Yeni Üyelik
41.
Bölüm

YALITILMIŞ BİR HAYAT MI YANILTILMIŞ BİR HAYAT MI?

@ahsenkubos

 

Küçük bir kız çocuğuydum,

 

büyüdüm insan oldum.

 

Berk Baysal- Yaralarını Ben Sarayım

Saat dokuza gelirken Feyyaz uyandı. Gözünü açtığında Berfu’nun saçlarının saldırısına uğradığını fark etti. Kadının saçları tüm yüzünü kapatmış onu boğuyordu. Yüzündeki saçı çekerken ağzına giren saçları da temizledi. Yataktan kalkıp lavaboya girdi. Çıktığında Berfu’nun uykulu gözlerle etrafı izlediğini gördü. “Ben mi uyandırdım?”

“Saçlarıma niye hakaret ediyorsun?” Berfu’nun suratı asıktı. Bu kadar erken uyanmayı istemiyordu. Ayrıca gece saçını açan oydu, kendisi yatarken ne güzel toplamıştı. “Ben uyandırdım yani.” Berfu’nun yüzü hala asıktı. Ayrıca biraz dağılmışsa ne olmuştu yani.

“Ne suçları var?” Feyyaz sabah sabah açık saç kavgası yapacaklarını düşünmemişti ve fazla suratsız uyanmıştı bugün. Solundan kalkmış bir Berfu’dan hiç hayır gelmezdi. “Beni öldürmeye teşebbüs ediyorlar.” Şakayla karışık söylemişti ama Berfu’nun daha da asılan suratı ve yere doğru bir çöküşe giren alt dudağından anlaşıldığı üzere karısının çok şaka kaldırası yoktu.

“Ne zararları varmış sana?” Feyyaz bu konunun uzamasından pek hazzedeceğini düşünmüyordu hele de saat sabahın dokuzuyken. “Neyse bir zararları yok sen uyu.”

Kısa bir süre yüzüne bakış atıp geri kafasını yastığa koydu. Feyyaz gözünü kapatmış büyük bir sakinlikle uyumaya çalışan kadına baktı. Çok sevimliydi. Aynı zamanda çok da güzeldi. Berfu etrafındayken başka bir şeye ihtiyacı yok gibiydi. Hayatındaki en büyük dikkat dağıtıcıydı. Yanına uzandı. Açıkta kalan omuzdan öptü. “Dersin var mı?” Berfu gözünü açmadan cevap verdi. “Bugün bayram.” İlk defa bir bayramı böyle geçiriyordu, sessiz ve sakin. Bayram olduğunu düşünmemeye çalışıyordu.

“Yok demek mi oluyor bu?” Yani bayramda hangi işsiz işiyle uğraşırdı ki? En azından tatil kullanabileceği halde kullanmayanlar için geçerliydi. Bu haftayı tümden bayram haftası ilan etmiş ve bayram arası vermişti, kendi çalıştığı kadarını yapacaktı. “Evet.”

“Hmm.” Omzuna burnunu sürtüp tekrar öptü. Şu an aklında sabahın bu saatinde neden uyandığının sebebi yok gibiydi. “Niye?”

“Bahanen yok yani.” Ne bahanesi olacaktı ki? Ayrıca niye bahanesi olacaktı ki? Tüm günü evde geçirecekti işte ayrıca o da evde değil miydi zaten. En azından üç gündür evdeydi bugün de işi var mıydı emin değildi ne de olsa karşısındaki dünyanın en işkolik kişisiydi. “Ne bahanesi?” Berfu gözlerini açmış karşısındaki adama boş bakışlarla bakıyordu.

Feyyaz üzerine eğilerek “Şöyle açıklayım” dedikten sonra öpmeye başladı. Öperken bacaklarını aralayıp arasına girdi. Elinin biri saçlarının arasındayken diğeriyle bacağını yukarı çekti. Nefessiz kaldığında geri çekildi. “Açıklayıcı oldu mu küçük hanım?” Berfu kafasını olumsuz manada salladı. “Olmadı mı?” Berfu tekrar olumsuz manada sallarken dudaklarını da büzmüştü. “Biraz daha iyi açıklayabilirim o zaman.” Bu sefer boynundan öpmeye başladı. Kendine mani olamayarak öpücükleri sertleşmeye başladı. “Ya tamam dur.”

“Ne oldu?” Ayrıca şu an ne durması sırası mıydı şimdi durmanın daha yeni başlamışlardı. Ki hiç durabileceğini zannetmiyordu. “Sakalların batıyor.”

“Öyle mi küçük hanım?” Tekrar öpmeye başladı. Bu sefer Berfu kulağına dolan nefesle gıdıklanmış ve gülmeye başlamıştı. “Ya ciddiyim gerçekten batıyor.” İyice uzamışlardı ve her öptüğünde çizildiğini hissediyordu.

“Hmm tüh kötü olmuş.” Bu sefer onun küçük oyununa adapte olarak onunla birlikte devam etti.

“Bak çizildi” derken dudağını gösteriyordu. “Ben bir şey göremiyorum.”

“Yaa bak.” Bu sefer boynunu gösterdi büyük ihtimalle sert öpmesinden kızarmıştı ama kızarıklık vardı. “İlla böleceksin yani.” Gözlerini kocaman açıp dudağını büzerek baktı. Şu an yengesinin tabiri ile şaşkın ördek ve geri kalan dünya için masum kedi gibi bakıyordu.

“Ama gerçekten batıyor.” Feyyaz, bu sakallar gitmeden devam edemeyeceklerini anlayınca pes etti. “Keseyim.”

“Kes.” Berfu’nun suratını kocaman bir gülümseme sarmıştı. Daha önce hiç sakalsız görmemişti düğünde bile sadece biraz kısalmıştı ama bugün niyeti o günün intikamını alır gibi sinek kaydı bir tıraş ettirmekti. “Sen niye keyif aldın bundan bu kadar?”

“Almadım.” Berfu dudaklarını birbirine bastırıp kafasını sağa sola salladı ama dışarıdan bakınca hiç öyle gözükmüyordu. Kahkahasını saklamaya çalışıyor gibi bir hali vardı kendini bir bıraksa ağzı kulaklarına varacaktı. “Emin misin?” Berfu, Feyyaz’ın yüzündeki şüpheyi görünce hemen geri adım attı.

“Evet. Hadi kes gel.” Feyyaz tıraş olmaktan kurtulamayacağını anlayınca pes ederek hareketlendi. “Kesip geleyim ben en iyisi.” Feyyaz banyoya girdi. Berfu 5 dakika sonra dayanamamış peşinden gitmişti. Makinenin sesi geliyordu ama sadece makineyle olmazdı.

