Yeni Üyelik
46.
Bölüm

SIĞINILACAK LİMAN BUL KENDİNE

@ahsenkubos

Her gün batımı bir gün doğumunu da beraberinde getirir.

Feyyaz odaya döndüğünde Berfu’yu uyurken buldu. Saat çok da geç sayılmazdı ama uyumuştu. Anlaşılan iki günlük uyku kesmemişti. Banyoya girdi önce tüm gün boyunca geriye kalan tüm pis işleri halletmişti en azından dışarıdan temizlenmeliydi. Üstünü giyinip yatağa girdiğinde hafif bir hareketlenme olsa da kaldığı yerden uykuya devam etti kadın.

Tüm işlerini halletmişti. Kafası rahat bir şekilde uyuyabilirdi. Baran Karabey hapse girmişti. Karabeylerin iki büyük bahçesi kül olmuştu. 100 bin dolar tazminat bedeli ödemişlerdi ve çok büyük bir zorluğa girmişlerdi her yönden. Öldürmekten çok daha beter bir hale getirmişti. Ölümün adı vardı ama şu an sürünüyorlardı. Tüm itibarları berbat olmuştu.

Sinan Demirli’ye ait olan iki büyük fabrika ateşler içinde kalmıştı ve bir daha ülkeye dönemeyecek hale getirmişti. Ferzan Zelalî hayatının şokuyla karşılaşmıştı. Videoyu çeken adamların elleri -tırnakları çekilmiş halde- içlerine sızan diğer adamların farklı vücut parçalarını -ayak, göz, kulak, kol gibi- büyük bir kutuya koyup evine göndermişti. Bir de üstüne Arslan konaklarını basmış ve bir daha Hancı ailesinden birine bulaşacak olurlarsa olayın kan davasından daha büyük bir hal alacağını ve yedi cetlerini toprağa koymadan geri çekilmeyeceklerini söylemişti. Tabi bunu yaparken de evden 4 ölü çıkmıştı. İçlerinden birine dokunmamıştı ama iki çalışan ve 2 fedaiyi öldürmüştü yanlışlıkla falan da yapmamış bilerek göz dağı vermişti.

Demirli ailesine ajanlık yapan tüm adamlarını da ortadan kaldırmıştı bu da ona çalışan herkese iyi bir örnek olmuştu. Büyük bir temizlik yapmıştı. En sonuncusu öğlen bahçede ölmüştü. Normalde evde yapmamaya çalışsa da iyi saklandığı için bulmak zaman almıştı ve eve geldiğinde anca bulup gelmişlerdi. O da tam karısının uyanacağı ana denk gelmişti. Son iki gün onun için oldukça yoğun ve kan dolu olmuştu. Uzun zamandır uzak kalmıştı bu tür işlerden hem ona karşı atak yapan yoktu hem de Berfu hayatındayken bunlarla uğramak zor oluyordu. Eğer uyutmamış olsaydı ya daha da uzayacaktı ya da onunla uğraşacağım diye elinden kaçıracaktı. Yarın sabah gönlünü alabilirdi en azından.

Berfu sabah uyandığında hava yeni aydınlanıyordu. Yataktan kalktı. Üzerini değiştirip odadan çıktı. Aşağı indiğinde ev boştu. Salona oturdu televizyonu açtı. Saat sekize gelirken Türkan Hanım ve Semih Bey geldiler. İkisi de genç kadının salonda otururken bulmayı beklemiyorlardı. “Günaydın Berfu Hanım.” Berfu kapı sesini duymuştu. Kafasını televizyondan çevirmeden cevap vermişti. Türkan Hanım’a olan siniri tamamen geçmemişti. “Günaydın.”

“Günaydın Berfu Hanım erkencisiniz.” Semih Bey’in sesini duyunca kafasını o tarafa çevirdi. Adam kadının çok uyumaktan şişmiş gözlerini görünce bir tık üzülmeden edemedi. “Uyku tutmadı.”

“Kahvaltı hazırlayım mı?” Acıkmıştı. En son dün akşama doğru yemişti ama midesinin ağrısı çok geçmediği için yediğinden bir şey anlamamıştı. “Olur.”

“Tabi ben hemen hazırlıyorum.” Berfu kafasını televizyona çevirirken aklına gele soruyu sordu. “Yağmur yağıyor mu?” Türkan Hanım’ı bir korku sardı neden yağmuru soruyordu ki tekrar mı çıkıp gidecekti? Bu sefer kapının önüne yatar yine de göndermezdi.

“Evet.” Biraz televizyonun önünde otursa da kalkıp mutfağa geçti. Mutfak masasına oturdu. Semih Bey kahvaltı hazırlığına girişmişti. “Buraya hazırlayın dışarıya gerek yok.” Nasıl olsa tek başına yapacaktı burada yapabilirdi bir de oraya taşımaya gerek yoktu.

“Tabi. Özel olarak istediğiniz bir şey var mı?” İstediği şey midesinin yanmasının geçmesiydi. Bir an önce geçse iyi olacaktı. “Midem ağrıyor, ağır bir şey olmasın.”

“Tabi ki.” Semih Bey eline geçeni masaya koymaya başladı. Berfu’nun gözüne kenarda kutuya takıldı. Ne işi vardı mutfakta? Ayağa kalkarak kutuya yaklaştı kapağını aralayınca yemek takımı olduğunu gördü. Yemeğe davet ettiğinde kullandığı takımdı. Ne işi vardı burada? “Niye kaldırmadınız?” Ne de olsa iki gündür uyuyordu yapacak çok fazla vakti vardı.

“Şey aslında efendim birkaç parçası eksik.” Bir kaçtan fazlası eksikti ama şu an ateşe körükle gitmek gibi bir niyeti yoktu. “Nasıl eksik?”

“Kırıldı yani.” Yemek günü yukarı çıkarken aşağıdan sesler duymuştu büyük ihtimalle kocasının işiydi. “Tamam o zaman ihtiyaç sahibi birine verebilirsiniz.” Semih Bey biraz şaşırdı. Birine vermek için fazla pahalı bir takımdı. Altılı hali bile binlerce liraya satılıyordu.

“Peki efendim. Yeni bir takım?” Eve çok sık gelen olmuyordu ama misafir için bir takım olması gerekiyordu herhalde. Acelesi yoktu nasıl olsa yarın misafir gelecek değildi. “Siz araştırın bulduğunuz iyi modeller olursa getirirsiniz incelerim. Olmadı dışarı çıkınca ben bakarım.”

