@ailkesandikli
|
Yıldızları görelim ! Tıpkı genç kızınki gibi sarıya çalan düz kumral saçları ve açık kahverengi gözleri vardı çocuğun. İlk görüşte benzetmek güçtü belki fakat irdelediğinizde akrabalık bağı olduğunu görebilirdiniz. Orta boyluydu, ince bir fiziği vardı ve tehlikesiz görünen sevimli bir suratı. Ecem bedenini içinde bulduğu zoraki sarılmadan kurtarırken şaşkınlığından sıyrılabilmiş değildi. " Kuzenim mi? " diye sordu bir yanlışlık olmadığından emin olmak ister gibi. Deniz kızınkine nazaran daha kalın olan dudaklarını birbirine bastırırken başını aşağı yukarı salladı. " Evet Deniz Aksoy. Nermin Aksoy'un küçük oğluyum. " Ecem'in kaşları hafifçe çatılıverdi. Nermin Aksoy teyzesiydi. Hiç görmediği teyzesi. Şüpheli bakışları yaşıt olduğunu düşündüğü çocuğun üzerinde gezinirken çocuk ilgiyle konuştu. " Tek mi yaşıyorsun? " Ecem bu sorunun dünyanın en aptal sorusu olduğunu düşünmeden edememiş fakat yine de kuzeni olduğunu söyleyen bu çocuğu terslememişti. " Evet. " diye mırıldandı yalnızca. Cenazeye gelseydiniz bilirdiniz, diye geçirdi içinden. Adının Deniz olduğunu söyleyen çocuk hemen yanlarındaki eve bakarken bir kez daha konuşmuştu. Ecem onun ne kadar cüretkar olduğunu düşünmeden edemedi o an. " E beni davet etmeyecek misin? Te karşıdan geldim. " Genç kız bir rüyadan sıyrılır gibi kirpiklerini kırpıştırdı o an. Neden geldin ki diye sormak istedi fakat yapmadı. Bu fazla kaba olurdu. Elini cebine atıp anahtarı çıkartırken derin bir iç çekti. " Kusura bakma şaşırdım biraz. " diye gevelemekle yetindi. Hemen ardından kapıya taktığı anahtarla kapıyı açmış ve çocuğa öncelik vermek için geriye doğru yarım bir adım atmıştı. " Buyur geç. " Deniz parıltılı bakışlarla karanlık olan eve giriş yaparken Ecem huzursuz bir biçimde etrafta gezdirdi kahvelerini. Ve o an üç kişinin ilgiyle kendilerini seyrettiğini fark etti. İkisi peşinden çıkmış olan Hakan ve Çiçek'ti. Diğeri ise hemen çapraz köşede dikilen Serhan. Sertçe yutkundu ve hiçbirinin bakışlarına bir karşılık vermeden içeriye girdi. Kapıyı artlarından kapattığında Deniz çoktan ışıkları yakıp salonu bulmuştu. " Ev bayağı büyükmüş. " derken ilk kanepeye oturuverdi. Ecem sessizce peşinden giderken içten içe müthiş bir huzursuzluk hissediyordu. Kuzeninin karşısındaki kanepeye oturacakken cebindeki telefon titreşti. Çiçek olmalıydı. Aldırmadı. Bir süre iki kuzen karşılıklı bakıştılar. Hemen sonra Deniz sordu. " Okuyor musun? " bunu derken eliyle ilerideki masayı ve üstünde açık duran test kitabını göstermişti. Ecem de bakışlarını masaya yöneltirken başını hafifçe salladı. " Psikoloji son sınıf. " " Ben de mimarlık 3. sınıfım henüz. " Ecem bu bilgiye karşılık sessiz kaldığında Deniz muhabbeti ilerletmek arzusuyla sordu. " 22 yaşında mısın yani? " Genç kız başını salladı. " Ben 20. " Aradan birkaç saniye daha geçtiğinde Deniz konuşmaya devam etti. Son derece garip olan bu ortamın o da farkındaydı fakat bunu kırmak için çabalıyordu. Ecem'in aksine. " Abim var bir de Barış. O 25 yaşında. Senin kardeşin yoktu değil mi? " Genç kız derin bir nefesi ciğerlerine gönderirken kanepenin oturma yastığını iki eliyle sıkıştırmıştı. " Hayır yok. Deniz? " Genç çocuk nihayet kuzeninin bir şey sormak istediğini