Yeni Üyelik
5.
Bölüm

ŞEYTANDA BİLİR KİMDEN KORKACAĞINI

@ahsenkubos

 

 

İki yüzlü olunca kime hangisini

 

 

göstereceğini unutmamak gerekir.

 

 

Bölüm şarkısı: Hirai Zerdüşt- Ben Bilmezdim Renkleri

 

 

Eve geldiğimde bayılacaktım ne çok iş vardı öyle organizasyonla ilgili. Bazı konuştuklarını hiç anlamamıştım bile. Onlarla ne kadar çok vakit geçirirsem o kadar çok eksiğimi fark ediyordum.

 

 

Sonunda kına günü gelmişti. Nişanda olduğu gibi kuaför eve gelmişti. Kuzenim Ayşe abla hazırlanmama yardım ediyordu. Evin her tarafına ayrı bir kargaşa hakimdi. Annemde abimde bu evliliği istemese bile her şeyin tam olmasını istiyorlardı. Eğer bir sorun çıkarsa kendileri de rezil olacaktı. Bahçe aydınlatılıyor dışarıdan gelen misafirlere yemekler dağıtılıyordu. Ayşe elindeki elbiseyi askısına takarak astı. Taratanları takılmıştı. Ayakkabılar takılar hazır bir şekilde masanın üzerinde bekliyordu. Bir konuda içim içimi yiyordu. Nişanda alınan ikinci elbise daha doğrusu aldığı. Yarın eşyalar giderken da kılıfından hiç çıkmamış olarak gidecekti. İşin aslı bu içine hiç sinmiyordu karanlık biri olduğunu biliyordum ama bana karşı hiç o tarafını göstermemişti -en azından şimdilik-. Ayrıca dikkat etmediğini zannetsem de öyle olmamıştı neyi beğendiysem onu almış ayrıca annemin isteklerini de göz ardı etmemişti. Masanın üzerinde duran takılara baktım. İki farklı kıyafet giyecektim ve iki farklı tektaşım vardı setlere daha uygun diye birine biri diğeri de diğer setle takacaktım. Sanki o elbiseye ve iyi niyetine ters bir karşılık gibiydi. Aynada yapılan saçlarına baktım. Önce kırmızı elbiseyi giyecek kına yakılacağı zamanda yeşil olanı giyecektim. Aklıma bir fikir geldi ama annemin tepkisinden korkuyordum. Birden fark ettim annemin bana kızacak zamanı yoktu ki bugün büyük ihtimalle kına geç bitecekti evde bir sürü misafir vardı. Yarın sabah çeyiz göndereceklerdi öğleden sonra ise salona hazırlanacaktık.

 

 

“Ayşe abla bana yardım eder misin ama kimseye söylemek yok.” Ayşe ablanın gözleri kocaman açılarak bana baktı. “Niye düğünü terk etmeye mi karar verdin?” Tabi Azrail ile plan yaptık. Diyordum 20 yaşımı zor gördüm sonrasını görmeme gerek yok.

 

 

“Evet dedim ecelim gelmiş ben daha kasabayı terk edene kadar beni bulurlar sonra da buldukları yerde vururlar.” Yani İnşallah önce vururlardı işkence falan yapmazlardı. Bizimkilerden pek beklemiyordum ama karşı taraftan bekliyordum açıkçası. “Ee ne diyeceksin?” boğazımı temizledim. Rahatlamıştı kaçmayacaksan sorun yok her şey olur gibi bakıyordu.

 

 

“Dolabın içinde kılıfın içinde bir elbise daha var onu çıkarır mısın?” Ayşe abla bana şöyle bir bakış attı. “Nişanda alınan yeşil elbise mi?” Her şeyi de bil. Bu evde niye hiçbir şey içeride kalmıyordu acaba? “Evet.”

 

 

“Ne yapacaksın?” Beraber halay çekeceğiz. Hatta griyi de çıkart gelinlikler de halay başı olacak. “Şimdi her şeyden ikişer ikişer aldılar istemememe rağmen geçen sefer geldiklerinde elbiseyi giymediğimi gördüler bende çok utandım. Şimdi giyebilirim.” Bir saat bile kalsa üzerimde yeterdi ana amaç giymiş olmaktı. “Ne zaman giyeceksin?”

 

 

“En son kına yakıldıktan sonra kırmızıyı giymek için geldiğimde kırmızı yerine onu giysem nasıl olur?” Sorun çıkmazdı herhalde o vakitte yukarı çıkacak olan bir kuaförler bir de ben olurdum herhalde. “İyi olur da yengem fark ederse öncesinde kızacaktır.” Elbise fazla açık gelmişti onun için. Eh bana göre de açıktı ama vakit geç olacağı için çok da sorun olmazdı. Tek açık olması değildi karşı tarafı memnun etmek için giydiğim için bile kızabilirdi. “Annem her şeye kızıyor bu aralar zaten.”

 

 

“Çok inatçı o konuda.” Annem her konuda inatçıdır sadece bu konuda değil ki? “Bu inat değil ki artık başka bir şey. İşin kötü tarafı onun inadı bana patlayacak gibi.” Bu bile beni korku ateşine atıyordu da yan yan bitmiyor gibiydi. “Doğru 2 gün sonra aynı çatı altında yaşayacaksınız.” Aa biri farkına vardı bunun yani. “Evet.”

 

 

“Olur halledebilirim ama şimdi çıkmasın şimdi yengem gelirse görür.” Mantıklıydı ben arada mantığımı yitiriyorum galiba. “Tamam.”

 

 

Bu arada kadın saçlarımı sarmayı bitirmişti. Tırnaklarım için genel olarak tek renk beyaz kullanmaya karar vermişlerdi. Kalıcı oje yapmışlardı. Neredeyse hazırdım elbiseyi giymiş takılarımı takmışlardı sadece ayakkabılar kalmıştı çıkarken giymek daha mantıklı gelmişti ne kadar az giyersem o kadar yarar sağlardı. Kapı çalındığında kendimi yatağa atmıştım ve elbisenin pofuduk kumaşları üzerinde saçım bozulmadan bağdaş kurmuş oturuyordum. Etekleri de iyice açmışlardı ki kırışmasın diye.

 

 

Zerda ve Seda abla içeri girdiğinde önce bana baktılar sonra Zerda tuhaf bir yüz ifadesi ile bana bakıp “Çok güzel olmuşsun.” Bana diyordu da kendisi de aynaya bakmış mıydı? Mavi bir elbise giymişti ve eğer ben içeride olmasam onu gelin zannedebilirdi. “Teşekkür ederim siz de çok güzel olmuşsunuz.” Hava kararmak üzereydi aşağıdan müzik sesi geliyordu. Beni bir gerginlik sardı 1 saat önce yemiş olmama rağmen tekrar acıkmıştım.

 

 

“Anneni göremedim ama bir eksik var mı diye soracaktım.” Benim yerime Ayşe abla cevap verdi. “Az önce mutfağa indi. Hayır, her şey hazır.”

 

 

Seda abla tüm sevimliliği ile “İyi sevindim. Ne zaman çıkacaksın?” işte onu bende bilmiyordum. Kadın erkek ayırmışlardı ama nasıl ve ne zaman çıkacağımı ben de bilmiyordum. İçeri yengem girdiğinde sorunun cevabı da geldi. “Hoş geldiniz.”

 

 

“Teşekkür ederiz.” Zerda bugün çok sevimli gözüküyordu. Ayrıca yengemle de yarışıyorlardı bildiğimiz ikisi de aşırı gösterişlilerdi. “Misafirler geldi sayılır ayrıca salondan da geldiler hazırlık yapıyorlar onlar hazır olunca çıkarsın.” Çıkarım tabi ne demek siz isteyin.

 

 

“Tek mi çıkacak?” Zerda gene Zerdalığını konuşturuyordu. “Yani erkek kadın ayrı oturuyorlar beraber çıkarlarsa kına zamanı da ona da yakılır. Kabul eder mi kaynınız?” Yengem ortaya bir bomba bırakmıştı ve onu taklit eder gibi de çıkmıştı sesi. Ayşe abla gülmemek için zor tutuyordu kuaförler bir köşede oturmuş gerilim filmi izler gibi bizi izliyordu. Seda abla yenilgiyi kabul etti ve “Hayır etmez o yüzden ayrı ayrı çıksınlar.”

 

 

“Tamam o zaman başka sorunuz var mı?” sınav başlamadan önce sınıftaki soruları alan bir öğretmen gibiydi. “Hayır yok.” Seda abla pes etmiş gibiydi şimdilik sesini çıkartmıyordu.

 

 

“Tamam o zaman aşağı ineyim.” Yengem giderken bir ara sanki Zerda yengemi taklit etti gibi geldi ama tam eminde olamıyordum. “Kına meselesine gelecek olursak elinde kalacak mı?” Bunu derken elini kaldırmış açıp kapıyordu. “Hayır geri çıkartacağım, ben kokusunu sevmiyorum.”

 

 

“Yani iyi olmuş çünkü Feyyaz da pek sevmez de ama Hint kınası yapacaklar sende ondan yaptır istersen.” Hint kınası mı, kim yapacaktı, benim niye şimdi haberim oluyordu bu durumdan? Hoş o da sevse beni bir şoka sokardı. “Hayır kaşındırıyor o da hiç kına mevzusuna girmesem daha iyi.”

 

 

“Tamam o zaman sen bilirsin.” Gözüm bir an Esra’yı aradı belki de getirmemiş bakıcı ile bırakmıştı. “Esra gelmedi mi?”

 

 

“Aa olur mu kaçırır mı bu tür şeyleri aşağıda babasının yanında.” Daha çıkmadan yorulmuş gibi hissediyordum. Daha bunun halayı vardı, kınası vardı, fotoğraf çekinmek vardı. Vardı vardı vardı ve ben yoktum. Ayrıca ben topuklu ayakkabı ile halay çekebilecek miydim? Hiç denememiştim. Hoş nişanda çekmiştim şimdi de çekerdim. Ayrıca üzerimdeki elbise ile de zor olacak gibiydi ama neyse.