“Peki efendim.” Masaya geri oturdu. Şu anki hali ile bile kullanabilirlerdi ne de olsa iki kişilerdi evin içinde genel olarak ama o günü hatırlatan en ufak şeyi bile görmek istemiyordu. Berfu kahvaltıdan sonra salona geri döndü. Yağmuru izlemek için pencereye yaklaştı. Üzerinde yağmurluk olan adamlar kapının önünde bir şeyler yapıyorlardı. Kapıyı açarak kapıda bir şeyler ile uğraşan adamlara baktı onu görenlerden bir tanesi “Bir sorun mu var Berfu Hanım?”

“Ne yapıyorsunuz?” Adam yaklaşarak kadının sorusunu cevapladı. “Bu hafta yağmurlu olduğu için branda gereceğiz.” En azından branda altında bekleyebilirlerdi. Kışın büyük bir çoğunluğunda burayı bekleyen sayısı az olduğu için gerek olmamıştı ama şimdi sorun oluyordu.

“Ne zaman biter işiniz?” İçeride sıkılmıştı bir şeyler evin içinde onu boğuyor gibiydi. Biraz yağmur havası bunu hafifletebilirdi. Şırnak’ın temiz havasını özlemişti. Burada yağmur havası bile kirliydi. “Yirmi dakikaya bitiririz bir şey mi oldu?” Adamların içine bir korku sarmıştı. Eğer dışarı falan çıkacağım derse adam silahı uzatıp alın öncesinde siz vurun daha acısız olur diyesi vardı.

“Hayır bende bahçeye çıkacaktım da brandanın altına masayı ve sandalyeleri de çekebilir misiniz?” En azından rahat bir nefes vermişti adam. Göz önünde olduğu her yerde olabilirdi. “Çekeriz.” Berfu aklına gelen soruyla beraber arkasını dönmek üzere olan adama seslendi.

“Bu arada Baran nerede?” İnşallah benim yüzümden başına bir şey gelmemiştir diye düşünmeden edememişti dün. Aşağı inmesine de izin vermedikleri için ne görebilmiş ne de başkasına sorabilmişti. “O bugün izinli.” Berfu inanıp inanmamak arasında kalmıştı. Neden izinliydi? Başına bir şey geldiği için mi izinliydi yoksa izin günü olduğu için mi?

“Sadece izinli mi?” Adam, Berfu’nun sorusuna büyük bir özgüvenle cevap vermişti. Feyyaz’dan bir iki yumruk yemişti ama yine de ucuz atlatmıştı. Cüneyt’te aklına geldikçe dövmesin diye izin vermişti. “Evet yarın başlayacak.”

“Tamam söylersiniz yarın gelince beni görsün.” Kendi gözüyle görmeden inanmayacaktı. Onun yüzünden başına bir şey gelsin istemezdi. “Tabi söylerim.”

“Tamam size kolay gelsin.” Berfu kapıyı kapattı. Yukarı çıkıp üstüne daha kalın kıyafetler giydi. Kitaplarını ve tabletini eline alıp aşağı indi. Türkan Hanım üzerini giyinmiş kadını görünce “Bir şey mi oldu Berfu Hanım?”

“Bahçeye çıkıyorum Semih Bey’e bir sıcak kahve göndermesini söyler misiniz büyük bardakta olsun.” Türkan Hanım önce kadının üstünü inceledi. Eşofman takımının üzerine mont giymişti. Bu haliyle tekrar kaçmaz diye düşündü. “Tabi söylerim. Yardım edeyim mi?”

“Kapıyı açsanız yeterli.” Türkan kapıyı açtı. Masayı kenara çekmişlerdi. Sandalyelerden birine oturdu. Elindeki kitabı okumaya başladı. Yağmur sesi iyi gelmişti. Sanki şehrin tüm sesini bastırmayı başarmıştı. Duyulan tek ses yağmurun yere düşerken çıkardığı sesti.

Feyyaz gözünü açtığında yatağın boş olduğunu fark etti. Yine nereye kayboldu diye düşünmüyor değildi. Yataktan kalktı banyo ve tuvalet boştu. Aşağıya indi. Salonda da yoktu. Yine mi evde kaçtı diye düşünürken mutfağa girdi. Bir an arkasını dönüp karşısında Feyyaz’ı görmeyi beklemiyordu Semih Bey, korksa da çok yansıtmadan devam etti. “Günaydın Feyyaz Bey bir şey mi istediniz?”

“Berfu nerede?” Feyyaz istediği şey karısıydı. Bu sefer de ellerinden kaçırmışlarsa hepsini kurşuna dizmeyi planlıyordu. “Bahçede.” Dışarıda fena şekilde yağmur yağıyordu. Bırak oturmayı birkaç dakikada tamamen ıslanıp geri dönerdin.

“Bu yağmurda.” Semih Bey kendini açıklama gayretine girdi çünkü karşıdaki adamın sesi hiç inanış gibi değildi. “Branda çektiler sabah orada oturuyor.”

“Emin misiniz?” Yaklaşık 5 dakika önce yanından gelmişti sabah midem ağrıyor dediği için papatya ve melisa çayı demlemişti. “Evet az önce bitki çayı götürdüm.”

“Tamam.” Feyyaz gözüyle görmeden pek inanası yoktu. Mutfaktan çıkmak için arkasını döndü. Semih Bey arasından “Kahvaltı hazırlayım mı?” diye seslendi.

“Beklesin.” Şu an bir şeyler yiyesi hiç yoktu. “Peki.” Feyyaz mutfaktan çıkıp kapıya yaklaştı.

Pencereden masada oturan kadını gördü. Elindeki kitabı okuyordu. Islanmıyor olsa bile hava onun için yeterince soğuktu. Kapıyı araladı. “İçeri gir.” Berfu duysa da duymamazlıktan geldi. Feyyaz kaale almadığını görünce sesini yükseltti. “Hava soğuk içeri gir.” Berfu bu sefer kendini tutamayarak cevap verdi. “Ayağının altında dolanmadığıma göre herkes kendi işine bakabilir.”

“Berfu!” Kadın kafasını bile çevirmeden kaldığı yerden devam etti. Feyyaz bir an dışarı çıkacak olsa da vazgeçti. Şu an adamların önünde kavga etmek istemiyordu. İçeri girip kapıyı kapattı. Semih Bey yemek masanın üzerindeki servisleri topluyordu. “Berfu kahvaltı yaptı mı?”

