Yeni Üyelik
34.
Bölüm

KÜÇÜK SÜRPRİZLER

@ahsenkubos

Akşam yemeğinden sonra Feyyaz biriyle konuşmak için çalışma odasına girdi Berfu yatakta bugün gelen katalogları incelemeye başladı. Birkaç şey beğendi ama bir türlü emin olmamakla birlikte bir dergide çift eşyaları gördü. Çok güzellerdi. Ama sadece onun bakış açısıyla güzellerdi. Feyyaz’ın beğenmeyeceğinden emindi. Biraz daha bakındıktan sonra beğendiği bir yaka iğnesini seçti. Hem çiftler için seçenekleri de vardı. Yaka iğnesi ve toka ya da yaka iğnesi ve kolye. Kolyeli seçeneği beğenmişti. Sonra da aklı çift yüzüklerinde kaldığını fark edip o sayfayı açtı. Gözüne hoş gelen yüzüklere baktı. Beğenmişti. Alsa ne olurdu? Ayrıca o aldı diye illa takması mı gerekiyordu? Yani taksa iyi olurdu ama sürekli takmasına gerek yoktu. Sonra da kapı açıldığında dergiyi kapattı. Komodinin alt çekmecesini açıp içine yerleştirdi. “Ayağın ağrımıyor galiba bugün sesin çıkmadığına göre.”

“Çok değil.” Bugün ağrı kesici içecek kadar ağrımamıştı. Gece boyu böyle devam etmesi için bildiği ne kadar dua varsa edebilirdi. Gece uyumak gündüz uyumaktan çok daha iyi geliyordu ayrıca evde geçmeyince hastaneye gidiyorlardı ve artık hastane görmekten midesi bulanıyordu. “İyi o zaman ilaç aldın mı?”

“Hayır. Artarsa içerim.” İnşallah artmaz diye de eklemeyi unutmadı içinden. “Tamam. Yatacak mısın?” Şu an ağrısı yokken uyuması mantıklıydı sonrasında ne olacağını kestiremiyordu ne de olsa.

“Evet uykum geldi sen uyumayacak mısın?” Feyyaz’ın işi tam olarak bitmemişti. Sürekli başkalarına iş yıkmak gibi bir huyu yoktu ve onun imzası olmadan da yapılamayan işler vardı. “Yok daha değil işim bitmedi sen uyu.”

“Tamam.” Kadın kafasını yastığa koyarken gece lambasını açtı.

Berfu uyandığında karşısında duran adamı beklemiyordu. Gözlerini aralarken “Efendim.”

“Rüyanda ne görüyordun da sayıklıyordun.” Rüya gördüğünün farkında bile değildi açıkçası. Şu anda bile ne gördüğünü hatırlamıyordu. Ne diye sayıklıyordu acaba? “Sayıklıyor muydum?”

“Evet.” Feyyaz üzerini değiştirmişti. Saat kaçtı ki çıkıyordu? “Bilmem hatırlamıyorum. Sen nereye çıkıyor musun?”

“Evet toplantım var geç kalmam.” Berfu onaylarken Feyyaz saçlarına bir öpücük bıraktı. “Sen uyu.” Gece de birkaç saati uykusuz geçirmişti ağrı bir türlü geçmeyince en sonunda uyku ilacı almış ve zorla da olsa uymuştu. Şimdiyse pek sesi yoktu ayağının o yüzden biraz daha uyumak iyi olur diyerek gözünü kapattı.

Tekrar uyandığında öğlen olmuştu. Kapının çaldığını fark edince “Efendim” saat kaç olmuştu acaba? “Günaydın Berfu Hanım girebilir miyim?” Önce üzerine baktı, pijama vardı düzgün gözüküyordu.

“Gel.” Kapı açılıp içeri Semih Bey girdi. “Günaydın uyandırdım mı?” zamanlamaları aynı olmuştu. O gözünü açmış kapı çalışmıştı.

“Çok sayılmaz.” Masanın üzerindeki bardakları topladı sonra da çöpü aldı. “Kahvaltınızı getireyim mi?” Yemeğe ne zaman hayır demişti ki?

