Yeni Üyelik
24.
Bölüm

KORKULAR SEVGİMİZİ BESLER

@ahsenkubos

Ölümle yaşam arasında bir orta nokta vardır: koma

Feyyaz gecenin bir yarısı odanın aşırı sıcak olmasına uyanmıştı. Bu kadar sıcak olması kesinlikle rahatsız ediciydi. Kafasını yastıktan kaldırıp doğruldu bir bardak su alırken uyuyan karısına baktı. Hiç sıcaktan rahatsız durmuyordu aksine iyice örtmüştü üzerini. Bir de üstüne yatağın tam ortasına gelmiş ve iyice dibine girmişti. Bardağı yerine bırakırken genç kadının üzerindeki örtüyü kenara çekmek için elini uzatsa da bir terslik olduğunu fark etti. Odanın içi sıcaktı ama kesinlikle onu bunaltacak kadar değildi. Elini yüzüne yaklaştırdığında fark etmişti kesinlikle sıcak olan oda değil Berfu’ydu. Üzerindeki örtüyü kenara çekip yüzünü açığa çıkardı elini alnına koymasına gerek yoktu fazlasıyla sıcak olduğu belliydi. “Berfu” diye seslense de herhangi bir hareketlenme olmadı. Adam daha önce yüksek ateşi olan birini ya da havale geçiren birini görmemişti ama şu an bir şeyden emindi ateşi kesinlikle normal değildi ve büyük ihtimalle havale geçiriyordu. Birkaç kere daha seslense de hiçbir hareketlilik olmamıştı. Üzerini tamamen açtı. Uyandırmaya çalışsa da hiç hareket etmiyordu.

Feyyaz yavaş yavaş tüm sakinliğini kaybediyordu çünkü ne yapacağını şaşırdığı sınırlı anlardan bir tanesiydi. Ateşini düşürmesi gerekiyordu yoksa kendine gelecek gibi değildi. En hızlı olanı duş olmalıydı. Hızla yataktan kalktı ve banyoya girdi. Küvetin çeşmesini açıp odaya geri döndü. Üzerindeki pijamaları bile çıkarmadan kucaklayıp küvete sokmuştu. Soğuk su şok etkisi yaratacağı için ılık açmıştı ama kesinlikle işe yaramıyordu. Suyu biraz daha soğutsa da yine de bir hareketlilik yoktu. Onun yapabilecekleri sınırlıydı kesinlikle hastaneye gitmeleri gerekiyordu. Küvetten çıkartıp yatağın üzerine bıraktı. Üzerindeki ıslak kıyafetleri çıkarttı. Dolaptan eline geçen ilk geçen şeyleri alıp giydirmişti. Kendi üzerini değiştirirken Cüneyt’i arayarak araba hazırlamasını istedi.

Hastaneye geldiklerinde önce ateşini düşürmek için ilaç verseler de bir işe yaramamıştı sonrasında üst kattaki odaya almışlar ve ateşini düşürmek için soğuk kompleks uyguluyorlardı. İçeri girip çıkan hemşirelere bakarken sinirden de yerinde duramıyordu Feyyaz. Geleli iki saati geçmişti ama hiçbir ilerleme yoktu ateşi kırkın altına düşmüyordu.

Gün ağarırken kapı açıldı içeri Burak girdi. Uyku mahmuru olduğu belliydi. “Günaydın ve ne oldu gecenin bir yarısı?” Feyyaz Burak’a yandan bir bakış attı “Ateşini düşüremiyorlar.”

“Dün bir şeyi yoktu sanki.”

“Sadece halsizdi o kadar, gece uyurken yükselmiş.” Yerinde oturmakta zorlanıyordu dizinin birisi durmadan hareket ediyordu. Kollarını bacaklarının üzerine almıştı elinin birisi tam ağzının altındaydı diğeri ise çenesinin altındaydı. Oldukça gergin ve sinirli gözüküyordu. “Niye düşmüyormuş?”

“Bilmiyorum kan aldılar sonuç bekliyorlar.” Ne zaman çıkacaktı bu sonuçlar? Alınalı biraz oluyordu ayrıca niye hala ilaçlar bir işe yaramamıştı. “Sen ne ara hemşireye saldırdın?”

“Hasta bakıcı.” Kim olduğu pek fark etmiyordu sonuçta personellerden birine saldırmıştı adam acildeydi şu an. “Her neyse.”

“Her on dakika da bir gelmiş sakin olun diyordu ben de sakinleşeyim dedim.” Feyyaz’ın sakinleşme anlayışı birini dövmekti. “Abi ya. Yeri mi sence? Neyse sen de sakinliğini koru düşürürler ateşini de.” Niye bir ilerleme yoktu peki? Ateşi hala aynıydı.

“Kaç saat oldu Burak geleli hiç ilerleme kaydedemediler.” Sözde en iyi hastanelerden bir tanesiydi. Her yıl dünyanın parasını ödüyordu. En iyi teknoloji ile donatılmıştı ama hala yavaşlardı. “Sonuçlar çıksın bulurlar bir çaresini 6 yıl boşuna mı okudular?” Onların iyiliği için bir çözüm bulmaları gerekiyordu. Daha uzun süre kendini tutabileceğini sanmıyordu. En yakın zamanda bir çift yeşil göz görmezse taş üstünde taş kalmayacaktı.

“Hadi bakalım göreceğiz boşuna mı değil mi?”

“Tamam sen sakin ol”

“Bir kere daha sakin ol dersen tüm sinirimi senin üzerinde çıkartır sakinleşirim.”