 

 

Sonra odadakiler çıktılar Zerda dedi ki ben yardım ederim diyerek Ayşe abla dahil herkesi çıkardı kuaförler bile aşağı indi. Kına zamanı yukarı çıkacaklardı. Aşağı indim. Halaylar çekildi oyunlar oynandı. Arada fotoğraf çekinenler oldu. Sonra kına yakılma zamanı geldi. Yukarı çıktım Ayşe abla bu sefer altta kalmamıştı. Benimle içeri girmiş üzerimi değiştirmeme yardım etmişti. Bindallıyı giydim, kuaför de saçıma ve takılara yardım etti. Geri aşağı indim. Kınayı yakmak için ortaya bir sandalye koydular. Beni de oturttular. Onlar tepemde döndükçe müziğin ritmi de giderek daha duygusal bir hal aldı. Zaten hiç iyi değildim kafamın içinde binlerce soru ile baş başa kalmıştım bir de ailemden ayrılacağım gerçeği ile net bir şekilde yüzleşmek ağır gelmişti ve ağlamaya başlamıştım. Ben ağlayınca durdular. Keşke biraz daha dönselerdi ya ağlamak iyi gelmişti. Annem kınayı yaktı. Tabi bu arada bir de altın koyma merasimi iki elime de tam altın koymuştu Seda abla.

 

 

Kına yakıldıktan sonra elimdeki kınayı silmeye hem de üzerimi değiştirmeye çıkmıştım. Yeşil elbise üzerimde aşağı yukarı 1 saat durmuştu ve biz elbiseye 50 bin TL vermiştik. Gereksiz bir alışveriş olmuştu. En azından kırmızıyı daha fazla giymiştim. Ayrıca yeşil ne kadar ağırmış öyle ilk denediğimde fark etmemiştim ama 1 saatin sonunda anladım ve artık taşıyacak gücüm kalmamış. Seda abla yukarı çıkmama yardım etti. Zerda Hint kınası yaptırıyordu. İlginçti hiç beklemezdim ondan. Yukarı çıktığımızda odaya girmeden elimi yıkadım benimle beraber kuaför kızlar içeri girdi. Kokusu sinmiş gibiydi. Kına kokusu midemi bulandırıyordu o yüzden çocukluktan beri sevmezdim. Odaya girdiğimde hızla içeri Ayşe abla girdi planımızı hatırlamıştı anlaşılan. Ben kafamdaki duvaktan kurtulurken Seda abla kırmızı elbiseye elini attı. Ayşe abla az önce onu çıkarmalarının öcünü alıyor gibi. “Onu giymeyecek.” Seda abla bana baktı sonra döndü Ayşe ablaya baktı. “Ayağıma çok dolanıyor rahat hareket edemedim bu da çok ağır o yüzden diğer yeşil elbiseyi giyeceğim.”

 

 

“Hangi yeşil elbise?” anlaşılan Seda abla kendini resetlemiş anlaşılan “Nişanda alınan ikinci elbise var ya onu zaten hiç giymemiştim.” Bir yandan kulağımdaki küpeyi çıkartmaya çalışıyorduk çünkü saçımla karışmış ve dolaşmıştı. “Emin misin?”

 

 

“Evet kırmızı sürekli ayağıma dolanıyor galiba alt kısmı da yırtıldı birinin bastığını hissettim ama.” Kesinlikle yalandı. Ama bunu şu an bilemezdi çünkü halay çekerken basılmış olma ihtimali vardı.

 

 

Ayşe abla yeşil olanı çıkardı gerçekten diğer ikisindense bununla daha rahat hareket ederim. Tarlatanlarını takmayınca düz bir abiyeye dönmüştü. 3 kişi bir tek küpeyi çıkarmayı başardığımızda üzerimi değiştirdim. Kesinlikle haklıydım bindallı diye aldım ama kefenim olacakmış neredeyse bende diyorum omuzlarımı neden kaldıramıyorum diye. Bir daha 10 kilo ağırlığında bir elbise almayacağımda giymeyeceğimde. Üzerimi değiştirince aşağı inerken Ayşe abla kulağıma eğilerek “Kırmızının fermuarı takıldı diğeri de çok ağırdı bunu giydirdik diyeceğim. Sende öyle söylersin.” Sen bir tanesin bakışından sonra merdivenleri düşmeden inmeyi başarmıştım. Hoş diğer ikisinde düşmemiştim de bunda mı düşecektim. Aşağı inmiş tekrar halaydı fotoğraftı küçük konuşmalardı derken saatler su gibi ilerledi.

 

 

Saat 1’di galiba odaya çıkışım. Öldüm de ağlayanım yoktu bildiğimiz neredeyse hiç oturmamıştım daha doğrusu ne zaman oturmaya kalksam ya fotoğraf çekinmeye geliyorlar ya da biz gidiyoruz diyerek vedalaşmaya geliyordu. Sonra hop ayakta görenin birisi elimden tutup halaya katıyordu. Yorgunluktan ölüyordum. Oysa yarında çok yorucu geçecekti. Acaba ben geri kalan iki günü ayakta nasıl geçirecektim?

...

 

 

Şu an sinir krizinin eşiğindeydim. Hadi dediler kadın erkek ayrı otursun tamam ama abi böyle oturma düzeni mi olurdu? Karşıya bakınca kadınları görüyordun işte. Ha öyle ha böyle ne fark eder. Bir de beraber çıkarlarsa kına yakarız demişler. Ben onlara kına yakacaktım ama neyse. Başta içki yok dediler sonra kim bulup geldiyse rakı getirdi sonra bardak geldi herkes içmeye başladı. Sinirlerime hakim olmak bile zordu şu an. Eğer İstanbul’da yapmış olsaydık bunu eğlencenin dibini görürken şu anda içmem diyen Baran’ın bardağın dibini görüşünü izliyordum. Arada karşı tarafa baktığımda kadın tarafı gayet eğleniyordu Seda ve Zerda bile halaya girmişlerdi Yasemin bir köşede oturmuş Hazar ile konuşuyordu. Adam akıllı bakamıyordum bile müstakbel karıma.

 

 

Kınadan sonra gidenler olunca benim de görüş alanım iyice açılmıştı. Aradan geçen yarım saatin ardından aşağı indiler. Kınaları çıkartmıştı Seda zaten sevmiyormuş geri hemen yıkayacak demişti. Bu sefer üzerinde nişanda aldığımız yani onun beğenip ama annesinin beğenmediği için giyemediği elbise vardı. Bu sefer daha rahat gözüküyordu. Gülerek aşağı iniyorlardı. Hayatımda gördüğüm en güzel kadın olabilirdi. Baran’ı dövme girişimim de bu şekilde engellenmiş oldu. Bir tarafımda Fatih dur sakin ol ortalığı karıştırma 2 gün kaldı sık dişini diye her 5 dakika da bir uyarı yapıyordu zaten.

 

 

Halay müziği değişirken birden havai fişekler gökyüzünü aydınlatmaya başladı. Kimsenin beklemediği aşikardı önce bir herkes havaya baktı sonra devam ettiler ama havai fişekler bitmedi. Fatih’e dönerken “Nereden çıktı bu havai fişekler?”

 

 

Fatih bana baktı sonra havaya baktı. “Sen ayarlamadın mı?” oradan bakınca ayarlamış gibi mi görünüyordum. “Sence ben ayarlamış olsam niye saklayım ve niye sana soruyum?” sesim gerginliğimi yansıtıyordu. Fatih önce etrafta gözünü gezdirdi “Kız tarafından birileri yapmıştır belki.” Karşımda neredeyse sızmak üzere olan Baran’a baktım derdi havai fişek falan değildi ayrıca asla böyle bir şeyle uğraşmazdı. Diğerleri de kendi aralarında konuşuyor ve meraklı gözlerle bakıyordu “kim yapacak hem de bir şey söylemeden.” Burak bana dönerken “Onlarda bilmiyorlar. İleride amcanın çocukları konuşuyor.” Peki kim atmıştı havai fişekleri? Burası için değil desen bugün başka düğün yoktu ayrıca çok da yakından atılmıştı ve tepemizden aşağı yağmıştı resmen.

 

 

“Kim ve nereden çıktı bu havai fişek gösterisi?” kim cesaret ederdi ki habersiz havai fişek atmaya. Ayrıca izin alınması gerekiyordu atabilmek için. Burak eline telefonu alırken “Ben şimdi Arslan’a yazıyorum öğrensin.” Siktir et, Burak ne gerek var ki? Siz uyuyun yakında başımızdan aşağı molotof falan da yeriz biz ne olacak?

 

 

“Birkaç gün olay çıkmayacak dedim daha ilk günden kimliği belirsiz olaylar silsilesi başladı.” Yanımda sözde iki adam vardı ama dünyadan haberleri yoktu. Dışarısı koruma kaynıyordu ama başımızdan aşağı havai fişek atıyorlardı. Hiçbir işi beceremeyen insanlar topluluğunun ortasında kalmıştım. “Dur sen de birazdan öğreniriz sakin ol. Etraftakileri de korkutmaya gerek yok.” Şu birkaç günü bir atlatsaydık olaysız bari desem de sinirden yerimde duramıyordum. Eğer karşımda Berfu olmasa ortalık çoktan savaş alanına dönmüştü de işte etrafta o varken bir şey yapamıyordum.

 

 

Saat 12’yi geçerken sonunda müzik sesi durdu. Valla bravo yani bu kadar saat oynadılar, onlar oynadı da benimki de oynadı, konuşurken dili tutulan kız hiç yerinde oturmadan halay çekti bir de yavaş da çekmiyorlar hızlı hızlı. Onu izlemek büyük ölçüde rahatlamıştı ve sakinleştirmişti şimdilik.

 

 

Artık bitip eve gelirken arabada “Valla bravo kızlar sizin içinizde ne varmış öyle.” Burak ortalığı sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben de pek işe yaramıyordu kızların ise hiç haberi yoktu. Zerda kendi de inanamıyor gibi “Ya sorma nişanda oynayamadığımız acısını mı çıkarttık ne? Ay bir de bu kadar saat halay çekerse insan iyi kilo verir galiba 2 kilo verdim.” Derde bak anasını satayım ben ne diyorum onlar ne diyor?

 

 

“Valla aşkım bende senden bu performansı beklemiyordum.” Senin düşünceni sikiyim Burak eve gelelim ben size göstereceğim performansı. Seda kucağında uyuyan Esra’nın başını düzeltirken “Ama iyi eğlendik değil mi?”

 

 

“Siz eğlendiniz biz de bardağın dibini gördük valla. Baran kardeşi evleniyor diye yas tutuyordu.” Ben o yası asıl yarın akşam gösterecektim ondan sonra da yüzünü görürsem yas tuttuğunu görürdüm isterlerse evde ağıt yaksınlar sikseler ruhum duymazdı. “Aynen niye siz oynamadınız?” Oyun ortamı mı vardı? Olsa oynayacak mıydım acaba?