gördüğünde merakla kaldırdı kaşlarını. " Neden buradasın? " diye sordu genç kız nezaket gözetmeden. Çünkü artık sadede gelsin istiyordu. Bu samimiyetten uzak tiyatroyla daha fazla zaman kaybedesi yoktu. Çocuk buna biraz bozulsa da içten içe hak vermişti. Yavaşça yutkundu önce. " Seninle tanışmak istedim. " Genç kızın yüzündeki şüphe iyiden iyiye kendini belli ederken sordu. " Neden şimdi? " Kumral çocuk omuz silkti bu kez. " Yeni öğrendim yerini. " Ecem buna inanmakta güçlük çekmişti. " 16 yıldır bu evde yaşıyorum Deniz. " Çocuk henüz bir şey diyemeden ekledi genç kız. " Üstelik burası dedemizin evi. " Deniz başını eğerken utandığını bütün bedeniyle belli ediyordu. " Neden gelmediniz cenazeye? " diye sordu bu defa Ecem. Merak ediyordu. Ne gibi bir gerekçe insanı hem ablasının hem de babasının cenazesine gitmekten alıkoyardı? Deniz sıkılgan bir tavırla başını kaldırdığında genç kızın gözlerinin öfkeyle parladığını gördü ve sessizce mırıldandı. " Annem istemedi. " " Hem ailemin, hem dedemin cenazesine gelmediniz. " dedi bu kez Ecem, içindeki öfkenin kıvılcımı devasa bir ateşe dönüşmüş harlandıkça harlanıyordu sanki. Deniz üzgün bakışlarını kuzeninin yüzünden ayırırken kısık bir sesle konuştu yeniden. " Üzgünüm. " " Sizden başka kimsem yoktu benim Deniz. Bir de gelmiş burada tek mi kalıyorsun diyorsun. Ben koca dünyada tek başımayım! " derken sesi yükselmişti genç kızın. Oturduğu kanepeden kalktı ve çocuğa doğru iki adım attı. " Söyle şimdi. Neden buradasın? " Deniz mahcubiyet dolu bakışlarını genç kızın öfkeli yüzüne kaldırırken iç çekti sesli şekilde. " Söylediğim şey doğruydu. Adresini yeni öğrenebildim ve tanışmak istedim. Çünkü annemin, ablası ve babasına olan öfkesi beni ilgilendirmiyor. Bizi de ilgilendirmemeli diye düşündüm. " Ecem çocuğun samimi olup olmadığını anlamak ister gibi dikkatle yüzüne bakarken çocuk sesini alçaltarak ekledi. " Bir de seni uyarmak istedim. " Genç kızın tek kaşı belirgin bir biçimde havalandığında Deniz de oturduğu yerden kalkmıştı. Şimdi kıza yukarıdan bakan oydu. Ecem ufak tefek bir kızdı. " Bu evin yarısı bize ait biliyorsun. " dediğinde genç kız tüm tüylerinin ürperdiğini hissetti. Duyacaklarından hoşnut kalmayacağı apaçıktı. Deniz istemeye istemeye de olsa devam ettirdi sözlerini. " Annem evi satmak istiyor. Ecem işittiklerinin dehşetiyle geriye doğru sersem bir adım atarken gözleri kocaman açılmıştı. " Ne? " diye bir tepki çıkabildi dudaklarından, yalnızca. Deniz sıkıntıyla solurken başını eğdi. " Maalesef. Abime klinik açacaklar ve paraya ihtiyaçları var. " Genç kız devamını dinlemekte güçlük çekiyordu artık. Çünkü beyninde müthiş bir uğultu peyda olmuştu. Kaşlarını derince çatarken ellerini başına kaldırıp şakaklarını sertçe ovuşturdu. " Diş hekimi. Kendi kliniğini açacak. " Ecem bunların birazıyla dahi ilgilenmiyordu. Abisi kimdi, neyin nesiydi? Umurunda dahi değildi. Deniz derin bir nefesi göğsüne çekerken omuzları sarsılmıştı. " Kalacak başka bir yer bulamaz mısın? " diye sordu uysal bir tınıyla. Ve bu genç kızı çileden çıkartmaya yetti. " Bunun için geldin öyle değil mi? Evi görmek için. " Fakat çocuk bunu beklemiyor olmalıydı ki yüzünde devasa bir şaşkınlık ifadesi belirdi. " Ne? Hayır tabi ki! Dedim ya