@ailkesandikli
|
⭐️Önce yıldızlanalım! Yeni gelenler hoş geldiniz.🤍 İkili, köprü trafiğinde sıkışıp kaldığında Serhan İstanbul'u hiç özlemediğine dair bir şeyler homurdanarak kıza dönmüştü. Fakat Ecem seviyordu İstanbul'u da, karmaşasını da. İnsan bu şehirde kendini kalabalık hissediyordu. Her köşeden çıkıp gelecek yeni mucizelere gebeydi sanki bu şehir. Burada her şey mümkün ve bir o kadar da zorluydu. " Dersin kaçta? Geç kalmayız umarım. " dedi düşünceli sesiyle. Bunun üzerine genç kız kahvelerini boğazdan ayırıp adamın bal rengi irislerine çevirmişti. Başını hafifçe iki yana sallarken tatlı bir sesle konuştu. " Erken çıkmıştım zaten evden. İki saat var dersime. " Genç adam elini direksiyondan ayırıp sakalını sıvazlarken düşündüğünü ifade eden mırıltılar çıkarttı. Sonra ise karar vermiş gibi bir soluk çekerek yeniden kıza döndü. Ecem zaten kendisini izlemeye devam ediyordu o esnada. Kız, adamla göz göze geldiğinde utanmış ve hafifçe başını eğmişti. " Kahvaltı yaptın mı peki? " Başını hafifçe iki yana salladı. " Okulda bir şeyler atıştırırım diyordum. " Genelde kahvaltıyı okulda yediği tostlarla geçiştirirdi. Bazen onu bile yemez yalnızca kahve içerdi. Zaten yemekle pek arası da yoktu. Bunun nedeni belki de tüm hafta kafede insanlara yiyecek hizmeti yapmasıydı... " Güzel, ben de yapmadım. Kafeye geçince yaparım diyordum. " deyip duraksadı. Sonra açıklayıcı olması için konuşmasının yönünü değiştirdi. " Demiştim ya yaza kadar mekanı açmayı planlıyorum diye. " Genç kız başını salladı usulca. " Liseden bir arkadaşım vardı Ethem. Ortak olarak açalım dedik. Bir tanıdığı kafesini devredecekmiş. Gel bir bak dedi de oraya gidiyordum ben de. " sonra yeniden duraksadı ve kıza doğru döndü hafifçe. " Sen de gel, kahvaltı ederiz hem kafeyi de görmüş olursun. Fikrini söylersin bana. Olur mu? " Ecem kararsız bir şekilde parmaklarıyla oynamaya başladığında; okula erken gitmemek için bahane bulduğuna sevinse de, Serhan'ın kendisine böyle yakın davranması huzursuz ediyordu. Çünkü biliyordu kendini, umutlanırdı. Gözlerini kaçırırken yavaşça yutkundu ve itiraz etmek için dudaklarını araladı fakat Serhan ondan erken davrandı. " Söz, dersine yetiştireceğim seni. " Genç kız, adamın hevesli sesini işittiğinde bahanelerini yutuverdi ve omuz silkti. " Tamam. " Sonra başını yeniden cama çevirdi ve heyecandan hızlanan kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Heyecanlıydı çünkü Serhan ile baş başa kahvaltı yapacaktı. Dudağını ısırırken ellerini dizlerinin arasına sıkıştırmıştı. Al işte, dedi sonra içinden. Adam büyüklük edip iyilik yapıyor diye yine dalmıştı hayallere. Kaşları huzursuzca çatılırken sertçe yutkundu bu kez. Sonra burnundan derin bir nefes çekti ve aklını dağıtmaya çalıştı. Serhan ve Ecem birlikte kafeye doğru ilerlerken arkalarında bir savaş alanı bıraktıklarından habersizlerdi elbette. Mert, tıpkı dediği gibi amcasının arabasını ödünç almış ve Ecem'in evinin önüne gelmişti. Sonra kızın evden çıktığını öğrenince oradan ayrılacak olmuştu fakat bir engele takılmıştı. Hakan, sokağa giren yabancı arabayı görür görmez işkillenmiş