@ailkesandikli
|
Selamlar, nasılsınız? Ben yıldıza bastığınızda daha iyi olacak gibi hissediyorum :D Genç adam araladığı kapının hemen ardındaki, soğuktan tir tir titreyen ve kendini sıkmaktan yüzü gözü şişmiş vaziyetteki kadını gördüğünde telaşa kapıldı. " Cansu? " dedi endişeyle, bir yandan geri çekilip kadına girmesi için yer açarken. Genç kadın derin nefesler eşliğinde içeriye adımını atar atmaz ayaklarını topuklulardan çıkartmıştı. " Bana hırka verir misin? " diye sordu incecik bir sesle. Yağız hızla başını sallarken kapıyı kapatmış ve odasına yönelmişti. Eş zamanlı olarak konuşmaya devam ediyordu. " Ne bu hal? Babanla mı tartıştınız? " Gardırobunun içinden siyah bir kapüşonlu çıkartıp, çoktan salona geçmiş olan kadının yanına döndü. Kapüşonluyu uzatırken kadının yüzünü inceliyor, zarar görüp görmediğini anlamaya çalışıyordu. Cansu parmaklarıyla sıkıca kavradığı kapüşonluyu kollarına geçirirken cıkladı. " Ne oldu öyleyse? " diye sordu genç adam. Bu alışık olduğu bir manzara değildi. Cansu'yu çok fazla kez bitik vaziyette görmüşlüğü vardı fakat bu şekilde değil... O an aklına gelen şeyle kaşları derince çatılırken kadının yanına oturup kollarından sıkıca tuttu. " Tekrar başladım deme Cansu! " Genç kadın, arkadaşının esrarı kast ettiğini anladığında başını iki yana sallamakla yetindi. Yağız bu yanıtla bir nebze olsun rahatlasa da doğruluğundan emin olamamıştı. " Ne bu halin o zaman? " diye sordu bıkkınlıkla, ellerini kadının kollarından ayırırken. Genç kadın, arkadaşını daha fazla merakta bırakmak istemeyerek anlatmaya başladı. Fakat kafası öyle dağınıktı ki, cümleleri doğru yüklemlerle dahi bitiremiyor, bazen konuşmasını yarıda kesiyordu. Üstünkörü bir biçimde, olan biteni dile getirmeyi başardığında yeniden yaşardığını fark ettiği mavilerini Yağız'ın bal rengi gözlerine dikti. " Resmen nefret ediyor benden. " dedi ansızın. Adam, tüm konuşmayı sessizce dinlemiş. Soru sormak için dahi araya girmemişti fakat kadının son tespitiyle kendini daha fazla tutamadı. " Senden nefret etmesi için elinden geleni yaptın, şimdi de nefret ediyor diye üzülüyorsun. Doğru mu anlıyorum? " Genç kadın bu soruyla içinin ürperdiğini hissetti ve tıpkı tehlike altındaki bir yırtıcı gibi oturduğu yerde aniden dikeldi. Gözyaşları birden bire donmuş, kaşları derince çatılmıştı. Yağız'ın ilk defa kendisini yargıladığını hissediyordu. " Hayır. Ben, iyilik yapmak istemiştim. " diye savundu kendini, biraz hırçın bir sesle. Kötü bir niyeti yoktu. Belki de ilk defa, birine koşulsuz iyiliği dokunsun istemişti. Adam eliyle daima kısa olan sakallarını sıvazlarken yavaşça yutkundu. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı. Cansu, ortamda oluşan sessizlikten rahatsızlık duydu ansızın. Çünkü konuşmadıklarında, akıllarından geçenleri bilemiyor ve bu sebeple, onları kontrol da edemiyordu. Ne düşünüyordu böyle ciddi ciddi? " Yanlış anlaşıldım. " dedi, sessizlikten çok adamın zihnindeki monoloğu bölmek istercesine. Ve karşılığında aldığı soru da hiç beklemediği yerden geliverdi. " İnsanların seni doğru anlaması ne zamandır umurunda? " Genç kadın, cevabını kendinin dahi bilmediği o soruyla cebelleşirken Yağız devam etti konuşmaya. " Bir de kendini açıklayabilmek için kalkıp peşinden gitmişsin. " derken sesinde hayret