@ahududu0
|
3. KALBE SAPLANAN SANRI
"Seni gördüğüm an kalbime bir sanrı saplanır. Acıtsa da sen olduğun için yarasını görmezden gelir. Susarda konuşamaz, dili lâl olur. Bir gülümsemene kalbimdeki zincirler çözülür."
Sahi en son ne zaman beklenti içinde olmadan yaşadım? Hayatta neyin peşinde olduğumuzu bilmeden koşarız. Sürekli durmadan geleceği düşünmek ne kadar doğru? Ölüm mü bana geliyor yoksa ben mi ona koşuyorum? Son nefesini verirken aklımdan geçenler bunlardı. Dizlerimde hissettiğim yaraların içinden akan kan olukları, göz yaşlarımın sayısını yine geçemedi. Kanayan ruhum bedenimi umursamadı.
Her insan anne diye ağlarken ikisininde ismi dudaklarımdan çıkmıyordu. Baba diye sayıklasam yanımda olur mu? Düştüğüm yerden ellerimden tutup kaldırır mı? Sonra da saçlarımdan okşar mı? Ağlama kızım diyerek teselli eder mi? Sanmıyorum. Gerçek ne ki hayalimde o olsun? Belki de ölürsem kurtulurum.
Anlımda sıcaklık hissettim. Kaşlarım istemsizce çatıldı. Saçlarımın her teline özen gösterir gibi okşandığını, göz kenarlarımda ki küçük dokunuşların göz yaşlarımı sildiğini... Baba, sen misin? Elimi kaldırmaya çalışırken kolumun ağrısıyla inledim. Yüzümde dolaşan dokunuşlar ağrıyan koluma masaj yapmaya başladı. "Baba..." Yıllardır içimde tuttuğum hayalim gerçekleşiyordu. Babam sevgisini gösteriyordu.
"Baba." İsmini sayısız kere sayıklayabilirim. Saçımı okşayan sensen eğer, şimdi gözlerimi sonsuza kadar yumarım.
Uyku bedenimi ele geçirdi. Kaç dakikadır uyuyorum bilmiyorum ama etrafımda yükselen sesler yüzünden gözlerimi araladım. "Hepiniz suçlusunuz! Arkanıza bakmadan sadece kendinizi kurtarmak için kaçtınız. Geri de kalanları umursamadınız. Bu hayatta tek dayanağım sizsiniz diye yaptığınız bencilliği unutacağımı sanmayın."
Myron... Neden sinirlisin? Seni endişelendiren ben miyim? Ufak tefek sorunlara kendini yıpratma. Zannettiğin kadar önemli biri değilim.
"Sakin ol! Ne yapabilirdik? Aşağılık bir adamın kızını kurtaracak hâlimiz yok." Tanımadığım erkek sesi odada yankılandı. Göz kapaklarım hafif aralıklı hâlde etrafta neler olduğunu görebiliyordum. Yatağımın yanında sandalye de oturan Myron, elleriyle yüzünü sıvazlıyordu. Omuzları yaşadığı endişeden dolayı düşük duruyordu.
"Koruduğun kız-" Adam cümlesini bitiremeden Myron'un yumruğu ile yere düştü. Bir anda yerinden kalkıp adamın suratına sert bir şekilde vurdu ki şaşkınlıktan gözlerim sonuna kadar açıldı.
Dalgalı kısa saçları anlına düşmüş, parmak boğumları yumruğunu sıkmaktan morarmıştı. "Cümlenin sonunu getirdiğin an öldürürüm seni!" Çenesi sinirden kasıldı. Adamın yakasından tutup ayağa kaldırdı. "İlk önce, kendi pisliğine bak! Sırf babası şerefsiz diye masum birini suçlamak bir tek sana yakışırdı." İki elini de adamın boğazına yerleştirdi.
Hepsi benim hatam. Aptal gibi kaçmayı bile beceremedim. Kollarımla yataktan destek alarak kalkmaya çalıştım. Sızlayan yaralarım varlığını göstermek istercesine ayak bileklerime doğru kanını akıttı. Acıdan dişlerimi dudaklarıma batırdım. Pes etmeyecektim. Güçsüz bir kadın gibi gözükmek istemiyorum. Myron'un adamı öldürmesi an meselesiydi. Yerimden doğrularak oturur pozisyona geldim.
"Yeter artık başım ağrıdı." Amacım havalı gözükmek falan değildi. Gerçekten gürültülü sesleri başımı şişirdi.
Myron sinirli bakışlarını bana çevirdi. Kafasını eğerek sırıttı. İnanamıyorum dercesine boğazına yapıştığı adamı serbest bıraktı. Üzerime yürüyerek yatağın kenarına oturdu. Nefesimi tuttum. Karşımda duran ve ismini bilmediğim adam, kanayan dudağını tutarak kapının kolunu tuttu. Çıkmadan önce, "Bay William'ın neden böyle davrandığını anladım," dedi. Myron derin bir nefes aldı. Sol tarafına döndü ve komidinin çekmecesini açarak içinden ilk yardım setini çıkardı.
