Yeni Üyelik
15.
Bölüm

VAR OLMAYA ÇALIŞMAK

@ahsenkubos

Kader mi oyun oynar yoksa

başkalarını aklamak için mi böyle düşünürüz?

Berfu’nun boğazının şişmesinin üzerinden 3 gün geçmiş ve iyileşmişti iyice. Feyyaz birkaç gündür zaten geç geldiği için konuşma problemi yaşamamıştı. Berfu sabah uyandığında yataktan kalktı. Lavaboya girip yüzünü yıkadı. Tam odadan çıkacakken Feyyaz da uyanmıştı. “Nereye?” Berfu irkilerek arkasını döndü. “Aşağı iniyordum. Günaydın.” Feyyaz başını yastıktan kaldırırken “Günaydın. Daha erken değil mi uyanmak için?” Berfu içinden tabi ben de gece ikide gelsem bana da bu saat uyanmak için erken gelirdi ama ben on bir de uyuduğum için erken değil aksine geç bir saat oldu. “Saat on.” Adam kafasını yastığa atarken “Ee” dedi. Berfu yan taraftaki masaya yaslanarak “Ben saat on bir de uyumuştum. On bir saattir yatıyorum zaten.” Sırt üstü yatarken gözlerini de kapatmıştı. Üstü çıplak olduğu için dövmeleri gözüküyordu. Berfu kafasını çevirirken hava temizleyicinin çalışmadığını fark etti büyük ihtimalle suyu bitmişti. Makinenin yanına giderek kapağını açtı. Tahmin ettiği gibiydi.

Feyyaz kapının açılmadığını fark ettiğinde gözünü geri açtı. Berfu makinenin alt kısmını çıkartmaya çalışıyordu. “Ne yapıyorsun?” Berfu kafasını çevirmeden “suyu bitmiş onu dolduracağım.” Feyyaz dönerken “Boş ver hallederler.” Berfu da biliyordu halledilebileceği ama zaten aşağı iniyordu ne kaybeder ki doldursa gelse. Kapağı çıkartamadığını fark edince bıraktı uğraşmayı. Acıkmıştı yemek yemek daha önemli geliyordu şu anda. İstanbul’daki en iyi yönü yemek saatini kendine göre ayarlayabiliyor olmasıydı kesinlikle. Zaten başka bir özelliğini beğenmemişti. Cevap vermeden aşağı indi.

Kahvaltı hazırlanıyordu. Semih Bey “Günaydın Berfu Hanım masayı hazırlayım mı?” Berfu şu an yukarı da yatmaya devam eden kocasının kalkmasını beklemek istemiyordu. “Olur.” Koltuğa otururken Semih Bey mutfağa girdi. Masa hazır olunca masaya oturdu. Hadi burayı bilmediği için dışarı çıkamıyordu içeriye kapanmıştı ama evin içine niye kapanmışlardı ki bahçe sadece süs olarak durması için yoktu ya. En azından yemekleri bahçede yiyebilirlerdi.

Semih Bey çayını doldururken “Başka bir şey istiyor musunuz?” Berfu bir an kararsız kalsa da “Havalar iyiyken masayı bahçeye hazırlar mısınız?” Büyük havuzlu bir villada yaşıyor olmanın getirilerini kullanabilirdi en azından. İstanbul’un getirilerini daha iyi kullanmaya başlasa iyi olurdu. Aylarca evi bekleyecek değildi ya. Zaten İtalya’da beklemesi gerekecekti en azından dilini bildiği bir yerde olmanın katkılarıyla devam edebilirdi. Kahvaltıya devam ederken Feyyaz aşağı indi.

Adam karısının masada tek oturduğunu görünce masaya oturdu. Tabağına bir şeyler alırken “Boğazın nasıl oldu?” normal kahvaltıya döndüğüne göre iyiydi ama konuşmaya bir yerden başlaması gerekiyordu.

Berfu ciddi misin der gibi kısa bir bakış attı ama adam görmemişti. Aradan üç gün geçmişti çok merak ediyorsa dün onunla doktora gelebilirdi. Yine de sesini çıkartmadan cevap verdi. “İyi.” Feyyaz cevabın kısalığı ve isteksizliğini göz ardı ederek devam etti. “Fatihler akşam yemeğe davet etti gitmek ister misin?” Berfu kafasını kaldırıp adama baktı. Soru konusunda ciddi miydi yoksa öylesine mi sorulmuştu emin olmadı. Ayrıca haftalardır adam akıllı iletişim kurma gereksiniminde bile bulunmamışlardı. Tabi tatilleri yeni bitmişti. Sıra onlara yeni gelmişti. Daha doğrusu kendisine. Ama sitem bile edemiyordu. Etse ne diyecekti ki? Kendini onlarla kıyaslamak saçmaydı. Çok farklı dünyalara aittiler. Hem onlar severek ve isteyerek evlenmiş ya da nişanlanmışlardı, oysa bir iş anlaşması sonucuydu. Cevap vermediğini fark ederek “Olur.” dedi.

Kalp kırıcı gerçeklerle yüz yüze kalmayı hiç sevmiyordu ama babası evlenme fikrini ortaya attığından beri yani aylardır sürekli kalıyordu. Etrafındaki herkesin buna da şükür etmesini istiyordu ama arada zorlanmıyor değildi yani. Özellikle sosyal medyada gezerken. İştahı kaçmıştı. Elindeki ekmeği bıraktı çaya devam etti.