Aklına gelen hinlikle gözleri parladı. Yanına yaklaştı. “Hepsini kes ama yarım iş yapıyorsun olmaz.” Feyyaz makineyi bırakarak karısına doğru döndü. “Niyeymiş?”

“Hepsini kesmiyorsun.” Berfu yüzüne sevimli bir gülümseme yerleştirdi. Yani birazcık işin eğlenceli tarafını düşünüp mutlu olmuyor değildi. “Öyle mi neden?” Feyyaz ciddi bir yüz ifadesi takılmıştı. Yıllardır hiç sakalsız kalmamıştı hatta liseyi bitirdikten sonra hemen sonra bırakmaya başlamıştı o günden beri de çoğunlukla kirli sakal olmak üzere hep sakal kullanıyordu.

“Batıyor.” Evlendikleri günden beri hatta onun öncesinde de sakallıydı hadi öncesini geçmişti ama evlendiklerinden beri hep sakallıydı ama şimdiye kadar hiç şikâyet etmemişti. “Berfu ben hep sakallı geziyordum.”

“Evet ama batıyor tüm tahriş oluyor cildim.” Berfu dışından ciddi bir ifade takınsa da içinden bundan fazlasıyla zevk alıyordu. “Şimdiye kadar aklın neredeydi?” Yani hem aklına gelmemişti hem de fırsat olmamıştı. Eğer daha önce yaptırabileceğini bilseydi çoktan yaptırmıştı.

“İyi sana da bir şey söylenmiyor.” Berfu’nun asık suratını görünce canı sıkıldı illa dediği olacaktı. Yoksa daha bunun mevzusu kapanmazdı. “İlla hepsini kestireceksin.”

“İstemiyorsan kesme sen bilirsin ben uyumaya geri dönüyorum.” Tehdidi de hemen hazırdı. Yanıma yaklaştırmam diyordu. Bununla da kalmaz surat yapardı. “Sakın geri adım atma olur mu aklındakinden başka.”

“Atmam.” Atsa zaten şaşıp kalırdı büyük ihtimalle. Bunların hepsinde genetikti bu inat, ölüme götüreceğini bilseler de dönmüyorlardı. “İyi aferin.” Feyyaz makineyi prizden çıkarttı. Dolabı açıp içinden köşede duran ve yıllardır hiç kullanmadığı tıraş köpüğünü çıkarttı.

“Ne yapıyorsun?” Yani bu hayatta birçok şeye kafa tutabiliyordu ama karşısındaki kadına söz geçiremiyordu. Nasıl olsa onun dediği olacaktı en iyisi başta kabullenmekti. Bugün kesmese yarın kestirecekti bu sakalları bari başından kabullenirse daha kolay olurdu. “Kes demedin mi kesiyorum?” Berfu’nun yüzünü bir gülümseme kapladı. Hemen kabullenmiş oluşunu sevmişti.

“Ben keseyim mi?” Feyyaz tezgâha dayanmış onu izleyen kadının farkındaydı. Ağzından çıkan cümleyi düşününce içinden bir an yaşamayı seviyorum demek geçti. Berfu biraz sakar bir insandı. Kesin bir tarafını keserdi. Sadece onu değil kendini de kesebilirdi o tür bir yeteneği kesinlikle vardı. “Yok güzelim ben hallederim.”

“Niye ben kesemez miyim?” Yani kesinlikle keserdi ama işte soru: Neyi keserdi? Ya kendisini ya da onu keserdi ama bu iş ona patlardı üstüne. “Kesersin, kesersin de işte beni de kesebilirsin.” Berfu’nun suratı asıldı. Arada sakarlığının tuttuğunun farkındaydı ama her zaman sakar bir insan değildi eli de çok titremezdi zaten.

“Çok komiksin.” Feyyaz elindeki jileti lavabonun üzerine bıraktı sonra da Berfu’yu çekerek lavabonun tezgahına oturttu. Sonra da yanağında öptü. “Bulaştı.”

“Bulaşsın.” Boynundaki havlu ile yanağına bulaşan tıraş köpüğünü sildi. “Oldu mu?”

“Oldu.” Feyyaz, karşında oturan kadının yüz ifadesinin düzelmediğini görünce “Surat yapma şimdi beni kesersin o problem olmazda şimdi seni kan tutuyor ya ondan diyorum.” O zaman kendini kestiğini de takamadan Berfu’yu sakinleştirmesi gerekirdi.

“Hep beni düşündüğünden yani.” Yani hem kendini hem de akıl sağlığını düşünüyordu. Çünkü bir de onu keserse yaklaşık bir hafta özür dileyip ağlayarak gezebilirdi. “Evet. Hem düşünmesem hala yatakta olurduk burada tıraş olmazdım.”

“Ne kadar düşüncelisin sen öyle.” Berfu karşısında bir taraftan konuşup bir taraftan tıraş olan adama baktı. Keyfi yerine gelmişti. Hem sabah onun saçlarına laf etmemiş miydi saçlarının intikamını da almıştı. “Hiç sorma hepsi senin için.” Yani başkası için hiç sakallarını keseceğini de düşünmüyordu zaten.

“Çok iyi niyetlisin.” Feyyaz, Berfu’nun dediğine gülerken elindeki jileti de dikkatli tutuyordu karısına derken kendi kendini keserse daha da dilinden kurtulamazdı. “Öyleyimdir.”

Feyyaz işi bitince yüzünü yıkadı. Berfu hala tezgâhın üzerinde oturuyordu. Eline havlu alarak yüzünü sildi sonra da arka taraftaki kirli sepetine attı. “Şimdi kaldığımız yerden devam edebiliriz bence.”

“Emin değilim.” Düşünüyormuş gibi bir yüz ifadesi vardı. “Niyeymiş hanımefendi?” Berfu dudaklarını büzüp omuz silkti. “Önceki öptüğün yerler acıyor.” Feyyaz, bacaklarından tutup kendine çekti. Kucağına alırken “Öyle mi, yakından bakmam lazım.” diye yanağından öptü.

Yatağa geldiklerinde Feyyaz dikkatli bir şekilde Berfu’nun başını yastıkla buluşturdu. Berfu’ydu bu, sağı solu hiç belli olmazdı. Yanlışlıkla kafası başlığa falan gelirse iki gün bunu çekerlerdi. Ne de olsa hanımefendinin canı biraz fazla tatlıydı ve çok alıngan olabiliyordu.

“Neresi acıyormuş göster bakalım Kar tanem.” Berfu önce dudağının kenarını gösterdi. Feyyaz usul usul öpmeye başladı. Geriye çekildiğinde “başka?” diye sordu. Berfu’nun oyunu devam ettirme isteğini göz ardı etmemeye çalışıyordu. Berfu boynunu gösterdi. “Tüm çizildi.”

“Öyle mi olmuş düşüncesizlik etmişim o zaman.” Berfu’nun suratsızlığı gitmiş yerine sevimli ve tatlı bir çocuksuluk almıştı. “Öp de geçsin o zaman.”

