Yeni Üyelik
18.
Bölüm

SOSYETEYE İLK BAKAMAYIŞ

@ahsenkubos

Tüm haftayı genel olarak evde geçirmiştim. Dışarıda işim yoktu ve ders fazlasıyla zor gelmeye başlamıştı. Konuşma konusunda sıkıntı yaşıyordum ya da yanlış çekimliyordum kelimeleri. Nazan hocaya kısa devre yaptıracaktım yakında. Feyyaz da sözünü tutmuştu birkaç kere daha öğretmeye çalışmıştı onda bir ilerleme kaydedebilmiştim en azından artık suyun üstünde batmadan durabiliyordum. Tabi her dersin sonunu sevişmeye bağlamayı da eksik etmiyordu. Yani en azından yüzmeyi öğretiyordu ve bana vakit ayırmış oluyordu. Dalga geçmelerini ve korkutmalarını saymazsak tabi ki. En azından evde her günü tek geçirmekten çok daha iyiydi. Yarın akşam Seda ablanın doğum günü vardı ama benim giyecek kıyafetim yoktu daha. Dün alışverişe çıkmayı planlamıştım sırf işe geç gideceği için göndermemişti. Adamın evde tek kalma problemi vardı bence. Önceden nasıl kalıyordu diye düşünsem de ilk zamanları hatırlayınca büyük ihtimalle evin yolunu bile zor buluyordu o zamanlar. Ben hallederim elbise işini demişti yani onun sürpriz elbisesini bekleyecektim. Nasıl bir şey olduğunu bile düşünemiyordum açıkçası. Her şekilde çıkabilirdi ne de olsa karşısındaki adamın sağı solu hiç belli olmuyordu. Tekellioğullarının düğününde olduğu gibi ilki çok makulken ikincisi tam tersiydi.

Dersten sonra yukarı çıkmıştım ki yengem aradı. Birkaç gündür konuşmuyorduk. “Efendim yenge.”

“Ne yapıyorsun canım.”

“Hiç ders yeni bitti ben de yukarı çıkmıştım.”

“İyi nasıl gidiyor?”

“Gitmiyor gibi ama neyse.”

“Çok mu zor geliyor?”

“Evet ya sebebini bir türlü anlamadım ne kadar çabalarsam o kadar olmuyor.”

“Neyse öğrenirsin üzülme.”

“Yani başka seçeneğim var mı ki?”

“Öyle o yüzden takılma.”

“Siz ne yapıyorsunuz?”

“Hiç bahçede oturuyoruz da ne yapıyorsun diye arayalım dedik.”

“Annem de yanında mı?”

“Evet. Hoparlörde duyuyor seni.”

“Nasılsın anne?”

“İyiyim sen nasılsın yavrum.”

“İyiyim evde oturuyorum öyle.”

“Niye dışarı çıkmıyorsun?”

“Bu hafta Feyyaz geç gitti sonra da geç oldu ben çıkmak istemedim bugün de ders vardı.”

“Neyse sürekli evi bekleme de.”

“Yok ya yarına Seda ablanın doğum günüymüş kutlama yapacaklarmış babasının evinde oraya gideceğiz.”

“İyi hediye aldın mı bari?” hediye? Güzel soru. Almamıştım ama yarın sabah alabilirdim en azından. Akşama kadar vaktim vardı ne de olsa.

“Hayır da yarın sabah halletmeyi düşünüyorum.”

“Komşularınız falan yok mu?” Ne komşusu anne etrafta ev yok ki adam akıllı olanlarda yüksek duvarlı içini bile görmüyorsun.

“Hayır şehir merkezine yakın değil çok fazla ev yok etrafta zaten.”

“Tek kalıyorsun yani.”

“Yani arada Zerda geliyor ya da Seda abla uğruyor hafta sonu.” Seda abla bir kere gelmişti ama neyse ben de ona bir kere gitmiştim zaten.

“İyi tek kalma da.”

“Yok kalmıyorum Zerda arada arkadaşlarının yanına falan çağırıyor oraya falan gidiyorum.”

“İyi iyi evde tek olunca sıkılırsın.” Annem kızını tanıyordu. Tek kaldıkça daral geliyordu bana. Gezmek ya da eve birinin gelmesi çok daha iyi oluyordu.

“Dışarı çıkarım zaten tek kaldığım da.”

“Sonra kaybolma.”

“Kaybolmam ayrıca sürekli birileri götürüp getiriyor. Yalnız olmuyorum.”

“İyi bari.”

“Babamla abim ne yapıyor?”

“İyi onlarda abinin dışarıda işi varmış oraya gitti. Babam da amcam geldi onunla oturuyor.”

“Tamam selam söylersiniz.”

“Söyleriz.”

“Selim ne yapıyor?”

“Yürümeye çalışıyor halası.”

“Erken değil mi?”