Sonrasında adam bir şeyler daha demişti ama tam olarak ne konuştuklarından emin değildi açıkçası. Pasaportla ilgili bir şeylerden bahsetmişti ama pek umurunda değildi. Kahvaltının sonuna geldiklerinde kadın ne yediğini ne de içtiğini anlamıştı. Adam yukarı çıkarken kadın da koltuğa attı kendini saçma sapan bir dizi açıp izlemeye başladı. Sabah geceliği çıkartmadığı için rahat oturamadığı için yukarı çıkıp üzerini değiştirip tekrar aşağı indi. Kafasının içinde yemek vardı. Ne olacaktı ki? Yani davet etmişlerdi de ne konuşacaklardı? Ortak tek geçmişleri düğündü. Onun da üzerinden bir buçuk ay geçmişti. Yine onların ya işten konuşmalarını ya da anılarını dinleyecekti.

Sabah bir şey yemediği için acıkmıştı. Hiç akşamı da bekleyesi yoktu. İştahının kapanacağı bir konu açılacağından emindi. Yukarı temizlemiş aşağı inen yardımcılarını gördüğünde “Bana yiyecek bir şeyler hazırlayabilir misiniz?” dedi. Semih Bey ikiletmeden mutfağa girerken televizyondaki saçma diziyi kapattı. Yukarı çıkıp telefonu eline alıp aşağı indi. Masanın hazır olduğunu görünce sandalyeye oturdu. Bir şeyler yerken bir taraftan da Sema ile mesajlaşıyordu. Sandalyeden kalkerken yardımcıları da masayı toplamaya başladı. Akşam evde olmayacaklardı o yüzden yemek meselesi de olmayacaktı. Boşu boşuna adamı burada tutmaya gerek yoktu. “İşiniz bitince çıkabilirsiniz. Akşam evde olmayacağız zaten.” Semih Bey cevap verirken masayı da toplamıştı. Bir gerçek varsa kesinlikle çok iyi yemek yapıyordu.

Elinde telefon biraz daha oyalanırken saati fark etmemişti. Saat çoktan yedi olmuştu. Kaçta gideceklerini söylemiş miydi emin değildi. Zihni çok masada değildi zaten. Yukarı çıktı. Oda boştu banyoya girdi. Dağılan saçlarını tekrar düzgün göstermenin tek yolu kesinlikle yıkamaktı. Uzun kullanmayı seviyordu ama bu tür zamanlarda hiç kolay olmuyordu. Banyodan çıkmış üzerini giyinmeden sabahki kıyafetlerini giydi. Saçlarını taradı ama nemli hava hiç yaramamıştı saçlarına galiba çünkü hiç yola geleleri yoktu. Saçlarına şekil vermeye çalışırken adam içeri girdi.

Feyyaz odaya girdiğinde karısının saçlarıyla uğraştığını gördü. Üzerini giyinmemişti. Ağırdan mı alıyordu yoksa zaten hızlı hazırlandığı için üzerine mi düşmüyordu emin olamadı. Giyinme odasına girip üzerini değiştirdi. Üzerini giyinip çıktığında Berfu’nun masadan kalktığını fark etti. O çıkarken giyinme odasına girmişti. Bu konuşmama ya da konuşamama işi çok uzamıştı. Can sıkıcı oluyordu. Bir an önce bu problemi aşmak istiyordu.

Da işte bunun için çaba göstermek gerekiyordu adamın anlamadığı şey buydu. Kimse evlendikten sonra tanımaya başladığı ama evlendikleri ilk günden itibaren her gün işe giden gitmese bile evde çalışan, işinin erken bittiği günlerde birkaç saat televizyon izlediği adamla ne konuşabilirdi ki? Ortada konuşacak bir şey yoktu. Kadının anlatabileceği bir yaşantısı yoktu adam da işten konuşmuyordu geriye kalan tek şey televizyon karşısında izledikleri şeye yapılan birkaç yorumdan başka bir şey kalmıyordu. Onda da kadın sessiz izlerken adam sıkılıyor konuşmaya çalışıyor ama pek dinlenmiyordu.

Berfu giyinme odasına girdiğinde pek özenesi yoktu basit bir yemekti. Zaten rahatsız bir ortam oluşacağını düşünüyordu biraz da rahatsız bir kıyafet giyip iyice kendini sıkıştırmak istemiyordu. Eli pantolonlara gitti ama bedenleri kendine uygun değildi. Anlaşılan Zerda onu da kendine göre almıştı. Sonra elbise dolabını açıp boyu dizlerinin üzerinde biteceğini düşündüğü siyah elbiseyi çıkarttı. En azından beden problemi yaşamazdı. Üzerini giyindi, çıkarttığı kıyafetleri kirli sepetine attı. Biraz parfüm sıktı saçlarını düzeltti. Ayakkabı giymeye giymeye artık aklından çıkmaya başlıyordu galiba ki ayakkabısız olduğunu fark edip tekrar dolaba döndü. Basit tek bant kısa topuklu sandaleti giydi. Çantaya gerek yoktu. İçine ne koyacaktı ki telefonu vardı onu da elinde tutabilirdi.

Aşağı indiklerinde kapıdan çıktılar. Arabaya binerken Berfu telefonuyla ilgileniyordu. Feyyaz içinden ilgisini çekmenin niye bu kadar zor olduğunu düşünmeden edemedi. Berfu, moralini düzeltmeye çalışan Sema’ya gülüyordu içinden. Gerçekten onu anlayan ve ona hak veren tek kişi oydu. Geri kalan herkes daha kötü olabilirdi diyerek teselli ediyordu. Bir tek daha fazlasını hak ettiğini o söylüyordu. Eve varana kadar da yazmıştı. Eve geldiklerinde içeri girdiğinde çok ilgisini çekmemişti evi incelemek onun yerine Seda’nın hoş geldiniz turundan çıkarak bahçeye yönlendirmesiyle bahçeye oturdular. Herkes oturmuş genel şeylerden bahsediyorlardı da onların genel şeyleri pek Berfu’nun geneline uymuyordu. Telefona bakıyordu ama çok da dikkat çekmek istemiyordu. Yesek de gitsek diye düşünürken Zerda ve Burak’ı beklediklerini fark etti. Allahtan kısa bir süre sonra onlarda geldiği için masaya geçebilmişlerdi.