“Öpeyim.” Boynunu öpmeye başladığında bu sefer pek durası yoktu. Eli askılı pijamanın üstüne gitti. Tek hamlede çıkarttı. Bir eliyle sütyenin kopçasını açarken “Buralarda varmış çizikler.” demeyi ihmal etmedi. Sütyen çıktıktan sonra aşağı inmeye başladı. Tek hamlede şortu ve içindeki külotu aşağı çekti. Onları çıkardıktan sonra eli kendi pijamasının altına gitti çıkartıp geri hızla döndü.

“Bir şey diyeceğim.” Feyyaz niye durup durup anını kolladığını bilmiyordu ama hep bu ana denk getiriyordu. “Emret.” Berfu, kocasının tepkisine yükselse de emretmek pek onluk bir şey değildi.

“Emretmiyorum soracağım.” Berfu’dan gelen tepkiyle dudaklarından bir öpücük çalıp “Öyle mi küçük hanım?” dedi. Berfu bazen ona küçük hanım diye sinir oluyordu ama bazen de öyle bir hitap ediyordu ki sanki üst kesimden birine seslenir gibiydi. Eski Türk filmlerindeki evin yardımcısının evin kızına seslenirken kullandıkları ton oluyordu sesinde. Bu anlarda hoşuna gitmiyor değildi.

“Evet.” Feyyaz’da farkındaydı karısının emretmekle ilgili işinin olmadığını. Genel olarak çalışanlarla saygı çerçevesinde konuşsa bile her zaman nezaket kurallarını atlamıyordu. “Sor bakalım.”

“Yarına Fatih abigil ve Burak abigili yemeğe mi çağırsak?” Nereden çıkmıştı şu anda bu soru? Yani bu kadının aklına en olmadık anlarda en olmadık sorular geliyordu resmen. “Nereden çıktı?”

“Bir yerden mi çıkması lazım?” Feyyaz için kesinlikle bir yerden çıkması gerekiyordu. Evinde misafir ağırlamayı seven birisi değildi birini çağıracaksa kesin bir şey olması lazımdı. “Yani ne bileyim birden.”

“Aklımdaydı ama onlar tatildeydi.” Onun öncesinde de biraz olaylı geçmişti zaten daha yeni fırsatı oluyordu düşünmeye. “Senin ateşin yükselmemiş olsaydı biz de gidecektik.”

“Tişört havası daha gelmemiş.” Havayı güneşli görünce tişört giymiş bahçeye inmişti ama havalar o kadar ısınmamıştı demek ki ama nereden bilebilirdi ki bunu. “Yapma ya nisanın ortasında nasıl tişört havasının geldiğini düşünüp giydin acaba?” Hava 20 derecenin üstündeydi kim olsa öyle düşünürdü.

“Hava güneşliydi.” Feyyaz yapma ya der gibi baktı. Şırnak gibi bir yerde 20 yıl yaşayıp her güneşli havanın yaz havası olmadığını bilmesi gerekmiyor muydu? “Ohoo kışın ortasında da güneş görünce tişört giyiyor musun sen?”

“Hayır.” Şırnak’ta daha karlar tam olarak yerden yeni kalkmış sayılırdı. Bırak tişörtü montla gezen bile vardı büyük ihtimalle şu anda. “Ay ne bileyim hava güzeldi ama değilmiş işte.”

“İyi neyse bir daha güneşe aldanmazsın.” Yani aldanmazdı. Herhalde. En azından denerdi. Sonra yemek mevzusundan çıktıklarını fark etti. “Lafı değiştirme olur mu olmaz mı?”

“Neye olur mu olmaz mı, bir daha diyorsan eğer.” Berfu şu an laf kalabalığı yaratarak sorusundan kaçtığını fark etti. “Ya şu an kelime oyunu yapıyorsun?”

“Evet.” Feyyaz bilerek yapıyordu şu an hiç evin içinde birkaç saatlik bile olsa kalabalık istemiyordu. Hele de Burak ve Fatih’in gereksiz şakalarına maruz kalmak pek istemiyordu. “Bir soru sordum.” Berfu’nun sabaha kadar da beklesek o cevabı vereceksin diyen ses tonunu duyunca pes etti.

“Tamam sen istiyorsan gelsinler.” Cidden bu aileyi hiç anlamıyordu sanki düşmanlarını çağırmıştı. Çağırdığı kişiler beraber büyüdüğü kuzenleriydi. Bir önceki olay için Burak’a kızgın olduğunu biliyordu ama bir şekilde o olay kapanmıştı. “Sanki düşmanlarını çağırıyorum insan niye kendi kuzenlerine düşmanca yaklaşır ki?”

“Düşmanca demeyelim ama...” Daha az muhatap olmayı yeğlerdi. İş için sürekli görüyordu zaten evde görmese de olurdu yani. Ayrıca ne zaman bir araya gelseler konu nasıl oluyorsa ilişkilere ve ev hayatına geliyordu ve üçünün de bu konu da çenesi baya açılıyordu. “Ne diyelim?”

“İkisi de gereksiz.” Burak’ın geçen seferki geri zekalılığını unutmamıştı o an eline geçirmiş olsa parça pinçik edecekti ama o an ortadan kaybolmuş üç gün sonra ortaya çıkmıştı ona rağmen yüzünün ortasına yumruk yemeden kurtulamamıştı. “Ya öyle mi niye günde 5 vakit konuşuyorsun o zaman?”

“Ben mi arıyorum onlar arıyor kendi başlarına bir şeyi halledemiyorlar.” Berfu gülmesine engel olmazken “Feyyaz ya cidden komiksin.” dedi. Gerçekten didişmeden asla duramıyorlardı.

“Vardır öyle huylarım. Bu yemek mevzusu aradan çekildiğine göre devam mı etsek?” Berfu yorulmuştu. Sabahtan beri yataktalardı ve odanın içinde biraz atıştırdıklarıyla duruyordu bir de üstüne fazlasıyla yorgun hissediyordu. “Etmesek ben uyusam.”

“Yok öyle yağma Kar tanem.” Berfu dudaklarını büzüp gözlerini dikip karşısındaki adama baktı. Şu an için gerçekten yorgun hissediyordu. “Niyeymiş?”

“Bu kadar güzel ve seksi olursanız sizi arzulamadan duramam ama ben.” Sabahtan beri ne yapıyoruz diyecekti ama vazgeçti. “Belki de daha ikna edici olmalısındır.”

“Öyle mi?”

“Hı hı” Feyyaz tam öpecekken çalan telefon böldü. “Telefonum çalıyor.” Şu an telefon sırası hiç değildi. Ayrıca Berfu’yu arayacak sayılı kişi vardı onlarda en fazla ya ne yapıyorsun demeye ya da dışarı çıkalım demeye arıyordu sonra baksa da olurdu yani.

