@ailkesandikli
|
Merhaba yeni bölümlerin gelmesi için okumaya geçmeden önce oy vermeyi unutmayın. Oy sayısı yok denecek kadar az devam etmemi isteyip istemediğinizi oy sayısından anlıyorum. Sevgilerimle Akşam vakti çöktüğünde Evren hala odasından dışarıya adım atmamıştı. Genç kadın kendini oyalayacak bir şeyler ararken istemsizce, onu gücendirdiğini düşünmeden de edemiyordu. Bu kadar üstelemesinin tek sebebi gerçek olduğuna inanamamasıydı fakat şimdi mevzunun gerçekliği ortadayken her şey daha da tatsız hale gelmişti. Onun erkeklik egosunu kırdığının farkındaydı. Normal şartlarda kimsenin erkeklik egosu asla umurunda olmazdı fakat hiç onun gibi biriyle karşılaşmamıştı ki bugüne kadar. Onun kadar saf, diye düşündü. Sonra bu düşüncesi için kendine kızdı. Bir erkeğin otuzlu yaşlarına kadar bakir gelmesi onun saflığını değil beceriksizliğini gösterebilirdi ancak. Bu konuda Yağız'ın da fikrini almak istemiş fakat Yağız pek de bir yorum yapmamıştı. O da şaşırmıştı, hatta inanamamıştı başta fakat sonrasında verdiği tepkilerden söz edince aklı karışmıştı. Yağız pek dedikodu insanı da değildi zaten, o yüzden yüzde yüz verim almayacağını bilerek aramıştı onu. Ancak yine de bir erkek olarak bu olayı nasıl yorumlayacağını merak etmişti. Aldığı tek yorum ise onun tamamen farklı bir çevrede yetiştiğine ilişkindi. Oysa ki on yaşında müştemilata yerleştirilmiş ve içi tıka basa erkek dolu bir yerde geçirmişti yıllarını, kendi dediğine göre. Öylesine testosteron kokan bir yerden nasıl bu kadar lekesiz çıkabilirdi ki? Telefonu çalmaya başladığında arayanın Yağız olduğunu sanıp heyecanla yataktan doğruldu ve komodinin üzerindeki telefona uzandı. Fakat arayan Suzi'ydi. Derin bir iç çekerken aramayı yanıtladı. " Efendim Suzi? " " Kızım nasılsın? " Aramay hoparlöre alıp başını yastığına geri bırakırken cevapladı. " İdare eder. Sen? " " İyiceyim şükür. Evlendiğinden beri ne yüzünü görebildim ne sesini duyabildim. " diye sitem ettiğinde genç kadın bir iç daha geçirdi. " Haklısın ama evden bile çıkamıyorum. Sen gel desem, ona bile izin yok. " derken gözlerini devirdi. " Biliyorum biliyorum. " dedi orta yaşı geçkin kadın. Bir süre ikisi de sessiz kaldılar. Sonra Suzan Hanım asıl arama sebebine gelmek istedi. " Nihat Bey şu dergi işini ayarlasınlar diyor. Yarın için randevu alacakmışsınız. " Cansu soluk mavilerini tavana dikerken homurdandı. " Dün bize de söyledi, üsteleyip duracak mı böyle? " " Biliyorsun kızım babanın huyunu. Bir an evvel ne istiyorsa yapın da rahatlasın adamcağız. " Cansu gözlerini yumarken son derece kesin bir ifadeyle karşılık verdi. " Sırası değil şimdi. " " Ne oldu? Sesin de kötü geliyor, sormayayım diyorum ama. Şu kart mevzusu mu? " Cansu gözleri açıldığında, aile içinde hiçbir şeyin gizli saklı kalmadığına bir kez daha şaşırmıştı. Hep şu çalışanların bok yemesi, diye geçirdi içinden. Asla işleriyle ilgilenmez ancak dedikodu malzemesi toplarlardı. Evren'in, evde çalışan dahi olsa yabancı birini istememe nedenini şimdi anlayabiliyordu işte. Gürültüyle solurken yatağında oturur pozisyona geçmişti. " Bildiğin şeyler... " diye geçiştirdi onu. Aynı meseleleri sürekli sürekli konuşmaktan usanmıştı. Üstelik Suzan Hanım ne yapıp edip bir şekilde