sana adresini yeni öğrendim. Tanışmak istedim. Ve tabi durumu haber vermek. Ailemin burada olduğumdan haberi dahi yok. Olsa büyük papara yerim. " Deniz'in söyledikleri doğruydu. Yıllardır ismini dahi bilmediği kuzeninin adresini, miras kalan evin satış bahsi açıldığında öğrenebilmişti. Ancak Ecem onun açıklamalarıyla ilgilenmediğini gerek beden dili gerekse sözleriyle açıkça belli ediyordu. " Burası benim evim! Satmıyorum evi falan! " " Pratikte öyle olabilir ama teoride... " diye başladığı cümleyi Ecem'in haykırışı bölmüştü. " Çık evimden! " Deniz genç kızın gözlerinden saçılan alevlerin farkındalığıyla sertçe yutkundu Ecem kolunu kaldırıp işaret parmağıyla çıkışı gösterirken oldukça öfkeliydi. Ancak Deniz ondaki öfkenin altında yatan hüznü görüyordu. Onun bu çaresiz çırpınışları karşısında gerçek anlamda üzülmüştü. "Satışa yanaşmazsan dava açacaklar. " diye mırıldandı sonra. Genç kız dava kelimesini duymasıyla olduğu yere adeta çakıldı. İçinden büyük bir ürperti geçmiş, tüm dirayeti aniden kırılıvermişti. Korkardı böyle şeylerden. Biranda gücü çekilmiş gibi kolunu yanına düşürürken; " Ne davası? " dedi titremesine mani olamadığı sesiyle. Deniz ise omuz silkti. " Satmak için işte. " Ecem'in gözleri, sessizleşmesini takiben dolmuş ve bakışları yerdeki İran halısına kitlenip kalmıştı. Deniz biraz daha ılımlı bir tonla konuştu yeniden. " Başka bir ev bulamaz mıyız sana? " Ecem onun bu masum cümlesine karşılık gülmek istedi. Fakat yalandan dahi olsa beceremedi. " Öğrenciyim ben. Part time maaşla mutfak masraflarını ve faturaları zor ödüyorum. Ne evi? " derken sesi sonbaharda üstüne basılan yapraklar kadar kırılgan çıkmıştı. Deniz de sessizleşti bunun karşılığında. Gerçekten ne diyeceğini bilemiyordu. Onun bu haline içi acımıştı. Tek başına yaşaması yeterince kötü değilmiş gibi başındaki çatıyı da almak niyetindeydi annesi. Vicdanı sızladı. Sertçe yutkundu ve kendisinin de anlamsız bulduğu o sözcükleri sıraladı. " Belki satın alan kişi çıkartmaz seni evden... uygun bir fiyata kiracısı olmanı kabul eder. " Ecem başının ağırlaştığını hissetmeye başladığında geri geri adımlayarak kanepeye adeta çöküverdi. Sonra dirseklerini dizlerine dayadı ve yüzünü ellerinin arasına alıp düşünmeye başladı. Ne yapacaktı şimdi? Yıllarca, bir gün teyzesi gelir de onu ailesine katar diye umutla beklemişti. Geleceğinden emin gibiydi. Özellikle çocukken. Sonra büyüdü. Teyzesi gelmedi. Şimdi ise oğlu gelmiş evini alacaklarını söylüyordu. Sahip olduğu tek şeyi. Tek yuvasını. Genç kız birden hıçkırdığında Deniz ne yapacağını bilemeyerek ona doğru adımlamıştı. Tam yanına oturacakken Ecem iç parçalayan sesiyle engelledi onu. " Git lütfen. " Deniz başta itiraz etmek ve yanında kalmak istedi fakat sonra bundan vaz geçti. Genç kız ne onu ne ailesini affetmeyecek gibiydi ve buna hakkı vardı. Sertçe yutkundu önce. Sonra ise kızın sarsıla sarsıla ağlayan bedenine eğilip omzuna dokundu. " Özür dilerim. Satılmaması için elimden geleni yapacağım tamam mı? Lütfen ağlama. " Ecem onun ne söylediğini dahi işitmezken Deniz artık orada kalmasının bir anlamı olmadığını kabullenip doğruldu ve usulca evden çıktı. Genç kız o gece saatlerce ağlamış ve sonunda bitap düşüp kanepede uyuyakalmıştı. Ertesi