memnun olmuyorlardı artık. “Yapma ya çok büyük derdi varmış.”
“Yaa sorma dünyanın tüm yükünü sırtlanıyor küçük hanım.” Şimdilik tek derdi bu olacaktı ama büyüyünce çok daha büyük dertleri olacağından emindim. Çok yanlış bir ailede daha doğrusu çok yanlış bir soy adla doğmuştu ne de olsa. Dünya kadar parası olacaktı ama yanında dünya kadar da derdi. “Neyse tek derdi o olsun da.”
“Aynen. Sen ne yaptın Feyyaz evde miydi?” Evde olsa beni bu saate kadar burada oturtmayacağından o kadar emindim ki. Bu aralar fazla kasıyordu. Beni de kasıyordu. “Yok o da sabah erken çıktı toplantısı vardı.”
“İyi bari söylenmemiştir erken çıkmana.” O da biliyordu yani huyunu. Canım kocam illa her huyu ile insanları rahatsız etmese olmaz. “Yok söylenmedi işi olmadığında erken uyanmayı hiç sevmiyor sadece.”
“Biliyorum, biliyorum. Ee geçen gün dışarı çıkmışsınız?” Sizde çekimdeymişsiniz ama ben sormuyorum değil mi? Önceden Zerda bitmezdi şimdi de bu mu başlayacak acaba? Ne vardı yani? Onlar sürekli çıkıyordu bizde arada bir çıkmışsak bunu gündem haline getirmek zorunda mıydık? “Evet araba sürmeyi öğretiyor sonra da eskiden yaşadığı yerin yakınlarına gittik.”
“İyi olmuş Feyyaz’ın keyfi yerinde desene fotoğrafını atmana da izin verdiyse.” Fazlasıyla katılıyordum daha önce hiç beraber fotoğraf atmamıştım. Ehh keyfinin bozuk olmasına bir sebep yoktu. En azından benlik bir durum yoktu. Olay benlik değilse de beni ilgilendirmediği için müdahil olmuyordum. “Yani yüzü gözükmüyor ama.”
“Olsun onu da yapmıyordu.” Kesinlikle doğruydu bu kısım. Bir yerlere fotoğrafı düşer diye de aklı çıkıyor resmen. Sanki gören de insanlardan yüzünü falan saklıyor zanneder. “Değil mi fotoğrafımı falan da çekti beklenmedik davranıyor bu aralar.” Beni de fazla şaşırtmıyor desem yalan olurdu. İyileşme süreci onu da fazlasıyla etkilemişti.
“Yapma ya gelişme büyük.” Fazlasıyla hem de. İlk evlendiğimizde böyle şeyler yapacağını hiç düşünmezdim. Ama beni zamanla şaşırtmayı başarmıştı. Tabi öncesinde beni bir delirtmesi gerekiyordu ama olsun. Bir şekilde toparlıyordu en azından. “Evet ama hiç iyi değil fotoğraf çekmede.” Belki de hayatında ilk defa kamera tutmuştu adam ama olsun. İnsanda sanki her konuda müthiş yetenekli bir insan gibi bir izlenim bırakıyordu.
“Neyse zamanla eli alışır.” Bir daha ne zaman fotoğrafımı çekmeye kalkacaktı ki? Bir iki yıl sonra... O da belki. “Yani pek zannetmiyorum ama neyse.”
“Sürüş dersleri nasıl gidiyor?” Aklıma gelince yine yüzüm düştü. Ben ne zaman öğrenecektim bu araba sürmeyi? Daha pedalları karıştırmadan duramıyordum. Feyyaz bir sinirlenirse ya da fazla endişelenirse bir daha direksiyon başına oturtmazdı. “Çok kötü ya hukuk okumak bile daha kolay geliyor.” Yalan değildi. Final haftasında çalışırken bu kadar ter dökmemiştim ben.
“Yapma ya o kadar da zor değil ama sana zor geldiyse.” Cidden mi ben de herkese zor zannediyordum. Hayatımda ilk defa şoför koltuğuna oturmuştum ben ayrıca. “Hem de çok aklımda tutmak çok zor.”
“Feyyaz sinirlenmedi mi?” Eh Allahtan bana kıyamıyordu eğer bir kıyabilseydi beni arabanın altına atar üzerimden geçerdi kesin. “Çok ama bir şey demedi.”
“İyi bir öğretmen mi bari?” Yani eksikleri vardı. Adam hayatında birine hiç araba ile ilgili bir şey anlatmamış o kadar belliydi ki bu. İtalyanca ya da yüzme öğretirken bu kadar zorlamamıştım bende. “Eh yani. Biraz daha kalsaydık zaten delirecekti.” Ya da ben arabayı perte çıkartacaktım. Tabi içinde bizi de.
“Niye?”
“Gazla frenin yerini karıştırdığım için durmak yerine hızlandım sonra da bir anlık korkuyla direksiyonu çevirdim ve drift attık. Feyyaz direksiyonu zor tuttu.” Gülmeye başlayınca utanmıştım. Ayrıca ilk defa direksiyon başına oturmuştum olabilirdi böyle şeyler. “Gülme abla ya isteyerek olmadı.”