babasını haklı çıkartmayı da başarıyordu ve Cansu'nun şu anda buna tahammülü yoktu. " Peki yavrum... " dedi kadın. Sonra ekledi. " Babanı daha fazla kızdırmadan şu işi hallet bak. Ne o kadın, sarışın olan, tepesinden inmiyor adamın. " Sarışın diye bahsettiği kişi babasının basın danışmanıydı. Yani Cansu'nun skandallarla dolu magazin hayatını kontrol ve ispiyon eden kadın. Cansu kendini bildi bileli o kadından hiç haz etmezdi. Her boka burnunu sokar, didik didik eder ve bundan zevk alırdı sanki. Bıkkınlıkla derin bir nefes çekti ciğerlerine ve onu gürültüyle bıraktı. " Hale. " " Heh heh Hale. Vallahi bu ropörtaj işi olana kadar rahat vermeyecek bak ne sana ne babana. " " Babam şu gazetelerde, gençlik dergilerinde falan çıkan kıçıkırık üç beş haberi neden bu kadar kafasına takıyor ki? " diye sordu Cansu, gerçekten de bu konuları fazla ciddiye aldığını düşünüyordu. Genç bir kızı vardı ve kendi çapında eğleniyordu işte, ne vardı ki bunda büyütülecek? Herkes bu yaşlarda kendine çeşitli eğlenceler edinirdi. " Saygınlığa önem veriyor işte. " " Aman ne saygınlık... " dedi alayla. Babasının ne iş yaptığını kendisi bile tam olarak bilmezken neyin saygınlığından söz ediyorlardı acaba? Kimse aptal değildi ya... Herkes biliyordu neyin ne olduğunu. " Demeter, başka bir adamla kaçıp bizi bıraktığında çıkan manşetlere de bu kadar ilgili miydi Nihat Bey? " diye sordu açıkça sezilen bir öfkeyle. " Kızım, deme öyle. " dedi Suzan Hanım. Bu konu ne zaman açılsa benzer tepkiler verirdi ve asla tatmin edici açıklamalar da yapmazdı. Hoş Demeter'in kızını ve kocasını sevgilisi için bırakıp gitmesinden sonra girmişti bu eve Suzan. Demeter'i tanımaz etmezdi. Fakat o zamanlarda konuşulan konulara hakim olduğu da su götürmezdi. Yine de sadık bir çalışan olarak asla patronunun sözünü çiğnemez, bu konularda tek söz etmezdi. Zaten Demeter'in evden kaçmasından sonra Nihat Bey neredeyse tüm çalışanlarını değiştirmişti, olası dedikoduları önleyebilmek için. " Babam güya her şeye kadir olduğunu iddia ederken, nasıl olur da annemi bulamaz. Aklım almıyor Suzi. " " Ben bilmem yavrum. Baban çok aradı da, tek bir haber dahi alamadık o günden sonra. " Genç kadın yatağından inerken sessiz kaldı. Bugüne kadar kendine anlatılmaya tenezzül edilen üç beş bilgi vardı annesi ile ilgili ve kafasında onları çevirip duruyordu. Keşke babası dışında biri olsaydı sorabileceği... Konuşma kısa bir süre daha devam etmiş ve sonra telefonları kapatmışlardı. Kadın da can sıkıntısına eklenen daralma ile odasından çıkıp Evren'in kapısına vardı. Birkaç kez tıklattı ancak ses gelmedi. Sonra açmaya çalıştı fakat kapı hala kilitliydi. " Evren! " diye seslendi. Yanıt alamadığında hala trip mi atıyor yoksa uyuya mı kaldı emin olamadı, yineledi. " Evren! Çok sıkıldım, dışarı çıkacağım! " Ve o an cevap geldi. " İşim var. " Bu açıkça retti. Kadın sıkıntıyla solurken inatlaşmanın faydası olmayacağına kanaat getirip odasına geri döndü. Penceresinin önünde durmuş etrafı incelerken korumaları atlatmanın bir yolu olup olmadığını düşünüyordu. Sonra kendi evinde, kendi çalışanlarına karşı böyle aciz bir konuma düştüğü için sinirlendi. Fakat harekete geçmemeyi tercih etti. Zaten kaçsa bile parasız ne yapabilecekti