“Yani bence de erken ama abin laf dinlemeyip gidip yürüteç almış şimdi çocuğum yürütecin üstünde ki süsleri kemiriyor.” Cidden yani emeklemeye bile yeni başlamıştı çocuk.

“Neyse bir üst aşamaya hızlı bir geçiş yapar en azından.”

“Eh abinin inadını biliyorsun mecbur yürüyecek başka şansı yok oğlumun.”

“Yenge ya.”

“Ama doğru.” Sonra arka taraftan bir ses geldi.

“Ben yukarı çıkıp bakayım siz konuşun.”

“Tamam anne konuşuruz yine ararım.”

“Olur dikkat kendine.”

“Ederim.” annem gidene kadar yengemin sesi çıkmadı annem gidince sorguya başladı.

“Yüzme dersleri nasıl gidiyor?” yengeme de bir söyle bin işit yani.

“İyi gidiyor yenge öğreniyorum.”

“İyi sevindim. Aranız iyi olsun da.” Yani maşallah nazar falan değmesin fazla iyi gidiyordu. En azından evde daha çok vakit geçiriyordu ya da erken gidecek olsa bile erken uyanıyordu.

“Maşallah de yenge.”

“Maşallah maşallah bir düzen oturtmanıza sevindim.”

“Üç ay oldu neredeyse geç bile ama neyse.”

“Üç ayda değil üç yılda düzen oturtamayanlar var canım benim sen haline şükret bence.” Eh orası da yalan değildi. Eğer ben biraz daha sesimi çıkartsam o da anlayışlı davranmasa hiç ilerleme kaydedemez hatta daha kötü durumda olurduk büyük ihtimalle.

“Geçen abimle konuştum pek bir şey söylemedi ama bir sorun yok galiba.”

“Pek yok gibi.”

“İyi sevindim.”

“En azından sakin bir dönemden geçiyoruz.”

“Evet uzun süre de bozulmaz inşallah.”

“İnşallah.” Sonrasında yengem aile ve mahalle içi son dedikoduları vermişti. Diyorum ya kadın ayaklı gazete diye. Telefonu kapatmış banyoya girmiştim. Banyodan çıktığımda Feyyaz da yeni gelmişti. Kolundaki saati çıkartırken beni gördü.

Saati bırakıp yanıma geldi öperken “Ben geliyordum niye çıktın ki şimdi?” İlla her şeyden kendine pay çıkartacaktı.

Yine de huysuzluk yapmayarak “Haberim yoktu” dedim. Kendine çekti ama bu sefer öpmedi.

“Şimdi var geri dönebilirsin geç değil.” Suyun altına tekrar giresim hiç yoktu açıkçası. Suyun altında durmak beni fazla yoruyordu koşsam bu kadar yorulmazdım.

“Yoruldum ama hiç ayakta durasım yok.”

Burnumdan öperek “İyi öyle olsun bakalım ama borçlandın sonra alırım.”

“Tamam” derken kolundan kurtuldum. O banyoya girerken bende üzerimi giyindim. Yatağın üzerine attığı saati yerine bıraktım. Yatağın üzerinde duran diğer paketi almadım. Onu kendisi yerleştirebilirdi. Saçlarımı kuruttum. Artık akşamları serinlemeye başlamıştı. Hastalanmak gibi bir niyetim yoktu açıkçası. Yukarıdan bağladım. Sağa sola takılmalarını geçtim artık her yere dökülüyordu. Her yerden uzun uzun saç telleri çıkmaya başlamıştı. Bir de kısa da değil çektikçe geliyor. Bir de yerler de beyazdı hep belli oluyordu.

O da birazdan aşağı inerdi yemek yiyebilirdik. Acıkmıştım ve hiç bekleyesim yoktu. Televizyonu açsam da karşısında uyukluyordum bildiğimiz. Esnemeden duramıyordum. Yatsam saatlerce uyurdum. Bana bir şeyler oluyordu bu aralar ama neyse artık.

Ne ara aşağı inmişti bilmiyorum ama “görende tüm gün boyunca çalıştın zannedecek.” Eh yani yalan değildi sabah sekiz de kalkmıştım sonrasında ise pek bir şey yapmamıştım ama ondan daha yorgun olduğum kesindi.

“Rehavet çöktü.” Beni kanepeye yapıştırmıştı aramızda bir nefeslik mesafe vardı.

“Yorgun değilsin yani.” Yani yorgunum desem ayrı demesem ayrı problemdi. Allahtan Semih Bey yemeğin hazır olduğunu söyleyerek beni kurtarmıştı. Aradan kaçarak ayaklandım.

Masaya oturduğumuzda kötü bir bakış atmıştı ama hiç bozuntuya vermedim. Yemeği yedikten sonra televizyonun karşısına geçtim. Semih Bey tatlıları bırakıp çıkmıştı. Bir süre sonra gözlerimi açık tutamayarak kapattım saat daha sekizdi şimdi yatarsam kaçta kalkardım hiç emin değildim ama uykuya direnmek de hiç kolay değildi. Direnememişim anlaşılan Feyyaz’ın yorgun değildin hani söylendiğini duydum sonrada kafam yastıkla buluştu. İçerisi soğumuştu. Zihnim tekrar kapanırken uykunun tatlı kollarına uzanmıştım.