“Çalsın sonra bakarsın.” Telefonun sesini duymazdan gelerek öpmeye başladı. Telefonun sesi kesildi derken birkaç saniye sonra tekrar çalmaya başladı. “Israrla çalıyor.”

“İyi bak çalmaya devam ederse hiç hoş şeyler olmayacak.” Berfu telefonu eline aldığında arayanın Burak olduğunu gördü. “Burak abi arıyor.” Burak neden Berfu’yu arardı ki özellikle son olaydan sonra.

“Burak mı?”

“Evet.”

“Aç bakalım.” Berfu telefonu açtı. “Efendim Burak abi.” Aramak için iyi bir nedeni olmalıydı en son ki gibi dışarı çıkalım diye arama ihtimalini göz ardı ediyordu.

“Berfu neredesin?” Nerede olabilirdi ki tabi ki evdeydi. Arifeden bir gün önce ateşi yükselmeseydi Sapanca’ya gideceklerdi ama ateşi yükselince Feyyaz gitme işini ertelemişti. “Evde.”

“Abim yanında mı?” Bir an şüpheyle yaklaşmadı değil bu soruya. Bir önceki olayda böyle başlamıştı çünkü. “Evet.”

“Bir versene.”

“Seni istiyor.” Feyyaz telefonu eline alıp kulağına götürdü. Mantıklı bir şey arıyordur umarım yoksa canına okurum diye düşünüyordu aynı zamanda. “Efendim.”

“Abi neredesin ya?” Şu an Berfu’nun telefonundan arıyorsa Berfu da evde olduğuna göre kendisi uzay boşluğunda olacak hali yoktu ya. Asıl onlar neredeydi sözde bugün döneceklerdi. “Evde.”

“Onu anladım da saatlerdir sana ulaşmaya çalışıyoruz.” Bir an telefonunun dün geceden beri çalmadığını hatırladı. Çok da beklenen bir şey değildi. Genel olarak sabahtan beri çalıyor olması ve ona sinir atakları geçirtmesi gerekiyordu. “Niye?”

“Ne niye sırf senin için bayramın ortasına Türkoğlu holding hissedarlar toplantısı ekledi, adamlar tatillerini erken bölüp geldiler.” En son sabah erkenden uyanmıştı ama sonrasında neden kalktığını bile unutmuştu. “Hissedarlar toplantısı mı?”

“Evet ama sen unuttun tabi bunu.” En son ilk kalktığında tuvalete girerken aklındaydı ama sonrasında Berfu’nun uyku huysuzluğu ile baş ederken aklından çıkmıştı sonrası da malumdu. “Acelesi ne, halledilir.”

“Abi toplantı 3 saat önceydi.” 3 saat önce miydi? Saat kaçtı peki? Berfu’nun arada acıktım diyerek bir şeyler yediğini görmüştü ama saatin çok da ilerlediğini düşünmemişti anlaşılan saatin farkında olmayan sadece oydu. “Saat kaç?”

“İkiye geliyor.” Dokuzdan beri yataktalar mıydı? İyi Berfu acıktım diye ortalığı birbirine katmamıştı. Ayrıca illa her şeyi kafasının içine not almak zorunda mıydı aklından çıkmıştı işte. Bir şeyi de onsuz halletsinlerdi ne olacaktı ki? “Bir şey olmaz onlar toplansalardı.”

“Toplanmışlar zaten gerekli tüm kararlar da alınmış ama imzan gerekiyor. Bugün halletmen lazımmış.” Bayramın ortasında ne yapacaktı ayrıca imzayı. Yarına uygulamaya alacak hali yoktu ya. Her yer pazartesi günü açılıyordu ne de olsa. “Hallederim.”

“Ne zaman?” Bugün halledilmesi gerekiyor dememiş miydi halledecekti işte. Bugün dediği olayı yarın halledecek değildi ya. “Bugün.”

“Bir zahmet karınla oynaşmaya ara verip işleri halledip geri mi dönsen.” Feyyaz, geçen gün yediği yumruğu çok hızlı sineye çektiğini düşünüyordu bu sefer bir taneyle kalmayıp birkaç tane üst üste atmalıydı ki aklı başına gelsin. “Burak sik...canımı sıkıyorsun ve ne demek istediğimi anladın hallederim dediysem hallederim.”

“Saygılar abi sana kolay gelsin ben kaçtım.” Berfu duyduğu cümle ile kızarırken Feyyaz iyice sinirlenmişti. “Siktir git Burak illa konuşturacaksın beni.” Telefonu kapatıp Berfu’ya uzattı. “İşini mi unuttun?”

“Bir şey olmaz.” Olsa da yapabilecek bir şey yoktu artık. Ne de olsa iş işten çoktan geçmişti. “Şaşırtıyorsun beni.” Gerçekten de şaşırtıyordu. Daha önce hiç işini atladığını görmemişti. Yani az da olsa bir ilerleme kat etmişlerdi.

“Boş ver sen o konuyu biz yarım kalan konumuza geri dönelim.” Nasıl olsa ertelenmişti bir kere biraz daha ertelenebilirdi. Burak’ın uçurduğu sinirlerini birinin yatıştırması lazımdı. “İş?”

“Akşama hallederim.” Tekrar öpmeye başladığında ikisinin aklında da ne iş ne de yarına çağıracakları yemek vardı.

Berfu elindeki yarım çikolatayı ağzına attı. Meyve suyunu içerken “Yemek için sen mi ararsın ben arayım mı?” Şimdi kocası çıkacaktı Allah bilir kaçta gelecekti en azından çıkmadan konuşmalıydı. Feyyaz bu yemekten kurtulamayacağını anlayınca pes ederek “Sen kızları ararsın ben bugün ne Fatih ne de Burak’la konuşup sinirlenmek istemiyorum.” Burak bugün için yeterince sinirlerini bozmuştu hiç üstüne eklemese de olurdu. Yarın kotasını yeterince dolduracaktı ne de olsa.

“Tamam.” Feyyaz elindeki poşeti çöpe atıp yeni bir paket çikolata açan kadına baktı. Yemek yemeye iniyorlardı sözde ama. “Yemek yiyecektik.”

“Şekerim düştü.” En son dün akşam yemek yemişti ve sabahtan beri kocasının elinden kaçamamıştı ya da altından mı demeliydi. “İyi öyle olsun artık yapacak bir şey yok.”

“Bir şey soracağım.” Acaba yemedikleri bir şey var mıydı? Çok fazla beraber yemek yememişlerdi ayrıca hiç de dikkat etmemişti. Fatihlere ilk gittiğinde karşılaştığı gibi bir şeyle karşılaşmak istemezdi. “Sor güzelim.”