ki? Üstelik fazlasıyla olaylı bir haftayı geride bırakmıştı, biraz olsun sakinliğe ihtiyacı vardı. Hem belki yarın Evren de eski haline dönerdi de birlikte çıkarlardı dışarı... *** Ertesi gün yataktan istemeyerek de olsa çıkmayı başarmış ve kendisine sert bir kahve yapmak için odasından çıkmıştı. Çıkar çıkmaz fark ettiği ilk şey Evren'in kapısının açık oluşu oldu. Sessizce yaklaşıp içeriye göz attığında adamın içeride olmadığını fark etmiş ve siyah ile gri ağırlıklı odanın kasvetinden daha fazla boğulmak istemediğinden geri çıkmıştı. Holde ilerlerken salondan gelen konuşma seslerine kulak kabarttı. Başta Evren'in telefon görüşmesinde olduğunu sansa da, sonradan karşısında canlı kanlı birinin var olduğunu fark etmek onu hayrete düşürdü. Evde biri vardı. Bir kadın. Adımlarını hızlandırırken kafasında tartıp biçti fakat tanıdık gelen bu sesin kime ait olduğunu çıkartamadı bir türlü. Salon kapısından içeriye nihayet girdiğinde keskin bakışları avını takip eden bir şahin edasıyla, üçlü koltukta oturan kadını bulmuştu. Birden kaşları havalandı. Şirketin avukatıydı bu kadın. Evet evet oydu. Hani geçenlerde ismini Evren'den öğrendiği... Gözde, diye geçirdi içinden. Kollarını göğsünde kavuştururken geldiğini fark eden ikilide gözlerini şöyle bir gezdirmiş ve yanlarına doğru ilerlemişti. " Merhaba Cansu Hanım, " diyerek ayağa kalkan kadına sevimsiz bir tebessüm sundu. " Merhaba Gizem. " Kadın hafif bozularak ismini düzeltmek istedi. " Gözde... " Fakat Cansu son derece umursamaz biçimde elini salladı. " Her neyse... sürekli unutuyorum ismini, akılda kalan bir tip değilsin pek. " Mavilerini, kadının hemen yanında oturan adamın imalı kahvelerine diktiğinde kadın yerine geri oturmuştu. " Gamze neden burada? " diye sordu, sanki başbaşalarmış gibi bir rahatlıkla. Gözde gözlerini devirirken Evren karşısındaki kadının bunu inattan yaptığının oldukça farkındaydı. " İşimiz var. " Genç kadın saçlarını geriye savururken, siyah döpiyesi ile koltuğunda oturan kumral kadına kısa bir bakış attı. Önündeki sehpada Macbook açıktı. " Senin şirket avukatıyla ne gibi bir işin olabilir ki? " derken gözlerini yeniden adamınkilere çevirmişti. Evren oturduğu yerden kalkarken derin bir nefes aldı. " Ne iş yaptığımla ne zamandan beri ilgileniyorsun Cansu? " diye ters bir şekilde karşılık verdi. Cansu böyle bir karşılık beklemediğinden olsa gerek bozulmuştu. Ayrıca şu anda evinde ' yabancı biri'nin var olması da sinirini bozuyordu. Bakışlarını yeniden kadına çevirirken iki uzun adım atıp hemen yan tarafındaki koltuğa kendini bıraktı. " Eve yabancıları almıyorduk? " derken gözleri, kadını taciz etmek isteğiyle çehresinde dolanıyordu. Amacına ulaşmıştı da, Gözde son derece rahatsız biçimde oturuşunu düzeltirken bakışlarını da yardım istercesine, ayakta dikilen adama kaldırmıştı. Evren bedenini Cansu'ya doğru çevirirken gergin bir şekilde karşılık verdi. Kadının huzursuzluk çıkartma niyetinin farkındaydı ve Gözde'nin buna maruz kalmasını da istemiyordu. " Gözde yabancı değil. " demesiyle genç kadının kahkahalarla gülmesi bir olmuştu. " Hadi ya... Yağız yabancı, Berat yabancı hatta Suzi bile yabancı ama şu kıytırık avukat yabancı değil? " derken hem dudaklarından hem de bakışlarından