@ailkesandikli
|
Gözlerini acıyla araladığında eli refleks olarak boynuna takılı olan boyunluğa gitmişti. Onu çekiştirerek yataktan doğrulurken birkaç kez yutkundu. Susuz kaldığını hissediyordu. Dizlik takılı bacağını bükmemeye çalışarak yatağından indiğinde sessizce küfretti. Tüm gece kaç ağrı kesici aldığını bile bilmiyordu, asla kaliteli bir uyku çekememişti. Bunun en büyük sebebi ise normalde yüzüstü yatıyor olmasıydı. Fakat şu kahrolası boyunluk ve dizlik yüzünden sırtüstü uyumak zorunda kalmıştı. Odasından yavaşça çıktığında kaşları çatıktı. Dünkü olaydan sonra Evren büyük bir panikle eve doktor çağırmış, genç kadını da zorla muayene ettirmişti. Doktor Bey hastaneye gitmelerinin daha doğru olacağını söylese de kadın buna büyük bir direnç göstermişti. Hafif bir kafa sarsıntısından muzdaripti, abartılacak bir şeyi yoktu ona göre. Bunun üzerine doktor, ne olur ne olmaz diyerek boyunluk taktırmış ve on iki saat kadar uyanık kalmasını tavsiye etmişti. Genç kadın ağır adımlarla holü geçip, bir bardak su almak amacıyla mutfağa doğru ilerlerken mutfaktan gelen sesleri işitti. Evren kahvaltısını ediyor olmalı, diye düşündü. Fakat saat kaçtı ki? Çoktan etmiş olması gerekmiyor muydu? Kuruyan boğazını nemlendirmek arzusuyla birkaç kez daha peş peşe yutkunurken mutfak kapısından içeriye girmişti. İçeriye girer girmez, bakışları tezgahın hemen önünde elindeki cam sürahiyi yıkayan kırklı yaşlardaki kadını buldu. " Sen kimsin? " diye sordu, hiçbir nezaket gözetmeden. Kadın, kendisinin geldiğini fark edince musluğu kapayıp tüm bedeniyle ondan tarafa dönmüştü. " Ah, Cansu Hanım merhaba. Ben Melek, Evren Bey ev işlerini yapmam için işe aldı. " cümlesi ise mutfağının ortasında sürahi yıkayan bir yabancıdan daha şaşırtıcıydı. Cansu da bu şaşkınlığın getirdiği afallama ile öylece kalakalmıştı. Evren eve hizmetçi getirmişti, öyle mi? Kaşları haddinden fazla havalanırken kadın sürahiyi elinden bırakıp ocağa doğru ilerledi. " İlaçlarınız varmış sanırım, bu arada büyük geçmiş olsun kaza atlatmışsınız. " Genç kadın başka şartlar altında olsa buna gülerdi fakat şu an içinde bulunduğu durum bir şeyleri alaya alamayacağı kadar şaşkınlık vericiydi. İsminin Melek olduğunu söyleyen kadın ise bir karşılık beklemeksizin konuşmaya devam ediyordu. " Ben hemen kahvaltınızı hazırlıyorum, siz geçin oturun isterseniz. " Cansu, kadının işaret ettiği yemek masasına yan gözle bakarken sordu. " Evren evde mi? " Kadın elindeki çatal ve bıçağı masaya yerleştirirken başını salladı. " Salonda. " Cansu hiçbir şey demeden mutfaktan ayrılıp salona ilerlemeye başladığında, mutfağa gitme amacını dahi unutmuştu. Eli bir kez daha boyunluğuna gittiğinde salonun kapısından içeriye girmek üzereydi. Boyunluk hem hassas olan derisini tahriş ediyor, hem de hareket alanını fazlasıyla kısıtladığından rahatsızlık veriyordu. Zaten boğazlıkazak giymeyi de bu sebepten sevmezdi. Parmaklarını geçirdiği yerden boyunluğu çekip çıkartırken Evren ile göz göze gelmişti. Evren, birden oturduğu yerden ayağa fırlayıp neredeyse koşar adımlarla yanına geldi ve henüz çıkarttığı boyunluğu kavrayıp geri takmaya yeltendi. " Geceye kadar takılı kalsın dedi doktor. " Cansu ona direnirken bir yandan da, adamın ansızın büründüğü iyilik meleği tavrını anlamlandırmaya