@ailkesandikli
|
⭐️Yıldızımız bol olsun dostlarım! Ecem çekingen bakışlarını kafenin içinde dolaştırırken karşısında oturan Serhan ve hemen onun yanındaki Ethem de işle ilgili konuşmaya dalmıştı. Kafe genişti, konumu da güzeldi. İşlek bir sokaktayd, üstelik bu civarlarda İstanbul Üniversitesinin bir kampüsü bulunuyordu. Fakat içi çok kasvetliydi. Aydınlatmalardan ve mobilya seçimlerinden diye düşündü genç kız. O, kahvelerini kafenin müşteri portföyünü incelemek üzere masalara çevirdiğinde garson elinde büyük bir tepsiyle yanlarına gelmişti. Çok geçmeden masayı donattı ve oradan ayrıldı. Ecem iki gündür alışmakta güçlük çektiği perçemlerine dokunurken Ethem kızı yalnız bıraktıkları için kabalık ettiklerini düşünüp laf attı. " Ee, sen neler yapıyorsun? " Ecem, adamın kendisiyle konuştuğunu fark ettiğinde kaşlarını kaldırmış ve önce adama sonra Serhan'a sonra tekrar adama bakmıştı. Alt dudağını yalarken omuz silkti. " Okuyorum. " Ethem başını hafifçe salladı. Kızın yaşının küçük olduğunu fark etmişti zaten. Özellikle yüzündeki makyajın oturmaması bile onun çocuksuluğunu ele veriyordu. Yine de tatlı olduğuna kanaat getirmişti. Gülümsedi derince. " Ne okuyorsun? " Ecem odağın kendisine çevrilmesiyle oturduğu sandalyede gergince kımıldandı. " Psikoloji. " dedikten hemen sonra onun sormasına fırsat tanımadan ekledi " Son sınıfım. " Ethem'in kaşları havalandı. " Aa, daha ufak gösteriyorsun. " dediğinde genç kız biraz bozulmuştu açıkçası. Fakat sessiz kaldı. Hep birlikte kahvaltı etmeye başladıklarında Serhan, Ecem'e bakarak sordu. " Ee nasıl buldun mekanı? " Ecem yavaşça yutkunurken gözlerini adamınkilere kaldırmıştı. " Biraz karanlık. " Ethem birden dilini şaklattı. " Bu kız bu işten anlıyor! " Hemen sonra elini yumruk yapmış ve karşısında oturan kıza doğru uzatmıştı. Ecem başta anlamasa da adamın ısrarlı bakışlarıyla elini kaldırıp hafifçe çarptı yumruğunu. Serhan da o esnada homurdanıyordu. Ne çok seviyordu bu çocuk el kol şakalarını... Genç kız Ethem'i biraz garip bulsa da zaman geçtikçe ona ve tarzına alışmaya başlamıştı. En azından artık her dediği şeye şaşırmayı bırakmıştı. Bir ara Serhan yine Ethem ile kafe ve gerekli prosedür hakkında konuşurken, gayriihtiyari bir şekilde önünde duran tabaktaki patates kızartmalarının bir kısmını kızın tabağına boşaltmış ve sonra kahvaltısına devam etmişti. Ecem onun bu hareketine şaşkınlıkla bakarken Serhan ne yaptığının farkında gibi görünmüyordu. Kız yavaşça yutkunurken tabağındaki patateslere baktı. Çok severdi patates kızartmasını, çocukluğundan beri. Bunu aklında tutmuş falan olamazdı öyle değil mi? Kirpikleri şaşkınca kırpışırken Ethem'in sesiyle kendine geldi. " Vallahi Ecem ve benden negatif oy var kardeşim. " Ecem neyden bahsettiklerini anlayabilmek için gözlerini ikisi arasında gezdirirken Serhan'ın bal rengi gözleriyle karşılaştı ve yavaşça yutkundu. Ethem o esnada bir şey fark etmiş gibi gülmüştü. " Aa, Ethem ve Ecem ne kadar uyumlu farkında mısın? Bu bir tesadüf olabilir mi sence? " diyerek kıza göz kırptığında, Serhan'ın