“Evet efendim erken yaptı. Size hazırlayım mı?” Kahvaltı bahanesiyle çağırmayı düşünmüştü ama o da olmamıştı. “Olur.” Yukarı çıkıp üzerini giyindi. Tüm gün Berfu’yla atışmayacaktı akşama siniri yatışırdı biraz daha öyle konuşurlardı. Aşağı indiğinde kahvaltı hazırdı masaya oturdu. Birkaç lokma yemişti ki kapı açıldı içeriye karısı girdi. Ayağındaki ayakkabıları kapının önüne çıkardı çamur olmuşlardı evin içinde böyle gezmek istememişti. Ayakkabıları biraz kurumaları için oraya bırakıp merdivenlere yöneldi. Masada oturan kocasını görse de görmemiş gibi davranarak yukarı çıktı. Üzerindekileri çıkarttı. Kafasını yastığa koyarak gözlerini kapattı. Erken uyanmıştı biraz uyuyabilirdi.

Feyyaz eve geldiğinde masada oturan kadına baktı yemeğe de beklememişti. Bulmuştu asıl belayı şimdi. Ne kadar uzatacaktı bu küslük mevzusunu? Asla bıkmıyordu da küsmekten. Yukarı çıktı üzerini değiştirdi aşağı indi. Bir şey söylemeden masaya oturdu. Semih Bey servis yaparken yemeğe başladı. Masanın başında oturuyordu. Kendine hiç bakmıyordu. Son lokmayı da ağzına atıp masadan kalktı. Kendini geriye attı. Sürekli üstte çıkıyor oluşu değildi canını sıkan, isterse her konuda halı çıkabilirdi ama her seferinde yaşadığı her şeyin biletini ona kesmesiydi. Yemeği bitince yukarı çıktı. Berfu elinde kitapla yatakta oturuyordu. “Konuşmayacak mısın?” Berfu kafasını kaldırmadan kitaba bakmaya devam etti. “Evet.” Neyse en azından konuşmuyorum dese de cevap veriyordu.

“Ne zamana kadar konuşmayacaksın peki?” Siniri geçene kadar ama siniri de kolaylıkla yatışacak gibi gözükmüyordu. “Canım isteyene kadar.”

“Canın ne zaman barışmak istiyor peki?” Sonsuza kadar küs kalabilirdi. Umurunda bile değildi şu an barışmak, karşısındaki adamın ne düşündüğü. “İstemiyor.”

“Hiç mi?” Feyyaz sözde küs olan ama kendini de cevap vermekten alıkoyamayan kadına baktı. Kendi haline kalası değil sanki biraz daha sinirlenmesi gerekiyor gibiydi. “Evet.”

“Peki nasıl istersen.” Berfu kısa bir bakış attı adama. Gözlerinden bu kadar mı der gibi baksa da Feyyaz üstüne çok düşmedi. Konuşuyorsa küs değil sadece konuşmuyordur ki birkaç saate gönlünü alabilirdi. En azından bu sürede Berfu’nun sinirli olduğunu değil kırgın olduğunu fark etmeye vakti olurdu. Ayrıca her seferinde aynısını kendisi yaşıyordu onu bir karmaşanın içinde bırakıp ortamı terk ediyordu bu sefer de o kalabilirdi.

Berfu okuduğu kitaba geri döndü. Odanın kapısı açıldığında göz ucuyla bir bakış attı. Özür bile dilemeden odadan çıkışına sinirlendi. Suçlu olduğunu biliyordu ama 2 gün boyunca uyutmak da fazlaydı. Hadi ilaç dokunsaydı ne olacaktı? Ayrıca tüm şişeyi falan mı vermişti de 2 gün aralıksız uyumuştu. İnsan bir özür dilerdi en azından. Onu da yapmamıştı bir de zeytinyağı gibi üste çıkmıştı. Saat ilerlerken ağrıyan midesine karşı koyamayarak bir ilaç alıp yatağa uzandı ışıkları kapattı.

Tam dalmak üzereydi ki kapı açıldı. Gözlerini geri kapattı ilaç biraz işe yaramıştı en azından tekrar etmeden uyuyabilirdi. Yatakta hareketlilik olduğunda hiç tepki vermedi. Göğsünün altında birleşen kollarla geriye çekildi. Saçlarının örttüğü boynunda bir baskı hissettiğinde gözlerini sıkıca kapadı. Az önce odadan çıkıp gitmeyecekti şimdi hiç konuşmuyordu. “Uyuyor musun?” hareket etmeden durmaya devam etti. “Tamam özür dilerim biraz abarttım ama sen de biraz daha makul bir şey yapabilirdin saatlerce ortalıktan kaybolunca beni ne kadar korkuttuğunu biliyor musun?” Feyyaz uyumadığının farkındaydı. İlk sarıldığında nefes alışında bir hareketlilik olmuştu şimdi de nefesini tutuyordu.

Berfu gözlerini sıkıca kapatırken ağzını da kapatmayı ihmal etmemişti. İnsan birisi için korkarsa önce onun iyi olup olmadığını kontrol ederdi ayak altında dolaşmaması için uyutmazdı. “Uyumadığını biliyorum hiç uyuyormuş gibi davranma. Hadi bana dön barışalım bir daha böyle bir şey yapmayacağım sen de habersiz ortadan kaybolmayacaksın ama anlaştık mı?” Berfu bu sefer ağzını kapalı tutamadı. “Hayır sabah erkenden kaçıp gideceğim.” Minik bir yalan olduğunu biliyordu ayağı hala çok iyi değildi. Ayrıca bir süre sıkı gözetim altında olacağı kesindi.

“O bir kere olur küçük hanım. Sen bir daha bırak kapıdan çıkıp gitmeyi kapının dışına bile arabasız çıkamazsın.” Berfu bir hışımla çıkıştı. “Hapiste miyim?”

“Bana göre değilsin ama sana göre öyle galiba. Ergenler gibi evden kaçmak da biraz abartı sanki.” Evden kaçmış sayılmazdı eşya falan toplayıp çıkmamıştı ayrıca evden çıkarken hem haber vermişti hem de yanında Baran vardı. “Evden kaçmadım yürüyüşe çıktım.”

“Tabi canım telefonun niye kapalıydı?” Biraz sessizlik istemişti kendi içinde eğer birileriyle konuşsa ne olacağını kestiremiyordu ne diyeceğini ve ne hissedeceğini de. “Aramayın diye.”

“Ee o zaman ne olmuş oluyor?” Yine de kaçmak sayılmazdı ayrıca evden hiç kaçmamıştı nasıl kaçılıyordu ki? Kaçmaya dair bildiği tek şey kocaya kaçmaktı onda da kendi kaçmamıştı ama sınıf arkadaşlarından bir tanesi kaçmıştı bir de etraftan duydukları vardı tabi ki. “Konuşmak istemiyordum.”

