@ailkesandikli
|
Yıldıza basmadan okumaya geçmeyelim lütfen ⭐️ Aniden çakan şimşek ve gürleyen göğün uğultusu ile ikisi de olduğu yerde sıçradığında Ecem bunu fırsat bilmiş ve adamın ellerinden kurtulup hızla evine girmişti. Serhan ise plansızca yaptığı itirafın utancıyla öylece kalakaldı bahçede. Ta ki, birden bastıran yağmur her bir zerresini sırılsıklam edene kadar... Ertesi gün Serhan'a soğuk algınlığı getirirken Ecem'in başına daha büyük dertler açmıştı. Sabaha kadar yatakta dönüp durduğundan geç uyumuş dolayısıyla da dersine kalkamamıştı. Zili alacaklı gibi çalmasa uyanacağı da yoktu zaten. Yataktan telaşla fırladığında önce telefonundan saate baktı. 11'i geçiyordu. İlk iki dersi çoktan kaçırmıştı ve son derse de hayatta yetişemezdi. Panikle yerdeki çamaşırlarının üstünden atlayıp hole çıktığında kapıdaki hala vaz geçmemişti. Kapıya vardığında gerilerek merceğe dayadı gözünü. Fakat bulmayı umduğu kişiyle karşılaşmamış bu hem rahatlamasına hem de meraklanmasına yol açmıştı. Kapıyı yavaşça açarken Tülay Hanım'ın içeriye dalması da bir oldu. Hemen ardında ise Çiçek vardı. Ecem şaşkın ve uykulu bakışlarını ikili arasında dolaştırırken Tülay Hanım çoktan başlamıştı konuşmaya. Tez canlı bir kadındı Allah bilir yine ne duymuştu da kapısına damlamıştı genç kızın. Ecem kapıyı kapatıp peşlerinden mutfağa giderken Tülay Hanım'ı dinliyordu. " Kız siz barıştınız da bana neden söylemiyorsun? " Genç kız kaşlarını çatarken Çiçek'in yanındaki boş sandalyeye oturdu ve çay suyu koyan kadını izlemeye başladı. " Kimle barıştık? " Bakışlarını ne olduğunu anlamak ister gibi arkadaşına çevirmişti. Çiçek ise en az annesi kadar merak ve şaşkınlıkla bekliyordu yanıtını. " Hakan ile canım. Kimle olacak? " Ecem'in kaşları havalanırken bakışları yeniden Tülay Hanım'a çevrildi. " Biz küs değildik ki? " Gerçekten de anlayamıyordu şu anda dönen mevzuyu. " Ay onu mu diyorum ben? Utandın mı sen? Utanma kızım güzel şeyler bunlar. Aile kurmak, evlenmek... oh vallahi çok rahatladım. Çiçek'i evlendiriyoruz da aklım sendeydi. " Ecem büyük bir yanlış anlaşılmanın farkındalığıyla oturduğu yerden kalktı ve telaşla araya girdi. " Hayır hayır Tülay Teyze. Yok öyle bir şey. Nereden çıktı bu? " Çiçek annesine yandan bir bakış attı. " Ben sana demiştim inanma Kezban'a diye. " Tülay Hanım tek elini beline koyarken kalçasını da tezgaha yasladı. " E dün Hakan'la Rıfat'ın çay bahçesindeymişsiniz. El ele diz dize oturuyorlarmış dedi Kezban. " Kezban Hanım Rıfat denilen adamın eşiydi ve malumunuz dedikodu yapmaya da bayılırdı. Ecem birden yüzünü buruşturdu. " Yok öyle bir şey! Evet oradaydık ama ne el elesi? Konuşmak istediğini söyledi. Ben de kabul ettim. " Tülay Hanım'ın yüzü aydınlandı birden. " Hay bin yaşa! İşte böyle aferin akıllı kızıma. Yavaş yavaş, tanıya tanıya olacak zaten. " Ecem daha da sinirlenirken istemeden olsa sesini yükseltmişti. " Hayır ya Tülay Teyze! Evlenmeyeceğim Hakan'la. " Orta yaşlardaki kadın, evladı yaşındaki kızın kendisine bağırmasına bozulurken bunu mimikleriyle de fazlasıyla ortaya koymuştu. Ecem ise anında