ensesine bir tane patlatması da aynı anda gelişti. Sahte bir kızgınlıkla kaşlarını çatmış arkadaşına bakıyordu. " Oğlum şu kaşın gözün bir rahat dursun lan. " Kızın yanında yapmayı hiç istemese de, bu adam yüzünden kabalaştığını fark etmiş ve boğazını temizlemişti. Ecem o ikisinin minik atışmasını ilgiyle izlerken masalarına gelen kadınla hepsinin dikati ona çevrildi. Kadın uzun boylu, oldukça zayıf fakat çekici bir kadındı. Ethem onu görür görmez ayağa kalkmış ve elini tutup dudaklarına götürmüştü. " Ah, geldi sultanım. " der demez bakışlarıı Ecem'e indirdi ve ekledi. " Sadece şaka, alınmıyorsun değil mi hayatım? " Ecem, kendisine söylenen hayatım kelimesiyle olduğu yerde kaskatı kesilirken Serhan sandalyesinde dikleşti birden. " Ethem. " derken ses tonu ikaz doluydu. Yanlarına gelen kadın olan bitene şaşkın gözlerle bakarken Ecem de ondan farklı değildi. Ethem kadının elini bırakırken onu takdim etti. " Alara. Benim çocukluk arkadaşımdır kendisi. Aynı zamanda iç mimar. " Alara kocaman ve ışıl ışıl bir gülümsemeyle Serhan'a baktı ve elini uzattı. " Merhaba. " Serhan da ayağa kalktı ve aynı nezaketle tuttu kadının elini. " Serhan. " diyerek tanıttı kendini, gerginliğini yansıtmamaya çalışırken. Kadın sonra kıza indirdi bakışlarını. Ethem, Ecem'in sessiz kaldığını görünce kendi tarzıyla tanıttı onu da. " Ecem. " derken kızı işaret etmişti. Sonra hemen yanıbaşında duran Alara'yı işaret ederek Ecem'e hitaben konuştu. " Müstakbel görümcen. " Serhan artık olan bitene tahammül edemez gibi şakaklarını ovarken Ecem kıpkırmızı kesilmişti. Alara kıza elini uzatırken tebessüm etti. " Kızı utandırmayı bırak artık. " diye de uyardı arkadaşını. Ecem kadının elini tutarken gerginlikten tebessüm dahi edemedi. " Aman tamam ya şakalaşıyorum alt tarafı. Bozulmuyorsun değil mi? " diyerek kıza baktı. Ecem ne diyeceğini bilemeyerek duraksadığında Alara konuştu yeniden. " Belki kızın sevgilisi var. Hiç sordun mu? " der demez kızın yanındaki boş sandalyeye oturmuştu. Ethem düşüceli sesler eşliğide yerine otururken Serhan çoktan çökmüş olduğu sandalyede gergince bacağını sallıyordu. Ecem'i buraya getirdiğine bin pişman olmuştu. Ayarsız herif, diye geçirdi içinden. Ethem ise Ecem'e bakıyordu ilgiyle. " Sevgilin var mı? " Şimdi masadaki herkes Ecem'e bakıyordu. Kız oturduğu sandalyede ufalarak yok olmak istedi o an. Konu ne ara onun özel hayatına gelmişti gerçekten? Kendisini kurtarmasını umarak Serhan'a baktığında Serhan da ciddi bir ifadeyle ona bakıyordu. Kızın konuşmak istemediğini fark ettiğinde bakışlarını kaçırdı ve konuyu değiştirdi. " Abi tamam vakit dar. Ne yapıyoruz şimdi? " Ecem içinden ona bir teşekkür yollarken Ethem topu Alara'ya atmıştı. " Evet, uzman sensin. Nasıl mekan? " Alara burnunu kırıştıtırak dudaklarını büzdü. " Kasvetli. " Ecem, kadının da kendisiyle hemfikir olduğunu duyunca içten içe sevinmişti. Demek ki cidden anlıyordu bu işlerden. Sonra konuşma bir süre daha devam etti ve nihayet vedalaşıp kafeden ayrıldılar. Birlikte arabaya doğru ilerlerken Serhan