@ahsenkubos
|
Duygular üzerinde konuşması en zor olan konulardır.
Bölüm şarkısı: Emre Fel- Senden güzeli mi var Not: Size kocaman bir Feyyaz bölümü ile geldim. Tüm bölüm Feyyaz'ın ağzından. Baya olmuştu bu şekilde bölüm atmayalı. Sonunda bazı duyguları konuşmaya başladılar diyebilirim. Sizin yorumlarınız neler? İyi okumalar ve iyi tatiller. Yarın ki bölümde görüşürüz. Seviliyorsunuz ❤️. Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım. Hayatımda gördüğüm en inatçı insan kesinlikle Berfu’ydu. Asla hayır cevabını kabul etmiyordu ve sonuna kadar götürüyordu. Ne vardı bu üniversitede? Sanki bu zamana kadar sürekli okula gitmişti de şimdi eksikliğini çekiyordu zannederdi gören. Liseden sonra gitseydi o zaman hem beni de bu kadar uğraştırmazdı. Evlendikten sonra mı başlamıştı okuma aşkı? Yoksa beni mi delirtmeyi planlıyordu. Eğer bu yoldaysa doğru yoldaydı çünkü çıldırmanın eşiğine gelmiştim yine. İlla o okula gidilecekti yani yoksa ikimize de bu evi dar ederdi. Tabi son sözü kendisi söyleyerek içeri girdi benim bir şey dememe bile izin vermeden ortadan kayboldu. Peşinden yukarı çıktım ama bu seferde kendisini banyoya kapatmış olarak buldum. Biraz beklesem de çıkmadı. Bu da beni iyice sinirlendirdi. Hazırlanıp evden çıktım bari sinirimi çıkartabileceğim bir yere gitmeliydim. Süleyman kapıyı açarken şoför koltuğuna oturdum. İnsanı sinirden felç eden İstanbul trafiğinin içinden çıkarken sonunda bara gelmiştim. Ben üst kata çıkarken hala içeride temizlik devam ediyordu. Kendimi odaya kapattıktan sonra Yasemin’in önüme yığmaktan zevk aldığı dosyalara baktım. Bu kadının hayattaki en büyük zevk aldığı şey beni sinir etmekti. Birdi iki olmuşlardı zaten. Hoş bu ikisini de kendi başıma ben sarmıştım. İlkini Burak’ı dinlemeyip hiç bu işe dahil etmeyecektim ikincisinde de kendime söz geçirememiştim. Şimdi biri işte diğeri evde beni her an delirtmekle meşguldü. En alttaki dosyayı çekerek başladım. İlk önce o gelmiş olmalıydı yani ilk yetişmesi gereken oydu. Dikkatimi önümdeki evraklara vermiştim. Son sayfaya geldiğimde kapı Dingo’nun ahırına giriyormuş gibi açıldı ve içeri beni sinir etmekten zevk alan birisi daha girdi. Bugün beni sınıyorlardı ama hadi bakalım kime patlayacaktım. Evdekine patlayamayacağım için kesin ya buna ya da en son bir daha bu kadar dosyayı biriktirip gönderme dememe rağmen her defasında bunu yapmaktan zevk alan Yasemin’e denk gelecekti. “Oo abi seni burada beklemiyordum.” Lan görende ayda yılda bir uğruyorum falan zanneder. Bunlar sağda solda gezerken burayı toplayan ben değil de başkası sanki. “Beklemediğinde odaya dalıyorsan beklediğinde ne yapacaksın?” Kendini ikili koltuğa attı. Ayaklarını da sehpanın üzerine uzattı. Yan gel yat bakalım nereye kadar yatacaksın. “Solumuzdan kalkmışız.” Sabah uyandığımda gayet sakindim aksine sağımdan uyanmış bile olabilirdim ama Berfu bir 15 dakikada sinir küpüne çevirmişti beni yine. “Yok ben sağımdan uyandım.” “Ha sonradan yaptılar diyorsun.” Burak yine her zaman ki zevzekliğine başlayacak gibiydi. Bendeydi suç adam hesabına alıp karşımda konuşmayacaktım. Ben cevap vermezken devam etti. “Hala sinirini çıkartamadığına göre kesin Berfu.” Bunlarda iyi öğrenmişti yumuşak karnımı her seferinde üzerine yürüyorlardı. “Bir gün beni delirtip akıl hastanesine kapatmayı planlıyor.” Çok da uzak bir gelecek değildi galiba. Beni ortadan kaldırıp kendi başına hareket etmeyi falan planlıyorsa yanılıyordu delirsem bile peşinden yine ayrılmazdım ben. “Yani hedefleri arasında olmayabilir diyemiyorum. Yine ne oldu?” Yine. Tabi bizim evde gündem sürekli sıcak gelişmelerle devam edince önüne gelen de yine diye başlıyordu. Yoksa ben bunlara fazla mı anlatıyordum? “Bir şey yok bizim gündemimiz bir türlü değişmiyor ki?” Sadece ısıyarak kendini tazeliyordu yoksa aylardır bir ilerleme kat etmemiştik biz gündem konusunda. “Hastalık muhabbeti mi hala?” Tabi tek o olur muydu onunla birlikte gelen bir de okul muhabbetimiz vardı. Şu olay bir gündemimizden bir düşseydi de kurtulsaydık artık. “Tabi onu alana üzerine üniversite konusunu hediye ediyorlar.” Burak yüzünü buruşturarak bana baktı. Kısa bir düşündü sonra da “Tercih dönemi mi başlamış?” diye sordu. Sabah sabah okul mevzusunu gündeme getirdiğine göre başka bir açıklama mı vardı. “Evet.” “Ne dedi?” Ne dememişti ki. Hastalığından girip evde sıkılmasına oradan çıkıp uzmanlık alanı istediğine kadar götürmüştü konuyu. Ayrıca uzmanlık alanı da neydi gerçekten. Ne yapacaktı uzmanlık alanını. Ayrıca her üniversite bitiren bir alanda uzman mı oluyordu birçoğunun kendinden haberi yoktu bırak okuduğu okuldan haberi olmasını. “Yok uzmanlık alanı istiyormuş evde sıkılıyormuş falan. Sanki sürekli evde oturuyor falan zanneder insan.” Burak çalan telefonunu eline aldı. “Bir dakika abim arıyor.” Telefonu açıp kulağına götürdü. “Efendim abi.” O konuşmayı sürdürürken elime kalemi alıp son sayfayı da imzaladım. En azından bu kalksın ortadan diye. Bu konuşma uzayacağa benziyordu çünkü. “Feyyaz abimin odasındayım. Tamam.” Telefonu kapatarak koltuğun üzerine bıraktı. “Geliyor.” Aradan geçen bir dakikanın ardından içeri girdi. Bununda suratından düşen bin parçaydı. Kendini deri koltuğa bıraktı. Ortadaki sehpanın üzerindeki viskiye el attı. “Bugün kimsenin keyfi yok galiba.” Hadi bizim derdimiz belliydi de bunlara ne olmuştu. Ayrıca ortada benim karım aklı başında çocukça davranmaz demiyor muydu? “Benim başım ağrıyor sadece.” Burak kesin öyle der gibi ikimize de bir bakış attı. “Benim sabah uyandığımda keyfim gayet yerindeydi.” Yalan değildi. Hatta öğleden sonra erken eve dönüp Berfu’yla bir şeyler yapalım diye düşünürken şimdi konuşmuyordu bile. “Ee sonuç ne oldu onu söylemedin.” Burak’ın her zamanki meraklılığı yine ortadaydı. Merak kediyi dokuz canından