@ailkesandikli
|
Merhaba oylarınıza göre yeni blpüm gelecektir 🖤 Serhan kızın telaşla gözlerini kaçırıp, elindeki havluyu kendisine doğru uzatması karşısında ister istemez gülümsemişti. Yine de kızın bu utangaç ve çekingen halleri ona fazlasıyla yabancı geliyordu. Eline aldığı havluyla saçlarını kurulamaya başladığında Ecem eliyle içeriyi işaret etti. " Sen geç, biliyorsun zaten. " deyip onaylaması için adama baktığında onun, ıslak bir köpek yavrusu gibi kurulanma çabası bir an çok şirin göründü gözüne ve alt dudağını dişledi. Serhan da başını hafifçe sallayarak salona doğru yönelmişti. " Şey, nasıl içiyorsun kahveni? " Soruyu işitince olduğu yerde durup kıza bakmıştı yeniden. " Dümdüz, sade. " Ecem de başını sallayıp hızlı adımlarla mutfağa yöneldi. Kendine ilk maaşıyla idarelik bir kahve makinası aldığı için şanslı hissettiği günlerden biriydi. Kahveleri filtre kağıdına doldurup suyunu da ekledikten sonra kapağını kapatmış ve düğmesine basmıştı. Birkaç dakika içerisinde ise kahveleri kupalara aktarıp salona dönmüştü. Serhan kendine uzatılan kahveyi alırken teşekkür etti. Ecem ise minik bir tebessümle karşılık verdi. Gergin hissediyordu. Evine pek misafir gelmezdi. Bu yüzden pek derli toplu da olmazdı fakat şansına salonu çok kullanmadığı için iyi durumdaydı. Ancak aynı şeyi kendi odası ve banyo için söylemek güçtü. Adamın karşısındaki kanepeye oturup kupasını kucağında sabitlediğinde, Serhan bal rengi gözlerini evin duvarlarından ayırıp kıza dikmişti. " Çok şey değişmiş mahallede. " diye girdi söze. Ecem de başını salladı. Değişmişti tabii, yıllardır uğramamıştı ki buralara. " Ee anlat, ne var ne yok. Hızlı bir adaptasyona ihtiyacım var. " derken gülmüş ve bembeyaz dişlerini gözler önüne sermişti. Ecem yanağını huylandıran saç tutamlarını sağ eliyle kulağının arkasına tıkarken omuz silkti. " Burada mısınız ki artık? " Serhan dudak bükmeden hemen önce kahvesinden bir yudum almıştı. " Babama bağlı. Bana kalsa, burası ona iyi gelmeyecek. " Ecem kahvelerini ellerinin arasında duran pembe kupaya indirirken kısık bir sesle konuştu. " Bence arkadaşlarıyla birlikte olmak iyi gelebilir. " Bunun üzerine Serhan gülümsemişti. " Affedersiniz psikolog hanım, bu sizin uzmanlık alanınız sonuçta. " Ecem bu ufak şakayı fazlasıyla ciddiye alıp başını hızla kaldırdığında, onun gülen yüzünü görüp utanmıştı. " Estağfurullah. " dedi yalnızca. Sonra bir süre daha sessizlik oldu. Ecem bakışlarını yeniden kupasına indirdiğinde Serhan onu inceliyordu. Nihayetinde dayanamayıp konuştu yeniden. " Ee, anlatmayacak mısın? " Genç kız bu soruyla başını kaldırmış ve adamın merak dolu olduğunu düşündüğü gözlerine bakmıştı. Alt dudağını yaladı gayriihtiyari ve sonra bunu yaptığına pişman olup telaşla konuştu. " Siz taşındıktan sonra, dedemi kaybettik. Sonra Çiçek nişanlandı, İbrahim ile. Bu yaz evlenecekler. Bakkal Necmi abi emekli oldu. Onun olduğu yere Melih abi oto tamirci açtı. Hangi parayla ben de bilmiyorum. " deyip omuz silktikten hemen sonra gözlerini kaçırmıştı. Bir an boş bulunmuş ve dedikodu yaparken bulmuştu kendini. Serhan bu tavrına bıyık altından gülse de sesini çıkartmadı. " Dila abla evlendi, bir tane de