“Düzelir zamanla.” Feyyaz bir daha benimle bu işe kalkışır mıydı emin değildim. O gün keyfi yerinde olduğu için bir şey dememişti ama eğer biraz daha devam etseydik kesin kavga ederdik bu yüzden. “Vallahi bir daha öğretmeyi dener mi emin değilim.”
“Sen ikna edersin.”
“Bakalım.” Biraz dil dökmem gerekecekti büyük ihtimalle ama önce cesaretimi geri kazanmam lazım. Dirft olayından sonra kendime pek güvenemiyordum. Ayrıca o olay bana evlendiğimiz ilk zamanlarda freni patlak araba ile yaptığımız kazayı hatırlatmıştı. Bu da hiç iyi hissettirmemişti. “Dün çiftliği mi gittin?”
“Evet öğleden sonra Feyyaz erken geldi ben at binmeye gidecektim o da benimle geldi. Sen nereden biliyorsun?” Her şeyden de haberi vardı kadının? Hatice yengemin yerini aratmıyordu kesinlikle. “Dün babam görmüş ama emin olamamış sen misin değil misin diye yanına gelmemiş Feyyaz’ı görmemiş demek ki.” O nasıl oluyordu acaba? Beraber oturmuştuk beni görüp onu görmemiş olması biraz değişikti.
“Aynen zaten içeride çok durmadık biraz soluklanmak için girmiştik.” Hava çok sıcaktı ve biraz serinlemek istemiştik. Ben de yorulmuştum ve şekerim düşmüştü. “İyi yapmışsın okul açılmadan biraz eğlen.” Ne yapayım başka ki? Sürekli evde oturup ders çalışıp koca mı bekleyim?
“Bende öyle düşündüm. Zaten aklımdaydı o da erken gelince gidelim dedik.” Bu aralar fazla uyumluyduk. O eve erken geliyordu ben evdeydim. Dışarı falan çıkıyorduk işin açığı arkasından bir olay beklemiyor değildi insan ama neyse. “Bu aralar az çalışıyor galiba.” İmalı sormuştu. Sesindeki imayı görmemek için sağır olmak yeterliydi.
“Evet daha erken geliyor.” Onun eve erken gelmesi diğerlerinin daha çok çalışması anlamına geldiğinin farkındaydım ama bu durumu kulak arkası edebilirdim çok büyük bir rahatlıkla. “Bizde de tam tersi Fatih geç gelmeye başladı.” Eh bu benim problemim mi? Zamanında erken gelmelerine sayabilirler bence.
“Hiç birbirlerini tutmuyorlar yani.” Birbirlerini dengelemek yerine dengelerini bozmaları da ilginçti bu kuzenler için. “Eh öyle isteseler olurda işte. Feyyaz’ın bu aralar sinirleri gergin.” Kocamı da herkes bana şikayet ediyordu ne yapayım anlamadım ki 30 yaşındaki adamın kulağını mı çekeyim yapma diye. Ay bir an gözümün önünde canlandı da hiç komik bir görüntü oluşmadı.
“Öyle mi fark etmedim.” Bana karşı değildi dışarısı da çok karıştığım bir alan değildi. Karışmak için bir sebebim de yoktu ne de olsa. “Yani sana değil Burak’a da işte piyango Fatih’e de vuruyor.” Çünkü her ikisinin iş yükünü de hafifletiyordu elini çekince ikisi de zorlanmıştı anlaşılan. Belki de biraz daha kolay yoldan halletmemeyi öğrenirlerdi.
“Burak abiye mi, niye?” Sebebini biliyordum ama burada kızılması gereken kişi kesinlikle Zerda’ydı. “İşte biliyorsun düğün meselesini.” Eh yani. Zerda çekim ve elbise meselesini abartınca Feyyaz’ın balayını erken bitirmelerini istediğini biliyordum. Açıkçası pek umurumda olmamıştı. Ben balayı yapmamıştım en azından onlar iki hafta gitmişti.
“Onda Burak abinin suçu yoktu ki.” Yani öyleydi. Zerda’ya söz geçirmek bazen zor oluyordu çünkü kimseye göre değil kafasına göre hareket ediyordu. Kamp olayı en büyük örneğiydi. Az daha Feyyaz’ın elinde kalacaktı. “Yani o da Zerda’ya hiç laf dinletemiyor kafasının dikine gitmesine izin veriyor Zerda da ipin ucunu kaçırıyor.” Kesinlikle her zaman kendi isteklerini ön plana koyuyordu karşı tarafı ikinci tarafa atıyordu. Buna bir şey diyemezdim ama durmadan da tekmil verecek hali yoktu ya. Dinlemeyince dinlemiyordu işte. Ayrıca Feyyaz’da bazen bana söz geçirtemiyordu ne yapalım şimdi.
“Çekim tarihi değişmiş geçen gün yapmışsınız.” O beni sorguluyorsa ben de aynısını yapabilirdim bence. “Evet öyle oldu. Olmasaydı daha iyiydi galiba daha bacaklarım ağrıyor.” Yapma ya. Fotoğraflarda pek mutluydun diyecektim ama vazgeçtim.