nefret dökülüyordu. Kadın ne yapacağını bilemez bir şekilde oturduğu yerden kalkarken Cansu her hareketini tıpkı bir görümce gibi dikkatle izliyordu. " Ben, artık gideyim. Devamına başka zaman bakarız... " dedi sesi içine kaçarak. Cansu gülümseyerek koltuğa yayılırken başını salladı hafifçe. " Bak bak akıllı bir de. " Gözde eşyalarını hızla toparlayıp salondan çıkarken Evren sinirle peşine takılmıştı. Cansu'nun kaba saba tavırlarından son derece rahatsız olmuş ve kendini de bu konuda sorumlu hissetmişti. Kadını uğurlarken mahçup bir ifadeyle özür diledi. " Ben seni arayacağım. " Kadın yalnızca başını sallamakla yetindi. Sinirden ve utançtan mosmor kesilmişti. Kapıyı ardından kapatır kapatmaz seri adımlarla salona döndüğünde kadını ayakta buldu. Yüzündeki alaycı ifade tamamen gitmiş yerini öfke almıştı. " Senin tanıdığın kişiler eve girebilir ama benimkiler giremez. Doğru mu anlıyorum? " diye sordu diklenerek. Adam burnundan solurken yanıt vermemeyi tercih etmişti. " Bu nasıl bir ikiyüzlülük? " " İnsanların sinirini bozmadan duramıyorsun değil mi? " diye sordu adam buz gibi bir sesle. Cansu ukala bir tavırla cıkladı. " Kalbi mi kırılmış arkadaşının, özür dileseydin benim yerime.. " diye de alay etti. Bunun üzerine adam daha fazla sakinliğini koruyamamış ve kadına doğru heybetli bir adım atıp incecik kolundan sıkıca kavramıştı. Yüzünü kadının yüzüne yaklaştırırken dişlerinin arasından tısladı. " Yapma. İnsanların canını yakmak, senin acını hafifletmeyecek. " Cansu bu sözün üzerine kısacık bir an afallasa da hemen toparlanmış ve bakışlarını kaçırıp kolunu geriye çekmişti. " Bırak! Hadsiz herif! " Evren kendini sakinleştirmek ister gibi derin nefesler alıp verirken genç kadın kolunu ovuşturuyordu. Sıktığı dişlerinin arasından zor anlaşılır hakaretler savurarak adamın yanından geçip salondan çıktığında Evren çoktan verdiği tepki yüzünden pişman olmuştu bile. Ne kadar çileden çıkartırsa çıkartsın bir kadına böyle davranmamalıydı. Fakat Cansu, bugüne kadar karşılaştığı kimseye benzemiyordu. Duru durağı yoktu. Her şeyi kendine hak görüyordu. Koltuğa oturup başını ellerinin arasına alırken ofladı. Bu evlilik meselesine olur derken bu kadar zorlanacağı aklının ucundan dahi geçmemişti. Genç kadın baştan aşağıya dolduğu öfkesiyle yeni kararlar alıp uygulamaya geçmişti bile. Evren denen bu herife fazla yüz vermişti. Kapıdaki korumalara da öyle! Kendisinden başka herkes neyi yapıp neyi yapmayacağına karar verir olmuştu, şu işe bak! Hırsla üstünü değiştirirken yeni bir migren atağına çok yakın olduğunu hissediyordu. Üstüne rastgele bir kot ve bluz geçirip çantasını da alır almaz önce odasından sonra da evden çıkmıştı. Hızlı ve uzun adımlarını evin arka bahçesindeki garaja yönelttiğinde birkaç korumanın kendisine baktığını fark edip ters bir karşılık verdi. Garajın kapısını açıp arabasına doğru ilerlerken korumaların çoktan Evren'e haber uçurduğuna emindi. Kapsının açıp içeriye girer girmez çantasını yan koltuğa fırlattı ve anahtarı sokup arabayı çalıştırdı. Dikiz aynasından arkayı kontrol ettikten hemen sonra arabayı garajdan, bahçe kapısına çıkartmıştı. Fakat sorun şuydu ki bahçe kapısının anahtarı kendisine verilmemişti. Camı indirip kapının hemen