oğlu oldu. Kayınvalidesiyle yaşıyor. " diye devam etti Ecem anlatmaya. " Hakanların evine haciz geldi ama Necmi abi ödedi borçlarını. " Aklına gelen her şeyi önemli önemsiz anlatmaya devam ederken Serhan'ın tok sesi böldü konuşmasını. " Peki siz? Siz nasıl sözlendiniz.. " dediğinde kız yeniden adamın gözlerine dikmişti bakışlarını. Bir süre sessiz kalınca Serhan yeniden konuşma ihtiyacı hissetti. " Yani, hiç bilmiyordum da şaşırdım. Bir de pek alakanız da yok gibi... " Ecem yavaşça yutkunurken artık buz kesilen kahvesini izlemeye koyuldu yeniden. Ne diyeceğini bilemedi. Kendini anlatabilse dahi karşısındaki adamın anlayabileceğinden de şüpheliydi üstelik. " Haddimi aştıysam, özür dilerim. " dedi bu kez Serhan. Huzursuz olmuştu, kızı sorguluyor gibi görünmekten. Oysa sadece merak etmişti. " Yok. " dedi Ecem pürüzlü bir sesle. Sonra boğazını temizlemek için bir yudum aldı kahvesinden. " Sadece nasıl anlatacağımı bilemedim. " Serhan elindeki kupayı kanepenin koluna bırakıp parmaklarını birbirine kenetledi. " Dene istersen. " " Şeyy.. " diye girdi söze genç kız yerinde kımıldanırken. " Dedem vefat edince, Tülay Teyzeler evlenirsem daha iyi olur diye düşündü. Ben de... " devamını getiremedi. Serhan işittiklerine zerre şaşırmasa da sinirlenmişti. " Bu mahalledekilerin kafası hiç mi değişmez arkadaş? " diye söylendi kendi kendine. Sonra Ecem derin bir nefes doldurdu ciğerlerine. " Sonra olmadı zaten. Hem, benim kimseye ihtiyacım da yok. " derken bakışları desenini ezbere bildiği İran halısındaydı. " Elbette yok. " diye onayladı onu Serhan. Bir süre daha sessizce geçti. Sonra aralarında gelişen muhabbetten cesaretlenerek Ecem sordu merakını celp eden şeyi. " Siz.. burada mı oturacaksınız, eşinle? " derken eliyle yan tarafı göstermişti. Serhan bir an kızın ne demek istediğini anlayamadı. Kaşları hafifçe çatılmış, bir anlam çıkartmak istercesine kızın gözlerine bakarken Ecem sorduğu sorudan çoktan pişman olmuştu bile. Hala aklının onda olduğunu düşünmesine mi sebebiyet vermişti bunu sorarak? Sertçe yutkundu ve aniden atıldı. " Tebrik ederim bu arada Serhan Abi, nişanlanmışsın. Gerçi çok oldu evlenmişsinizdir artık herhalde... " derken aklına gelen fikrin kulağına o kadar da hoş gelmediğini fark etmesi geç olmamıştı. Abi kelimesini vurgulayarak, ona rahat olmasını ima etmek isterken trip atar gibi mi görünmüştü? Başını eğdi devekuşu gibi. Gerçekten de buharlaşmak istiyordu şu an. Belki de çoktan unutmuştur, dedi içinden bir ses. Unutmuştur tabii ya, kaç yıl oldu diye onayladı onu. Ecem kendi içinde bunun savaşını verirken nihayet konuştu Serhan. " Ha, onu diyorsun. Ayrıldık biz Gamze'yle. Oldu epey. " Ecem bu bilgiyle sertçe yutkundu yeniden. " Üzüldüm. " demekle yetindi ne hissedeceğini bilemezken. Omuz silkti Serhan. " Böyle olması daha iyi oldu bir bakıma. Çünkü onu buraya dönmeye ikna edemezdim. E babamı da tek bırakamazdım. Her türlü biterdi yani. " Ecem başını salladı yalnızca. Sonra Serhan konuyu değiştirdi. " Kahve çok lezzetli olmuş ellerine sağlık. " " Afiyet olsun. " diyerek gülümsedi genç kız. Beğenmesine sevinmişti. " Ee, ne zaman bitiyor okulun? " " Son sınıfım ama bir dönem