“Olur.” Semih Bey odadan çıkmış 15 dakika sonra da elinde bir tepsi ile geri dönmüştü. Tam odadan çıkacakken “Hediye seçtiniz mi?” Aklından çıkmıştı hediye meselesi.

“Aa evet iyi hatırlattınız size göstereyim sizde aşağıdakilere gösterir aldırırsınız olur mu?” başka seçenek yoktu ha birde Semih Bey’in kendisi gidebilirdi onun haricinde başka bir seçenek yoktu. “Tabi.” Tepsiyi biraz öne itip alt çekmeceyi açtı dergileri eline aldı. Beğendiklerini gösterdi. “Bunlar olacak.”

“Tabi ben şimdi gönderiyorum.” Semih Bey katalogları kucaklayıp odadan çıkacağı zaman “Ödemeyi benim kartımdan yapsınlar çantam alt kattaydı herhalde.” Diye söylemeyi de unutmadı.

“Tabi ben veririm.” Semih Bey odadan çıkarken “Tamam teşekkürler.” Dedi.

“Önemli değil başka bir arzunuz var mı?” kapı yarım duruyordu bir de buna ayrı çıkmak istememişti. “Hayır teşekkür ederim.”

“Peki size afiyet olsun birazdan gelir tepsiyi alırım.” Berfu çatalı eline alarak yemeye başladı. Acıkmıştı ve midesi ağrımaya başlamıştı. “Tamam. Sağ olun.” Semih Bey odadan çıkarken Berfu kahvaltısını da yapmış oldu.

Hediyeler geldikten sonra komodinin çekmecesine koydu ne de olsa kendi çabalarıyla alabileceği tek yer orasıydı. Feyyaz dediği gibi akşam yemeğinden önce gelmişti. Beraber yemek yemişler sonra da uyumuşlardı.

Ertesi gün ikisi de öğleden sonra uyanmıştı çünkü gece yine Berfu’nun ayağı ağrıyınca ağrı kesici almış işe yaramayınca yine hastane yolu gözükmüştü onlara. Bu sefer uzun kalmamışlar ağrı kesici ve sakinleşmesi için bir iğne yapıp göndermişlerdi. Berfu ilaçların etkisiyle Feyyaz’da günlerdir huzurlu ve uzun bir uyku uyumamış olmanın verdiği yorgunlukla saatlerce uyumuşlardı.

Berfu gözünü açtığında saat çoktan öğlen olmuştu. Midesinde hissettiği kramp olmasa pek uyanası yoktu ama acıkmıştı. Yan tarafa döndü kocası daha uyuyordu. Ne zaman uyanacaktı? Hiç uyanası yokmuş gibi gözüküyordu aç bîl aç bekleyecek hali de yoktu ki? Yine de biraz bekledi. En sonunda kendiliğinden uyanmayacağını anlayınca parmağıyla yanağına dokundu. “Efendim.” Ne kadar hızlı uyanmıştı öyle.

“Uyandın mı?” Feyyaz gözünü açmayı reddediyordu şu an için uyumaya devam edebilirdi. Adam akıllı uyumayalı günler olmuştu. “Daha değil.”

“Yaa!” Berfu’nun hayal kırıklığı dolu sesini duyunca duraksadı. “Niye?” kadın önce dudaklarını büzdü onun uyanmasını mı bekleyecekti. “Acıktım.” Feyyaz bir an sen in ye diyecek olsa da tek başına yürüyemediğini hatırladı. Bir iki saniye daha gözlerini kapalı tutsa da dayanamayarak gözlerini araladı. Ona bakan bir çift acıkmış yeşil gözü gördüğünde “saat kaç?” diye sordu.

“Bire geliyor.” Öğlen olmuştu. Biraz daha dur dese de duramayacağını biliyordu o yüzden kabullenerek hareketlendi. “Tamam getiriyim ben.”