 

 

“Sedacığım kendi başımıza kalkıp oynayacak değildik ya herkes de bir matem havası valla.” Asıl matemi yarın akşama yaşatacaktım ben ona. Bu akşamın acısını almam lazımdı. Benim geri zekalılar bir işin altından kalkamamıştı ama onların adamları da uyumuş anlaşılan. “Ay yenge bende az daha kalkıp sizin tarafa gelip oynayacaktım.” Burak içtiği rakının iyi etkisinde kalmıştı anlaşılan.

 

 

“Ay ya neyse yarın oynarsınız onu da ayrı ayrı yapamazlar.” Onlara kalsa olurdu ama son noktaya gelmiştik ve bu saatten sonra yapacakları en ufak hata için canlarına okurdum. “Yapsın ben onu evire çevire döveyim artık içimde kaldı olmuyor böyle. Öldüremesem de süründürüyüm yeter.” Burak kocaman bir kahkaha atarken Fatih bana dönmüş “Döv sonra düğün iptal olsun kavga çıksın birileri hastanelik falan olur. Bizde rahata ereriz.” Fatih’in bana yaptığı şantaja bak. Ben bunlara fazla yüz verdim şimdi de astarını istiyorlar. Sen işini doğru yap da ben kendi alanımı hallederim.

 

 

“Aynen abi sabret 2 gün sonrasında iş yaparken bile yüz yüze gelmezsiniz.” En büyük tesellim buydu zaten. “Gelirsek o zaman döverim kimse de karışamaz ortada bozulacak bir şey olmayacağı için hiçbir şey olmaz.” Seda anlamaz bir ifade ile bana baktı. “Ee sözleşme?”

 

 

“Seda sence ben sözleşmeyi akıllarına estikleri anda iptal edebilsinler diye yaptırmış olabilir miyim? Benim fes etmem lazım.” Yani birebir yazmasa bile o yönde ilerliyordu metin. “Ee o zaman bir şey olmaz en fazla bir Berfu ile bir kavga edersiniz.” Baran asalağı için kavga mı edecektim karımla? Rüyasında görürdü ayrıca benden dayak yediğini gururuna da yediremezdi. “Ne diyecek kardeşine kocan beni dövdü mü?” erkekliğine yedirip söyleyemezdi ayrıca dik başlılığın ödün de veremezdi beyefendi. Yarından itibaren o dik başını usul usul ezecektim. “O da kötü geldi kulağa aynen bir şey olmaz gibi.” Seda kulağa kötü gelecek daha neler var ama işte şimdilik sesimiz çıkmıyor.

...

 

 

Eve geldiklerinde araba durdu. Esra’da uyanmış uykulu gözlerle annesinin kucağında oturuyordu. Arabadan inince Arslan büyük bir korku içinde patronunun yanına geldi. Bu arada kızlar içeri giriyorlardı. Elindeki kağıdı uzatırken Feyyaz’ın bir anda Baran’ı dövme planları yaparken aklından çıkan kimliği belirsiz bir kişi tarafından atılan havai fişek gösterisi geldi. Birisi onlarla oynuyordu artık orası kesindi. Burak elimdeki kağıdı aldı sonra “Dalga geçiyorlar bildiğimiz” dedi. Feyyaz artık onu tutan bir şeyin olmadığını fark edince içindeki canavarı dizginlemeye çalışmadı.

 

 

“Lan ben size demedim mi olay istemiyorum diye? Nasıl becerdiniz ilk günden olay çıkartmayı?” Bir gün sadece aradan çekilmiş ve işi bunlara bırakmıştı ama onda da ellerine yüzlerine bulaştırmışlardı. “Özür dilerim Feyyaz Bey her kimse hemen bulacağız?” Arslan konuşurken sesindeki titreme hissediliyordu. “Sen daha gözünün önündeki adamı göremiyorsun bir de bilmediğin adamı mı bulacaksın?”

 

 

“kusur..” cümleyi tamamlayamadan yakasından tutup bahçenin içine atıldı. “LAN GERİ ZEKALI BEYİNSİZ YAPTIĞINIZ İŞİ SİKİYİM. BEN SİZE HER TARAFA ADAM KOYUN DEMEDİM Mİ?” Arslan yerde toparlanmaya çalışırken “Koyduk ama.”

 

 

“Kör sağır dilsiz birini koydunuz herhalde.” Bu arada kapının önünde kızlar olanları izliyordu “YUKARI ÇIKIN.” Bu gece kesin birini öldüreceğinden emindi ama en azından onlar sağ olarak çıkabilirlerdi sabaha, zaten ya Burak ya da Fatih belki de ikisi de elinde kalacaktı orası kesin. “Ne..” yerde toparlanmaya çalışan Arslan’ı kaldırırken “SİZE YUKARI ÇIKIN DEDİM BİR DAHA TEKRAR ETMEYECEĞİM.” Seda kocasına baktığında Fatih başıyla onayladı. Bu iş onlara da patlayacaktı kesin en azından karısının ve kızının gözünün önünde olmamalıydı. Seda kızını ve Zerda’yı kolunda tutup içeri soktu kapıyı da kapatıp üst kata çıktı.

 

 

“Yarına kadar çözmüş olacağım.” Arslan neye çözüm bulacağından da emin değildi adamların kim olduğu belli değildi işin kötü tarafı şüpheli de yoktu ortada ve yapabilecek insan sayısı çok fazlaydı. Yüzüne yediği yumrukla kaşının patladığını fark etti. “Git bana adamları bul gel.” Arslan arkasına bakmadan giderken Fatih’le Burak’a döndü bu iki beceriksiz hiçbir şeyi beceremezler miydi? Yapmaları gereken sadece 3 gün boyunca olay çıkmasını engellemekti. “Ben size diyorum ki olay çıkmayacak siz ne yapıyorsunuz ilk günden olay çıkartıyorsunuz?”

 

 

“Sakin ol yarına kadar kimse buluruz.” Fatih artık çok olmaya başlamıştı. “Salak salak konuşma kimmiş biliyor musun?” Fatih sesini temizleyerek “Hayır” dedi. Feyyaz kendine hâkim olamıyordu ve hâkim olmak gibi bir de düşüncesi yoktu sonuna kadar hak etmişlerdi. “Planını söyle dâhi de ben de bileyim.”

 

 

“Havai fişek attılar ne kadar kötü olabilir ki?” tek hamlede Fatih’in kolunu çevirdi. Bileğini sırtına doğru çevirirken bastırıyordu diğer eliyle omzuna bastırdı. Fatih, Feyyaz’dan daha uzun olmasına rağmen adam iki büklüm olmuştu. Biraz daha zorlasa kırılacaktı kolu. Yine de dizlerinin üstüne çökmemişti eğer çökerse bunun Feyyaz’ı daha çok kızdıracağını biliyordu. “Bu geri zekalı salak optimistliğini bir kenara bırak diye kaç kere dedim sana.” Fatih optimistlik yapmıyordu sadece ortamı yatıştırmaya çalışıyordu ama Feyyaz’ın delilerini sakinleştirmek hiç kolay değildi. Hatta kınanın ortasında ortalığı birbirine katacak zannetse de yapmamıştı bunu büyük ihtimalle Berfu’ya borçlulardı.

 

 

Burak uzaktan izliyordu yaklaşmaya cesaret edemiyordu “Sadece havai fişekti.” Feyyaz delirmenin eşiğini geçmişti sadece havai fişek dediği şeyin içinde neler olabileceği hakkında en ufak bir fikri yoktu büyük olasılıkla bu malın diye düşünüyordu, bunları bu tarz işlerden çok geri tutuyordu anlaşılan. O havai fişeğin içine neler konup da atılabilirdi onu bile hayal edemiyordu ayrıca belki de başlangıçtı bu sadece. “Hala aynı optimistlik Fatih bugün elimde kalmaya meyilli gibisin. Lan bugün havai fişek hadi yarın salona bomba yerleştirirse ne olacak? GÖZ GÖRE GÖRE BURNUNUZUN DİBİNE GİRMİŞ LAN SİKERİM SİZİ DE YAPTIĞINIZ İŞİ DE.”

 

 

Burak abisinin kıvrandığını biliyordu ama sakinleşmesini beklemekten başka çaresi yoktu eğer biraz daha sakin ol derlerse kesin namlunun biri ucunda kalacaklardı. “Dedim ki 3 gün olay çıkmamasını sağlayın sonrasını yine ben hallederim ama yok beceriksizliğinizi ilk günden gösterdiniz.” Onlarda farkındaydı kesinlikle büyük hataydı eğer o anda bir patavatsızlıkla karşı tarafa siz mi attınız dese onlar da hayır demiş olsalardı rezil olacaklardı. Ayrıca Burak da biliyordu havai fişek içinden neler çıkabileceğini? Zamanında kendisi az yapmamıştı.

 

 

Yasemin bahçeye girerken telefonda biriyle konuşuyordu önce bağıran Feyyaz’ı ardından da biraz daha zorlanırsa kolu kırılacak Fatih’i gördü telefonu kapatırken ‘ben seni sonra arayacağım’ diyerek kapattı. “Yolda duydum buraya geldim.” Ortamın gergin olduğunu tahmin etmişti ama bu kadarını düşünmemişti.

 

 

“Bir sen eksiksin gel sen ne diyeceksin sadece havai fişek mi?” Yasemin’e göre tehditten başka bir şey değildi en özel anınızda burnunuzun dibine girdik demenin gösterişli yoluydu. Yasemin yutkunurken kafasını salladı “Hayır ben de başta anlamadım ama kimse telaşa düşmeyince problem olmadığını düşünmüştüm.” Kimseden ses çıkmayınca onlar atmış zannetmişti ama otele giderken yolda arayıp havai fişeğin tamamen başka birinin işi olduğunu öğrenmişti.

 

 

“Doğru o anda hemen çıkıp kim olduğunu bulmam lazımdı niye çünkü sözde yanımda iki tane adam var ama bir siki beceremiyorlar illa kendim halletmem lazım.” Eğer o anda olay çıkartsa hem Karabeylere rezil olacaktı hem de Berfu görmesini istemediğini yüzünü daha evlenmeden görmüş olacaktı.

 

 

“Kim olduğu da mı belli değil?” Yasemin en azından onu biliyor olduklarını düşünmüştü. Bir de bilinmiyorsa sinirlendiği kadar vardı Feyyaz’ın. Düğün üç gün sürüyordu ve ne zaman harekete geçecekleri belli değildi ve herkesi bu işi halletsinler diye ayıramazdı aynı zamanda düğünle de ilgilenilmesi gerekiyordu. “Sen benimle dalga mı geçiyorsun sikerim sizi de yaptığınız işi de? Adam burnunuzun dibine girmiş havai fişek atmış yanına not bırakmış bir de yetmiyormuş gibi sonra da sırra kadem basmış.”