Masaya oturduklarında kısa bir ‘nasılsın ne yapıyorsun’ muhabbetinden sonra can sıkıcı konuşmalara girmişlerdi. Yemek bitince bahçede ki koltuklara oturmaya başladılar. Konular hiç dikkat çekici değildi hele ki Zerda ve Seda’nın tatil muhabbetleri. Canı çok sıkılınca Sema ile konuşmaya devam etti. Tatlılar gelmişti. Kadın elindeki tepsiyle dolaşıp herkesin önüne servisleri bırakırken Berfu önce tatlıya baktı sonra da üzerindekine. Bir hafta da ikinci vakayı yaşamak gibi bir niyeti yoktu. Adından tam emin olamasa da karışık orman meyvelerinin içindeki böğürtlen ona selam vermişti.

Kadın yanına gelince servis bırakırken “Ben almayayım.” dedi. Seda iyi bir ev sahibi gibi “Neden canım?” diye sordu.

Berfu yüzündeki yalancı ama sahici gibi görünen gülümsemesiyle “Böğürtlene alerjim var.” dedi. Yani iki de iki olmuştu. İki gece dışarı çıkmıştı ikisinde de alerjisinin olduğunu şeyler önüne geliyordu. “Aa öyle mi ben bilmiyordum kusura bakma.”

“Sorun değil.” diyerek geçiştirmişti. Konu ondan dönmüş ve farklı sohbet konuları açmışlardı. Bu sırada Berfu’nun sohbetlerine dahil olmak gibi bir niyetinin olmadığını fark edince Zerda Zerda’lığını yaparak “Berfucuğum sen niye konuşmuyorsun?” diye sordu. Soru Berfu’yu kesinlikle gafil avlamıştı ki aklından geçeni diline dökmüştü düşünmeden. Kafasının telefondan tam kaldırmadan “Konuşabileceğim bir şey yok.” dedi. Kısa bir sessizlik oluşurken Berfu meraklı ve tuhaf bakışlardan kaçmak için telefonuna baktı. Kimse cevap vermezken konuşma devam etti bir şekilde. Gece boyu telefonuyla ilgilenmişti Allahtan Sema’nın kocası gece vardiyasındaydı da onunla konuşabilmişti. Yoksa tüm gece koltuğa çökecek ve konuşmaları dinleyecek ve sıkkın olan canı daha da sıkılacaktı.

Feyyaz evden çıkarken içinden söyleniyordu. Berfu tüm gece telefonla ilgilenmişti. Hatta arada gülmüştü de. Kimle konuştuğunu da soramamıştı. Ayrıca gelmeyi kendi istemişti ama tüm gece boyunca sessizlik yemini etmiş gibi susmuştu. Can sıkıntısı ile arabaya bindi. Sonunda telefonu elinden düşürmüştü. Adam akıllı bir şey de yememişti. Tatlı zaten problemliydi kesinlikle Burak haklıydı fazlasıyla şansızdı bu aralar. Berfu’nun suskunluk yemini devam ederken eve gelmişler üzerini değiştirmiş ve yatmaya hazırlanmışlardı. Feyyaz artık dayanamayarak “Acıkmadın mı orada da bir şey yemedin?” diye sordu. Önüne ne gelirse iki kaşıktan fazla almamıştı.

Berfu içinden şimdi mi fark ettin ne düşünceli bir eşsin öyle diye düşünmeden alamadı kendini. “Hayır aç değilim.” Örtüyü açarak yatağa girdi. Kafasını yastığa koyarken gözlerini kapattı. En iyi dostuna sığınmak istiyordu.

Feyyaz aldığı cevaptan tatmin olmamıştı. Derdinin ne olduğunu soracaktı ama yatmıştı. Yatağa girerken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ama Berfu’nun aklından geçenleri okumakta zorlanmamak elde değildi. Kızlar konuşmaya çalışmış ama onları tersleyerek telefona geri dönmüştü. Konuşacak konu bulmakta kendisi zorlanıyordu ama kadınlar genel olarak bu konularda zorlanmazlardı kendi aralarında konuşurken. Yarın tekrar konuşacaktı bu konuyu.

Berfu sabah kalkarken içinden kendi kendine söyleniyordu. Bahçede gece yarısına kadar oturmak senin neyine diye? Akşam çıkan rüzgâr ona çarpmış olmalıydı tüm vücudu ağrıyordu. En azından daha kapalı bir şey giymiş olsaydı bu kadar hissetmezdi belki ama gitmiş salak gibi kısa elbise giymişti. Üzerini değiştirdi. Aşağı indiğinde kahvaltının daha hazır olmadığını fark etti. Mutfağa girdiğinde arkası dönük çalışan yardımcılarını gördü. Adam geldiğini fark etmiş ve ona doğru dönmüştü. Berfu içinden Arslan kadar dalgın değil en azından diye düşündü. “Günaydın Berfu Hanım istediğiniz bir şey mi var?” Berfu mutfaktaki masaya otururken “Evet benim ilaçlarım olacaktı valizin içinde onları alabilir miyim?”

Semih cevap vermeden dolabın içindeki kutuyu çıkartıp önüne bıraktı. Sonra da bir bardak su doldurdu verdi. Berfu kutunun içinden ilaçları çıkartıp içti. Zor yutmuştu ama bir şekilde gitmişlerdi. Masanın üzerinden bir muz alıp dışarı çıkarken Semih Bey “Kahvaltıyı hazırlayım mı?”

