Sabah çalan telefonla gözlerimi açtım. Telefonu elime alırken yatağın diğer tarafının boş olduğunu fark ettim. Feyyaz çıkmış olmalıydı. Zerda arıyordu. Uyku sersemi açıp kulağıma tuttum. “Efendim.” Sesim uykudan yeni uyanmamdan kaynaklı çatallı ve pürüzlü çıkmıştı. “Daha uyuyor musun?” Bıraksa daha uyurdum. Ne de olsa bugün bir işim yoktu.
“Evet.” Hayret ediyor gibi bir ses çıkarttı. Ne vardı ki bunda. Bunu sağır sultan bile duymuştu ben uykuyu seviyordum. “İnanamıyorum sana.” Yoksa onunla da bugün planım vardı. Yine mi bir şeyi unutmuştum. Çünkü eğer öyleyse benim acilen hazırlanıp bir doktora görünmem lazımdı da.
“Bir şey mi yapacaktık?” Sesim biraz heyecanlı ve kaygılı çıkmıştı. Cevaptan da korkmuyor değildim. Eğer bir şeyleri unutmaya başlamışsam hiç iyi olmazdı çünkü. “Hayır da saat on bir.” Hay Allah’ım ya. Ben de burada kan ter içinde kalmıştım korkudan. Öyle olsa gerçekten beynimde bir sorun olduğuna anlamına gelirdi ve ben böyle bir şeyi kaldırabileceğimi zannetmiyordum.
“Bugün bir işim yok ve uyumak istemişim.”
“Berfu ya neyse hadi kendine gel.” Yine ne yapacaktık acaba? Niye bitmiyordu bu düğün hazırlığı? Acilen ağustosa girebilir miyiz? Ben daha fazla düğün etkinliği kaldırabilecek durumda değilim de. “Niye?”
“Yarın kamp yapmaya gidiyoruz.” Dedi birden. Ses oldukça heyecanlı çıkmıştı. Bir an ha iyi diyecektim ki ne dediğini tam olarak algılayamadım. “Nereye gidiyoruz?”
“Kamp yapmaya.” Öylesine doğal söylemişti ki gören de bizi her hafta kamp yapmaya gidiyoruz falan sanırdı o kadar yani. Benimle dalga falan mı geçiyordu? Yoksa bunun gerçek olma ihtimali yoktu da. “Kamp nereden çıktı ya seni yakında düğünün yok mu?”
“Var bride time etkinliği olacak zaten. Ben yani muhteşem gelin ve nedimelerim.” Yarabbi sana geliyorum! Allah’ım insanlar neden çok zengin olmasın dediğini anlıyor gibiyim şu an. Bu kız iyice kafayı yedi. Çok para göz çıkartmış dedikleri doğru olsa gerek. Bu ne arkadaş ya ne düğün planlamaları ne de düğün öncesi planlamaları bitmiyordu. Bir de düğün sonrası vardı. “Canım benim gelin etkinliği gelin hamamı ya da bekarlığa veda partisi olmaz mıydı? Kamp ne?”
“Of söylenme.” Bir de söylenme diyor ya ne yapayım? Ben gidemem dağa bayıra. Hiç benlik değil. Ayrıca korkarım ben böcekten falan da. Anlamam yani. Sevmem de. “Ben gelmesem.”
“Olmaz.” Sesinin netliği karşısında benim de netliğim kayboluyordu. “Ay cidden lütfen. Ayrıca Feyyaz’da bu aralar erken geliyor.” Benim bahanem bu kadardı sonrası yoktu.
“Olmaz. Alt tarafı 2 gün.”
“Bir gün de değil.”
“Sen hiç bir günlük kampa gittin mi?”
“Hayır çünkü ben daha önce hiç kampa gitmedim.”
“İyi o zaman dinle bir günlük kamp olmaz en az iki günlük olur.”
“Of Zerda ya .”
“Hiç oflama geleceksin.”
“İstemiyorum ama.”
“Olmaz.”
“Zerda ama.”
“İtiraz kabul etmiyorum sana da iyi gelecek.”
“Ben ne otların üzerinde uyumak istiyorum ne de börtü böcek görmek istiyorum.”
“Hiçbir şey olmaz ayrıca çadırlar var.”
“Hayır diye bir kelime duydun mu?”
“Hayır duymadım ben babasının minik prensesi olarak büyütüldüm sence hayır benim için gerçek bir cevap mıdır?”
“Zerda ya.”
“Tamam yeter bu kadar söylenme kapatmam lazım işlerim var benim. Yakında düğünüm var.”
Sonra da şak diye birden telefonu kapattı. Nereden çıkmıştı bu kamp işi. Cidden öyle ortamları hiç sevmezdim bir de üstüne hediye gibi nedimelerim diye söylediği grubun içinde anlaşamadığım bir sürü insan vardı hala. Gelin hamamı, kınası, bekarlığa partisi hatta tatili bile duymuştum ama kampı ilk defa duyuyorum. Hiç sevmiyordum ya ne olacaktı şimdi? İnşallah Feyyaz izin vermezdi de gitmezdim. Bir süre yatakta debelendikten sonra kalkıp kahvaltıya indim.