“Uyandırdım özür dilerim.” Berfu’nun yanağından öperken “Önemli değil.” Dedi. Esnerken yataktan kalktı aşağı indi biraz sonra elinde tepsi ile odaya geri dönmüş oldu. Berfu karnını doyururken Feyyaz bölünmüş uykusuna geri dönmek istese de geri uyuyamamıştı. Sanki az önce uyanmamış gibi büyük bir iştahla karnını doyuran karısını izledi.

“Doymadın mı?” tepsidekiler bitmişti ama hala yiyesi var gibiydi. “Doydum.” Feyyaz şu an hiç emin değildi doyduğundan. Daha yiyesi var gibiydi.

“Emin misin?” Berfu’nun kısa bir an kararsızlığa düştüğünü gördü. “Evet.”

“Doymadıysan getirebilirim.”

“Doydum.”

“İyi bakalım.” Tepsiyi alıp masanın üzerine bıraktı. Yatağa geri dönüp uzandı “Karnını doyurduğumuza göre uykuya geri dönebiliriz.” Berfu yastığa başını koyarken “İşin yok mu senin.”

“Hayır evdeyim.” Bir süre gözleri kapalı uzansalar da ikisi de geri uyuyamamıştı. Saat ilerlerken Feyyaz daha fazla dayanamayarak gözlerini açtı. Berfu elindeki telefonla ilgileniyordu. “Günaydın.”

“Akşam oldu neredeyse.” Saat dörde geliyordu. “Olsun. Bir işimiz yok bildiğim kadarıyla.” Yani yoktu ama bu kadar uyumak da başka bir seviyeydi.

“Acıkmadın mı daha?” sabah uyandığında da bir şey yememişti. “Sayılır sen tekrar acıktın galiba.”

“Sayılır.”

Feyyaz yataktan kalktı üzerini değiştirdi dönerken aklına hediye geldi. İçeriye dönerken eline hediye paketini aldı. Berfu telefonunu şarja takmaya çalışıyordu. Yanına oturdu önce boynundan öptü “Sevgililer Günü’n kutlu olsun kar tanem.”

Berfu bir an Sevgililer Günü olduğunu unuttuğunu fark etti. Sabah ilk uyandığında aklındaydı ama sonrasında kocası geri uyumaya devam edince uyanınca veririm diye düşünmüştü. “Teşekkür ederim kocacığım.” Elindeki paketi açtı. Çok güzel bir kolye çıkmıştı. Sade ve şık bir kolyeydi. Ucunda bir ay ve güneş simgesi vardı. Beğenmişti. Yeni favori kolyesi artık buydu. “Çok güzel.”

“Senden çok değil.”

“Ya çok beğendim.”

“Sevindim.”

“Teşekkür ederim.”

“Güle güle kullan.” Berfu alt çekmeceye eğilerek küçük karton paketi çıkarttı. “Bu da senin hediyen.” Feyyaz paketi elinden alırken şaşırmıştı ne ara almıştı hediyeyi. Ayrıca açık söylemek gerekirse pek beklediği söylenemezdi. Araları daha dün düzelmişti ve hediye almak isteyeceğini düşünmemişti. “Teşekkür ederim hiç gerek yoktu.”

“Gerek olduğu için değil zaten.” Onu taklit ettiğini anlayınca gülümsemesine mani olamadı. “Öyle mi hanımefendi.”

“Öyle.”

“Peki öyle olsun o zaman.”

“Hadi bak beğenecek misin?” açık söylemek gerekirse içinden kendininkileri almamıştı ve vereceği tepkiyi merak ediyordu. Feyyaz paketi açtığında onu iki farklı kutu karşıladı. Önce lacivert kutuyu açtı. İçinden çok şık bir kolye çıkmıştı. Kolye? Ona kolye almamıştı herhalde. Sonra kolyenin tam ortasında duran şeyin kolyeden bağımsız olduğunu fark etti. Bir yaka iğnesiydi. Her gün kullandığı bir şey sayılmazdı ama özel günlerde takıyordu. Güzel ve şıktı kabul ediyordu. “Beğendin mi?”

“Beğendim.”