sabah alarmına kalktığında perişan haldeydi. Kalkıp iş için hazırlanması gerekiyordu fakat artık bu bile o kadar anlamsız geliyordu ki... Bu işte kazandığı parayla ne yapabilirdi ki bundan sonra? Yine de kanepeden doğruldu ve ayaklarını sürüye sürüye banyoya ilerledi. Elini yüzünü yıkadıktan sonra ağladığı belli olmasın diye gözaltlarına kapatıcı sürmeyi ihmal etmedi. İnsanların kendisine acımasından iğreniyordu. Banyoda daha fazla oyalanmadan odasına girdi ve dağınık haldeki gardırobundan iş kıyafetlerini çıkarttı. Sonra saçını taramış ve tek bir örgü yapıp ceketi ile çantasını alarak evden çıkmıştı. Kapıda ayakkabılarını giyerken işitti sesini. Çitin diğer tarafından gelmişti o ses. Ecem şaşkınca baktı sağına ve Serhan'ın uykusuz kalmış gözleriyle buluştu kahveleri. " Günaydın. " Genç kız bakışlarını önüne çevirirken adamı yanıtsız bıraktı. Ona hala öfkeliydi. Herkese öfkeliydi aslında. Öfkeli olmadığı tek bir kişi yoktu son günlerde. Ancak Serhan'ın onu rahat bırakmaya gönlü yok gibiydi. Oturduğu sandalyeden kalkmış ve birkaç uzun adımda çitin dibine varmıştı. " Kafeye mi? " Kızın onu bir kez daha yanıtsız bırakışını umursamadı. " Bırakmamı ister misin? " Ecem burnundan derin bir soluk çekerken daha fazla kayıtsız kalamamış ve bağcığını sıkarak doğrulmuştu. Bedenini adamdan tarafa çevirdi ve çatık kaşlarıyla dik dik baktı. " Seninle konuşmak istemiyorum. " dedi doğrudan. Öyleydi. Onun da kendisiyle konuşmasını istemiyordu çünkü aklı yeterince bulanıktı. Fakat Serhan bunu da umursamadı. O da pek iyi görünmüyordu. " Dünkü çocuk kimdi? "diye sordu o da doğrudan. Ecem onun bu cüreti karşısında adeta şok geçirmişti. Kaşları saç diplerine kadar yükselirken burnundan tıslamaya benzer bir ses çıkarttı. Sana ne, demeyi çok istese de bunun yerine önüne döndü ve ilerlemeye başladı. Fakat Serhan'ın da onunla birlikte ilerlemesi ve yalvarır gibi adını seslenmesiyle yeniden durmak zorunda hissetti kendini. " Ecem, " Genç kız istemeye istemeye de olsa başını çevirip bir kez daha bakmıştı adamın bitkin görünen yüzüne. " Konuşalım mı biraz? " diye sordu Serhan. Belliydi, vardı bir karın ağrısı. Genç kız derin bir nefes çekti ciğerlerine. Kim bilir ne gelecekti? Adam, kızın sessizliğini neye yorması gerektiğini kestiremediğinde konuştu yeniden. " Tamam. Sen dinle sadece o halde. " Genç kız olduğu yerde huzursuz bir şekilde kımıldandı. Açıkçası korkuyordu duyacaklarından. Son konuşmalarından sonra Serhan ile baş başa kalmak, istemediği bir şeydi. Fakat içten içe deli gibi de merak ediyordu. Sertçe yutkundu. " Ecem ben... ben konuşacağım ama... " Adamın kararsız sesi kızın da kafasını karıştırmıştı. Kaşları hafifçe çatıldığında Serhan sordu bir kez daha. " Dünkü çocuk sevgilin falan mıydı? " Genç kız sıkıldığını açıkça ortaya koyarcasına derin bir nefes çekerken Serhan telaşla devam etti. " Bilmem gerek bunu. " " Hayır. " dedi birden kız " Sevgilim falan değil. Ne diyeceksen de artık. İşe geç kalıyorum. " Serhan aldığı yanıttan tam tatmin olmasa da sevgili olmadıkları bilgisine sarıldı. " Tamam. Şey... ben çok düşündüm. " Kız tek kaşını kaldırıp şüpheyle baktı ona. Serhan onun bu agresif tavrını göz ardı etmeye çalıştı çünkü her an cesareti