Yeni Üyelik
14.
Bölüm

YENİ HAYATA KÖTÜ BİR MERHABA

@ahsenkubos

Saat on bir gibi uyanmış ve kulübe gitmiştim. Aylardır biriken işlerin hepsi duruyordu bir yerden başlamam lazımdı. Fatih’e de güvenmiyordum zaten. Aşırı yumuşak davranıyordu bazen. İleride sorun yaratabilecek bir şeyi başıma musallat etme olasılığı yüksekti. Önce Yasemin ben olmadan imzalanan anlaşmaları getirdi onları inceledim sonra da önümüzdeki bir ay içindeki önemli işlerin listesini ve tarihlerine baktım. Saat bayağı geç olmuştu, farkına varmamıştım.

Aklımda bir şeyi unuttuğumu biliyordum ama bir süre ne olduğunu hatırlayamadım. Sonra karımı unuttuğumu hatırladım. Yemeğe gelmeyeceğimi söylemeyi unutmuştum. Hoş bu kadar uzayacağını düşünmemiştim. Daha erken biter yemeğe yetişirdim diye düşünmüştüm ama saat çoktan on olmuştu. Canım sıkıldı. Bir taraftan imaj düzeltmeye çalışırken bir taraftan yıkıyordum anlaşılan. Ben çıkmak üzereyken Burak ve Fatih geldiler. Evet bir de bunlar vardı saat gece yarısına geliyordu bunlar daha masa başı yapacaklardı.

“Ooo yolu bulmuşsunuz?” Burak odasının kapısını açtı. Önden kendisi girdi sonra da bizi aldı. “Asıl senin ne işin var burada abi. Daha dün akşam gelmediniz mi siz?” Evet size güvenemeyince soluğu burada almak zorunda kaldım diyelim.

“Ee?” Fatih kendini koltuğa atarken “Ne eesi yahu? İnsan ilk günden işe gelir mi evde karının yanında kalsaydın ya. Kaçmıyor ne de olsa iş. Bir yıldır gayet iyi yürüyor bir gün daha bekleyebilirdi.” Haklıydı evet bir yıldır buradaki işlerle ilgilenmemiştim çok da büyük olaylar yaşamamıştık. Bugünü evde geçirseydim iyi olabilirdi.

“Vallahi o konuda biraz fazla şanslı olabilirsin eğer ben böyle bir şey yapsam Zerda çoktan burayı benim başıma yıkmıştı.” Eh benimkinin daha korkudan sesi çıkmıyordu. Korku aşamasını aşabilirsek kavga konusuna gelebilirdik. “Daha dur oğlum dün bir bugün iki hiç belli olmaz.” Haksız sayılmazdı ne de olsa daha çok olmamıştı evleneli. Fatih’e baktım o da haklıyım der gibi baktı.

“Göreceğiz” dedim. Ben bu gidişle zor görürdüm de neyse. İkidir kendi ayağıma sıkıyordum. Bu kafayla anca karımı uyurken görebilirdim. Tüm gün evde tek kalmaktan kafayı yiyip akıl hastanesine kapatmazsan dedi içimden bir ses. Bir de o muhabbet vardı hadi orada konağa ya da arkadaşına gidiyordu. Burada o da yoktu.

“Sen yüzünü gör de sonra onları görürsün” Fatih boşboğazlılık da üzerine yok da neyse. “Bir şey olmaz yarın evde kalırsın bir şey olmaz. Ayrıca kız daha İstanbul’a yeni geldi bir şey yapabilirsiniz abi.” Burak bazen kafan çalışıyor ama eksik işte.

“Ee sürekli evi mi bekleyeceğim ben. Evde tek kalmasın diyorsanız sizde el mi atsanız Zerda ve Seda hanımlar ara sıra eşlik edebilirler.” Sesim alaycı çıkmıştı. Zerda pek problem değildi. Fazlasıyla sıcakkanlı bir insandı, Seda ise hem biraz soğuk hem de çocukla dışarı çıkma olayı biraz daha sıkıntılıydı.

“O sorun değil Zerda halleder onu. Sen kendine düşen kısımla ilgilen yeter abi. Sen eve varana kadar çoktan uyumuş olacak.” Hatırlatma için sağ ol Burak. Dün zaten tüm günü uyuyarak geçirmişti sabah da çok görmemiştim belki de hastalanmıştı. Ola da bilirdi.

“Her neyse ben çıkıyorum ayrıca siz de erken geldiniz keşke daha geç gelseydiniz?” Kafalarına gelip gitme yapılacak bir iş mi yürütüyorduk biz. “Yemek vardı oradaydık çıktık buraya geldik.” Ne yemeği vardı?

