@ailkesandikli
|
⭐️Yıldızlarınızı gönderin bana! Ecem, her ne kadar Serhan'a kızmış olsa da sözünü dinlemiş ve Ahmet Bey ile görüşüp bir haftalığına izin almıştı. Okuldan çıkar çıkmaz eve dönüp çalışacaktı. Gökçe ile tüm gün okulda köşe kapmaca oynadıkları için keyfi biraz düşüktü fakat önceliğini Matematik sınavına vermiş; ders aralarında da yanında getirdiği test kitabını çözmüştü . Mert her ne kadar, hem onunla hem de Gökçe ile konuşup aralarını düzeltmeye uğraşsa da başarılı olamamıştı. Kızların ikisinin de adım atmaya gönlü yoktu. Ecem kampüsten çıkarken hafifçe esen rüzgar saçlarını dağıtınca, bileğindeki lastikli tokayla gelişigüzel bir topuz yapmış ve yüzüne düşen perçemlerini de kulaklarının ardına itip ilerlemeye devam etmişti. Havalar yavaştan ısınmaya başlayacaktı gelecek haftalarda. Fakat bu, genç kız için pek de bir şey ifade etmiyordu. Yaz insanı değildi çünkü hiç yaz tatili yapmamıştı. Üniversite ikide, Gökçe ailesinin yazlığına davet ettiğinde bir heveslenmişti fakat dedesinin kaybı daha taze olduğu için gitmemişti. Hem, yağmuru severdi Ecem. En çok da bahar yağmurlarını. Gözlerini kısarak gökyüzüne baktığında havanın açık olduğunu görüp iç çekti. Kulağına geçirdiği kulaklıkları ile evinin yolunu tutmuşken aklında tek bir şey vardı. Mahalleye döner dönmez Çiçek'in yanına uğrayacaktı. Son zamanlarda onu çok boşlamıştı ve şimdi hazır erken dönüyorken bir iki saatini onunla geçirebilirdi. Hem zaten karnı da açtı. Belki bir şeyler yerlerdi. Mahalleden içeriye girdiğinde Melih'i tamirhanenin önünde sigarasını içerken görüp hafif bir baş selamı vermişti. Adam da ona aynı şekilde karşılık verse de epey dalgındı yüzü. Çiçek haklıydı, Melih'in canını sıkan bir şeyler vardı. Normalde de pek şen şakrak biri olduğu söylenemezdi zaten fakat bu kez farklıydı. Aldırış etmeden ilerledi. Onun Melih'ten haz etmediği kadar Melih'in de kendisinden hoşlanmadığını biliyordu. Çiçek'i kötü etkilediğini düşünüyordu. Çünkü ona göre aykırı hareketleri vardı Ecem'in. Tek başına yaşamak ve üniversiteye gitmek gibi. Bir gün Çiçek'in de aklına gireceğinden ve onu yoldan çıkartacağından endişe ediyor bu sebeple Çiçek'i ne kadar gözaltında tutuyorsa, Ecem'i de bir o kadar kontrol ediyordu. Hoşuna gitmeyecek bir şey gördüğünde de Hakan'a paslıyordu. Genç kız evinin önüne geldiğinde iç çekmeden edemedi. Önce kendi evine girip üstünü başını değiştirmeyi düşünse de sonra bununla zaman kaybetmek istemediğini fark edip karşı eve doğru adımladı. Bahçeye girdi ve zile basıp bekledi. Çok geçmeden Tülay Hanım açmıştı kapıyı. Ecem'i karşısında görünce şaşırdı. " Aa Ecem sen okulda değil miydin? " " Dersim bitti. Çiçek'i göreyim dedim. " " İyi yaptın kızım geç. Salonda tel kırma işliyor. " Ecem ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi ve direkt olarak salona yöneldi. Çiçek, tıpkı annesinin dediği gibi salondaki koltuğa bağdaş kurarak oturmuş, elindeki kasnağa iğne geçiriyordu. Ecem'i gördüğünde gözleri ışıldadı resmen ve elindekileri yanına bırakıp ayağa fırladı. " Aa Ecem! " Genç kız, arkadaşının kendisini bu kadar hevesle karşılaması karşısında gülümsemeden edememişti. Kollarını açıp, Çiçek'e sarılırken açıkladı. " İzinliyim bu hafta. " " Ay yaşasın! " diye çığırarak geriye çekildi kumral kız. " Hadi gel kahve yapayım bize. " deyip salonun çıkışına yöneldiğinde durdu ve dönüp sordu. " Aç mısın? " Ecem herkese karşı gösterdiği yalandan kibarlığı Çiçek'e göstermezdi. Çünkü burası onun her zaman ikinci evi gibi olmuştu. Başını salladı