Kağıtta yazan isim William... Dün restoranda patlama oldu. "William suikast kurdu." Sessizce mırıldandım. Yavaşça yaralarıma pansuman yapan Myron, hiç bir şey olamamış gibi davranıyordu. Duymadığını düşünüp tekrar söyledim. "William denen adam, dün restoranı patlattı!" Kafasını kaldırıp gözlerime baktı.
"Haberim var." Dedi.
Umursamaz davranışıyla uzanıp kolunu çimdikledim. Neden bunu yaptım bilmiyorum ama onu dövesim geliyordu. Güldü. Şaşkınlıkla yanağında beliren gamzeye baktım. "Neden umursamaz davranıyorsun? William denen şerefsiz bizi öldüremek için plan yapmış, senin dünya umrunda değil." Eliyle karnını tutarak kahkaha attı. Neden gülüyorsun? Canımın acısı gitmiş somurtarak gülen yüzüne bakıyordum.
Üstündeki beyaz gömleği ve kollarındaki dövmeler gülümsemesine zıt olarak duruyordu. Kötü çocuk rolü kesilip sonra da karşımda yakışıklı yüzüyle gülüyordu. "Aklımı yitireceğim. William kim? Kesin kel kafalı ve burnundan önde giden göbeği var." Dedim. Gülümsemesi daha fazla büyüdü. Ağzın yırtılacak!
Karnı gülmekten ağrımış olmalı ki omzumu tutup, "Lütfen dur! Babamı tanımasam dediklerine inanacağım," diyerek yalvardı.
"Ne?" İki dakika boyunca konuşmadan öylece duvara baktım. Salak kafam! William Brown, seneler önce sırf istediği tabloyu almak için evimi bastı. Bay Leon'u karşımda öylesine acımadan öldürdü ki cansız bedeni üzerime yıkıldı.
Ellerim titredi. Myron'un yüzündeki gülümseme soldu. "Baban, benim sevgimi öldürdü." Gözlerimde ki yaşlar her zamanki gibi yanağımdan süzülecekken Myron elleriyle yüzümü hapsetti. Göz yaşlarım akmadan parmaklarıyla göz kenarlarımı okşadı. Odanın içine güneş ışığı süzülmesiyle yeşil gözleri parladı. "Babamı öldürdü." Kafasını iki yana salladı. Belimden tutarak bedenimi kendisine yaklaştırdı. Başımı göğsüne yasladım.
Biz ne ara bu hâle geldik? Tanımadığım adamın kollarında yüreğimin acısını dindirmek için uğraşıyorum.
"Baban yaşıyor. Kendi gözlerinle gördün," Dedi. Beni sakinleştirmek adına sırtımı sıvazladı. Başımı göğsünden kaldırdım. Dudaklarımızın arasında mesafeler gittikçe azalıyordu. Kendini geri çekti. "Beş yaşındayken gözlerimin önünde babama kurşun sıktı." Dedim. Anlamayarak kaşlarını çattı. "Leon..." İsmini söylerken kalbime hançer saplandı. Acısı gittikçe büyüyordu. Kollarımı Myron'un boynuna sardım. Kulağına yaklaşarak fısıldadım.
"Yapmam gereken tek seçenek intikam almak."
Yutkunurken hareket eden adem almasına baktım. Hızlıca belimdem tutup yatağa yasladı. Üzerimde sinirden deliye dönmüş bir adet Myron duruyordu. "Sakın!" İşaret parmağını susmam için dudağıma bastırdı. Dudağımı büzdüm. "Neden? Katilin ölmesi seni endişelendirir mi?" Dedim.
Gözlerinde ki bakış da neydi? Yüzüme gelen saçları kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Hikâyenin sonunda sen katil olacaksan endişelenirim." Aklım düşünmeyi yitirmiş sadece gözlerine bakıyordu.
Zaten katilim... Annemin katiliyim diyemedim.
Hayatımı mahveden adamın oğluna aşık olamam. Myron beş yaşındaki çocukluğumuza geri dönelim. Gülümsedim. "Beni kucağında taşıdığında senin kalp atışlarını dinlemiştim." Parmaklarım gömleğinin yakasıyla oynadı. Anlıma küçük bir öpücük bıraktı. Konuşmaya devam ettim. "Bir çocuğun kalbi mutluluktan hızlı atmalı, korkudan değil. İkimizin ki de göğsümüzü delmek istercesine atıyordu."
Seneler geçmesine rağmen o küçük çocukla tekrar karşılaştım. Zamanla kalbin karardı mı?