yanında duran korumaya seslendi. " Aç kapıyı. " Koruma çekingen gözlerle çevresine baktıktan hemen sonra cama yaklaştı. " Cansu Hanım Evren Bey'in haberi var mı? " Cansu sertçe yutkunurken başına saplanan keskin sancıyı umursamamaya çalıştı. " Sana kapıyı aç dedim. " dedi kelimelerin üstüne basa basa. " Efendim Evren Beyin emri olmadan böyle bir şeyi yapamam. " cevabını alması ise zıvanadan çıkmsına yetmişti. " Senin maaşını kim ödüyor? " diye bağırdı adamın yüzüne doğru. Adam ne diyeceğini bilemez haldeçevresindeki korumalardan yardım isteyen bakışlar atarken Cansu camdan başını çıkartıp adama daha da yaklaşmıştı. " Lan bana cevap ver cevap! Evren Beyin mi ödüyor paranı senin yoksa Nihat Şahinşah mı? " " N-nihat Bey... " dedi adam bu defa. " O zaman kimin patron olduğunu o kafan iyice alsın, aç şu siktiğimin kapısını! " diye kükredi adeta. Fakat adam bir kez daha hareketsiz kaldığında, artık ne başına giren ağrıya ne de karşısındaki üç kuruşluk korumalara tahammülü kalmamıştı. Başını geri sokarken dişlerini sertçe birbirine kenetlemiş ve direksiyonu kavrayan parmaklarını da hırsla sıkmıştı. Mavileri tam karşısındaki kapıya kitlendiğinde gözünün döndüğünün kendi de farkındaydı. Birden ayağını frenden çekti ve gaza yüklendi. Araba çok şiddetli bir şekilde çelik kapıya çarptığında güvenlik alarmı çalmaya başlamış, hava yastığı yüzünde patlamıştı. Başına aldığı darbe migren sancısını unuttururken; burnundan yastığa ılık ılık akan sıvının kendi kanı olduğunun bilincindeydi. Alarm sesine karışan korna sesi kulaklarını sağır edercesine beyninin içinde adeta zonkluyordu. Bunun dışında dışarıdakilerin gürültülü konuşmaları da kulağına uğruyor fakat hiçbirine odaklanamıyordu. Gözlerini açık tutmaya çok direttiyse de görüşünün bulanıklığı hiç yardımcı olmuyordu. Gözleri istemsizce kapanırken bilinci açıktı fakat canı yanıyordu. Sanırım dizini incitmişti. Bacağını hareket ettirmek istediğinde yüzünü acıyla buruşturdu. Arabadan çıkmak istiyordu fakat yastık ve koltuk arasında sıkışmıştı. Güçlükle de olsa elini aşağıya indirip koltuğunu geriye çektiğinde, serbest kalan bedeni çarpmadan kaynaklanan eziklerin rahatlamasıyla anında gevşedi. Gözlerini açtığında başını hava yastığından kaldırmıştı. Görüşü hala bulanık olsa da bedenini kontrol edebiliyor olmak ona arabadan çıkabilme gücünü vermişti. Sol bacağını açık kapıdan dışarıya atmasıyla omzuna dokunan iri bir el onu engelledi. " Hareket etme. " Cansu feri gitmiş mavilerini karşısındaki adamın öfkeli kahvelerine dikerken omzunu silkti. " Bana ne yapacağımı söyleme! " Adam elini çekerken hem genç kadının bu deli cesaretine hem de hurdaya dönen arabanın içinden sağlam bir şekilde çıkmasına karşı şaşkınlıkla bakakaldı. Cansu sendeleyerek arabadan aşağıya inmiş ve kanayan burnunu avcunun içiyle silerken, odaklanma problemi yaşayan gözlerini Evren'in hemen yanında dikilen korumaya çevirmişti. " Kovuldun. " dedi tükürürcesine. Koruma dehşete düşmüş bir şekilde kendisine bakarken yavaşça arkasını dönmüş ve incinen dizini çok da zorlamamaya çalışarak eve doğru ilerlemeye başlamıştı. Aynı anda arkasından bakan Evren'e hitaben konuştu. " Faturayı patronuna gönderirsin. " ▪️Merhaba bölümü nasıl buldunuz?
|
0% |