“Tamam.”

İçeri giren hemşire tekrar ölçtü ateşini tekrar 41 olmuştu. Bununla başa çıkamayacaklarını anlayarak doktorun odasına ilerledi. Aradan geçen 10 dakikanın ardından hasta bakıcı elinde daha doğrusu eliyle iterek içeri bir küvet soktu. Ardından içeri hemşire girdi. Tekrar çıktı hasta bakıcı küveti bırakıp dışarı çıktı. “Ne yapmayı planlıyorlar acaba?”

“Ilık suda bekleteceklerdir.”

“Ben denedim zaten işe yarasa gelmek zorunda kalmazdık.”

“Vardır bir bildikleri.” Önce içeri kovalarla su getirdiler. Ardından doktor geldi. Feyyaz ve Burak kanepenin üzerinde oturmuş onları izliyorlardı. Sonra hasta bakıcı tekrar çıkmış ve bu sefer elinde buz kolu bir kova ile gelmişti. Feyyaz şaşkınlığına mâni olamayarak “Aklıma gelen şeyi yapmayacaklardır herhalde.”

“Tam olarak onu yapıyorlar bence buzun içine sokacaklar.” Erkek hasta bakıcılar dışarı çıkarken Burak ve Feyyaz içeri de kalmıştı. Hemşire, Feyyaz’dan karısını küvete sokmasını istedi. Küvetin içine önce ılık suları doldurdular sonra da buzları içine döktüler. Yirmi dakikanın sonunda buzlar erimeye başlamıştı ama ateşini de kırkın altına düşürmeyi başarmışlardı. Sonrasında Burak dışarı çıkmış, Berfu’nun üzerini değiştirmişler ve tekrar yatırmışlardı. Bu arada kan sonuçları gelmişti. Doktor içeri girerken temkinli davranmaktan kendini alamıyordu Feyyaz’ın çok sakin olmadığı anları da biliyordu ve ne zaman delireceğini tam kestiremiyordu. Yaklaşık 5 yıldır bu aile ile ilgilenmesine rağmen hala davranışlarına alışmış değildi. İçeri girdiğinde önce yataktaki kadına baktı ateşi 39’du. Yani böyle bir problemi olan bir insana neden daha fazla dikkat etmezlerdi ki? Şimdi asıl mesele bunu kimden ya da nasıl aldığını öğrenmekti. İçeri girmiş olmasına rağmen ona bakmayan adama döndü. Onu kaale almamasına rağmen cesaretini toplayıp konuşmaya başladı. “Kan sonuçları çıktı.”

“Erken oldu biz yarına bekliyorduk.”

“Tüm sonuçların çıkması vakit aldı.”

“En iyi makinelerle dolduruyoruz hastaneyi hala vakit aldı diyorsunuz.” Burak müdahil olmadan duramadı. “Sonuçlar ne peki?”

“Enfeksiyon kapmış.”

“Ee?” doktor adama baktı. Ne demesini bekliyordu? Enfeksiyon kapmış işte yüksek ateşin sebebi de buydu.

“Ateşin sebebi kandaki enfeksiyon ama bağışıklığı düşük olduğu için vücudu da tamamen savaşamıyor. İlaçların işe yaramamasının sebebi bu. Önümüzdeki günlerde ateşini tamamen düşürmeye çalışacağız. Bugünden itibaren ilaç tedavisine başlayacağız.” Burak, Feyyaz’dan cevap gelmeden devam etti. “Tahmini ne kadar sürer?”

“Emin değilim ama kendine gelmemesinin temel sebebi ateşinin yüksek olması. Ateşi düşünce kendine gelecektir.”

“Tamam.”

“Geçmiş olsun tekrardan ben gün içinde tekrar uğrarım.” Doktor, odadan çıkarken Feyyaz adama öldürücü bakışlar atmadan duramamıştı. “Ben Zerda’yı arayım. Evden giyecek bir şeyler getirsin.”

Feyyaz cevap vermeden başını salladı sadece. Burak dışarı çıkmış birkaç dakika sonra içeri girdi. Kanepeye otururken aklına takılan soruyu sormadan da duramadı. “Bir şey soracağım kimden kaptı peki bu enfeksiyonu? Kendi kendine gelecek hali yoktu ya.”

“Bilmiyorum ki birkaç gündür evdeydi. En son Zerda ile dışarı çıkmıştı.”

“Zerda’da bir şey yok eğer beraber çıktıklarında almış olsaydı o da hasta olurdu. Bu kadar olmasa da.”

“Emin değilim başka evde kimi görüyor ki?”

“Bilmiyorum ki çalışanlardan falan kapmış olmasın.”

“Tek bir kişi çalışıyor o da hasta değil bildiğim kadarıyla.” Bu arada elinde vizite defteri ve üzerinde ilaçların bulunduğu tekerlekli masa ile iki hemşire girdi. Burak aklına takılan soruyu sormadan duramadı. Hemşireler serumun içine ilaç karıştırırken Feyyaz dikkatle onları izliyorlardı. “Bir şey soracağım.”

“Tabi buyurun.”

“Enfeksiyonu nereden almış olabilir?” hemşire önce elindeki kağıtlara baktı sonra adamlara döndü. İkisi de onu izliyordu. Ne demelerini bekliyorlardı ki? Nereden bilebilirdi ki bu sorunun cevabını?