“Biraz daha bekleyebilir. Saat erken daha.” Kanepenin üzerine uzanırken elindeki muzun yarısını yedi. Geri kalanını sehpanın üzerine bıraktı. Gözlerini kapatırken içi geçmiş uyuya kalmıştı.

Feyyaz uyandığında yatağın boş olduğunu gördü. Aşağı indiğinde kanepenin üzerinde uyurken bulmuştu. Ne zaman inmişti buraya ve neden burada uyuyordu? Bu arada elinde servislerle odaya girdi. Sesini düşük tutarak “Günaydın Feyyaz Bey.” dedi. Feyyaz’ın gözünün kanepenin üzerinde uyuyan kadına baktığını fark ederek “Sabah dokuz gibi aşağı indi ilaç içti sonra da uyuyakaldı.” Feyyaz kanepeye yaklaşıp elini alnına koydu. Az ateşi vardı. Dün akşam biraz rüzgâr vardı ama çarpacağını düşünmemişti, anlaşılan çarpmıştı. Geri yukarı çıktı üzerini değiştirip aşağı indi. Masada hazırdı zaten. Berfu’nun yanına gelerek “Güzelim hadi uyan” yüzündeki saçları kenara çekti.

Berfu gözlerini aralarken karşısında kocasını görmeyi beklemiyordu. Aslında uyumayı da düşünmüyordu ama anlaşılan uyuyakalmıştı. Yerinden kalkarken “Saat kaç?” Feyyaz yerden kalkarken “On bire geliyor.” Uzun süredir uyuyordu o zaman. Acıkmıştı. “Yüzümü yıkayıp geliyorum” dedi ayaklanırken.

Feyyaz masaya oturmuş Berfu’nun inmesini bekliyordu. O da gelince başlamışlardı. “Hasta mısın?” sorunun cevabını biliyordu ama yine de sormuştu. “Biraz halsizlik var dün akşam rüzgârdan etkilenmiş olmalıyım.”

“İlaç aldın mı?” Berfu kafasını tabaktan kaldırıp “Evet sabah almıştım kahvaltıdan sonra tekrar içerim.”

Kahvaltıdan sonra Berfu ilaç içmiş bu sefer yukarı çıkıp yatmıştı. Feyyaz kısa bir süreliğine dışarı çıkmış sonra geri eve dönmüştü. Günün geri kalanını Berfu yatakta geçirmiş Feyyaz da gelip gidip kontrol etmişti.

Sabah ilk önce Feyyaz uyanmıştı. Tam dönecekti ki kolunun üzerindeki ağırlıkla kafasını yana çevirince Berfu’yu gördü. Karısı kendisine doğru dönmüş kolunun üzerinde uyuyordu. Ona doğru döndü saçları yüzünü kapatmıştı yine. Boştaki eliyle yüzündeki saçları geriye attı. Kıpırdanmıştı ama uyanmamıştı. Niye her şey onunla 2 kat zorlaşıyordu. Kızmak istiyor ama üzülecek diye kızamıyordu, dokunmak istiyor ama incinecek diye dokunamıyordu. Onu sevmek bile çok zahmetliydi. Özellikle onun için. İçinden geçen her şeyi söylemiyordu, içinde tutuyordu doğru mu söylüyor yoksa sadece geçiştiriyor muydu bir türlü emin olamıyordu. Kalbi kırılmasın istiyordu ama kırılıp kırılmadığını bile anlamıyordu ki. Sessizlik miydi yoksa suskunluk mu bir türlü karar veremediği bir çelişkiye giriyordu.

Feyyaz içinde yaşadığı düşünce karmaşasından çıkmak adına yüzünü genç kadının yüzüne yaklaştırdı. Önce burnunu burnuna sürttü. Sonra dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı. Bunlar Berfu’yu sıcak uykusundan uyandırmaya yetmişti. Adam karısının uyandığını fark edince bu sefer biraz daha uzun öptü. Berfu geriye çekilirken “Hastayım sana da bulaşır.” demişti. Kendisi hasta yatarken bir de yanında başka bir hasta istemiyordu. Hoş adam hasta olur muydu?

Feyyaz gelen itirazı savuşturarak “Bir şey olmaz bulaşsın.” derken belinden sarılıp daha kendine çekti. Berfu itiraz edecek başka bir neden bulamayınca karşılık vermişti. Adamın eli belinden yukarı çıkmış saçlarının arasına girmişti. Ona dokunmak çölde susuz kalmak gibiydi. Her defasında daha fazlasını istiyordu. Asla yeterli gelmiyordu. Kadını bırakmadan sırt üstü döndürmüş ve üzerine çıkmıştı. Hasta olduğu için çok hırpalamak da istemiyordu ama geri çekilmesi de fazlasıyla güçtü.

Berfu ateş yumağına dönen gözlerini kapatırken adamın yüzünde dolaşan bakışlarını hissediyordu. Bazen çok rahatsız edici olmuyor değildi ama bazen de birisinin onu gördüğünü hissetmek iyi hissettiriyordu. Kocası öyle bir bakıyordu ki sanki derisinin altını görmeye çalışıyor gibiydi. Boğazına öksürüğü yutmaya çalıştı ama hepsini yutamamış bir kısmı dışarı kaçmayı başarmıştı. Bir sonraki öksürüğü geçirmek için derin nefes alıp verirken Feyyaz’ın sorusunu duymasıyla dudaklarını aralamış ve ağzından kaçan öksürüğe engel olamamıştı.

“Ailene hiç benzemiyorsun.” Öyleydi de. Berfu beyaz tenli ve mermer ciltliydi ailenin geri kalanında hiç görmemişti. Berfu gözlerini hafif aralarken “Babaanneme benziyorum ben.” dedi. Tüm aile içinde benzeyen tek o vardı.