uzadı. " " Halledersin sen. " dedi içtenlikle. Ecem ise derin bir nefes çekmişti içine. Hallederdi halletmesine de ilk senesinden kalma bir Matematik belası vardı peşini bırakmayan. İşte onu nasıl vereceğini bilmiyordu. Mert ve Gökçe çok kez çalıştırmıştı kendisini fakat beyninin matematiğe yarayan lobu felçliydi sanki. " Ben de Amerika'daki işleri devrettim gelmeden. " diye yeni bir konuya giriş yaptı Serhan. Açık bir şekilde kızla sohbet etmek istiyordu çünkü kızın kendisine bunları sorduğu yoktu. Ecem de adamın muhabbet açma girişimlerine olan ilgisizliğini fark etmiş ve kaba gözükmemek adına sormuştu. " Ne yapacaksın peki? " " Gençlere hitap eden yenilikçi bir mekan açmıştık orada. Aynısını buraya uyarlamayı düşünüyorum ama bakalım önce bir araştırma yapmak şart. Malum on yıldır uzak kaldım ülkeden. " Başını salladı Ecem hafifçe. " Sen de kafede çalışıyorum demiştin değil mi? " " Evet. " " Eğer her şey umduğum gibi gider de yaz bitmeden mekanı açabilirsem benimle çalışırsın belki? Yani, tabi sen de istersen. " Yavaşça yutkundu genç kız. Aslında çalıştığı yerden fazlasıyla memnundu. Üstelik orada kafasını karıştıran şeyler de olmadığı için işine odaklanmakta güçlük çekmiyordu fakat şimdi Serhan ile birlikte çalışmak düşüncesi bile nefesini sekteye uğratmaya yetmişti. Gözlerini yumdu kısa bir an. Ne oluyordu böyle? Kaç yıl geçmiş gitmişti. Serhan'ın da dediği gibi basit bir ergen hayranlığıydı onunki. Şimdi bu depreşen şeyler de neyin nesiydi? Evet adam çok yakışıklıydı. Ama bu yeter miydi ki birinden etkilenmeye? Üstelik ikinci kez hayal kırıklığı yaşamaya takati yoktu. O, Serhan'ın gözünde hep küçük bir kız çocuğu olarak kalacaktı. " Bilmem ki. " diyebildi yalnızca. *** Genç kız elindeki karton bardağı buruştururken dudak büktü. " Galiba kurs alacağım." Gökçe bu fikre burnunu kırıştırarak karşılık verirken Mert sessiz kalmıştı. " Kızım aç Youtube'u bir sürü bedava video var. Niye para veresin ki ya? " Ecem oflayarak baktı arkadaşının koyu gözlerine. " Gökçe dört senedir yapıyorum bunu zaten. Olmuyor işte. " Mert de söze girdi bunun üzerine. " Yani normalde ben de Gökçe'ye katılırdım ama Ecem, senin A0 seviye bile matematiğin yok. Nasıl kazandın bu okulu hala aklım almıyor. " " Ezberim iyi... " diye mırıldandı genç kız. Bu konu ne zaman açılsa keyfi kaçıyordu. Eşit ağırlık olan bu bölümü yalnızca Türkçe, Edebiyat ve Sosyal çözerek kazanmıştı. Matematikle işi, üniversite sınavından sonra biter sanmıştı ama yanılmıştı. İç çekti bir kez daha. " Bana salak muamelesi yapmayı keser misiniz artık? " diye homurdandı sesli bir şekilde. Bozulduğunu fark eden çocuk, kızın omzuna kolunu atıp onu kendine doğru çekti hızla. " Tamam tamam ağlama. Bulalım bakalım sana ucuz yollu şipşak bir hoca. " Gökçe ise gözlerini bahçede gezdirdi usulca. " Ben bir bizimkilere sorarım. Ama şimdi kaçmam gerek çünkü on dakikaya atölye başlıyor. " der demez oturduğu banktan kalkmış ve çantasını koluna takmıştı. " Hadi görüşürüz yarın. " diyerek ikisine de uzaktan bir öpücük gönderdikten sonra çardaktan çıktı. Ecem de masaya dağıtmış olduğu defterlerini toparlamaya başlamıştı. " Ben de kalkayım madem. Ancak giderim zaten. " Mert