çalışıyordu. " İstemiyorum. " derken kendini geri çekti. Evren, elindeki boyunlukla durup kadının huysuz bir ifadeyle bakan gözlerine baktı ve iç geçirdi. " Birkaç saat daha takacaksın sadece. " dedi usulca, tıpkı bir çocuğu ikna etmeye çalışır gibi. Genç kadın sol eliyle boynunu ovuştururken adamın ısrarını görmezden gelerek sordu. " Bu kadın nereden çıktı? " Evren ağır bir biçimde yutkunurken bakışlarını, kadının ovalamaktan kızarrttığı boynuna indirmişti. " Evin işleri için. " Cansu tek kaşını şüpheyle kaldırdı. " Hadi ya, nereden aklına geldi? " diye sordu alaycı bir tavırla fakat yüzündeki her bir nokta fazlasıyla gergindi. Evren sessizce elindeki boyunluğu bir kez daha kadının boynuna uzattığında kadın direnmeyi bırakmıştı. Tam da o esnada salonun kapısında beliren Melek'in sesi duyuldu. " Ayy... pek yakışıyorsunuz maşallah! " Cansu irkilerek arkasını döndüğünde, Evren ellerini kadının ensesinden ayırıp beline atmıştı. " Teşekkür ederiz Melek Hanım, kahvaltı hazır mı? " Kadın hızlıca başını salladı. " Hazır Evren Bey, çayı da koydum. Ben izninizle çamaşır yıkamaya gideceğim. " Evren başını salladığında kadın salondan çıkmıştı. Cansu aniden üstündeki şaşkınlıktan sıyrılıp Evren'in ellerinden kurtulduğunda kaşları çatıktı. " Bu ne şimdi? " diye sordu. Evren de, kadının yanlarından ayrılması ile eski haline dönmüştü zaten. " Haberi yok evliliğimizin sahte olduğundan. Nihat Bey öyle emretti. " Genç kadın ağzının içinde homurdanırken kapıya doğru yöneldi. " Bir hizmetçiye rol kesmediğimiz kalmıştı, şuna bak! " Adam da telkin edici bir üslüpla yanıtlarken, kadının peşine takılmıştı. " Günde birkaç saat sadece. " Cansu mutfağa girip servis açılmış olan tarafa oturduğunda, Evren'in gelip karşısına oturması beklenmedikti. Tek kaşını kaldırıp adama dik dik bakarken başını salladı. " Sen kahvaltı etmedin mi? " Evren sol bileğindeki saate bir göz atarken onun aksine uysal bir şekilde yanıtladı. " Birkaç saat oldu. " Cansu bunun üzerine sessiz kalıp önündeki çatalı kavradı ve tabağında duran siyah zeytinlerden birine batırdı. O, sessiz sessiz kahvaltısını ederken Evren de karşısında öylece oturuyor ve onu izliyordu. Birkaç dakika sonra ise bu durumdan rahatsız olarak derin bir şekilde iç geçirdi. " Beni mi izleyeceksin? " " İlaçlarını aldığından emin olmak istedim. " Kadın elindeki çatalı gürültüyle tabağına bırakırken soluk mavilerini adamın kahvelerine kaldırmıştı. " Allah Allah ya... ne oluyoruz, çok mu korktun dün? " Sorusunda saf bir alay vardı fakat adamın kısa bir an için dahi olsa sessiz kalışı aklını karıştırmaya yetmişti. " Sorumsuz olduğunu biliyorum sadece. " dedi adam sonra bakışlarını kadınınkilerden ayırarak. Cansu da bunun üzerine dirseklerini masaya dayayıp adama doğru eğildi. " Bak, anlaşılan kendini suçluyorsun. Ama bunlara hiç gerek yok. Ölmedim işte, iyiyim. Hem konu sen değildin. " Kadın, adamın birden böylesine ilgili hatta neredeyse şefkatli olmasına başka bir açıklama bulamıyordu. Tabii pek sevgili patronu bunu da emretmediyse... " Babamın haberi var mı? " diye sordu yeniden çatalını eline alırken. Evren başını iki yana salladığında şaşırmıştı. " Çoktan haber uçurmuşsunuzdur sanıyordum. " " Bir de bunun için papaz olun istemedim. " dediğinde ise alayla kıvrıldı