pişman olmuş ve dudağını ısırmıştı. " Özür dilerim. " dedi birden. Tülay Hanım kırgınlığını ortaya koyar bir tavırla göz temasından kaçınırken çaydanlığın altını kısıp demliğe çay doldurmaya başlamıştı. Ecem eli ayağı birbirine dolaşmış bir vaziyette konuşmaya devam etti. " Ama sevmiyoruz biz birbirimizi. Yani düşündüğünüz anlamda değil. " " Sevmek hemen öyle olacak iş mi? Önce bir fırsat vermeniz lazım. " dedi kadın bu kez bozuk çıkan sesiyle. " Denedik ya zaten Tülay Teyzeciğim. " derken kadına yaklaştı Ecem, mahcuptu. Çiçek araya girdi ve arkadaşını kurtardı bu kez. " Aman anne kız istemiyorum diyor işte. Tutturdun sen de Hakan diye. Hem onun okulunda çok daha iyileri vardır eminim. Hakan'a mı kaldı? " Tülay Hanım kaşlarını çattı bu kez. " Hakan oğlumun nesi varmış? " Çiçek gözlerini devirmeden edemedi. " Anne adam daha yeni işini batırdı, evine de haciz kondu. Bilmem farkında mısın? " Kadın çaydanlığın kapağını kapatıp kızına dönerken konuştu. " Tamam yaşandı birkaç aksilik. Ama toparlıyor işte. " Çiçek annesine laf yetiştirmek üzere dudaklarını araladığında Ecem buna bir son vermek istercesine girdi lafa. " Konu sadece bu değil Tülay Teyze. Ben önce okulumu bitirmek istiyorum hem sonra yüksek yapacağım. " Tülay Hanım kızının yanına oturup evden getirdiği saklama kabının kapağını açarken sesli bir iç çekti. " Bu okumak sevdası nereden geldi sana ben anlamıyorum ki? Lise okudun tamam, hadi üniversiteye heves ettim dedin ona da tamam. Yüksek de neymiş? Profesör mü olacaksın başımıza? Yaşın geçiyor. Ne zaman çoluk çocuk yapacaksın da onları büyüteceksin sen? " Ecem karşısındaki kadına laf anlatamayacağını fark ettiğinde derin bir iç çekmekten başka bir şey yapmamıştı. Çiçek annesinin elleri arasındaki kaptan mercimek köftesi çalarken konuştu. " Vallahi annem haklı ama Ecem benim gibi değil. Sen de artık bunu mu kabullensen anne? " Ecem ikilinin yanındaki sandalyeye otururken Tülay Hanım hala homurdanmaya devam ediyordu. Tülay Hanım iyi kadındı fakat cahildi. Büyüklerinden ve bu mahalleden ne gördüyse onu uygulamaya devam ediyordu. Fakat Ecem, Çiçek'in de dediği gibi onlara benzemiyordu. Bunda dedesinin çok büyük katkısı vardı elbette. Bunun için ona minnettardı. *** Melih elindeki çay bardağını dudaklarına götürürken çırağa da talimat vermeye devam ediyordu. " Oğlum, bir taraftan sıkarken diğer taraftan kaçırıyorsun vidayı. " Genç çocuk ustasının uyarısıyla elindeki parçayı daha sıkı tutarken sokaktan gelen sesle ikisi birden o tarafa dönmüştü. Melih hemen önlerinden geçen lüks araca kaşlarını çatarak bakarken çocuk da hayli etkilenmiş görünüyordu. " Vay be ne para var he millette! " Melih ona ters bir bakış atıp kapıya doğru ilerlerken azarlamayı da ihmal etmedi. " İşine bak. " Adam elindeki çay bardağını sağındaki rafa bırakırken koyu kahveleri de dükkanın camındaydı. Kimdi bu gelen ve buralarda ne işi vardı? Burnuna kötü kokular geliyordu. Üstündeki gömleği eteklerinden çekiştirerek düzeltirken dışarıya çıktı ve bakışlarıyla arabayı takip etti. Sokağın sonuna doğru ilerliyordu. Bir