“Ne yemeği?”

“Seda’nın ailesi her sene veriyor da sen katılmıyorsun ya o yemek. Ayrıca dün geldiniz diye söylemedim.” Geçen seneler gitmemiştim ama bu sene gidebilirdim en azından Berfu farklı insanlar tanıyabilirdi.

“Neyse ben çıkıyorum.” Arabaya bindiğimde saat on birdi. Bir saat de yoldu on iki. Gerçekten uyuyor olacaktı.

Dediğim gibi de olmuştu. Uyumuştu. Bende banyo yapıp yatağa girdim. Bir irkilir gibi oldu ama uyanmadı. Bu da ayrı bir sorundu da neyse.

Sabah uyandığımda hala uyuyordu. Üzerimi değiştirip koşuya çıktım. Sürekli oturmak bana göre değildi. Eve döndüğümde Berfu’yu televizyon karşısında elinde telefonla oynarken buldum. Kahvaltı neredeyse hazırdı.

Kahvaltı yapınca Arslan son gündemi haber verdi. En azından Şırnak konusunda kafam orada kalmıyordu. Arslan güvenilir bir çalışandı. Odaya girdiğimde Berfu kafayı vurdu. Bir şey olmamıştı en azından bu kız bu kafadan ne çekecekti acaba? Kazanın izleri daha yeni geçmişti yerine az daha yenisini ekliyordu. Konu nasıl oraya geldi bilmiyorum ama evde İnternet olduğunu söylemediğim için trip yedim üstüne. Çok iyi gerçekten. Odadan çıkarken arkasından bakakaldım. Derdi İnternet miydi yoksa dün evde tek kalışının acısını mı çıkarıyordu belli değil.

Yarım saatin ardından odaya gelmeyince ben aşağı indim. Ne zaman arayı düzeltemeye çalışsam bir şey ortaya çıkıyordu, nasıl üst üstüne denk geliyordu acaba? Burak’ın dediğini yapıp dışarı mı çıksaydık? Saat çoktan öğleni geçmişti akşam yemeğini dışarıda yiyebilirdik. Geçen sene gittiğimiz bir yer vardı Burak’ın nişanından sonra orada yemek yemiştik güzel mekandı. En azından gönlünü alabilirdim. Salonda yoktu, televizyonun karşısında olacağını düşünmüştüm ama değildi. Peki neredeydi? Bahçeye mi çıkmıştı? Akşam yemeği işini halletmesi için Yasemin’e mesaj attım. Mutfak kapısından dışarı çıkarken çalışana akşama evde olmayacağımız için çıkmasını söyledim. Bahçeye bir bakındım başta göremedim ama sonra ön tarafta masada oturuyordu elinde fincanla. Yanına yaklaşırken beni görmedi.

Yemek yiyeceğimiz yere girerken önden o girdi arkasından ben. Cam kenarındaki masalardan bir tanesine yönlendirdiler. Masaya otururken keyfi fena değildi. Menü geldiğinde başta uzun uzun menüye baktı sonra sipariş verdi. Yemekler gelene kadar masada büyük bir sessizlik oluştu. Bu kızla iletişim kurmak acaba neden bu kadar zordu. Hoş benimle iletişim kurmak da kolay değildi. En azından birimiz konuşkan olsaydık ortam sürekli gerilmezdi ama...

Yemekler gelince artık ortamdaki sessizlik onu baymadı galiba ama kesinlikle beni baymıştı. Konu ararken İtalya vizesi için başvuru yapmamıştık onu hatırladım ama ondan önce pasaport problemi vardı. Tamam çok da problem değildi ama en azından şimdilik konuşmak için iyi bir konuydu.

“Yarın vesilalık fotoğraf ve kimliğini ver de pasaport için işlemlere başlayalım.” Konuşmamı beklemiyor olacak ki bir şaşırdı. Yani yarattığım etki de göz yaşartıcıydı yani. “Kimlik için fotoğraf çekinmiştim zaten ama şu an nerede olduğunu bilmiyorum neyse tekrar çekinirim.” Ben kayıp fotoğrafların nerede olduğunu biliyordum ama neyse.

“Tamam yarına tekrar çekinirsin.” Fazlası göz çıkartmazdı herhalde. “Ne zaman gideceğiz İtalya’ya?” daha çok vardı yani birkaç ay en azından.

“Kışa yakın. Ayrıca dil için bir hoca ayarlarım gitmeden öğrenmeye başlarsın.”