etmişti ama Burak hala yaşıyordu. Kaç canlıysa artık say say bitmiyordu. “Ne olacak bir şey olmadı küstü kalktı gitti ben çıkarken kendisini banyoya kapatmıştı.” Üniversite konusunda yumuşamayı planlamıyordum. Kısa bir şey değildi ne olsa yıllar sürecekti bitirmesi. Ayrıca benim tüm plan ve programımda bozulmuş oluyordu bu şekilde. Eğer kışın okula giderse İtalya’ya gidemezdik tabi bununla birlikte İtalya’da hallettiğim diğer işler de karışırdı. “Tüh daha da barışmaz yani.” Hiç kaale almış gibi değildi aksine eğleniyormuş gibi gözüküyordu. Bizim küs olmamız bu dangalağı niye keyiflendiriyordu acaba. “Barışır niye barışmasın sen her küstüğünde dediğini yapmaya kalktığın için bilerek küsüyor.” Fatih tüm gerginliğini ortama yansıtmaktan kendini alamadı. Bir de sadece başım ağrıyor diyor. Ayrıca sanki Berfu’yu tam olarak tanıyordu da konuşuyordu. Aynı evin içinde yaşayan bendim. Hem yapıyorsam karımın isteklerini yapıyordum sanki kendisi hiç yapmıyor evde ne derse o geçiyor gibiydi. “Tabi sen gel bir de küstüğünde gör. İnsana evi dar ediyor.” “O bilerek yapıyor biraz üstüne gidersem kabul eder diyor sonuç olarak ediyorsun.” Fatih ne zaman susmayı planlıyordu acaba çünkü bugün fazla bilmiş konuşuyordu da. “Her kadın yapmıyor bunu yengem de yapıyor.” Burak araya girdi. Hem haklıydı da Zerda’da kesinlikle Berfu’yla benzer huylara sahipti. Tek fark farklı aile yapılarında büyümeleriydi. “Seda’nın küsme huyu çok yoktur.” Tabi küsmezdi ama önüne gelen herkese ortamı dar ederdi. En azından konuşmadığında söylenmesini duymamış oluyordun bu şekilde ne huzur veriyordu ne de susuyordu durmadan konuşup ortamda bir şey yokmuş gibi laf sokup duruyordu ve bu Berfu’nun küsme huyundan daha fazla can sıkıcıydı. Tabi bir de Seda’nın istediği şeyleri Fatih’e hiç sormadan yapma huyu vardı. Eğer bir şey yapmak isterse kimseye haber vermeden yapıyor sonrasında haber veriyordu. Neyse ki Berfu bu şekilde davranmıyordu. Sırf bu yüzden bile Seda ile yakın olmasını istemezdim sonra aklına falan girerdi de başıma daha fazla iş açardı. “Doğru o sana çok sormuyor istediği şeyi değil mi?” “Neyse izin vermeyeceksin anlaşılan.” Burak’ın sorusuyla kafamı Fatih’ten ona doğru çevirdim. Bir de o çıkarsa başıma kesinlikle Berfu’yu bulamazdım ben. Şu anda bile sürekli değişiyordu bir de bir grup ergenin içinde ne hale gelirdi emin değilim. “Tercih dönemi bitene kadar küs kalabilir nasıl olsa bitince yapabileceği bir şey yok.” En azından öyle düşünüyordum. Tercih dönemi bitince sonumuz ne olurdu emin değildim ama. 1 yıl boyunca küsecek hali yoktu ama elbet barışacaktı ama konuyu da güzellikle ve kısa sürede asla kapatmazdı onu da biliyordum “Ciddi misin?” “Fazlasıyla.” “Ben senin yerinde olsam bu kadar emin olmazdım o tercihler bitmeden seni peşinde sürükleyip kabul ettirmezse ben de Fatih değilim.” Fatih’in gergin yorumu oturduğum yerde beni tekrar gerdi. Derdi neydi bugün ben yeterince siniriydim zaten. Bugün eve tek parça dönesi yok gibiydi ama hadi bakalım. “Abim haklı hastalıktan dem vurunca yelkenler fora oluyor sende.” Sanki bunu ben bilmiyorum ama hastalık mevzusundaki suçlulardan biri olunca başka türlüsü de olmuyordu özellikle fazla nazlı bir karınız varsa ki benimki bu konuda master bile yapabilirdi. “Sabah da konuyu oraya çekti zaten.” Ben demiştim bakışıyla Burak’a kafa göz dalma ihtimalim giderek arttı. Ben de biliyordum ama yapacak bir şey yoktu bir süre idare etmem gereken bir konuydu ve iyileşince bu konu orada kapanırdı. “Yapar o kadarını zaten bir kere eline koz geçti.” Burak benden istediği verimi alamamış ki abisine döndü. “Sana ne oldu suratın beş karış.” Sadece bir baş ağrısına benzemiyordu başka bir şey olduğu kesindi. Başını ağrıtacak bir kavgadan çıktığına da emindim. Her ne kadar mükemmel bir evliliğimiz var diye ortada dolaşsa da öyle olmadığını biliyordum. “Başım ağrıyor.” “Başın ağrıyorsa evde kalsaydın.” Elindeki bardağı tek dikişte bitirip yenisini koyarken bana cevap verdi. “Toplantı var birazdan oraya geçeceğim.” “Başka bir şey yok yani.” Burak altını kazmayı bitirmeyecekti neler olduğunu anlamadan anlaşılan. Öğrendiğinde eline ne geçecekti onu da anlamıyorum. “Seda tekrar hamile galiba.” Çoğalmaya gayret ediyorlardı herhalde. Bir tane vardı ikincisine ne gerek vardı onu da anlamış değilim. “Nereden çıktı?” Fatih elindeki bardağı da fondip yapıp arkasına yaslandı. Derin bir nefes verdi. “Esra’ya hamileyken nasılsa aynı o şekilde davranmaya başladı yine.” Seda, Esra’ya hamileyken fazla kaprisliydi. Tabi şu an Berfu’yla karşılaştırınca pek de bir şey yok gibi gelse de buna alışık olmayan Fatih için fazla geliyordu. “Bir doktora falan muayene olsaydı.” Burak’ın önerisiyle birlikte ona döndü. Yani istemiyorlar mıydı ne diye yapmışlardı o zaman. “Gidecek bugün.” Yüzünden bu ifade çıkıyordu. İlkini isteyip ikincisini istememek de tuhaftı da neyse. “Sen pek memnun kalmadın buna galiba.” Fatih yüzünü buruşturarak önce Burak’a sonra da döndü bana baktı. “Söz konusu memnuniyet değil sabah Esra yüzünden tartıştık o kadar.” Esra’yı nasıl dahil etmişlerdi acaba kavgalarına. “Esra’ya ne olmuş?” Fatih yeniden bir bardak daha doldurdu bu gidişle toplantıya falan değil acile gidecekti içmekten. “Bir şey yok da sabah kursa gitmeyeceğim gideceksin kaosu oluştu.” Daha bu yaşta bin türlü kursa giderse tabi isyan ederdi. Çocuğun oyun oynadığı saatler bile sayılıydı. “Kim kazandı?” Burak hala işin dalga kısmındaydı. Bu büyür de adam olurdu da be görürdüm ama o günün geleceğini hiç zannetmediğim için ölümsüzlük beni bekliyordu. “Sence?” “O mu?” “Ben o kadar hanım köylü değilim.” Bana mı laf çarpmıştı o? Bugün fazla hızlı gidiyordu ama hızlı koşan tez ölürdü. İçmekten kafası da çalışmıyordu galiba. “Siz mi kazandınız?” “Evet Esra evde Seda