Gözlerimi açtığımda oda karanlıktı. Yanımda bir hareketlilik hissettim. Kafamı çevirdiğim de Feyyaz elindeki telefonla ilgileniyordu. Gözlerini bana kaydı.

“Biraz erken uyanmadın mı?” gözlerimi ovalarken “Hı” çıkmıştı ağzımdan. Telefonu bırakıp gece lambasına bastı.

“Sabaha daha çok var.”

“Saat kaç?”

“On bir.” Cidden sabaha çok vardı. Kafamı geri yastığa gömdüm uykuma kaldığı yerden devam edebilirdim. Biraz uğraşsam da uyuyamadım maalesef. Gözlerimi geri açarken Feyyaz’la göz göze geldim.

“Uykun kaçtı değil mi?” Sabah nasıl olacaktı ya da ben ne zaman geri uyuyacaktım acaba? Dudaklarımı büzerken kafamı salladım. Uyanacağımdan fazlasıyla emindi ki üzerimdeki kıyafetlere bile dokunmamıştı. Hiçbir şey demeden öpmeye başladığında direnmedim. Zaten gecenin yarısı başka ne işim vardı ki? Benim genel olarak pek bir işim yoktu ama olsun.

Gözlerim kapalı uzanıyordum aslında ortada olmayan uykumu çağırıyordum. Uyanalı üç saat olmuştu geri uyusam hiç fena olmazdı. Feyyaz da uykumun gelmesini bekliyor uyumuyordu. Artık o da pes etmişti galiba.

“Kalk hadi üzerini giyin de aşağı inelim” dedi. Yani televizyon karşısında uyukladığım oluyordu olabilirdi. Yataktan doğrulurken içerinin fazla sıcak olduğunu fark ettim. Ayağımı yere basınca sıcaklığın yerden geldiğini fark ettim. Isıtıcıyı mı açmıştı ya da bu ev neyle ısınıyorsa onu? Daha sonbahara yeni giriyorduk. Derdim ama diyemiyorum çünkü benim hastalanmak için sonbahara ya da kışa ihtiyacım yoktu. Biraz üşütsem bile yatağa düşmeme sebep oluyordu mantıklıydı. Üzerime bir gecelik giydim. Televizyon karşısında oturmak yerine kitap okuyabilirdim en azından kitabım biterdi. Ben kitabı alıp yatağa tekrar uzandım o da lavabodan çıktı. Yatakta olduğumu görünce o da geldi. Tam oturacaktı ki bir şeyi hatırlamış olacak ki ayağa kalktı. Kenardaki paketi yatağa bıraktı.

“Şunu denesene olacak mı?” neyi? Sonra kendi kendimin salaklığına söylenerek paketi elime aldım. Yataktan kalktım paketi açtım içinden siyah bir kutu çıktı. Kapağını açınca siyah bir elbise beni karşıladı. Doğum günü için hallederim dediği elbiseydi galiba. Kumaşı çok iyi duruyordu. Elbiseyi kutudan çıkarttım. Üzerime giyindim o da fermuarı kapattı ama elbise olmamıştı. Çok pot kalmıştı. Kesinlikle bir küçük bedeni olmalıydı. O da fark etmiş olacak ki “Hani çok fazla kilo vermemiştin elbise diğer aldıklarımızla aynı ölçüde.” Şimdi bende bu kadarını beklemiyordum. Biraz fazla vermiştim galiba. Ayrıca ne ara vermiştim ben bu kadar kiloyu. Hani evlenmek kilo aldırıyordu ben veriyordum bildiğimiz.

“Fark etmemişim.”

“Ben demiştim.”

“Belki elbisenin kalıbı büyüktür.”

“Tabi kesin öyledir.” Omuz silktim yani bilinçli yaptığım bir şey değildi. “İllaki kapının önüne baskül koyup tartmamız mı lazım seni, verip vermediğini görmemiz için.” O da saçmaydı. Her girişte her çıkışta tartılıp kalori hesabı yapmak.

“Abartma istersen ayrıca vermiş olabilirim ama çok da zayıf değilim.” Bana göz devirip fermuarı açtı.

“Sabah değiştirsinler.” Yani öyle bir seçenek vardı. Niye azarlanıyordum ki ben kilo verdim diye. Elbiseyi tekrar kutusuna bırakıp yatağa uzandım. Ben kitabı okurken o da biraz telefona baktı sonra da uyudu. Ben de onun uyumasını bekliyormuşum galiba bir süre sonra benim de uykum geldi. Kitabı bıraktım lambayı kapattım bende yattım.