“Babaannene mi?” Feyyaz aldığı cevapla şaşırmıştı. Koca ailede nasıl tek bir kişi babaanneye benzerdi ki? “Öz babaanneme yani ben hiç görmedim ama babamla büyük halamın annesine.” Dedesi iki kere mi evlenmişti? Bunu duyduğunu hiç zannetmiyordu daha önce de kimsenin konuşmadığını biliyordu.

“Ne olmuş?” Berfu soruların kesilmeyeceğini anlayınca gözlerini araladı. Yan döndü adamın omzundaki yıldırım dövmesiyle kısa bir bakışma yaşadı sonra kafasını yukarı kaldırdı. “Ölmüş, halam daha yeni doğmuşmuş.” Adamın ilgisini çekmişti babaannenin neden öldüğü?

“Niye?” Berfu kısa kısa sorularla bitmeyeceğini anlayınca olayı başından anlatma kararı aldı. Yoksa bu şekilde sabaha kadar sürerdi ve fazlasıyla halsizdi uyumak istiyordu. “Dedem Ordu’da askerken tanışmış. Adı Helena’ymış. Rus. O dönemde Rusya’dan neden Ordu’ya gelmiş bilmiyorum ama dedemle görüşmeye başlamışlar. Askerlik süresi de şimdiye göre çok uzun olduğu için askerliğin bitmesini beklemeden orada evlenmişler. Dedemin askerliği bitince de Şırnak’a gelmişler. Başta babası annesi falan istememiş ama babaannem çoktan babama hamileymiş.”

Feyyaz dedesinin gidip bir Rus’la mı evlendiğine mi şaşırmalıydı yoksa Haşmet Ağa’nın yarı Rus olduğuna mı yoksa bir Rus’un kalkıp gelip aşirete gelin olmasına mı emin olamadı. “Deden hızlı çıkmış.” Berfu, Feyyaz’ın takılmasını göz ardı ederek devam etti. “Mecburen kabul etmişler. Orada düğün falan yapmışlar. Sonra babam doğmuş. Dedem babasının adını koyarak babasını yumuşatmayı da başarmış. Babam bir yaşındayken babaannem tekrar hamile kalmış. Doğum yapacağı zaman kışa denk gelmiş. Yollar kapalı olduğu için hastaneye götürememişler. Kısa süre sonra da hastalanmış üzerinden çok geçmeden de ölmüş.” Trajik biten bir aşk hikayesiydi. Berfu dedesinin ölürken bile ilk aşkını sevdiğini biliyordu. Sırf ona çok benzediği için dedesinin göz bebeği haline gelmişti.

“Hasta mıymış?” Feyyaz’ı ilgilendiren kısımlar hastalık kısmıydı. Aynı şeyin karısının da başına gelmesini istemezdi. Hastalığının sebebinin genetik olup olmadığından emin değildi belki de babaannesinden geçmişti. “Bilmiyorum onu kış günü olduğu için üşüttü sonra da toparlanamadı dediler ama onlar da emin değil bence.”

“Sonra?”

“Sonrasında babam 2 yaşında halam yeni doğmuş. Annesi tekrar evlendirmek istemiş iki çocuğa kim bakacak diye. Dedem uzun süre ayak diremiş evlenmemek için ama sonunda dayanamamış evlenmiş.” Berfu ne zaman duysa dedesine üzülürdü ama babaannesini de seviyordu, onu hep bir ikilemde bırakan bir konuydu ve üzerine düşünmeyi pek sevmiyordu.

“Sizin aileden böyle bir hikaye çıkacağını düşünmemiştim itiraf edeyim.” Berfu içinden sen bizim aileden iyi bir şey çıkacağına da inanmıyorsun diye düşünse de dillendirmedi. “Dedem babaannemi çok sevmiş ama maalesef çok kısa sürmüş. Aileye tek bir Rus girmiş zaten o da babaannem.”

“Sen de gittin ailedeki tek Rus’a mı çektin yani.” Berfu’nun ilginç bir şansı olduğundan emindi artık Feyyaz. Ne kadar imkânsız ve olması güç ne varsa kızı buluyordu ve bulacaktı anlaşılan. “Eh orası biraz öyle olmuş. Dedem saçlarında sarı olsaydı tam o olurdun derdi eskiden.”

“O kadar benziyormuşsun yani.” Feyyaz karısını sarı saçlı olarak düşündü bir sonra yakıştırıp yakıştıramayacağından emin olamadı gözünde canlanmamıştı. Galiba en iyi hali şu anki haliydi. “Evet. En çok beni severdi torunları arasından sırf bu yüzden adımı da o koymuş zaten.”

“Sonradan evlendiği kadın bu durumu takmamış mı?” Tuhaf ve zor bir durum olduğu kesindi ama taksa ne olacaktı ki? Kalkıp laf edecek hali yoktu ya hele ki o dönemde. “Taksa ne olacak ki? Dedem ona karşı da iyiymiş. Zaten o da bilerek gelmiş.”

“Adının anlamı neymiş?”

“Kürtçe kar tanesi demek hem abimin adıyla uyumlu onunki de yağmur demek.” Feyyaz eğer dedesi yaşasaydı onunla anlaşabileceğini düşünüyordu. Çünkü daha makul bir insana benziyordu. İçinden öyle anne babadan baban nasıl doğdu demek geçse de vazgeçti.

“Kürtçe konuşmuyordunuz sanki.”

“Konuşuyoruz da sık değil. Babaannem Arap’tı o yüzden kendisi tüm çocuklarına Arapça öğretmiş. Sonrasında da Araplarla iş yapmaya başlayınca herkese yayılmış. Ailedeki herkes biliyor ama Kürtçeyi eskiler bilse de yeni nesil bilmiyor bende birkaç arkadaşım olduğu için öğrenmiştim.”