“Çok mu yorucuydu?” Zerda ile çalışmanın ne kadar yorucu olabileceğinin farkındaydım zaten. Her şeyi mükemmel istiyordu ve olmadığında kesinlikle çekilir bir insan olmuyordu. “Klasik Zerda işte yok o poz olmadı tekrar çekelim ışık yanlış açıdan vuruyor güneşin önüne bulut geldi bekleyelim diyerek saatlerce ayağa dikti.”
“Bitti en azından.” Bu konuda tarihe karışabilirdi. Aylardır sürekli gündemde bu vardı. Magazinlerden bile günlerce düşmemişti. Yılın düğünü. Bu şekilde anılıyordu. Haksız da değillerdi. Harcanan paradan katılan davetlilere kadar her şey en ince ayrıntısına kadar hesaplanmıştı. “Bitti de bizi de bitirdi yani gerginliği ile.”
“Bir şey diyemem.” Yorum yapsam bu sefer o da bir şey diyecekti canımı sıkmaya gerek yoktu. “Seni aramış açmamışsın galiba sonra Burak da Feyyaz’ı aramış ama o da gelmeyeceğiz demiş.” En iyisini yapmış. İstenmediğim bir yere gidecek değildim.
“Konuşmak istemedim açıkçası iyice gerilecektik.” Zerda durmadan bendeki şansını zorlamıştı. Benim suçum olmadığını bile bile bana savaş ilan etmişti resmen sonra da istediğini almıştı. “Neyse olan oldu artık.”
“Yani Feyyaz da söylemedi zaten çekimin olduğunu ve Burak abinin onu çağırdığını.” Canımı sıkmak ve yeni bir kavga ortamı oluşturmak istememişti büyük ihtimalle. Mantıklıydı. Benim de aklıma gelmişti ama üstüne düşmemiştim. Gitmek istese beni takmazdı zaten. Gitmek istememişti giderse benim canımın sıkılacağını biliyordu zaten. “Çekim günü bir gece önceden belli oldu. Feyyaz gelmiyoruz deyince Zerda da hemen yaptırdı.” Çok da inandırıcı değildi kameramın hiç işi yok muydu acaba? Ayrıca onun haricinde yirmi kişilik grubun hepsinin de müsait olması saçmaydı. En erken iki gün öncesinde belli olmalıydı. Yalan söylerken bile tutarlı olmalı diye söylüyorum her zaman. Ayrıca bana ne zaman yaptırırsa yaptırsın. İsterse hiç yaptırmasaydı. Umurumda olmazdı.
“İyi kendisi bilir.” Seda abla iki kahve söyledi o gelirken bizde genel şeylerden konuştuk. “Paris moda haftası yaklaştı bu sene gitmek istiyorum aslında.”
“Tam tarihini bilmiyorum.” Ben daha önce hiç gitmemiştim ama davetiye geliyordu iki yıldır. Hiç müsait olduğum dönemlere gelmemişti. Geçen sene hastaydım, bahar döneminde vize haftasına denk gelmişti. “Sen hiç gitmedin değil mi daha önce?” Daha nasip olmamıştı.
“Hayır.”
“Bu sene beraber gidelim mi okullar açılmadan iyi olur kısa bir tatil gibi sende görmüş olursun?” İyi fikirdi. Tüm yaz evde kalmıştım bana da kısa bir tatil olurdu. Tabi tek bana kalmış olsaydı bir de sevgili kocacığım vardı arada. “Olabilir aslında ama Feyyaz’la konuşmam lazım yine de.” Ne diyeceğinden emin değildim. Bu ara beni gözünün önünden pek ayırmıyordu.
“Tamam sen konuş haber verirsin işin açığı hiç Zerda çekecek halim yok biliyor musun ona da sormak istemiyorum.” Sana ne oluyorsa dışlanan ben olmuştum. Dedikoduların merkezinde de ben yer alıyordum sen sadece seyirci olmuştun. Alt tarafı bir çekim gerginliği çekmiştin ben tüm düğün gerginliğini çekmek zorunda kalmıştım. “Niye?”
“Bu aralar fazla geriyor beni benim gerilmeye değil rahatlamaya ihtiyacım var.” Yapma be. Aylarca tüm düğün teranesini benden çıkartmıştı ben bu kadar takılmamıştım. Ayrıca işine geldiğinde çocukları bahane edip bir şeye karışmıyordu. “Mantıklı bende gelmek istiyorum ama Feyyaz bu aralar bir tuhaf bir şey diyemeyeceğim.”
“Hancı erkeklerinin tuhaf olmadığı bir zamanı söyler misin lütfen?” 2 yılı aşkındır evliydik ama ben böyle bir zamana denk gelmemiştim. On senelik evli Seda abla ise benden daha iyi bilirdi kesin. “Yok galiba.”
“Değil mi? Hep takılacak bir şey buluyorlar.” Bulmak yeterli bir kelime miydi emin değilim. Bulmak için fazla çaba içerisinde oldukları kesindi. “Eh yani Feyyaz bu aralar fazla takıntılı öncesinde fazla rahattı ben de şaşırıyorum hangisine göre davranacağımı.”
“Fatih de aşırı rahat yani evde çocuk var mı yok mu umurunda değil.” Fatih abinin mi umurunda değil acaba? Valla istediğini söylesin hiç inandırıcı gelmiyordu bana. Fatih abi kesinlikle düşünceli bir adamdı. “Çok ters karakterler cidden.”