“Konuşmak zorunda değildin.” Berfu cevap vermek yerine omuz silkti. Yüzüne de bakabileceğini düşünmediği için gitmişti. “Omuz silkme bir cevap değil ayrıca bir daha sakın yapma çünkü bu sefer...”

“Bu sefer ne?” Yani bu sefer toptan bir katliam yapması muhtemeldi iki hata olurdu da ikincisi hata olmazdı ayrıca bu sefer kendisi de kafayı yerdi kesin. “Bu sefer seni tek başına dışarıya gönderenleri de yanında giden salağı da son görüşün olurdu.” Bunda bile elinde kalırdı ama uyandığında ilk işin Baran’ı kontrol etmek olacağını bilecek kadar tanıyordu karısını.

“Tehdit mi ediyorsun?” Kesinlikle tehdit ediyordu çünkü tatlı dilden pek anlamamıştı ayrıca başkalarını kendinin önüne koymakta üzerine yoktu. “Sen bir daha yapmayacağım dersen bir tehdit olmaz.” Güzel bir anlaşma önermişti. Ayrıca her canı sıkıldığında İstanbul turu mu yapacaklardı?

“Yapacağım sabah gün doğarken gideceğim.” Kendini geriye çekmeyi de ihmal etmemişti tabi bu sadece teori kısmında kalmış pek uygulamaya geçememişti. “Sen bir daha yap seni eve kilitliyor muyum kilitlemiyor muyum görürüz.”

“Çok kötü bir insansın.” Feyyaz verdiği tepkiye gülmeden edemedi. Aklına gelen ilk kötü cümlenin bu olması da ayrı bir olaydı. Şimdiye kadar duyduğu kötü lafların yanında en masumu buydu galiba. Ayrıca bunu iltifat olarak da alabilirdi. Ne de olsa iyi olmak gibi bir gayreti de yoktu. “Teşekkür ederim.”

“Senden nefret ediyorum.” Tamam az önceki onu güldürse de bu güldürmemişti. Herkes ondan nefret edebilirdi ama karısı edemezdi. Bu dünyada nefret etmemesi gereken tek kişi oydu. Çünkü duygularına değer verdiği tek insandı. “Hadi dön barışalım artık.”

“Barışmıyorum.” Az önce odadan çıkıp gitmeden önce düşünecekti barışmayı şimdi değil inat değil miydi barışmayacaktı şimdi de. “Barışalım.”

“İstemiyorum.” Feyyaz kendine çevirmeye çalışsa da Berfu karşı koyuyordu. Feyyaz güzellikle çözmek istiyordu ayrıca daha fazla uzamadan bir an önce barışmalılardı. Sonra aklına gelen fikirle “Barışalım ben de gönlünü başka şekilde alayım olur mu?” diye bir öneride bulundu. Berfu daha arkasından gelecek olan fikri dinlemeden karşı çıktı.

“Olmaz.” Basit şeylere kanıyordu zaten hep. Bu sefer kanmayacaktı. “Berfu.” Feyyaz’ın sakin ve yumuşak ses tonunu tamamen görmezden geldi.

“Ne?” Feyyaz gelen tepkiyle şaşırmadan edemedi. Pek ondan beklediği bir çıkış değildi. Bazen hiç kendi gibi davranmıyordu. “Ne mi? Neyse hadi ama Kar tanem yapma böyle. Üzgünüm dedim ya ayrıca ilk sen yapmana rağmen ben özür diliyorum.” Feyyaz biraz zorla da olsa kendine çevirdi. Önce sıkıca sarıldı sonra da saçlarından öptü. Berfu kocasının tamamen haksız olmadığını biliyordu. Ne de olsa ilk önce kendi başlatmıştı ama sonrasında da o da yapmıştı.

“Tam barışmadım ama.” Feyyaz barışma konusundan tamamen çıkmaya karar verdi. Tamdı yarımdı derken konu yine uzatmalara gidecekti. “Tamam öyle olsun. Ayağın nasıl oldu?”

“Ağrıyor biraz.” Ağrırdı, ağrımaz mıydı? Normal insanı gönder o kadar yola onunki bile ağrırdı Berfu’nun mu ağrımayacaktı. “Demeyim diyorum da o kadar yolu nasıl yürüdün?” En çok merak ettiği kesinlikle buydu ayrıca ne kadar hızlı yürümüşlerdi de peşinden adam gelmesine rağmen yakalayamamıştı onu da tam anlamış değildi.

“Yürüdüm işte.” Kendisi de emin değildi hangi akla ve mantığa göre yaptığına. Hatta ilk önce aklına ara sokaklara girip kaybolmak vardı ki neyse ki bunu çok uzun süreli olarak uygulamaya koymamıştı. “Bak şimdi kimseye bir şey olmadı ama sen çekiyorsun. Ayrıca uyuduğun da bir kısımda doğru oldu.”

“Niyeymiş?”

“Seni ilk bulduğumda ayağın ne durumdaydı biliyor musun? Şişmiş ve morarmıştı. Eğer uyanık olsaydın çok çekerdin ağrısını en azından uyurken ağrıyı hissetmedin.” Berfu ona sarılan kollara direnmeyi bıraktı. Tamamen olmasa da haklı olduğunu biliyordu. Kafasını göğsüne yaslayıp iyice sokuldu. “Özür dilerim bu kadar merak edeceğini düşünmemiştim.”

“Bu kadar mı? Aklıma neler geldi biliyor musun?” Haber alamadıklarını öğrendiklerinde ilk aklına gelen şey kaçırılması olmuştu. “Neler geldi?”

“Yolda birileri önlerini mi kesti?” Baran yanındaydı ve silahlıydı. Başta yanında silah olduğunu bilmiyordu hatta daha önce Baran’a da dikkat etmemişti ama sonra taksiye binerken fark etmişti. “Baran vardı ya? Ayrıca silahı da vardı.”

“Ee 3-5 kişinin hakkından nasıl gelecekti bir de yanında sen varken ayrıca şimdi silah herkeste var güzelim.” Buna verecek cevabı yoktu işte. Haklıydı. Başına gerçekten kötü bir şey gelebilirdi. “Başka?”

“Kaza mı yaptılar? Yoksa bunu bekleyen si...” kendini frenledi Berfu’nun yanında küfretmeyi istemiyordu. “Düşmanlarım peşine düştü de yakaladılar mı? Ayrıca öyle bir şey olsaydı sizden haber alamadığımız için öldürüp bir köşeye atsalar bile saatler belki de günler sonra haberimiz olacaktı.”