Saatler geçmiş ve hava çoktan kararmıştı. Feyyaz gelmiş ve yemek yedikten sonra evin içinde geziniyordu. Bir çalışma odasında bir bahçedeydi. Ben de elimde kitapla oturuyordum. Bu aralar kitap okuyamamıştım. Yarım bıraktığım kitaplarımı tamamlamaya çalışıyordum. Kapı çalındığında balkonda oturuyordum. Oturduğum yerden kapı gözükmediği için kimin geldiğini göremedim. Kitabı kapatıp ayaklandım. Aşağı indiğimde Zerda’nın sesi geliyordu. Sabah mışlı konuşunca kalkıp eve gelmişti ne ilginç kadındı ya. Burak abi Feyyaz’ın yanına oturmuştu bende tekli koltuğa oturdum. Bir süre normal şeylerden konuşmuş sonra da Zerda konuyu istediği yere çekmeyi başarmıştı. “Abi sana bir şey soracağım.” Ne soracağını gayet iyi biliyordum ben. “Zerda hayır.” Benim itirazımla kısa bir bana baktı ama durmadan devam etti.
“Evet ve Berfu yarın benimle kampa gelebilir mi?”
“Ne kampı?”
“Kızlarla birlikte kampa gideceğiz.” Feyyaz anlamaz bir ifade ile yüzüne baktı. Nereden çıktı bu der gibi hali vardı çok haklısın kocam bu şekilde devam et n’olur? “Düğün öncesi?”
“Düğün öncesi etkinliği olarak düşünebilirsin aslında.” Feyyaz bu tarz şeyler düşünmediğini de düşünmeyeceğini de biliyorduk. “Nereye?” Sorma sana ne ki? Gitmesin de işte bir sana karşı gelmez. Keşke öncesinde uyarsaydım.
“Çok uzağa değil ya İstanbul sınırları içerisinde kalacağız ve sadece hafta sonu.”
“Pazar döneceksiniz yani.”
“Evet. Gelse olmaz mı?”
“İyi gitmek istiyorsa gidebilir.”
“Teşekkürler.” Zerda zafer benim der gibi bakıyordu. Sınıftan kızlarla gideceğiz desem kesin mırın kırın ederdi. İnanamıyorum ya cidden şimdi gitmek zorundaydım. Bu sıcakta ormanın içinde Allah bilir nasıl hayvanlar vardı. Biraz daha oturup kalktılar. Ben önde yukarı çıkarken Feyyaz peşimden geliyordu. “Olmaz desen olmaz mıydı?”
“Neye?” Daha neye evet dediğini bile hatırlamıyordum ama unutkan ben oluyordum ne ilginçti. “Kamp işine?”
“İstemiyor muydun?” Sesi şüphe içeriyordu. Yüzüme baksa anlardı ama bakmamıştı. Mükemmel yani neye evet neye hayır deri onu bile bilmiyordu ve biz iki yıllık evliydik. “Evet.”
“Gitme o zaman.” Tabi o, o kadar basit olsa Zerda kalkıp gelmezdi. Benim Feyyaz’a sormayacağımdan emin olduğu için kalkıp buraya gelmişti. Şimdi gelmiyorum desem kesin küserdi. “Zerda hayır diye bir cevabı kabul etmiyor.”
“Nereden bileyim ben gitmek istemediğini.” Zaten bilsen ben bir sorun olduğunu düşünmem lazım değil mi? Yüzüme bakmamıştın çünkü. “Yüzüme baksaydın anlardın bence.”
“Kar tanem ben sana niye yaranamıyorum bir türlü. Hayır desem sorun evet desem sorun.” Acaba neden? Ben neyi sevip sevmeyeceğimi neyi kabul edip etmeyeceğimi neyi isteyip istemeyeceğimi bilmiyordun da ondan. “Sende hep yanlış şeylere yanlış şeyleri söylüyorsun.”
“Bir ara liste yapıp bana ver bence bu şekilde kafam karışmaya başladı artık.” İyi liste ile anlaşalım olsun bitsin. Aylık bir liste yaparız olur biter değil mi? Ama genel şeyleri sakın aklımızda tutmayalım. “Abartma istersen.”
“Kim abartıyor şu anda emin değilim.”
“Of tamam her neyse.” Cevap vermezken ben de giyinme odasına girdim. Dolabın üstünden büyükçe olan el çantasını aldım. Çadır işini Zerda hallediyordu. Sadece kıyafet götürecektim. Dolabı biraz karıştırıp içinden birkaç şey seçip çantaya yerleştirdim. Sonun işim bittiğinde odaya geri döndüm. Feyyaz elinde bilgisayar yatağın üstüne oturmuş bir şeylere bakıyordu. Üstümü değiştirip elime kitabı alıp yatağa uzandım. Çok heyecanlı yerinde kalmıştım bir an önce bitirmem lazımdı.