sesli bir iç çekti önce. Sonra ise son derece mahcup bir tavırla konuştu. " Gerçekten özür dilerim. " Genç kız onun sesini duyduğunda başını kaldırıp bakmıştı. Adamın bal rengi irisleri huzursuz görünüyordu. " Gerçekten bu kadar abartmaz normalde. Üstelik uyardım da... " derken sonlara doğru içine konuşmuştu. Ecem alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırırken omuz silkti. " Sorun değil. " Serhan'ın gözleri bir kez daha kızın dudaklarına kaydığında genç kız birden serbest bıraktı dudağını ve başını önüne eğdi. Serhan da elini ensesine atmış ve ne yapacağını bilemez gibi dağıtmıştı. " Hadi bırakayım seni. " diye mırıldandı sonra. Kız hiçbir şey demeden arabaya yerleşirken Serhan'ın aklındaki tek şey, kıza olan merakının nedeniydi. Bilmiyordu. Oturup onu izlemek ve dikkatlice incelemek için büyük bir istek duyuyordu içinde. Fakat neden? Aslında kız pek değişmemişti. Büyümüştü sadece. Sessizleşmişti bir de. Ama aynı Ecem'di. Arabayı çalıştırırken iç çekti istemsizce. Tabii bir de kendisini artık sevmiyordu muhtemelen... Sessizlik içinde geçen kısacık yolculuk bittiğinde kız teşekkür ederek arabadan inmişti fakat Serhan gitmesine müsaade etmedi. " Kaçta çıkacaksın? " Ecem bu soruya şaşırsa da yanıtsız bırakmadı onu. " İki saat sürer dersim. " Serhan başını salladı hafifçe. " Tamam buradan alırım seni. " Genç kız şaşkınca kekeledi. " Y-yok gerek yok hiç. " " Buralardayım zaten. Birlikte döneriz mahalleye. " Ecem yavaşça yutkundu. " Şey kafeye gideceğim. " Adamın kaşları havalandı ansızın. " E daha iyi, kafeni görmüş olurum. " Genç kız da bunun üzerine direnmeyi bırakmıştı. Başını salladı usulca. " Tamam. " " Görüşürüz, iyi dersler. " Gülümsedi samimiyetle. " Teşekkürler. " Serhan kampüsün önünden ayrılırken Ecem de ellerini sallaya sallaya içeriye girmişti. Mutlu hissediyordu. Biraz garip bir sabah geçirdiğini kabul ediyordu fakat yine de mutluydu işte. Çünkü onunla geçirmişti. İç çekti derince. Sonra bunu yaptığı için kendinden utandı. Ne aptalsın, diye kızdı sessizce. Adam abilik etmiş, okula bırakmıştı. Sanki dağları delmiş gibi sırıtmayı kes. Başını hızla iki yana sallayarak dikkatini dağıttı ve adımlarını hızlandırdı. Yapması gereken bir yüzleşme vardı. *** Gökçe gerçekten huzursuz görünüyordu. Fakat Ecem biraz saftı, Çiçek öyle derdi yani. Çabuk inanıyordu insanlara. O yüzden bu sefer daha temkinli yaklaşacaktı. Arkadaşı bir kez daha denedi şansını. " Yemin ederim seni incitecek hiçbir şey demedim. " Ecem gözlerini bez ayakkabılarından kaldırıp kızınkilere dikti. Samimi görünüyordu fakat bu incittiği gerçeğini değiştirmiyordu işte. Omuz silkti çocuk gibi. " Ama incindim. " İnsanlara kolay kolay duygularını açamazdı. Bu yüzden şu anda kendini epey zorluyordu. Çünkü bunun için de Çiçek'e söz vermişti. Kendini ezdirmeyecekti. Gökçe of çekerken Mert girdi söze. " Ya arkadaşlar, yapmayın Allah aşkına. Tamam çok kırıcıydı kabul ama Gökçe kötü niyetle bir şey yapmamıştır. Kaç yıldır arkadaşız hiç mi tanımıyorsun sen bizi? " Sertçe yutkundu genç