 

 

“Ne yazmış?” Akıl alır gibi değildi resmen dalga geçiyor ve aklını sınıyorlardı Feyyaz’ın. “Kafa buluyor dinini imanını siktiğim mutluluklar yazıyor bir de şerefsiz yanına kalp çizmiş.” Alt mesajın ne olduğu ise belli değildi. Neler döndüğünü biliyorum mu demek istiyordu yoksa çok uzun sürmeyecek mi? “Haklısın ama Fatih’in kolunu kırmak bir şey kazandırmayacak” Sadece kolu kırarak sakinleşmeyecek kadar sinirliydi adam zaten. Sadece kolunu kırmak içindeki canavarı dizginlemesini sağlamazdı.

 

 

“Aynen” kolunu bıraktı omzundaki elini çekince geri çekildi. Silahını kontrol etti ama yanında değildi. Arslan içeri arkasında 15 kişi ile içeri girdi. “Silahı ver.” Arslan belindeki silahı çıkartıp uzatırken silahın ona dönmemesi için dua etti “Anlatın bakalım kör sağır dilsiz işe yaramaz kuş beyinli sürüsü.” Kimseden ses çıkmıyordu konuşanın ilk gideceğini anlamışlardı. Ne de olsa ilk defa başlarına gelmiyordu. “Nereden atmışlar?”

 

 

“Bahçenin dışından.” Cidden burunlarının dibinden atmışlardı. O kadar yakından birçok şey yapabilirlerdi ciddi ciddi karşı tarafın insafına kalmışlardı. “Kim vardı o tarafta?” Diğerleri kendi kurtarmak adına iki kişiyi öne attı. “Hüseyin ve Kamil.”

 

 

“Bize kız tarafından olduklarını söylediler.” Adamlar yutkunmadan konuşamamışlardı işin sonu belli olmuştu ama en azından acısız ölsek derdine çoktan düşmüşlerdi. “Lan mal beyinsiz kafanın içinde saman mı dolu lan senin kız evinden olsalar kendi evlerinin çatısı dururken niye sokaktan atsınlar?” Bu soru o anda ikisinin de aklına gelmemişti. Öyle olsa bile öncesinde haber verip izin almaları gerekiyordu yanlış bir hareketleri sonlarını getirmişti.

 

 

“Kim olduğunu gördünüz mü?” En azından onu biliyor olmuş olmamalılardı hiç tanımadıkları bir adama izin verecek kadar salak değillerdi. “Tanımıyoruz.” Feyyaz sesli bir nefes verdi. Tüm beyinsizler etrafını sarmıştı. İnsan tanımadığı birine böyle bir şey için izin verir miydi, bu zamanda tanımadığın bir insanla konuşmazdın bile böyle bir şey için izin vermeyi geç.

 

 

“Tamamen işe yaramazsınız o zaman.” Silahın emniyetini açtı ve ikisinin alnının ortasına birer kez sıktı ama kesmediğini fark etti onlar yere düşerken. Sorun şu ki başka adam gözden çıkartamıyordu hemen yerini dolduramazdı ve şu an maksimum sayıda adama ihtiyacı vardı sırf bunun için bile İstanbul’dan adam getirtmişti. “Yarın öğlene kadar vaktiniz var o zamana kadar bulmazsanız kendi mezarınızı kazın içine girin yatın beni de uğraştırmayın.” Diğerleri arkasına bakmadan kaçarken Arslan “Peki efendim başka bir sorun çıkmayacak.”

 

 

Bugünü de sağ atlatmış olmanın vermiş olduğu bir mutluluk vardı üstünde. “Çıksın Arslan çıksın ben o düğünün ortasında nasıl vurup ortalığı kan gölüne çeviriyorum bakalım.” Eğer gerçekten bir sorun çıkarsa zaten salon kan gölüne dönüşeceği kesindi.

 

 

Arkasını döndüğünde Fatih ve Burak’ın onu izlediğini fark etti. İnsan kendi düğününde bu tür işlerle uğraşır mıydı? Bu iki geri zekalı evlenirken ya da nişanlanırken hiçbir şey olmamıştı niye çünkü Feyyaz her şeyi kendisi halletmişti ama bu iki salak yıllardır içinde bulunduğu işe alışamamıştı. “Gelelim size.”

 

 

Burak tüm gün boyunca herkesi fazlasıyla uyarmıştı. Hatta problem çıkartabileceğini düşündüğü herkesi takip ettirmişti. “Abi gerçekten dikkatli davranmıştım.” Feyyaz’ın suratında sinirli bir gülümseme geçti. Burak’ın açıklaması komik gelmişti. “Lan köpek siktirtme dikkatini dikkatli davrandığın buysa dikkatsiz davrandığında kesin bomba atarlar, evi falan tararlar.” Burak yutkunmasına mani olamadı. Bu günü bir sağ salim atlatırsa bir tur da o içinden geçecekti adamların. “İkincisi olmayacak.”

 

 

“Olmayacak değil olamayacak ikiniz de sabahı görmeyeceksiniz.” Silahı ona doğrulttuğunda Feyyaz gözlerine baktı, korku ve çaresizlik hissi ilk fark edilenlerdi, onlarda emindi karşılarındaki adamın gözünü kırpmadan kafalarına sıkacağına. Yasemin araya girerek “Sakin olmanın zor olduğunu biliyorum ama bugün kına gecen vardı yarına düğünün var yarın insanlara nasıl açıklayacaksın?” Neyi nasıl açıklayacaktı? Etrafında nasıl sadece salak ve işe yaramaz insanların olduğunu mu?

 

 

“Sikerim insanları ne yapacağımı onlar mı söyleyecek?” Silah hala Burak’a dönüktü. Yasemin başta ne diyeceğini bilemedi. Şu an ortamı ne yumuşatırdı? Korkusuz bir adamın geri çekilmesini ne sağlardı? Bir çare işe yaramasını istediği tek bir isim vardı. Ayrıca bu kadar delirmesinin sebebinin sadece kendisinin tehdit edilmesi değildi asıl sorun onunla beraber tehdit ettikleri kişiydi. “Hayır ama Berfu’ya açıklaman gerecek” Feyyaz birkaç saniye durdu. Aklından bir an için çıktığını fark etti. Eğer şimdi bu iki işe yaramazı öldürürse diğerleri neyse de ona açıklaması gerekecekti neden ortada olmadıklarını hatta öldüklerini. Birkaç günün sorunsuz geçmesi çok fazla çaba sarf etmişti, halihazırda ondan korkuyordu üstüne bir de bunu eklerse işler istediği gibi ilerlemeyecekti. Sırf daha fazla korkmasını engellemek adına abisine bile dokunmamıştı.

 

 

“Bu son şansınızdı ikinizin de bir daha hepinizi yerde yatanların yanına gömerim. Duydunuz mu beni?” Bu sefer ciddiydi başka bir probleme daha sebep olursa Berfu falan dinlemez gerçekten kafalarına sıkardı. “Duydum bir daha olmayacak.” Burak cevap verirken kendinden emin çıkmıştı sesi. Çünkü başka bir problem de hem kendilerinin ölme ihtimali vardı hem de sevdiği kadının.

 

 

“Yarın öğlene kadar karşıma birini çıkartamazsanız sizde çıkmayın.” Fazlasıyla ciddiydi. İşine yaramayacak kimseye ihtiyacı yoktu ister akrabası olsun ister olmasın. “Tamam bulacaklar sende biraz sakinleş.” Yasemin, Berfu’nun işe yaramasına sevinmişti. Burada olmamasına rağmen yine de sakinleşmesine sebep olmuştu. En azından düşünecek kadar sakinleşmesine.

 

 

“Sakinleşeyim mi? Hadi lan havai fişek değil de molotof atsalardı, bomba koysalardı arabalardan birine, yarın salona bomba koysalar kim olduğu belli bile değil belki de yarın ki amaçları o tek seferde herkesi ortadan kaldırmak.” Mantıklıydı kendisi de olsa kesinlikle öyle yapardı. Bugün sadece ön gösterim olabilirdi. Düğünü iptal edemeyeceklerini biliyorlardı bugün sadece canlarını sıkmak adına ya da galeyana gelmeleri için yapılmış bir hareketti. “Öyle olsa bugün bunu yapmazlardı.” Daha fazla önlem alacaklarını biliyorlardı bir anda vurmak daha mantıklıydı Yasemin için. “Ne güzel teselli oldu anlatamam.”

 

 

“Havai fişeği üstünüze alın siz attırdınız. Yarın salona gelince de sabahtan itibaren içeriye giren çıkan herkesin üzerini aratırım gerekirse, dikkatli oluruz pasta dahil tüm ikramlıkları yemekleri önce tadımdan geçirtirim.” Yapılacak ne varsa yapabilirlerdi muhtemel tüm tehlikeler için önlem alabilirlerdi. “Yapıyordun da lan bugün niye yapmadın?”

 

 

Karşı tarafta bir sessizlik olurken silahın emniyetini kapatıp beline koydu. İçeri girerken “Toparlayın bahçeyi sabah kız evinden gelecekler.” Ses gelmezken içeri girdi. Tüm gün hem bir şeylere koşturmaktan hem de sürekli çalan yüksek sesten bir de üstüne kimseye bir şey çaktırmamak adına girdiği gerilim yüzünden kafası çatlıyordu odaya çıkıp banyo yapıp direk yattı, sabah eşya muhabbeti vardı o da yetmiyormuş gibi bugünün sorumluları ile ilgilenmesi gerekecekti. En azından -birkaç saatte olsa- dinlense iyi olurdu.

 

 

Sabah Karabey konağında çeyiz telaşı vardı. Berfu’nun eşyaları toplanmış kutulanmıştı. Kendileri götürmek istese de Hancılar araba göndereceklerdi. Gelen arabaya eşyalar toplanmış ve yerleştirilmişti, yerleştirmek için adam tutuklarını başka birine ihtiyaçları olmadığını söyleseler de onlar göndermekte ısrar edince Ayşe ve Berfu’nun gelebileceğini söyleyerek Seda en azından küçük bir hasar ile kurtarmayı planlamıştı. Yenge gelirse şimdi beğenmediği bir şeyi kesin götürür kaynanasına yetiştirirdi. Seda düğün öncesi bir olay çıksın istemiyordu. Dün akşam yeterince olaylı kapanmıştı yenisine gerek yoktu. Feyyaz’ın eşyalar için planı farklıydı zaten. Karşı tarafın inatla ipe un sermelerine karşı bir de onlardan gelenleri kullanacak değildi ya.