kurt düşmüştü içine. Kontrol etmeden de rahat edemeyecekti. " Dükkan sana emanet. Yarım saate gelirim. " diyerek ilerlemeye başladı. Bu mahallede pek öyle durumu iyi olan birileri yoktu. Hatta kimsenin durumu iyi olan tanıdığı bile yoktu. Bir tek Serhan kırmıştı şeytanın bacağını. Fakat onun arabasını tanıyordu. Bu gelen başkasıydı. Bir ihtimal Serhan'ın bir dostu olduğunu düşünse de pimpirikli adamdı Melih. Emin olmadan içi rahat etmezdi. Birkaç dakikalık yürüyüşünün ardından arabayı park etmiş bir vaziyette Sokağın başında bulduğunda kaşları çatıldı. Gözleri kısılarak etrafı tararken çok geçmeden Gülfem'in dükkanının önünde görmüştü yabancıyı. Üzerinde siyah bir takım elbise jilet gibi bir görüntüsü vardı. Saçlarının hafif kırlaşmasından yaşının kırklarının sonlarında olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdi. Gözleri, adamın elindeki mor bukete düştüğünde tüm bedeninin gerildiğini hissetti. Gülfem'e miydi bu çiçekler? Dişlerini sıkarken yumrukları da onlara eşlik etmişti. Çok geçmeden Gülfem de dükkandan çıkmış ve kapıyı çekip kilitlemişti. Kadının üzerinde beyaz bir elbise vardı ve her zamanki gibi mükemmel görünüyordu. Adamın karşısında durup kocaman gülümsediğini gördüğünde içi gitti Melih'in. Gözlerini yumdu sıkıca. Nasıl çıkacaktı şimdi bu Allah'ın belası görüntü aklından? Derin bir nefes alıp açtı yeniden gözlerini. Gülfem ise o esnada adamın kendisine uzattığı buketi kavramış onunla birlikte arabasına ilerliyordu. Melih ne yapacağını bilemedi. Kimdi bu herif? Nereden çıkmıştı? Ne zamandır görüşüyorlardı? Ciddi mi düşünüyorlardı? Düşündükçe nefes alamadığını fark ettiğinde arkasını döndü ve hızlı adımlarla orayı terk etti. Bu sevdaya düşeli 5 yıl olmuştu. 26 yaşında bir delikanlı iken de buraya gelir ve onu biraz olsun görebilmek için saatlerce dikilirdi. Şimdi 31'ini bitirmek üzereydi ve yüreğindeki sevda gittikçe köklenmişti. Kadının erkekler konusunda fazla seçici olması her zaman işine gelmişti Melih'in. Yoksa kalbi dayanmazdı onun başkasıyla evlendiğini görmeye. Gülfem hep ne istediğini bilen biri olmuştu. Kendinden daha güçlü, daha olgun, daha iyi durumdaki adamlarla ilgilenmişti. Zaten Melih'in karakterinin şekillenmesinde de büyük bir rol oynadığı yadsınamazdı. Adam, kadının kendisini beğenmesi için bu kadar ağır abi modlarına bürünmüş; ona istediği hayatı yaşatabilmek için de kendi tamirhanesini açmıştı. Fakat bugün bir kez daha görmüştü ki yarıştığı kişilerin seviyesine asla ulaşamayacaktı. Onlar çok başka seviyelerdeki adamlardı. Melih her daim dik duran omuzlarını önüne düşürmüş dükkana dönerken yenilgiyi kabullenmesi gerektiğini ilk kez bu denli sert fark ediyordu. Şu köşedeki kaldırım taşına oturup içi dışına çıkana kadar ağlamak istese de kendine yakışanı yapacak ve acısını kalbine gömüp hayatına devam edecekti. Gülfem onu seçmemişti ve belli ki ucunda ölüm olsa yine seçmeyecekti... *** Ecem tüm gün dışarıya çıkmamış ve Matematik çalışmıştı. Fakat dikkati öylesine dağınıktı ki bir türlü odaklanamıyordu. Kafasında yüzlerce soru fink atıyordu ve bunlardan