“Annen de mi Arap yoksa?” kadının durmadan Arapça konuşması can sıkıcıydı. “Evet.”

“Ailede Türk var mı?” Cidden merak etmişti. Kime elini atsa ya Kürt ya Arap. “Var ama sen resmi olarak tanışmadığın için bilmiyorsun. Halamın kocası mesela.”

“Hangi halanın kocası?” Kesinlikle ikisi de Türk’e benzemiyordu. Hoş Türk’e benzemekten kastından pek emin olamasa bile.

“Küçük halamın kocası.” Adını söylese de hatırlamayacağından emin olduğu için söylemedi. Adını bırak resmini gösterse yine de hatırlamazdı çünkü sınırlı sayıda görmesinin haricinde kimsenin yüzüne çok bakmıyordu. “Sakallı olan.” Feyyaz’ın aklında kalan şey bir tanesinin uzun ve grileşmiş sakalı olan adamdı ve yaptığı işe bakmadan sürekli tövbe çekiyordu.

“Hayır o büyük halamın kocası ayrıca onlar Urfa’dalar onu nereden tanıyorsun?” demek onu o yüzden daha az görmüştü diğer adamdan emin olamadı pek de umursamadı kim olduğunu. “İş yaparken birkaç defa gelmişti.”

“O Türk değil o da Kürt.” Aile de birleşmiş milletlerden daha fazla ırk vardı anlaşılan. “Tek halanın kocası mı var Türk?”

“Hayır büyük halamın kızı var Suna abla onun kocası var. Onları hiç görmedin zaten onlar İzmir’de yaşıyor.” Ailede birkaç Türk vardı onlarda anlaşılan damatlardı. Pek benimsemese de bir tanesi de kendisiydi. “Gelinleri Arap alma geleneği mi var sizde?”

“Yani yok da genel olarak Türklerle Şafi Hanefi çatışmasından dolayı kız alıp verme pek olmuyordu şimdilerde azaldı o da. Çok fazla takılmıyorlar.” Şimdi herkes istediği ile evleniyordu mezhep çatışmaları oldukça azalmıştı ve iyi de olmuştu her mana da. “O zaman sizin aile seviyor dışarıdan kız almayı herkes kendi tarafından getiriyor.”

“Hatice yengemi kastediyorsan o İran Türkmeni, Arap değil.” Ayrıca İranlılar Arap değillerdi ki? Genel olarak Fars ya da Acem olarak bilinirlerdi. “Diğer yengelerin?” Feyyaz iddiasını kanıtlamaya meyilliydi.

“Amcamın eşleri mi? İkisi de Irak Kürtlerinden.”

“İlginç bir soy ağacınız var. Rusya’ya kadar uzanıyor.”

“Yani kadınlar hep dışarıdan olduğu için farklı milletler girmiş evet.”

“Dedenle tanışmak isterdim ama.” Cidden öyleydi. İkisinin de ortak noktası vardı hem. “Maalesef 3 yıl önce vefat etti.” Öleli çok olmamıştı peki Haşmet nasıl yıllardır Ağalık yapıyordu.

“Hmm” derken yaklaşıp kadının dudaklarından bir öpücük çaldı. Hafif ateşinin olduğunu fark etti. Hasta olduğu aklından çıkmıştı. “Hadi kalk kahvaltı yapalım sen ilaç iç dinlen.” Berfu sonunda kahvaltı faslına geçtiklerine sevinmişti. Acıkmıştı ama kolunu kaldıracak da hali kalmamıştı. Zorla da olsa yerden kıyafetlerini alıp giyindi. Lavaboda yüzünü yıkarken yanaklarının kızardığını fark etmişti. Ateşi yükseliyordu büyük ihtimalle. Gözlerindeki sıcaklığın artmasının sebebi buydu büyük ihtimalle.

Odadan çıkıp aşağı inerken içinden merdivenlere söyleniyordu. Niye bu kadar çok basamak vardı ve bu evler neden merdivenliydi. Asansör diye bir şey duymamışlar mıydı? Bir de yeni yapılardı. Sandalyeye oturduğunda içinden geri nasıl yukarı çıkacağını düşünüyordu. Önündeki bitki çayına baktı. Dünden beri 10 bardak içmişti herhalde. Ya Semih Bey ya da Feyyaz sürekli elinde kupayla geliyordu. En azından türü farklıydı. Adaçayını içerken boğazının da şişmeye başladığını hissetti. Hiç yiyecek hali yoktu. Zorla ağzına birkaç şey atsa da gitmiyordu boğazında kalıyor gibiydi. Masanın üzerindeki ilaçları eline aldı. “Adam akıllı hiç bir şey yemedin ilacı içemezsin.” Berfu da farkındaydı ama içinden gelmiyordu. “Yediklerim boğazıma takılıyor gibi.” Berfu karşı cevap gelmeden hemen ilacın birini içti.

“Biraz sonra tekrar bir şeyler yersin o zaman.” Zorla da olsa ilaçları yutmuştu. Şimdi o merdivene tırmanmak vardı. Yukarı çıkmak için ayaklandığında birkaç adım atmıştı ki Feyyaz bu hızla yukarıya bir saatte çıkacağını düşündüğü için ayaklanıp kucağına aldı. Berfu’nun hiç itirazı yoktu. Büyük bir eziyetten kurtulmuş gibi hissediyordu. Yatağa yattığında gözlerini kapadı. Uykunun güvenli ve sıcak kollarına sığındı.

Tüm gün boyunca ya Semih Bey ya da Feyyaz elinde bir şeylerle girmişti. Ya çorba ya da bitki çayı getiriyorlardı. Çorba neyse de bitki çayı da artık midesini bulandırmaya başlamıştı. Midesi koca bir havuza dönmüş gibiydi. Ertesi gün daha iyiydi. Feyyaz da günlerdir evde olduğundan işe gitmek için hazırlanıyordu. “Yemek yemeden ilaç içme.”