Sabah erkenden kalkıp kahvaltı yaptım. Zerda saat dokuzda bizi aldıracaktı. Kahvaltı yapıp hazırladığım çantayı alıp bahçeye çıktım. Araba gelmiş beni bekliyordu. Arabaya yerleştim. Zerda ve Nil içindeydi. Diğer kızları da alıp iki araba ilerlemeye başladık. Bir ara Zerda telefonla uğraştı ama üzerine pek düşmedim her zamanki halleriydi. Birkaç hikaye paylaştı İnstagram’da. Sonra da telefonun çekmediği bir yere gittiğimizi söyledi. İstanbul sınırları içinde internetin çekmediği bir yer mi vardı? Kafa karıştırıcıydı. Uzun bir yola gittiğimiz belliydi. Merkezden uzaklaştıkça uzaklaşıyorduk. Sonunda ormanın içinde bir yere durduk. Biz elimizde çantalarla arabadan indikten sonra tanımadığım bir adam bize yardım etti. Çadırlar hazırdı ve bizi bekliyordu. Sadece çadırlar hazır değildi. Birçok şey hazırdı.
Zerda çadırları dağıttıktan sonra üstümüz değiştirdik. Feyyaz’a geldiğimizi haber vermek için telefonu elime aldım ama cidden çekmiyordu. Hatlarda çekmiyordu. Hadi internet neyse de hatların gitmiş olması işte bunda bir sorun vardı. Çadırdan çıkıp Zerda’yı buldum. “Hatlar neden çekmiyor?” Yüzüme kısa bir bakış atıp elindeki bardağa su doldurmaya devam etti. “Öyle miymiş?” Çekmediğini bildiğine o kadar emindim ki anlatamam.
“Evet.” Yüzünde munzur bir gülümseme vardı. Kesin biliyordu burada hat çekmediğini. Bilerek buraya getirmişti. Kafayı yemişti herhalde. “Zerda!” Sesim uyarır tonda çıkmıştı. Feyyaz’a kafayı yedirtecekti galiba. “Efendim.”
“Delirdin mi? Feyyaz arayıp ulaşamadığında kafayı yer biliyorsun.” En son birkaç saat ortadan kaybolduğumda koca İstanbul’u aramıştı. Şimdi tümden delirirdi. “Bir şey olmaz benimle birlikte olduğunu biliyor nasıl olsa.” Asıl onda bir problem olduğunu düşünme ihtimali daha çok gibiydi bence.
“Nasıl bir şey olmaz.” Etrafıma kısa bir göz gezdirdim. Baran’ın bizimle gelmiş olması gerekiyordu. Hemen arkamızdaki arabaya binmişlerdi ama geldiğimizden beri hiç görmemiştim. Hatta şu anda hiç bir koruma görmüyordum. “Korumalar nerede?”
“Bilmem birazdan gelirler.” Kesinlikle bir şeyler karıştırıyordu ve inşallah sonu ölümümüzle bitmezdi. Çünkü oraya gidiyor gibi bir hali var gibiydi. “Zerda beni kısa yoldan delirtmeye mi çalışıyorsun?”
“Biraz sakin olsana sen.” Sakin mi olayım? Kız bildiğimiz beni kaçırmıştı? Dağ başında kalmıştık hem de telefon çekmiyordu. “Zerda!”
“Ne biraz uzak kalmak istedim ya sürekli etrafımda adamlar olması sıkıcı olmaya başlamıştı hem kızlarda rahatsız olacaktı.” Ben alışmıştım beni rahatsız etmiyordu artık onlar. Sınıf arkadaşım gibi olmuşlardı artık. Hatta hocalar bile önlerine kağıt koyuyordu o derece yani. “Sende hatların çekmediği bir yerde sıfır koruma ile birkaç kızın güvende olacağını düşündün.” Vahşi hayvan saldırısından tut da bizi izleyen bir grup bile olabilirdi.
“Korumalar var sadece bizden 100 metre ileride bekliyorlar.” Aman iyi 100 metreymiş. Ayrıca kızlarla tanga ile mi dolaşacaktı da rahatsız olacaktı acaba? Ne vardı arabanın içinde oturan iki kişiden rahatsız olacak. Dur bir dakika! Bunu bizimkiler kabul etmezdi çünkü Feyyaz etmezdi. “Feyyaz’ın böyle bir şeye izin vermeyeceğini bilecek kadar tanıyorum kocamı.”
“Yani belki sizin korumalar olsaydı olabilirdi ama.” NEEE? Bunlar bizimkiler değilse bizimkiler neredeydi? “Zerda ne haltlar karıştırdın sen?” Başımızı bela sokacak cinsten dur daha doğrusu kendi başını belaya sokacak cinsten. İstemediğim bir geziye geldiğim için kendi huzurumu kaçırmayı planlamıyordum çünkü.