Sabah uyandığımda dışarıdan sesler geliyordu. Gözümü açtığımda yanımda Feyyaz’ın yattığını fark ettim. Dışarıdan gelen sesler pek umurunda değildi galiba ya da ne olduğunu bildiği için rahattı. İkinci seçenek mantıklıydı. Vücudumu esnetirken onu da uyandırdım aslında bilerek yapmıştım ama neyse bunu onun bilmesine gerek yoktu. Kendime gelirken o da gözünü açtı. En azından geri uyumam için yanına çekmemişti.

“Günaydın.”

“Günaydın.” Kendine gelmeye çalışıyordu. Daha hediye mevzusu vardı dışarı çıkmam lazımdı. Yataktan kalktığımda o da toparlandı. Ayrıca daha hazırlanmak için vakte ihtiyacım vardı. Evde mi hazırlansaydım yoksa kuaföre mi gitseydim? En önemli problem zamandı bence. Aynı elbiseyi giyeceksem pek abartılı bir şeye gerek yoktu zaten. Neyse sonra düşünürdüm. Banyoya sonra girecektim önce kahvaltı yapmak mantıklıydı ardından da banyo yapıp çıkardım belki yolda bir kuaföre uğrayıp yaptırıp çıkardım. Eve gelir üzerimi giyinirdim. Mantıklıydı. Lavaboya girdim, çıktığımda Feyyaz da kalkmıştı.

“Sen in ben banyoya girip geliyorum.” Aşağı indim. O zaman bugün erken gidecekti. Akşam gelmesini bekleyecektim öyle gidecektik o zaman. Kahvaltının ortasında geldi. Üzerini giyinmişti. Masaya oturmadan saçıma bir öpücük bırakıp “Ben çıkıyorum akşam erken gelirim beraber geçeriz. Elbiseyi de değiştirip getirirler.” O çıkarken arkasından kalktım hediye işini sormamıştım. Kapıdan çıkarken ben de arkasındaydım.

“Hediye işini düşündün mü bari?”

“Bakarız.”

“Ne zaman?”

“Aklında bir şey var mı?”

“Bilmiyorum ne sever.”

“Tüm kadınlar mücevher sever. Söylerim ayarlarlar bir tane.” Ay ne düşünceli ne ince adam. Tüm kadınlarmış. Ayrıca ben aşırı gösterişli takıları sevmiyordum. Boynumu ağrıtıyordu ayrıca onlar çok ağır oluyordu. Daha minimal takıları daha çok severdim. Hoş Seda abla kesinlikle mücevher seviyordu.

“Peki öyle olsun o zaman benim almama gerek yok.”

“İstiyorsan sen beğenebilirsin.”

“Bilmiyorum.”

“Tamam sen dışarı çıkacak mısın?”

“Emin değilim.”

“Kelime oyunu mu oynuyoruz evet ya da hayır hariç her şeyi söyledin.”

“Fark etmez kaldı ama.”

“Şöyle yapalım sen çık beğendiğini al sonra da mevzu kapansın olur mu?” kafamı salladım. Tekrar öptü.

“Kolay gelsin.”

“sağ ol.” Sabah sabah küçük bir çıldırtmıştım galiba. Neyse olsun yapacak bir şey yok. Kahvaltıma devam ettim sonra çıkıp banyo yaptım. Üzerimi giyinip evden çıktım. Feyyaz çıkarken söylemiş galiba ki nereye gideceğimizi biliyorlardı. Büyük bir mağazanın önünde durduk. İçerisi çok kalabalık değildi birkaç insan vardı. Ne alabileceğime dair en ufak bir fikrim yoktu ama şimdi o düğünde zümrüt set takmıştı. Aynı ağırlıktan bir şey olmalıydı. Birkaç parça bir şey beğendim ama kendime. Sonra biraz ileride daha gösterişli olanların yanına geldim. Bir adam yanıma geldi.

“Yardımcı olabilir miyim?” yani niye önceden olmuyorsun ki? Burada dönüp duruyorum. Daha pahalı olanların yanına gelene kadar aklı neredeydi acaba? Dertleri ne kadar zengin müşteri yakalayabilirimdi.

“Evet.” O sırada gözüme bir set takıldı gerdanlık ve küpesi vardı. Güzel gözüküyordu.

“Şu sete bakabilir miyim?” adam seti çıkarttı. Güzeldi aslında ama pırlanta da sanki ten rengine yakışırdı.

“Kimin için alıyorsunuz ona göre yardımcı olabilirim.” Seda abla şimdi benim neyim oluyordu? Yani üçü kuzenden çok kardeş gibiydi. O zaman eltim mi oluyordu? Ay karışık aile ilişkileri “Doğum günü için hediye olacak.”

“Yakın mı uzak mı?” uzak tabi ben herkese pırlanta set alıyorum.

“Yakın.” Kesimini beğenmiştim aslında kalp şeklini andırıyordu.