hızla. " Çok hem de. " " Tamam sarma yapmıştık getireyim. " diyerek çıktı Çiçek salondan. Ecem de kızın yaptığı el işine bakmak için koltuğa ilerledi. Çiçek gerçekten de çok maharetliydi. Tülay Hanım küçüklüklerinden beri hem ona hem de kendisine ufak tefek el işleri, dikiş, nakış, boyama gibi şeyler verirdi. Çiçek hepsinde muhteşem gelişme kaydederken Ecem hem kendi sinir olur hem de Tülay Hanımı sinir ederdi. Gerçekten en ufak yeteneği dahi yoktu böyle işlere. Kadın da bir süre sonra bunu kabullenip kızı darlamayı bıraktı zaten. Ecem koltuğun üstünde duran kasnağı eline aldığında gülümsedi. Minik çiçekler işlemişti Çiçek. Seviyordu her şeyinin çiçekli olmasını. Parmaklarının ucuyla tel kırmaya dokunurken içeriye giren Tülay Hanım'ın sesiyle ona döndü. " Nasıl, güzel değil mi? " Ecem başını salladı hızlıca. " Çok güzel. Ama Çiçek'in çeyizi zaten hazır değil miydi? " Çiçek iki yıl önce tamamlamıştı çeyizini. Çok önemliydi bu onun için. Hevesle her şeyini yapmış, yapamadıklarını da satın almıştı. Her ne kadar ailesinin isteği bu yönde olsa da Çiçek de istiyordu evlenmeyi. Üstelik şanslıydı ki İbrahim'i gerçekten de sevmişti. Şimdi dönmesine sayılı gün kalmışken, arkadaşının kalbinin nasıl hızlı attığını tahmin etmemek imkansızdı. " Hazır hazır. Bu senin çeyizine zaten. " dediğinde genç kız şaşkınlıkla büyüttü gözlerini. Kahveleri karşısındaki kadından elindeki kasnağa kayarken ne diyeceğini bilemedi. " Benim çeyizim mi var? " Tülay Hanım uzun adımlarla yanına gelip elini sırtına koyarken azarlar gibi konuştu. " E var tabii. Kızımı hazırlıksız gelin edecek halim yok ya. " Ecem'in gözleri işittiği cümleyle nemlenirken sessizleşmişti. Kendisini bu denli benimsemeleri onun için o kadar değerliydi ki. Çeyiz falan umurunda değildi. Evlilik gibi bir düşüncesi de yoktu yakın gelecekte. Fakat bu yaptıkları şey, kalbinin en ücra köşelerinde bir yere dokunmuştu işte. Elinin arasında tuttuğu kasnağı göğsüne bastırmamak için zor dayanırken titrek bir sesle mırıldandı. " Çok teşekkür ederim. " *** Çiçek tepesinde at kuyruğu yaptığı saçını bir o yana bir bu yana sallarken çalan şarkıya da eşlik ediyordu. Ecem de uzun zamandır onunla böyle güzel vakit geçiremediğinden şu an oldukça keyifliydi. Elindeki çekirdek paketini arkadaşına uzatırken sordu. " Ee geldi mi gelinliğin? " Çiçek kaşlarını kaldırıp indirirken elini pakete daldırdı. " Yok, sürekli kilo alıp verdiğim için Nejla Teyze dedi ki, son hafta ayarlarız arkasını. " Dudaklarının arasındaki çekirdeği çitleyip kabuğunu önündeki tabağa tükürdü. " Soğumadı mı daha? " diye sordu sonra. Ecem de kahvelerini önündeki ters dönük fincanlara indirdi. Sonra uzanıp işaret parmağıyla kontrol etti. " Biraz daha dursun. " Çiçek derin bir iç geçirdi. " Çok heyecanlıyım, zor duruyorum yerimde Ecem. " Ecem tam ona heyecan yapmaması için telkinde bulunacakken sokağa giren araba ikisinin de dikkatini dağıtmaya yetmişti. Araba Serhan'a aitti. Yolun kenarında duran arabadan önce genç adam indi, sonra da yan koltuğunda oturan kadın. Çiçek'i gözleri şokla irileşirken elindeki çekirdekleri masaya bırakmış ve ayağa kalkmıştı. " Oha. " " Otur şuraya. " diyerek geri çekmek istedi Ecem onu fakat başarılı olamadı. Çiçek çoktan kafasına koymuştu o kadının kim olduğunu öğrenmeyi. " Serhan Abi! "diye seslendiğinde Ecem başını eğdi önüne. Yerin dibine girseydi keşke şu an. Serhan, kendisine seslenen kızı ve hemen yanında oturan Ecem'i gördüğünde gülümseyerek onlara yaklaştı. O esnada kadın hemen arkasından geliyordu. " Selam