sinirlenip evden çıktı.” Burak gülerken ben hala çatık kaşlarla Fatih’e bakıyordum. Burak benden bir atak gelmeden araya başka bir laf sıkıştırdı. “Tebrikler akşama bir kavga daha kazandınız.” Orası kesindi artık. Benim evde büyük bir sessizlik olacakken onda kıyametler kopacak gibiydi. “Neyse ya.” Fatih geçişirdi. Ayrıca bir şeyi fark ettim son günlerde sürekli böyleydi. Durmadan bana laf sokmaya çalışıyordu ama sonu hiç iyi bir yere gitmiyordu. Eğer bir derdi varsa laf sokarak değil direkt söylemeliydi. “Şu ana kadar bir kadınla girdiği tartışmayı Johnny Depp kazandı onunda bir avukat ordusu vardı.” Bu senaryo çok uzayacağa benziyordu ve Burak şapşallığını ya da Fatih’in asık suratını daha fazla görmek istemiyordum. “Sen işi lafa vurdun Burak senin işin gücün yok mu?” Burak suratını ekşiterek bana baktı. “Dosyalarım var nur topu gibi ister misin?” Önümde yığılı duranları görmüyor muydu yoksa kör taklidi mi yapıyordu. “Siktir git benim masada kayılı olanları nasıl bitireceğim diye düşünüyorum. O Yasemin’e söyle kovulmasına az kaldı.” “Bugün ben de senin gibi düşünüyorum. Neyse ben kalkıyorum akşama kalmadan işimin bitmesi lazım nişanlımla planlarımız varda birazcık. Sonum sizin gibi olmadan yanına gitmem lazım.” “Siktir git Burak.” “Aşk olsun abi ya çok kötüsün.” Ben cevap vermezken odadan çıktılar. Ben de evi ve geri kalan günleri nasıl atlatacağımı düşünmemek için kafamı dosyalara gömdüm. Son kalan 5 dosyaya baktım başıma ağrılar girmişti artık. Devam etmek hiç istemiyordum. Yarın hallederdim nasıl olsa evde kalmak sadece bana kafayı yedirirdi. Biten dosyaları üst üste koyarak kenara çektim yarın hepsi bir giderdi. Eve geldiğimde tabi sabah oluşan gerginlik evin içinde kol geziyordu. Berfu evin içinde terör estirmişti anlaşılan. Oturma odasındaki orta sehpanın üstünde çeşit çeşit tabak vardı ama hiç biri bitmemişti tabi bu arada sevgili karım ortada görünmüyordu. Semih Bey yemek masasını hazırlıyordu. “Hoş geldiniz Feyyaz Bey.” “Hoş buldum da Berfu nerede?” Elindeki servisleri yerleştirirken bana da cevap verdi. “Yukarı çıktı birazdan iner yemeği hazırlamamı istemişti.” merdiveni tırmanmaya başladım. Odaya girince Berfu’yu elinde telefonla otururken gördüm. Beni görse de görmemişliğe vurdu. Vurmasa şaşardım zaten. Yine de küçük bir konuşma girişiminde bulundum. “Ben geldim.” Ses yok. “Yemek hazırdı.” yine ses yok. “Ha sen ha sinek diyorsun yani.” yine bir şey demedi. Tam bir eziyete dönecekti yani. Bilerek yapıyordu şu anda. Konuşmadığında huzursuz olduğumu biliyordu ve bilerek konuşmuyordu. Beni görmezden gelmeyi devam ettirip aşağı indi. Ben de üzerimi değiştirip aşağı indim peşinden. Yemek boyunca da bir şey demedi hatta ağzını bıçak açmadı. Yemekten sonra televizyonun karşısına geçti saatlerce de kalkmadı. Biraz yanında oturayım dedim ama onda da istediğim verimi alamadım. Saat bire gelirken tekrar odaya girdiğimde yeni yatmaya hazırlanıyordu. Yatağa girip üstünü bile örtmeden yattı. Yaz dönemi benim için resmen işkenceydi. Kendi nasıl rahat edecekse öyle uyuyordu ama beni hiç düşündüğü de yoktu. O ince geceliklerin içinde kesinlikle fazla dikkat çekiciydi ama benim şanssızlığım kendini ortaya koyuyordu yine. Yemesi, içmesi, dışarı çıkması yasaktı da sevişmekte yasaktı. Ne istiyorlardı anlamıyorum benden. En son hastaneye gitmeden birkaç gün önce sevişmiştik ve üzerinden aylar geçmişti. Bir de üstüne yazın ortasındaydık kış olsa en azından daha kapalı şeyler giyerdi ama yazın ortasında ne kadar ince, kısa, açık geceliği varsa hepsini giyiyordu. Bu da benim aklımı başımdan alıyordu tabi ama maalesef ki sesim bile çıkamıyordu çünkü şu anki durumumum sorumlusu yine kendimdim. Ertesi gün ilk önce Berfu uyanmıştı. Doğru birazdan hemşire gelecekti. Banyo yapmış üzerini giyinmişti. Tabi buna giyinmek diyebilirsek bir karış uzunluğundaki geceliği giyinmiş ortada geziniyordu. Kalçalarını bile tam kapatmıyordu resmen. Derdi bana gıcıklık olsun diye giyinmişse tam yerinde bir hareket olmuştu ve şu an karın altına yatsam kesmez gibi geliyordu. Bir de üstüne yüzüme bile bakmıyordu. Saçlarını toplayarak bağladı. Lan bu geceliğin sırtını da yokmuş. Saçları sırtını kapattığı için gözükmüyormuş meğer. Bir süre çıplak sırtıyla bakıştıktan sonra bir şeyi fark ettim sırtında gerçekten bir şey yoktu yani geceliğin altında da bir şey yoktu. Bu kadın bana eziyet etmek için bu kadar erken kalkıp hazırlanmaya başlamamışsa ben bir şey bilmiyordum. İşin kötü tarafı küs olmasa bile bir şey değişmeyecek uzaktan izlemeye devam edecektim ne kadar daha sürecekti bu ambargo acaba? Kasıklarımdaki sızı, sızı olmaktan çıkmaya başladığında kendimi banyoya attım. Bir sürede çıkmayı planlamıyordum. Banyodan çıktığımda ben giyinme odasına girerken kapı çaldı Berfu gel diye seslendi. İçeri giren kadın seslerinden hemşirenin geldiği belliydi. Ben üstümü giyinip çıktığımda hemşire serumu bağlıyordu. Berfu’da kurbanlık koyun gibi kolunu uzatmış içli içli serum bağlanan koluna bakıyordu. İzlemesi bile can sıkıcıydı bir de üstüne o tüm hafta sonunu yatakta serum takılı geçirecekti. Hemşire serumu taktı. Aldığı kanları kutunun içine yerleştirip odadan çıktı. Türkan Hanım hemşireyi göndermek için odadan çıktı. Berfu da kafasını koyup yatmaya başladı. Zaman başka türlü geçmezdi zaten. Akşam eve geldiğimde de Berfu kolunda serumla yatmaya devam ediyordu. Tabi bana hala sinirliydi ve göstermekten kendini hiç alıkoymuyordu. Yatağın içinde fütursuzca hareket etmekten hiç geri kalmıyordu bildiğimiz sabrımı sınıyordu ve ben sabırlı bir insan değildim ama gel de bunu karşımda yaptığı şeyden gurur duyan karıma anlatmak lazımdı. Biraz daha oynamaya devam ederse doktor falan dinlemeyecek dümdüz dalacaktım artık. Pazar günü akşam serumu çıkartıp son kanı da alıp