“Emin değilim nereden veya kimden almış olabileceğini ama hastanın bağışıklığı düşük olduğu için normalden daha büyük bir tepki veriyor vücudu bu da bağışıklık sistemi kuvvetli olan herhangi birinden kapmışsa bulaştıran kişi de bir belirti olmayabilir. Yakındaki günler içinde kimlerle görüşmüşse kontrol ettirebilirsiniz.” Burak kadına baktı. Hemşire devam etti. “En azından bulaştıran kişiyi bulabilirseniz Berfu Hanım’ın tedavisi bitene kadar ya görüşmez ya da tedavi olur.”

“Tamam sağ olun.” Diğer hemşire makineyi kontrol etmiş sonrasında ateşini tekrar ölçmüş kağıda not etmişti. “Geçmiş olsun” diyerek odadan çıktı. “Zerda’da da herhangi bir belirti yok aksine gayet iyi ama yine de kontrol etsinler. Berfu başka biriyle görüştü mü? Hocalarıyla falan.”

“Hayır dersleri bile uzaktan alıyor. Nereden bulaştığını bir bulayım?”

“Sakin ol da neyse ben eve adam göndereyim çalışanınızı getirsin bir kan versin adam bakalım ondan çıkacak mı?” Feyyaz başını sallasa da gözünü baygın yatan karısından ayırmamıştı. “Peki kapıdaki adamlardan falan kapmış olabilir mi?”

“Yok kim bulaştıracak kadar yakınlaşacak ki?”

“O da var neyse.” Burak odadan çıkmış sonrasında geri gelmişti. Büyük bir sessizlik içinde odada oturuyorlardı. Telefonu çalınca kapıya çıkmış ve gelen nişanlısını karşıladı.

Zerda elindeki çantayı Burak’a verirken “Nasıl oldu?”

“Baygın.”

“Yaa doktor ne dedi?”

“Enfeksiyon kapmış.”

“Kimden?”

“Onu öğrenmeye çalışıyoruz. Sen de bir kan testi versene sende de var mı?”

“Giderken veririm. Girsem mi içeri?”

“Yok girme burnundan soluyor abim zaten hiç muhatap olma şimdi kendine gelince gelirsin.”

“Tamam o zaman. Bir kaç günlük kıyafet koydum ben içine başka bir şey lazım olursa haber verirsin.”

“Tamam hayatım sen git hadi. Teşekkür ederim.” Zerda, Burak’ın dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp arkasını döndü.

Burak içeri girdiğinde elindeki çantayı kenarda ki masanın üzerine bıraktı. “Hemşire gelince yardım eder üstünü değiştirir.”

Feyyaz cevap vermeden oturmaya devam etti. Ağzını açarsa hiç hoş şeyler söylemeyeceğini biliyordu şu an kendini zor zaptediyordu konuşursa bunun çok daha güç olacağını biliyordu bu yüzden hiç ağzını açmadan oturmaya devam etti. İkindiyi geçerken Cüneyt aramıştı. Çalışan temiz çıkmıştı herhangi bir sorun yoktu. Zerda’da da bir şey çıkmamıştı. Sonrasında Berfu’nun ateşi tekrar 40’ın üzerine çıkmıştı. Ateşini düşürmeye çalışırken saatler geçmişti. Sonunda tekrar 40’ın altına düşürmeyi başarmışlardı. Oda boşaldıktan sonra Burak aklına gelen soru ile Feyyaz’a döndü. “Senden bulaşmış olma ihtimali ne?”

“Benden mi?”

“Evet.”

“Ben nereden aldım?”

“Geçen gün hani bir adamı dövmüştün depoda bayağı dövmüştün hatta üstün başın kan olmuştu.”

“Ee?”

“Eesi işte belki adamda vardı sana geçti sen de Berfu’ya geçirdin. Doktor enfeksiyon kanda dedi ya.” Feyyaz bir an düşündü. Mantıklıydı. “Bende niye bir şey yok?” Bir şey hissetmiyordu şu an sinir haricinde.

“Hemşire ne dedi duymadın mı? Bulaştıran da bir şey olmayabilirmiş ayrıca sen hayatında toplamda kaç kere hasta oldun ki?” Feyyaz biraz düşününce mantıklı olduğunu fark etti. Kendisinden geçme olasılığı yüksekti. O gün değildi ama ertesi günü birlikte olmuşlardı başkasındansa kendinin bulaştırma ihtimali daha yüksekti. “Bence ben hemşireyi çağırayım bir kan alsınlar ne olur ne olmaz.” Burak odadan çıkmış geri yanında hemşire ile geri dönmüştü. Hemşire elindeki kan alma kitini kanepenin üzerine bıraktı. Feyyaz kolunu açmış bekliyordu.

Kadın dört tüp kanı alıp çıkarken Burak “Niye dört tüp kan aldı ay ne yapacak bu kadar kanı?”

“Gerzekliği bıraksan mı acaba? Ayrıca niye hala buradasın sen gitsene evine.” Şu an hiç Burak’ın gereksizliği ile uğraşamazdı. Kendi içinde bir savaşın ortasındaydı yeterince bir de Burak’ın gerzekliğini kaldıramazdı. “Gidersem seni kim sakinleştirecek? Gidersem yanımda hastanedekilerin can güvenliğini de götürürüm en azından karın uyanana kadar burada bekleyeceğim sonrasını ona havale ederim.”

“Lan bir şey diyeceğim olmayacak en iyisi sus.”

Sessiz geçen 20 dakikanın sonunda Burak yine kendini tutamayıp Feyyaz’a döndü. Sonra kızacağını düşündüğü için geri telefonuna geri döndü. Dayanamayıp geri Feyyaz’a döndü. Tekrar telefona dönerken “Ne diyeceksin Burak çıkar ağzındaki baklayı.”