Adam alta eğilirken “Birde buna benzer bu setimiz var.” Aynı kesimdendi ama ortadaki taş kırmızıydı. Yakut diye düşünüyordum. Şimdi ikisinin taşları da kalp şeklindeydi. Boyutları aynıydı küpeleri de aynıydı sadece biri düz pırlantaydı diğerinin en alttaki taş yakuttu. Kararsız kalmıştım ama biraz pahalıya kaçmak ve yakutlu olan seti almak daha mantıklı geldi. Sema’nın da dediği gibi koca parası harcamanın limiti olmazdı.

“Bu olsun.” Diyerek kırmızı olanı uzattım.

“Peki başka yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” az önce beğendiğim takıları da alsa mıydım acaba? Yani takı olarak çok fazla takabileceğim bir şey yoktu. Aslında vardı da günlük değildi hiçbiri. Daha gösterişlilerdi. Alabilirdim bence. Kendi kendime hediye almamıştım uzun süredir hem. “Evet az önce birkaç parça beğendim. Onlara da bakabilir miyim?”

“Tabi yardımcı olayım ben.” diyerek tezgâhın arkasından çıktı ortadaki stantta beğendiğim seti ve yüzüğü aldım. Bence çok hoştu ve bugün elbisemin üzerine takabilirdim. Hem Feyyaz’ın düğün gecesinde verdiği kolye ile uyumlu olurdu. Hoş bir görüntü olmuştu. Kasaya geldiğimde kapıdaki korumalardan bir tanesi yanıma geldi.

“Telefonunuz arabada kalmış Berfu Hanım.” diyerek telefonu uzattı. Zerda aramıştı. Geri ararken adama kartı uzattım.

“Efendim Zerda.” adam kartı alınca önce gözü isim yerine takıldı. Gülümserken kartı okuttu.

“Neredesin?”

“Dışarıda işim vardı ona çıktım ne oldu?”

“Hiç aslında bir şey soracaktım alınmazsan.”

“Sor.” Adam boğazını temizlerken kartı uzattı. Aldıklarımı paketledi. Bu arada yanına gelen adamla bir şey konuştu. Sonra da paketi uzattı tabi bana gerek kalmadan koruma adamın elinden aldı.

Ben de kapıdan çıkarken “Sen zümrüt setini takacak mısın?” bu muydu soru yani. “Hayır.”

“Gerçekten mi?”

“Evet sen takabilirsin onun için aramışsan.”

“Çok sağ ol yani şimdi ikimizde takarsak tuhaf gözükürdü.”

“Yok ben farklı bir şey takacağım sorun yok yani.”

“Sağ ol ben seni tutmayım”

“Tamam görüşürüz.” Zerda kapatırken ben de arabaya binecekken gözüm sağ köşedeki kuaföre takıldı. Nişantaşı’nın merkezindeydik ne kadar kötü olabilirdi ki? Yine de emin olamadım internette araştırdım. Arabanın kapısı açık yol kenarında bekliyorduk ama yapacak bir şey yoktu. Birkaç incelemeden sonra çok da kötü olmadığını fark ettim. Zaten basit bir saç yaptıracaktım.

“Önce şuraya da bir uğrayacağım.” diyerek kuaförü gösterdim.

“Tabi.” Zaten 15-20 metrelik yoldu. Ben yürümeye başlayınca bir tanesi arkamdan geldi diğeri de kapıyı kapatıp arabayı ileri aldı. İçeri girdiğimde boş olduğunu gördüm. Bugün şanslıydım galiba.

Beni görünce “Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabiliriz?” dedi birisi. Sonra kısaca istediğim saçı anlattım. Kalın maşalar yapıp önlerini geriye doğru topladı. Aslında arkasına küçük bir toka iyi olabilirdi ama maalesef öyle bir tokam yoktu. Kadın yaparken aynı öneriyi sundu ama olmadığını söyleyince ellerinde birkaç model olduğunu söyleyerek gösterdi. Basit ve sade bir şey olmalıydı çünkü hoştu ama gösterişliydi de. Elbiseyi tarif edince o da üzerinde küçük taşları olan bir kelebek tokayı gösterdi. Güzeldi aslında. Zaten ben de küçük taşları olan şeyler takacaktım yakışabilirdi. Onu seçince kadın saçıma taktı. Güzel olmuştu aslında sonra elbiseye uygun bir makyaj yaptı.

Yüzümü ve gözümü basit tutarken dudağıma kırmızı ruj sürdü hem de ateş kırmızısı. Ben bu ruju tüm gün taşıyamazdım ki. Aynısından evde de vardı da süren kimdi. Kesin bir yerlere değer ve bozulurdu. Yine de oyunbozanlığa gerek yoktu. İlk defa gerçekten ortam içine girecektim ve iyi gözükmeliydim. Oradan ödemeyi yapıp eve geçtik. Tabi öğlen trafiğine takıldığımız için eve gelişimiz yaklaşık bir buçuk saati buldu. Saat çoktan beş olmuştu bile. Yukarı çıktığımda elbise gelmiş yatağın üzerinde duruyordu. Bu sefer olurdu İnşallah. Bir denemek için giydim. Bu sefer olmuştu. Artık resmi olarak 36 beden olmuştum. Geri elbiseyi çıkarttım.