gitti hemşire. Yarın sonuçlar içi arayacaklardı. Sevgili karıcığım benim ayarlarımla oynamaya devam ediyordu bu arada. Evin içinde plajdaymış gibi davranıyordu. Bu doktor sevişmeyi yasaklamamış olsa ve küs olmasa kesinlikle işime gelirdi ama sen gel gör ki bunlar şu an önümdeki en büyük engeldi. Doktor yasağı ortadan kaldırsa bile sevgili karım şu an yine derin dondurucudan hallice olduğu için benim için bir değişiklik olmayacaktı. Bir şekilde barışmaya ikna etsem de fena olmazdı. Çarşambaya kadar inatla konuşmadı. Tercihlerin bitmesine iki gün vardı. İki gün daha sabretmem lazımdı ama sonrasında gönlünü nasıl alacağım konusunda kesinlikle emin değildim. Bu sefer tatile götüremezdim, dışarıda yemek yiyemezdik, çiçek de pek işe yaramıyordu geriye de bir şey kalmıyordu. En fazla hediye almayı denerdim ama o da pek işe yaramazdı büyük ihtimalle. Bir süre sonra barışır desem de kendim de pek inanmıyordum buna açıkçası. Mantıklı değildi kesinlikle barışmazdı. Aksine süre uzadıkça giderek benden soğuyormuş gibi geliyordu hatta gibisi fazlaydı. Ya bu üniversite işine olur diyecek ve kendi başıma iş açacaktım ya da aramızın giderek kötüleşmesini göze alacaktım. Fazla çetrefilli bir soruydu. İki ucunda da zararlı çıkan ben oluyordum. Berfu’nun duygularla arası benden daha kötüydü ve sırf inadından ödün vermemek için ailesi ile bile konuşmuyordu aynı şeyi bana da uygulayacağı aşikardı. Dünyanın en zor şeyinin yuvarlak bir masa üzerinde hakimiyet kurmak olduğunu düşünen bana daha 21 yaşındaki kızın karşısında çaresizce nasıl gönlünü ederim diye düşünmem kesinlikle hayatın arkamdan güldüğünün kanıtıydı. Yine de her şey tamamen bana karşı değildi. En azından karımın vücudu hala benden yana oy kullanıyordu. Berfu erkenden yatağa attı kendini. Peşinden bende yattım ne de olsa karımın çok çekici işkence yöntemleri vardı ve uyanıkken insanın aklını başından alıyordu hoş uyuyorken de rahat bırakmıyordu da neyse. Yine yatağın içinde yaşanan küçük bir kovalamacanın ardından ben uyuyakalmışım. Bir ara yanında bir hareketlilik sezdim sonra Berfu’dan geldiğine emin olduğum bir ses duyunca gözümü araladım. “Ne oldu?” “Karnım ağrıyor.” Karnı mı ağrıyordu? Niye? Değerleri hani düşmeye devam ediyordu yoksa tekrar mı bir şey olmuştu? Stres yasak demişti yoksa stres falan mı yapmıştı? Kolumdan destek alarak yüzünü görecek kadar yükseldim. “Niye?” “Regl oldum.” Yani ne kadar iyi bir haber sayılırdı emin değilim ama şu an için değerlerinin yükselmesi ve tekrar hastanelik olmasındansa bunu tercih ederdim. Hem barışmanın da bir yolu olabilirdi. “Erken değil mi daha?” “Stres ve üzüntüden olabiliyor.” Evet şu an ağrı içinde kıvranıyor olabilirdi ama bana laf sokmaktan da geri kalmıyordu tebrik ediyoruz kendini bu konuda. “Sen de stres yapıp üzülmeseydin o zaman.” “Sen gidip uyusana benim derdim bana yeter şu anda.” Üzerindeki örtüyü iyice kendine çekip sarıldı birazda uzaklaştı ve yatmaya devam etti. Uyuyamayacağını ve daha uzun saatler boyunca kıvranacağını ikimizde biliyorduk ama hanımefendi fazla inat olduğu için kabul etmiyordu. Kafamı yastıkla buluşturduktan sonra bir süre hareket etmeden bekledim tabi bu arada da Berfu Hanım yerinden bile kıpırdamadı ama nefes alışverişinden belliydi bir şey olduğu. Ona doğru döndüm ve kollarımı beline sarıp kendime çektim. Zorluk çıkartmadı ama bir şey de demedi. Bir elimi örtünün altına sokup karnına yerleştirdim. Sesini çıkartmadan izin veriyordu. Tabi o ne kadar rahatlarsa ben o kadar rahatsız bir duruma düşüyordum. Aradan ne kadar vakit geçti bilmiyorum ama benim kendimi tutabilecek halim kalmamıştı ama Berfu Hanım ağrının geçmesiyle birlikte uyuyakaldı. Uzun bir süre de uyanacağa benzemiyordu. Yataktan kalkıp kendimi banyoya attım. Soğuk suyun altında ne kadar durdum bilmiyorum ama yatağa tekrar döndüğümde vücudum tam olarak hala sakinleşmemişti. Sarılmaya çalışmamla Berfu’nun geriye çekilmesi bir oldu. Anlaşılan soğuk suyun altında beklediğimden fazla kalmıştım. Gözümü kapatsam da uykunun hiç gelesi yoktu. Bir süre sonra normal sıcaklığa dönmüş olmalıyım ki Berfu’da bana doğru yaklaştı. Gözümü kapatmış tam uykuya dalacaktım ki yüzüme gelen darbeyle gözümü açtım. Yüzümün ortasında bir el. Sevgili karım günlerdir bana sinir oluşunu uykunun içinde attığı tokatla çıkartmış bulunuyordu. Ana amacının tokat atmak olmadığının farkındaydım büyük ihtimalle sarılmak istemişti ama kolunu biraz yukarı atınca yüzüme gelmişti. Hoş bunu da ilk defa yapmış sayılmazdı. Berfu’nun uyku içinde verdiği zararları saysak bitiremezdik. Ne zaman huzursuz uyusa ya elini kolunu çok fütursuz hareket ettirip bir yerlerime vuruyordu ya da bacaklarını çok fazla kullanıp tekme atıyordu. İyi ki şiddet yanlısı falan değildi bir de olsa herhalde sonumuz ne olurdu emin değilim. Bir de gündüzleri her kavga ettiğimizde vurmaya falan kalksa ohoo kesinlikle işim vardı. Neyse en azından gecenin bir yarısı yüzüme yediğim ama kesinlikle farkında olmadığı tokat ya da tekmelerle kalıyordum. Sabah erkenden kalkacaktım sözde ama uyuyamıyordum. Sebebi de tam yanımda yatıyordu. Kolu göğsümün üzerinde durarak bana kendini hatırlatmaktan da geri durmuyordu asla. Sabah olmak üzereydi en azından gün doğumu yakındı ama ben hala uyumaya çalışıyordum. Bir elim başımın altında diğeri de şu an birkaç santim uzağımda olan ve her nefes verişinde verdiği nefesi bana çarpan karımın başının altındaydı. Gözlerim kapalı bir şekilde uzanmaya devam ederken Berfu hareketlenmeye başlayarak tekrar gelmeye başlayan uykumu geri göndermiş bulundu. Kasılan bedeninden anlaşıldığı üzere ağrı tekrar kendini belli etmeye başlamıştı anlaşılan. Bana biraz daha sokulurken ona döndüm. Boşta olan kolumu ona sarıp elimle sırtını okşamaya başladım ama bir işe yaramamıştı anlaşılan