ve tamirhaneden çıkmıştı. Kaşları çatık bir biçimde arabanın nereye gittiğini seyrederken peşine takılmak istedi. Ancak Melih ne hikmetse sabahın köründe acil işi olduğunu söyleyip tamirhaneyi ona bırakmıştı. Dolayısıyla bırakıp gidemiyordu da bir yere. Fakat arabanın ileride durduğunu fark ettiğinde onu orada tutacak bir güç de kalmamıştı. Araba, Ecem'in evinin önünde durmuştu. Tamirhanenin kapısını bir hışımla çekip hızlı adımlarla ilerlemeye başladığında gelenin kim olduğunu çözmeye çalışıyordu. Şu geçen gün Ecem'i evine bırakan yavşak mıydı bu yoksa? Adımları arabanın yanında duraksadığında eğildi ve camdan içeriye baktı. İçeride kıvırcık saçlı, uzun ince yapılı bir çocuk oturuyordu. Kaşları daha da çatılırken işaret parmağının dışıyla tıklattı cama. Mert, adamı fark ettiğinde irkilerek ondan tarafa dönmüştü. Sonra camı açtı ve ona doğru eğildi. " Kime baktın? " diye sordu Hakan, aksi bir sesle. Mert adamın gerginliğinden nasibini fazlasıyla alırken kuru bir öksürükle boğazını temizledi. Ecem'in başını belaya sokmak istemiyordu ve belli ki buraya aniden gelişi de hiç iyi olmamıştı. Üstelik kız evde bile değildi. " Ben arkadaşı almaya gelmiştim fakat... " Hakan tek kaşını kaldırırken camdan içeriye doğru soktu başını. " Arkadaş? " Mert kendini geri çekerek başını salladı. " Ecem. Okuldan arkadaşız biz. Ama zaten çıkmış çoktan. " Hakan burnundan sert bir soluk çekerken başını geri çekmiş ve doğrulmuştu. " Çık sen bir dışarı. " dedi çocuğa. Mert ise tereddütlü bir şekilde oturmaya devam etti. O an için aklından geçen şey arabanın camını kapatıp gaza basmak olsa da ona bile cesaret edememişti. Hakan, çocuğun kendisini dinlemediğini gördüğünde elini kapı koluna atıp sertçe açtı kapıyı. " Çık diyorum dışarı. " dedi bu kez. Mert telaşlı bir şekilde kendi kapısını açmak için hamle yaptığı esnada arkalarındaki evin kapısı açılmış ve orta yaşı geçkin bir adam dışarıya çıkmıştı. Onun da kaşları çatıktı fakat onunkiler, Hakan'ınkilerin aksine sinirden değil; ne olup bittiğini anlamaya çalışmaktan çatılmıştı. " Hakan? " diye seslendi Sinan Bey. Hakan, adamın sesini işittiğinde bir kez daha doğruldu ve ondan tarafa döndü. " Buyur Sinan amca? " Adam bahçesine çıktı ve onlara doğru ilerledi. " Ne oluyor? Ecem'e mi baktınız? " derken gözleri bir Hakan'da bir de arabadan inen çocuktaydı. Mert başını hızla sallarken Hakan sessiz kalmıştı. " Çıktı onlar. " dedi adam sonra. Mert zaten biliyordu çıktığını, az evvel konuşmuştu telefonla. Fakat Hakan için bu yeni ve kayda değer bir bilgiydi. Kaşları şüpheyle havalanırken sordu. " Onlar, derken? " Yaşlı adam başını salladı hafifçe. " Serhan, okula bıraktı. Gittiler çoktan. " Mert bu bilgi için teşekkür ederek arabasına geri binerken Hakan'ın afallayışından faydalanmış ve kapılarını kapatıp gazı köklemişti. Hakan ise uzaklaşan çocuğu çoktan gözden çıkartmış gibiydi. Kafasında tek bir isim dönüp duruyordu şimdi. Serhan. *** Melih üstündeki gömleği eteklerinden çekiştirirken kuaförün kapısına varmıştı. Destur istercesine tıklattı kapıyı. Çok geçmeden Gülfem üzerinde pembe bir elbiseyle kapıyı