Saçımı bozmadan hareket etmeye çalışıyordum. Altına uygun ayakkabı seçmek vardı. Siyah olmalıydı, tek bant olmazdı hem altına yakışmazdı hem de topuğu biraz ince ve uzundu üzerinde rahat hareket edemezdim. Üst raflara bakmak için geri gittim. Üstte daha kalın topuklu bir ayakkabı vardı. Olur muydu altına? İndirip denemek en mantıklısıydı. Tabi onu oradan indirecek boy bende olmadığı için içeriden sandalye getirmiştim. Ayakkabıyı denedim. Güzeldi ve olmuştu ama en önemlisi bu elbisenin altına uyar mı? Yan yana koyunca güzel olmuştu hem boyumu uzatırdı hem de topuğu kalındı ayakta durmak kolay olurdu. Ne zordu ya böyle hazırlanmak. Neyse ki ayakkabı işini çözmüştüm çanta olarak da ayakkabının yanında duran olanı aldım. Ayakkabı ile aynı kumaştandı ve düzdü. Yakışırdı. Herhalde.

Her şeyi yukarı hazırlayıp aşağı indim saat altı olmuştu. Feyyaz ne zaman gelecekti? Saat sekizde başlıyordu ve daha yemek yiyip çıkacaktık. Biraz bekledim ama haber yoktu. Sonra aradım yani geç gelirse aç çıkamazdım evden ona göre yemek yiyecektim. Bugün ertelese olmuyormuş gibi gitmiş gelmemişti. Aradım önce açmadı sinirlenmeye başlamıştım. Semih Bey’e yemeği hazırlamasını istedim. Geç gelecekti hadi gidelim diyecekti o aç kalabilirdi ama ben kalamazdım. Yemek yiyorken aradı. Sen hazırlan ben gelince çıkarız demişti. Aynı tahmin ettiğim gibi olmuştu.

Ben yemeğimi yedim sonrasında rujumu düzeltip hiçbir şey yemeyecektim. Bozmadan geceyi bitirebilirdim en azından. İçki de içmediğim için bir şey de içemezdim o yüzden ruj problemim yoktu. Yukarı çıktım önce elbiseyi giydim. Eğilemezdim, etrafımda dönemezdim, rüzgarda hiç kalamazdım, eh kollarımı da çok açmamam lazımdı. Elbisenin eteği aşırı kabarık ve havalıydı. İçinde hareket etmesi zor olacaktı. Anlık dönsem falan etek tüm açılırdı. Biraz da kısaydı, yakası çok açık değildi ama kısalığını pek sevmemiştim. Topuklu da giyince iyice kalkmıştı. Takılarımı taktım. Hediyeyi çantamın yanına bıraktım.

Saçlarımı bozmadan akşamı etmiştim geceyi de bitirsem yeterdi. Ruju korka korka sürdüm bildiğimiz. Dışına taşarsa düzeltemezdim. Hatta elime minik bir fırça almış onunla sürmüştüm. Bozulursa nasıl düzelteceğini bilmesem de ruju yanıma aldım. Küçük bir parfüm banyosu yapmış olabilirim. Sonra Feyyaz Bey teşrif etmişlerdi. Yukarı çıkmadan aradı ben aşağı indim. Üzerime bir şey almamıştım üşürsem artık ne yapardım bilmiyordum ama elbisenin askıları fazla üzerine bir şey giymeye pek müsait değildi. Bahçeden çıktığımda koruma kapıyı açtı. Önde iki kişi oturuyordu. Biz de arka taraftaydık. Ve başka bir şeyi fark ettim ben bu elbiseyle oturamazdım da. Oturduğumda Feyyaz üzerini değiştirdiğini fark ettim. Düzgün oturmayı başardığımda Feyyaz’ın minik taciziyle uğraştım. Neyse ki normal arabadaydık minibüs gibi olanda olsaydık benim sürmek için o kadar uğraştığım ruju bozacaktı.

Seda ablanın babasının evi Seda ablaya bayağı bir uzakmış onu fark ettim. Eve geldiğimizde saat sekiz buçuk olmuştu. İçerisi kesinlikle televizyonda gördüğümüz sahnelere benziyordu. Büyük bir salon içindeki eşyalar boşaltılmış yerine beyaz örtülü yuvarlak küçük uzun masalar yerleştirilmişti. Fazla şıktı herkes kapıda bizi görünce Fatih abi ve Seda abla geldi. Nerede olduğunu bildikleri için neden geç kaldınız diye sormadılar. Seda abla kırmızı uzun bir abiye giymişti. Zaten uzun boyluydu bir de topuklu giyerek daha da uzamıştı. Elbisenin boydan boya bir yırtmacı vardı ve yürüdükçe bacağı açılıyordu. Üst kısmı askısızdı ve üzerine tam oturmuştu. Kesinlikle çok güzel gözüküyordu ve ortamı domine ettiği kesindi. Partinin onun olduğunu anlardın yani.