“Bir daha yapmayacağım.” Yani bir daha buna izin vereceklerini zannetmiyordu artık her adımını takip eden birkaç kişi olurdu. “O zaman ben de seni uyutmam.”

“Ödül mü bu?” Yani kim için ödül olurdu emin değildi. Evde olmadığı için çok fark etmemişti ama evde olsa kesinlikle ceza olurdu ödülden çok onun için. “Tabi bak uyuyunca sesin soluğun da çıkmıyordu.”

“Çok kötüsün insan karısını bu şekilde tehdit eder mi?” İnsan kocasını evde bırakıp korumayla kaçar mı diyesi gelse de demedi uzatmanın alemi yoktu. Bu konuyu kapatıp yeni bir konuya geçmelilerdi. “Etmez o zaman karıma başka bir teklif sunayım.”

“Ne teklifiymiş?” Evlendiklerinden beri hatta hiç birlikte tatil yapmamışlardı. Planları hiç denk gelmemişti şu an için ortak bir plan yapabilirlerdi. “Haftaya Malta’ya bir görüşmeye gideceğim karım da müsaitlerse gelsin beraber gidelim.” Berfu bir an neden işle alakalı bir yerde olacağını düşündü. Ne işi vardı orada, sıkılırdı.

“Benim senin görüşmende ne işim var?” Feyyaz bir an Berfu’nun onun dediğini algılayamadığını anlamadı ve düşündü fark ettiğinde cidden mi diye düşündü. “Yani Berfu sence? Cidden benim görüşmem de senin ne işin var? Tabi ki bir işin yok işim bitince birkaç gün beraber vakit geçirelim diye dedim.” Tamam kabul ediyordu bu daha mantıklıydı. Yorgunluktan aklı başında değildi galiba.

“Ne zaman?” Tam günü belli değildi ama en azından bir süre kalabilecekleri kadar boşluk ayarlayabilirlerdi. “Haftaya güzelim çarşamba ya da perşembe.”

“Olur.”

“Tamam ben yarın günü kesinleştirir söylerim olur mu?”

“Olur.”

“Şimdi uyuyalım hadi.”

“İyi geceler.”

“İyi geceler kar tanem.”

Berfu çarşamba gününe kadar biraz ders çalışmış biraz da alışveriş yapmıştı. Malta’nın hava durumuna uygun kıyafetler almıştı ayrıca Zerda’nın yeni sezon alışverişi zamanı gelmişti ve beraber gezmişlerdi. Yaklaşan sınav biraz gözünü korkutmuyor değildi, çalışmıştı en azından o öyle düşünüyordu. Konuları bitmişti soru çözüyor ve deneme yapıyordu ama içindeki korkularından tamamen kurtulmuş sayılmazdı. Netleri hala istediği kadar değildi. Bu kadar olaya rağmen bulduğu her boşlukta ders çalışmıştı ve boşa gitmesini istemiyordu. Üstelik Feyyaz’da göndermemek için bahaneler uyduracaktı en azından aldığı puanın bu bahanelerden bir tanesi olmasını istemiyordu. Ayrıca aylarca kendini üniversiteye hazırlamışken gidemezse çok kötü hissederdi. Bu stres midesine vurmaya başlamıştı. Yerken biraz düşüncesiz yiyordu galiba çok karıştırıyordu, midesi ağrımaya ve bulanmaya başlıyordu.

Feyyaz’ın işi olmasa bu tatil olmayacaktı neyse ki denk getirebilmişti ama en sona güne kadar iptal edebilir gibi gelmişti. Allahtan iptal etmemişti, en azından bir süre kafasını uzaklaştırmak için iyi gelecekti. Bir hafta diye gidiyorlardı cuma ve cumartesi işi vardı geri kalan zamanı beraber geçireceklerdi. İlk defa tatile çıkıyorlardı ve kocasının tatil anlayışının ne olduğunu merak etmiyor değildi normalde işkolik bir adamdı ve tatilde de işle uğraşırsa kesinlikle canı sıkılırdı. En azından tekken rahat hareket edebilmek için çevirmen kulaklılarını almıştı. Gezilecek yerlere bakmıştı. Tam olarak ne tarafına gideceklerinden emin değildi. Yani ilk olarak Victoria’ya gideceğiz demişti ama sonrasında orada kalmayacaklardı galiba.

Perşembe günü ilk Feyyaz uyandı. En son Berfu gece yarısına kadar telefonda arkadaşı ile konuştuğu için o daha geç yatmıştı. Komodinin üzerindeki saate baktı dokuzu yeni geçiyordu. Oturur pozisyona geldi. Uzun zamandır sigara içmiyordu galiba başında deli gibi bir ağrı vardı. Banyoya girmeden içse iyi olurdu. Yataktan kalkacakken Berfu gözünü araladı. “Günaydın.”

“Günaydın kar tanem.” Berfu gözlerini ovalarken yataktan kalkan adama baktı. Saat gelmiş miydi? “Saat kaç?”

“Dokuz.” Yaklaşmıştı, daha erken uyanmayı planlamıştı telefonu erken kapatmalıydı akşam. Adamın üstüne tişört giydiğini görünce “Nereye?” diye sordu.

“Bahçeye ineceğim sen hazırlan in olur mu?” Sigaraya iniyordu. Evin içinde içmediği için şanslıydı galiba. Uçağın saatini teyit etmek istedi. “On iki de değil mi uçak?”

“Evet.”

“Tamam.” Sonra kaçta çıkacaklarını düşündü. İstanbul trafiği göz önüne alındığında kaçta çıkarlardı? “Kaç da çıkarız?”

“On buçuk gibi.” Bir buçuk saat vardı yetişebilirdi büyük ihtimalle.

“Tamam.” Feyyaz, yatakta uzanmaya devam eden genç kadının saçlarına bir öpücük bırakıp odadan çıktı. Berfu yataktan bir heyecanla kalktı. Dün akşam banyo yapmıştı sabah geç kalmamak için. Dünden hazırladığı kıyafetleri giydi. Takılarını taktı. Saçlarını düzleştirirken kapı açıldı. Kocası içeri girmişti. “En son hazırlanıp aşağı mı iniyordun sanki?”

“Ben öyle bir şey söylemedim ki sen dedin.” Hazırlan in demişti ama saat ya da süre belirtmemişti. Hızlı hazırlanmaya çalışsa da bu kadar olmuştu. “Hazır mısın?”

“Az kaldı.”

“İyi bari ben de üzerimi değiştireyim aşağı inelim oradan direkt çıkarız.” Berfu son kalan saçlarını da düzleştirmeye çalıştı.