ne yapıyorsunuz? " Çiçek kocaman sırıtarak baktı adamın yakışıklı yüzüne. " Hiç. Ecem izin almış da. Laflıyorduk biz de. Sen ne yapıyorsun? " Bu cümleyle Serhan'ın zaten kıza kaymak için can atan dikkati, kızın utangaç yüzünü buldu. " Aa öyle mi? İyi yapmışsın. " dediğinde Ecem de başını hafifçe kaldırıp bakmıştı adamın yüzüne. Sessiz kaldı fakat başını hafifçe sallayarak onu onayladı. Tam o esnada arkadaki kadının sesi girdi araya. " Aa Ecem'di değil mi? " Ecem, kadının kendisine seslendiğini duyunca gözlerini ona çevirmiş ve kaşlarının şaşkınlıkla havalanmasına mani olamamıştı. Kirpiklerini kırpıştırdı birkaç defa. O esnada Çiçek de kaşlarını çatmış kadınla Ecem'in nereden tanıştığını anlamaya çalışıyordu. Ecem yavaşça kalktı oturduğu yerden ve kadına gülümsedi. " Evet, merhaba. " Alara da ona gülümsemiş ve elini uzatmıştı. Kız kendisine uzatılan evi kavrarken kadın merakla sordu. " Burada mı oturuyorsun? " Ecem tokalaşmayı kısa kesip geri çektiği elini kotunun cebine sokarken alt dudağını ısırdı hafifçe. " Karşısı benim evim. Burası Çiçeklerin. " deyip arkadaşını gösterdi. Alara da bunun üzerine tüm nezaketiyle Çiçek'e dönmüştü. " Merhaba ben Alara. " Çiçek kadının kendisine uzattığı eli kavrarken gülümsedi. " Merhaba. " Sonra bir süre sessizlik oldu. Serhan bal rengi irislerini Ecem'in huzursuz görünen yüzünden ayırmazken ilk konuşan yine Çiçek olmuştu. " Siz ne yapıyorsunuz burada? " Ecem onun bu katıksız merakına ve damdan düşer gibi sorduğu sorulara iç çekerek tepki verirken. Serhan yanıtladı sorusunu. Zaten Ecem'in de bilmesini istiyordu yeni gelişmeleri. " Kafe bar açacağım da Alara da iç mimar. Birlikte çalışıyoruz. " Çiçek bu konuyla pek bir ilgilenmişti. " Yaa... hayırlı olsun. Nereye? " diye sordu inceleyen bakışlarını kadından ayırıp Serhan'a dikerken. " Kadıköy'de bir mekanla anlaştık. " yanıt ise Ecem için de sürpriz olmuştu. Şaşırarak baktı adama. Serhan ise gülümsedi. Genç kız yutkunarak kaçırdı gözlerini. " Çok iyi! Ne zaman açılacak? " diye sordu bu kez Çiçek. Ecem onun bu kadar meraklı olmasına çoğu zaman kızsa da şu an kendi kafasındaki soruları dile getiren birinin olması işine geliyordu. Sessizce dinledi onları. " Üç hafta içinde. " İşte bu cevap daha da şaşırtıcıydı. " Ay çok sevindim. Bol kazançların olsun. " Serhan gülümsedi. " Teşekkür ederim. Sizi de beklerim. Zaten Ecem'i garson olarak benim kafeye alacağım. Sözünü aldım. " deyip Ecem'e baktığında kız da başını kaldırıp adamın kendisine bakan gözlerine baktı. " Söz vermedim. " dedi sonra birden. Serhan ise göz kırptı çapkın bir tavırla. " Ben seni ikna ederim. " Ecem onun bu tavrına anlam veremezken kulaklarına kadar kızardığını hissediyordu. Serhan onu daha fazla sıkıştırmak istemeyip yeniden Çiçek' e döndü. " Size keyifli sohbetler o halde, biz de evden birkaç evrak alıp kafeye geçeceğiz. " Çiçek hızla başını sallarken Alara da kızlara veda etmişti. *** Ecem önüne düşen perçemleri bir kez daha huysuz bir tavırla kulağının arkasına iterken, saçlarını kestirdiği için pişman olmuştu. Önceden ne güzeldi, topluyordu bitiyordu. Ama şimdi öndeki kısa saçları da ayrı toplaması gerekiyordu. Saçı bir kez daha kulağnın arkasından kurtulup burnuna düştüğünde sinirle tısladı. " Şimdi çıldıracağım! " Sandalyede dikleşip derin bir nefes doldurdu göğsüne ve sakinleşmeye çalıştı. Sinirinin saçlarıyla alakası yoktu elbette. Son birkaç dakikadır çözmeye uğraştığı soruya takmıştı kafayı. Konuyu tekrar tekrar çalışmış olsa da soruyu çözemiyordu. Kaşlarının