belki de en önemlisi bu akşam Serhan'ın gelip gelmeyeceğiydi. Bir yanı gelmesini asla istemezken diğer yanı hala aptal gibi onu görmek istiyordu. Dün gece yaşanan garip konuşmadan sonra ona nasıl davranacağını bilmiyordu. Ne demek istemişti şimdi anladım seni derken? Üstelik ufaklık diyerek kafasını iyice bulandırmıştı. Gerçekten on yıl önceki konuşmalarına bir gönderme yapmış olabilir miydi? Önündeki kitabı sinirle kapatırken sesli bir nefes verdi. Biraz daha düşünürse gerçekten aklını kaybedecekti. Ona açık açık kendisini yanlış anlamaktan korktuğunu dile getirdiğinde yanlış anla beni demişti. Tüm bunlar içinde bir yerlerdeki umudu dürtse de ihtimal veremiyordu genç kız. Onun gibi biri kendisinde ne bulurdu ki? Aklının bir köşesini ziyaret eden bir diğer düşünce ise ilgisini özlediği varsayımıydı ve bu canını daha da çok sıkıyordu. Sırf ilgi görebilmek için onun duygularıyla böyle kolayca oynamazdı herhalde değil mi? Ellerini yüzüne kapatıp düşünceleri aklından atmak istercesine başını iki yana sallarken kapısı tıktıklandı. Birden oturduğu sandalyede dikelmiş ve panikle dışarıya dikkat kesilmişti. Çok geçmeden kapısı bir kez daha çalındığında hızla kalktı ve koşar adımlarla holü geçti. Gözünü merceğe dayadığında gördüğü kişi saatlerdir aklını kurcalayan adamdan başkası değildi. Nefesini tuttu birden. Ne yapacaktı şimdi? Nasıl davranacaktı? Nasıl bakacaktı yüzüne? Niye gelmişti ki buraya? Kapı bir kez daha çalındığında eli ayağına dolaşmıştı genç kızın. Belki pes edip giderdi. Fakat Serhan'ın tok ve keyifsiz çıkan sesini işitti sonra. " Evde olduğunu biliyorum. Açar mısın lütfen? " Ecem işittiği cümleyle kıpkırmızı kesildiğinde daha fazla direnç gösteremeyerek kapı kolunu yavaşça indirmişti aşağıya. Gözleri adamın mutsuz bakan bal rengi irisleriyle çarpıştığında sertçe yutkundu ve bakışlarını kaçırdı. İkisi de bir süre sessizce karşılıklı durdular. Sonra Ecem çatallaşan sesiyle fısıldadı. " Efendim Serhan Abi? " Serhan burnundan güler gibi bir ses çıkartmıştı bunun üzerine. Kız kendisine her abi deyişinde kendini yumruklamak istiyordu. Derin bir nefes aldı ve kızın kendisine bakmayan kahvelerine baktı inatla. " Ders çalışmak için geldim. Sınavına az kaldı. " Ecem alt dudağını dişlerken bakışlarını adamınkilere kaldırmıştı yeniden. Ne dese bilemedi o an. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaları onun da işine gelirdi fakat bunu başarabileceğinden pek emin değildi. Tam dudaklarını araladığı esnada Serhan konuştu yeniden. " Dün söylediklerimi unut. Hakan ile aranıza girmek istemem. " bu kelimeler dudaklarından öyle inanmayarak çıkmıştı ki kendinden tiksindi o an. Mahalleli sabahtan beri Ecem ve Hakan'ın evleneceğini konuşuyordu ve bu bilgi Sinan Bey'in dolayısı ile de Serhan'ın da kulağına gelmişti. Bugüne kadarki gözlemleri de aksini söylemiyordu pek. O yüzden inanması hiç zor olmamıştı. Ecem onun da dedikoduları işittiğini fark ettiğinde sessiz kaldı. Doğruyu söylese dünkü konuşmadan umutlu olduğunu mu düşündürtürdü? Kafası çok karışıktı. Tek istediği tüm bunlardan önceki