ki iç çekerek uyandı. Şu an ikimizin derdi de çok farklıydı ama dayanağı aynıydı. İkimizde vücudumuza söz geçiremiyorduk. Bir süre bir şey demedi ama sonrasında göğsüme değen ıslaklıkla ağladığını fark ettim. Biraz geriye çekilip yüzüne baktım. Saçları terden yüzüne yapışmıştı. Bir elimle geri çekerek yüzünü ortaya çıkarttım. İşin kötü tarafı hastaneye falan gitsek bir şey değişmeyecekti ve ağrı kesici vermek şu ana kadar ki tüm ilerlemeyi gözden çıkartmakla ve çöpe atmakla aynı şeydi. Hoş ağrı kesici bir işe yaramıyordu değil mi? Onu tamamen unutmuşum. “Çok mu ağrıyor?” “Dayanamıyorum.” Ne ilginç şu anda ben de sana dayanamıyorum. Ağlak insandan nefret ettiğimi zannediyordum ama meğer yanılıyormuşum, insan sevmeyince her türlüsünü sevmiyormuşsun ama sevince de her şeyini seviyordu insan işte. Tabi ağlaması dışında, acı çekmesi de küsmesi de. Liste yapmanın zamanı değildi şu an. Kendime çekip sakinleştirmeye çalışsam da bana mısın demedi. Dese bir kerede benden yana olsa şaşardım zaten. Onun ağrısını hafifletecek ama benim tüm geceyi uykusuz geçirmemin üstüne bana bu gecenin ikinci duşunu aldıracağını bilsem de o ağır basmıştı. Kendime çekerek öpmeye başladım tabi sadece bununla da kalmadım. Yan çevirip üstüne çıktım ağırlığımı üstüne vermemeye çalışıyordum. Ne yaptığımı anladığı için hiç sesini çıkartmadan karşılık verdi. Ön sevişme kesinlikle iyi bittiğinde güzel oluyordu ama bunun sonunun iyi bitme ihtimali bile yoktu şu anda. Kendime eziyet olsun diye de ileri gitmekten kendimi alıkoyamadım. Bir elim çenesindeyken diğeri kalçasına inmişti bile. Dudaklarım dudaklarından ayrılıp boynuna yönelirken elim de sanki yerini arıyormuş gibi göğüslerine indi. Tabi bu arada Berfu’nun şehvet dolu inlemesiyle kısa bir süreliğine kontrolü kaybettim. Tekrar toparlandığımda kafamı boynundan çekip yüzüne yaklaştırdım. “Geçti mi bari ağrın?” sesim boğuk ve aşırı istekli çıkıyordu ama şu an buna yapabileceğim bir şey yoktu. “Geçti.” Geçerdi zaten geçmese sorun var demekti. Asıl sorun şu anda bendeydi benimki öyle birkaç harekete geçecek gibi değildi. “Seni sakinleştirdik de beni nasıl sakinleştireceğiz?” Berfu’nun suratında ne diyeceğini bilemeyen ifade tam olarak beni anlatıyordu. Kızarmış yüzü, kısılmış gözleriyle hiç de yardımcı olmuyordu. Nefesi yüzüme çarpıyordu. Yerinde biraz kıpırdandı ama bu sefer ona yaslandığım için sanki yeterince birbirimize değmiyormuş gibi iyice sürtündü. “Berfu!” Benim inlememle birlikte yatağa biraz daha çekilerek aramıza mesafe koymaya çalışsa da kesinlikle işe yaramıyordu. “Banyoya girsene.” “Evet daha sabah olmadan ikinci kere girmek zorundayım artık.” Utanarak gözlerini kaçırdı. Az önce inlerken hiç utanmıyordu ama. Bir de sonunun böyle olacağı belliydi. “Ama ben şimdi ne yapabilirim ki?” Hiçbir şey. Hiçbir şey yapamazdı. “Sen daha sonra telafi et yeter.” O zaman da sabaha kadar uyumayacaktık ama bu sefer kesinlikle değerdi. “Ona nasıl olacakmış?” Bu ambargonun sonsuza kadar sürmeyeceğinin farkındaydı değil mi? Değerleri düşüyordu ve elbet birkaç haftaya bitecekti. “Bu ambargo elbet kalkacak o zamana bu sefer sen uyumayacaksın sabaha kadar.” Kaşlarını çatarak bana baktı. “Benim ne suçum var?” Asıl şu an benim ne suçum vardı. Güneş doğmuştu ama daha uyumamıştım bile. “Ben sana o zaman göstereceğim. Şimdi sen yat ben de bir sakatlık çıkarmadan banyoya gireyim.” Berfu cevap vermezken ben yine banyonun yolunu tutmak zorunda kaldım. Bir daha ağrı falan olmazdı umarımda bu işkence alt düzeyde kalmaya devam ederdi. Banyodan çıktığım da Berfu’nun çoktan uyuduğunu fark ettim. Tabi ona ne olmuştu ki burada olan bana oluyordu. O rahatlamış bir şekilde uyuyordu. Bu arada sabaha kadar uyumayan bendim. Yatağa girdim tekrar gözlerimi kapattım. Tekrar gözlerimi açtığımda güneş çoktan tepeye çıkmıştı. Berfu daha uyanmamıştı. Saate baktım bugün bitmişti artık ama en azından toplantıya yetişebilirdim. Yataktan kalktım giyinme odasına girdim ne de olsa banyo hakkını gece iki kere kullanmıştım. Üzerimi giyinip odadan çıktım elimdeki saati koluma takmaya çalışırken Berfu’nun telefonu çaldı. Komodinin üzerine yaklaşıp ekrana baktım “Yasemin Günce” Bizim Yasemin değil miydi bu? Soy adıyla mı kaydetmişti? Fazlasını da beklemezdim. Telefon çalarken neden aradığımı merak ettim ve tek hareketle telefonu elime aldım açıp kulağıma götürdüm. “Efendim Yasemin.” “Feyyaz?” Benim açmamı beklemiyordu anlaşılan ben miyim diye kontrol etmek istemişti. “Efendim.” Ne diye arıyordu ki? Bildiğim kadarıyla yakın değillerdi. “Berfu’nun telefonunu niye sen açıyorsun?” Bunun da mı hesabını verecektim karımın telefonu değil miydi ne istersem onu yapardım. “Karımın telefonu değil mi sana ne?” “Karının telefonu senin değil ya hani ondan olmasın.” Yasemin bu ara fazla konuşuyordu işinde iyi diye sesimi çok çıkartmadığım için kendini farklı bir yerde görmeye başlamıştı anlaşılan. “Tekrar diyorum sana ne?” “Aman ne halin varsa gör. Berfu nerede?” “Uyuyor.” “Tamam söyle uyanınca beni arasın.” Ne yapacaktı işte Berfu’yu o lazımdı bana. Ne diye inatla onu istiyordu işte bana söylesin ben ona söylerdim. “Ne yapacaksın Berfu’yu?” “Bir şey söyleyeceğim sen söyle yeter.” “Senin Berfu’ya söyleyecek neyin olabilir?” “Feyyaz neyse boş ver ben sonra ararım lütfen herkes kendi işine bakabilir mi? Mesela günlerdir göndermediğin dosyalar ya da iki saat sonra gireceğin toplantı gibi.” “Ben kendi işimi hallederim sen kendi işine bak.” “Bakıyorum ya.” “Yasemin niye aradın söyleyecek misin?” “Hayır söylemeyeceğim aramızda ben sonra tekrar ararım hadi görüşürüz.” Sonra telefon şak kapandı. Bu kadın bir gün kendini bana öldürtür. Telefonu yerine bırakıp saati takma işine geri döndüm derken Berfu uyandı. Biraz yılan yavrusu misali yatağın içinde kıvrandı