“Tamam.” Devamında anne dememek için kendini zor tutmuştu. Bir saatten beri onu yapma bunu unutma diye diye içini şişirmişti.

Feyyaz aşağı inerken kapının çaldığını fark etti. Kim gelecekti ki? Salona girerken Zerda’yı gördü. “Günaydın abi.” Zerda’nın geleceğinden haberi yoktu. “Öğlen oldu Zerda günaydın mı?” Zerda da farkındaydı saatin öğlene geldiğini ama Feyyaz’ın çok da erkenci olduğu söylenemezdi.

“Sen genel olarak geç kalktığın için sana daha sabahtır.” Feyyaz oturup bunun tartışmasına girmeyi planlamıyordu. “Neyse hayırdır?”

“Berfu nerede?” Berfu’nun da haberi yoktu yani geldiğinden? Habersiz çıkıp gelmiş olmasına söylenecek olsa da vazgeçti geçenlerde Burak ve Fatih’e kızların Berfu ile vakit geçirmesini kendisi söylemişti. “Yukarıda hasta yatıyor.”

“Hasta mı? Keşke gelmeden arasaydım o zaman.” Zerda’nın canı sıkılmıştı. Hasta olacağını düşünmemişti. Berfu’nun bünyesinin zayıf olduğunu Burak’tan duymuştu ama şu anda hasta olduğunu düşünmemişti. “Ne yapacaktın?”

“Kaçırmayacaktım herhalde benimle alışverişe gelir mi diye soracaktım.” Cevap verirken göz devirmeyi de ihmal etmemişti. “Fatihlerden geldiğimizden beri hasta.”

“Bu sıcakta.” Dışarısı fazlasıyla sıcaktı ve bu sıcakta hasta olanın soğuk havada nasıl olacağını merak etmeden duramadı Zerda. “Sıcak soğuk dinlemiyor pek buranın havasına da çok alışkın değil.” Şırnak’ın kuru sıcak havası ile İstanbul’un nemli sıcak havası kesinlikle bir değildi.

“Neyse artık ben ona geçmiş olsun diyeyim bari gelmişken. Sen çıkıyor musun?” çıktığı belliydi üzerini giyinmişti ama sormadan da duramamıştı. “Evet toplantım var.”

Yukarıya yönelirken “Tamam. Müsait değil mi?”

“Evet.” Zerda yukarı çıkarken Feyyaz da evden çıkmıştı.

Zerda kapıya geldiğinde kapıyı çaldı. Berfu gelenin ya çorba ya da bitki çayı içirmek için yardımcılarının geldiğini düşünmüştü. Kapı açılıp Zerda’yı görünce şaşırmıştı. “Geçmiş olsun hastaymışsın.” Berfu yerinde doğrularak “Evet o gün hava biraz rüzgarlıydı o çarptı galiba.”

“Kötü olmuş.” Zerda içeri girip masanın önündeki sandalyeyi yatağa çekti. “Sen niye gelmiştin?” Berfu o günden sonra kimseyi beklemiyordu. Ayrıca o gün istemeyerek de olsa terslemişti sonrasında pişman olmuştu ama artık elinden bir şey gelmemişti.

“Gideyim mi?” Sırtını yastığa yaslarken karşı çıktı. “Yok yani beklemiyordum o yüzden.” O günden sonra bir sonraki aile yemeğine kadar göreceğini düşünmemişti. Sinirini yanlış yöne yönlendirdiğini de sonradan fark etmişti. Asıl kızması gereken kişi kocasıydı. Herkes istediği zaman tatil yapabilirdi onların daha doğrusu kocasının sürekli işi beklemesi onların problemi değildi ne de olsa siz oturun biz gideceğiz dememişlerdi ya.

“Hiç aslında bugün bana eşlik etmeni isteyecektim alışverişte ama hastaymışsın.” Zerda’nın canı sıkılmıştı bugünü özel olarak ayırmıştı. Hatta mağazayla konuşmuş randevu bile almıştı ama şanslı değildi anlaşılan. “Maalesef yürüyecek pek halim yok.” Yürümeyi bırak konuşacak hali bile yoktu. “Neyse başka zaman gideriz.”

“Olur.” En azından hemen vazgeçmemişti. “Hem arkadaşlarım seninle tanışmak istiyorlar.” Neden böyle bir şey istiyorlar düşünmeden edemedi.

“Neden?”

“Feyyaz abimin kiminle evlendiğini merak ediyorlar.” Güzel bir merak konusuydu eğer dışarıdan birisi olsa kendisi bile merak ederdi kendisini. Kocasının Nemrut’u bile aratacak kişiliği ile kim başa çıkacak merak ederdi. “Merak edecek ne var ki bunda?”

“Hadi ama abimi tanıyorsun fazla soğuk yapılı bir insan evlenmeyi kabul etmiş olması bile ayrı bir mucize gibi.” Yani o kısmı yok sayamayacaktı. Onu beğendiği kesindi. Büyük ihtimalle daha önce de görmüştü o yüzden kabul etmişti. “Yani bir şey diyemeyeceğim.”

“Neyse yarına toparlanırsın bence.”

“Yarına mı?” Berfu sesinin şaşkın çıkmasına mâni olamamıştı. En az bir hafta yatarım diye düşünmüştü ama Zerda onu yarına iyileştirmeyi düşünmüştü. “Evet.”

“Acil mi alışveriş?” Alt tarafı alışveriş yapacaktı niye bu kadar acele ediyordu anlamlandıramadı Berfu. “Evet biraz acil yani reyona düşmeden görsem fena olmaz.” Bir an Zerda’nın derdine gülecek olsa da vazgeçti herkesin problemi kendine büyük geliyordu anlaşılan.