“O zaman diğerini de aç.” Elindeki kutuyu kenara bırakırken diğerini açtı. Bu diğerine göre daha küçük bir kutuydu. Bu kutunun içindeyse bir çift yüzük çıktı. Bu yüzükler onun için olamazdı paketlerken karışmış falan olmalıydı çünkü bu yüzükler fazla... “Bence bunlar senin karışmışlar.”

“Hayır birisi senin.” Yok artık gibi bir bakış atsa da Berfu yüzüğün işlemeli olanını çıkartarak ona uzattı. “Emin misin?”

“Evet ver elini deneyelim.” Dalga geçiyordu herhalde böyle bir yüzüğü ne yapacaktı? Yüzük takmayı sevmezdi taktığı iki yüzük vardı birisi evlilik yüzüğüydü diğeri de masanın başında olmasıyla aldığı bir yüzüktü. Yüzük takmayı da pek sevmiyordu zaten. Yine de elini uzattı. Genç kadın yüzüğü adamın parmağına geçirip “Bak oldu gördün mü?” derken yüzünde büyük bir gurur vardı.

“Hayatım sanki pek benlik değil gibi.” Yani pek falan değil bildiğimiz onun takmayı bırak dolabında saklayabileceği bir yüzük bile değildi o derece sevmemişti. “Beğenmedin mi?” beğenmeyeceğini tahmin etmeliydi zaten. Yüzükler daha çok ergen çiftlerin çift yüzüklerine benziyordu ve açıkçası gözüne de güzel gelmemişti. Berfu cevap beklemeden adamın elindeki yüzüğü çıkartmaya kalktı

“Beğenmediysen çıkart.” Feyyaz parmağındaki yüzüğü çıkartmaya kalkan kadını durdurdu “Hayatım sanki kendine alırken bana amorti vurmuş gibi.” Berfu biraz öyle olduğunu biliyordu yüzüğü beğendiği için almıştı ama savunmaya geçerek “Ne alakası var? Bak ne güzel çift duruyor.”

“Ha sen ha Sokrates şu an için, güzelim ona kalacak olursak alyanslarda çift oluyor ya.” Berfu suratını iyice astı. Evet belki biraz tarzı değildi ama o da her gün kullansın diye almamıştı ki. “Alyansla bu bir mi?”

“Değil kesinlikle alyanslar daha...” O onun istediklerini giyiyordu ama yorum da bulunmuyordu o niye aynısını yapmıyordu. “Daha ne?”

“Bir şey yok sen seninkini tak güzelmiş ben de diğeriyle devam edeyim olmaz mı?” Yani iyi ki günün adı Sevgililer Günü’ydü Berfu bunu fırsat bilmiş istediği şeylerin yanına kendisine de bir şeyler eklemişti. “Gerek yok beğenmediysen iade edebiliriz.” İlla söylediğine pişman olacaktı.

“Berfu abartmasan mı?” karşısında yüzü beş karış olmuş kadına baktı. Cidden niye düşünmüyor değildi arada. “Ben niye abartıyormuşum? Hediyeme çirkin diyen sensin.” Çirkin kelimesini hiç kullanmamıştı.

“Güzelim, çirkin demedim ki benim kullanabileceğim bir şey değil.” Daha çok ergenler falan takabilirdi bu yüzüğü. Pek yetişkin işine benzemiyordu. “Niye ağır abi tarzını mı bozar?”

“Ne alakası var?” Yani sevmemişti işte ne diye uzuyordu ki bu muhabbet. Ama hata onun en başında güzelmiş deyip alacak sonra da bir köşe de varlığını bile unutacaktı. Karısının bir şeyi kısa tuttuğunu ne zaman görmüştü ki şimdi yapsın değil mi? “Çok alakası var soruyorum işte.”

“Tamam Berfu kalsın takarım ama her zaman değil.” Bu olay anca bu şekilde kapanırdı. Eğer aynısını kendisi yapmış olsa kavga ediyor olurlardı ama Berfu Hanım kendi istediğini kabul ettirme konusunda giderek ustalaşıyordu. “İstemiyorsan takma.” Yüzüğü çıkartmaya çalışınca durdurdu. Bu yüzük şimdi çıkarsa önümüzdeki birkaç gün boyunca ya küsecek ya da başına kakıp duracaktı.