sonra eline telefonu aldı. “Günaydın güzelim.” “Günaydın.” Telefona bakmaya devam etti. Sonra aynadan gördüğüm kadarıyla sinirli bir bakış attı. “Telefonuma mı baktın?” Nereden anladın hemen? Üzerinde mi yazıyor. “Çalınca uyanma diye.” Yarım yamalak bir cümle olmuştu ama o anlamıştı tüm açıklama yapmama gerek yoktu. “Sen hiç telefonların sessize alınma tuşu diye bir şey duymadın mı?” Duymuştum hatta biliyordum ama derdimiz bu değildi şimdi. “Hayır.” “İyi duy o zaman yan tarafta basıyorsun sesi kesiliyor. Sen niye açıyorsun ki benim telefonumu ayrıca.” Yasemin aradığı için açmıştım arkadaşları aradığında bakmıyordum ki sanki görende sürekli kontrol ediyorum zanneder. “Yasemin olduğu için açtım.” “Ben senin telefonunu açıyor muyum?” Benim telefonumla onunki bir miydi beni arayanlar çoğunlukla kötü haber vermekle birlikte iş için arıyorlardı tutup halimi hatırımı sormaya aramıyorlardı ki. “İkisi aynı şey mi?” “Değil mi?” İmkansızdı Berfu’yu arayanların derdi belliydi beni arayanların derdi bile belli değildi. “Değil beni iş için arıyorlar.” “Ee ne farkı var?” Onu iş için mi arıyorlardı? Benim bilmediğim bir işi falan vardı da benim haberim yoktu. Ayrıca Yasemin de inatla söylememişti Berfu da yükselerek cevap veriyordu kesin altında bir şey vardı bunun. “Yasemin seni niye arıyor?” “Sana ne?” Al işte ben Yasemin’e diyorum o da geliyor bana diyor. Başka da bir açıklama cümlesine gerek yoktu. “Sana ne mi?” “Evet sana ne? Seni ne ilgilendiriyor ki ben seni kim arıyor niye arıyor diye soruyor muyum? Hayır sen de bana soramazsın o zaman.” Delisi yine üstündeydi anlaşılan birkaç saat önceki olayı çoktan unutmuştu. “Berfu o dilinin ayarı yine şaşıyor haberin olsun.” Çatık kaşlarla bana bakmaya devam etti. Bu kadın eğer bir gün gerçekten çok sinirlenirse kesin beni öldürmeye kalkardı. “Açma sen de benim telefonumu ayrıca artık dilime de mi karışıyorsun?” Tabi bir karışabilsem denememe bile izin vermiyordu ki. Biz bununla ilk evlendiğimizde konuşturamıyordum şimdi de susturamayacaktım galiba. “Senin karnının ağrısı geçmiş anlaşılan dilin açıldığına göre.” Geçerdi tüm geceyi bana zehir etmişti geçmez miydi tabi geçerdi sabah oynayan hormonlarıyla bir hafta giderdi o. “Evet geçti ne yapacaksın?” “Belli belli akşam ağlarken sesin çıkmıyordu şimdi nasıl açılmış baksana.” Kaşlarını iyice çattı biraz daha böyle kalırsa alnının ortasında kocaman bir kırışık oluşacaktı. “Sana ne benim sesimden karıştırma eşyalarımı yeterli.” “Yasemin niye arıyor dedim hala cevap vermedin.” “Bilmene gerek yok.” “İyi öyle olsun bakalım.” Elimdeki parfümü sıkarken Berfu birden “Senin derdin benim hastalığım falan değil, değil mi? Sen eğer başka bir uğraş alanı bulursam sana vakit ayırmayacağım diye okul işine karşı çıkıyorsun değil mi?” Bir an ne diyeceğimi bilemedim ama kesinlikle kendimi afişe olmuş gibi hissediyordum. Nereden çıkmıştı bu konu ayrıca böyle bir tespite nereden varmıştı. “Yok öyle bir şey kafanda kuruyorsun.” Peki gerçekten kuruyor muydum? “Kurmuyorum aksine çok haklıyım. Dikkatim senin üzerindeyken bir sorun yok ama sende olmadığımda hemen dikkatimi çekmeye çalışıyorsun.” Karımı kıskanmaz mıydım? İlgisini seviyordum ama o da kesinlikle ilgi konusunda belli bir kotayı aşmıyordu. Şimdi bunları konuşmak istemiyordum. “Sen sabahtan akşama kadar bunları mı düşünüyorsun?” “Hayır sabahtan akşama kadar seni düşünemem.” Kaşlarımın çatılmasına mani olamadım. Fark etmeden kendimi de ele vermiş bulundum. “Gördün mü senin için olumsuz bir şey söylediğim anda hemen parlıyorsun. Ne olursa olsun hep ilk önceliğim sen olmalıymış gibi davranıyorsun.” Kocası değil miydim ne vardı biraz ilgi istiyorsam o ilgi istediğinde ben nasıl gösteriyordum ve bunun hesabını da tutmuyordum. Yalan değildi dikkatinin benim üzerimde olmasını seviyordum. Bunun içinde hayatında başka bir şey olmamalıydı olduğunda ben ilk önceliği olmaktan çıkıyordum. Mesela ailesiyle arası açıldığından beri aramız çok daha iyiydi, ders çalışma olayı bittiği için eve ne zaman gelsem müsait oluyordu gibi gibi. “Abartma istersen Berfu.” “Abartmıyorum sen ben fark etmiyorum zannediyorsun ama ben farkındayım.” Sırf bir üniversite için açtığı konuya bak. Yarın da bir bitseydi. “Sırf üniversite işini kabul ettirmek için ne diyeceğini şaşırdın sen iyice.” “Üniversite işi falan değil bu. Eğer farklı bir şey de istesem ona da izin vermeyecektin. Çünkü ona vakit ayırdıkça evde daha az olacaktım bu da seni sinir edecekti. Benim ilgilenmem gereken şeyler senin evde olmadığın anlara denk gelmek zorunda sabah senden önce çıkmamalıydım senden sonra gelmeliyim değil mi?” Ne vardı evde birlikte olalım diye düşünüyordum kötü mü ediyordum. Vakit ayırmaya çalışıyordum suç ayırmasam suçtu. “Değilsin ayrıca iyi olduğun zamanlarda buna dikkat etmediğini gayet iyi biliyoruz.” Evde olduğumu bile bile gidip saatlerce dönmüyordu. “Bak gördün mü bunun takibini bile yapıyorsun.” Yapmıyordum. Herhalde. Yapmıyordum ya. “Yapmıyorum sadece sen dikkatini başka bir şeye verdiğinde kendini fazla kaptırıyorsun ve bana hiç bakmıyorsun.” Cümlenin devamı nasıl ağzımdan çıktı emin değilim. Kesinlikle bunu söyleme taraftarı değildim. “Bence fazlasıyla yanılıyorsun.” Yanılmıyordum hatta emindim. Ama bizim genel problemimiz buydu işte her zaman daha çok seven ben oluyordum ve daha fazla talep içine giriyordum belki. “Yanılmıyorum ama şu an bunu tartışamam toplantıya yetişmem lazım.” “İyi git bakalım.” Ben odadan çıkarken arkamdan söylenemeye devam ediyordu. Evden çıktım. Biraz geç kalsam da toplantıya girdim. Gereksiz uzayan başka bir iş daha. Bir ihaleye bu kadar uğraşmak gereksizdi bir bilanço çıkartırdın ihaleye girip girmeyeceğine karar verirdin 50 kişiyi yazın ortasında bir odaya toplayıp bin bir türlü fikirle olayı