aralamış ve kimin geldiğine bakmıştı. Melih'i karşısında görünce kaşları havalandı. Üstelik delikanlı epey de öfkeli görünüyordu. " Hayrola? " dedi genç adama bakarken. Melih göz temasından özellikle kaçınırken, başını önüne eğmiş hatta bedenini de yan dönmüştü. " Müsaade var mı? " diye sordu tok bir sesle. Gülfem elindeki eldivenleri gösterirken cıkladı. " Boya yapıyorum. " Melih burnundan solurken kadına kısa bir bakış atmaktan geri durmadı. " Tamam, bekliyorum. " dedi ve arkasını dönüp sokakta ilerledi. Gülfem onun bu heyt huyt hallerine tüm mahallelinin olduğu gibi alışkındı. Kim bilir yine neye kızmıştı? Başını iki yana sallayarak içeriye dönerken Kezban Hanım'a bakıp gülümsedi. " Ay vallahi kırmızı senin rengin ha Kezban abla. " Aradan geçen kırk dakikada Melih sakinleşmek bir yana dursun daha da öfkeli bir hal almıştı. Kezban Hanım nihayet yeni saçlarıyla dükkandan ayrıldığında oturduğu taştan kalktı ve uzun adımlarla kapısı aralık olan kuaföre doğru ilerlemeye başladı. Girmeden önce öksürerek geldiğini haber etmiş ve sonra ardından etrafı kolaçan ederek kapıyı da kapatmıştı. Gülfem eline bulaşan boyayı temizlemekle uğraşırken başını kaldırıp yeşillerini dikti içeriye giren adama. " Ne oldu? " Melih dükkanın içine doğru ilerlerken koyu kahvelerini kadının gözlerine kitlemişti. Kaşlarının arasındaki huzursuz çukur seğirirken sordu. " Fırat gelmiş buraya? " Çiçek yine tutamamıştı ağzını. " Hee, geldi. " dedi kadın musluğu kapatırken. " Ne istiyormuş? " diye sordu bu kez adam. Gülfem ise koltuğun başındaki el havlusuna uzanıp ellerini kurulamaya koyuldu. " Ne isteyecek, saç yaptırdı işte. " Melih gergin bir şekilde solurken başını çevirmişti. " Bekir'e niye gitmemiş ırz düşmanı? " diye homurdandı. Kadın, Melih'in hallerinden çoktandır anlıyordu zaten vaziyeti. Fakat hiç belli etmiyordu, bildiğini. Melih 31 yaşında bekar bir delikanlıydı. Gülfem de her ne kadar bekar olsa da 38 yaşındaydı. Üstelik Tülay Hanım da hiç sevmezdi kendisini. Olacak iş değildi yani bu. Hem Melih zordu. Saman alevi gibi hızlı tutuşurdu. Maçoydu da. Tamam ağır başlı olmasına ağır başlıydı fakat Gülfem çekemezdi öyle şeyi. Hır gür çekecek kafası kalmamıştı artık. Sesli bir iç çekerken adama doğru yaklaştı. Melih, kadının çiçeksi parfümünü alır almaz yeniden ona çevirmişti başını. Çok güzel kadındı Gülfem. Çenesini sıkarken öylece bekledi. " Ne senin derdin, onu de bakalım. " dedi kadın açık açık. Melih böyle bir şey beklemediğinden paniklese de dik duruşundan taviz vermemişti. " Kadın kuaförü burası. Öyle çıkıp gelmeler falan gece vakti. Laf olur söz olur. " dedi, konuştukça sinirleniyordu. Gülfem elini beline koyarken tek kaşını kaldırdı. " E sen neden buradasın madem? Fırat'a gelince laf söz olur sana gelince olmaz mı? " Melih dumura uğramıştı bu karşılıkla. Gözlerini hızlıca kaçırırken sertçe yutkundu. Her şeye diyecek bir sözü vardı belki ama buna yoktu işte. Olanı da diyemezdi. Gülfem onun daha fazla sıkışmasını istemedi ve kendi yanıtladı sorusunu. " Olmaz çünkü laf. Siz benim kardeşlerim sayılırsınız. " Fakat keşke sussaydı. Melih