“wahid mofkoud balfal (Bir o eksik zaten)” Yani Arapça konuşmayı iyice arttırıyordu da neyse. Sırf ne dediğini anlamak için Arapça mı öğrensem demeye başlamıştım. “Sen bu Arapça konuşma işine iyi alıştın.”

“Bazen istemsiz oluyor ana dilim olunca kafam ilk oraya gidiyor.” Sonrasında başka bir şey söyleyecek gibi oldu sonra vazgeçti. İstemsiz yaptığını hiç düşünmüyordum ama neyse. “Öyle olsun.”

“Öyle zaten.” Hala mı trip mevzusundaydık biz ya. Neyse uzatmasa bari.

Bu arada telefonuna mesaj geldi bir göz attı sonra da bıraktı. Kim atmıştı mesajı? Yengesi ya da arkadaşı atmıştır herhalde başka kim atacaktı ki? Yine de içimde oluşan merak duygusunu atamadığım için tam soracakken “Ben söyleyeyim Ayşe abla” dedi. Ne diyeceğimi nasıl anladı diye düşünecekken devamlı sorduğumu fark ettim. Anlaşılan biraz fazla sormuştum bunu.

“Onu sormayacaktım ama neyse.” desem de inanmadı. Kaşları havaya kalktı sonra öyle mi der gibi baktı. Yani ne yaptığını merak etmek de suç olmuştu galiba. Cevap da vermedi zaten. Geri yemeğe döndü. Doyduktan sonra en azından daha iyi ruh haline büründü. En azından nasıl gönlünü alacağımı öğrenmiştim de olay çok büyümeden kapanabilmişti.

Bir anda keyfi kaçtı “Bir şey soracağım yediklerimizin içinde susam olabilir mi?” susam mı? Niye?

“Emin değilim neden?”

“Benim boğazım kaşınmaya başladı.”

“Niye?”

“Susama alerjim var boğazım şişiyor.” Nereden çıkmıştı bu alerji? Hep başına bir şey geldikten sonra söylemek zorunda mıydı öncesinde söylese olmuyor muydu acaba? “Niye şimdi söylüyorsun ki?” bu arada garsonu çağırdım.

“Buyurun efendim.”

“Yemeklerin içerisinde susam var mıydı?” adam suratıma bir iki saniye boş boş baktı ne dediğimi anlamak için sonra da “Emin değilim şefimize sorup hemen geliyorum.” Garson uzaklaşırken Berfu boğazını tutmaya başladı. Rengi değişirken garson geri geldi. “Susam yağı kullanılmış efendim.” Ha siktir yani. İlla bir ipin ucunu görmek gerekiyordu. Şehirden fazlasıyla uzaktık en yakın hastane Allah bilir ne kadar uzaktaydı. “Bir sorun mu var?” Berfu ayaklanırken “Susama alerjim var.” dedi. Çantasını alırken bende kalktım. Mekandan hızla çıkarken korumalardan bir tanesine kartı uzattım “Hesabı öde peşimizden gel.”

Sıra hastane bulmaktaydı. Korumalardan bir tanesi yanımıza geldi “Bir sorun mu var?”

“En yakın hastaneye gidiyoruz. Adresini bul bana at hemen.” Arabaya binip çalıştırdım. Bu arada mesaj geldi. Son sürat hastaneye giderken Berfu nefes almakta giderek zorlanıyordu. “Senin bu başına bir şeyler geldikten sonra söyleme huyunu ne yapacağız?”

“Susam yağı kullanacaklarını düşünmemiştim. Ayrıca bizim evde susam kullanılmadığı için başka yerde kullanılma ihtimalini hiç düşünmemiştim.”

“Off Berfu cidden.”

“Zaten nefes alamıyorum birde üstüne azar işitmezsem iyi olur.” Sesi giderek kısılıyordu.

“Azarlamıyorum ama sende bazı şeyleri önceden söylesen bir problem yaşamayız gibi.”

“Bugünü atlatayım yarına yazılı liste yapacağım ama önce hastaneye gitsek.”

“Deniyorum ama merkezden fazlasıyla uzaktayız.”

Cevap vermezken gaza biraz daha yüklendim. Bende ki bu talihsizlikte ayrı bir hal almıştı. Kızla ne zaman vakit geçirmeye çalışsam ya da aramız iyi gitse bir problemin göbeğine düşüyordu.

Hastaneye ulaştığımızda morarmaya başlamıştı doktor alerji iğnesi yaptı sonra bir saat kadar orada bekleyip eve geçtik. Üzerini değiştirip hemen uzandı. Gözleri kapalıydı ama uyumadığına emindim. Benden kaçıyordu. Yani bir şeyleri sonradan söyleyince eline ne geçiyordu ki?