uzatmazdın ama insanlar bu tür şeyleri uzatmayı seviyorlardı. Eve geldiğimde doğruca yukarı çıktım. Berfu balkonda kitap okuyordu. Ağrısı falan yoktu keyfi yerindeydi anlaşılan. Üzerimi değiştirip tam yanına gidecektim ki sabah ki konuşmayı hatırladım şimdi konu yine aynı yere gelir miydi? Ne kadar kaçmayı çalışsam da aynı konu gelip beni tam yatma vakti buldu. Berfu öğlen yaptığı gibi birden konuya daldı. “Niye sana bakmadığımı düşünüyorsun?” Hadi cevap ver Feyyaz Efendi ne diyeceksin. “Başka bir şeye dikkatini verdiğinde dikkatini çekmek zor oluyor.” Yalan değildi hatta nefret ettiğim bir gerçekti. “Dikkatimi çekmediğini nereden çıkarttın ki?” Çektiğim hali buysa çekmesem herhalde aynı evde bile kalmazdı benimle. “İnsan dikkatini çeken birine günlerce küsmez Berfu.” “Belki de dikkatini çektiği için küser nereden biliyorsun ki?” Öyle şey olur muydu? Olur muydu gerçekten. Hoş canım karım diğer kadınlar gibi davranmıyordu çoğunlukla o yüzden emin değildim. Diğer kadınlar nasıl davranıyordu ondan da emin değilim. Ayrıca çok kadın falan tanıdığımda yoktu ki. “Neyse şu an bunu tartışmak istemiyorum Berfu gecede hiç uyumadım zaten başım ağrıyor.” “Kaçmaya çalışıyorsun ama yaptığın şey aşırı kıskançça. Eğer bunu ben yapsam dikkatini vermiyorsun diyeceksin.” Kıskançça? Belki. Ama kıskanıyordum ve elimde değildi. Başkasını görmesin istiyordum. Sadece ben görebileyim istiyordum, sesini sadece ben göreyim istiyordum, dikkati sadece benim üzerimde olsun istiyordum. “Kıskanıyorum çünkü ilgin sadece bana yönelik olsun istiyorum bencilce ise bencilce olsun o zaman.” Kafamın içindekiler bir anda dudaklarımdan dökülmüştü. Duygular üzerine konuşmak hiç benlik bir durum değildi ve şu an konuştukça gelen rahatlamanın yanında ifşa olma duygusu da beliriyordu. “Eğer üniversiteye gidersem ilgim senin üzerinde olmayacak diye niye korkuyorsun ne yaparsam yapayım akşam aynı eve geleceğim aynı yatağa gireceğiz.” Yeterli değildi işte o zaman farklı arkadaşları olacaktı onlara vakit ayıracaktı derslerine vakit ayıracaktı ve bunlar evde benimle geçirdiği vakitten çalarak yapacaktı. Üniversite işinde niye bu kadar ısrar edip beni de ikileme düşürüyordu ki. “Çok mu istiyorsun bu üniversite işini?” Benden daha fazla mı istiyordu? Biliyordum ki ikimiz arasında çok fazla git gel yaşayacaktı ve nedense bir şeyleri alttan alması gereken kişi ben olacaktım. Ben alttan almak istemiyordum. “Evet aylardır bunun için uğraşıyorum istemesem niye uğraşayım?” İnat uğruna. Yani yapmayacağı şey değildi ne de olsa. Bu sefer de hayır dersem yine küsecekti tekrar barışmaya çalışacaktım bu iş uzayacaktı. Belki de düşündüğüm gibi olmazdı. Belki. “Tamam.” Tamam ama sonrasında bin bir pişmanlıkla gelen bir tamam. “Tamam ne?” “Tamam git ama öyle aklına estiği gibi değil bazı şartlarım var.” Kendi kafasına göre bir bölümle uğraşamazdı en azından biraz zorlaştırırsam ve giremezse bu sefer sorun bende değil onda olacaktı. “Ne gibi şartlarmış?” Sesindeki şüphe kendini belli ediyordu. Şüphe iyiydi. Şüphe insanı ikileme düşürürdü. “Kafana esen bir bölüm okumayacaksın.” Çünkü gidip tüm sınıfın içindeki tek kız falan olursa benim tüm devreler yanardı. Bir grup abazanın içinde benim karımın ne işi vardı. “Hangi bölümü okuyacağımı da mı sen söyleyeceksin?” Tam olarak öyle olacaktı hem erkek ağırlıklı bir sınıfta okumaması için hem de ileri de saçma sapan bir bölüm bitirip ben çalışacağım diye tutturmaması için. “İşine gelirse.” Gelmezse benim işime gelirdi en çok ama olsun şu an önemli olan bu değildi. “Neymiş izin verdiğiniz bölümler beyzadem?” Beyzadem? Beyzade ne anlama geliyordu biliyor muydu acaba? Kulağa biraz komik gelse de hoşuma gitmişti. “Beyzade olmaz benden beyzade diye beyin oğluna derler benden anca bey olur bu bir. İkinci olarak da hukuk veya psikoloji.” Hem ileride çalışma alanı olarak oldukça geniş yelpazesi olan iki meslek grubuydu. Kontrol etmesi de kolay olurdu. “Öyle mi iyi beyim başka istekleriniz neler? Nasıl olsa kulunuz olarak ne isterseniz yaparız ne de olsa.” Beyim dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum şimdi kendimi muhafazakâr bir ailenin ortasında gibi hissediyordum. “Devlet üniversitesi olmaz ya vakıf ya da özel üniversite olacak.” Kim uğraşacaktı devlet üniversitesiyle en azından sözümün daha fazla geçeceği yerler arasında olmalıydı. “O niye?” Cidden nedenini mi soruyordu. “Devlet üniversitesine durmadan içeri peşinden koruma sokmak için uğraşmam gerekecek özel olursa çok problem olmaz.” Ağzı büyük bir şaşkınlıkla açıldı, gözleri kocaman oldu ve hayretler içerisinde “Okula da mı gelecekler?” diye sordu. Ciddi miydi sorusunda. “Herhalde sabahtan akşama kadar tek mi dolaşacağını düşündün?” “Okulda ne olacak?” Berfu fazla hayal dünyasında falan dolanıyordu galiba her şeyin ayrıntılarıyla birlikte net olan bir yerde her şey olurdu bir de üstüne karşı tarafı yormazdın bile bunun için. “Berfu saçmalama istersen ne zaman girip çıktığın saatlerin net bir şekilde bilindiği bir yere korumasız gidemezsin ha onlarla gitmem diyorsan hiç gidemezsin.” “Başka?” Çaresizlikle kabul etmişti anlaşılan. Bu kadar çok istiyor oluşu beni bir nebze pişman etmiyor değildi ama artık ağzımdan olur lafı çıkmıştı. “Eğer durumun kötüleşirse ya da sağlığına dikkat etmezsen bırakırsın.” En önemlisi de buydu zaten diğerlerini siktir edebilirdim ama bu olmazdı. “Başka?” Başka ne olabilirdi? Yoktu herhalde. “Yok başka.” “Bunlara tamam ama korumalar bu şekilde gelemezler okula.” Nasıl gelmelerini bekliyordu acaba şort tişört gezecek halleri yoktu ya. “Nasıl gelemezlermiş?” “FBI ajanı gibi daha günlük giyinecekler ve sürekli dibimde olmayacaklar bana biraz alan sağlayacaklar.” Yani sürekli dibinde olmalarını bende istemiyordum giyim konusunda da biraz ayar çekebilirdik