“Olur.” Feyyaz giyinme odasına girdi. Berfu da saçlarını düzleştirmeye geri döndü. Saçları bitince makyajını düzeltti. En çok kullanacaklarını valize koymuştu elinde kalanlarla yapmıştı ama güzel gözüküyordu. Çantasını hazırladı. Kulaklıklarını, rujunu, cüzdanını ve pasaportunu yerleştirdi. Çok uzun sürecek bir yolculuk değildi ne olsa bu yüzden yanına kitap almamıştı. Parfümünü sıktı yanına ceket almıştı havalar İstanbul’da çok ısınmamıştı. Giyinme odasından çıkan kocasıyla göz göze geldi. “Bitti mi hazırlanman?”

“Evet.” Alt tarafı uçağa bineceklerdi ne vardı bu kadar uzun hazırlanmaya ayrıca oraya varınca da direkt otele geçeceklerdi ve çok büyük bir ihtimalle Berfu’nun dinlenme zamanı gelmiş olacaktı. “Sonunda, çıkalım.”

“Sanki hazırlanmışta beni bekliyormuşsun gibi davranmasana sen de yeni hazırlandın.” Sanki saatlerdir hazırlanıyordu daha bir saat yeni olmuştu. Ayrıca daha erken uyandırabilirdi, kendi uyanmasa kaçta uyandıracaktı kim bilir. “Tabi seni bahçede beklediğim süreyi saymazsak.” Bunu pek hesap etmemişti. Yine de üstüne düşmedi.

“Bir şey demedim çıkabiliriz.” Kahvaltı bahçeye hazırlanmıştı. Kahvaltılarını yaparken yukarıdan valizleri indirip arabaya yerleştirdiler. Kahvaltı bitince arabaya binip havalimanına geldiler.

Malta’ya indiklerinde ilk olarak kalacakları otele geldiler. Pazar sabaha kadar burada kalacaklardı. İstanbul’un bulutlu havasına veda edip Malta’nın sıcak ve güneşli havasına merhaba demişlerdi. Berfu şimdiden sevmişti burayı. Büyük bir kral dairesine yerleştiler. Otel yukarıdaydı bakınca tüm şehir ayaklarınızın altında gibi geliyordu. Çok büyük bir yapı olduğu için değil de yüksek bir yere yapıldığı için öyle gözüküyor oluşu çok iyiydi. Otelin binası da çok iyi gözüküyordu. Şehrin tarihi yapısını hiç bozmuyordu bu kadar güzel bir otelde kalıyor olmaları bile çok iyiydi. Modern ve tarihi yapıların birlikte harmanlanarak dekore edilmiş oda iç açıcı bir görüntü sunuyordu.

Berfu odaya girince eşyalarını bırakıp kendini yatağa attı. “Yoruldum.” Feyyaz, Berfu’nun tepkisine gülümserken “Çok bile dayandın ben yolun yarısında söylenmeye başlarsın diye düşünmüştüm.”

“Çok kötüsün ben o kadar mızmız bir insan mıyım?” Özellikle yorulduğunda ve acıktığında kesinlikle mızmız bir insan oluyordu tabi bir de hasta olduğunda. “Olur mu hayatım, aşk olsun.”

“Dalga geçiyorsun şu an.” Feyyaz suratını asan karısına bakarak gülümsedi. Şu anki hali bile öyle gözüküyordu bir de soruyordu. “Geçmiyorum tamam acıktın mı? Bir şeyler yemeye çıkalım mı?”

“Biraz dinlenip öyle çıksak.” Ayağı ağrımaya başlamıştı en azından bir süre dinlenip çıkarlarsa onun için daha iyi olurdu. “Tamam olur sen dinlen ben telefon açayım.”

“Tamam.” Berfu yatağa tam yerleşti kafasını yastıkla buluşturdu. Gözlerini kapatıp bir süre öylece uzandı. Feyyaz telefonu kapatıp içeri girdiğinde gözleri kapalı yatan karısını görünce gülümsedi yanına uzandı. Uyumadığı belliydi burnunu yanağına sürterek “Uyumuş o zaman yemek biraz bekleyebilir” diyerek söylendi. Sesi kısık çıkmıştı. Berfu gözlerini kapalı tutmakta ısrar etse de gülümsemeden duramamıştı. Dudaklarının kıvrılmasına mâni olmaya çalışsa da adamın yüzüne çarpan nefesinden kesinlikle huylanmıştı. “Uyumuyor muydun sen?”

“Hayır.” Pes ederek gözünü açtı. Kocasının burnun dibinde olmasından göz göze geldiler. Çok yakındı. Nefesi dudaklarına çarpıyordu. Ayrıca kendi nefesi de kocasına çarpıyor ve ona geri dönüyordu. “Öyle olsun peki ne zamana kadar daha uzanmayı planlıyorsun?”

“Ayağımın ağrısı geçene kadar.” Sesi kısık çıkmıştı.

“Geçiyor mu peki?” Biraz daha iyi durumdaydı ayakkabının içinde daha kötü duruma geliyordu sadece. “Yavaş yavaş.”

“Hımm öyle mi?” derken dudaklarına kapandı. Bir elini sırtına yerleştirerek kendine çekti iyice. Diğer eli elbisenin yırtmacından içeri girmişti bile. “Öğle vakti.”

“Vakitten bize ne? Bir işimiz yok şu anda.”

“Yemek?” Berfu’nun derdi şu an için bahane uydurmak değil de yarım kalmasını istemediği için önden kendini hazırlıyor diyebilirdik.

“Nasıl olsa şimdi gitmeyecektik.” Feyyaz iyice yerleşirken tekrar öpmeye başladı. Aç olsa yemek diye ortalığı birbirine katardı demek ki o kadar aç değildi en azından tatili tatil gibi geçirebilirlerdi. Tatilin amacı bu değil miydi? Bir şeyleri yapmak için sadece belirli zaman aralıklarına sahip değildin tatil süresince tüm zaman dilimi sana aitti nasıl değerlendireceğine sen karar veriyordun. Feyyaz için en verimli tatil geçirme şekli kesinlikle buydu.

Günün geri kalanında yemek yemiş ve otele yakın birkaç yeri gezmişlerdi. Feyyaz ilk gün olduğu için mi yoksa sevdiği için mi -bundan tam emin değildi- sesi çıkmamıştı gezerken. Birkaç küçük işletmeye girmişler sonra bir sokak müzisyenini dinlemişlerdi. Peşlerinden gelen korumalar bile keyfini kaçırmamıştı. Sonrasında akşam yemeğini yiyip otele geri dönmüşlerdi. Berfu için yorucu bir gün olmuş ve pili bitmişti. Otele geldiklerinde bir süre uykuya direnmek istese de on gibi uyuyakalmıştı. Sonrasında Feyyaz da yatmıştı.