“Tamam takacağım bırak ama sadece sen yanımdayken.” Berfu istediğini almıştı. Bu yüzük takılacaktı. Ne demek takamam. Hayatta kabul edemezdi ayrıca insan aldığı ilk hediyeye böyle der miydi? “Eğer iste...”

“Tamam ama abartma.” Feyyaz’ın yeter dur imalı sesiyle geri çekildi. Devam edebilirdi ama kavga çıkartmayacaktı. En azından bugün. “Tamam.”

“Teşekkür ederim Kar tanem ama hiç gerek yoktu ayrıca sen ne ara aldın?” Feyyaz hem konuyu değiştirmek hem de Berfu’nun dikkatini dağıtmak için söylemişti. “Almadım yani aldım da gidip almadım eve geldi.” Feyyaz gülerken “Yoksa hediye gelenlerden mi ayarladın?” Berfu suratını astı kollarını önünde bağladı. Bir telefon trafiği ile uğraşmıştı dün öğleden sonra.

“Aşk olsun niye böyle bir şey yapayım ne kadar uğraştım biliyor musun? Kendim gidemeyeceğim eve katalog getirmesi için adam gönderdim sonra beğendikten sonra tekrar adam gönderip aldırtmam gerekti hatta bulamadıkları için birkaç şube gezdiler.” Böyle söyleyince sanki emek vermemiş gibi görünüyordu ama anca bu kadarını yapabilirdi şu an için.

“Evet adamlar için fazlasıyla meşakkatli olmuş.” Genç kadın kaşlarını çattı. O her şeye gönderiyordu o zaman meşakkatli olmuyordu da şimdi bunun için mi meşakkatli olmuştu. “Çok kötüsün yürüyebilsem kendim giderdim.” Feyyaz şakanın devam edemeyeceğini Berfu’nun her an dolabilecek gözlerini görünce anladı. Üzerine gitmeden U dönüşü yaptı.

“Biliyorum şaka yapıyorum teşekkür ederim hiç almasan da olurdu sen zaten hediye gibisin.” Berfu’nun yüzü biraz olsun düzelirken “Ben de teşekkür ederim 2 gün önce almıştın zaten.”

“Yapacak bir şey yok artık Sevgililer Günü’nden 2 gün önce doğan sensin.” Ee? Ne yapabilirdi ki bu konuda? Seneye tek seferde kutlayabilirdi ayrıca o dememişti ki ayrı ayrı kutla diye. “Tek seferde kutlayabilirsin seneye.”

“Gerek yok ben böyle kutlamaya devam edebilirim. Ayrıca dünyanın en güzel hediyeleri senin yanında hiçbir şey.” Kocası bu ara biraz fazla mı romantikti yoksa o mu öyle algılıyordu. İlginçti pek beklediği şeyler değildi ne de olsa. “Hmm bugün fazla romantiksiniz diyeceğim ama 2 gün önce de öyleydiniz birkaç gündür fazla romantiksiniz.”

“Siz fazla güzelsiniz sizi gördükçe hissettiklerim dilime düşüyor.” Bu zamana kadar çirkindi galiba çünkü evlendiklerinden beri işine gelmedikçe söylediği söylenemezdi. “Yaa öyle mi beyefendi çok kibarsınız.”

“O sizin güzelliğiniz.” Feyyaz bu laf paslaşmasının ne zamana kadar devam edeceğini kestiremedi. Saat beş olmak üzereydi ve acıkmıştı. Ayrıca Berfu’nun da açıklık perileri gelirse kesinlikle birkaç gündür ortada olmayan delileri ortaya çıkardı. “Teşekkür ederim.”

“Hadi aşağı inelim bu kibarlıkla açlıktan öleceğiz ikimizde.”