Beni, babasından korumak için göğsüne hapsetti. O yeşil gözleri hiç unutmadım. Merhametini sevdim. Her yaşıma girdiğimde dileğim seni görmekti. Hala aynı mısın? Ben değişmedim.
Yanıma geçip yatağa uzandı. "İntikam sana göre değil. Küçük çocuklar katil olamaz." Dedi. Kendisinin çocuk olarak kalmadığını mı söylüyordu? Kalçamı sağa yatırıp yatakta ona döndüm. Kollarını başının altında birleştirdi. Bakışları tavanda geziniyordu. Üstümde ki kıyafetler dün giydiklerimden farklıydı. Gaye değiştirmiştir diye düşündüm.
"Benden korkuyor musun?" Diyerek mırıldandı.
Sağ yanağından boynuna uzanan kuru gül dövmesi ve bilmediğim bir kaç tarih yazılıydı. Dövmesi çok olandan korkucaksın derler. Gördüğüm kadarıyla üçe yakın dövmesi vardı. "Yalan söylemeyeceğim arabada seni gördüğümde korkudan kaçmayı düşünüyordum." Gülerek konuştuğumda bakışlarını gülüşüme çevirdi. "Ama eski küçük Myron'u hatırladığımda yüzün çok tatlı geliyor." Keşke onu demeseydim. Dudakları kıvrıldı. Benim gibi yatakta yan döndü.
"Hâlâ aynısın. Gülüşün, bakışın, ağlayışın, konuşma tarzın bile değişmemiş. Saçlarını kestirmişsin ama..." Elini kısa kahküllerime uzattı. Parmakları arasında dolaştırıp kafasını yaklaştırdı. "Kokun o günkü gibi nefesimi kesiyor."
Yüzüne yakından bakınca göz kenarındaki küçük benleri gördüm.
"Hayatım seni aramakla geçti. Öldü diye belgelerini gösterdiler. İnanmadım." Ellerimi boynuna sardım. Myron, özür dilerim. İkinci kuralı bilmemen senin suçun değil. Tek istediğim sevgimi paramparça eden iki adamdan intikam almaktır. Kurban olacağından korkma...
İkinci kural, Myron'u koşulsuz şartsız kendine aşık et.
Elleri belimi sıkıca tutu. Sana kapılmaktan korkuyorum. "Seni iki kere kaçırdım." Dedi. Dudaklarını tekrardan anlıma yasladı. Kalbimin ritmini alt üst ediyordu. "İlkinde babamın ızdırabından, ikincisinde kendime..."
03.10.2007 (Geçmişten kesit. Almira'ın doğum günü...)
Oğlan, kucağındaki küçük kızla ormana doğru koştu. Arkalarında bıraktığı evde katliamın sesleri duyuluyordu. Acı dolu çığlıklar, silah sesleri... Almira bir kulağını eliyle kapatmış, diğerini ise çocuğun kalbine yaslamıştı. Gözlerinden akan yaşlar Myron'un gömleğini ıslatıyordu. Babası her zaman oğluna takım elbise giydiriyordu.
Almira'nın bedeni dışarıdaki soğuğun etkisiyle titredi. Oğlan ağaçların arasında ilerlese de derisini yırtan dallar yüzünden durdu. Nefes nefese kalarak etrafına baktı. Bir sığınak bulmalıydı. Gözleri eskimiş harabe olan kulübeye takıldı. Son kez arkasına bakarak evin merdivenlerini çıktı. Ayakkabısının bastığı tahtalar gıcırdayarak sesli bir ortam oluşturdu.
Kapıya küçük omzunu vurarak açtı. İçerisi kapkaranlık, gün ışığı hiç bir yere uğramıyordu. Önünde duvara yaslı merdiven kısa bir koridorun yanlarında iki tane oda bulunuyordu.
Odaları gezip en son şöminenin olduğu odaya girdi. Camın kenarında ki yatağın üzerine kızı bıraktı. Oda da başka hiç bir şey yoktu. Üstündeki ceketi çıkarıp kızın giymesini sağladı. Kulübenin yanında tesadüfen bulduğu odunları şöminenin içine yerleştirdi. Cebinden çıkardığı çakmakla odunları yaktı. Derin bir nefes alarak arkasındaki kıza baktı. Beş yaşın yeni girmiş, yaşadığı olaylar küçük bedenini kaldıramıyordu.
Almira gözlerini araladı. Yattığı yerden kalkıp koşarak çocuğun boynuna sarıldı. İkiside birbirlerine sıkıca sarıldılar. "Çok teşekkür ederim." Peltek diliyle konuşması oğlanı güldürdü.
"Babamın benden başka bir çocuğa eziyet etmesini izleyemezdim." Oğlan kafasıyla şömineyi işaret etti. Kız arkasını dönerek ellerini alevlerin üzerine tuttu. Parmakları soğuktan buz kesilmiş, burnunun ucu kıpkırmızı olmuştu. Oğlan kızın upuzun belini aşan kahverengi saçlarına baktı. Üstündeki pembe elbisesiyle prenses gibi duruyordu. Gibisi az kalırdı.