“Şimdi bu kız genel olarak hasta ya.” Feyyaz, Burak’a biraz daha konuşursan yer değiştireceksiniz der gibi bakınca Burak geri adım atarak “Yani doğduğundan beri bağışıklık sistemi zayıf ya.”

“Ee.”

“Yani bu kadar yaşamayı başarmışsa demek ki ailesinin bildiği bir şey vardır.”

“Nasıl yani?”

“Bu kız hayatında ilk defa hastalanmamıştır daha önce de bu şekilde ateşlenmiş olması lazım.”

“Büyük ihtimalle.”

“Yani onlar Şırnak’ta bir tedavi bulmasalar kaç kere havale geçirmiş olurdu.”

“Sonunu getirsen mi acaba?”

“Sonu işte daha önce kullandıkları bir ilaç falan olması lazım değil mi?” Mantıklıydı geçen yıl boyunca adam akıllı hastaneye bile gitmemişti eğer bu kadar hassas bir insanın gitmemesi saçmaydı kesinlikle demek ki başka bir şey biliyorlardı. Ayrıca nişan ve düğünde de oldukça kalabalık ortamlara girmişti ve o kadar insandan kapmamış olma ihtimali yok gibiydi ona rağmen bir sıkıntı çıkmamıştı. “Doğru.”

“Arasak mı acaba?”

“Kimi?”

“Ölmüş dedesini. Kimi olacak annesini falan işte ya da Baran’ı.” Feyyaz şimdiden kadının sesini kulağından duyuyordu nasıl becerdin bu hale getirmeyi der gibi konuşacak canını iyice sıkacaktı. Bir de gerçekten o bulaştırmışsa kendini hiç iyi hissettirmeyecekti üstüne o cadı kadının yarı Arapça yarı Türkçe konuşmasını kaldıramazdı. “Hiç suçlamalarını dinleyemem.”

“Abi.”

“Ne?”

“İnat etme ya ben konuşurum.”

“İyi o zaman yengesini ara Baran’ın karısını en azından o daha iyi.” Düğünde gördüğü kadarıyla pek yangına körükle giden birine benzemiyordu en azından kuyruğuna basılana kadar. “Berfu’nun telefonu nerede?”

“Çantanın içinde.” Burak telefonu eline aldı önce açmaya çalışsa da parmak izi vardı. Yatakta uyuyan kızın parmağını telefona tutarak açtı. Birazcık suçlu hissetmiş olabilirdi telefonunu izinsiz karıştırıyor gibiydi. Önce rehbere girse de bazı kişilerin Arapça kaydedilmiş olduğunu gördü. Boğazını temizleyerek Feyyaz’a döndü. “Ne oldu?”

“Bunların yarısı Arapça hangisi kim nereden anlayacağız?”

Telefonu eline alıp bir baktı gerçekten de Arapça kaydetmişti bir de üstüne resim falan da yoktu. Nereden anlıyor gibi düşünse de Arapça konuştuğunu fark etti. Anlaşılan sadece konuşmuyor yazabiliyordu da. “Mesajlarda resmi vardır herhalde.”

“Belki.” Mesaj uygulamasına girdiğinde çok da zorlanmadan bulmuştu çünkü en son konuştukları arasındaydı. Mesajları açtı okusa da anlamayacağı için denemedi bile. Karışık bir dil kullandıkları kesindi ayrıca okumak gibi de bir niyeti yoktu. Numaraya baktı geri rehbere döndü. Sırayla numaralara bakınca bulmuştu. Arayıp Burak’a uzattı.

Burak elinde telefonla yanına oturdu. İkinci çalışta açıldı. “Alo Berfu.” Karşıdan gelen sesle Burak hemen araya girdi. “Merhaba ben Burak, Feyyaz’ın kuzeni.” Hatice şaşırmıştı kesinlikle beklemiyordu.

“A- Evet hatırladım Zerda’nın nişanlısı olan.” İsimlerinden pek emin değildi ayrıca hiçbiriyle birebir konuşmamıştı bildiği sadece kızların isimleriydi. “Evet.”

“Bir şey mi oldu?” Olduğu kesindi yoksa neden onu arasınlar ki hem de Berfu’nun telefonundan aramışlardı. “Yani çok büyük değil de ben bir şey soracaktım.”

“Tabi.”

“Önceden yani daha önce hiç ateşlenmiş miydi?” ne saçma bir soru sorduğunun farkındaydı ama ne diyeceğini bilememişti.

“Anlamadım.”

“Berfu’nun daha önce ateşi yükselmiş miydi?”

“Ne kadar yükselmesinden bahsediyorsunuz.”

“40 gibi.”

“Enfeksiyon mu kapmış?” Burak kadının daha anlatmadan anlamasına sevinmişti ama ayrıca sanki bekliyordum zaten der gibi de olmuştu. “Evet.”

“Anladım ne kadar oldu?”

“Yeni sayılır.” 24 saat olmamıştı ateşi yükseleli en azından daha. “İyi o zaman ilaçlarının arasında yabancı ismi olan bir iğne olacaktı.” Burak bir an tüm ilaçların isimleri yabancı zaten diye düşündü.

“Yabancı?”

“Yani ilaç Türkiye’den değil yurt dışından geliyordu o yüzden üzerinde yabancı ülkeden geldiği için bir etiket olmalıydı.” Burak Feyyaz’a baktı. Feyyaz bilmiyorum diye başını salladı.