“Eğer bugün yemekte susam çıkmasaydı ne zaman söylemeyi düşünüyordun acaba?”

“Bir insan durup dururken benim susama alerjim var der mi?”

“Der ben sana hastalandığında ne dedim başka bir şey varsa söyle demedim mi?” cevap vermedi. Yani eğer hastaneye yetişemeseydik ne olacaktı?

“Susunca cevap vermiş olmuyorsun.”

“Tamam özür dilerim. Bir daha önceden söylerim.”

“Hiç emin değilim biz biraz daha hastaneyi bekler gibiyiz.”

“Ben nereden bileyim yemeğin içine susam yağı koyduklarını ayrıca sen bilsen bile ne değişecekti ki? Aklına yemeğin içine susam yağı koyduklarını düşünür müydün?”

“Öncesinde garsona söylersin o da gidip şefe söyler ve olmayan bir şey önerirdi ya da seninkine koymazdı.” Yine bir sessizlik daha.

“Tamam öncesinde söyleyeceğim. Susama ve böğürtlene alerjim var onun haricinde bildiğim kadarıyla başka yok.”

“Bildiğim kadarıyla?” Susam ve böğürtlen. Susamı daha önce duymuştum ama böğürtleni hiç duymamıştım.

“Sonra daha önce yemediğim bir şey yerim alerjim çıkar falan öncesinde söyleyeyim.”

“Bence biz sana direkt alerji testi yaptıralım hepsi bir anda çıkar.” Yüzünü buruştururken gözlerini kapadı. “Boğazım ağrıyor iyileşince devam etsek.” Kafasını yastığa gömerken bende sesimi çıkartmadım.

Sabah uyandığımızda sesi ve boğazı hala çok kötüydü. Kahvaltı yerine çorba içti. O dinlenmeye devam ederken bende çıktım. Evde durmanın bir alemi yoktu. O tüm günü yatarak geçirecekti büyük ihtimalle. Konuşamıyordu da zaten.

Odamda evrak incelerken birden kapı açıldı Burak ve Fatih girdi. Bende diyorum ne eksik bugün. Bunların dalgaları eksik kalmıştı.

“Hayırdır abi hani birkaç gün uğramam diyordun biraz hızlı döndün.”

“Ne oldu kavga falan mı ettiniz?”

“Hayır.”

“Ee ne oldu da kendi iznini kendin iptal ettin?”

“Berfu yatıyor ben de boşuna evde durmamak için çıktım.”

“Niye?”

“Yine mi hasta ettin?”

“Fatihh!”

“Ne yalan mı?”

“Hasta değil.”

“Ne oldu o zaman?”

“Susama alerjisi varmış.”

“Bana dün lokantada susamlı bir şey yedi deme.”

“Yedi.” Burak büyük bir kahkaha patlattı. Yeterince sinirlerim bozuktu bir de üstüne bu geliyordu.

“Abi sende de ne şans varmış ya. Hayır ayrıca kızda hayatımda gördüğüm en şanssız insan.”

“Burak yeterince sinirliyim senden çıkartmayım.”

“Yani sen gel İstanbul’a ilk defa dışarı çık. Onda da yemek ye hastanelik ol.”

“Şimdi nasıl?”

“Boğazı şişiyormuş sesi zor çıkıyor. Ben çıkarken o da uzanıyordu.”

“Yine de bir şey olmamış orası merkeze bayağı uzak çünkü.”

“Trafiğin olmadığı zamana denk geldiği için şanslıydı bir saatlik yolu yarım saatte gittik.”

“Ay yazık ya bu kız kafayı kaldıramadı yastıktan.” Yalan da değildi. Evleneli kaç hafta olmuştu ki ama iki kere hastanelik olmuştu. Bir frenleri tutmayan arabanın içinde mahsur kalıp başını çarpmıştı, arabadan mikrop kapmıştı, midesini bozmuştu, şimdi de alerji yüzünden boğazı şişmişti.

“Hatırlatma Burak.”

“Yani demeyim demeyim diyorum ama içimde tutamayacağım ya çok mu aradınız susamlı yemeği.”

“Yağ, susam yağı varmış yemeğin içinde.”

“Yuh bu hayat bu kıza karşı bence.” Ben sinirden mora dönmeye başlayınca Burak’ın durasının olmadığını fark edince Fatih olaya el attı.

“Biz de akşam sizi yemeğe davet edecektik.”

“Yemek yemiyor sabahta sadece çorba içti. Doktor tam olarak iyileşmeden sert bir şey yemesin dedi.”

“Neyse başka zaman.” Burak ve Fatih daha fazla durmadan çıktılar.

Loading...
0%