Aşağı indiklerinde bahçeye yemek hazırlamıştı Semih Bey. Yemekten sonra bahçede oturmaya devam ettiler. Sevgililer Günü şerefine Semih Bey pasta hazırlamışlardı bu arada Berfu da iki gün önce pasta kesmediği için onu da kesmiş oldu. Birkaç saat bahçede oturdular. Aralarındaki buzlar tamamen ermişti neredeyse.

Berfu bir süre daha ayak ağrısı çekmeye devam etti. Ayrıca kendi başına hareket etmeye başlamıştı çünkü kocasının durmadan başını bekleyemeyeceğini biliyordu. Yine de erken gidip gelmeye çalışsa da tek kaldığı vakitlerde kendi hareket etmesi gerekiyordu. Bu arada ders çalışmaya da geri döndü. Ara verdiği derslerini toparlamaya başladı. Hızlı geri dönüşüyle birlikte dersleri de geri döndü. Mart ayının ortalarına yaklaşmışlardı Napoli’de havalar fazlasıyla ısımıştı. Zaten sıcaktı ama yaz sıcakları başlamış gibiydi. Bu sene sıcak olacak gibiydi.

Bahçede otururken telefonu çaldı. Ekrana baktığında Ayşe ablasının aradığını gördü. Telefonu açarken tereddütte düştü ama açmış bulundu. “Efendim Ayşe abla.”

“Ne yapıyorsun?” Dersi yeni bitmiş o da ara vermişti. Sıcak havanın tadını çıkartmak istemişti. “Hiç öyle bahçede oturuyorum. Sen ne yapıyorsun?” annesinin yanında olmamasını umdu. Ne zaman konuşsalar ya babasıyla ya da yengesiyle arasını düzeltmeye uğraşıyordu ve bu da onu yoruyordu. Kabul etmezse de kocasını affettiğini ama ailesini affetmediğini söyleyerek laf sokuyordu ama işin açığı Feyyaz’dan düzgün bir özür duymuştu en azından barışmak için bir çaba sarf etmişti kendi çapında bunu onlarda göremiyordu. “Ben de oturuyorum.”

“İtalya’dasınız hala değil mi?” En son konuştuklarında ne zaman döneceklerini bilmediğini söylemişti. Ameliyatın süreci uzattığı belliydi. Ne zaman döneceklerini şu an kestiremiyordu. “Evet. Ne oldu?”

“Geçen konuştuğumuzda yakında döneriz demiştin de.” O ayağı kırılmadan önceydi ama yakında derken bir iki aya kadar demek istemişti. “Yok ayağım kırılınca Feyyaz’ın işleri aksadı onları toparlamaya çalışıyor.”

“Anladım.” Arkadan sesler geliyordu ama ne sesi olduğunu algılayamadı. Bir karmaşa hakim gibiydi oraya. Neredeydi? O sesler kimden geliyordu? “Sen neredesin o sesler ne?”

“Şey...” Berfu, Ayşe’nin lafı gevelemesiyle bir şeyler olduğunu anladı. Durduk yere aramamıştı. Kesin birine bir şey olmuştu. “Ne?”

“Hamza Dede biraz rahatsız demiştim ya geçen gün.” O zaman Ayşe’de annesi de durumu çok kötü değil demişlerdi. Doktor iyileşir demişti yani onlar öyle söylemişti ona. “Evet ama kötü değil demiştin.”

“Evet, evet ama onu dayımla yengem söyletti sen endişelenme diye.” Annesinden bekliyordu böyle bir şeyi. O zaman üstelemeliydi neyi var diye. “Durumu kötü mü?”

“Şöyle ki artık orasını bilemiyoruz.” Berfu olayı bilmece gibi kendi içinde mi çözmesi lazımdı. O bilmeyecekti de kendi mi bilecekti. “Bilmece gibi konuşmasına Ayşe abla bir şey mi oldu?”

“Evet 1 saat kadar oluyor vefat etti.” Ayşe lafı gevelemekten sıkılıp vazgeçip hızlıca söyledi. Nasıl olsa öğrenecekti? Öğrense elinden ne gelecekti ki ayrıca olan çoktan olmuştu ölen çoktan dünyayı terk etmişti. Bu saatten sonra kimsenin elinden bir şey gelmezdi. “Hıh!”