“İsmini hatırlıyor musunuz?”

“Hayır hiç hatırlamıyorum zaten ilk 24 saat içinde vurunca işe yarıyor. 24 saati geçince pek bir işe yaramıyor.”

“Anladım.”

“Ama 4 tane olması lazım ikisini önceden kullanmıştı ama dördü duruyordu.”

“Anladım teşekkürler. İyi akşamlar”

“Önemli değil. İyi akşamlar.”

Burak telefonu kapatınca “Ne iğnesi?”

“Hiçbir fikrim yok.”

“Buraya getirmedi mi?”

“Emin değilim ki?”

“Dur evi arayalım eğer buradaysa dolapta falandır.” Burak Cüneyt’i ararken Feyyaz Berfu’ya söyleniyordu. Madem böyle bir iğne vardı da niye önce söylemiyordu. 5 dakikanın ardından Burak geri döndü. “Ne oldu?”

“Yokmuş yani buraya hiç iğne gelmemiş. Gelenler sadece hapmış.”

“Ee dördü nerde?”

“Orada kalmış olmasın?”

“Belki de.”

“Arslan’ı arayım yani akşam akşam şehirler arası iğne arıyoruz.”

Telefon ikinci çalışta açmıştı. “Buyurun Burak bey.”

“İyi akşamlar Arslan sana bir şey soracağım”

“Tabi buyurun.”

“Berfu’nun orada kalan eşyaları arasına baksana bir iğne arıyoruz. Tek kutulu yabancı bandrol olacak üstünde.” Arslan kısa bir düşünmenin ardından cevap verdi. “Burak Bey, Berfu Hanım buradayken bazı ilaçları atmıştı.”

“Atmış mıydı?”

“Evet ilk hasta olduğunda ilaçları bodrum kattan çıkartmıştı ama o zaman enjeksiyon ve şurup olanlar bozulmuştu sıcaktan o yüzden çöpe atmıştı.” Burak Feyyaz’a bak gör ben sana yapma dedim der gibi baktı. “Sen yine de oraya bir baksana tekrardan belki hala orada kutusu falan kalmıştır.”

“Tabi ben bakıyım ararım” telefonu kapatınca “Yani ben sana kafana göre iş yapma demiştim.”

“Burak delirtme beni.”

“Ne?”

“Şu an oturduk adını bile bilmediğimiz bir iğneye muhtaç bekliyoruz.”

“Bilerek mi yaptım lan delirtme beni.”

“Bilerek yapmadın ama ben sana hiç kaldırma demiştim.”

“Burak sabrımın sınırındayım.”

“Neyse yani Berfu da hiç söylemiyor iğne yok diye. Sağlık durumunu bile hastalandığında söylemişti hoş ben de ne diyorsam.”

“Burak zaten sinirden yerimde zor oturuyorum sen de karşımda söylendikçe daha da deliriyorum eğer Berfu’nun yanında bir yatakta sen istemiyorsan sesini kes.”

“Bir şey demedim.”

Feyyaz bugün iki darbe yemişti önce onun yüzünden hasta olduğunu öğrenmişti ki bu da onu iki kere hasta ettiği anlamına geliyordu sonra da ondan habersiz eşyalarını kaldırttığı için ilaçları bozulmuş ve şu an bu hale gelmişti. Eğer iğneden haberleri olsaydı ya da ellerinde olsaydı şu an iğneyi vurabilirlerdi. Ateşi yükseleli 24 saati geçmemişti işe yarama ihtimali vardı. Ayrıca ne kendisi kullandığı ilaçları öğrenmişti ne de o söylemişti. Hoş Berfu’nun ağzından laf almak için kerpeten cımbız falan gerekiyordu. Bir şey anlatırken canından veriyormuş gibiydi. Anlatmadığını biliyordu kendisi üstüne düşmeliydi. Hatta ateşinin ilk olduğunu fark ettiğinde hastaneye gelmiş olsalardı bu kadar yükselmeyecekti. İçi sıkılıyordu bu şekilde oturmaktan hiç alışkın değildi elinin kolunun bağlı kalmasına.

Sabahı zor etmişlerdi. Burak sürekli bir hareket halindeydi, Feyyaz’ın ise gözüne uyku girmiyordu Berfu’ya sinirlenmek istese de yapamıyor yerine de kendine sinirleniyordu ayrıca ona sinirlenmenin saçma olduğunun farkındaydı ilk başta ilaçların bozulmasının sebebi kendisiydi. Ayrıca hastalığı bulup gelen ve bulaştıran da oydu. Gün doğana kadar her iki saatte bir hemşireler gelmiş gitmişti. Ateşi 40’ın üstüne çıkmamıştı ama 39’un altına da inmemişti arada kalmıştı. Arada soğuk kompleks uyguluyorlar, serumu yeniliyor ya da ilaç veriyorlardı.

Sabah erkenden doktor gelmiş değerleri kontrol etmiş sonra da Feyyaz’ın sonuçlarına bakmıştı ondan geçtiği kesindi ama ilaç kullanacak durumda değildi çünkü enfeksiyon değerleri düşüktü. Berfu’nun ona bulaştırma imkânı olmadığı için tam tersi oluyordu. Doktor ilaç kullanmanın yararsız olduğunu bu durumda bulaştırmayacağını söylemişti. Saatler geçiyordu ama Berfu uyanmıyordu, Feyyaz artık yerinde duramıyordu öne eğilmiş ellerini önde toplamış, bacağının birini durmadan hareket ettiriyordu. Öğleden sonra 38’in altına düşürmeyi başarmışlardı. Hava kararıyordu Burak eve üstünü değiştirmeye gitmişti.