dudakları. Neydi bu şimdi? Dün başını çarpan kendisiydi fakat Evren'in tahtalarda hasar var gibiydi. Çatalının ucundaki peyniri ağzına götürürken vicdanlıymış da, diye geçirdi içinden. Kafasındaki Evren profiline gururlu, kalas ve küçük pipiliden sonra birde bu özellik eklenivermişti. Sonra başını kaldırıp yüzüne baktı bir kez daha. Belki de vicdan olarak adlandırdığı şey suçluluk hissinden ibaretti. Emin olamadı. Ama her ne ise de, hiç ihtiyacı yoktu. Hele ki ondan gelecek herhangi bir şeye... Genç kadın tüm bu düşünceler arasında cebelleşirken, Evren de başını kaldırıp kadının halihazırda kendisine bakan gözlerine bakmıştı. İkisi de kısa bir an öylece dursalar da sonrasında Evren lafa girdi. " Epeydir evdesin, dışarı çıkmak ister misin? " Bu soru, Cansu'nun kaşlarının iyiden iyiye çatılmasına sebebiyet verirken kadın gürültüyle oturduğu yerden kalktı. " Ne oluyor ya? " Adam hafif şaşkın bakışlarla tepesinde dikilen kadına bakarken Cansu huysuz bir tavırla konuşmaya devam etti. " Ne bu şimdi? Evcilik mi oynayacağız böyle? " Evren, kadının yoğun göz temasından kaçınarak söze girdi. " Sadece iyi davranmaya çalışıyorum. " " Neden? " diye sordu kadın birden. Saf bir merakla. Çünkü çok anlamsızdı. Evren yavaşça yutkunurken gözlerini kadınınkilere kaldırdı yeniden. " Sana haksızlık ettiğimi fark ettim. " Cansu sessizce yüzüne baktı adamın. Fakat hiçbir ifadeye rastlayamadı. " Hayret. " diye soludu sinirle. Adam sessizliğini koruduğunda ise devam etti iğneleyici konuşmasına. " Nasıl oldu bu? " " Gözde'yi eve getirmekle bencillik ettim. " Cansu başını salladı usulca. Evet, hem de çok büyük bencillik etmişti. " Demek bu hizmetçi falan... tüm bunlar bu yüzden. Pişmanlık duyuyorsun. Neden? Az kalsın kendimi öldürüyordum diye mi? " Bunun üzerine Evren de oturduğu yerden kalkmış ve kadının karşısına dikilmişti. " Sapla samanı birbirine karıştırıyorsun. " dedi kaşları hafif çatılı vaziyette, dünkü kazanın konusunun açılmasından rahatsızlık duyduğu açıktı. Cansu onun ne demek istediğini anlamaya çalışmaksızın atıldı. " Asıl sen karıştırıyorsun. Evet, dün o kazayı yaptım, çünkü canım öyle istedi. Konunun seni bağlayan bir tarafı yok. Ha eğer için rahatlayacaksa, niyetim kendime zarar vermek falan da değildi. Bunun için bakıcı gibi başımda nöbet tutmana gerek yok. İntihara meyilli falan değilim. " Evren, tüm bunları çatık kaşları ve son derece ciddi bir yüz ifadesiyle dinlerken; kadının zehrini salmak için yer arıyor oluşuna hayret etti. Sanki her cümlesini, onu hedef alan birer ok misali yargılamasını ve var gücüyle savunmaya geçişini usulca seyretti. Konuşmasını bitirdiğinde ise yavaşça yutkundu ve alev alev yanan mavilerine baktı. " Bugüne kadar hiç mi önemsemediler seni? " diye sordu ansızın, hiç düşünmeden. Genç kadın aldığı soru karşısında adeta bozguna uğrarken, Evren sorunun bu denli sert bir etki bırakacağını hesap edememişti. Kadının kızaran yüzünden, yeniden bağırıp çağıracağını ya da hakaretler ederek mutfağı terk edeceğini düşünüp pişman olmuştu bile. Niyeti kesinlikle bu değildi. Boş boğazlık etmişti. Tüm bunlara fırsat vermemek için telaşla ona doğru minik bir adım attı. " Korktum Cansu. " dedi fısıltıyla. Cansu ise arıza çıkartmak üzere aralanan dudaklarını geri kapatırken daha da