“Çok güzel olmuşsun.”

“Teşekkür ederim sen de çok güzel gözüküyorsun."

"Teşekkür ederim." Fatih abi ile Feyyaz bir şey konuştular. İşle ilgili olduğunu kesindi. Onlar konuşmayı bitirince içeride ilerledik. Boş masalardan bir tanesine geçtik. Zerda geldi yanımıza geldi. Siyah uzun bir abiye giymişti. Uzun tülden eldivenleri vardı. Yüzüklerini onun üzerine takmıştı.

“Geç kaldınız?” galiba bir o bir ben hiçbir şeyden haberimiz olmuyordu. Seda ablanın çoğundan haberi oluyordu. Problem bizdeydi galiba ya da yıllardır aralarında olduğu için artık öğrenmenin yolunu bulmuştu. İkisi de olabilirdi emin değilim.

“Feyyaz’ın işi geç bitti.”

“Neyse çok güzel olmuşsun.”

“Sende çok güzel gözüküyorsun.”

“Teşekkür ederim biraz uğraş gerektirdi.”

“Değmiş o zaman.”

“Eh olacak o kadar. Elbisen çok güzelmiş nereden aldın?”

“Bilmiyorum Feyyaz’ın hediyesi.” Ya da rüşveti emin değilim.

“Zevkliymiş o zaman.” Gülümseyip geçtim. Evet zevkli ama aynı zamanda problemli bir seçim olmuştu. Gelen herkes Seda abla ile konuşuyor sonra aradaki masalarda dolaşıyordu. Feyyaz ise hiç rahat durmuyordu.

“Ne yapıyorsun?”

“Hiçbir şey” bu arada elinin tersini bacağımın daha doğrusu baldırlarıma doğru çıkardı.

Benim gözlerim kocaman olurken “Birisi görecek” desem de ikna olmadı. Kısa bir bakış attı etrafına sonra devam etti.

“Kimse görmüyor.”

“Bu görmeyecekleri anlamına gelmiyor.”

“Rahat olursan kimsenin dikkatini çekmez ayrıca görseler ne olacak ki?” bundaki rahatlık da yani kimse de yoktu. Tam bir şey diyecektim ki başka birisi geldi masaya adamla tokalaştı ama diğer eli hala bacağımdaydı. Yanındaki kadın kibarlık yaparak kendini tanıttı. Kadınla konuşuyorum ama dikkatimi bir türlü veremiyordum çünkü eli asla rahat durmuyordu. Bir adım yana kaydım. Göz ucuyla baksa bir şey demedi. Kadınla kısa bir konuşma yaşandı sonra adamla gittiler. Tabi onlar gidince mesafeyi kapattı devam etti.

“Rahat durur musun insan içindeyiz.” Hiç rahat değildim o da bunu katlıyordu. Birisi görse ne düşünürdü?

“Sen de rahat dur o zaman kızarmazsan kimse fark etmez” dedi. Bu adam toptan kafayı yedi bence. Sonra arka taraftan başka birisi ile konuşmaya başladı. Ona kalsa konuşmazdı ama Burak abi adamı getirince mecbur kalmıştı. Yan dönünce elini de çekmek zorunda kaldı. Masaya Zerda ile birkaç arkadaşı geldi. Onlarla konuştuk daha doğrusu onlar konuştu. Birçoğu ya liseden ya da üniversiteden tanışıyordu. Çok iyiydi. Etrafında bir sürü insan vardı. Nereye gitse tek kalmıyordu bense masadan ayrılamıyordum üstüne masaya gelenlerle bile konuşamıyordum. Sonra Feyyaz öne döndü. Tam yanımda değil arkamda duruyordu. Askıyı düzeltir gibi yaparken bile hala uğraşıyordu.

Sonra da kulağıma “Ya yukarı çıkarız ya da eve gideriz.” dedi. Evet insan içinde olmayı sevmiyor olabilirdi de beni de dahil ediyordu.

“Saçmalıyorsun bence sen şu an ayıp olacak.”

“Asıl ayıp bana oluyor şu anda.”

“Niyeymiş”

“Çok güzel ve seksi gözüküyorsun ve kesinlikle asıl rahat olmayan benim.”

“Elbise senin fikrindi.”

“Kırmızı ruj kesinlikle benim fikrim değildi.”

“Tek sorun ruj mu?”

“Hayır koku da var.”

“Ya bence şu an abartıyorsun.”

“Sen onu birde bana sorsana.”