"Bugün doğum günüm ama ruhumun öldüğü de oldu." Dudakları titreyen kız kurduğu anlımlı sözler ile oğlanı şaşırttı. "Neden Bay Leon'u öldürdü ki?" Dizlerinin üzerine çöküp yere oturdu. Oğlan dışarıdan gelen seslerle yerinden fırlayıp camdan dışarıya baktı. Kız korkarak oğlanın koluna sarıldı.
"Bizi buldular mı?" Oğlan gelen kişinin amcası olduğunu görmesiyle rahatladı.
"Amcam geldi. Sorun yok." Dedi.
Reşat Bey aradığını bularak kulübenin içine girdi. Kardeşi saatler önce onu arayıp kızı ve oğlunu bulmasını emretmişti. Emirlerden hoşlanmazdı, sadece çocuğun kaybolmaması için aramaya koyuldu. "Oğlum iyi misin? Gitmemiz lazım," Oğlan başını iki yana sallayarak kıza baktı.
"Babamdan kaçması gerekiyor." Kararlı çıkan sesiyle Reşat Bey önünde duran çocuklara gülümsedi. "Kızım, seni koruyacağım. İlk önce benimle gelmem gerekiyor." Almira korkarak oğlanın arkasına saklandı.
"Amcama güvenebilirsin. O iyi bir insan." Kız gözleriyle oğlanı işaret etti.
"Peki sen de gelecek misin?" Ondan ayrılmak istemediğini dile getiriyordu. Oğlanın gözleri doldu. "Üzgünüm. Babamın yanına gitmeliyim." Dedi.
Almira geri adım atarak oğlanın karşısına geçti. "Gelecekte yanımda olacağına dair söz verebilir misin?"
Küçük kalbi onunla arkadaş olmak istiyordu. Oğlan kafasını aşağı yukarı sallayarak, "Söz veriyorum!" demesiyle Reşat Bey, Almira'nın elinden tutup evden uzaklaştılar.
Kız sürekli arkasına dönüp oğlanın orda olup olmadığına bakıyordu. Üstündeki cekete sinen kokuyu seneler geçse bile unutamayacağının farkındaydı.
Küçük kalpleri sevgiyle birbirine sarıldı.
Reşat Bey'in huzursuz hâli gözden kaçmadı. Başka seçenek olmadığından kız onunla gitmeliydi.
***
Şimdiki Zaman.
İlk görev, Cenk denen herifi kandır.
Aslında böyle demediler ama kendi kafamda düzenlediğimde bu sonuca vardım. Cenk Akay magazin dünyasının çapkın erkeklerinden biri... Görevin bana verilmesinin nedeni eskiden babalarımızın anlaşma yapmasıydı. Babam öldü diye gösterilince Hasan Akay tarafından anlaşma sona erdi. İsmime neden ikinci bir ad eklendiğini şimdi anlıyordum.
Babamın bana sürekli Almira diye seslenince adımın sadece o olduğunu düşünürdüm. Reşat Bey, beni bulmamaları için kimlik kartıma ikinci bir ad eklediğini öğrendim.
Almira Sıla Davis.
Myron'un da haberi olmadan gelişen olay yüzünden senelerini harcamak zorunda kaldı. Reşat Bey'in gerçekleri neden Myron'a anlatmadığını bilmiyorum.
Gelgelelim şuan ki duruma, karşımda duran barın kapısından girdim. İçki ve sigara kokusundan istemsizce yüzüm buruştu. İçeriye girdiğim an gözlerim o adamı aradı. Orta yaşta bir kadının belinden tutmuş dans ediyordu. Yılışık! İnsanların omuzlarına çarparak sarhoş gibi davrandım. Cenk'in bakışları üzerimde gezindi. Ne çabuk ilgisi çektim.
Üstümdeki diz kapaklarıma kadar uzanan beyaz dar elbiseyle pek rahat edemiyorum. Yanında ki kadını boş vererek yanından geçerken kolumdan tuttu. Kulağıma sesten dolayı duymam için bağırdı. "Selam güzellik. Almira sen misin?" Bir kadına karşı nasıl koşulur haberi yoktu. Kafamı evet dercesine salladım. Gülümsedi.
"Bende seni bekliyordum." Kolumdan tutarak bar taburesine doğru ilerletti.
"Çok güzel olmuşsun." Anlamayarak kaşlarımı çattım. Gürültüden dolayı sesini duyamıyorum. Kulağıma yaklaştı. Gözlerim arkada masa da oturan Myron'a değdi. Elinde ki bardağı sıkıca tutuyordu. Sinirle yerinden kalkıp buraya gelecekti ki elimle dur işareti yaptım. Cenk'in omzundan itip uzaklaşmasını sağladım.