“Off sen biraz rahatlar mısın? Seni o sürekli izleniyormuşsun hissinden birkaç günlüğüne kurtardım. Lütfen şimdi sakinleşir misin? Yarın akşama döneceğiz zaten.” Aman ne güzel. Bir de sanki bunu ben istemişim gibi entegre ediyordu. “Tabi bu arada Feyyaz deliye dönüp bizi burada bulmazsa.”
“Bulamaz merak etme.” Tabi çünkü artık İstanbul’da değildik. İstanbul sınırları diyerek hedef şaşırtmıştı. Bu kız zekiydi de çok farklı yönlere çalışıyordu aklı inşallah sonunu bu getirmezdi. “Ben değil sen merak et bence yarın dönünce neler olacak diye.”
“Düşünemem şu anda hiçbir şey rahatlamak adına geldim zaten. Şimdi hadi bir şeyler yiyelim acıktım. Açık hava iyi geldiyse demek ki.” Bu kız kesin kafayı yemişti. Düğün heyecanı kesin bunun hatlarda bir kesintiye falan sebep olmuş olmalıydı yoksa beni de alıp ortadan kaybolmuş olmasının başka bir açıklaması olamazdı.
Açık hava özellikle orman havasının neden sevmediğimi fark etmiş oldum. Sivrisinekler o kadar önleme rağmen her tarafımı ısırmıştı bacaklarım kıpkırmızı olmuştu. Bir de deli gibi kaşınıyordu. Sadece beni de değil neredeyse herkesi ısırmıştı ve buna Zerda’da dahildi. Düğün öncesi kolları ve bacaklarını kızartmıştı kendi etti kendi buldu bu olsa gerek. Gece de yabani bir hayvan gelir mi diye de uyuyamamıştık. Uzun lafın kısası hepimiz muhteşem gitmiş mahvolmuş bir şekilde geri dönüyorduk şu anda. Allah her şeye söylenen bizlere ağzımızın payını verip gönderiyordu. Sen git lüks şehir hayatını beğenme sonra al başını git sonra da tıpış tıpış geri dön.
Sabah kalkan gidelim demeye başlayınca toparlanmıştık. Bu arada Zerda bizden sözde 100 metre uzakta durması gereken adamları bulmuş gelmiş ve etrafı toplatmıştı. Arabaya binmeden önce beni birde üstüne elimden arı soktu. Elim şişmeye başlayınca hepimiz bir korktuk acaba alerjim mi vardı? Çünkü hastaneye çok uzaktık ve kesin alerjim varsa ölürdüm hastaneye varana kadar. Neyse ki o kadar şiddetli değilmiş alerjim sadece şişmekle kalmıştı. Tabi elim kocaman olmuştu. Şehir merkezini görünce içime büyük bir rahatlama çöktü. Ben kesinlikle doğa insanı değildim. Ben teknolojik hayatımı fazlasıyla seviyordum. Çocukluktan beri hep teknolojinin içindeydim ve bu en büyük şansımdı büyük ihtimalle. Önce kızları bıraktık sonra da bizim eve geldik. Kapının önünde Burak abinin arabasını görünce burada olduğunu anladık. Ben önden indim. Valla şu anda Feyyaz’ın vereceği tepki hiç umurumda değildi suç benim değildi. Burada kaçırılan bendim. Ben kapının önüne geldim ki kapı açıldı ve birden karşımda Burak abiyi gördüm hemen arkasında da kocamı gözleri uykusuzluktan şişmiş ve kızarmış, sinirden mora dönmüştü. Bu sinirle kesin Zerda’yı öldürürdü. Bunu şu an psikolojimin kaldıracağını hiç zannetmiyordum. Avını bekleyen avcı gibi kapıya yaklaşıyordu. Burak abi kapının önünden çekildiğinde hızla sarıldım. Benim sarılmamla yerinde kalsa da hala sinirden titriyordu.
...
Feyyaz sabah uyandığında karısının çoktan çıktığını fark etmişti. Bu kadar erken çıkıp ne yapacaklar diye düşünmeden edemedi. Söylene söylene kalkıp aşağı indi. Kahvaltı yaparken bir gözü de telefondaydı. Niye aramamıştı? Üzerini giyinip evden çıktı. Saatler geçmişti ama ne arayan ne de soran vardı. En sonunda dayanamayıp Berfu’yu aradı ama telefonu kapalıydı. Baran’ın yanında gittiğini bildiği için hemen onu aradı ama telefon yine kapalıydı. Yine Berfu ortada yoktu ve Baran yanındaydı ve ikisinin telefonu da kapalıydı. Zerda’yı arasa da onun telefonu da kapalıydı. Kesin kafayı yerim ben diye düşünürken Burak’ı aradı. Telefon üçüncü çalışında açıldı. “Efendim abi.”