“Öyle nasıl anlaşıyorlar anlamıyorum.” Anlaşamıyorlar zaten. Durmadan birbirlerini yiyorlardı. Feyyaz sinirleri tepesindeyken konularının açılmasından bile haz etmiyordu. Hele birbirlerine benzetince falan uçuyordu resmen. “Bende ama aralarından da su sızmıyor durmadan bir dedikodu dönüyor.”
“Ya her şey ortada. Hiç gizli olsun dedikleri bir şey yok.” Bu doğruydu işte. Kim hasta, kim yorgun kim nerede asla saklamıyor konuşuyorlardı. “Eh yapacak bir şey yok alışmışlar bu saatten sonra dönmezler.”
“Orası da öyle.” Biz kahveleri içerken kapı çaldı yardımcı kapıyı açmaya gitti. “Birini mi bekliyordun?”
“Hayır Fatih de kapıyı çalmaz zaten.” Seda abla ‘kim’ diye başlayan cümlesinin sonunu getiremeden içeri Zerda girdi. Bu duruma ne diyorduk iti an çomağı hazırla mı yoksa iyi insan lafının üzerine gelir mi? O girince ben elimdeki kahveyi bıraktım hiç Zerda’nın histeri krizleriyle birlikte gelen savunmasını duymak istemiyordum. “Ben geldim.” Fark ettik onu.
Seda abla ayağa kalktı “hoş geldin beklemiyordum.” Valla bende beklemiyordum bu kötü sürprizi. Bende hemen ayaklandım. Daha fazla kalamazdım bana ayrılan sürenin sonuna geldik. “Evet dışarı çıkmıştım dönüşte uğrayım diye düşündüm.” Aferin bir saat sonra gelsen karşılaşmazdık.
“Ben kalkayım artık Feyyaz erken geliyor bu aralar.” Seda abla itiraz edecek gibi oldu ama vazgeçti. Ne de kar etmeyecekti zaten. “Tamam sen bilirsin sağ ol bugün içinde.”
“Problem değil uyandığında öpersin benim için.”
“Öperim.”
Ben çıkacakken Zerda “Yani küssün biliyorum ama küçük bir istisna yapabilir misin Berfu? İki gün sonra ev partisi veriyorum ve sen de gelirsen çok iyi olur.” Yani illa her zaman tüm konu oydu. Evine gidersem kendisi rahatlayacaktı. Tam olarak ona dönmeden “Müsait değilim” dedim. Evinde o kendini beğenmiş arkadaşlarını görmek istemiyordum. Hele onlardan gelecek soruları hiç.
“Tamam ayarlayabilirsen çok iyi olur.”
“Emin değilim” diyerek salondan çıktım. Dış kapıya geldiğimde Seda abla da peşimden geldi
“Kusura bakma geleceğini haber vermemişti.”
“Sorun değil zaten kalkmam lazımdı.”
“Tekrar gel ama.”
“Tamam gelirim görüşürüz.”
“Görüşürüz.” Ben kapıdan çıkınca Baran da arabayı hazırladı ve kapıyı açtı.
Eve geldiğimde Feyyaz daha gelmemişti. Ben de biraz İngilizce çalıştım. İngilizcede iyi gelişme göstermiştim belki alt yapım olduğundan emin değilim ama Rusça zor geliyordu açıkçası. Gündelik konuşmalar yapabilecek kadar konuşsam yeterdi fazlasına ihtiyacım yoktu. Biraz bir şeyler atıştırmıştım akşam yemeğine gelip gelmeyeceğini sormak için mesaj attım. O da yetişemeyeceğini söylediği için tek başıma yedim.
Feyyaz saat on ikiye gelirken gelmişti. O duşa girdi ama çıkana kadar uyanık kalamadım. Bir ara yatağa girdiğini hissettim. Sabah uyandığımda yatakta yoktu. Acaba çıktı mı diye düşünsem de çıkarken haber vermemişti. Ya yürüyüşe gitmişti ya da bahçeye inmişti. Yataktan kalktım üzerime sabahlığı alıp aşağı indim. Türkan Hanım kahvaltı hazırlıyordu. “Günaydın kolay gelsin.” Elindeki servisleri yerleştirirken bana döndü. “Günaydın Berfu Hanım.”
“Feyyaz nerede biliyor musunuz?” e
“Bahçeye çıktılar.”
“Tamam sağ olun.” Aklıma geldiği gibi olmuştu.
Feyyaz içeri girdiğinde kahvaltı yaptık sonra o çıktı. Paris ve Zerda olayını söylememiştim ama akşam söylerdim çok geç kalmam demişti. Gün içinde evde otururken Seda abla Zerda’ya gidecek misin diye sormak için aradı. Gitmeyeceğim demiştim ama o da gidersem en azından dedikodulardan bir süre kurtulursun demişti. Öyleydi ama bende Zerda’nın bu yaptığını da hazmetmek istemiyordum açıkçası. Haklı bir gerekçem vardı ve evine gidersem barıştığımı düşünmesini istemiyordum. Evet Zerda’yı seviyordum ama bu her zaman her yaptığına sessiz kalacağım anlamına gelmiyordu.