sıradan günlerine dönebilmekti. Bu kadarı fazla geliyordu genç kıza. Baş edemiyordu. " Neden giresin ki zaten Serhan Abi? Kimse yanlış anlamaz. " dedi ve demesiyle de pişman oldu. Çünkü adamın gözlerinin acıyla kısıldığını görmüş ve aslında kendisinden bir inkar cümlesi beklediğini anlamıştı. Sertçe yutkundu. Başını önüne eğerken gözlerini yumdu. Gerçekten ne yapacağını hiç bilmiyordu ve paniklemiş hissediyordu. Fakat bu şekilde bir yanlış anlaşılmaya çanak tutmayı da istemiyordu. Pes eder gibi iç çektiğinde yeniden baktı ona. O ise ayaklarına indirmişti bakışlarını. " Yok öyle bir şey. Mahalleli yanlış anlamış. " dedi tek solukta. Serhan işittiği cümleyle birden kaldırdı başını ve parıldayan bal rengi irisleriyle baktı kıza. Fakat Ecem kendisin o kadar da mutlu etmeyecekti belli ki. " Dünkü konuşmadan hiçbir şey anlamamıştım zaten. Unutmamız daha iyi. Bekle de kitabımı alayım bahçede çalışalım. " diyerek arkasını döndü ve içeriye girdi. Serhan kızın arkasından sıkıntılı bir ifade ile bakarken Ecem'in tavırları oldukça kesin görünüyordu. Genç kız bilmek istemiyordu hiçbir şeyi. Anlamak da öyle. Pes etti adam. Zaten kendisine bile açıklayamıyordu bazı şeyleri. Kıza bariz bir ilgisi vardı, kabul. Fakat nedenini anlayamıyordu. Ecem kitabını ve defterini alıp yeniden kapıya geldiğinde Serhan da geri çekilmiş ve ona yol vermişti. Genç kız kapıyı çekti ve sakin adımlarla masaya ilerledi. Genç adam da küçük bir çocuk gibi peşine takılmıştı. İkisi birden masaya yerleştiklerinde bahçe kapısının sesiyle başlarını kaldırıp gelene baktılar. Hakan bir kez daha Serhan'ı Ecem'in yanında görmüş olmaktan rahatsızlık duyarken sendeleyen bir adımla içeriye doğru girdiğinde sarhoş olduğunu ikisi de fark etmişti. " Ne halt ediyorsun burada? " diye sordu dili döndüğünce. Ecem çatık kaşlarıyla konuştu. " İçtin mi sen? " Hakan'ın bakışları genç kıza döndü bu kez. " İçtik. Melih kardeşimle dertlendik içtik Ecem. Kızdın mı? " Serhan araya girdi bu kez. " Hakan gel seni evine bırakayım. Yarın sabah gelirsin ne için geldiysen. " derken sandalyesinden kalkıp ayakta zor duran adama doğru ilerledi. Fakat Hakan geriye doğru sarsak bir adım atmış ve ellerini havaya kaldırarak onun kendine dokunmasına engel olmuştu. " Bırak. Sen... sen bizi yalnız bırak. Özel. " dedi göz kontağı kurmaktan bile acizken. Ecem de kalktı bu defa ayağa. " Hakan, Serhan doğru söylüyor. Şimdi git. Yarın ayıldığında konuşalım. " Serhan kızın kendisine abi dememiş olmasını fark ettiğinde şaşırarak ona bakmıştı. Ecem ise farkında değildi yaptığı gafın. Hakan dilini şaklattı. " Yok. Gitmem. Zor geldim zaten buraya. " deyip güldü birden ve düşecek gibi oldu. Ecem ona doğru ilerleyip koluna girdiğinde Serhan'a yardım isteyen bir bakış göndermişti. Bunun üzerine Serhan da diğer kolunu kaldırıp omzuna attı adamın. " Bırakma kendini. " Fakat Hakan rakıyı biraz fazla kaçırmıştı. Ne dediğini de ne yaptığını da kontrol edebilecek durumda değildi. Bedeninin ağırlığını Ecem'den tarafa verdiğinde genç kız ezilecek gibi olup panikledi. Bunun üzerine Serhan çekti