şaşırmıştı. Adamın söylediklerine ne tepki vereceğini bilemez halde öylece kalakaldı. Bir yanı, ona haddini bildirme arzusuyla yanıp tutuşurken diğer yanı senin için endişelendiğini itiraf ediyor diye fısıldıyordu. Bu, ona değer verdiğini mi gösterirdi? Kaşlarını çattı birden. Saçmalık, diye geçirdi içinden. Kendisini bir kum tanesi kadar dahi umursamadığını biliyordu. Biliyordu çünkü kendisi deonu umursamıyordu. Bundan şüphe etmek aptallık olurdu. Öyleyse bu tavrı neydi? Cevabı yoktu. Ne adamın bir duvar kadar ifadesiz yüzünde, ne de donuk bakışlarında herhangi bir yanıt bulamadı. Sormaya da cesaret edemedi. Bir zavallı gibi bunu sorma ihtimali, alacağı cevaptan daha çok huzursuz etti kendini. Kaçmayı seçti. Hissettiği huzursuzlukla bakışlarını kaçırırken bir kez daha en iyi bildiği şeyi yapıp alaya vurmayı tercih etti. " Kurtulurdun benden işte, fena mı olurdu? " derken eğlenmemesi bir yana, eğleniyormuş gibi davranma tenezzülünde dahi bulunmamıştı. Tek arzusu bu konunun sonsuza kadar kapanmasıydı. Tam da o anda yanıt geldi karşı taraftan. " Haklısın aslında. " dedi adam da tıpkı onun gibi alayla. Bunun üzerine genç kadın bir kez daha gözlerini kaldırıp adamın yüzüne bakmış ve onu muzip bir biçimde gülümserken bulmuştu. Kaşları hayretle havalandı. Onu ilk defa gülümserken gördüğüne emindi. Kafası öylesine karışmıştı ki ne tepki vereceğini bilemediğinden arkasını dönüverdi ve bardakların olduğu rafa doğru yöneldi. Bir an önce ilaçlarını içerse, kendisini rahat bırakırdı belki. Şu an tek ihtiyaç duyduğu şey buydu. *** Günler geçerken genç kadın, Evren tarafından kendisine uzatılan zeytin dalının; kaza sonrasındaki iyileşme süreciyle sınırlı kalmadığını fark etmiş ve buna huysuzca karşılık vermek yerine onunla ateşkes imzalamayı tercih etmişti. Belki iyi anlaşamazlardı fakat hiç değilse sürekli didişmelerine de lüzum yoktu. Hem bugüne kadar ne yaptılarsa karşılıklı yapmışlardı. Kin tutmaya da gerek yoktu. Kabul, normal bir evlilik birliği içerisinde değillerdi ancak sıradan iki ev arkadaşı olabilirlerdi. Genç kadın üzerine yapışan siyah mini elbiseye son kez bakarken gülümsedi. Evren'in haberi yoktu ama bugün ikisine bir double date ayarlamıştı. Saçlarının uçlarını parmaklarıyla düzelterek odasından çıktığında çoktan hazırlanmış olan adamı buldu bakışları. Ve beğeniyle süzdü. Gerçekten de fiziği oldukça iyiydi, ne giyse taşıyordu. Ama işte Allah bir yerden verip bir yerden alıyordu. Kim derdi bu adamın pipisi küçük diye? Evren'in konuşmasıyla dikkatini adamın takım elbisesinden ayırıp yüzüne çevirdi. " Hazırım. " Cansu ona içten bir gülümseme bahşederken baş parmağını havaya kaldırmıştı. " Harika. Hemen ceketimi alıp geliyorum. " Adamı ardında bırakıp ütü odasındaki ceketini almak üzere ilerlemeye başladı. Evren, bu akşam yeni evli çift olarak göstermelik bir akşam yemeği yiyeceklerini düşünüyordu fakat Cansu Tinder'dan hem ona hem de kendisine birer ' arkadaş ' bulmuştu. Bulduğu kız çıtıpıtı, tatlı biriydi. Çok seksi olmamasına özellikle dikkat etmişti çünkü kızı gecenin sonunda hayalkırıklığına uğratmak istemiyordu. Dürüst olması gerekirse Evren 8/10 ise kız 6/10'du ve böylelikle aradaki minicik açığı da seks esnasında kapatacaklarını umuyordu. Çünkü Evren'in hem fiziksel