Seda abla bir saat bile uğrasan yeter en azından insanların ağızları kapanır dedikodular biter demekte ısrarcıydı yani dedikodular da benim canımı sıkmıyor değildi. Yok çekime niye gitmedin, after partide neden yoktun ya da balayından neden erken döndüler diye beni darlıyorlardı ve onlara cevap yetiştirmek istemiyordum. Bir de gruptaki kızlar sanki olayı bilmiyormuş gibi bir de bana soruyorlardı aa ne oldu da Zerda seni gruptan çıkardı diye. Cevabı bildiklerinden emindim ama acaba ne diyecek diye merak ediyorlar sonra da benim dediklerimi ona yetiştireceklerdi. Bir taraftan mantıklı geliyordu en azından beni darlamayı bırakırlar ben de rahat bir nefes alabilirdim ama bu sefer de Zerda yüz bulacak ve barıştığımızı düşünecekti. Çok kararsız kalmıştım sabaha kadar bir karara varırdım herhalde.
Feyyaz bu akşam yemeğe yetişmişti. Yemekte otururken Paris mevzusunu mu önce açsam yoksa Zerda mevzusunu mu emin olamadım. En iyisi normal girmek ilerleyişe göre götürmekti. “Seda ablanın selamı vardı.” Elindeki çatal ağzına götürürken bana baktı. “Bugün de mi gittin?” de mi? Ya cidden beni öldürecek bu adam. Sanki düşmanının evi.
“Yok aradı.” Dün orada Zerda ile karşılaştığımızı söylememiştim. Hem dünden beri çok konuşmamıştık hem de konusunu açmak istememiştim. Yine de açılmıştı. “Niye?” Bezelyeyi ağzıma atıp konuşmaya devam ettim.
“Dün ben oradayken Zerda da geldi.” Pek umurunda olmamıştı açıkçası. Dedikodu yapma isteği falan da bırakmıyordu insanda ya. “Ee?”
“Yarın evinde davet gibi bir şey veriyormuş beni de çağırdı.” Ben böyle söyleyince kafasını kaldırıp bana baktı. Nereden çıktı der gibi bakıyordu ya da bunu beklemiyordu emin değilim şu an için. “Sen ne dedin?”
“Belli olmaz dedim.” Ciddi misin der gibi suratıma baktı. Birkaç hafta önce küsmüştük. Kavgalı değildik ama hiç de hoş şeyler yaşamamıştık açıkçası. Hemen affetmeme şaşırmış gibi görünüyordu ama affetmemiştim. Gidersem bile kendim için gitmeyi planlıyordum. “Gidecek misin peki?”
“Hiç emin değilim Seda abla gidersen dedikoduların sonu gelir diyor ama.” Bu konuda haksız da sayılmazdı. Bu dedikodular beni hayli sıkmıştı çünkü. Artık arayan, mesaj atan yetmiyor gibi bir de üstüne yolda gören de soruyordu. “Ee dedikodulara göre mi davranacaksınız hep? Boş ver konuşurlarsa konuşsunlar.” Canım kocam asla da anlamaz böyle şeylerden.
“O öyle olmuyor ama yolda gören bile çevirip soruyor ne oldu diye.” Bende geçiştirmekten sıkılmıştım ayrıca. Bu konu kapansın uzun bir süre daha Zerda ile konuşmayı düşünmüyordum. “Sen de cevap verme güzelim mevzu kapansın.” Dünyadaki tek zeki insan diyorum kimse inanmıyor ki bana. İşte kanıtı.
“Ee kimse konuşmayacak o zaman da benimle.” Senden adam olmaz ya da ne halin varsa gör arasında bir bakış attı ama hangisi kestiremiyorum şu anda. “Ne yapmak istiyorsan onu yap kar tanem o zaman.”
“Off karar veremedim daha zaten neyse ben sana başka bir şey soracaktım.” Şimdi ben bu Paris’e gitmek istiyordum ama bu aralar aşırı kıskanç davranıyordu ve izin vermeme ihtimali vardı. Üste çıkmak için bir yol bulursam problem olmazdı herhalde en azından şansım artar hatta kesinleşebilirdi. “Sor güzelim.” Sorma deme ihtimali vardı sanki. Sorma dese kesin tartışırdık çünkü.
“Burak abi seni çekime çağırmış niye gitmedin kocacığım?” İmalı soruma karşılık imalı bir bakış attı. Altından ne çıkacak gibi der gibi bakıyordu. “Karıcığım gün söylemediler ayrıca fotoğraf çekinmekten hoşlanmıyorum ve sen gitmeyecektin bende senin olmadığım bir yerde olmama gerek yoktu.” Bazen fazla romantik davranıp nevrimi döndürüyordu ama neyse. Hedefim bu değildi hedefi şaşırmayalım.
“Çok tatlısın.” Yüzünü buruşturdu. “Bu hayatta bana tatlı diyebilecek tek kişi sensin.” Eh yani buna katılacak tek kişi bendim çünkü tek ben görüyordum. Başkaları da görse aynısını düşünürdü ama ne hikmetse görmüyorlardı.