"Dosyalar." Diyerek mırıldandım.
"Ah! Doğru, unuttum bir an dosyalar vardı. Koskoca Davis ailesinin neden öldü diye haberini yaydılar, anlayamıyorum." Elini ceketinin kenarına koyacaktı ki kaşları kavislendi. Tekrar eski haline dönerek barmenin uzattığı bardağı aldı. Parmaklarında olan sayamadığım kadar yüzükle beni işaret etti. "O kadar kolay değil." Gözlerini oturduğum için daha da kısalan etekten dolayı açıkta kalan bacaklarımda gezdirdi.
"Karşılığında-" Sözünü bitirmesine izin vermeden elinde tuttuğu bardağı alıp kafama diktim.
Gülerek barmenden bir bardak içki daha istedi. "Un de plus..." Derin bir nefes alarak saçlarını eliyle arkaya savurdu. "Babalarımız anlaşmayı ne için yaptı biliyor musun?" Dudaklarımı bilmiyorum dercesine büzdüm. Sırıttı. Komik olan ne? Sabırlı davranmam gerekiyor, daha yolun başındayım.
"Baban, biricik kızını evlendirmek istedi. Ne tesadüf ki zengin bir ailenin oğluyla..." Dedi. Kaşlarımı çattım.
"Anlamadım."
"Evlenip bir aile kuracaktık. William evinizi basınca sizi öldü diye gösterdi. Amaç neydi? Baban, Zeliha Brown'un adına tablolar çizdiği için intikam almak istedi."
"Zeliha?" Dedim. Asıl gerçekler şimdi ortaya çıkıyordu. Babam neden bir kadının resmini çizsin ki? Babam, anneme deliller gibi aşıktı.
Annenin teni bir papatya gibi bembeyazdı. Üzüldüğünde yapraklarını dökerdi. Sen doğduktan sonra yüzü kirlendi. Lekeler oluştu bedeninde, hastalığa yakalandı. Meğersem o lekeler ihanetin bedelini simgeliyormuş. Annen için ölmeyi yeğlerim ama kalbim bir daha ona atmaz...
Babamın beni kandırmak için yalanlar söylediğine inanırdım. Kalbinin başka bir kadına ait olduğunu zaten söylemiş ama bana kızım diye hitap etmemenin nedeni bu olamaz.
Karşımdaki adam elindeki içkiden bir yudum alarak oturduğu yerde iyice yaylandı. "William'ın karısına aşıktı. Gizlice sevdiği kadının resmini çizip annenin mezarının yanına koyuyordu. Görüntüleri ortaya çıkınca da William evinizi bastı." Dedi. Babam, Myron'un annesine aşıktı ama anneme de takıntılıydı. Myron'a demeli miyim? Haberi varsa neden anlatmadı? Cenk elindeki içkiyi bana uzattı.
"İyi gelir."
Sertçe elinden alarak hepsini içtim. Yutkundum. "Peki bizim evlenmemizin bu konuyla alakası ne?" Dedim. Öne doğru eğilip masanın üzerinde duran elimi tuttu.
"Zeliha'nın resimleri babamın evinde saklandı. Yardım karşılığında baban ölümden döndü. William tabloyu bulamayınca görüntülerin yalan olduğu söylentisi yayıldı." Elimi tutan parmaklarını tenimde sürterek koluma ilerletti.
"Baban kayıplara karışmadan önce anlaşma yaptı. Sen on sekiz yaşına girdiğin an benimle evlenecektin ama belgelerde öldüğünü gösterdiler." Diyerek saç tutamlarımı parmakları arasında gezdirdi.
"Evlenip bir torun verirsek şirketimizin çoğu hisseleri babanın üzerine geçicek. İstersen evlenmeden önce yapabiliriz. Buraya gelme nedenin de dosya olmadığını biliyorum. Beni elde etmek istiyorsun." Beynimde şimşekler çakarken masa da duran bardağı alıp kafasında kırdım. Gözlerimi büyüterek yakasına yapıştım.
"Sen beni ne zannettin lan!"
Kafasından akan kanlar ile baygın bir şekilde bana baktı. "Senin gibi şerefsizle işim olmaz." Etrafımızda çalan müzik sesi kısıldı. Barmenin omzumdan tutarak söylediğini duydum.
"Madame, s'il vous plaît, ne causez pas de problèmes." Ne dediğini anlamadım. Ayağımı diz kapağına vurdum. "Sus! İşine bak." Dedim. Son an düşmekten kurtulup tabureye tutundu.