“Daha önce hiç dikkat etmedim de yemedikleri bir şey var mı?” bu sorunun cevabı Feyyaz’da da yoktu. Herkes kendi yemeğinin siparişini vermekle birlikte dikkat etme zahmetine girmemişti. “Hiç bilmiyorum güzelim.”

“Alerjileri var mı?” Yıllarca aynı evde yemek yemişlerdi ama bir alerji vakası yaşanmamıştı yaşanmışsa bile o hatırlamıyordu. “Bildiğim kadarıyla yok ayrıca kafana göre takıl.”

“Olsun yemedikleri yemek olursa ne olacak?” Basitti başka bir şey yerlerdi. Masadaki her şeye alerjileri olacak değildi ya. Ayrıca öyle olsa bile ne olacaktı ki? Onlarda Fatihlere gittiklerinde Berfu’nun alerjisi olduğunu söylemesine rağmen masada böğürtlenli tatlı gelmişti ama kimse bunu takmamıştı. “Onu yiyemezlerse başka bir şey yerler ne olacak.”

“Tamam o zaman.” Berfu da o şekilde düşünüyordu. Çok fazla ayrıntıya takılırsa içinden çıkamazdı. Ortak bir menü hazırlayabilirdi. “Ne severler peki?”

“Berfu.” Kuzenlerini tanıyordu ama o kadarda değildi her şeyi aklında tutamazdı ve de o ne seviyor bu ne seviyor derken herkesin sevdiğine göre yemek bulamazlardı ki? Evde yenecekti restoranda değildi. “Efendim.”

“Kar tanem oradan bakınca not defterine mi benziyorum?” Berfu ağzındaki çikolatayı yuttu. O da biliyordu bu tür şeylere dikkat etmediğini ama yine de şansını denemişti. “Off sana da bir şey sorulmuyor.”

“Sorulur niye sorulmasın mesela banyoya beraber girelim mi dedin de cevap mı vermedim.” Yuh dememek için kendini zor tutuyordu. Saatlerdir yatakta ne yapıyorlardı acaba? “Aklın hep o tarafa çalışıyor.”

“Ne tarafa?” Berfu kızarırken Feyyaz belinden tutup kendine çekti. Dudaklarından küçük bir buse çalıp geri çekildi. Berfu isyan etmeden duramamıştı. “Feyyaz!” Berfu’nun kızaran yüzüne gülmeden kendini alamadı. Neredeyse bir yıl olacaktı ama hala kızarıyordu.

“Efendim hayatım.” Berfu, adamın yüzündeki hain gülümsemeye sinir olmuştu dalga geçiyordu onunla. “Senin imzalanman gereken belgeler yok mu?”

“Var.” Bir ara imzalardı ya ne uzatmışlardı bu konuyu da. Ayrıca toplantıyı unutmasının sebebi kendisiydi. Aklını başından almıştı o an canını alacağız deseler umurunda olmazdı büyük ihtimalle. “Gidip onları imzalasana benimle uğraşacağına.”

“Seninle uğraşmak daha eğlenceli geliyor da ondan.” Eğlenceli gelmesinin yanında zevkliydi de. “Ben eğlenmiyorum.”

“Sen utanıyorsun da ondan.” Bunu söylerken otuz iki diş sırıtıyordu. Berfu yüzünü buruşturarak “Çok komiksin sen.” diye çıkıştı.

“Evet ama sana. Neyse ben çıkıyorum erken dönmeye çalışırım.” Yanağından öptü sonra da geri çekildi. “Tamam kolay gelsin.”

Berfu fazlasıyla gergin ve heyecanlıydı. İlk defa eve misafir çağırmıştı. Ayrıca 2 hafta önce yaşanan olay ister istemez hepsinin canını sıkmıştı. Çok fazla suçu olmadığını biliyordu ama daha dikkatli davranması gerekiyordu. Eğer o güvenlik görevlisi dikkat etmemiş olsaydı gazete de manşet manşet haberleri çıkacaktı. Bunun herkes için can sıkıcı olacağını biliyordu hem ailesinin hoşuna gitmeyecekti hem de kocasının. Erken fark edilmiş olması bile bir dünya sıkıntı açmıştı başına. Neyse ki kısa bir sürede halledilmişti ama çok fazla insan olayın üstünü kapatmaya çalışmıştı. Telafi edemeyeceğini biliyordu ama en azından özür dileyebilirdi. Daha önce hiç eve davet etmemişti. İlk evlendiklerinde İstanbul’a yeni taşındığı için ve birbirlerini çok tanımadıkları için eve davet etmemişti. Şimdi hem araları daha iyiydi -Zerda ile olan olayı saymazsa- sonrasında da İtalya’ya gitmişlerdi. O zaman birkaç günde olsa aynı evde kalmışlardı ama o sayılmazdı herhalde. İstanbul’a döndüklerinde ise ailesinin yanına gitmiş ve sorunlu bir şekilde dönmesi gerekmişti. Şu an ise eve davet etmek için oldukça iyi bir zamandı. Hem özür dilemiş olurdu hem de evinde ağırlamış olurdu. Ayrıca bayramın üçüncü günündelerdi. Diğerleri tatilden yeni dönmüştü.

Açık söylemek gerekirse biraz fazla heyecan yapmıştı çünkü uzun zamandır evin içinde kendi haline olmaya ve tek yemek yemeğe alışmıştı ve kalabalık bir ortamı özlemişti. Bir gün öncesinde menüye karar vermiş ve eksikleri tamamlatmıştı. Her zaman fazla hamarat bir insan olmamıştı temizlikten de çok fazla anladığı söylenemezdi ama yemek yapmayı bildiğini düşünüyordu. Özür manasında çağırıyorsa en azından emek vermesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden yemeği kendi hazırlamaya karar verdi. İşin açığı bildiği çoğu yemek, yöresel yemekleriydi şimdiye kadar gittikleri yerdeki yemeklerle de pek alakası yok gibiydi ama deneyebilirdi ayrıca yanında da aşçıları vardı. Yanlış bir şey yapacak olursa müdahale edebilirdi.

Berfu sabah erkenden uyandı. Kocası daha uyuyordu pek de uyanmaya meyilli gözükmüyordu. Yataktan kalktı üzerini değiştirdi ve aşağı indi. Semih Bey ve Türkan Hanım gelmişlerdi. Mutfağa girdiğinde masada otururken buldu onları. Onu görünce ayağa kalkmışlardı. “Günaydın Berfu hanım.” Türkan Hanım kapıyı net görecek şekilde oturduğu için ilk o görmüş ve söylemişti.