imkansızlıkları hem de tecrübesizliği nedeniyle seksin kötü geçeceği su götürmez bir gerçekti. Yine de adama biraz özgüven kazanması için yardımcı olmak isityordu. Ceketini üzerine geçirir geçirmez adamın yanına dönmüş ve art arda evden çıkmışlardı. Cansu'nun arabası hurdaya çıktığından Evren'in arabasına yerleştiler. Evren arabayı çalıştırıp garajdan çıkarttığı esnada genç kadın, mekanın konumunu girmekle meşguldü. Nihayet konumu ayarladıktan sonra kemerini bağlamak için yana dönmesiyle, adamın elinde parıl parıl parlayan alyansı görüp duraksadı. " Yüzük mü taktın? " Evren bakışlarını yoldan ayırıp yanındaki kadına çevirirken başını salladı. " Haberciler görüntü alır belki diye.. " Kadın kemerini bağlarken sessizleşmişti. " Sen neden takmadın? " sorusunu duyduğunda ise yavaşça yutkundu. " Aklımdan çıkmış. " Adam bunun üzerine sessiz kaldığında, Cansu yüzüğü nasıl çıkarttıracağını düşünmeye başlamıştı. Evren tipik bir görev adamıydı. Her şeyi olması gerektiği gibi, kuralına göre yapıyordu. Nihat Bey alyans takmalarını mı emretti? O halde takılacaktı. Cansu bunları düşünürken derin bir iç çekti ve sonra usulca konuştu yeniden. " Yüzüğün büyük mü gelmiş sanki? " Evren her şeyden habersiz, bakışlarını direksiyondaki eline indirirken alt dudağını büktü. " Bilmem. Nasıl olması gerekiyor ki? " Genç kadın saçlarını kulaklarının arkasına tıkarken omuz silkti. " Ben de çok bildiğimden değil de... biraz bol gibi duruyor. Versene bana, daralttırayım. " Evren kaşlarını hafifçe çatarak kadının yüzüne baktığında Cansu şirince gülümsedi. " Yemekten sonra veririm o zaman. " " Yok yok. Şimdi ver. Tuhaf duruyor. Komik görünüyor. " diye sıraladı telaşla. Evren de daha fazla inatlaşmadan ilk kırmızı ışıkta, alyansı parmağından çıkartıp yanındaki kadının avcuna bırakıverdi. Cansu onu çantasına atarken rahatlamıştı. Yolun devamı sessizlik içerisinde geçmiş, bu esnada genç kadın buluşma ayarladığı kişilerle mesajlaşıp gelmek üzere olduklarını haber vermişti. Onlar ise çoktan mekana geçip masalarına oturmuştu. Arabayı valeye bırakıp birlikte mekanın kapısından geçtiklerinde ceketlerini görevliye teslim etmiş ve isimlerini vermişlerdi. Kendileriyle ilgilenen kadın, ikiliyi masasına doğru götürürken Evren etrafı inceliyor, hızlıca güvenlik taraması yapıyordu. Cansu ise adamın az sonra verebileceği tepkiden çekindiği için sessizleşmişti. Kadın masalarının önünde durduğunda Evren kaşlarını çatarak masada oturan ikiliye baktı ve sonra görevliye döndü. " Bir yanlışlık oldu sanırım... " demesine kalmadan Cansu koluna girip onu boş sandalyeye doğru çekiştirmişti. " Gel gel, yanlışlık yok. Seni arkadaşlarımla tanıştıracağım. " Evren, bu emrivaki karşısında afallarken görevli kadın yanlarından uzaklaştı. Cansu, canlıda ilk defa gördüğü adamın karşısına otururken Evren de hemen yanına, yani yabancı kadının karşısına oturmuştu. Tek eliyle kravatını düzeltirken gergindi. Cansu'dan küçük gösteren kadın herkesten önce davranıp kocaman gülümsemesiyle elini Evren'e uzatırken, ondan etkilendiği bariz ortadaydı. " Merhaba Ece ben. " Evren kendisine uzatılan eli nazikçe sıkıp bırakırken başını salladı. " Evren. " Cansu ikisi arasında gezinen bakışlarını karşısındaki, baştan aşağıya dövmelerle kaplı adama yönelttiğinde gülümsedi. " Cenk? " dedi