vardı. Cansu gözlerini hızla kaçırırken taciz altında hissetmeye başlamıştı. Yağız'ın, bu ana kadar kendisinin bile farkına varmadığı şeyleri böyle acımasızca yüzüne vurması ve üstelik mantıklı bir açıklama beklemesi köşeye sıkıştırmıştı onu. Sanki tüm bunları yapan kendisi değilmiş gibi, arkadaşından dinliyor ve dinledikçe dehşete düşüyordu şimdi. Bir şeyler diyebilmek, kendini bu durumdan tertemiz şekilde sıyırabilmek istedi fakat birkaç boş nefesten fazlası çıkmadı dudaklarından. " Burnun düşse eğilip almazsın sen. Gider yenisini yaptırırsın. " dedi bu defa adam. Kadın dişlerini hırsla sıkmaya başladığında bu hırsı kendine mi, karşısındaki adama mı yoksa Evren'e miydi bilmiyordu. Kendi kendini böyle bir konuşmanın öznesi haline getirdiği için kontrolsüz bir öfke hissediyordu artık. Buraya gelmekle iyi yapmamıştı. Bunları anlatmakla iyi yapmamıştı. Bugüne kadar nasıl ki tek bir derdini paylaşmamıştı, bugünden sonra da öyle devam etmeliydi. Zayıflık etmişti. Derince çatılan kaşları migrenini tetiklerken aralarında oluşan derin sessizliği bir kez daha adamın sesi böldü. Fakat bu defa daha yumuşaktı. " Dürüst olmak ister misin Cansu? " Genç kadın birden gözlerini adamınkilere kaldırdı ve ne demek istediğini anlamaya çalıştı. Konuşmanın gidişatından hiç hoşlanmamıştı. Tek kaşı şüpheyle havalanırken devam etmesini beklese de içten içe susmasını arzu ediyordu. " Ona değer veriyorsun. " dedi adam, bariz ortada olan bir şeyden bahseder gibi rahatça. Genç kadın aniden irkilirken oturduğu koltuktan kalktı. " Hah! " diye haykırdı telaşla. Odanın ortasında volta atmaya başlamış, önünde birleştirdiği ellerini sıkıyordu. " O kim ki? Kıçımın koruması. " Yağız, oturduğu yerden kadının kontrolünü kaybetmiş bir vaziyette dik durmaya çalışmasını seyrederken daha da emin oluyordu fikirlerinden. Cansu kontrolünü bu şekilde kaybetmezdi. Onun kontrolünü kaybetmesinde bile bir nizam, bir plan olurdu. Onu ilk defa böyle bocalarken görüyordu. Genç kadın olduğu yerde durup ateş saçan bakışlarını adamınkilere diktiğinde sertçe yutkundu. " Sadece, onu düşündüm. Hiç sevişmemek ne demek? " diye aşağıladı Evren'i. Köşeye her sıkıştığında yaptığı ilk şeylerden biriydi bu. Saldırmak. Fakat bunu neden o an yapamadığını kendi de bilmiyordu işte. " Zavallı, kimsesiz, beceriksiz, geçimsiz herifin teki! " diye sıraladı hakaretlerini, yeniden yürümeye başladığında. Yağız sustukça, Cansu daha büyük bir sinirle saydırmaya devam ediyordu. " Tüm bunlara rağmen, ona tatlı bir kız bulmuşum. Teşekkür edeceğine şu yaptığına bak! Hayvan herif! " Adamın sessiz kalışı onu daha da köşeye sıkışmış hissettirdiğinde ellerini hırsla saçlarının arasından geçirdi. " Nankör! " " Senden böyle bir iyilik istememiş ki. " Kadın bir an afalladı ve gürültüyle soluyarak yürümeyi kesti. " İyi. Yapmam bir daha zaten. " Adam bir kez daha sessizleştiğinde, genç kadın ne yapacağını bilememiş ve koltuğa geri oturmuştu. Kafası çok doluydu, ne düşüneceğini de ne hissedeceğini de öylesine bilmiyordu ki. Beyni patlamak üzereydi. " Bu kadar abartılacak bir şey yoktu. " diye mırıldandı sessizce. Hala, gördüğü muameleyi sindirmeye çalışıyordu. Ağır biçimde yutkundu. Gerçekten de bu kadar büyük bir tepkiyi hak etmemişti. Adam kendisine öyle kinlenmişti ki, çok