 

 

Ayşe büyük bir heyecanla gitse de Berfu ne hissedeceğini bilmiyordu yarından itibaren o evde yaşayacaktı yani bir süre de olsa. Sorun ev değildi zaten sorun adamdı. Eğer annesi ve abisinin dediği gibi birisi çıkarda ona kötü davranırsa ne olacaktı? Kötü davranmadı hadi o nasıl davranacaktı karşı tarafa, aklında bin bir türlü düşünce vardı. Yarım saatlik yolun sonunda eve gelmişlerdi. Ev iki katlı ve büyük bir yerdi. Bahçesi de vardı kapıda bekleyen korumalarda... Birkaç tanesinin yüzü tanıdıktı konağa gelip giderken görmüştü.

 

 

Seda misafirlerini kapıda karşıladı. Yani bir tanesi artık misafir değil evin hanımı sayılırdı ama neyse. Feyyaz’ın kafasındakini bildiği için eşyaları önce yukarıdaki bir odaya taşıttı. Yatak odasını toparlattı ve sorunsuz hale getirdi. İstanbul’a gidecekleri için tam yerleştirilmesine gerek yok demişti bu da iki kıza da mantıklı gelmişti. Açık söylemek gerekirse Berfu farkındaydı bu eşyaların kullanılmayacağına belki de bu odada kalıp gideceklerdi.

 

 

Evde kimse yoktu Burak ve Zerda sabah erkenden merkeze inmiş ve hem salonun son durumunu hem de gelen misafirlerini karşılıyorlardı. Yasemin’de onlara yardım ediyordu. Feyyaz ve Fatih ise dünkü olayın sahipleri için bir ipucu bulmuşlar ve onunla uğraşıyordu. Seda tüm evi gezdirdi kızlara yatak odası, oturma odası, mutfak, salon derken bir tur döndüler. Berfu evi beğenmişti eşyalar da güzeldi Seda zaten eşyaların yeni olduğunu ama isterse değiştirebileceğini söylemişti. Feyyaz geçen hafta yatak odası ve oturma odasının eşyalarını değiştirtmişti o yüzden hepsi yeniydi. Seda bunu kızlara söylemeyi atlasa da her şeyin yeni olduğu belliydi. Zaten burada çok kalmayacakları için büyük bir değişikliğe ihtiyaç yoktu. Kızlar uzun kalmadan geri eve döndüler ne de olsa akşam salon vardı.

...

 

 

Eve geldiğimiz de annemler yemeği hazırlamıştı yemeği yerken kuaförler de geldi onlarda bizimle beraber yediler. Sonra yukarı çıktık sabah banyo yapmıştım ama saçımı tekrar yıkadılar. Saçımı su dalgası yaptılar herhalde bozulmasın diye de 1 şişe spreyi de boca ettiler. Bir ara genzime bile kaçtı. Saçım bitince diğerlerini hazırladılar. Sonra makyaja geçtiler ışıl ışıl bir makyaj yaptılar. Geriye sadece gelinlik kalmıştı. Yemeği yedikten sonra gelinliği de giydim. Saç, makyaj, takı derken tam takım hazırdım ama oturmama izin vermiyorlardı gelinliğin üzerindeki kelebekler kırışacak diye. Gelinliği yatağın üzerine sermiş bende ortasına bağdaş kurmuş oturuyordum. Annem beni görünce bir duygulandı ama hemen toparlandı.

 

 

Aynada kendime bakarken farklı birini görüyor gibi oldum. Gerçekten bu ben miydim yoksa ortaya çıkartılmış bir ürün mü? Boynumdaki zümrüt kolye, bana benzeyen ama ben olmayan makyajlı suratım, üst kısmı sütyenmiş gözüken bir gelinlik, ayağımda 8 santimlik topuklu ayakkabılar. Kendimi şu an bir Barbie bebek gibi hissediyordum birisi beni soymuş yerine farklı kıyafetler giydirmişti. Gene de çok güzel bir görüntüydü. Telefonda ya da televizyonda gördüğüm kişilere benzediğim açıktı. Belime kadar gelen siyah saçlarım mükemmel duruyordu. Bir yerde gördüğümde bu saçların yapma olduğunu zannederdim ama gerçekte de olabildiğini fark ettim. Yüzümdeki hafif gibi gözüken ama kat kat işlemden geçen makyaj yüzümdeki tüm kusurları kapatmış ve bana yeni bir yüz vermişti. Makyajın gücü diye bahsettikleri bu olsa gerekti. Ön taraftan 3 parmak kalınlığında saçı bandaj sıkı bir şeklinde geriye almışlardı onun üzerinden de duvağı sabitlemişlerdi.

 

 

Herkes hazırlandığında beni de aşağı indirdiler. Babam ve abim gelinliği görünce söylenmişlerdi. Annem onları sakinleştirmek adına biz almadık onlar getirdi salonda giysin diye dedi. Olayın gerçeği de buydu ama işin içinde küçük bir yanlış anlaşılma vardı Feyyaz beğendiğim için almıştı ama sorun şu ki ben bunu giymek için beğenmemiştim sadece beğendiğim modellere yakın diye denemek istemiştim. Şu an içinde hiç rahat hissetmiyordum ama oraya gidip her şey yolundaymış gibi davranacak ve mutluymuş gibi görünmek için sahte gülümsemeler saçacaktım.

 

 

Salona geldiğimizde içeride insanlar olduğunu fark ettik o yüzden direkt gelin odasına girdik. İçerisi boştu sonra kenarda askıda bir elbise gördük. Ayşe abla bu ne der gibi bakınca “Bilmiyorum” dedim. İşin açığı gerçekten bilmiyordum birisi elbisesini mi giymemişti de buraya asmıştı acaba? Ayrıca kim başkasının düğününde beyaz elbise giyerdi ki? Odada otururken birkaç kuzenim geldi gitti. Bir ara annemle yengem uğradı falan. Onun haricinde Ayşe abla ile benim gerginliğimi atmaya çalışıyorduk ve gelinliği buruşturmamak ayrıca duvağı bozmamak. Hangi akla hizmet almıştım diyecektim ki ben almamıştım. Şifon kumaş olduğu kırışıyordu o da yetmezmiş gibi duvaktaki ve gelinliğin üzerindeki kelebekler de kırışıyordu. Gelinliğin altındaki kat kat şifonda ayrı bir olaydı zaten hiç yardımcı olmuyordu. Keşke bunu değil de diğer gelinliği giyseydim diye düşündüm o daha rahat olurdu en azından askıların düşme riski olmazdı sonra abim araba da kalan spor ayakkabıyı getirdi ve o da gitti. Gelen gidiyordu bir ben sıkışıp kalmış gibiydim bu odada.

 

 

Ayakta durmuş ayna karşısında Ayşe abla ile tartışıyorduk o bana dik dur diyordu ben duramıyordum falan. Birkaç fotoğraf çekindik. Gören herkes önce bir gelinliğe şaşırsa da bir şey demiyor sadece melek gibi olmuşsun diyordu. Acaba ben niye gelin gibi değil de ölü gibi hissediyordum peki? Ayşe abla elinde ruj, rujumu tazelemeye çalışıyordu ama dışına taşıracağını düşündüğüm için izin vermiyordum güçlükle de olsa sürdü sonunda. Sonra telefonumu bulmak için dışarı çıkıyordu çok değişik bir şey oldu kapı aynı anda açıldı birisi arkadan öne itmiş Ayşe abla da bu tarafa çekmişti işin sonunda kapının arkasında gülüşerek gelen damat tarafını gördüm. Ayşe abla onlara gülümseyip odadan çıktı. İçeri tam takım girdiler. Aradan sızarak içeri Esra da girdi. Kısa bir bakışmadan sonra konuşmaya başladılar.

 

 

Seda abla kendini belli ederek “Çok güzel olmuşsun.” Ardından melek gibi derse kesin kusardım çünkü bugün duyacağım 1500. cümle olacaktı ki sonrasında “peri kızı gibisin” dedi. Daha mantıklı geldi ölüm perisi diyebilirdik. Yüzüme samimi bir gülümseme saçarak teşekkür ettim. Sonra Zerda ortaya atıldı “Ee beğendin mi?” neyi beğenmem gerekiyordu peki, bir şeyi mi kaçırmıştım? Üzerimdekilerden bahsediyor olamazdı zaten öncesinde gördüğümü ve beğendiğimi biliyordu. Peki beğenmem gereken şey neydi?

 

 

“Neyi?” Aa görmedin mi diyerek duvarda asılı olan elbisenin yanına yürüdü. “After parti için seçtim gelinlikle zor olur diye düşündüm ama sen?” After parti mi? Ben onu toptan unutmuştum işin açığı unuttuğum için kimseye de söylememiştim. Ayrıca bu düğün kaçta bitecekti biz bu after parti olayını ne zaman yapacaktık? “Çok güzel.”

 

 

Basit bir geçiştirmeydi ama gelen seslerle devamını getirmem gerekmedi. Kapının önündeki kalabalıktan zorda olsa Ayşe abla ve Sema girdi içeri. “Bak sana kimi buldum?” Sema sarılırken “Çok güzel olmuşsun aynı melek gibi” kulağına doğru “Ölüm meleği mi?” dedim. Dediğime gülerek ayrıldı, bu arada erkekler çıktı.

 

 

Ayşe abla telefonumu verdi. Sonra Sema oğluşunu getirdi bir tur onu sevdik. Erken gelmiştik saat bir türlü geçmiyordu. Neyse ki Seda abla ve Zerda, Esra’yı odada bırakıp bir süre dışarı çıktılar. Onlar çıkınca rahatça konuştuk. Onlar çıkınca kasılmaktan ağrıyan omuzlarımı düşürdüm sahte gülümsememe son verdim. “Biraz daha mı çabalasan.?”

 

 

“Ne gibi Sema? Herkes istemediğim şeyler yapıyorlar ve bende istediklerini yapıyorum. İşin kötü tarafı kızamıyor oluşum çünkü kötülük olsun diye değil iyilik olsun diye yapıyorlar.” Dertleri problem çıkartmak değildi ki yardım etmeye çalışıyorlardı. Onların yardımı bana gelmiyordu sadece. “En azından bu açıdan bakarak seni dışlamıyorlar seninle ilgileniyorlar falan.” Bu kesinlikle dua ettiğim kısımdı ileride de aynı şekilde devam ederlerdi umarım.