“Dikkat çekiyorsun.”

“Sende dikkat çekiyorsun ben bir şey diyor muyum?”

“Feyyaz.”

“Söyle.”

“Yapma.” Elbiseyi düzeltir gibi yapıp elini kasıklarımda gezdirdi elbiseyi bilerek böyle seçmişti bence kabarık olduğu için fark edilmemişti bile.

“Bence şu an sen de ikna oldun.” Kesinlikle delirmişti. Tam elimden tutmuş yukarı çıkartacakken önüne bir adam geçti. Kesinlikle sinirlenmişti.

“Sen yukarı çık ben geliyorum” dedi ama dişlerini sıkmaya başlamıştı. Adamı öldürmeye kalkmasaydı bari. Merdivenlerin başında Zerda’nın arkadaşı Aslı ile karşılaştık.

“Nereye?”

“Lavaboya.”

“Aa ben de gidiyorum.” diyerek peşime düştü. Beraber çıkarken konuşmayı da ihmal etmedi. Ne yaptın nasıl gidiyor elbisen çok hoşmuş falan. Bir de sırf benimle uğraşmak adına elbiseyi kiminle seçtin demişti. Kendim böyle bir elbise seçemezmişim gibi. Feyyaz deyince belli der gibi bir şey dedi. Lavaboya önce o girdi. Aslı da tam bir gıcıktı. O çıkınca bekleyim dese de gerek yok diyerek onu gönderdim. Daha fazla iğneleme dinleyemezdim. Ben tam içeri girecekken Feyyaz geldi.

"O kimdi?”

“Zerda’nın arkadaşlarından birisi.” Tanıyor olması gerekiyordu zaten belki de tanımıyordu emin değilim. Hiç sağı solu belli olmazdı. Lavaboya girince beni de çekip kapıyı da kilitledi.

“Ya bir gören olacak.”

“Gören olmasın diye kapıyı kilitledim zaten.” Beni tezgâhın boş tarafına oturtturdu. İtiraz edemeden öpmeye başladı. Olan ruja olmuştu galiba ama çoktan bozulmuştu battı balık yan giderdi.

Beni yere indirirken üzerimi düzelttim. Asıl sorun rujda olmalıydı. Çok şaşırtıcı bir gerçekle karşılaştım. Rujum neredeyse hiç bozulmamıştı. Kesinlikle favori rujumdu artık. Olduğu gibi duruyordu. Sağa sola taşmamış sadece boynumda hafif izler kalmıştı o da Feyyaz’ın dudağına ne kadar bulaşmışsa artık. Üzerimi düzeltince lavabodan çıktık. Ama eğer ikinci mikrop kapma vakası falan yaşarsam daha da dilimden kurtulamazdı kesinlikle.

Aşağı indiğimizde Zerda gördü önce “Nereye kayboldunuz?” Feyyaz masalardan bir tanesine gitti. “Biraz başım döndü o da peşimden geldi.” Galiba bu sefer kızarmamış beyazlamıştım ki inandı. “Şimdi iyi misin?”

“Sayılır birazdan toparlarım.”

“İyi bakalım.”

Gecenin geri kalanı boyunca farklı kişilerle tanışsam da bir şeyi fark etmiştim. Herkes birbirini tanıyordu. Yani normaldi doğum günü partisinde tanımadığını birinin olması saçma olurdu ama tanımakla aynı anıları paylaşmak ya da aynı ortama girdiğinde belirli bir sohbet düzeni yakalamak çok daha farklı bir durumdu. Ben sevmesem bile Zerda ve arkadaşları arasında böyle bir ilişki vardı ya da Seda abla ve arkadaşları arasında da. Hep sonradan dahil olan olarak kalacaktım. Birileri aracılığı ile tanışmış olacaktım. Kendi kendime arkadaş edinemezsem uzun süre boyunca daha Zerda’nın kendini beğenmiş arkadaşlarıyla takılmam gerekecekti ve bu düşünce hiç içime sinmemişti.

Pasta kesildikten sonra hediyeleri vermişlerdi. Sonrasında pek bir olay gelişmemişti. Gece on ikiyi geçerken partide bitmişti. Fazlasıyla elit bir partiydi. Seda ablaya uygundu. Eğer Zerda kutlasa daha farklı bir ortam olurdu büyük ihtimalle. Tüm gün de ayakta durmak beni fazla yormuştu. Evden çıktığımızda ayakta duracak halim kalmamıştı ve hava soğumuştu. Arabayı beklerken Feyyaz ceketini vermişti ama ayakta uyuyordum resmen yerimde zor duruyordum. Araba geldiğinde hemen bindik ama yolu hatırlamıyorum. Eve gelene kadar uyumuşum. Odaya çıktığımızda uyanmıştım. Feyyaz zorla üzerimi değiştirtip makyajı sildirmişti. Sonra tekrar uymuştum

 

Loading...
0%