“Büyük ihtimalle ama bana karşı tatlısın diğerlerine göre değilsin.” Dediğime gülerken “Olsa mıydım onlara karşı da.” Diye sordu eh şimdi bu diğerlerinin içine kadınlarda giriyor muydu? Giriyorsa olmasa da olurdu. Kadınları ondan uzak tutan şey kesinlikle soğuk yapısıydı birde içeride böyle bir insan olduğunu bilseler kesinlikle... Sonunu getiremiyorum.
“Yani tatlı olmana gerek yok sadece kibar da olabilirsin.” En azından biraz sonra sizi asıp kesip vuracağım der gibi bakmasa ya da konuşmasa daha iyi olur gibiydi. “Herkese karşı?” Üstüme oynuyordu şu an. Ve ben bu tufaya geliyor gibiydim. Duramıyorum. Bilerek yapıyordu. Sakin ol Berfu topla kendini. Senin hedefin farklı.
“Eh herkese olmasa da olur.” Bu sefer de açık kapı gibi olurdu. Olmaz. Olamaz. Bu sefer de ben kafayı yerdim. O yerken problem değil ama ben yersem olmazdı. O sinirini çıkartabiliyordu ben çıkartamıyordum birde. “Mesela kimlere karşı?” Güzel soru hadi cevap ver.
“Selam verenlere karşı olabilir mesela.” Bir kaşını havaya kaldırıp bana baktı. Yok artık der gibi bir hali vardı sanki ama neyse. “Her selam verene kibar olsaydım hayatım hala hayatta olmazdım.” Yani buna da yalan diyemem. Hele de uğraştığı işleri düşünecek olsaydık.
“Tamam nasıl biliyorsan öyle yapmaya devam et.” Zaten öyle olacaktı da neyse artık. Benim dememle değişecek olsaydı çok önce değişirdi. “Ayrıca bırak dışarıyı ne yapacaksın ki bazı şeyler sana özel kaldığında güzeldir kar tanem.” Peki kabul bir nebze erimiş olabilirim. Ayrıca üstede çıkamamıştım. Bende tatlılıkla devam etmeye karar verdim.
“Ya bu aralar ne kadar romantiksiniz siz böyle?” Bu ara ondan beklenenden ve beklediğimden iyi davranıyordu. Bu da insanda bir hayırdır refleksi oluşturmuyor değildi. “Eh sadece sana özel.” Başka kime olacaktı ki zaten? Eğer başka birine de oluyorsa sorundu zaten.
“Peki bu romantik ve iyi huylu halinizden yararlanıp bir şey sorabilir miyim?” Hadi bakalım kazamız mübarek ola. Ya buradan tatlılıkla çıkardık ya da çirkeflikle emin değilim. “Geliyor gelmekte olan gibi hissettirdin ama sor bakalım.” Bir tık geliyordu ama neyse. Ya alt tarafı bir Paris’e gidip dönecektim ne vardı yani.
“Yakında Paris Moda Haftası var Seda abla beraber gidelim mi diye sordu?” Kaşları havalanırken “Ee?” dedi. Ne işte soruyorum ya ne esi? Daha ne deyim ki?
“Eesi işte gidebilir miyim?” Yani neresini anlamadın. “Yani kaç günlüğüne olmuş oluyor?” Hafta dediğime göre bir ay aşkım. Sonra bu ilişkideki salak ben oluyordum. Şu an neden diye düşünmedim değil yani. Neden ben?
“Yani 7 ila 10 gün arası olmuş oluyor.” Kaşlarını çatarken “Uzunmuş.” Dedi. Bir nevi olmaz demekti. Ama ben bunu burada kapatmazdım. Daha yeni başlamıştık. Tüm yazı evde geçirmek istemiyordum.
“Ama...” Lafımı kesti. “Ama ne?” Lafımı kesmesen söyleyeceğim ama. Durmuyorsun ki yerinde bir. Normalde konuşmaz böyle zamanlarda da lafı insanın ağzına tıkıyordu resmen.
“Daha önce Paris’e hiç gitmedim gitmek istiyorum.” Dudaklarımı büzmüş kocaman gözlerle bakıyordum belki işe yarardı. “Sonra beraber gideriz teklifi yapsam.” Biz bu hızla mezara girince giderdik. Ayrıca moda haftasına mı gelecekti benimle? Hayatta gelmezdi.
“Ne zaman emekli olunca mı?” Tabi bu işin şaka kısmıydı. Çünkü bu meslekte emeklilik gibi bir seçenek yoktu. Anca mezara girince giderdik yani. “Abartma istersen.” Ben mi abartıyordum yoksa o hayal görüyordu acaba. İki buçuk yıl oluyordu evleneli hangi zaman diliminde boş kalmıştı acaba?
“Hayır gayet de öyle biliyorsun bir ülkeye gitmen için özel olarak işin olması lazım o da her zaman bana uymuyor.” Uysa bile her gittiği yere peşinden gitmek istemiyordum. “İlla gitmek istiyorum diyorsun yani.” Kesinlikle evet. Gidecektim. Gitmezsem benim de adım Berfu değildi.