Ertesi gün önce birlikte kahvaltı yapmışlardı otelde. Sonrasında Feyyaz toplantısına gitmişti. Berfu da banyo yapmış sonra da biraz odada boş oturmuştu. Öğle yemeği vakti geldiğinde aşağı inmiş yemeğe bakmıştı ama gördüğü deniz ürünleriyle otelde yemekten vazgeçip üstünü değiştirip dışarı çıkmıştı. Dün öğle yemeğini yedikleri restorana gidip orada karnını doyurmuştu. Biraz sokaklarda amaçsızca dolaşmıştı. Havalar güzeldi ve içeri de boş boş oturmak istememişti. Kalabalık sokaklar çok güzeldi. Aşırı samimi görüntüler ortaya çıkıyordu. İstanbul’un herhangi bir harmoni içermeyen, karışık ve basık kalabalığındansa bunu tercih ederdi. Bir süre gezindikten sonra otele geri döndü. O döndükten kısa bir süre sonra da kocası da gelmişti.

Feyyaz odaya girdiğinde koltukta ayaklarını uzatmış oturan karısını gördü. Onun günün tam tersi geçmişti galiba. Keyfi yerinde, yüzünde bir gülümseme ile ona bakıyordu. İster istemez o da gülümsedi. Banyoya yöneldi önce elini yüzünü bir yıkamalıydı hem günün pisliğini üzerinden atmak hem de üzerine çöreklenmiş stresten kurtulmak için. Banyodan çıkınca genç kadının yanına giderek dudaklarından kısa bir öpücük çaldı. “Günün nasıldı?”

“Öğlene kadar oteldeydim sonra da yemeğe çıktım biraz dolaştım. Ben de yeni geldim sayılır.” Yanına oturdu. Başında bir ağrı vardı. “Otelde neden yemedin?”

“Yemekleri hiç ilgi çekici değildi.” Berfu’nun pek de hazzetmediği bir menü olduğunu anlamamak için konuşmasına gerek yoktu yüzünden belliydi. “Ne varmış?”

“Deniz ürünleri.” Yani burası için oldukça mantıklıydı ama evlendiklerinden beri bir kere bile deniz ürünü yediğini görmemişti pek arasının olmadığını fark etmişti. “Yani bir ada ülkesinde olduğumuza göre.”

“Belki, bende dün yediğimiz yere gittim en azından daha çok çeşit vardı.” Konu yemek olduğunda hiç de şaşırmamıştı. Konu yemekse Fizan’a bile gidebilirdi. “İyi yapmışsın.”

“Senin günün nasıldı?” Yüzünden ve hal-i ruhiyesinden belliydi. Berfu ona doğru döndü. “Yorucu ve bunaltıcı.” Başında da deli gibi bir ağrı vardı. Berfu kendi her yorulduğunda uyguladığı tek yöntemi önermekten çekinmedi.

“Uyumak ister misin?” Feyyaz gelen öneriye gülmeden edemedi. Berfu’dan da gelebilecek en mantıklı çözüm önerisiydi. Başka bir şey önerse şaşırırdı. “Uyumak mı?”

“Evet ben yorulduğumda ya da bunaldığımda uyumak iyi geliyor.” Eh bunu çok iyi biliyordu. Uyku ve yemek en kutsal alanıydı. “Benim daha iyi bir fikrim var.”

“Neymiş?” Adam kendine doğru çekti. Berfu bununla kalmayıp kucağına oturdu. “Biraz benimle ilgilenirsen bence bir şeyim kalmaz.” Kadın yaptığı işi biraz ciddiyetle karşılayarak başına masaj yapmaya başladı. Adam kafasını geriye yaslandı. Saçlarının arasında acemice dolaşan parmaklar kesinlikle rahatlatıyordu. Berfu ağrıyan parmakları ile durdu.

“Geçti mi bari?” Feyyaz, önce karısının parmaklarının iç tarafından öptü sonrasında sızlanmaya devam etti. Yorulduğunu anlamıştı ama devamında ne tepki vereceğini merak ediyordu. “Biraz daha var sanki.” Berfu daha fazla masaj yapabileceğini zannetmiyordu ama adamın şakaklarına dudaklarını bastırdı. Birkaç öpücükten sonra tekrar sordu.

“Şimdi?” Adam bu sefer uzatmadan kabullenmişti. Ayrıca ilk masaj yapmaya başladığından ağrı çoktan geçmişti sadece konumlarını sevdiği için bozmak istememişti. Berfu’nun iyi bir anına denk gelmek ve ondan ilgi görmek pek sık denk gelen bir şey değildi ne de olsa. “Geçti.”

Biraz odada dinlendikten sonra aşağı indiler. Otelin bahçesine yerleştirdiği masalardan bir tanesine oturdular. Masaların hepsi boş değildi birkaç masada oturan insanlar vardı. Hepsinin turist olduğu belliydi. Bir süre bahçede oturarak güneşin tadını çıkarttılar. Berfu sosyal medyada geziyor orada gördüğü şeyleri kocasına söylüyordu. Feyyaz söylenenlerin çoğu hakkında bir yorum sahibi olduğu söylenemezdi. O yüzden çoğunda konuşmadan dinliyordu. Berfu arada ısrar edince bir şeyler hakkında yorum yapıyordu. Tabi ne için konuştuğundan emin değildi hatta neden bu konuları konuştuklarını da bilmiyordu. Yine de bir şey dememişti karısının keyfi fazlasıyla yerindeydi ve şu an için bunu bozmamak için her şeyi yapabilirdi ya da bozmaya kalkacak herkese her şeyi yapabilirdi.

Haftalardır araları bu kadar iyi olmamıştı hatta karısını da bu kadar mutlu görmemişti. Gülümserken bile şu anki kadar içten değildi. Gülümsemesi ya dudaklarında kalıyor gözlerine ulaşmıyor ya da hevesi kursağında kalacak bir şey oluyordu. Tatil fikri düşündüğünden daha iyi olmuştu. En azından ailesinin olayını kısa süreliğine de olsa unutmuştu. Ayrıca bir kere unutunca hatırlasan bile aynı etkiyi yaratmazdı.

Sonrasında yemek için dışarı çıktılar. Yemek yiyince sokaklarda yürüyüş yapmaya başladılar. Berfu’nun normalde on dakikada biten enerjisi bugün bitmeyi planlamıyordu. Elinden tutarak hızını durdurmaya çalışıyordu ama pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Tüm engellemelerine rağmen Berfu bir iki adım önden gidiyordu bir de sanki gücü yetecekmiş gibi Feyyaz’ı çekiştiriyordu. “Yavaşlasan mı artık utanmasan sokağın ortasında koşacaksın.”