“Günaydın Berfu Hanım, erkencisiniz.” Semih Bey’in sesi her zamanki gibi hem enerjik hem de saygılıydı. “Günaydın evet biraz öyle oldu.” Heyecan yaptığı için uyuyamadığını söylese orta yaşlarda olan bu iki kişi hem pek anlamaz hem de biraz komik gelebilirdi onlara ama. Berfu için pek öyle değildi. Kalabalık bir ailede büyümesinin yanında sürekli misafir ağırlayan bir aileydiler ve her misafire ayrı ilgi ve alaka gösterirlerdi. Annesinden miras kalan bir huydu bu da.

“Kahvaltıyı hazırlayım mı?” Daha tam acıkmamıştı. Dün gece uyuyana kadarki son ana kadar yemişti ve aç hissetmiyordu daha. Ayrıca kocası da daha uyanmamıştı. O uyanana kadar bekleyebilirdi. “Daha değil Feyyaz daha uyuyor o uyanana kadar dursun.”

“Siz bir şey mi istemiştiniz?” Kahvaltı için gelmemişse neden gelmişti? Sabah sabah pek ayakta gezecek ya da teftiş edecek birisi değildi ne de olsa. “Evet yani çok sayılmaz bugün yemeği ben hazırlayacağım.” Berfu karşısında ona şaşkınlıkla bakan insanları görünce gülmek istemişti. Bunu beklemedikleri fazla aşikardı.

“Siz mi?” Semih Bey aylardır Berfu’yu tanıyordu ve mutfağa girdiğine çok fazla şahit olmamıştı en azından o etraftayken. “Niye hazırlayamaz mıyım?” Berfu, karşısında büyük bir şaşkınlıkla konuşmaya çalışan adamın birazcık üstüne gitmeye karar verdi.

“Yok ondan değil de.” Yani ne zamandır burada çalıştığını bilmiyordu ama İstanbul’a geldiğinden beri buradaydı. İşin açığı işinin hakkını veren bir aşçı ve yardımcıydı. Hem çok sessiz çalışıyordu hem de şimdiye kadar saygı da hiç bir kusur etmemişti. Onun yemek dilini de çözmüştü. Birazcık uğraşmak adına “Ne yoksa sizde mutfağında başka insan sevmeyen cinsten misiniz?” Semih Bey ne diyeceğini şaşırdı önce. Sesini temizleme gereksinimi hissetse de vazgeçerek cevap verdi.

“Estağfurullah olur mu öyle şey ben sadece duyunca şaşırdım.” Buna bir cevabı yoktu. Evlendikten sonra birazcık tembelleşmiş ve aylaklaşmış olabilirdi ama evlenmeden önce sıkça mutfağa giriyordu. “Peki o zaman. Sorun yoksa ağırdan başlayabiliriz biraz erken gelebilirler çünkü.” Kaçta gelelim sorusuna ne zaman müsait olursanız demese de saat verseydi keşke öğlenden çıkıp da gelebilirlerdi çünkü. Ne de olsa beraber oturdular mı saatlerce oturuyorlardı.

“Tabi ben size yardımcı olayım.” İşte buna hayır diyemezdi. Dün hazırladıkları menünün bazılarının nasıl yapıldıklarını pek bildiğini söyleyemezdi. “Çok iyi olur.”

Berfu dün hazırlattığı listeyi eline aldı. Tatlının dinlenmesi gerekiyordu önce yapılabilirdi dün etler marine edildiği için onları en son halledebilirdi. Ayrıca en iyi bildiği şeyden başlamak içini rahatlatacaktı. Semih Bey tatlının malzemelerini tezgaha çıkartırken Türkan Hanım mutfaktan çıktı. Berfu önlüğü takarak eline listeyi aldı. Dün herkesin seveceği bir tatlı bulmada fazlasıyla zorlanmıştı ve Feyyaz hiç yardımcı olmamıştı bu konuda. Ne sorsa ben bilmem diyordu. Ayrıca bir insan yıllardır tanıdığı insanların bir şeye alerjisi olup olmadığını nasıl bilmezdi ki? Neyse ki uzun uğraşlar sonunda bir şey bulmuştu.

Tatlının kremasını sürerken içeriye Feyyaz girdi. Sabah sabah karısını mutfakta bulmayı beklemiyordu. Evde iki çalışan olmasına rağmen mutfağa girmiş olmasına şaşırmıştı. Yine de mutfağa yakışıyordu. Dikkatli bir şekilde önündeki tepsi ile ilgileniyordu. İçeriye girdiğini bile fark etmemişti. Semih Bey arkasını dönünce Feyyaz’la göz göze gelmişti tam konuşacakken adam konuşmamasını işaret etti. Adam geri arkasını dönerken kadına yardım etmeye devam etti. Beyaz kremayı sürmeyi bitiren kadın kaşığı elinden bırakırken seslendi. “Günaydın.”

Berfu bir an arkasından gelen sesle şaşırdı. Arkasını döndüğünde en son yatakta bıraktığı kocasını mutfak masasında otururken görmeyi beklemiyordu. “Günaydın ne zaman uyandın?”

“Baya oluyor diyebiliriz. Sen ne zamandır mutfaktasın?” Saatten tam olarak emin değildi bakmıştı ama şu an için hatırlamıyordu. Feyyaz’ı taklit ederek “Baya oluyor diyebiliriz.” diye cevap verdi.

“Belli o kadar dikkatlisin ki içeriye girdiğimi bile fark etmedin.” Yani alt tarafı bir krema sürüyordu ama atomu parçalıyormuş gibi hareket ediyordu. “Ne zaman geldin?”

“Bir 10 dakika oldu.” O geleli on dakika oluyorsa kaç dakikadır uğraşıyordu elindeki işle. Peki saat kaçtı? Anlaşılan biraz fazla ağır çalışıyordu. “O kadar oldu mu niye seslenmedin?”

“Dikkatin dağılması diye.” Kesinlikle bunun için tebrik etmeliydi. Büyük ihtimalle dikkatini dağıtsa elindeki kremayı ya da tatlıyı yere düşürebilirdi. “Mantıklı bir karar tebrik ederim.” Berfu’dan gelen tepkiyle gülümsemeden duramadı.

“Teşekkür ederim.” Saatin kaç olduğuna bakarken köşede duran saati gördü. Onu geçiyordu. “Acıktın mı kahvaltı yapalım mı?” Ona diyordu ama kendisi de acıkmıştı.

“Sen acıkmadın galiba.” Kahvaltı yapmış mıydı ona sorduğuna göre. Normalde aç karnına asla hareket etmezdi ayrıca acıkınca onu bekleme gibi bir huyu da yoktu. Yemiş bile olabilirdi. “Acıktım.”