“Haberin olsun diye söyledim beni pişman etme.” Berfu öldüğünü düşünmemişti durumunun kötüleştiği aklına gelmişti ama öldüğünü düşünmemişti ya da düşünmek istememişti. “Ama nasıl oldu?”

“Yaşlılıktan, iyice kötüye gidiyordu yoğun bakımdaydı maalesef çıkamadı. Allah taksiratını affetsin.” Uzakta olmanın ne kadar berbat bir şey olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Eğer yakın olmuş olsaydı en azından bir görmeye gidebilirdi ama şu an birilerinin haber vermesiyle öğrenebiliyordu ve elinden bir şey gelmiyordu. “Âmin. Keşke daha önce haber verseydin en azından görmeye gelebilirdik.”

“Ta oradan nasıl geleceksiniz ayrıca kocanın işleri varmış dönünce gelirsin.” Yani dese de kendi de gidemeyeceğini biliyordu ayakta bile duramıyordu o halde tuvalete banyoya gidemezken Şırnak’a nasıl gidecekti ki. “Olur mu öyle şey eğer ayarlayabilirsem gelmeye çalışırım.” Şansını deneyebilirdi ama kocasının hem ailesini sevmemesi hem de işlerinin problem çıkartması gibi durumlar vardı ama en azından dilinden ve gönlünden geçirmişti.

“Sen bilirsin ama zorlama yine de.” Zorlasa nasıl zorlayacaktı ki? Feyyaz olmaz dese ne kadar zorlayabilirdi ki? Kendi başına kalkıp şu anda Şırnak’a gidemezdi. Özellikle kendi başına uçağa binip aktarmalı olarak saatlerce yol gidemezdi. Biraz fazla üzerinde dursa ayağı şişiyordu. “Tamam. Ben meşgul etmeyeyim sen başın sağ olsun dersin benim adıma.”

“Derim.” Arka taraftaki sesler iyice çoğalmaya başladı arada ağlama ve bağrışma sesleri geliyordu. “Ararım ben seni selam söyle.”

“Söylerim. Görüşürüz.” Berfu telefonu kapatınca uzunca bir süre önündeki kitaba baktı. Üzülmüştü. Hamza Dede’yi severdi. Keşke daha önce haberi olsaydı gidip görebilirdi. Şimdi cenazesine bile yetişemiyordu. Ağlamaya başladığını ekrana düşen damlalardan anlamıştı. Burnunu çekerken gözünü sildi. Bir süre annesini arayıp aramamak arasında kararsız kalsa da en sonunda dayanamayıp aradı. Onunla konuştuktan sonra daha çok ağlamaya başladı.

Feyyaz eve geldiğinde karısını kanepede otururken buldu. Önce yukarı çıktı üzerini değiştirdi sonra aşağı indi. Karısının yanına oturduğunda Berfu’nun gözlerinin kızarmış olduğunu fark etti. “Bir şey mi oldu güzelim?”

“Evet.” Burnunu çekerken gözlerinden yaşlar tekrar akmaya başlamıştı. “Ne oldu da ağladın?” Evden giderken bir şey yoktu. Yine ayağı mı ağrıyor diye düşünse de öyle de gözükmüyordu hatta bacaklarını kendine çekmiş ayağı kanepeye tam basıyordu.

“Hamza Dede, babamın amcası vefat etmiş.” Kim olduğundan yine pek emin değildi bu ailenin kalabalıklığı başını döndürüyordu. Ayrıca dede dediğine göre fazlaca yaşlı olmalıydı bu konuda yapacak bir şey yoktu ki. “Ona mı ağladın?”

“Evet.” Ayrıca hangi ağzı durmaz söylemişti ki? Söyleyince eline ne geçmişti acaba? Bu kadar uzaktan ne yapabilirdi ki? “Yapacak bir şey yok ama ölüm herkes için var.”