“Zerda hangi cehennemde?” Burak nişanlısı ile sabah evden çıkmadan önce konuşmuştu ama ondan sonra haber almamıştı. Kesin yine bir yerlerde fotoğraf çekip video atıyordur bir yerlere diye düşünüp üzerine düşmemişti. “Kampa gideceklerdi ya sabah konuştum en son.” Sabahtan kastı neydi? Çünkü kimseye ulaşamıyordu
“Lan delirtme beni kimi arasam telefonu kapalı.” Burak bir an karakterinin tersine giderek optimisttik davrandı. “Belki internet çekmiyordur.” İnternetten arasa belki diyebilirdi ama normalden aramıştı Feyyaz. “Normalden aradım Burak.”
“Belki telefon çekmemiştir biraz bekle tekrar ara.” Ara ara hatların çekmediği oluyordu belki de öyle bir yerdelerdi. Bu da neden telefonun çekmediğini açıklardı. Belki birazdan çekerdi. “Nereye gittiler de telefon çekmiyor olabilir.”
“Valla çok emin değilim abi açıkçası tam konumu bilmiyorum.” Bir kere sormuştu ama konumu tam hatırlamıyorum İstanbul’un içinde kalıyor demişti Zerda. “Lan delirtme beni yanlarında kim gitmişse ara öğren.”
“Tamam bekle ben birazdan döneceğim.” Telefonu kapatıp kenara bıraktı Feyyaz.
Aradan geçen 20 dakika da kimse aramamıştı. Karısını tekrar aradı ama telefonu kapalıydı. Sinirlerine hakim olamıyordu yine. İçindeki felaket tellalları yine iş başındaydı. Kadının başına kötü bir şey geldiğini söyleyip duruyordu. Ne zaman istemediği bir şeye gitse zaten hep bir problemle dönüyordu ve araları olduğundan daha kötü bir hal alıyordu. Dün akşam gitmek istemiyordum demişti ama sabah kalkıp gitmişti. İlla gözünün önünden ayırmaması gerekiyordu. Burak’ı aradı tekrar. Bu sefer telefon daha geç açılmıştı. “Efendim.”
“Burak neredeler?” Burak’ın titreyen nefesi ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Daha doğrusu ne diyeceğini biliyor ama nasıl diyeceğini bilemiyordu. “Bilmiyorum.” Tek seferde ağzından çıkmıştı. Uzatmanın bir alemi yoktu. Başına bir bela aldığının farkındaydı ama yapacak bir şey yoktu artık.
“Nasıl bilmiyorsun?” Feyyaz derin bir nefes aldı. Burun delikleri iyice genişlemişti. Öfkeli bir boğayı andırıyor gibiydi. “Bilmiyorum çünkü sabah onlarla giden adamlar ortada yoktu.” Yanlarında giden herkesi aramıştı ama açan olmamıştı hepsinin telefonu kapalıydı. Zerda’nın böyle bir şeye kalkışmış olması kesinlikle can sıkıcıydı.
“O nişanlın ne tÜR OYUNLAR ÇEVİRİYOR LAN?” Sesi sona doğru giderek artmıştı. Burak yutkunmadan duramadı. Aramadığı kimse kalmamıştı ama bulamamıştı. Zerda son günlerde sıkıldım, niye her tarafa güvenlikle gidiyoruz diye söyleniyordu ama böyle bir şeye kalkışacağını düşünmemişti. Fakat düşünmesi gerekiyordu ne de olsa sevgilisi tam bu aileye yakışır şekilde deliydi. Yine de Feyyaz abisinin karısını alıp ortadan kaybolmak kesinlikle delilikten çok daha fazlasıydı. Bu ölüme susamak gibiydi. “Yarın dönecekler öğreniriz.” Eğer başlarına bir şey gelmişse ne olacaktı? Yarına kadar oturup gelip gelmemelerini mi bekleyeceklerdi.
“Burak sabrımı falan sınıyorsan hatırlatayım ben sabrıyla tanınan bir insan değilim.”
“Biliyorum ama biraz kafa dinlemek istemişler anlaşılan.”
“Ben ona kafa dinleteceğim sen merak etme bir daha kafasını düşünmesine gerek bile kalmayacak.”
“Abi...” dese de telefon kapanmıştı. Feyyaz hızla yerinden kalkıp dışarı çıktı. Bu arada Cüneyt’i aramıştı yerlerini bulması için.
Eve geldiğinde yerinde duramıyordu. Bir ileri iki geri yürüse de saatlerce haber gelmedi. Zaman geçmiş hava kararmıştı. Burak da Feyyaz’ın yanına gelerek olası bir cinayeti önlemeye çalışıyordu şu anda önleyebileceği tek cinayet nişanlısının olacak gibiydi ama saatler ilerledikçe onu bile önleyebileceğini düşünmüyordu. Üç kuzen oturmuş sabah olmasını bekliyordu ama sabahın olası bir türlü yoktu. Feyyaz iki kere Burak’a saldırmıştı. Burak’ın kaşındaki yara ve gözünün altındaki morluk zorlu bir gece olduğunu gösterir şekildeydi.