Cenk'in karnına topuklu ayakkabımla tekme attım. "Dosyayı ver!" Diyerek bağırdım. Haberim olmadan geçmişin acısını ondan çıkarıyordum. Ayağa kalkıp yüzüme kafa attı. Acıdan dolayı geri adımlar atarken yere düştüm. Darbenin etkisiyle burnumdan akan kanlar dudaklarımdan içeri girdi. Ağzımda biriken kanı yere tükürdüm. Cenk üzerime yürürken ensesinden tutulmasıyla geriye savruldu.
Myron'un boynundaki damarlar gerilmiş Cenk'e sayısız kere yumruklar atıyordu. Bedenimdeki yaralar iyileşmeden yeni bir yara daha eklendi. Başım alkolün etkisinden dönüyordu. Sadece iki bardak içtim. Gaye yanıma koşarak kolumdan tutup kaldırdı. "İyi misin?" Kolumu çektim. Parmağımı yerde yatan Cenk'e doğru salladım.
"Sen bana nasıl kafa atarsın ulan!" Dudaklarımdan çıkan kelimeler yuvarlanarak barda yankılanıyordu. Myron yumruğunu tam Cenk'in suratına indirecekken bana döndü.
Cenk üzerindeki adamın boşluğundan yararlanarak yüzüne yumruk attı. Kadınlar çığlık atarak bardan uzaklaşırken erkekler bilmediğim dilde bağrıyorlardı.
Myron yerden kalkmaya çalıştı. Cenk ayağının tabanıyla Myron'un elini ezdi. Gözlerim kızın elindeki tepsiyi görmesiyle koşarak yanına gittim. Tepsiyi elime aldım.
"Fils de pute," Diye mırıldandım. Fransızca da bildiğim tek kelime oydu.
Arkası dönük duran Cenk'in kafasına tepsiyle vurdum. Etraf sessiz herkes bana bakıyordu. Kalp atış seslerin kulaklarımda yankılandı. Myron yerde yatarken şaşırarak bana baktı. Gözleri ben ve yerde bayılan adamın arasında gidip geliyordu. Arthur izlediği eğlenceli sahnenin mutluluğu ile ıslık çaldı. "Vay be!" Diyerek alkışlamayı da unutmadı.
Ben ne yaptım?
Cenk'in yanına giderek nabzını ölçtüm. Şükürler olsun ki yaşıyor.
Myron yerde oturur pozisyona geldi. "Adama sayısız kere vurduğum hâlde bayılmadı." Dedi. Kollarını dizine yaslayarak ellerini birleştirdi. Kafasını eğdi. "Bende mi sorun var?" Arthur gülerek Myron'un omzunu sıvazladı. "Yok paşam, sadece paslanmışsın. Demir gibi adam, bir kızın peşine düşüpte dövüşlere katılmazsa olacağı bu," Myron'un gözleri yüzümdeki yarada oyalandı.
Gaye elinde tuttuğu peçeteyle burnumu sildi. Kana boyanan peçeteye iğrenerek baktım. Myron, yerinden kalkarak Cenk'in cebindeki dosyayı aldı. "İşimiz bitti. Gidiyoruz!" Myron,cebinden bir dal sigara ve nakit para çıkardı. Barmeni yanına gelmesini emretti. "Nous nous excusons pour cet incident." Parayı barmenin kulağına sıkıştırdı. Başka bir dil konuşurken ki kullandığı aksan etkileyiciydi.
Adımlarımız çıkışa yöneldi. Temiz bir hava içime çektim. Binaların arkasında Eyfel Kulesi'nin yarısı gözüküyordu. Gece vakti olduğu için ışıklarla parlıyordu. "Cenk sana ne dedi? Ya da neler anlattı? Onu dinlerken gözlerinden korku okunuyordu." Myron'un konuşmasıyla bakışlarımı ona çevirdim.
Kollarımı karnımda birleştirdim. Ayaz soğuğu insanın derisine işliyordu. "Beni kaçırmanın nedeni babamın hisseleri almasını engellemekti değil mi?" Dedim. Sözlerimin onu ne kadar kırdığının farkında değildim.
Kolumdan tuttu. Tutuşu ne sert ne de nazikti, kaşlarını çatarak dediklerimi anlamaya çalışıyordu.
Aklıma gelen düşünceyi direkt dile getirdim. "Ve babanın intikamını almak istedin." Dememle ağzında tuttuğu sigarayı yere fırlattı. "İntikam almak isteseydim kaçırdığım an seni ellerimle öldürürdüm." Bir an o sahneyi gözlerimde canlandırmamla gözlerim doldu. Keşke öldürseydin. Benim sayısız kere intihar girişimin sonucunda çıkan hatayı düzeltmiş olurdun.
Dudaklarımı araladığımda izin vermeyerek konuşmaya devam etti. Gözleri uykusuzluktan kan çanağına dönmüş elleri neyin sebep olduğunu bilmeden titriyordu.
"Hisseler umrumda bile değil. Senin o adamla evlenmene izin mi verseydim!" Demek haberin vardı. Bağırmak istemediğinden, kendine hakim olmamaktan korkuyordu. Yerine oturmayan yapboz parçaları vardı.