adamı kendine doğru. " Yatıralım şunu. " diye homurdandı. Zira sızıp kalması an meselesiydi. Ecem başını hızla sallarken evi işaret etti. " Salona götürelim. " " Olmaz. " dedi Serhan birden. Kız şaşırarak baktı adama. " Zaten dedikodular almış başını gidiyor. " diye eklediğinde Ecem teklif ettiği öneriden pişman olmuştu. Haklıydı. Biri gece onda kaldığını duyarsa işi biterdi. Alt dudağını dişlerken sordu. " Ne yapacağız o zaman? " " Bize taşıyalım. " dedi adam bu kez. Ve sonra ikisi güç bela taşıdılar Hakan'ı yan eve. Serhan onu salondaki kanepeye yatırdığında Ecem dikkatli gözlerle evin içini inceliyordu. " Hatırladığın gibi mi? " sorusu ise genç kızı utandırmaya yetmişti. Ecem irkilerek bakışlarını adamın bal rengi irislerine diktiğinde yutkundu. " Değişmemiş. " diye mırıldandı sonra. Serhan bir şey demek ister gibi dudaklarını araladı fakat hemen sonra vaz geçti. Genç kız da bunu fark etmiş ve kaşlarını havaya kaldırmıştı. Birkaç saniye birbirilerinin gözlerinin içine baktılar öylece. Ve sonra adam mahcubiyet dolu bir fısıltıyla sordu. " Senin de değişmemiş olmanı dilemek fazla mı bencilce olurdu? " Genç kız alt dudağını ağzının içine yuvarlarken ne diyeceğini bilememişti. Yine dünkü gibi bakıyor, dünkü gibi kafasını karıştıracak şeyler söylüyordu. Daha az evvel dememişler miydi unutalım diye? Burnundan derin bir nefes çekerken bakışlarını ellerine indirdi ve o da kısık sesle yanıtladı kendisine ilgiyle bakan adamı. " Benden ne istediğini anlayamıyorum. " Serhan ona doğru bir adım attığında kıza gerilerek kaldırdı başını. Tam önünde durmuştu adam ve uzun boyu yüzünden başını kaldırmak durumundaydı şimdi. " Beni eskisi gibi sev istiyorum. " dedi dürüstçe. Ecem şaşkınlıktan aralanan dudaklarını adamın gözlerinin onlara inmesiyle fark etmiş ve yutkunarak toparlamıştı kendini. Gözlerini kaçırırken nefes alamadığını hissederek kekeledi. " N-neden? " Serhan bir kez daha dürüstçe yanıtladı onu. " Bilmiyorum. " Ecem sertçe yutkunduğunda daha fazla konuşmaya takatinin olmadığını hissetmiş ve hiçbir şey demeden arkasını dönüp hızlı adımlarla önce salonu sonra da evi terk etmişti. İzin vermeyecekti, duygularını kullanmasına ve kendine yeniden aşık etmesine izin vermeyecekti. Sevmiyordu işte Ecem'i. Onun sevmesini istemesi bencillikti. Uzun ve hızlı adımlarla bahçeden çıkarken ellerini göğsüne bastırdı. Sevseydi belki... severdi o da. Eskisi gibi. Fakat oyun muydu ki bu? Nasıl böyle pervasız konuşabilirdi kendisiyle? Görmüyor muydu ne kadar yalnız ve çaresiz olduğunu? Bir gram sevgiye ne kadar muhtaç hissettiğini fark edemiyor muydu? Böyle bir kumar oynamak demek hayatına kast etmek demekti anlamıyor muydu bunu? Gözleri yaşarırken evin kapısına varmıştı. Başını çevirip yan tarafa baktı son kez ve onunla kesişti nemli bakışları. Sonra başını iki yana salladı öfkeyle. Eskisi gibi değildi. 12 yaşındaki çocuk değildi artık. Sırf onu tatmin etmek için kendini yakacak hiç değildi. 🩵Bölüm nasıldı? 💛Sizce Serhan neden Ecem'in eskisi gibi olmasını istiyor? 🧡Melih ve Gülfem ikilisinden olur mu dersiniz? |
0% |