kız. Tanıyordu ve o da öyle umuyordu tabii ki. Fakat o an yaşadığı utancı ve en kötüsü de hayal kırıklığını söküp atamıyordu içinden. Bunu anlamaları neden bu kadar zordu ki? Gökçe bir kez daha konuştu. " Ya Ecem. Sadece dersi geçmen için yardımcı olmak istedim. Başka bir niyetim yoktu. Tamam özür dilerim ailen hakkındaki durumdan 'kabaca tamamen üstü kapalı' şekilde bahsettiğim için. Buna hakkım yoktu biliyorum. Bu senin özelin ve buna saygı da duyuyorum. Sadece anla işte... " deyip duraksadı ve kızın gözlerine baktı hüzünle. Ecem başını hafifçe sallarken buldu kendini. " Anlıyorum. Sadece beni acındırırsan belki yardım etmesi kolaylaşır ya da belki ucuza ders verir diye umdun. Ah ama bu beni acındırmak değil ki, bunlar tamamen benim gerçeklerim. Ben acınılacak bir haldeyim zaten. Değil mi? " diye çıkıştığında kendi bile şaşkındı. Ne hissederse hissetsin insanların yüzüne gerçekleri çat çat vurmak, onları kendi pahasına üzmek asla yapmayacağı bir şeydi. Anında pişman oldu sözlerinden fakat artık çok geçti. Gökçe de hiç beklemediği bu tavır karşısında daha fazla orada duramayıp kızgın ama daha çok kırgın bir şekilde çıkmıştı sınıftan. Mert kızın arkasından seslense de durmadı. Sonra omuzları önüne çöktü ve Ecem'e döndü. " Neyin var senin? " diye sordu. Kızın bu meseleden bağımsız başka bir derdi olduğunu düşünmeden edememişti çünkü Ecem böyle bir insan değildi. Genç kız omuz silkerken bakışlarını yere indirdi yeniden. " Kırgınım. " Mert ona yaklaştı ve elini omzuna koyup sıktı. " Farkındayım. Ama sen kırılsan bile kırmazsın Ecem. Ne oldu anlat bana? " Kızın kaşları huzursuzca çatılırken oturduğu yerden kalkmış ve çocuktan uzaklaşmıştı. " Belki de artık kırılmaktan bıkmışımdır ve kimsenin kırılmasını da umursamıyorumdur Mert. " Daha sonra çocuğa konuşma fırsatı tanımadan sınıftan çıkmıştı o da. Tamam kabul, çok kırgındı. Fakat Mert'in haklı olduğunu da içten içe biliyordu. O ne pahasına olursa olsun rest çekmezdi. Çünkü yalnız kalmaktan korkardı. Hele ki hepi topu üç arkadaşı varken bunu asla göze alamazdı. Fakat son günlerde tüm dengesinin bozulduğunu hissediyordu. Sanki, sanki herkese öyle kırgın ve kızgındı ki... Her şeyi gözden çıkartabilirdi. Hiç bu kadar kırılgan hissettiği bir dönem olmamıştı. Dedesini kaybettiği sene bile böylesine savunmasız hissetmiyordu kendini. Adımlarını hızla okulun çıkışına yönelttiğinde nemlenen gözleri onun arabasını gördü ve olduğu yerde durdu. Serhan'ı çoktan unutmuştu. Gözlerinin altını bir çıpıda silerken birkaç derin nefes alıp kendini sakinleştirmeye çalıştı. Adama sürekli ağlayan bir kız imajı çizmek istemiyordu. Bu, onu gözünde daha da çocuk kılardı. Nihayet toparlandığında çantasını sıkıca tuttu ve arabaya doğru ilerlemeye başladı. Serhan yolcu kapısının açıldığını duyana kadar başını telefonundan kaldırmamış ve dolayısıyla da kızın geldiğini fark edememişti. Ecem içeriye yerleşirken gülümsedi. " Selam. " Serhan başını çevirip dikkatlice baktı kızın yüzüne. Ecem telaşla camdan tarafa dönüp emniyet kemerine uzandı. Ağladığının