Saat öğlene gelirken dışarıda duran araba ile Burak hızla kapıya yöneldi. Karşısında Berfu’yu görünce rahat bir nefes almıştı hayatında bu kadar rahatladığını hissetmemişti. Zaman ilerledikçe başlarına bir şey mi geldi sorusu içini kemirmiş durmuştu. Eğer öyle olsaydı Feyyaz’a gerek kalmadan kendi kafasına fala sıkardı çünkü.
Feyyaz boynuna dolanan kollarla derin bir nefes verdi. Dünden beri boğuluyordu sanki ve şimdi tekrar nefes almaya başlamış gibiydi. Kolunun birini kadının bedenine sararken diğer her an karşısında duran kadına saldıracak gibi tutuyordu. Saçlarına derin bir öpücük bıraktı. Kokusunu içine çekmeden duramamıştı. 24 saattir haber alamamıştı ve kafayı yiyeceğini düşünmüştü gerçekten. “Her tarafımı sivrisinekler ısırdı.” Diye sızlanmasına bile razıydı şu anda. Berfu bir adım geri çekilirken “bak elimi de arı soktu.” diye sızlanmaya devam etti. Berfu bir taraftan da şişmiş elini göstermek için uzattı. Feyyaz kadının uzaklaşmasıyla aradığı saldırı fırsatını bulan bir aslan gibi öne atıldı. “SEN KARIMI ALIP NASIL ORTADAN KAYBOLURSUN LAN!” Berfu bir an kulağının dibinde bağırılmasıyla kulağını kapatma isteği duydu ama elini kulağını kapatmak yerine daha işlevsel kullanabilirdi.
Zerda karşısındaki adama baktı. Verecek cevap bulmaya çalışıyordu ama konuşsa işler daha kötüye gidebilir gibi geldiği için sesini çıkartamadı. Fatih müdahale etmek için bir kolundan tuttu. Berfu hala önünden ayrılmamıştı. Anlık bir korkuyla koluna sarıldı, boşluğuna geldiği için şiş eliyle adamın kaslı kolunu sıkı sıkı tutuyordu ve eli acımaya başlamıştı. “Tamam olan oldu ikisi de sağlam bir şekilde buradalar.” Fatih’in cümlesi kesinlikle Feyyaz’ın kulağına ulaşmamıştı.
“DELİRTME BENİ ZERDA CEVAP VERSENE LAN!” Şu an iki kişi bir adamı tutmaya çalışıyordu. Zerda yarısı Burak’ın arkasına gelecek şekilde duruyordu. Bu kadar kötü bir tepki beklememişti açıkçası. Kızacağını biliyordu ama şu an onu öldürecek gibi bakıyordu ve onu tutan tek şey adamın hemen önünde duran Berfu’ydu, eğer bir adım sağa kaysa adamın önü tamamen açılacak ve üstüne atlayacaktı.
“Tamam Feyyaz olan oldu artık sakinleş.” Fatih sıkı sıkıya yapıştığı koluna nazaran onu tutan kişinin hemen önünde duran kadın olduğunun farkındaydı. Kenara itmek istemediği için yerinde duruyordu. “O SİKTİĞİMİN ÇENESİ NORMALDE KAPANMAZ ŞİMDİ DE AÇILMIYOR MU?” Feyyaz öne bir adım daha atmaya çalıştı ama kulağına gelen sesle yerinde kalmaya devam etti.
“Tamam ama hayatım bir şey yok sakinleş.” Berfu korku dolu sesi şu an için Feyyaz’ın kulağına giden tek sesti. Dün sabahtan beri acaba bir şey mi oldu korkusuyla ölüp ölüp dirilmişti resmen. “Biraz yalnız kalmak istemiştik o kadar.” Zerda’nın kendini açıklamaya çalışması kesinlikle akıl karı değildi çünkü açıklaması mantıklı değildi. “Zerda sus bence.”
“Adamlar nerede?” Feyyaz’ın sesi biraz daha normal seviyelere dönmeye başlamıştı. Şu an Berfu burada olmasa yapacağı şeyi biliyordu ama içindeki canavarı görmesini istemiyordu. “Zerda cevap versene!” Zerda’nın da kafası karışmıştı az önce sus dememişler miydi? Nasıl açıklayacağını bilemiyordu. Babasını zan altında tutmak istemiyordu.
“Sürekli birilerinin gözetimi altında kalmak istemediğim için...” Bir süre düşünüp yutkundu. Nasıl devam etmeliydi. Babamın adamlarına yakalatıp bir yere kapattırdım dese ondan çıkartamadıklarını sinirini babasından çıkartacaklardı. “Eee?”
“Gelirler birazdan.”
“Zerda adamı delirtirsin sen.”
“Burak sen Zerda’yı da al git. Yeterince gerginiz.” Burak cevap vermek yerine başını sallayarak Zerda’nın kolundan tutarak peşinden çekmeye başladı. Fatih de arkalarından çıkarak sakinleştirme işini Berfu’ya bırakmıştı.