Berfu gözüne düşen beyaz ışığa sinir olmuştu, neden bu kadar parlaktı ki? Hafif bir gözünü araladı. Tavanla karşılaştığında evde olmadığını anlamıştı en son kötü hissettiğini hatırlıyordu ama çok da bilinci yerinde sayılmazdı. Anlaşılan haklıydı da. Kafasını yana çevirince yan taraftaki kanepenin üzerinde büyük bir stresle oturan ve yerle bakışmayı sürdüren kocasına baktı. Kolunu kıpırdatmak bile zor geliyordu ayrıca boğazı çok kurumuştu. Konuşmaya çalışmak canını daha çok yakacak gibiydi. Onun yerine yavaşça boğazını temizlemeye karar verdi. Boğazını temizlerken Feyyaz’ın dikkatini çekmişti.

Adam duyduğu sesle kafasını yatağa çevirdi. Bir çift yeşil gözle karşı karşıya gelince rahatlamıştı. Az önceki tüm stresi ve siniri kaybolmuştu. Hemen yerinden kalktı yanına yaklaştı. “İyi misin?” Berfu konuşacak kadar iyi hissetmiyordu ama çok fena susamıştı. Dudaklarını aralayıp pürüzlü bir sesle “su” diyebilmişti. Adam hemen yan taraftaki bardak suyun ağzını açtı. Yavaşça doğrulmasına yardım edip suyu içirdi. Kadın içindeki ateşin biraz olsun dindiğini hissetmişti. Başını tekrar yastığa koyunca daha iyi hissediyordu. “Daha iyi mi?”

“Evet.”

“Aklımı çıkardın biliyor musun neredeyse iki gündür kendinde değilsin.” Berfu ilk kötü hissettiğinde hemen hastaneye gelmiş olsalardı bu kadar kötü olmayacağını biliyordu. Ayrıca iki gün boyunca birinin yanında uyanmasını beklemek kesinlikle kötü bir deneyimdi. Daha önce hiç yaşamamıştı ve yaşamak da istemezdi.

“Özür dilerim.” Feyyaz isyanında haklı olsa da asıl suçlu olanın kendisi olduğunu biliyordu “Asıl ben özür dilerim daha dikkatli olmalıydım.” Öpmek için yaklaşsa da geri çekildi doktor sorun yok dese de tekrar riske girmeye gerek yoktu.

Berfu cevap vermek yerine “biraz daha su var mı?” Feyyaz yataktan kalkıp masanın üzerindeki sulardan bir tanesini açarak içmesine yardım etti. Berfu boğazını temizlerken daha iyi hissediyordu. Kendini geriye yasladı. Başındaki ağrı yavaş yavaş kendini hissettiriyordu.

Feyyaz çalan telefonla gerçekliğe döndü. Ekrana baktığında Burak’ın aradığını gördü. Doktora da söylememişlerdi telefonu açarken kapıya yaklaştı. Burak’a Berfu’nun uyandığını söylemiş o da geri gelmemeye karar vermişti. Kapıdaki adama doktoru çağırmasını söyleyerek karısının yanına geri döndü.

“Nasıl hissediyorsun?”

“Başım ağrıyor ve hiç halim yok.”

“İğneden niye bahsetmedin daha iyi olabilirdin şimdi?”

“Hangi iğneden?”

“Yurtdışından getirttiğiniz ateşin yükseldiğinde vuruyormuşsunuz?”

“Sen nereden biliyorsun?”

“Yengenden öğrendik.”

“Uzun zamandır bu kötü olmamıştım ben de artık ihtiyacım olmadığını düşündüm.”

“Aferin sana o zaman.”

“Zaten yoktu ki söylesem de bir şey değişmeyecekti.”

“Alınabilirdi değil mi?”

“Yani.”

Bu sırada kapı açıldı içeri doktor girdi. Konuşma yarıda kesilse de Feyyaz bu konuda hiç de rahat değildi. Zaten kendini suçlu hissediyordu bir de ilacın ellerinde olmama sebebi de kendisiydi. Saçma bir döngü olmuştu. Doktor ateşini ölçerken bir taraftan da “Nasıl hissediyorsunuz?” diye sordu.

“Çok yorgunum ve başım ağrıyor.”

“Ateşiniz hala tam düşmemiş ağrı kesici ve ateş düşürücü verelim tekrardan. Ateşiniz normale döndüğünde ve günlük hayata dönebilene kadar misafirimiz olacaksınız. Sabah tekrar ziyaret ederim ve sonuçlarınıza bakarız. Geçmiş olsun.”

“Sağ olun.” Sonrasında doktor odadan çıkmıştı. Berfu sanki günlerdir uyumamış gibi hissediyordu ayrıca midesinde bir boşluk hissi vardı ama hiçbir şey yiyesi yoktu.

Feyyaz odadan çıkan doktorla rahatlamıştı. “Bir şey istiyor musun?”

Berfu cevaplamak yerine başını hayır anlamında salladı. Günlerdir bir şey yememişti baygın olabilirdi ama vücudunun zaten direnci yoktu aç kalırsa daha zor iyileşirdi. “Aç değil misin?”

“Canım istemiyor.”

“Olmaz ama kaç gündür bir şey yemedin.”

“Midem hiçbir şey almıyor.”