anlaşılmasından çekiniyordu. " Selam. " dedi adam da kızın kaçtığını fark ederek. Arabayı çalıştırırken boğazını temizledi. " Konum açabilir misin? " Genç kız başını salladı usulca. Bir de kafe meselesi vardı tabii. Ahmet Bey kesin çok kızacaktı kendisine. Mahcup hissediyordu iki gündür adama haber vermediği için. Telefonunu çantasından çıkartıp kafenin konumunu girdi. O esnada araba da ilerlemeye başlamıştı. Serhan İstanbul trafiğine dalarken boğazını temizledi ve sordu. " İyi misin? " Ecem bu soruyla gerildiğini hissetmişti. Göz temasından itinayla kaçınırken başını salladı yalnızca. Fakat adam kızın cevaplarından asla tatmin olmuyordu. Kız niyeyse ona karşı asla açık değildi. Yani belki de abisi gibi gördüğü adama gönül işlerinden söz etmek istemiyor olabilirdi tabii... Parmakları direksiyonun sütünde bir ritim tuttururken sesli bir soluk bıraktı dudaklarının arasından. Abisi gibi mi görüyordu acaba? Yani belki de bir arkadaş gibi görebilirdi artık öyle değil mi? Çocuk değillerdi sonuçta. Birkaç dakika daha sükun içerisinde geçtikten sonra dayanamayıp sordu yine. " Mert ile hallettiniz mi sorununuzu? " Adam daha soru ağzından çıkar çıkmaz pişman olmuştu. Sana ne amına koyayım sana ne? diye geçirdi içinden. Ecem ise onun, Mert'i anımsamasına şaşırmıştı. Gözleri hayretle büyürken başını çevirip adamdan tarafa baktı fakat onun gözleri yoldaydı. Sanki çok doğal bir konuşmanın içindeymişler gibi rahattı tavırları. " Bilmiyorum. " dedi kız bu kez dürüstçe. Serhan dudağını yalarken kıza baktı. " İstersen, fikir verebilirim. Yani tabii burnumu sokmak istemem ama... " Aynen amına koyayım kıza bir de ilişki tavsiyesi ver tam olsun, diye düşünürken yeniden yola dönmüştü bakışları. Ne yapıyordu böyle? Kendinde miydi acaba? Niye kızla ilgili şeylere bu kadar müdahil olmak istiyordu ki? Ecem yutkundu yavaşça. Aslında bir tavsiyeye ihtiyacı vardı, hele ki olgun birinin tavsiyesine. Çünkü Çiçek kendisini doldurmaktan başka bir şey yapmıyordu. Fakat yine de başını iki yana salladı. Ona bu aptal olayı anlatıp kendini rezil etmek, isteyeceği en son şeydi. " Ben hallediyorum. Teşekkür ederim. " Serhan başını salladı yavaşça. Al işte kız vermişti ağzının payını. Burnundan derin bir nefes çekti ve yol boyu bir daha da konuşmadı. Nihayet kafeye vardıklarında arabayı, Ahmet Beyin park ettiği yere park etmiş ve çıkıp yürümeye başlamışlardı. Adam ellerini kotunun cebine sokarken iç çekerek etraftaki kalabalığa baktı. " Beşiktaş'ı da hiç özlememişim. Ihlamurlu yol hariç. " Ecem gülümsedi yavaşça. O da çok seviyordu o yolu. Zaten kim sevmezdi ki? Adam kafesini görmek istediğini söyleyince, her ne kadar patron azarını onun önünde yemek istemese de sesini çıkartmamıştı genç kız. Birkaç dakika yürüdükten sonra nihayet varmışlardı kafeye. Ecem panikle etrafta patronunu ararken Serhan da ilgili gözlerle içeriyi inceliyordu. Sıradan bir kafeydi işte. Pek bir esprisi yoktu fakat konumu güzeldi. Türkiye'deki işletmeciler hala vizyonunu geliştirmemişti anlaşılan. Ecem nihayet patronunu bulduğunda