Zerda, Burak’ın yüzüne bakınca yüzünü buruşturdu. Onun küçük kaçamağının cezasını sevgilisi çekmişti anlaşılan. “Çok acıyor mu?” Şu an aklındaki yüzündeki ağrı değildi oradan canlı çıktıklarına daha mutluydu. Bu kez şans yanlarındaydı ama gelecek sefer olmayabilirdi. “Aklından ne geçiyordu?”
“Sana söyledim değil mi sürekli gözetlenmekten sıkıldım diye.”
“Zerda böyle bir halt yiyeceksen Berfu’yu dışarıda bırakmalıydın.” Tamam olan olmuştu kabul ediyordu biraz fazla olmuştu ama onlar da biraz fazla abartmıyor muydu? Bir şey olmadan dönmüşlerdi işte. “Ama o tek değildi ki. Ayrıca abartmıyor musunuz?”
“Lan adamın hasta karısını alıp ortadan kayboldun ve dünden beri haber alamıyoruz.”
“Bir şey olmadı ama.”
“Lan pimpirikli bir kız zaten olsa ne olacaktı?”
“Dikkat ettim.”
“Zerda ağzımı bozdurma benim lan. Kız içeri girer girmez şikayete başladı bile. Zaten nazlı ve sitemli bir insan bir de hastalıklı bir tip nasıl dikkate güvenir de telefonun çekmediği bir ormanın içine götürürsün.”
“Off ama.”
“Oflama bana daha başlamadık bile eve gidelim o zaman görüşeceğiz.” Zerda bu kavganın da olayın sebebini de anlamıyordu şu anda. Annesi babasından habersizce Paris’e gitmiş on gün sonra dönmüştü birde. Onlar alt tarafı bir geceyi ormanda geçirmişti. Ayrıca fazlasıyla problem yaşamışlardı daha fazlasına hiç ihtiyacı yoktu. Sivrisinek ısırıklarından kaynaklı tüm cildi bozulmuştu ve düğüne kadar nasıl geçireceği daha büyük bir soru olmalıydı sanki.
Berfu kapanan kapı ile adamın yüzüne baktı. Eli iyice ağrıyınca kolunu bıraktı. “Tamam sakin ol.” Feyyaz’ın hiç sakin olmakla alakası bile yoktu. Dünden beri kafasının içinde felaket tellalları ötüyordu şu an derdi sakin olmak değil birilerinden hıncını almaktı. “Berfu!” Berfu bunun böyle sonuçlanacağını gayet iyi biliyordu. Zerda sorgusuz sualsiz büyümüş olabilirdi ama kendisi büyümemişti ve kocası da öyle bir insan değildi. Birde üstüne daha önce ortadan kaybolmakla alakalı bir de anıları vardı.
“Biliyorum ama olan oldu.” Elden gelen ve yapılabilecek bir şey yoktu gidip Zerda’yı ölüdürse bile eline geçecek bir şey yoktu. “Lan aklım çıktı!” Ses tonunu normal tutmaya çalışıyordu ama aldığı nefesler ciğerlerine ulaşmıyor gibiydi sanki her konuştuğunda içinde oksijen kırıntısı kalmadan dışarı çıkıyor gibiydi.
“Biliyorum.” Bundan telefonun çekmediği ilk dakikadan itibaren farkındaydı ama elinden gelen bir şey olmamıştı. Kendi başına geri dönebileceği bir yerde değildi. Ayrıca kendisi de fazlasıyla korkmuştu bu konuda. “Hadi beyinsiz düşünmüyor da sen niye onun aklına uyuyorsun ki?”
“Uymadım ki gittiğimiz yeri varana kadar bilmiyordum. Hiçbir şey söylemeden götürdü.” Haklıydı bunun sinirinin kendisinden çıkmasına izin veremezdi. Hele de hiçbir suçu yokken. “Baran nerede onunda ciğerini sökeceğim.”
“Bilmiyorum ormana vardığımızda ortada yoktu.” Ama bunun altından da Zerda’nın çıkacağından emindi. “LANN!” Kocasının hiddetli sesi yerinde sıçramasına sebep olsa da dikkatini dağıtmak için şiş elini gösterdi. Kocaman olmuştu.
“Tamam hadi ama benimle ilgilen. Bak elim şişti diyorum.” Dikkatini en iyi bu şekilde dağıtırdı. Feyyaz gözlerini kadının şişmiş ve kızarmış elinde gezdirdi. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Kendisi ne kadar sinirli olursa olsun karısının şu an mızmızlığı üzerindeydi. “Ne oldu?”
“Arı soktu.” Bileğinin üstüne çıkmamıştı. Elini avuçlarının arasına alıp parmaklarını üzerinde gezdirdi. Dokundukça içine gidiyordu. “Ağrıyor mu?” Aşırı değildi ama ağrıyordu. Şu an ağrıyan tek yeri de değildi uykusuzluktan tüm vücudu ağrıyordu.