 

 

“Öyle de after parti hazırlamışlar ben bunu unuttuğum için kimseyi çağırmadım.” Ayşe ablam artık benim bu şikayetlerimden usanmış olacak ki “Ben onu yengemle konuşacağım ve ayrıca biz varız.” Annem ne diyecekti buna sadece annem de değildi abim ve babam da vardı. Sadece iki kişi mi gelecekti ayrıca.

 

 

“Aynen bende Kemal’i kaynanama bırakıp gelebilirim bir iki saatliğine.” İnsanları da peşimde sürüklüyordum bildiğimiz. “Sorun olmasın sonra?”

 

 

“Yok ne diyecekler ağalarının kızısın ne de olsa sesleri çıkmaz.” dolan gözlerimle “Teşekkür ederim.” dedim. Günlerce eve gelip yardım etmişti hatta bundan dünde oğlu da hastalanmıştı. “Sakın ağlama bak bana bak eğer ağlarsan makyajın akar sonra da tekrar yapmak zorunda kalırız ve ben yaparım makyajını.” Ayşe ablama şaşkınlıkla bakıyordum hayatımda hiç böyle tehdit edilmemiştim.

 

 

“Tamam ağlamıyorum yarın zaten ağlayacağım.” Kendime gelmeye çalışıyordum ayrıca dışarıdan birisi görse zorla evlendiriliyorum zannederdi(!). “Tabi canım orası kesin sabahlı akşamlı.” Sema’ya bak sen “Aa Sema birisi duyacak şimdi.” Ayrıca ne gerek vardı ki hatırlatmanın yeri miydi şimdi? Ben ne diyordum o ne diyordu? “Ne yalan mı ama?”

 

 

“Her gerçek her yerde söylenmez ama Sema.” Ayşe ablama baktım güzel sözdü tam beni anlatıyordu. Ben de içinde bulunduğum gerçekliği söyleyemiyordum. Ben bu gelinliği giymek istemiyorum, bu kolye çok ağır, after partiyi unuttum ben gibi gibi. Bu liste uzar gibiydi. Ne çok gibi oldu öyle.

 

 

Seda abla içeri geri girdi Esra’yı aldı geri çıktı. Sema birkaç fotoğraf çekinip attı. Sonra içeri Zerda girdi. “Ee ne yapıyorsunuz?” Kenarda duran sandalyeyi çekti ama oturmadı. “Öyle konuşuyoruz sen de katıl.” İçerisi sarmamıştı ki fazlasıyla normal gelmişti. Daha önce bu tarz ortamlarda bulunmamıştı ve sıkılıyordu.

 

 

“Olur düğünün başlamasına yarım saat var daha.” Tabi o başlamasına kalan süre bir de bitmesi var bunun. Annemgilin aklına uyup da erken gelmek hataydı. “Çok erken gelmişiz ya.” Evde biraz daha kalabilirdik hem son defa yemek de yiyebilirdim burada yemek dağıtılırken bize de verecekler miydi? Verseler fena olmazdı sanki ben biraz acıkmıştım. Ayrıca after parti de vardı nasıl dayanacaktım?

 

 

“Biz erken geldik de siz niye erken geldiniz ki?” Biz de annemin peşine düştük geldik işte. Ayrıca sevgili abin merkezde olduğu için bizi yani beni almaya gelen olmayacağı için annem de kendisiyle getirmişti. “Annemgille bizde çıktık geri de kalmayalım diye.”

 

 

“Neyse yapacak bir şey yok.” Sonra konuşma başladı. Zerda’yı süzdüm üzerinde lila bir elbise vardı. Elbisenin içerisi kısa bir etek ve üzerinde yerlerde sürünecek kadar uzun şifon kumaş vardı. Sağ bacağında derin bir yırtmaç vardı. Alttaki etek yırtmacın boyunu kısaltıyordu yoksa kasıklarına kadar açıktı. Üzerine kelebekler kondurulmuştu elbise ile aynı renkteydi o da benim gibi oturup kalkarken dikkat ediyordu. Kolları askılı ve kelebeklerin birleşmesinden oluşuyordu. Kelebek kısmında oldukça uyumluyduk. Üst kısmı bir korse gibi vücudunu sarmış ve ince belini ortaya çıkartmıştı. Kalp yaka olduğu için boynuna küçük bir ışıltı katmak için minik bir kolye takmıştı. Sol kulağında aynı elbisedeki gibi bir kelebek küpe takmıştı ama küpeden çok aksesuara benziyordu. Tüm kulağını sarıyordu. Kolye ile aynı renkti. Saçları arka tarafta dağınık topuz yapılmış ve önüne iki tutam saç bırakılmıştı onlarda maşalanmış ve mükemmel duruyorlardı. Bende bu kadar yapmacık duran her şey nasıl onda bu kadar mükemmel durabilirdi ki?

 

 

Biz otururken içeri Esra ile Seda abla girdi. Esra anlaşılan bir şeyler karıştırmıştı ki saçları dağılmıştı. “Ne oldu?” Seda abla aynanın karşısına geçerek Esra’nın saçlarını düzeltmeye başladı. Onun üzerinde krem renkteydi ve üzerinde leylaklar işlenmişti. Yakası kalp şeklinde açılıyordu sonrasında yukarı çıkmıyor kollarına düşüyordu. Dirseklerine kadar bir balon koldu. Sağ bacağında boydan boya bir yırtmaç vardı. Saçları önden bandaj yapılmış ve arka tarafına toplanmış ve topuz yapılmıştı. Üstüne leylak rengi bir taç takılmıştı. Boynunda gene leylak rengi bir zarif bir gerdanlık vardı. Çok güzel görünüyordu. Esra ise annesi ile aynı kumaştan bir elbise giyiyordu. Elbise diz kapaklarına kadar geliyordu ve kalın askılıydı. Saçları aynı annesi gibi yapılmıştı ama topuz değil açık bırakılmıştı, nasıl bozduysa bozmuş ve öndeki bandaj açılmıştı.

 

 

“Küçük Hanım masanın altına girmiş oradan çıkarken masa örtüsüne saçı takıldı ve sonuç.” Bu durum yüzümde gerçek bir gülümseme oluşturabilmişti. Esra’nın hali çok sevimli ve samimiydi ki gülümsememek elde değildi. Yaptığı şeyden hiç pişmanlık duymuyordu. Bir an aklıma ileride bir kızım olursa bizde böyle olur muyuz sorusu geldi. Seda abla gibi güzel bir anne olabilir miydim? Esra’nın saçları düzelince onu babasının yanına götürdü. Sonra içeri Fatih abi ve Feyyaz girdi. Fatih abi “Düğün başlamak üzere.” Yani hadi gidin yerlerinize oturun demenin farklı bir yoluydu. Sema oğlunu alarak ayaklandı Ayşe ablada kalktı. Sonra Zerda da rujunu tazeleyip çıktı. Başıma bir ağrı girdi. Üçümüz kalmıştık içeride.

...

 

 

Zerda kapıyı açınca aynanın karşısında gördüğüm kadın bir saate kadar karım olacaktı. Peri kızı gibi görünüyordu. Hatta tanrıça gibiydi aynı mitlerde anlatılanlar gibi bir güzelliği vardı. İnsan gözlerini bile alamıyordu. Gergin ve huzursuzdu ama yine de etrafına gülümsemekten geri kalmıyordu. Her şeyiyle mükemmel gözüken bu varlık birazdan benim olacaktı. Bir tarafım pamuklara saklamak aynı zamanda herkesin karşısında benim olduğunu haykırmak istiyordum.

 

 

Saçları önden bandaj yapılmış ve geriye toplanmıştı üzerine duvak bırakılmıştı büyük ihtimalle nikahtan sonra çıkacaktı. Gelinliğin üzerindeki kelebekler insanın içine baharı getirirdi. Gelinliğin üst kısmı göğüslerini iyice sarmış ve şekillendirmişti içinde iç çamaşırı yoktu büyük ihtimalle. Uzaklaş bu düşünceden Feyyaz uzaklaş. Üst kısmı bir korseyi andırıyordu ve içini gösteriyordu ama kadın o kadar beyazdı ki kumaş mı yoksa gerçek teni mi anlamak imkânsız gibiydi. İnce askılar boynunu açıkta bırakmıştı. Boynundaki zümrüt kolyede sanki benim içimde hareketlendirdiği duygulardan bir tanesi oradaydı. Gelinliğin alt kısmı çok kabarık değildi. A model ya da ağ model mi dedikleri bir şey olmalıydı. Gelinliğin eteklerinde de üstte olduğu gibi minik çiçekler ve kelebekler yerleştirilmişti. Daha önce görmeme rağmen ilk defa görüyor gibiydim. Çok asil duruyordu.

 

 

Arkadaşları geldiği için dışarı çıktık aslında onları çıkarıp ben kalabilirdim ama biraz alan vermek kötü olmayabilirdi. Salonun kapısına ilerlerken Fatih “İnsan bir iltifat ederdi ya oğlum bazen lal olup kalıyorsun ya.”

 

 

“Arkadaşları geldi.” Yani anormal bir şey değildi arkadaşlarının gelmesi ama yine de... “Ee onlar etme mi dedi ayrıca gelmeden de edebilirdin biz kıza kız bize baktı yani. Zerda ve Seda sessizliği bölmese daha da bakışıyor olurduk.” Bende biliyorum ama gerçekten lal olmuştum çünkü hayatımda hiç bu kadar güzel bir kadın görmemiştim. Şimdi yarın akşamı beklemek gerçekten bir işkenceye dönüşmüştü.

 

 

Düğün başlamak üzereydi geri gelin odasına döndüğümüzde içeride kızlar oturuyordu Fatih kibarca onları kovmuştu. En son Zerda çıkarken Berfu da ayağa kalktı. Gelinliği düzeltmeye çalıştı ama duvak düzelmemişti. Ben tam atak yapacakken sevgili Seda geldi. “Hazır mısınız? Işıkları kapatıyorlar. Aa duvağın olmamış” diyerek duvağı düzeltti. Bazen beni delirtiyorlardı bırak işte ben yaparım yani. Düzeltti sonra Fatih dışarıya bir bakış attı. “Işıkları kapattılar hadi.”