Semih Bey karı kocanın cilveleşmesinin ortasında kalmış ve bulduğu ortamdan pek de memnun değildi. Patronunu bu şekilde görmeye pek alışkın değildi ve her gördüğünde değişik hissetmiyordu. Dışarıda asmak kesmek kelle uçurmak diye gezen adamın karısına kur yapıp karşısında kediye dönüşüyor oluşu bünyesine iyi gelmiyordu. O yüzden araya girerek “İsterseniz ben hazırlayım kahvaltıyı siz de dinlenin Berfu Hanım.” Berfu kafasını sallarken önlüğü çıkarttı.

Feyyaz masadan kalktı. Salona geldiklerinde Berfu kendini L koltuğun üzerine bıraktı. Yorgun hissediyordu. Adam yanına oturdu. “Hayırdır bu ne hamaratlık sabah sabah.” Gece bir şeyler yiyecekse ya da yardımcı yoksa mutfağa giriyordu. En son ilk evlendikleri zamanlar mutfağa giriyordu onda da hazır gelen yemeği masaya koyuyordu. “Misafir gelecek ya.”

“Gelsin.” Berfu’nun heyecanının yanında Feyyaz’ın tek düze sesi ortamla pek uyuşmuyordu. “Yemek yapıyorum.” Feyyaz’da fark etmişti onu mutfağa girdiğinde.

“Niye evde aşçı mı yok?” Berfu, kocasının alaycı sorusuna dudak büzmeden duramadı. O da biliyordu evde aşçı olduğunu hatta şu an mutfakta onlara kahvaltı hazırlıyordu. “Yaa ne alakası var kendim yapmak istedim. Geçen ki olay için özür maiyetinde.” Feyyaz yine aynı muhabbetin açılmasına karşılık her defasında dediği şeyi tekrarlardı.

“Yine kendimi tekrar ediyor ve gerek olmadığını söylüyorum herkes kendi işini yaptı.” Sürekli basınla yüz yüze gelmiyorlardı ama bar olaylarının basına düşmemesini sağlamakta Yasemin’in görev tanımlarından biriydi. Çok nadir olsa da bazen bu tür olayları da halletmesi gerekiyordu. “Olsun ayrıca içimden geldi.”

“İyi bakalım zehirlenmeyiz değil mi? Doktor ambulans falan arayım mı?” Berfu gelen soruyla birlikte ağzı yavaşça açıldı yüzünü şaşkın bir ifade aldı. Belki evlendikten sonra yemek yapmamıştı ama öncesinde yapmıştı ve daha kimse zehirlenmemişti. “Aşk olsun o kadar kötü yapmıyorum bir kere.”

“Yani çok fazla elinden yemek yediğimi söyleyemeyeceğim.” Yalan değildi elinden hiç yemek yememişti. Birkaç kere mutfakta kendine bir şeyler hazırlarken görse de yememişti yani. “Sen yeme o zaman.”

“Başka yemek mi var?” Berfu kollarını önünde bağlayıp “Git dışarı da ye.” diye çıkıştı. Nezaketen bile böyle davranmazdı insan ama karşısındaki nezaketten ne anlardı ki?

“Evden mi kovuldum şimdi.” Az bile demişti. Belki de masaya bile oturtmaması lazımdı. “Yaptığım yemeği beğenmeyen sensin.” Feyyaz öyle bir şey dememişti ki sadece küçük bir imada bulunmuştu.

“Kim demiş.” Kendisi demişti hala kim demiş diye soruyordu bir de ne yüzsüz insandı böyle. “Sen.”

“Ben öyle bir şey demedim.” İlla her küçük şeyden daha büyük bir şey çıkartmak zorundaydı. Beğenmedim dememişti ki ayrıca evlenmeden önce yemişse -ki emin değildi yiyip yemediğinden- bile bilmiyordu. Yemek yapabildiğini bile bildiğinden emin değildi. “Dedin.”

“Demedim ben zehirlenemeyeceğimize emin misin diye sordum.” Berfu kollarını önünde bağlayarak suratını astı. Dalga geçiyordu ve bundan hiç haz etmemişti. “Aynı şey.”

“Değil.” Bilmediği şey hakkında yorum yapamazdı o yüzden sormuştu ama biraz şakaya vurarak. Dünden anlamalıydı alınganlığı üstündeydi. “Sana göre olmayabilir ama bana göre öyle.” Kesinlikle anlamıştı.

“Bunun sana göresi bana göresi mi var?” Anlaşılan karısı için yoktu. Çünkü ne duyarsa kabul ediyordu daha doğrusu ne duymak istiyorsa kabul ediyordu. “Evet.” Feyyaz olayı daha fazla uzatmayarak gönlünü almaya karar verdi. “Tamam öncesinde ben tadına bakayım ona göre söyleyeyim.”

“O nasıl olacakmış mutfakta tadım testine mi oturacaksın?” Yani tüm günü mutfak masasında oturarak geçirmek istediğini zannetmiyordu ama başka bir çözüm yöntemi bulabilirdi. “Sayılır.” Feyyaz kollarını önünde bağlamış ve yüzünü sarkıtmış karısını kendine çevirerek “Sen en son krema yemiştin galiba.” diyerek kendine çekip öptü.

Geri çekildiğinde “Şaka mısın sen?” diye çıkışmaktan kendini alamamıştı Berfu. Asla takmıyordu ne gelecek olanları ne de şu anı. Feyyaz aldığı tepkiyi görmezden gelirken “Tadı fena değilmiş.” dedi. Berfu gülümsemeden edemedi.

“Oyun mu bu senin için?” Aşağıda kanepenin üzerinde oturmuyorlar da yukarı da odalarında olsalardı kesinlikle bir oyundu ama içeri her an Semih Bey içeri girebilirdi o yüzden oyuna çeviremiyordu. Şu anlarda en sevmediği şey erkek çalışan oluyordu eğer kadın olsaydı bu kadar dikkat etmeyebilirdi. “Hayır değil ama oyun istiyorsan bir şeyler ayarlayabilirim.” Şu an odaya çıkabilirlerdi ve akşama kadar odada kalabilirlerdi ya da farklı bir şeyler de ayarlayabilirdi.

“Ya cidden hiç umurunda değil, değil mi gelecekleri.” Dünde laf kalabalığı yaparak unutturmaya çalışmıştı ama Berfu fark etmiş ve yememişti. “Evet.” Birkaç gün görüşmeseler de olurdu en azından sakal mevzusu için Burak’ın diline düşmeyeceği zamana kadar.

“Feyyaz ya!”

“Efendim kar tanem.”

“Senin umurunda olmayabilir ama benim umurumda ayrıca ilk defa gelecekler.” İlk olduğunu söyleyemezdi daha önce gelmişlerdi. “İlk değil.”

“Biz evlendikten sonra ilk defa o zaman.” Hala ilk sayılmazdı İtalya’ya gelmişlerdi birkaç gün boyunca da kalmışlardı hem. “İtalya’da gelmişlerdi ya.”