ona çantasını toparlamasında yardımcı olurken başını salladı. " E hadi gidelim o zaman. " " Sen nereye? Halısaha yok muydu bugün? " Kaşlarını kaldırıp indirirken ayağa kalktı ve pantolonunun dizlerini düzeltti. " Perşembeye ertelendi. " Ecem bu haberle gülümsemişti. " Aa tamam o zaman. " dedi neşeyle. Çünkü yol çok uzundu ve tek gitmekten çok sıkılıyordu. Bu yüzden Mert'in halısaha ya da başka işleri olduğu günler işe gitmek ona zulüm gibi geliyordu. İki arkadaş birlikte çardaktan çıkıp sallana sallana ilerlemeye başladıklarında kampüs cıvıl cıvıldı. Havalar ısınmaya başladıkça gençlerin burada geçirdiği zaman da artıyordu fakat bu durum Ecem'e pek etki etmiyordu tabii. O çalışmak zorundaydı. Mert ile birlikte ağır ağır üniversite kapısından çıktıklarında telefonu çalmaya başlamış ve kısa bir an duraksayıp hırkasının cebindeki telefonu çıkartmıştı. Arayan numarayı tanımıyordu. Kaşları merakla çatılırken aramayı yanıtladı ve telefonu kulağına götürdü. " Efendim? " " Merhaba, ben Alp Emre. " diyen çocuğun sesini de ismini de çıkartamamıştı. " Afedersiniz, tanıyamadım. " diye mırıldandı. " Gökçe'nin Tiyatro kulübünden arkadaşıyım. Matematik bölümü son sınıf öğrencisiyim. " diyerek kendini tanıttı çocuk. Ecem nihayet mevzuyu anladığında şaşkınlıkla kekeledi. " A-a merhaba, memnun oldum. " " Sanırım özel derse ihtiyacın varmış? " " Evet... " derken göz ucuyla yanındaki arkadaşına baktı. Mert de hemen yanı başında durmuş dikkatle onu izliyor, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. " Evet aslında bir hafta sonra sınavım var ve ben geçer not almalıyım. " " Hm, tamam sıkı çalışırsak halledebiliriz. " dedi çocuk düşünceli bir sesle. " Şey ama benim çok param yok. " derken sesi gittikçe azalmıştı. Karşı hattaki çocuk anlayışla karşılık verdi. " Sorun değil orta yol buluruz bence. Hem ödemeyi hemen yapmak zorunda da değilsin. " Ecem'in gözleri parladı ansızın. " Gerçekten mi? " " Evet evet. Gökçe'nin çok yakın arkadaşıymışsın madem, sorun değil. " " Çok teşekkür ederim. Ne yapalım peki şimdi? " diye sordu heyecanla. " Bu akşam sekiz sana uygun mu, hem tanışmak hem de seviyeni belirlemek için? " " Ben çalışıyorum da. Akşam dokuzda çıkıyorum işten. " dedi keyifsiz bir sesle. O esnada Mert kaş göz yapıp ne olduğunu soruyordu. " Anladım, o zaman sen belirle. Ne zaman müsait olursun. Mesela yarın sabah dersin var mı? " " Ondan önce müsaitim yarın. " " Harika benim de derslerim öğleden sonra zaten. O halde sabah sekiz uygun mudur? Kütüphanedeki etüt salonlarından birinde çalışırız. " Ecem sevinçle başını salladı. " Uygun uygun. " " Tamamdır, numaramı kaydet. Şimdi atölyedeyim akşam detayları konuşuruz. " " Pekala. Çok teşekkür ederim. " " Rica ederim. " Telefon kapandığında yüzünde kocaman bir sırıtışla Mert'e döndü genç kız. " Gökçe bana matematik hocası ayarlamış! " Mert de onun sevinci karşısında gülümsemeden edememişti. " Hadi ya kimmiş? " " Tiyatrodan arkadaşıymış. Alp diye bir çocuk. Matematik son sınıfmış. " diye anlatmaya başladığında yeniden hızlanmışlardı. Bir sorunu daha çözmüş olmanın rahatlığı ve en yakın arkadaşıyla yolculuk etmenin keyfiyle Beşiktaş'a doğru yola çıktı. |
0% |