“Yani gitsem çok iyi olur okul da açılmadan iyi gelir diyorum bahar döneminde olana okuldan dolayı katılamıyorum zaten. Lütfennnnn.” Suratı asıldı. “Peki ama hiç sevmedim bilesin sen gidince ben evin içinde tek kalacağım.” Sanki o evde olmadığında ben bir ordu insanla kalıyordum. Bende tek kalıyordum bir de üstüne tek kalmaktan da korkuyordum yani. Evin içi perili gibi geliyordu bana onun öyle bir durumu da yoktu en azında.
“Sen olmadığında da ben kalıyorum hayatım hiçbir şey olmuyor emin olabilirsin.” Kaşlarını çatıp bana baktı. Çatma kaşlarını ey nazlı hilal diyerek ortamı yumuşatmak istesem de demedim. Bu soğuk espri ortamı daha çok gerebilirdi. “İlla üste çıkacak bir yöntem bulacaksın yani. Ayrıca ben iş için gidiyorum sen gezmek için ikisi farklı şeyler.” İkisinde de gidiyordun işte ne fark ediyordu ki?
“Değil bence ikisi içinde vakit harcıyorsun.” Elindeki kaşığı bırakıp ellerini havaya kaldırarak “Tamam pes ediyorum.” Dedi. Arkasından bir şey gelecekti hissediyordum. Bu kadar kolay olamazdı.
“Teşekkür ederim çok incesin.”
“Yaa kesinlikle öyleyim.” Yine de sandalyeden kalkıp yanağına bir öpücük bıraktım. Tabi bununla yetinmeyip çekip dudağımdan öptü. “Tek şartla ama.” Biliyordum ben arkasından bir şey geleceğini. Tanıyorum ben kocamı.
“Neymiş?” Kesin imkansız bir şey isteyecekti ama ne? “Gitmeden tüm borçlarını kapatacaksın.” Yok artık. Kesinlikle ödeyemezdim. Bu borç defteri olayı uzun zamandır devam ediyordu. Bilerek bunu öne sürmüştü. Gerçekten bazen ok fena çirkefleşebiliyordu.
“Çok olmadı mı yarısında anlaşalım.”
“Olmaz.” İmkanı yoktu ödeyebilmemin. İki yıldır birikiyordu onlar şimdi ödeyemezdim. “Olur hayatım ya olur.” Dudaklarımı büküp yüzüne baktım. Şu an kendimi acındırmaktan başka çarem yoktu. “Sonraya alacak bir şey kalmaz ama şantaj yapamazsın.” Devam ettim ama yok mimik bile oynamadı yüzünde.
“Hayatım ben her zaman fırsat bulurum sen merak etme onu.” Orasını anlamıştım zaten. Allah kimseyi bununla anlaşma masasına falan oturtmasın. “Ama şu an büyük pazarlık yapıyorsun?” Kesinlikle gitmeyeyim diye yapıyordu.
“Yok işine gelirse gitmeden ya borç defterini kapatırsın ya da gitmezsin.” Ağzım açık kalmıştı. Borç defteri dediği şeyin ne olduğunun farkında mıydı? “Sen üzerine faiz de ekliyorsun ayrıca.” Kendimi savunma şeklimde göz yaşartıcı derecedeydi neyse. Sabahtan akşama kadar sevişecek halim yoktu. Tövbe ya Rabbim ya. Beni de bozdu.
“Bir iş adamı olarak.” Bu kadar acımasız iş adamı olur muydu ya? Ayrıca biz iş mi yapıyoruz da. Burada paradan mı bahsediyoruz benden bahsediyoruz üstüne üstelik. “Bence iş adamı tarifesi değil tefeci tarifesi uyguluyorsun bana.” Tefeci bile insafa gelebilirdi yani. Ben hasta bir insandım ne de olsa.
“Evet mi hayır mı seç. Evet dersen hemen yukarı çıkıp ödemeye başlayabilirsin hayırsa bir şeyler izleyip odaya çıkabiliriz.” Her türlü odaya çıkıyorduk yani. Çıkmıyorum, çıkmıyorum hadi şimdi ne yapacaktı. “Şu an gitmeyim diye yapıyorsun değil mi?”
“Hayır ben öyle bir şey demedim.” Demesine gerek yoktu ki bilerek yapıyordu. Sırf gitmeyim diye. Ama bir şeyleri inat etmeye başlayınca bende yapıyordum sonra işin içinden çıkamayan o oluyordu. İki iltifat ettik ya illa pişman edecek beni. “Demiyorsun zaten tehdit ediyorsun. Ayrıca sen beni her küstürdüğünde o defter sıfırlanıyor.”
“Yok öyle bir şey.” Diye çıkıştı. O ben her geri çevirdiğimde defter tutuyordu da o beni küstürdüğünde nasıl sıfırlayamıyordum. “Var.” Niye olmasın ki?
“Hayır yok alacaklı ben değil miyim ben karar veririm.” Yok ya sanki kimden ne alıyorsa? Sanki gören de bahsettiği şey farklı bir şeydi. “Küstüğüm de alacaklı ben oluyorum ve evet var.”
“Kimse bana böyle bir şey söylemedi anlaşmayı bozmak denir buna olmaz kabul edemem.” Tamam işte içinden tam bir iş adamı çıktı. Anlaşma masasına çevirdi yemeği. “Olur hatta oldu.”