dişlerini sıkıca kenetlemiş bakışlarını kadından itinayla uzak tutarken birkaç saniye karşılık veremedi. Çünkü konuşsa, kırıp dökecekti. İlk defa bu kadar net istemediğini ifade etmişti kadın. Belki o da sezmişti bir şeyleri de, önünü kesiyordu. Akıllı kadındı Gülfem. Nasıl sezmesindi ki? Sakinleşmek için derin bir soluk alırken boğazını temizledi ve sonra sakin tutmaya çalıştığı sesiyle konuştu. Fakat hala kadına bakmıyordu. " Yine de alma sen kimseyi içeri. " der demez arkasını dönmüş ve geldiği gibi uzun adımlarıyla dışarıya çıkmıştı. *** Park halindeki arabadan indiklerinde Serhan kıza yanaştı ve tok sesiyle konuştu. " Ethem biraz gevşektir. Abuk subuk konuşur. Çok takma kafana. " Kız onun bilgilendirmesi karşısında başını sallamakla yetinmişti. Serhan'ın neden böyle biriyle arkadaşlığına devam ettiğini düşünmeden de edememişti. Tam da o an sanki anlamış gibi devam etti genç adam konuşmaya. " Ama iyi çocuktur yani. Delikanlı adamdır. " Yan yana caddenin karşısındaki geniş kafeye giriş yaptıklarında Ethem onları kapıda karşılamıştı. Adamın gözleri, yıllardır görmediği arkadaşını görmesiyle anında parıldamıştı sanki. Kollarını iki yana açarken Serhan'a doğru yaklaştı. " Oo kimler gelmiş ya! " Serhan da gülerek onun sarılışına karşılık verirken Ecem arkalarında durmuş çekingen gözlerle onları izliyordu. Ethem ve Serhan ayaküstü iki çift lafladıktan sonra adam nihayet fark etmişti genç kızı. Kaşları havalanırken kolunu arkadaşının omzundan çekip genç kıza yöneldi. " Bu hanımefendi kim? Yenge mi yoksa? " Ecem işittiği cümleyle anında kırmızıya çalarken Serhan kızı daha fazla utandırmaktan çekinerek girdi lafa. " Ecem. " Konuşmasına devam edecekken kotunun cebinden bir kağıt parçasının düşmesiyle genç kız öne doğru atıldı. " Serhan Abi... " Kız eğilip yerdeki kağıdı kavrarken Ethem şaşırarak sordu. " Kardeşin mi lan? " Ecem dizlerinin üstünde doğrulurken duyduğu cümleyle yavaşça yutkunmuştu. Zihni on sene önceye dönmek için çırpınırken gözlerini sıkıca yumdu ve başını hızla iki yana sallayarak kendini o anıdan kurtardı. Bunu çok hızlı ve bir o kadar da gizli saklı yaptığını düşünse de Serhan fark etmişti. Çünkü onun aklından geçen de tam olarak aynı şeydi. Kızın uzattığı kağıdı elinden alırken sertçe yutkundu. " Kardeşim değil. " dedi yalnızca. Bunu derken bal reni gözleri kızın kahvelerine baksa da onlarla buluşamamıştı. Ecem, kağıdı verir vermez kendini geri çekip ellerini incelemeye koyulmuştu. Ethem bu cevapla iyice sırıtırken gözlerini Ecem'in üstünde gezdirdi. " Oğlum madem böyle güzel hanımefendiler tanıyorsun ne diye tanıştırmıyorsun beni? Ben Ethem bu arada. " derken bir adım öne gidip elini kıza doğru uzattı. Ecem onun bu laubali tavrına şaşkınca bakarken Serhan arkadaşının havadaki koluna vurdu. " Sululuk etme. " Ecem onların arasındaki iletişimi hayretler içerisinde izlerken Ethem kıza göz kırptı. " E hadi o zaman, gelin de kahvaltı yapalım. Midem kazındı. " 🖤Merhaba nasılsınız? Bölüm nasıldı? 🩵Melih- Gülfem çifti hakkındaki yorumlarınız neler? 🧡Serhan ve Ecem olur mu dersiniz? ❤️Sizce Hakan kızı seviyor mu? |
0% |