sevdiği patronunun dahi emrini çiğnemiş; kadının tek başına evden çıkmasına müsaade etmişti. Resmen onun yüzünü dahi görmek istememişti. Cansu sıktığı dişlerini gıcırdatmaya başladığını, Yağız eline hafifçe dokunduğunda fark etmiş ve irkilerek kendini geri çekmişti. " Pişmansın işte. " diye fısıldadı adam, sanki onu ürkütmek istemez gibi. Hiç hoşlanmayacağı şeyler söylediğini biliyor ve bunları ne kadar sessizce yaparsa o kadar az tepki göreceğini umuyordu. Kadın başını hızla iki yana salladığında konuşmasına müsaade etmeden devam etti. " Anladık en gururlu sensin. Şu gururunu bir kez olsun göz ardı et de kabullen. Pişmansın. Böyle olsun istemedin. " Cansu yavaşça yutkunurken sol elini elbisesinin yakasına götürüp beceriksizce çekiştirdi. " Pişman olmam ben. " dedi huysuzca. Yağız başını hafifçe salladı. Biliyordu bunu. Bazen onun öyle gaddar ve öyle bencil biri olduğunu düşünürdü ki... Aklı almazdı. Fakat bu defa işin farklı olduğunu da görüyordu. İçi içini yiyordu dakikalardır. Oturduğu yerde dahi kımıldanmadan duramaz haldeydi. Her zamanki gamsızlığından eser yoktu. Kafasındaki düşüncelerle büyük bir savaş veriyor ve bir türlü onları alt edemiyordu. " Özür dile. " dediğini işittiğinde ise devasa bir hayretle baktı adamın yüzüne. Uzun zamandır duyduğu en saçma şeyin bu olduğuna emindi o an için. " Yok artık daha neler! " dedi güçlü bir sesle. " Çık karşısına, delikanlı gibi özür dile. Bir yerinden eksilmez. " dedi bu defa Yağız. Genç kadın oturduğu yerden son defa kalkarken bu defa sinirinin kime olduğunun gayet bilincindeydi. Ona kendisiyle böyle konuşma hakkını kendi mi vermişti? " Hadsizleşme. " dedi birden buz gibi bir sesle. Yağız sessizce yüzüne baktı yalnızca. Her zamanki Cansu'nun geri geldiğini fark ederek susmayı tercih etti. Genç kadın omurgasını dikleştirirken konuşmaya devam etti. " Sen de dedin, kendimi açıklamak için ayağına gittim. Özür dilemek için tekrar gidecek değilim. " Adamdan ses çıkmadığında ekledi, aynı kibirle. " Hem özür dilenecek bir şey yapmadım ben. Asıl onun gelip benden özür dilemesi gerek! " O geceyi de, tartışmayı da bitiren cümle bu olmuştu. Cansu, Yağız'ın kendisine kırıldığından şüphelense de bir şey dememiş uyumak istediğini dile getirmişti. Kırılmaya hakkı olduğunu da düşünmüyordu üstelik. Bu kadar üzerine gelmemeliydi. Tamam aralarında yılların getirdiği bir samimiyet olabilirdi ancak bu kadar da değildi. Aradan geçen üç koca günde Yağız ve Cansu'nun arası eskiye dönse de, genç kadın içindeki huzursuzluktan kurtulabilmiş değildi. Günlerdir ne arayan vardı ne de soran. Ne olacaktı? Böyle mi devam edecekti? Ne istediğini de bilmiyordu artık. Kafasını dağıtabilmek için iki gece kulübüne, bir de ev partisine katılmış; litrelerce alkol tüketmişti. Fakat bedenini nereye sürüklerse sürüklesin, kafasının içinde sürekli Yağız'ın cümleleri dönüyordu. Bir gece, Yağız'ın bir arkadaşının evindeki partide gizlice esrar da içmişti, düşünmemek için. Fakat fayda etmek şöyle dursun, sanki inadına yapar gibi zihnindeki tek bir düşünceyi çekip çıkartmış kucağına koyuvermişti kadının. Pişman mıydı? Elindeki sigarayı tablada söndürürken başını hızla iki yana salladı. Kafası güzeldi, görüşü bulanıktı, dili uyuşmuş vaziyetteydi fakat düşünceleri ilk günkü kadar berraktı. Neden