“Yoo olmadı eğer olursa borç olayını tamamen kapatırım.” Tek benimle alakalı değildi ki bir çoğunu kendisi söylüyordu. Benim için daha iyiydi. Kabul ediyorum. “Bu sefer sen de yanarsın tek ben değil.”
“Niyeymiş?” Ne niyeymiş? Sanki tek başıma yapıyordum ben bunları. “İşe gitmen gerektiğinde sonra alırım diye gidiyorsun o zaman onların hepsi yatar.” Kaşlarını çatıp bana baktı. Haklı olduğumu biliyordu.
“Ben bir saat geç giderim sonraya bırakmam o zaman.” Geç gidebilse o an giderdi blöf yapıyordu şu an. Ama ben yemem bunları. “Bende sabah erken kalkarım yataktan ya da hiç uyanmam borçların neredeyse hepsi sabah oluşuyor zaten.”
“Ben uyandırmanın bir yolunu bulurum sen merak etme.” Ama şu an işi inada bindiriyordu. Konu inat etmek olduğunda kimse elime su dökemezdi bunu o da gayet iyi biliyordu. “Uyanmak istemediğimde uyandıramayacağını gayet iyi biliyorsun ayrıca inada bindirirsen ben de bindiririm biliyoruz kimin önce pes edeceğini.”
“Kim kimi tehdit ediyor şimdi?” Önce o etmişti. O başlatmasaydı bende bir şey yapmazdım ya da demezdim. Bu borç mevzusunu ilk gündeme getiren de oydu. “İşine gelirse ayrıca Paris’e de gitmezsem problemde kapanır. Borçlarda kenarda birikmeye devam edebilirler çünkü hiç ödemeyi düşünmüyorum.”
“Tehdit tüm problemlerini çözmez canım benim.” Onun problemlerini çözüyorsa benimkileri de çözerdi gayet. Ayrıca onunda anladığı tek dil buydu. Ben en başta tatlı dillilikle çözmeye çalışmıştım işi yokuşa süren oydu. “Çözer canım benim gayet de çözer yani işine gelirse.”
“Gelmezse.”
“Paris’e gitmem mevzu da kapanır böylelikle.” Yüzüme bir bakış attı ciddi olduğumu görünce bir düşündü. İşler onun için iyi gitmiyordu. Benden daha deli olabilirdi ama ben daha inatçıydım. Bir kere inat ettim kolay kolay vazgeçmezdim. “Üçte ikisi o zaman.” Şimdi bana yol açılmıştı işte.
“Yarısı.” Asla yerimden oynamayacaktım. Bakalım şimdi kim inat ediyordu. Hala iyi niyetim üzerimdeydi. Yoksa ben bu defteri de borcu da tamamen ortadan kaldıra da bilirdim. “Az.” Kesinlikle değildi. Az dediği şeye bak sanki gerçekten bir yazılı bir defter vardı da sayılar belirliydi.
“Değil ya o borçların hepsi zorla yapıldı ayrıca ben kabul bile etmedim.” Sonra alırım ya da sonra devam ederiz diye gidiyordu ben mi diyordum sanki. Ayrıca kim diyordu ki sabah sabah tahrik ol sonra da işim var diye çık git. Benim demediğim kesindi. Uykudan uyandırılan bendim burada. “Zamanında kabul etseydin.” Allah Allah neden acaba?
“Ya sabah derse gideceğim diyorum beraber duşa girelim diyorsun.” Dediğime güldü. Haksız mıyım ama? Sabahın körüne ders koymuşlar zaten ben yataktan sıpatula ile yataktan kalkıyordum onun yaptığı teklife bak. “Biriktiren sendin.”
“Başlatan da sen.” Ben en başta böyle bir şey dememiştim kendi kendine oluşturup söylemeye başlayan kendisiydi. Bunu oturup konuşmamıştık bile. “Tamam yarı yarıya ama gelince hepsini ödeyeceksin.” Yok artık. Asla olmazdı. Bunun derdi artık beni öldürmekti. Terbiyem el verse başka bir şey diyeceğim ama neyse.
“Sen o on günün hepsinde arayıp üzerine kaç tane daha eklersin ben bilmiyor muyum?” Sırıtarak suratıma baktı. “İyi tanıyorsun beni.” Ben biliyorum malımı diyeceğim olmayacak yani. İlla delirtecek beni ama neyse. Sakin kal Berfu.
“Yaa evet.”
“Kabul mu değil mi?”
“Sadece yarısı.”
“Tamam.”
“Kabul o zaman.”
“Yemeğini bir an önce bitir o zaman çünkü ben tatlıya geçmek istiyorum.” Önüme dönerken bu işin bana pahalıya patlayacağı kesindi. Adamın enerjisi bitmiyordu benimki ise sınırlı bataryayla çalışıyordu bildiğimiz. Uykusuz işe gidip gelse bile ona bir şey olmuyordu ama ben 8 saatten az uyuyunca kendime gelemiyordum. Ben gitmeden bu borç olayından kurtulmazsam benim de adım Berfu değildi. O başlatmıştı ben de devam ettiriyordum. Kendi isteği ile silecekti o borç defterini.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
55.94k Okunma |
2.74k Oy |
0 Takip |
76 Bölümlü Kitap |