"Ne çabuk bana bu kadar bağlandın? Baban, beni öldürme emri verse köpek gibi ona uyacaksın!" Sokağın ortasında bağırdım. Davranışımın ne kadar saçma olduğunun farkındayım.
Oyuncak gibi öte beri savrulmaktan yoruldum. Eğildiği için görüşünü engelleyen saç tutamlarını geriye savurdu. Bakışları değişti. Beni ilk gördüğü ana geri döndü. Duygusuz ve bir o kadar da umursamaz surat ifadesi... Parmaklarını çeneme sabitleyip kafamı yukarı kaydırdı.
"Köpek gibi öyle mi?" Yutkundum.
Fısıldayışı acıdan ibaretti. Aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi. Hâlâ da yukarı baktığımdan boynuma ağrı girdi.
"Tu ne sais pas ce que j'ai enduré pour toi." Dedi.
Bilerek yapıyordu. Kolumu elleri arasından kurtardım. Gözlerim doldu. "Beni kandırma! Seni tanımıyorum ama..." Cümlem yarıda kaldı. Ağrıyan başımı ellerim arasına aldım. Adımlarının geriye gittiğini gördüm. Arkasına bakmadan arabanın içine girdi.
"Gittikçe sana kapılıyorum." Mırıldandım. Sözlerimi sadece kendim duydum. Durmak istiyorum. Zamanın durmasını, hislerimin ilerlemeden bitmesini...
***
Arabada geçen süre boyunca telefonuyla ilgilendi. Gaye ve tanımadığım bir kız evde yemek olmadığından markete gideceklerini söyledi. Bana sorduklarında başım ağrıdığı için reddetim. Geri kalanların planda ne gibi görevleri vardı bilmiyorum. Sorun çıkmasın diye barın etrafında durup etrafı kontrol etmişlerdi.
Kimden kaçıyoruz? Peşimizde mafya tipli adamlar varsa şimdiden teslim olmak istiyorum. Savaşmak bana göre değil. Güçsüz bir insanla kim savaşmak istesin diye düşündüm.
Yanımdaki adama baktım. Üstünde her zamanki giydiği siyah gömleği duruyordu. Her zaman... Bir hafta dolmadan onu tanıyor havasındaydım. Evden beni kurtaran Myron'la şimdiki adam fazlasıyla farklıydı.
Kaç dakikadır onu dik izliyorum farkında değilim ama gözlerimin önünde elini şıklatmasıyla yerimden sıçradım. "Ne?" Dedim. Aptal! Kendime küfür ederek gözlerimi kapattım. Arabanın durmasıyla direkt kendimi dışarı attım.
Elbisemin eteğini düzelterek eve doğru yürüdüm. Kapıda bekleyen bir kadın görmemle adımlarım durdu. Myron anlamsız bakışları üzerimde dolaşıyordu. Kafamla ileriyi işaret ettim.
Kadın ayağındaki topuklu ayakkabıyı yere vurarak sert adımlarla yanımıza geldi. Myron'un onu görmesiyle elindeki dosyayı karnıma tuttu. "Dosyayı al ve git." Dedi.
Bu kadın kimdi? Sevgilisi falan mı? Eğer öyleyse her şey yalan mı? Düşüncelerin beni ele geçirmesine izin vermedim. Dosyayı kolumun altına sıkıştırdım ama yerimden kımıldamadım. Kadının Myron'a sarılmasıyla gözlerim şaşkınlıkla daha fazla açıldı. Neler oluyor? Myron hiç istifini bozmadan elleri ceplerinde durdu. Gözleri öylece karşıya bakarken, kadının kısa boyuna aldırış etmeden omzunu dimdik tuttu.
"Seni ne kadar merak ettim haberin var mı?" Kadın göz yaşlarını silerek kollarını Myron'un boynuna sıkıca sardı. Dudaklarını büzerek kurduğu cümle ile miğdem kasıldı. Adam resmen put gibi yerinden kımıldamıyordu. Kadın gözlerini bana çevirdi. Eli Myron'un kolundan tutarak destek alacakken istediği olmadı. Myron geri çekilip önündeki kadına baktı.
"Gece geç saatlerinde buraya gelmenin nedeni bu olamaz." Diyerek bakışlarını bana çevirdi.
Gözlerimde ne gördü bilmiyorum. Pişmanlık, üzüntü, ihanet..? Hayır, aşk acısıydı. Kendine kızdım. Onu tanımıyorsun!
Her insan değişir. On yaşındaki merhameti hep aynı mı kalacak?
Çocuktuk. Seneler geçtiğinde ismini çok duyar oldum. Bay Leon'un intikamı için planlar kurarken izlerine rastladım. Yıl başına girdiğimiz günde her zaman gittiği bir dövüş kulübü olduğunu öğrendim. Karşısına çıktığımda beni güçlü, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın gibi görmesini istedim. Nereden bilebilirdim ki onun ayağına giderken beni kaçıracağını...