“O sayılmaz.” Acaba sayılma kuralları nasıl oluyordu az önce sana göre bana göresi yok diyordu şimdi de ona göre sayılmıyordu. Ne ilginç kadındı. “Neden sayılmıyormuş, sayılır.”

“Sayılmaz davet etmemiştik bu bir, ayrıca orası İtalya burası İstanbul.” Oldu her evine bir kere çağırması gerekiyorsa bitmişlerdi. Sadece İstanbul’dakiler için bile bir yıl boyunca her gün görüşmeleri gerekirdi ki sahip olduğu evlerin sayısını bile bilmiyordu. Ama bunu böyle söylerse kesin kavga çıkacaktı hava hala yumuşakken R yaptı. “İyi nasıl istiyorsan öyle yap.” Zaten öyle olacaktı. Boşuna dilini yoruyordu.

Kahvaltıdan sonra Berfu mutfağa döndü. Tatlının süslemesini Semih Bey yapmıştı. Feyyaz mutfak masasına oturdu. Semih Bey şu an etrafı sarılmış gibi hissediyordu. Aylardır evde yanlışlıkla bile bir şey kırmamıştı ama her an tüm mutfağı kırabilir gibiydi.

Feyyaz tezgahta sebzelerle bakışan karısına baktı. “Tanışıyor musunuz?” Berfu arkasına dönerek kocasına baktı. Sırf uğraşmak için mutfağa gelmişti peşinden. “Evet sen de tanışmak ister misin?”

“Yok ben yiyeceğim şeylerle pek tanışmayı sevmem.” Berfu oflarken bugün başına bela almış gibiydi. Niye daha gitmemişti? “Senin işin falan yok mu?”

“Hayır.” Feyyaz yerine biraz daha kuruldu. Bayram haftasının tadını çıkartıyordu. Tatile gideceklerini düşünerek tüm programını boşaltmıştı dünkü toplantı hariç ama ona da helikoptere gelip gitmeyi planlamıştı ama Berfu’nun hastalanmasıyla tatil planını da iptal etmişti.

“Normalde eve gelmezsin bugün de işin yok yani o da beni buldu.” Berfu’nun sessiz söylenmesini sadece Semih Bey duymuştu. Zavallı adam gülse bir dertti gülmese başka bir dert. “Neye söyleniyorsun sen yine?”

“Sebzelerle tanışıyorum ya kendimi tanıttım bak kuşkonmaz ben Berfu akşama seni yiyeceğiz dedim.” Berfu önüne dönerken bugün akşam olacak mı acaba diye söyleniyordu. Bu kadar üzerine oynarsa ikisi de biliyordu ki kesinlikle küserdi. “Çok komiksin.”

“Senden bulaşmışsa demek.” Yani komik bir adam sayılmazdı ama arada denk geliyordu işte. “İyi özellikler bunlar kavga etmek yerine kullanabilirsin.” Kavgayı kendisi mi başlatıyordu acaba? Tüm kavgalarının sebebi neydi hiç düşünmüş müydü? Şimdi de kavga çıkartmak için uğraşıyordu resmen. Berfu gününü mahvetmemek için konuyu değiştirdi.

“Senin işin yoktu değil mi?” Feyyaz gelen soruyla yerinde bir düşündü. Bu soru gelmişse kesin arkasından bir şey gelecekti. “Ola da bilir bir kontrol etsem mi acaba?” Başına iş açmış gibi hissediyordu.

“Yok dedin ya az önce.” Berfu önünde açık olan tarifi kocasının önüne bıraktı. “Buradan sırayla okuyabilirsin bizim de işimizi kolaylaştırırsın.” Tam da düşündüğü gibi olmuştu bu kadar uğraşırsa bir şey olacağı belliydi.

“Ben anlamam.” Berfu da yaptığı yemeği bilmiyordu ama ben anlamam dememişti ayrıca işine gelmediği için anlamam dediğini biliyordu. “Onu biliyorum ama okuma yazman vardır herhalde önündeki yazıları okuyabilirsin.” Daha önce hayatında mutfağa girip bir şeyler hazırlamadığından emindi.

“Okuyum.” Tarifi kendine doğru çekti. Bir şekilde kaçmayı başarmalıydı tüm gün boyunca tarif okuyamazdı. Mutfağa karşı en ufak bir ilgisi bile yoktu. Yemek bile onun için bir ihtiyaçtan fazlası değildi. “Aynen dene bakalım.”

“Nereden başlıyoruz?” Şu an bilmediği bir dili okuyor gibiydi. Nereden başlayacağından bile emin değildi. Berfu önündeki tarife sanki uzaylı görmüş gibi bakan kocasına hayretler içinde izlemek istiyordu. Hani bu tür durumlarda erkeklerin gizli güçleri ortaya çıkıyor ve mutfakta harikalar yaratıyorlardı hepsi yalandı anlaşılan. “Yıkadıktan sonra ne yapıyormuşuz?”

“Baharat ve yağ ekleyip fırına gönderiyormuşsun.” Anladığı şey buydu. Özet geçmek istemişti. Berfu arkasını dönerek adama baktı. Hangi baharatların gireceğini bilse niye tarife ihtiyaç duysun ki? “Çok açıklayıcı oldu. Düzgün okusana hangi baharatları ekleyeceğimi bilsem niye tarife bakayım.” Feyyaz baharatları okurken bir taraftan da baharatlığın önünde istediklerini bulmaya çalışan kadına baktı. Kendi edip kendi bulmuştu. Niye an başından mutfağa gelmişti acaba? Semih Bey fırına tepsiyi yerleştirirken Berfu da kahve makinesini çalıştırdı.

Kahveleri alıp masaya oturdu Semih Bey tezgâhın üzerindeki bulaşıkları makineye yerleştirdi. İşi bitince Berfu’nun onun için bıraktığı kahveyi içmeye başladı ama karşısında atışan karı-kocadan dolayı dikkatini toplayamıyordu.

Feyyaz bir süre ona takılmak için mutfakta otursa da en sonunda Berfu dayanamayarak mutfaktan kovmuştu. İşin açığı bu adamın da işine gelmişti daha fazla yemek tarifi okumak istemediği için her şeye söylenmişti.

Berfu, kocasını mutfaktan kovduktan sonra büyük bir heyecanla kalan yemekleri halletmeye devam etti. Saat beşe gelirken Berfu mutfaktan çıktı. Birazdan gelirlerdi. Yukarı çıktı. Üzerindeki yemek kokusunu çıkartmak için banyoya girdi.

Not: Çok minnoş bir bölüm oldu bence. Attığım normal bölümlerden de biraz fazla sayılır. Sizce bölüm nasıldı?

NOT: Küçük bir de spoiler giriyor ve her minnoş bölümden sonra kıyametin ön izlemesi yaşanır diyorum. Yarınki bölüm de görüşürüz. İyi okumalar

Loading...
0%