kırılabilirdi. " Ben... önceki gün bana neden diye sormuştun ya? " Ecem birden bakışlarını kaçırdı. Kendisinden, onu eskisi gibi sevmesini istediği akşamdan söz ediyor olmalıydı. Sertçe yutkundu. Pişman olmaya başlamıştı bile kalıp da onu dinlediğine. Çantasının sapını sıkıca kavradığında Serhan kaçmasına fırsat vermeden konuştu yeniden. " Çünkü hoşlanıyorum senden. " Ecem hiç beklemediği bu yanıtla irkilmişti. Kaşları saç diplerine kadar yükselirken yüzünün ısınmaya başladığını hissediyordu. Aynı zamanda boğazı birden kurumuştu sanki. Yutkunmaya çabalasa da becerememiş ve iki kez öksürmüştü. " Nedeni bu. " dedi Serhan artık bir şey demesini umarak. Ecem ise ona bakmaktan çekindiğinden kahvelerini bahçede telaşla dolaştırıyordu. " Bir şey demeyecek misin? " dedi bu defa Serhan. Genç kız bu soruyla çaresiz bir şekilde çevirdi bakışlarını adama. Gerçekten de ilgi ve merak vardı yüzünde adamın. Yavaşça yutkundu. Sonra alt dudağını diliyle ıslattı. Serhan'ın bal rengi gözleri de dudağına kaymıştı bu hareketiyle. Bunu fark etmesiyle telaş yapıp ağzını kapattı ve dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Ancak adam hala bir yanıt bekliyordu kendisinden. Gözlerini birkaç saniye sıkıca yumup derin bir nefesle açtığında paniğini biraz olsun kontrol altına almayı başarmıştı. " Serhan abi... " diye girdi söze ve bu adamın sinirle solumasına sebep oldu. Serhan sol eliyle saçlarını geriye doğru hırsla tararken keyifsiz bir sesle güldü. " Anneni yeni kaybettin, nişanlından da ayrılmışsın. Amerika'da kurduğun düzeni bırakıp buraya yerleşmen de cabası. İşin, sosyal çevren... her şeyin değişmek zorunda kaldı. Ve eminim ki bu mahalleye dönmek de istememiştin. " durup yavaşça yutkundu. Adam kaşlarını hafif çatmış kendisini dinliyordu. " Bence... duygusal boşluktasın. Hissettiğini sandığın şeyler de... " Serhan bu defa dayanamayarak girdi söze. " Seans ücretimiz ne kadar psikolog hanım? " derken ne yüzünde ne de sesinde en ufak bir keyif yoktu fakat sözleri apaçık şekilde alaylıydı. Ecem sessiz kalmayı tercih etti o an ve yüzünü önüne çevirdi. Sonra hiçbir şey dememeye karar verip adımlamaya başladı. " Kaç bakalım. " dedi Serhan peşinden. Ecem bunu da umursamamıştı ki sonrasında söylediği şeyi işitince duraksadı. " Ama unutma dönüp dolaşıp geleceğin yer yine burası olacak ve ben de hep burada olacağım. " Bu son derece iddialı cümle de ne demekti şimdi? Genç kız kafası son derece karışık bir şekilde omzunun üstünden başını geriye çevirdi ve çatılı kaşlarıyla sordu. " Neden? " Serhan bu defa gayet rahat ve alaylı bir tavırla omuz silkmiş ve ellerini eşofmanının cebine yerleştirmişti. " Komşuyuz çünkü. " dedi gözlerini kısarak. Ecem onun kendisiyle alay ettiğini anladığında öfke ve utançla kızarmış ve hızla önüne dönüp bahçeden çıkmıştı. Aptal adam, diye homurdandı. Eş zamanlı olarak Serhan da, kızı hislerine ikna edeceğine ant içmekle meşguldü. Anlaşılan tarih tekerrür ediyordu. Seneler evvel kendisi kızın hislerini ciddiye almamıştı, şimdi ise Ecem onunkileri görmezden geliyordu. Derin bir nefesi ciğerlerine gönderirken omuzları dikleşti. Olsun, diye mırıldandı. Elbet ikisinin hislerinin denk geleceği bir zaman da olurdu. İnancı vardı. Merhaba nasıldı bölüm? |
0% |