Korkutmak istedi. Gücün kimde olduğunu göstermek için kaçırdı. Farkındaydı, belki de izlerini bilerek bıraktı. Gözlerimdeki bandı açtığında onu tanımamazlıktan geldim. Sonra farkına varmadan kendi ayağıma sıktım.
"Almira." Elimi uzatıp karşımdaki kadına kendimi tanıttım. Benimkine tezat sarı uzun sarçları omzunun üstünde kısacık duruyordu.
"Rosalie." Elimi ucundan tutarak ismini söyledi. Üstünde beyaz upuzun elbise vardı. Zarif duruşuyla Myron'la bir sevgili gibi duruyordu. Kadın güzeldi. Kendimi düşündüğümde bedenimi saran dar elbise ve uyum sağlamakta zorlanan göbeğimle basit duruyordum. Rosalie elimdeki dosyayı işaret etti.
"Galiba işlerin var. Biz seni tutmayalım." Demek istediği kısaca yanımızdan uzaklaş! Myron yanında o kadar güzel bir kadın dururken neden rahatsızmış tavrı takınıyordu. Yüzünden asıl gitmek isteyenin o olduğunu anlıyordum.
"Seni evine bırakırken neden geldiğini anlatırsın." Myron eliyle arabasını işaret etti. Rosalie önden yürüdü.
Gülerek "Dedim ya seni merak ettim," dedi.
Myron'a bakınca gözlerinin üzerimde olduğunu fark ettim. Dudaklarını araladı. Konuşmak istedi ama onu iten bir engel vardı. Arkamı dönerek evin kapısını tıklattım. Hizmetçi Kadın'ın kapıyı açmasıyla arkama döndüm. Dışarıda yerinden bir dahi milim kımıldamayan adam ve arabada oturan kadının yüzündeki gülümsemeye baktım.
"Bienvenue madame." Hizmetçi beni başıyla selamlayarak içeri davet etti.
Arkamda hâlâ bakışlarını üzerimde gezindiren adamı bırakarak evin içine girdim. Adımlarım odama ilerlese de aklım onda kaldı. Yatağın üzerine oturup elimdeki dosyayı açtım. Dikkatimi toparlamalı, asıl hedefime odaklanmalıyım.
İlk kağıtta yer alan isim, Johnson Davis. Bu dosya da Connell Holding'in çoğu hisselerinin babama verileceği yazıyordu. Mürekkepli kalemle yazılmış eski bir belgeydi. Anlaşma tarihine baktığımda gözlerim doldu.
Annemin vefat ettiği gün...
Babam bunu nasıl yapardı? Annemin öldüğü günde tabloları saklandığı için teşekkür amaçlı anlaşma yaptı. Ben doğarken, annem acıya fazla katlanamadı ve öldü. Bay Leon öyle dedi. Babama sorduğumda cevap vermezdi. Annem son nefesini verirken babam başka bir kadının resmini çiziyordu. Kafama ağır bir darbe yemişim gibi canım acıdı. O darbe babamdan geldi.
Annemin mezarının yanına sevdiği kadına çizdiği tabloları koydu.
Ben daha doğmadan ihanete uğradım. Acısını annem çekti. Sonradan öğrenen kalbim dayanamadı. Komidinin üzerinde duran bardağı önümdeki aynaya fırlattım. Kendimi ayna da gördüğüm an gözlerimin önüne babam geliyordu. Bir kağıt parçası... Parçalamak istiyorum. Göz yaşlarım kağıdın üstüne düştü. Islanmasın diye kenara attım. Hıçkırarak ağlıyordum. Kapının arkasından gelen adım sesleri duydum.
Kapı sertçe açıldı.
Myron...
Gözleri ağlayan yüzüme sonra da yerde dağılan cam kırıklarına baktı. Endişeli ifadesiyle üstüme baktı. Merak etme bedenime asla zarar vermem. Hızlı adımlarla yanıma yaklaştı. Neden gitmedi? Aciz hâlimi görmek için mi bu kadar heveslisin? Kollarını omzuma sardı. Ellerim gömleğinin bel kısmına tutundu.
Her şeyden haberin vardı. Sokaklarda gerçekleri aramak için kendimi parçalarken o biliyordu. Kalbim nasıl dayandı? Ben beceremiyorum. Güçlü olmayı...
BÖLÜM SONU. Bölüm hakkında ki düşünceleriniz neler? Kısa bir bölüm olsa da geçmişte olan olayları iyi bir şekilde anlatmaya çalıştım. Yazım ve noktalama işareti hatası varsa şimdiden özür dilerim. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere... Kendinize iyi bakın.🤍
|
0% |