“Olsun aç kalmak da çözüm değil. En azından hafif bir şeyler yiyebilirsin.” Berfu kocasının suçlu hissettiğini daha önce hiç görmemişti ve tuhafına gitmişti. Kesinlikle onu şaşırtmayı başarıyordu. İğne konusunda suçlu olabilirdi ama hastalık konusunda suçlu değildi. Kendisi en ufak bir belirti bile hissetmezken nasıl dikkatli davranabilirdi ki? En azıdan az da olsa bir şeyler yiyebilirdi. Başını onaylar gibi sallarken kafasını yastığa koydu. Gözlerini açık tutmak hiç kolay gelmemişti.

Feyyaz kapıdakilere yiyecek bir şeyler getirmelerini söylese de onların gitmeyeceğini biliyordu. Nöbet değişimi yapalı daha 1 saat bile olmamıştı ayrıca kapının önünden ayrıldıklarını patronları görürse halihazırda hastanenin içinde komalık yapardı. Aşağıdaki adamlardan bir tanesini arayarak mesajı iletti.

Berfu tekrar uyuyakalmıştı. En azından kendindeydi. Feyyaz arkasına yaslanmış uyumasını izliyordu. En azından daha kendindeydi. Hareket etmediğinde acaba tekrar mı kendinde değil diye düşünmeden kendini alamıyordu yeniden hareket edene kadar bekliyordu hatta iki kere de koluyla oynamıştı hareket ettirecek mi diye. Neyse ki sadece uyuyordu. Bir saatin ardından çorba, su ve meyve gibi şeyler getirmişlerdi. Berfu çorbadan iki kaşık almış sonrasında midesi bulanmış ve yiyememişti. Gecenin ilerleyen saatlerinde genç kadın bir uyumuş bir uyanmıştı.

Ertesi gün öğlene doğru Burak ve Zerda gelmişti. Feyyaz sabah Berfu ile tekrar kan vermiş ve sonuçları iyi gelmişti. Berfu’nun değerleri düşüyordu ama hala ateşi 36’ya inmemişti. Genç kadın fazlasıyla halsiz hissetse de düne göre çok daha iyiydi. Sabah bir şeyler yiyebilmişti. Zerda ve Burak kanepede oturuyorken Feyyaz, Berfu’nun yanına oturmuştu.

“Nasılsın?”

“Düne göre daha iyiyim ama hala halsiz hissediyorum.”

“Normal ya en kısa zamanda toparlasın İnşallah.”

“İnşallah.”

Konuşma devam ederken Burak sonunda dayanamamış ve sonunda “Çok daha iyi olabilirdin şu anda, neden daha önce ilaçlarını söylemiyorsun ki?” dedi. Haklı bir isyanda olduğunu biliyordu. Neredeyse bilinçsiz 2 gün geçirmişti Feyyaz’la beraber burada o da beklemek zorunda kalmıştı. “Aklıma gelmedi hem düğünden beri bu kadar kötü olmamıştım.”

“Hangi düğün?” bildikleri kadarıyla düğünde gayet iyiydi. “Abimin düğününde.” 2 yıldır bir şey olmamıştı yani. 3 yıllık düzenliliği Feyyaz bozmuştu.

“Yengen elinde olduğunu söylemişti.”

“Vardı zaten ama bozuldukları için atmıştım.”

“Haber verseydin alınabilirdi.” Feyyaz gerilmişti aynı konuşmayı kendisi yapmıştı zaten. Ayrıca Burak hangi hakla bu konuşmayı yapıyordu ki? Hasta diye kendi bile üstüne gitmemişti ama Burak yerini bilmeden konuşuyordu.

Zerda Burak’ın ses tonundan hoşlanmamıştı. Hasta kızı azarlıyor oluşu da hiç hoş değildi bir de üstüne bu kız Feyyaz’ın abisinin karısıydı. Hem de deli abisinin. Konuşma daha fazla devam etmesin diye “Biz kalkalım sen de dinlen.”Zerda ayağa kalkarken Burak’ın da kolundan tutmuş kaldırmıştı. “Bir şeye ihtiyacın olursa ararsın.”

“Teşekkür ederim.” Zerda ve Burak odadan çıkarken Feyyaz da peşlerinden gitmişti. Zerda yürürken Feyyaz Burak’ın kolundan tutarak durdu. Kulağına doğru yaklaşarak “Bir daha karımı azarlama.”

“Ama.”

“Aması yok Burak bir daha uyarmam.”

“Tamam abi.”

Burak Feyyaz’ın elinden kurtularak Zerda’ya yetişti. Feyyaz içeri girdiğinde yatakta oturur pozisyonda olan karısına baktı, elindeki telefonla oynuyordu. Doktor yanına yaklaşmasında bir sorun olmayacağını söylemişti. Yanına oturdu, tek bacağını yatağın üzerine yarım bir şekilde uzatmıştı. Ayakkabısının yatağa değmediğinden emin olmuştu. Saçına bir öpücük bırakırken elindeki telefona baktı. Neye baktığından tam emin olamamıştı. Karışık fotoğrafların içinde geziniyordu. Başta kendi telefonundaki fotoğraflar zannetse de sonradan başka bir uygulama olduğunu fark etti. “Neye bakıyorsun?”