arasında derince bir çukur oluşurken çalan zilin sesiyle irkildi ve hızla sandalyeden kalkıp salondan çıktı. Bir yandan söylenirken bir yandan da kapıyı açmıştı. Karşısında Serhan'ın uzun bedenini bulunca dudaklarını birbirine bastırdı. " Habersiz geldiğim için üzgünüm. Ama işlerim bitti ve gelmek istedim. " diye izah etti durumu. Ecem ise sessizce başını sallamış ve girmesi için kenara çekilmişti. Geldiği iyi olmuştu bir bakıma. Çünkü şu soruyu çözmeden diğerlerine geçemiyordu. Serhan uzun adımlarla salona girdiğinde kız da kapıyı kapatıp peşine takıldı. " Nasıl gidiyor? " diye sordu adam eğilip masanın üstündeki test kitabına bakarken. Ecem omuz silkti. " Kötü. " Serhan önce kızın asık suratına sonra da silmek aşınmış sayfaya baktı ve sonra birkaç saniye düşünüp eline kalemi aldı. " Bak bunun kısayolu vardı. " deyip birkaç şey yazdı ve kıza ittirdi kitabı. Ecem, adamın yazdıklarına bakarken sinirle solumuştu. " Of. " Dakikalardır uğraşıp durduğu sorunun çözümünün bu kadar basit olması onu delirteblirdi şu an. " Biraz ara vermek iyi gelebilir. Ne dersin? " diye sordu Serhan, kıza bakarken. Ecem ise başını salladı hafifçe. Zaten enerjisinin bittiğini hissediyordu. Serhan bir kez daha konuştu. " Aç mısın? " Genç kız başını iki yana sallarken adamın ilgiyle bakan gözlerine dikmişti kahvelerini. " Peki kahve içmek ister misin? " Ecem salonun kapısına doğru hamle yaparken yanıtladı. " Hazırlayayım. " Fakat Serhan onun kolunu nazikçe kavramış ve durdurmuştu. " Burada değil. Yeni mekanı görmeni istiyorum. Take away kahvelerimizi alıp mekanda içelim, olmaz mı? " Ecem onun bu beklenmedik teklifi karşısında tepkisiz kaldığında Serhan iç çekti yavaşça. " Kızgınsın hala. " diye bir tespitte bulundu. Genç kız bu cümleyle bakışlarını uyere indirmiş ve kolunu yavaşça adamın parmakları arasından kurtarmıştı. Serhan iç çekti bir kez daha. " Affettirmek için ne yapmalıyım? Evet, hadsizlik ettim. Biliyorum. " diye sıraladı samimiyetle. Ecem alt dudağını yalarken adama bakmıştı yeniden. " Serhan Abi... " diye girdi söze fakat adamın kaşları çatılıverdi birden ve dayanamayarak konuştu. Biraz olsun düşünme fırsatı tanısa kendine, bunun ne kadar anlamsız olduğunu fark ederdi fakat tutamamıştı kendini. " Hakan da senden yaşça büyük ama ona abi demiyorsun. " Der demez gözlerini kaçırdı. Rahatsız ediyordu bu abi kelimesi onu. İstemiyordu duymak. Yaşlı hissettiriyordu. Ecem işittiği cümleyle afallarken bir an ne diyeceğini bilemedi. Kendisiydi abinim diyen şimdi ne değişmişti? Neyin hesabını soruyordu ki böyle? Bunu ona hatırlatmak istese de kendini küçük düşürmek istemediğinden yapmadı. Her zamanki gibi makul bir çerçevede yanıtlamaya çabaladı onu. " Sözlenene kadar ona da abi diyordum. " dedi usulca. Serhan burnundan güler gibi bir ses çıkarttı. " O da başka bir sorun ya zaten. " diye söylendi ağzının içinde. Ecem daha da kafası karışık bir şekilde adama bakarken, Serhan tek eliyle saçlarını dağıtmıştı. Genç kız da sinirle soludu bunun üzerine. Ne oluyordu şimdi buna? Ne olsun isityordu? Birden bire böyle garip davranmasının sebebi neydi? " Sen demiştin abim olduğunu. " dedi birden, kaşları çatıktı. Acaba hatırlıyor muydu o günü? Serhan bal rengi irislerini kızınkilere çevirdiğinde gözlerinden bir dalgalanma geçiverdi. O an anladı Ecem, hatırlıyordu. Sertçe yutkundu ikisi de. Sonra Serhan bakışlarını kaçırıp sinirle soludu. " Konuyu kapatalım. Tamam abinim. En çok abin benim tamam. " diye saçmalayarak arkasını döndü ve salondan çıktı. |
0% |