“Olsun yine de üzüldüm en son düğünde görmüştüm.” Yani fazlasıyla normal değil miydi? Düğünden bir ay sonra İstanbul’a dönmüşlerdi. O arada da kalabalık bir yere girmemişlerdi. “Yapacak bir şey yok artık.”

“Cenazesine de gidemedim.” Berfu birebir sormadan ima ederek söylemeye çalışıyordu gidelim derdi ama kabul etmezse bu sefer de onun canı sıkılırdı en azından böylesi daha iyiydi. “Ağlama ama şu an için bir şey yapamayız ki.”

“Biliyorum.” Feyyaz gözlerini sildi ama pek durası yok gibiydi. Karşısında ağlamasından nefret ediyordu hatta ağlamasından nefret ediyordu şu an söyleyeni eline bir geçirse o dilini koparıp ona yedirecekti. “O zaman...”

“Sadece ben yokmuşum herkes gitmiş.” Berfu şansını tekrar denedi. Olmaz cevabı alana kadar deneyecek gibiydi. “Onu mu söylediler.”

“Hayır kimi aradıysam oradaydı ya da gidiyordu.” Yalan değildi İzmir’deki kuzeni bile yoldaydı gidiyordu cenazeye yetişemese bile en azından orada olacaktı. “Sen de gitmek istiyorsun galiba.” Derdini anlatmıştı ama cevabından çekinmiyor değildi en son abisiyle olan olay yüzünden apar topar orayı terk etmişlerdi.

“İyi olurdu.” Feyyaz alt mesajı anlamıştı. Gözleri kızarmış yeşil gözleri daha da belirginleşmişti, dudakları kabarmış burnu çekilmekten iyice kızarmış ve aşınmıştı. Gözleri hala dolu doluydu. Asla karşı çıkabileceği bir manzara değildi. “Gidelim mi?”

“Ama işlerin bitmedi.” Ağzı farklı bir şey söylese de gözleri kesinlikle farklı bakıyordu. Tek derdinin cenaze olmadığının farkındaydı özellikle annesini özlemişti. İlk defa ayrı kaldığını biliyordu. “Ayarlarım bir şekilde Ramiro toparlar.” Pişman olacağını biliyordu ama şu an geri alamazdı.

“Gidebilir miyiz?” Hayır diyemeyeceği zamanları kesinlikle iyi biliyordu. Şu an göz göre göre ölüme yürüse yine de hayır diyemezdi. Karabeyleri gram sevmiyordu ama Berfu için katlanabilirdi birkaç gün fazlasını bünyesi pek kaldırmazdı.

“İstersen gideriz.” Berfu başını sallayarak onayladı. Feyyaz, genç kadının gözlerini silerken “Tamam ben ayarlamaları yapayım ertesi gün gideriz olur mu?”

“Olur, teşekkür ederim.” Hala gözlerinden akan yaşları sildi. “Tamam ağlamayı bırak ağlamaya devam edersen gitmeyiz.”

Berfu burnunu çekerken “Niye tehdit ediyorsun?” diye çıkıştı. Kendine gelmişti. İstediğini almıştı. Kabul edeceğini pek düşünmemişti dönünce gidelim falan diye düşünmüştü hatta onun gelmesini beklemiyordu sen git dön der diye düşünmüştü. “Buradayken böyle ağlıyorsan orada daha çok ağlarsın.”

“Tamam ağlamam.” Gözlerini silerken “Güzel şimdi silelim gözünün yaşını.”.

Ertesi gün ne kadar sonrasında olacaklardan nefret etse de hazırlıklarını yaptı. Salı günü de sabah direkt Şırnak’a gidecek şekilde hazırlık yaptılar. İstanbul’a uğramak vakit kaybı gibi gelmişti bir an önce başlayıp bitmeliydi ne kadar gecikirse o kadar uzun sürecekti Feyyaz için. Birkaç gün kalıp dönmeyi planlıyordu bir an önce aradan çıkmalıydı. Salı günü akşama gelirken inmişlerdi. Berfu ilk defa bu kadar uzun bir uçak yolculuğu yaptığı için fazlasıyla yorgundu direkt eve geçmişlerdi.

 

Loading...
0%