 

 

Seda kapıdan çıktı sonra Berfu kapıya yaklaştı. Kapıdan çıktıktan sonra Seda nasıl gireceğimize karar vermişti anlaşılan benim elimi havaya kaldırdı avcumun üzerine Berfu’nun elini bıraktı. Fena değildi. Kapıya yaklaştığımız da Seda son kez duvağı düzeltti. “Sahnede işaretlenmiş yer var orada dans edeceksiniz kamera oraya odaklı.” Cevap bile vermemize izin vermeden kenara çekildi salona girerken dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım aylar sonra annesine ve abisine rağmen evlenmeyi başarmıştım.

 

 

Seda’nın dediği yere geldiğimizdeki işaretli derken şaka yapmıyormuş yerde kırmızı bir çarpı işareti vardı. Alkışlar durdu -sadece alkış da değildi zılgıt çekenlerde vardı arada- ve müzik başladı. Yerden bir sis yükseldi ve kalpli kırmızılı beyazlı balonlar düşmeye başladı. Bir elimi beline koyarken diğer elimle elini tuttum. O da elini omzuma koydu. Çok heyecanlıydı ve titriyordu. Sonra ayağıma bastı ki anlaşılan sonda olmayacaktı. Kafasını kaldırarak gözümün içine baktı “Özür dilerim.” Sen ayağıma değil üzerimde tepinsen sesim çıkmaz. “Sorun değil.” dediğimde dudağını ısırmasına baktım utanmış mıydı yoksa gerginlikten miydi emin değildim.

 

 

Belindeki elimi bel boşluğuna getirdim ve baş parmağımla okşadım. Bir an titredi ama bir şey demedi ama şimdi de utanmaktan kızarmaya başlamıştı. Sonra ağzımdan çıkan cümleye mâni olamadım planlı değildi bir anda dudaklarımdan çıkıvermişti. “Çok güzel olmuşsun.” Dikkati dağılmıştı galiba çünkü artık titremiyordu. Kafasını geri kaldırdığında “Teşekkür ederim.” dedi. Yüzünde bir gülümseme oluşmuştu iyice dikkati dağılmıştı ki artık şaşkınlıktan ayağıma basmıyordu. Kimse görmüyordu ayağıma bastığını çünkü gelinliği ikimizin ayaklarını da saklıyordu. Bu sefer aramızdan bir tır geçecek bir mesafe bırakmamıştın.

 

 

Müzik bittiğinde hemen arkasından başka bir dans şarkısı başladı. Bu sefer sahneye başkaları da çıktı. Berfu da sahnede tek olmaktan kurtulduğuna sevinmişti ki rahatlamıştı. Elimin altındaki kasları artık gergin değil daha rahattı. Dans bitince sahneden çıkıp masaya oturduk. Bu arada yerdeki sis kayboldu ve sahneye balonların peşinde koşan çocuklar doldurdu. Esra da kendine arkadaş bulmuş sağa sola koşuşturuyordu. Ramiro’nun kızları ortamla uzaktan yakından bir alakaları olmadığı o kadar belliydi ki yerlerinden zor kalkıyorlardı.

 

 

Seda yanımıza geldiğinde insanlar halay çekmeye başlamıştı. Ne kadar çok halay çekiyorlardı bunlar ya. “Nikah memuru 1 saate gelirmiş.” Kafamı sallayarak geçtim. Sonrasında yine kuzeni gelerek Berfu’yu kaldırdı. Burak geldi “Hadi bizde oynayalım şu an çok oynamak istedim.” Yorulmamış mıydı bu sabah 8’den beri ayaktaydı. “Git oyna o zaman Burak.” Ne illa beni de sürükleyeceksin.

 

 

“Aa olur mu damat otururken lütfen. Şimdi kalk ve halay çekmeye başla. Sonra düğünde çok oturduğun için Fatih abim gibi yıllarca trip yersin. Bak abime yıllardır yengem hatırlatır.” Burak’a baktığımda gayet ciddi gözüküyordu. Sahneye baktım kadınlı erkekli halay çekiyorlardı. Şu an kalkıp halay çeksem salonun içindeki ortaklarım ne düşünürdü ya da benden korkanlar? Kendi düğününde oynadı diye sıkıntı çıkmazdı herhalde. Sonra sahne içinde gözlerimi gezdirdiğimde onlardan da halaya katılanlar olduğunu gördüm. Halay giderek büyüyordu öyle ki daire olmuşlar bir de onun içinde başka bir halay grup daha vardı. Berfu iç halka da kalmıştı. Bir tarafında yengesi diğer tarafında ise kuzeni vardı. Sonunda pes edip ayaklandım nişanda oturmuştum bir de düğünde oturursam ileride trip yiyebilirdim.

 

 

Burak hızla kolumdan tutarak dıştaki halkanın ortasında girdi sonra Fatih geldi Seda da Fatih’in yanına geldi. Halay giderek büyürken ben spirale dönmüş bir halay grubunun bu halayı nasıl bitireceğini düşünüyordum ki 20 dakika sonra halay grubunun bitmediğini yorulan çıkıyordu sonra başka birileri giriyordu. Şarkı değişiyordu arada halay başı değişiyordu ama halay aynı ritimde devam ediyordu. Seda artık yorulunca pes edip aradan çıktı. Ben de dayanamayıp aradan çıktım. Burak ve Zerda hala çekiyorlardı. Bunlar bu enerjiyi nereden buluyorlardı acaba ve ne kadar uyumlu bir çiftlerdi. Benden sonra Berfu geldi masaya arkadaşı kafasındaki duvağı çıkamaya çalışıyordu halay sırasında kolunun üzerine atmıştı. Ama duvak saça iyice dolanmıştı ve çıkmadı çekiştirmek de bir işe yaramadı sonra Seda geldi. “Durun çıkartmayın ne yapıyorsunuz nikahta ne takacak?” “Çıkartmıyoruz düzeltmeye çalışıyoruz saçına takıldı yamuk duruyor.” Çıkartmıyorlarmış. Seda da onlara yardım etmeye girişti ama yok üç kişi bir duvağı çözemediler. Yani kızın saçını başını yoluyorlar gibi gözüküyorlardı.

 

 

Yerimden kalktım Seda’yı kenara çektim ve duvağı kafasına dikmişlerdi o yüzden çıkmıyordu siyah ip olunca da anlamamışlardı. Masanın kenarında duran makası aldım. Masada neden makas vardı ayrıca neyse? İpi kestiğimde duvakta çıkmış oldu. İki kadın bana bakıyorlardı. “Dikmişler mi? Nasıl fark etmediniz kafana duvak diktiklerini.” “Söylemediler ama asla oynamaz demişlerdi haklılarmış.” Yerime geri oturduğumda saçıda bozdukları için saçı düzeltmeye başladılar. Sonra da duvağı bıraktılar. Sonra Seda duvakla bir şeyler denemeye başladı. “Bunu alırken yüzünü kapatmamız gerektiğini düşünmemiştim nasıl kapatacağız?” Şu an sandalye de olan kız eziyet çekiyordu duvak bir ileri bir geri hareket ediyordu. Sonra karmaşayı gören yengesi geldi. Sonra problemi mantıklı bir şekilde çözdü. Duvağı kaldırdı sonra böldü. Seda’nın elindeki tel toka ile uzun kenarı aşağıya gelecek olarak tutturdu. Kalan kısmı da geriye üstüne attı. Sonra da kapattı açtı. Problem çözülmüştü. Seda çözümü kendi bulamadığı için canı sıkılmıştı.

 

 

Nikaha kadarki kısımda Berfu’da masada kalmıştı bu arada arkadaşı yanında oturuyordu galiba bizimkiler ile onlar arasında bir sağdıçlık rekabeti vardı. Benimki Fatih’ti ama onlar böyle bir konuşma yapmamıştı Seda sağdıcın kendisi olmasını istediği için her şeyi kontrol etmeye çalışıyordu ama karşı tarafta öyle hemen çekilmiyordu da kuzeni ve arkadaşı da kendileriymiş gibi davranıyordu sen asıl olayı nikah şahitliği anında yaşayacak gibiydik. Bu arada Zerda küçük detaylarla ilgilenmeye devam ediyordu. Nikahtan sonra dans ederken sis verilecek ama balon düşmeyecekmiş öyle olur muymuş? Dans şarkısı tam ne zaman başlayacakmış, kaç tane çalacakmış gibi şeyler için arada koşturuyordu bazen bu kızın batarya ile çalıştığını ve sürekli değiştirdiği için enerji problemi yaşamadığını düşünüyordum. Memur gelmeden kısa bir süre önce gelerek mutlu bir şekilde dans işini çözdüğünü söylemişti. Yani benim çok umurumda olduğu söylenemezdi ama o oldukça mutluydu.

 

 

Nikah memuru geldiğinde Seda ve Berfu’nun arkadaşı ve kuzeni arasındaki soğuk savaş devam ediyordu. Berfu da gerilimi fark etmişti çünkü anlaşılan bir sağdıç belirlemediği için şahit problemi yaşanacaktı. Sonra yengesi gelmiş ve olaya el atmıştı gene memur yerine yerleşirken gelmiş ve sağdıçların evli olması gerektiğini söylemişti bu yüzden kuzen aradan çıkmış oldu. Sonra da şahitlik içinde arkadaş ve Seda kalmıştı o da ikiniz de sağdıç olun ve şahitlik yapın diyerek meseleyi halletmişti. Eh Seda’nın içine sinmemişti ama bir şey de diyemedi. Yenge İç Anadolu bölgesinde dedikleri bir deyim vardı ‘yetiş bacı’ diye aynı oydu nerede problem var yenge orayı hallediyordu. Tam bir problem çözücüydü. Gene de ben olacağım kenara çekilin de dememişti diye de bilirdi ve asıl olay o zaman çıkardı. Sonunda nikah başlamıştı ne uzamıştı bu olaylar öyle. Sıradan soruları adınız soyadınız falan sonunda imzalar atılmış ve bitmişti. Berfu sonunda bir Hancı olmuştu. Gelini öpebilirsiniz dediğinde içimde oluşan heyecana mani olamamıştım. Az önceki dans sahnesini saymazsak gerçek anlamda ona dokunduğum ilk an olacaktı. Kızların uzun süre uğraşıp da yapamadığı ama yengenin saniyeler içinde hallettiği duvağı kaldırdığımda aklıma ilk önce dudağından öpüp tüm salonu şaşkına uğratmak gelse de vazgeçtim eğer Burak olsa dakika düşünmez uygulardı ama ben Burak değildim. Dudaklarım alnına değdiğinde içimde oluşan kıpırtıya engel olamadım. Geri çekilmek hiç içimden gelmedi. Ona dokunduğun her an yarını beklemek ayrı bir eziyete dönüşüyordu. Memur evlilik cüzdanını Berfu’ya uzattı. Sonrasında memur salondan çıktı. Bu sefer Seda duvağı çözdü. Bu sırada müzik değişti yeni bir dans şarkısı açıldı. Dans etmeye başladığımızda önce yerden sis sonra da yukarıdan gül yaprakları döküldü. Balon bulamayıp da gülü nereden bulmuştu acaba Zerda?