etkileyici bir ses tonuyla. Adam da buna karşılık başını sallayarak gülümsedi. " Gerçekte çok daha afetmişsin de... " dediğinde Evren'in keskin bakışlarının da hedefi oluvermişti. Adam bu üçlü arasındaki yakınlık derecesini anlamlandırmaya çalışırken Cenk, Evren'i gösterip sordu. " Siz ikiniz? " Cansu atıldı birden. " Ev arkadaşım. " Evren daha da şaşırırken Ece de gülümseyerek ona bakmıştı. Adam daha fazla sabredemeyerek yanında oturan genç kadının kolunu kavradı ve kulağına eğildi. " Kim bunlar? " Cansu ona kaş göz yapıp dudaklarını kımıldatarak ' arkadaşlarım ' dediğinde ise kesinlikle tatmin olmuş değildi. Elini, yeni yeni çıkan sakallarına atıp kaşırken çatık kaşlarıyla hem Cenk'i hem de Ece denen genç kadını inceliyordu. Öncelikle Cansu'nun Yağız dışında arkadaşı olmadığını biliyordu, hadi diyelim ki vardı; insan arkadaşının evli olduğunu nasıl bilmezdi ki? Üstelik az önce o adam gerçekte çok daha afet olduğunu mu söylemişti? Ne yani daha önce hiç mi görüşmemişlerdi? Kaşları daha da çatılırken Ece konuşuverdi. " Ee sen neler yapıyorsun? " Evren sorunun kendisine sorulduğunu fark ettiğinde bakışlarını, çoktan kaynaşmış bir şekilde fısır fısır konuşan ikiliden ayırıp karşısındaki kadına çevirmişti. Derin bir nefes alırken ne diyeceğini toparlamaya çalıştı. " Özel bir şirkette güvenliğim. " " Aa ne hoş. " tepkisinin ise öylesine verilmiş bir tepki olduğunu anlamamak için aptal olmak bile yetmezdi. " Siz... " diye girdi söze. " Soyisim neydi? " Kadın, zaten biliyor olması gereken şeyi sorduğu için bozulsa da belli etmedi. " Uygar. " Evren yavaşça yutkunurken başını salladı. Bir yandan telefonunu çıkartırken diğer yandan da konuşmaya devam etmişti. " Peki Cenk'inki? " Ece, bu sorunun sebebini anlayamazken huzursuzca kımıldandı. Buraya adamla fölrtleşmek ve belki devamında daha da yakınlaşmak için gelmişti fakat adam çok garip davranıyordu. " Bilmiyorum ki, tanımıyorum ben de. " cevabı ise Evren'in radarlarını açmaya yetti. Bakışları hızla yanlarındaki ikiliye çevrildiğinde adamı, Cansu'nun neredeyse içine düşecek kadar lakayıt bir tavırda bulmuş ve ne döndüğünü anlamak için konuşmalarına kulak kesilmişti. " Seksensekiz'de barmenim. " " Aa, ben oraya sık geliyorum. " " Cık. Gelsen kaçırmazdım seni. " Cansu bu söz üzerine kıkırdadığında Evren hiddetle oturduğu yerden kalkmış ve masadakiler dahil tüm mekandakilerin de dikkatini üzerine toplamayı başarmıştı. Adeta burnundan solurken aklına gelen şeylerin doğru olmadığını duymak istercesine Cansu'ya baktı. " Cansu, ne oluyor burada? "diye sordu sıktığı dişlerinin arasından sabırla. Kadın etraftakilerin bakışlarından rahatsız olarak Evren'in bileğine uzanıp onu geri oturtmaya çalıştı. Herkes ne kadar meraklıydı başkalarının iç meselelerine... " Bağırma. Anlatacağım gel otur. " Evren kolunu sertçe çekip kadının parmaklarından kurtarırken daha yüksek bir sesle konuştu. " Cansu! " Genç kadın azarlanıyor olmaktan son derece rahatsızken, Ece de Cenk de ne olduğunu anlamak ister gibi merakla ikiliyi seyrediyordu. " Tanışın istedim sadece. Alt tarafı bir yemek yiyeceksin. " diye fısıldadı kadın. Evren ise işittiği cümleler üzerine daha fazla kendini kontrol edememiş ve arkasındaki sandalyeyi gürültüyle yere devirip masadan