abartmadan. “Tamam.” “Anlaştık o zaman.” Sesi neşeli çıkmıştı. Bu mesele de halledilmiş artık yarın on ikiye kadar ne yapardı nasıl yapardı emin değilim ama ben diyeceğimi demiştim bundan sonrası ondaydı. “Anlaştık ama bu kuralların birini ihlal edersen gidemezsin başlamış olsan bile.” “Tamam. Teşekkür ederim.” Dudağımın kenarın bıraktığı öpücükle beni de yumuşatmayı başardı. Cidden en ufak hareketine bende yelkenler fora oluyordu. Bilerek yapıyordu başka bir açıklaması olamazdı tüm gün aklımdan çıkartmaya çalışıyorum gelip yaptığına bak. “Berfu güzelim sen benden biraz uzak dur bu gece de sabahlatacaksın yoksa beni.” “Ne yaptım ki?” Ne yapmadın ki? Yarım kalan sevişmemizden tut da aylardır adam akıllı dokunamadığımı hatırlattın. “Sen çok yaklaşma yeter.” “Çok kötüsün.” Asıl kötülük şu an bana yapılıyordu üstüme oynuyordu ve bile bile sesim çıkmıyordu. “Kim kötü acaba? Kaç ay oldu taş olsa çatlardı benim yerimde ben hala sabretmeye çalışıyorum.” “Suç benim değil ki.” Suç mevzusuna girsek çıkamazdık bu yüzden hiç girmesek daha iyiydi. Bir de uykusuzluk başımı ağrıtıyordu en azından biraz uyumalıydım. “Her neyse yatalım bence bu konuda kapansın.” Aradan geçen iki haftada hiçbir şey değişmedi resmen. Değişen tek şey Berfu’nun açıklanacak olan tercihleri beklemesiydi tabi. Açıkçası yerleşememesi beni mutlu ederdi hoş çok da beklediğim söylenemezdi yerleşmesini ama sesimi çıkartmadan bekliyordum. Tekrar doktor kontrolü de gelmişti. Doktor artık kendisi kaldırmazsa bu ambargoyu ben kendim kaldıracaktım çünkü bende sabır falan kalmamıştı. Hastaneye vardığımızda doğruca kadın doktorun yanına geldik. Bu kadının adını da asla aklımda tutamıyordum hoş pek tutasım da yoktu fazla kendini beğenmiş ve dik başlıydı. Şu anda ona ihtiyacım olduğuna sevinmeliydi yoksa çoktan onu da diğer meslektaşlarının yanına yollamıştım. İçeri girince yine her zamanki gibi son tahlil sonuçlarına baktı, nasıl olduğunu sordu, midesinin son durumunu ultrasondan kontrol etti sonra da muayene faslını bitirmiş olduk. “Giderek iyiye gidiyorsunuz son iki sonuç da oldukça iyi.” “Sonunda iyileşiyorum yani.” Sonunda. Daha ne kadar daha uzayacaktı emin değilim ama Berfu evde oturmaktan bende karıma dokunamamaktan kafayı yemek üzereydim. “Evet biraz daha var ama kesinlikle ilk geldiğinizden çok daha iyisiniz.” “Peki normal hayatıma dönebilir miyim?” Bence de dönmeliydi yoksa sonumuz daha doğrusu benim sonum ne olurdu emin değilim. “Abartmadan evet. Diyetisyenin verdiği listeye uymaya devam edin ama takviyelerinizi kullanmaya devam edebilirsiniz.” “Dışarı çıkabilir miyim?” Bu muydu sormak istediği soru asıl sorması gereken yatak rutinimize dönebilir miyiz olmalıydı. “Abartmadığınız ve dikkatli olduğunuz sürece evet. İlaç tüketmiyoruz yine sadece içeriği midenize zarar vermeyecek takviyelerinizi kullanın, bağışıklık düzenleyici ilaçlarınıza da başlayabilirsiniz.” “Evde de günlük hayatımıza dönebiliriz yani.” Doktor önce yüzüme baktı anlamamıştı galiba şimdi açıkça bodoslama dalmayım dedim ama ondan da doktorun kıtlığına denk gelmiştik. Berfu’ya baktı sonra anladı galiba kafasını eğip kısa bir kağıtla bakıştı sonra da “Evet dikkatli olarak. Korunarak cinsel birliktelik yaşayabilirsiniz.” Berfu'nun rengi atarken ben gayet net bir şekilde kadının suratına bakıyordum. Utanacak bir şey olduğunu düşünmüyorum evliydik gayet normal bir soru sormuştum. Hoş evli olmasak bile birlikteydik yine normal bir soru olurdu. Doktorun yanından çıktığımızda eve gelene kadar yol uzadı da uzadı. Eve geldiğimizde Berfu daha yukarı çıkmadan ayağındaki ayakkabıları çıkarttı. Yukarı çıkarken söylenmeye devam ediyordu. Açık söylemek gerekirse duymamazlığa vuruyordum duysam kesin beni sinir edecek bir şey söyleyecekti. Odaya girince kendini yatağa bıraktı. Tam da istediğim yerdeydi. Yanına uzandım. “Şimdi bir şey söyleyeceğim.” Söyleme desem de söyleyecekti nasıl olsa. “Söyle.” “Normal hayata dönebilirsin dedi ya.” Demişti en sonunda ve ben şu an saniye sayıyordum. “Ee?” “Artık aç kalmama gerek yok değil mi?” Tabi bu koyun can kasap et derdinde demenin farklı bir yoluydu. “Bu şekilde devam edersen evet.” “Hmm o zaman devam etmesi lazım.” Kesinlikle etmesi lazımdı ben ikinci bir ambargoyu kaldıramazdım. Ayrıca ben niye bekliyorum o ne diyordu. “Berfu şu an cidden derdin bu mu?” “Tabi ki herkes kendini düşünüyor. Bak ciğerci kedisi gibi bekliyorsun yanımda.” Ciğerci kedisi mi? Öyle bir tabir mi vardı? Ben niye daha önce duymamıştım acaba. “Ne ilginç tabirlerin var cidden.” “Yalan mı?” Değildi aksine fazlasıyla haklıydı ama ben de haklıydım. Aylar geçmişti üzerinden ve sevgili karım bu süreçte hiç mi hiç yardımcı olmamıştı bana. “Değil ama şu an hakkıma giriyorsun eve gelene kadar sabrettim.” “Tabi doktora bir anda sorunca kadının da şirazesini kaydırdın.” Kaymasaydı sanki görende rahibe Teresa ile konuşuyordum falan sanır ayrıca tıpta ayıp olur mu. “Açıkça sormadım o açıkça cevap verdi.” “Yani normal hayat deyince ne anladın acaba da bir de sordun.” “İşimi sağlama aldım diyelim.” “Feyyaz ya cidden.” “Ciddenlik bir şey yok ortada eğer ciddi olmamız lazımsa da...” Cümlenin devamı gelmedi çünkü benim öpmemle birlikte devamını yuttum. Çok bile sabretmiştim. Karşılık vermesiyle birlikte üste çıktım. Üzerindeki tişörtü tek hamlede çıkartıp öpmeye devam ettim. Bir elim eteğin düğmesine gitti ve sonrası yoktu ara oldu bilmiyorum ikimizde çıplaktık. Kesinlikle kontrolümü kaybettiğim zamanlar olmuştu ve bu an ona örnekti. Hiç sakinlik falan kovalayacak durumda değildim aksine bugüne kadar bu kadar sert bir şekilde de yapmamıştık. Günün ortasında başlamış olduğumuz sevişme işi hava karırken bitti. Hoş bana kalsa bir iki tur daha olabilirdi ama Berfu’nun devam edecek hali kalmamıştı.
|
0% |