koşarak yanına gitti. " Ahmet Bey, " Adam genç kızı görmesiyle gülümsemişti. Ecem şaşırarak baktı adamın suratına. " Gelmeni beklemiyordum bugün. " dediğinde ise laf soktuğunu düşünüp telaşlanmıştı fakat adamın konuşmaya devam etmesiyle ortada başka bir şeyin döndüğünü anladı. " İyileşebildin mi? Aradım da ulaşamadım sana. " " Şey... " diye gevelerken buldu genç kız kendini. Adam ilgili bir abi edasıyla elini kızın omzuna yerleştirip yüzüne eğildi. " Solgun görünüyorsun biraz daha dinlenseydin. Neden geldin ki bugün? Mert bakıyordu zaten yerine. " Genç kız daha da şaşırırken kirpiklerini kırpıştırmıştı. Mert kıçını kurtardığı yetmemiş bir de yerine mi bakmıştı? Serhan, adamın söylediklerini işittiğinde dikkat kesildi onlara. Bu Mert de ne çocukmuş, diye geçirdi içinden. Ahmet'in gözleri kızın arkasında dikilen genç adamı bulduğunda kaşları havalandı. " Merhaba. " dedi tanışmak için. Serhan da adamı bir baş selamıyla karşıladı. " Merhaba. Kafeniz güzel görünüyor. " diye de nezaket gösterdi. Adam gülümsedi. " Teşekkürler. Siz? " Ecem girdi bu kez araya. " Serhan Abi, benim mahalleden... abim. " Serhan'ın kaşlarının arasına, işittikleriyle minik bir çukur yer edinirken Ahmet'in gülümsemesi daha da büyüdü. " A öyle mi, hoş geldiniz. " Ecem konuşmaya devam etti. " Serhan abi de kafe açacak. " Ecem hastalık konusundan kaçmak için bu yolu bulmuştu. Serhan da sağ olsun adamın muhabbetine nazikçe karşılık vermeye başlamıştı. Ecem telefonunu cebinden çıkartıp Mert'in ismini girerken konuştu. " Ben hazırlanayım. " " Tamam kızım. " Genç kız adımlarını arka tarafa yöneltirken mesaj yazmaya başlamıştı. 'Beni idare ettiğin için teşekkürler. Bugün kafeye gelmene gerek yok. ' Fakat mesajı göndermesiyle Mert'in kafeye girmesi de bir olmuştu. Çocuk cebinde titreşen telefonu fark ettiğinde başıyla garsonlara selam vermiş ve telefonunu çıkartmıştı. Mesajı okurken amcasının seslendiğini işititp durdu ve ondan tarafa baktı. Gözleri amcasının karşısında oturan yabancıya kaydığında başıyla selam verip onlara doğru ilerlemeye başladı. O esnada Ecem de eşyalarını dolaba bırakmış ve önlüğünü giymişti. Ahmet eliyle yeğenini işaret ederken Serhan'a hitaben konuştu. " Yeğenim Mert. " Serhan çocuğun ismini duyduğunda kaşlarının havalanmasına mani olamayarak başını ona doğru çevirdi. Çocuk yüzünde bir gülümsemeyle elini uzattığında ise uzanıp sıkmıştı elini. Demek patronun yeğeniydi Mert. Gözleri hafifçe kısılırken çocuğu baştan aşağıya süzmeden edemedi. Tatlı bir çocuğa benziyordu ve bu bir anlığına tadını kaçırdı. Sonra toparlanıp Ahmet Bey'e döndü. " Size bir çay ısmarlayaym. Madem o kadar yıl Amerika'daydınız. Hikayeniz boldur. " Serhan aslında o akşamüzeri için plan yaptığını söylemedi. Zira kafeden çıkmak istememişti. Mert ve Ecem'in arasında nasıl bir ilişki olduğunu gözlemlemek daha cazip gelmişti o an. Gülümsedi. " Memnun olurum. " ❤️Merhaba nasılsınız? 💜Serhan'a kediyi merak öldürür demek istedim şu an. Neyin peşindesin oğlum? 🩵Sizce Ecem, Gökçe'ye olan tavrında haklı mı?
|
0% |