uzaklaşmıştı. O, arkasına dahi bakmadan attığı devasa adımlarıyla mekandan çıkarken Cansu ne yapacağını bilemeyerek kısa bir an için afallamış fakat sonra aceleci adımlarla peşine takılmıştı. Tepki vereceğini biliyordu fakat bu kadar abartacağını da beklemiyordu. Hiç değilse insanlara karşı ayıp olmasın diye yemek yer, sonrasında kendisine kızar ve konu kapanır diye düşünmüştü. Fakat metrelerce önünde, kalabalığı yararak arabasına ilerleyen adama baktığında ne kadar büyük bir yanlış yaptığını görmemek elde değildi. Evren valeden anahtarını alıp arabasına yerleşirken Cansu koşarak arabaya varmıştı. Yolcu kapısını açıp içeriye yerleşirken nefes nefeseydi. " İn arabadan. " dedi Evren tek nefeste. Genç kadın, onun bu tavrı karşısında hem şaşırmış hem de hafiften hafiften sinirlenmeye başlamıştı. Fakat burada bir başına kalacak hali de yoktu ya. Evren, kadının kendisini dinlemeyeceğini fark ettiğinde adeta kükredi. " Cansu! " Cansu oturduğu yerde sıçrarken ellerini istemsizce kulaklarına kapatmıştı. Onu ilk kez böylesine gözü dönmüş görüyordu ve açıkçası an itibari ile kendini güvende hissetmiyordu. En çok da bu sebepten ılımlı kalmaya çalışarak konuştu. " Abartıyorsun bak bir dinlersen... " diye girdiği sözü, Evren'in boğazı yırtılırcasına bağırarak sorduğu soru böldü. Adam tüm bedenini kadından tarafa çevirmiş avazı çıktığı kadar bağırırken arabayı da çalıştırmıştı. " Neyi dinleyeyim Cansu?! " Genç kadın adamın aniden gaza yüklenmesiyle öne savrulmuş ve sağ kolunu torpidoya çarpıp geri sekmişti. Acıyla inlerken sol eliyle omzunu tuttu. Fakat adam bunu da umursamamış, hızını da düşürmemişti. Katlanan siniriyle, burnundan soluyarak kemerini bağlamaya çalışırken sakin kalmaya çalışmanın bir işe yaramayacağını anlamıştı. Ve açık olmak gerekirse böyle bir tavır karşısında sakin kalmak da çok güçtü. Hele ki Cansu için... Kemerini yerine oturtur oturtmaz, yanıbaşında gerim gerim kasılı vaziyette oturan adama dönüp avazı çıktığı kadar bağırdı. " Ben sadece yardımcı olmak istedim! Belki hoşlanırsın da... " " Hoşlanırım da ne Cansu! Hoşlanırım da ne?! " diye kükrediğinde ise aniden sesini kesti. Adamın, yuvalarından çıkmaya meyletmiş gözlerindeki öfkenin büyüklüğü konuşarak anlaşamayacaklarını açıkça ortaya koyuyordu. Adam resmen kendini kaybetmişti. Genç kadın suspus olup oturduğu koltuğa sinerken Evren sağ elini, bağırmaktan acıyan boğazına götürüp parmaklarıyla ovmaya başladı. Boynu boyunca belirginleşen damarı onu daha da korkunç gösteriyordu. " İnsanların sınırlarını bu kadar şımarıkça aşma hakkını sana ne veriyor? " diye sordu tükürürcesine. Kadın sorusundan ziyade, nefret dolu tavrına takılı kaldı. Fakat cevap vermediği gibi, vermesini de bekleyen yoktu zaten. Bu kadar büyütülecek, böylesine nefret kusacak ne yapmıştı ki? " Söylesene! Senin için her şey oyun değil mi? Her şey eğlence malzemesi! İstediğin her konuda konuşur, aklına gelen her şeyi söylersin! " diye bağırırken hızını arttırmıştı. Genç kadın hızlanan arabanın kapısına tutunurken, birkaç kez endişeli bir sesle durmasını söyledi fakat sesini Evren'e duyuramadı. Adam tüm algılarını kapatmış gibiydi. Ona ulaşmak imkansızdı. Hemen yanında oturuyordu fakat aralarında miller var gibi hissettiriyordu. " Düşünmek, saygı duymak yok! " dedikten