“Yarına emin değilim söz vermeyeyim. İstersen başka birisiyle git.” Şu an bile ne konuşacak ne de oturacak hali vardı yarına ne kadar iyileşirdi emin değildi. “Maalesef başka gidebileceğim kimse yok şu anda. Tüm arkadaşlarım tatile gittiler. Kimse yok burada.” Konu yine tatile gelmişti. Yaz bitseydi de tatil meselesi de kapansaydı artık.

“Ya, Seda abla?” Nasıl olsa o tatilini bitirmişti gidebilirdi. “O da kendi arkadaşıyla gitmiş bile. Hem sende görmüş olursun farklı yerler gezmiş olursun.” Anlaşılan en son kendisine gelmişti ama en son kendisinin yaptığını göz önüne alırsa çok da anormal değildi.

“Tamam iyi olursam olur.” Hiç emin değildi iyi olacağından ama hemen reddetmek de istemiyordu. “Olursun bence. Sende o ışık var.”

Berfu cevap vermedi Zerda bir süre daha oturup çıkmıştı. Berfu da tüm günü yatarak geçirmişti. Kendini daha iyi hissediyordu en azından düne göre. Akşam Feyyaz da erken geldiği için yemeği erken yemiş ve uyumuştu. Sabah kalktığında sadece baş ağrı kalmıştı.

Feyyaz erken yatsa da sabah hiç yataktan kalkası yoktu. Berfu yatakta uzanmaktan sıkılmıştı adam uyuyordu o bildiğimiz başını bekliyor yastık görevi görüyordu. Yerinde kıpırdanırken “Acıktım.” diye söylendi. Feyyaz kollarını gevşetirken “Bir daha aynısını yaparsan yataktan biraz zor kalkarız diye.” söylendi. Sırtı tamamen onun göğsüne yaslıydı ve hareket ettiğinde ona sürtünüyordu.

Berfu gevşeyen kolların arasından çıkarken “Sende çok fazla sıkmazsan bir şey olmaz.” diye söylenmekten kendini alamadı. Söz konusu yemek olunca sinirlerine pek hakim olamıyordu. Yataktan kalkıp önce lavaboya gitti sonra da üzerini değiştirdi. Diğer evdeki gibi rahat dolaşamıyordu. Evde erkek yardımcı vardı ve her an her yerden çıkabilirdi. Kahvaltıya oturduklarında Feyyaz elindeki telefonla ilgileniyordu. Kendisi yapsa aynısını kesinlikle söylenir ya da kim diye darlardı ama iş kendisine döndüğünde lafı bile açılmıyordu.

Feyyaz sonunda telefonu bıraktığında kahvaltıya geri döndü. Canı sıkılmıştı hep bir problem çıkıyordu. Kafasını sağa sola yatırıp rahatlamaya çalışırken “Hafta sonu Rusya’ya gitmem gerekiyor galiba.” Berfu geliyor belliydi dedi. Git tabi ben burada tek kalırım ne olacak? Kalmışlığım var ne de olsa? “Ne kadar?”

“Emin değilim uzun sürer ama.” Ne kadar uzun sürecekti ki? Kadın cevap vermedi. Bu tek kalma olayı iyice can sıkıcı oluyordu. Ayrıca koca evde tek başına kalma fikrini de sevmemişti. Sanki sesini çıkartmadıkça üzerine geliyorlardı. Elindeki ekmeği ağzına sokarken telefonu çaldı. Yengesi arıyordu. Meşgule attı. Sonra konuşabilirlerdi şu an hiç yengesinin nasihatlerini düşünmek istemiyordu.

Feyyaz gözü çalan telefona kaydı ama ekranı göremeden kapatmıştı. Bu aralar fazla telefonla meşgul oluyordu. Yerinde kıpırdanırken sormak istedi ama vazgeçti. Bu sefer o da söylememişti. Hiç tek gitmek istemiyordu ama başka da şansı yoktu. Bu pasaport ve vize işlemlerini halletseler hiç fena olmayacaktı. En azından beraber gidebilirlerdi. Berfu kahvaltıdan sonra yukarı çıkmıştı. Banyoya girerken telefonunu da şarja takmıştı.

Feyyaz, Berfu’nun canının sıkıldığını fark etmişti ama elinden gelen pek bir şey yoktu şu an. Yine de buradan çözebilirse çözecekti ama pek öyle gözükmüyordu. İçine sinmemişti yukarı çıktı ama banyoda olduğunu fark etti. Bu arada telefonu tekrar çalmaya başlamıştı. Telefona bakmaktan kendini alamamıştı. Zerda arıyordu. Cevap verip vermeme konusunda emin olamadı, o düşünene kadar da telefon kapanmıştı. Gerisin geri odadan çıktı.

Berfu banyodan çıktığında telefonuna baktı. Zerda aramıştı. Zerda’nın ne için aradığını biliyordu. Evde oturup kendini yiyeceğine en azından biraz stres atabilirdi. Zerda’yı geri aradı. Geleceğini söyleyip geri kapattı. Hazırlanırken yengesini aradı. Kısa bir konuşmadan sonra kapatmıştı. Şu an içten içe hem üzgün hem de sinirliydi. Parasızlık için falan söylenenler kesinlikle yalnızlığın ne olduğunu öğrenmemişti. Konuşsan bile seni duyacak kimse olmadığında hayat zehir oluyordu.

Eline geçen etekle askılı korse biçiminde olan üstü aldı. Üzerini giyinip en azından Zerda’nın yanında sönük kalmamak ve hasta görüntüsünü saklamak için biraz makyaj yaptı, bir şeyler taktı. Parfümde sıktığında hazırdı. Aşağı indiğinde Zerda’da gelmişti.

 

 

Loading...
0%