“Utanmıyorum koşabilirim ama sen bırakmıyorsun.” Elini sıkıca tutan kolu kaldırdı havaya göstermek ister gibi ayrıca neden utanacaktı ki? Bir iki güne gidecekti ve bu insanları bir daha hayatı boyunca görmeyecekti hadi görse bile hatırlamayacaktı bile. “Yeter bence sen enerji fazlalığı yaşıyorsun galiba biz otele dönelim ben yardımcı olayım atmana.” Berfu, Feyyaz’ın söylemine omuz silkti önce. Şu an gezmek istiyordu.

“İstemiyorum.” Sıkılmıştı birbirinin benzeri sokaklara giriyorlardı ayrıca şu an aklı farklı bir yerdeydi. Berfu’nun giydiği etek her aşırı tepki verdiğinde -koştuğunda, zıpladığında- yukarı toplanıyordu ve aklını toparlayamıyordu. “Niyeymiş? Bundan daha verimli geçer en azından.”

“Niye verimsizmiş ben gayet iyi vakit geçiriyorum.” Gezerken birkaç dükkânda da hoşuna giden bir şeyler görmüş ve kendini almaktan alıkoyamamıştı. Ayrıca sokak müzisyenlerinin sesi çok iyiydi, şarkıların sözlerini tam anlamadığı yerler olsa da çok hoş gelmişti kulağına ne de olsa sanatın dili olmazdı. “Ben de daha iyisini vaat ediyorum zaten.”

“Hep kendine göre bir şeylere uyarlıyorsun benim dediklerimi.”

“Sanki sen aynısını yapmıyorsun.” Berfu gelen gafı göz ardı etti. Verecek cevabı yoktu yalan değildi yapıyordu hatta oldukça da işlevsel olarak kullandığı kesindi. Sokaklar giderek sakinleşiyordu ayağının hafif sızını hissetmeye başladığında bu gece gezmesini bitirmenin vakti geldiğini düşündü. Ayrıca kendisi şu an tatilin tadını çıkartsa da aynısı kocası için geçerli değildi yarın da çalışması gerekecekti. “Tamam dönelim.”

“Hayırdır teklifim cazip geldi galiba.” Kocasına göz devirirken kendini savundu. “Hayır ayağım ağrıdı benim.” Eğer şimdi devam ederse yarına gezemezdi çünkü ağrı kolaylıkla geçmeyecekti.

“İnandırıcı değilsin ama neyse hadi dönelim.” Berfu köşe başında duyduğu melodiyle o tarafa dönmek üzereyken Feyyaz dönme işini hızlandırarak tek hamlede bacaklarından tutarak kucağına aldı. Berfu ne olduğunu anlayana kadar ağzından küçük bir çığlık kaçmıştı. Etraftaki birkaç insan dönüp onlara baksa da geri önlerine döndüler. “Ne yapıyorsun?”

“Ayağın ağrımıyor muydu yardımcı oluyorum.” Eteğini düzeltti. Ayrıca müziğin sesi çok hoş geliyordu neşeli bir şeyler olduğu kesindi dinlemek istiyordu. “Ya ama ben müziği dinlemek istiyorum.” Ayrıca dans eden insanları izlemekte zevkliydi.

“Yeter artık bu akşamlık yarın dinlersin onu da nasıl olsa aynı insanlar.” Yoksa o müzik, bu dükkân şu sokak diye sabah edeceklerdi. Ne kendisinin sabaha kadar ayakta kalacak hali ne de karısının… “Çok kötüsün.”

“Hayır aksine fazlasıyla iyiyim. Sen yorulma diye kucağımda taşıyorum.” Berfu itiraz etmeye devam ederken kollarını adamın boynuna sardı. “Ben istemedim ki?”

“Senin istemene kalırsak biz bu gidişle tüm gece sokakta kalırız.” Yani bunun pek imkânı yoktu hayatta kalamazdı sokak ortasına bir yere düşer kalırdı ama ayakta kalamazdı. “Kalmayız benim uykum gelir.”

“Öyle mi, küçük cadı seni. Hep kendini düşünüyorsun.” Eh birazcık öyle olmuştu. Kocasının hem bugün çalıştığını ve yarın da çalışacağını göz ardı ediyordu ama bazen canını sıkmıyor değildi o da. “Her koyun kendi bacağından asılır.”

“Yapma ya biz koyun muyuz?”

“Değiliz.”

“Bize ne o zaman koyunun neresinden asıldığına sen kendine bak.” Berfu bir an ne konuda konuştuklarını anlamadı konu ne zaman buraya gelmişti. Sonra artık müzik sesini duymadığını fark etti bilerek aklını karıştırmıştı. “Şu an aklımı karıştırıyorsun değil mi?”

“İşe yaradı.” Feyyaz bu sefer erken fark ettiğini anlayınca güldü. Eskisi kadar uzun süreli olmuyordu galiba. “Otele dönelim hemen uyuyacağım o zaman da işe yarayacak.”

“Banyoya gireceksin ama.” Berfu cevap vermek yerine taşımaktan yorulduğu başını adamın geniş omuzlarına yasladı. Gözlerini kapatarak yavaşça sakinleşen şehri dinledi. Sesler azalırken otele geldiler. Otele gelene kadar hatta otelde bile insanların tuhaf bakışlarına maruz kalmışlardı. Bazıları imrenerek bakarken bazıları şüpheyle yaklaşmıştı. Ne olsa bir adam, adamın kucağında gözleri kapalı bir kadın, adamın arkasında onları takip eden 2 insan vardı. Oteldekiler bile balayı çifti olarak düşünmüştü. Odaya çıktıklarında Feyyaz, Berfu’yu koltuğa bıraktı. “Hadi geldik.”

“Ben yorulmuşum ya.” İyi ki çıkarken ayağına sandalet giymişti yoksa ayağı daha çok şişerdi. Ayrıca bugün iki kere dolaşmıştı yine de iyi dayanmıştı. “Odaya çıkınca mı fark ettin bunu?”

“Belki.” Öğlen fark etmişti ama dinlenmeye fırsatı olmuştu akşam ise kocası kucağına alana kadar pek farkına varmamıştı açıkçası. “Hiç kendini yorma daha fazla konuşarak o zaman.” Berfu bir şey demeden ayağa kalkarak banyoya girdi. Peşinden geleceğini biliyordu.

 

 

 

Loading...
0%