 

 

Berfu bu sefer daha rahattı en azından titremiyordu galiba alışmıştı. Köşede duran Baran’la göz göze geldik. Gözlerini dikmiş bizi izliyordu. Yani hayatım boyunca çok insan tanımıştım ama bunun gibi kıskancını da ilk defa görüyordum. Karısını ayrı kıskanıyordu, kardeşini ayrı, annesini bile kıskanıyordu. Bu saatten sonra ne yapsa da fayda etmezdi ortada nikah vardı yapacağı tek şey izlemek olacaktı. Gözünü dikmiş bakarken baş parmağımla Berfu’nun sırtını okşadığımda yüz ifadesini görmek içime su serpmişti dövemesem bile dövmüş gibi olmuştum çünkü artık o da biliyordu elinden bir şey gelmeyeceğini. Şarkı bittiğinde ardına başka bir halay bağladılar. Yine mi halay ya dememek için kendimi zor tutuyordum ya oyun havası falan çalsalar olmuyor muydu neden hep halay yani neden? Sonra daha sahneden çekilmemize izin vermeden bizimkiler bir halay oluşturdular ve Burak halay başı oldu. Burak’ın içinde bir doğulu yatıyormuş bizim haberimiz yokmuş bence. Sonra halay dev bir spiral halini alırken ben içimden bir daha buraların düğününe gelmeyeceğime emindim. Allahtan çok uzun süre çekmedik önce Berfu çıktı masaya geçti sonra da ben. Zerda elinde ayakkabılarla gelip Berfu’nun ayağındaki ayakkabıyı değiştirmesine yardım etti ve geri sahneye döndüler.

 

 

Son yarım saattir oturmuş sahnede halay çeken karıma bakıyordum yani insan nasıl yorulmazdı? Yani tek o mu ya bazılarının karnı burnundaydı ama onlar bile yerinde durmuyordu. Hay Allah’ım aynı masada oturmuşluğu olmayan insanlar el ele kol kola halay çekiyorlardı. Bir ara Berfu ortaya girdi tek başına çekmeye başladı karşısına yengesi geçti o çıktı başka biri derken Berfu aynı karşısındaki sürekli değişiyordu. Benim izlemekten başım dönmüştü onların nasıl dönmüyordu? Sonra Fatih geldi hadi kalk diyor bak damat halayı başlayacak. Şimdi size de halayınıza da damadınıza da diye diyecektim ama siz dua edin bu kadar kalabalığa diyerek sustum. Fatih kolumdan tutarak sahneye çekti. Sonra olay nasıl oraya geldi hatırlamıyorum bile bir ara ortadan bir yerden halaya girmişken birden tam ortada Berfu’nun karşısında buldum kendimi. Karşılıklı halay çekiyorduk bu halay yan yana çekilmiyor muydu ya hangi akıllı böyle bir şey buldu? Berfu da halay çekerken kendini kaybeden tayfadandı. Konuşmaya çalışsam konuşmayacak kız karşımda deli gibi halay çekiyordu. Şaka gibiydi. Yarın da kesin lal olur kalırdı.

 

 

Allah’ım ne kadar sürdü bilmiyorum ama pasta geliyor dediler. Sahne boşaldı ben, Berfu, Fatih falan kaldık sonra annesi yengesi falan kaldı. Pasta geldi kaç katlıydı Allah’ını seversen bu pasta ya? Hoş kalabalık bir düğündü ama bu kadarını da beklemiyordum sonra işe Zerda’nın el attığı ortaya çıktı. Büyük pasta aslında minik pastalardan oluşuyordu. Böyle olunca kesme işi de olmadı getiren kişi pastanın bir tanesini çıkartıp tabağa koydu. Gümüş çatalı kim getirdi bilmiyorum ama iki gümüş çatal verdiler. Yani zehirlenme ihtimalimiz yoktu artık orası kesindi. Yasemin titiz çalışıyordu anlaşılan. Seda ortamı ele almaya çalışıyordu yani neden birileri ile yarışıyordu bilmiyorum. Pastayı birbirimize yedirmeye yardımcı oldu. Bir insan neden buna yardımcı olurdu ki yani? Bir parça pastayı karşıdaki kişiye yedirmek ne kadar zor olabilirdi? Neyse pasta merasimi bitti bu arada pasta çıktı ve takı merasimi başladı. Bu akşam ne çok merasim vardı böyle?

 

 

Sıraya giren takı takıyordu. Bilezik, kelepçe, kolye, küpe, dolar, Euro, çeyrek, yarım, tam altın hatta birisi bir ara yüzük taktı. Sonra Burak araya girdi ve kemeri taktı. Kemer problemi yaşamadık ama abi farklı bir atak yaparak altın taç taktı. İşte bu beklenmedikti. Altın taç hiç aklıma gelmemişti. Saçına oturtmaya çalıştılar zorda olsa bir şekilde durdu. Fatih pırlanta bir set taktı. Zerda ne ara almıştı emin değilim ama bir şahmeran taktı. Ne ilginç takılar vardı diye düşünmeden edemedim. Babası 8 annesi 5 kalın -ki galiba bir tanesi 3 parmaktı- bilezik taktı sonra babası bir de kaburga bileklik gibi bir şey taktı. Abisi akıtma dedikleri kolyeyle çelik yelek arasında kalan bir şey kaldı. Bunlara ismini kim veriyordu ya? Özel olarak gönderilen takılar vardı iş adamlarından, iş yaptığım kişilerden ve ortaklarımdan ya da saygı göstermek için gönderilenler onlar hiç söylenmedi direkt Fatih’e verdiler o da elindekileri diğer takıların arasına bıraktı ama kimden gelmiş onların listesini Arslan tutuyordu. Sonunda bu da bitti. Bu arada pasta dağıtılıyordu. Masaya geri döndüğümüzde yenge hanım bize de pasta getirdi bu kadın neden ilginç anlarda ortaya çıkıyordu anlamıyorum.

 

 

Pastadan sonra bir sürü kişi kalktı ardından da hızla boşaldı. Geriye sadece Karabeyler ve Hancılar olarak kalmıştık. Zerda after partiye gelecekleri ayırmıştı bizden gidecekler ve oradan gidecekler ayrılmışlardı. Annesi ve abisi surat assa da amcası hiç sıkıntı çıkarmadı hatta erkek ve kız birkaç kuzeni de geldi. Zerda bunun için salonun arka tarafında yer alan küçük bir alanı hazırlatmıştı. Büyükler gitti sonra Seda Berfu hariç geri kalanımızı o tarafa gönderdi.

 

 

İçeri girdiğimizde küçük bir bar masası hazırlanmış ve üzerinde içki ve atıştırmalıklar vardı. Orta tamamen boştu sadece sol kenarda birkaç sandalye vardı. Zerda herhalde oturmayın oynayın deme biçimi buydu. Burak bizim ceket ve kravatları topladı ve kaldırdı. İyi olmuştu valla baygınlık geçirecektim. Kızlardan topuklu ayakkabılarını çıkaranlar vardı. Daha rahat ve geçirgen bir ortam vardı Baran gelmemişti bu benim için yeterliydi onun yerine yenge vardı ama o pek sorun çıkarmıyordu. Ortada hiç küçük çocuk kalmamıştı en iyilerinden bir tanesi buydu. Zerda hafif bir müzik açmış ve herkes kendi halinde takılmaya başlamıştı. Bir süre sonra içeriye Seda, Berfu ve Berfu’nun arkadaşı girdi. Berfu’nun üstünde dizlerinin hemen üstünde biten beyaz bir elbise vardı. Parlak bir kumaştı satene benziyordu. Sade ve şıktı. Sonrasında daha hareketli müziklere geçtiler. Herkes havaya girmişti. Dans edenler bir köşede konuşanlar falan. Berfu’nun bugün yorulmaya niyeti yok gibiydi inşallah bugünün yorgunluğunu yarın çıkartmazdı. Bende halay ortamından uzaklaşınca moda girmiştim. Ortamdan anlaşılacağı üzere herkes eğleniyordu. Berfu da etrafta anne ve abi olmayınca daha rahat hareket etmeye başlamıştı.

 

 

Bir ara eğlencenin dozu aşılmıştı içenlerin büyük bir kısmı sarhoştu ki buna bende dahildim. Berfu’nun kuzenlerinden de içenler vardı. Ortamın rahatlamasıyla beraber danslar da eğlenceli bir hal almıştı. Öyle ki birkaç saat önce içeride dans ederken titreyen kız gitmiş yerine daha çok kahkaha atan bir kız vardı. Tekrar müziğin ritmine kapılmış dans ediyorduk. Salonda ayağıma basmaktan ayakkabının rengini solduran kız bir kere bile ayağıma basmamış aksine kollarımda gayet rahat hareket ediyordu. Kimse kimseyi takmıyordu -yani taksa bile nikahlı kocası olduğum için sorun etmiyor olabilirlerdi- aksine bizi ortada dans ederken onlar etrafımıza çember oluşturmuş üzerimize kar spreyi falan sıkıyor, ıslık falan çalıyorlardı. Düğünün en sevdiğim kısmı olabilirdi. Artık herkes çok yorulmuş olacak ki gitmek isteyenler çıktı artık saat 1’i geçmişti. Haklı bir isyandı daha sabah mevlit işi vardı. Akşam yallah yallah demişlerdi yarında Allah Allah diyeceklerdi. Mekândan çıktığımızda iki tarafın korumaları kapıyı bekliyorlardı. Biz çıkınca arabaları hazırladılar. Bu arada gözüm Berfu’ya takıldı hava soğuduğu için üşümüştü. Korumalardan bir tanesi bizim içeriden eşyaları getirince ben kendi ceketimi onun omuzlarıma koydum. Konuşmasa bile gülümsedi o arada arabaları geldi. Gözleri artık açık kalmakta zorlanıyor gibiydi. Arabalar hareket ettiğinde son kez ayrı kalacaktık. Yarından itibaren her şey bitecekti ve bu eziyet sona erecekti.

Loading...
0%