sonra başını döndürüp kadının yüzüne tiksintiyle baktı. " Sana bakınca ne görüyorum biliyor musun? " Kadın, işittiği soru ile endişeli gözlerini yoldan ayırıp ona çevirdiğinde, zehirli sözcüklerinin hedefi olacağını anlamış fakat bunu da engelleyememişti. " Zengin, şımarık, aptal bir kız çocuğu. " dedi nefretini kusarak. Tekrar önüne döndü sonra. Ancak konuşmayı kesmemişti. " Hani çırpınıp duruyorsun ya bağımsız olmak için... Sen daha birey bile olamamışsın. Baban kontrol etmekte haklı seni. " Genç kadın, hem maruz kaldığı muamele hem de işittiği ağır sözlerin getirdiği öfke ve hayal kırıklığıyla gözlerinin yanmaya başladığını hissetti. Fakat dayandı. Biliyordu, ne zaman sussa tüm o hıncı gözlerinden akardı. İşte bu yüzden susmaz, durmaz, düşünmezdi. Fakat içinde bulunduğu anda dudaklarını aralayıp sayıp sövemiyor, yaralayamıyor, yaralanmasına da mani olamıyordu. Cansu'nun en büyük savunma mekanizması saldırmakken, tüm bu saldırı hattının orta yerinde öylece duruyordu. Nedenini bilmiyordu fakat tek bir kelime çıkmıyordu dudaklarından. Gözyaşlarının akmaması için yumruklarını sıkarken art arda yutkundu. Fakat adam öylesine öfkeli, öylesine kinliydi ki bunu dahi umursamadı. " Ağrına mı gitti? " Kadın gözyaşlarını bastırmaya çabalarken son hız ilerleyen arabada küçüldükçe küçülmüştü. Neydi bu incinmişlik mi? Böyle zayıf biri miydi ki Cansu? Normalde bunları, belki çok daha beterlerini sık sık duyuyorken şimdi onu bu kadar inciten neydi kestiremiyordu. Normalde bunları kendisine asla söyletmeyecek olan da oyken şimdi neden susuyordu? Bilmiyordu. Belki de gerçekten kötü bir niyetle hareket etmemiş olmasının hayal kırıklığıydı bu tepkisi. Haksızlığa uğradığını iliklerine kadar hissediyordu. Bu kadar büyük bir nefrete maruz kalmayı hazmedemiyordu. Ve bu his içindeki bitmek tükenmek bilmeyen öfkesini harlıyordu. Fakat onu da dışavuramıyordu. Kendi içinde patlamaya hazır bir bomba gibi öylece oturuyordu. " Dünyada acısı olan tek insan sen değilsin. " dedi adam sonra ve ekledi. " Büyü artık. " Sonrasında oluşan derin sessizlik bir karadelik gibi büyüdükçe büyüdü. Cansu o sessizlikte boğuldu, kayboldu ve yok oldu. Gözyaşlarını bastırdı, dilini yuttu. Tek bir kelime dahi sarf etmedi. Normalde olsa ortalığı ayağa kaldıracak olan kadın sadece sustu. O sustukça kafasındaki uğultu arttı, öfkesini besleyen ateş göğüs kafesinin orta yerinde cayır cayır yandı. Fakat yine de konuşmadı. Bu akşam ikisi de birbirinin daha önce hiç şahit olmadığı taraflarına şahit olmuş ve bundan zerre kadar haz etmemişlerdi. Araba, villanın bahçesinden giriş yapıp garaj kapısının önünde durduğunda, kadın kapısını açıp dışarıya çıktı. Mekandan çıkarken vestiyerden ceketini almadığı için kolları çıplaktı ve birden bedenine çarpan rüzgar titremesine sebep olmuştu. Aynı saniyelerde Evren de arabadan inip anahtarı korumalardan birine paslamıştı. Cansu derinlere gömdüğü sesinin son kırıntılarıyla iki kelime sarf ediverdi. " Yağız'a gideceğim. " O evde kalamazdı. Bu gece değil. Korumalar kadındaki bakışlarını Evren'e çevirdiğinde ise en az onun kadar ruhsuz bir cevap aldılar. " Bırakın gitsin. " ▪️Merhaba bölüm nasıldı? ▫️Evren haklı mı sizce? Yoksa abarttı mı? ▪️Cansu'nun bu sözlerden bu kadar etkilenme nedeni ne sizce? |
0% |