“Pinterest.” Bir süre sessizce onunla resimlere baktı. Oldukça karışık bir içerik olduğu kesindi. Her türden fotoğraflara bakıyordu. Sonra oradan çıktı başka bir uygulamaya girdi. İkisinden de ses çıkmıyordu. Berfu’nun konuşacak hali yoktu boğazı ağrıyordu ayrıca az önce Burak’ın ses tonuna canı sıkılmış ve üzülmüştü. Sanki bilerek ve isteyerek hasta olmuştu. Eğer bu kadar kötü olacağını bilse tabi ki söylerdi. Her önüne gelen aynı şeyi söylüyordu ama kimse dönüp nedenini düşünmüyordu. Aylardır evli olmalarına rağmen bir haftayı bile beraber geçirmemişlerdi her zaman işi vardı. Bazen bilerek yaptıklarını düşünüyordu. Feyyaz ise az önce Burak’ın sözlerine sinirlenmişti. Kendisi de biliyordu söylemesini ki zaten söylemişti ona ne gerek vardı kendine dert edinmişti. Kimse ona hastane de onunla beklesin dememişti.

Berfu gözlerine inen uykuya daha fazla direnemeyerek telefonu kapattı. Onunla birlikte oturan kocasına telefonu uzatarak “uykum geldi biraz uyuyacağım.” Adam sesini çıkartmadan telefonu aldı. Kafasını yastığa koyan karısına bakmadan yatağın kumandasını eline alarak baş kısmını biraz yere indirdi.

Berfu akşama doğru uyanmış bir şeyler yemiş daha sonra da yatakta oturuyordu. Bir ara ailesi ile konuşmuş iyi olduğunu söylemişti. Hava çoktan kararmış doktor gelmiş gitmiş sonra da hemşire günün son ilacını verip gitmişti. Elindeki telefonda Pinterest’te dolaşmaya başladı. Feyyaz bu sefer ayakkabılarını çıkartmış yanına uzanmıştı.

Berfu beğendiği bir elbisenin üzerine tıklayıp elbiseyi iyi incelemeye başladı. Feyyaz da yanında yorum yapmadan oturmuş fotoğraflara bakarken ekranın alt kısmında gördüğü resme tıkladı. “Ya hayır. Niye yaptın?” Feyyaz hınzırca “Güzelmiş.” diye cevap verdi.

“Sen sadece işine gelen şeylere güzel diyorsun.” Berfu resimden çıkmak istese de Feyyaz elini ekrana koymuş geçmesini engelliyordu. “Demiyorum.”

“Diyorsun.”

“Ama bu güzelmiş.” Berfu ekrandaki resme tekrar baktı. Sarışın bir kadının üzerinde kırmızı bir fantezi iç çamaşırı takımı vardı. “Sapık mısın sen ya?”

“Ne alakası var kızım?” Karısına bir şeyler beğenirken neden sapık oluyordu ki? “Niye başka kadınlara güzel diyorsun?” Kadının yüzüne bile tam bakmamıştı. İşin açığı resimdeki iç çamaşır takımını karısının üzerinde hayal edince güzel olduğu söylemişti.

“Başka kadınlara demiyorum ki üstündekine diyorum.” Berfu gözlerini kısarak kafasını yana çevirerek “Deme.” dedi. Bu arada da resimden de çıktı. “Ama bak sana da alabiliriz bence.”

“Feyyaz!”

“NE? Yalan mı? Bence yakışır.” Berfu’nun rengi değişirken “Şu an onu mu düşünüyorsun ya?” tepki göstermeden de duramadı.

“Şimdi mi giy dedim sonra evde.” Şu an asla olmazdı. Kapıda sürekli bekleyen iki adam vardı onun haricinde kadı ve erkek hemşireler girip çıkıyordu doktorları hiç saymıyordu bile. “Bir de şimdi deseydin bari.”

“Yok o kadar da değil.”

“Ne kadar iyisin ya.”

“İyilikten değil kapıda adamlar var ayrıca içeriye birileri girip çıkıyor.”

“Yani kapıda kimse olmasa giy diyeceksin.” Feyyaz muzırca gülümseyerek “Belki.” diyerek Berfu’yu isyan ettirmişti.

“Ya ne insafsız bir insansın şurada hasta yatıyorum.” O da farkındaydı hasta olduğunun ayrıca ciddi değildi. “İyi canım bir şey demedik sonra giyersin.”

“Giymiyorum ne şimdi ne de sonra.” Eve gidince de polar pijamalarını giyip yatacaktı. “Alalım giy bence sana yakışır.”

“Hayır.”

“Ne hayır?”

“Almayacağım. Sen de alamayacağına göre...” Feyyaz asla gidip bir iç çamaşırı mağazasından iç çamaşırı almazdı. “Niyeymiş?”

“Bana ne?”

“Asıl bana ne gördüm o kadar.”

“Görmeseydin o zaman. Bana mı sordun girerken resme?”

“İyi alma da giyme de.” Feyyaz geriye yaslansa da çok ayrılmamıştı ana amacı gördüğü geceliği aldırmak değildi zaten sabahtan beri neredeyse hiç konuşmamıştı biraz konuşturmaya çalışıyordu.

Berfu birkaç fotoğrafta daha gezindikten sonra sayfayı yeniledi. Bu sefer sayfaya fantezi iç çamaşırları ve gecelikler de çıkmıştı. “Bak gördün mü keşfetimle oynadın içerikler değişti.”

“İşte ilham olur alışveriş yaparken.”

“Ya...” derken başka bir tanesinin üzerine tıklamıştı. Berfu geri çıksa da Feyyaz her seferinde başka birinin üstüne tıklamaya başlayıp işi oyuna çevirmişti.

Not: Sizce kitap nasıl ilerliyor? Yorum yaparsanız çok mutlu olurum.

 

Loading...
0%