“Evet.” Hastaneye gidelim dese bile gitmeyeceğinden emindi. Evde şişlik ve kızarlık için bir merhem olduğundan emin değildi ama eczaneden alınabilirdi. “Merhem sürelim.” Berfu kollarını öne doğru uzattı.
“Sivrisinekte ısırdı.” Az önce kolunu kaldırdığında fark etmişti. Kollarında kırmızı benekler vardı büyük ihtimalle özellikle kaşırsa mora döneceklerdi. “Bakıyım.” Berfu koltuğa uzanıp kollarını ve bacaklarını gösterdi. Deli gibi kaşınıyordu ve kaşımamak için kendini zor tutuyordu.
“Çok kaşınıyor.” Daha çok kaşınırdı. Feyyaz kendine hakim olmaya çalışıyordu ama içindekini tutamıyor gibiydi. “Kalk yukarı çıkalım soğuk bir duş al biraz azalır. Sonrasında da merhem süreriz. Bir daha da bilmediğin yerlere gitme.”
“Ben gitmedim diyorum ya.” Ona kalsa hiç gitmeyecekti. İzini veren oydu. Kendisi gitmemek için ayak diremişti bir de üstüne. “İyi o zaman Zerda’nın aklına uyma.” Bundan emin değildi işte. Kamp işini sevmemiş olabilirdi çoğu zaman eğlenceli şeyler yapıyorlardı. “Bakarız.”
Berfu duş almış sonra da yara yerlere merhem sürüp uyumuştu gece boyu korkudan hepsi oturduğu için fazlasıyla uykusu vardı. Feyyaz karısının sağ salim dönmüş olmasına sevinse de hala sinirini tam olarak atamamıştı. Onu yatırdıktan sonra aşağı indi. Baran’ı görünce taam dövmek için yanına gidiyordu ki araya Cüneyt girdi. “Feyyaz Bey, bir dakika dinleyin.”
“Lan neyini dinleyeceğim. Sen akla hizmet Berfu’yu bırakıp ortadan kaybolursun.” Baran iki adım uzaklaşırken sesini aradı. Ne diyeceğini kestiremiyordu ama içinde ölüm korkusunu taşıyordu. Kısa bir arayıştan sonra “Âdem İlhanlı’nın adamları yolda giderken yolu kesip bizi aldı.” Tek açıklaması buydu. Kendince de mantıklıydı ama karşısındaki adama mantıklı gelmeyeceği kesindi.
“Lan o kadar adam nasıl izin verirsiniz?” Sorudan çok kalıbınıza tüküreyim cinsinden gibi söyleyişi vardı ama yine de Baran açıklamaya devam etti. Susmak ona şu an yarar sağlamıyordu. “Ayarlamışlar. Önce bizde geleceğiz dediler sonra da bizi indirip bir depoya götürdüler. Dünden beri oradayız biraz önce bıraktılar.”
“O kadar adam sizde hadi gidelim dediniz yani.” Demelerine fırsat kalmamıştı ki. En son boynunda bir ağrı hissetmişti ama o kadar sonrasına gözünü bir depoda açmıştı ama böyle dese kesin ölürdü. “Bizden çok kalabalıklardı.”
“Bunun altında kalır mıyım ben?” Bunun imkansız olduğunu herkes biliyordu. İster Zerda’nın babası ister kendi babası olsun fark etmezdi otoritesini sarsacak hiçbir şeye izin veremezdi. “Ben bir şeyler ayarlayım mı?”
“Şu düğün olmasa ortada ben ne yapacağımı biliyorum ama tüm medyanın gözü bizim üzerimizde. Dua etsinler.” Her köşeden bir gazeteci gönderiyorlardı şimdi ne yeri ne de zamanıydı. Ama bu aylar sürecek değildi birkaç haftaya unutulup gidecekti. O zaman gösterecekti. Şimdilik küçük bir gözdağı yeterliydi. “Ne yapalım?”
“O adamları bulun sonra da arabadan adam almak neymiş gösterin. Adem İlhanlı’ya da bir mesaj iletin. Feyyaz Hancı’nın işine karışılmaz diye.” Cüneyt emiri onaylarken hala aradan ayrılmamıştı. “Hemen.”
“Bir daha da bir siki tutamayacaksınız o işin başına varmayın.”
“Bir daha olmayacak.”
“Baran bir daha olmayacakların giderek artıyor.”
“Kusura bakmayın.”
“Lan gözümün önünde bir siktir git.”
Feyyaz geri içeri girdiğinde yukarı çıktı. Başı ağrıyordu. Tüm gece ayaktaydı neredeyse. Yatağa uzandı. Berfu yarınlar yokmuş gibi uyuyordu. Gözlerini kapattı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
49.02k Okunma |
2.37k Oy |
0 Takip |
69 Bölümlü Kitap |