bu kadar takmıştı kafayı bu duruma? Bunun da içinden çıkamıyordu. Normalde olsa, asla siklemez hatta yalnız kalabildiği için memnun olurdu. Mesela şu an yapması gereken şey mutfak tezgahında hızlı bir seksti. Gözlerini etrafındaki uğultulu kalabalıkta gezdirdi, gelişigüzel. Ancak kimse ilgisini çekmedi. Zira şu an, ıslanabileceğinden de şüpheliydi. Derin bir of çekerek ayağa kalkmasıyla başının hızla dönüp, ayaklarının birbirine dolanması bir olmuş ve kendini sere serpe, kaşmir halının üzerinde bulmuştu. Ne kadar zaman sonra, kestiremese de Yağız'ın, kolundan kavrayıp onu ayağa kaldırdığını anımsıyordu şimdi. Birkaç şey sormuştu fakat hiçbirini anlamamıştı. Şiddetle dönen başı, kulaklarını uğuldatıyor, midesinin bulanmasına sebep oluyordu. Safra suyu genzine kadar yükseldiği an, yüzünü buruşturdu ve elini karnına bastırıp dudaklarını sıkıca kenetledi. O kadar zaman sonra esrar çekmek iyi gelmemişti. Yağı, onun kusacağını anladığında hızla kucağına almış ve insanları yararak banyoya taşımıştı. İçeride oynaşan çiftlerden özür dileyerek kadını klozetin önünde bıraktı ve kapağını açtı. Tek eliyle, siyah uzun saçlarını kavrarken diğer eliyle de şakaklarını ovmaya başlamıştı. " Kus güzelim. " Cansu'nun kusma fobisi vardı. Kusmamak için gerekirse canını verirdi ve Yağız bunu çok iyi bildiğinden onu rahatlatmak için elinden geleni yapıyordu. " Hadi, zorla biraz. " Genç kadın gözleri, genzini yakan acı tatla yaşarırken başını hızla iki yana salladı. Fakat bu midesini daha da bulandırdı. Ve çok da fazla direnemeden ellerini klozetin oturağına bastırıp öne doğru eğilmiş ve deli gibi kusmaya başlamıştı. Önceki akşam yediği suşi bile midesini terk ettiğinde, bedenen rahatlamış fakat mental olarak bitik vaziyette arkasındaki duşakabine yaslanıp öylece durdu. Yağız ıslattığı havluyu kendisine uzattığında son gücüyle kavrayıp ağzının kenarlarını silmişti. Ve şimdi ikisi yan yana, tanımadıkları birinin banyosunda önlerindeki kapalı kapıyı izleyerek oturuyorlardı. " Bok gibi biri olduğumu düşünüyorsun değil mi sen de? " diye sordu kadın, cılız olduğu kadar hissiz bir sesle. Yağız bu soru üzerine sessiz kalmıştı. Kadının sarhoş olduğunun ve muhtemelen bir iç yüzleşme yaşadığının farkındaydı. Kendine geldiğinde, hatırlayıp da pişman olmasını istemediğinden ne kendi konuştu, ne de onu konuşturdu. Sol eliyle, arkadaşının çenesinden hafifçe çekip başını omzuna yatırdı. Bununla birlikte kadın da gözlerini sıkıca yummuştu. *** Dördüncü günün sabahında, şiddetli bir migren atağı ile uyandığında Yağız evde değildi. Stüdyosuna gitmiş olmalıydı. O karanlık ve küçük stüdyoyu hayal ettiğinde içi daraldı. Çokça kez kendisine bir dövme yapmak istemişti fakat Cansu buna yanaşmamıştı. Dövmelerden haz etmiyordu. Sonsuza dek üzerinde taşıyacağı bir iz fikrinden hoşlanmıyordu. Üstelik bembeyaz tenini kirletmek de istemiyordu. Başını yastıktan kaldırırken, saplanan keskin sancı ile inledi. Sonra tek eliyle başını tutup yavaşça, sarsmamaya çalışarak koltuktan kalktı ve antreye doğru ilerledi. Acıdan kısılan gözleri çantasını bulduğunda adımlarını hızlandırdı. Bir an evvel ağrı kesici içmeliydi. Yoksa acillik olacaktı. Ve Cansu hastanelerden nefret ederdi. Başını kavrayan elini de indirip çantasının fermuarını açtığında karşısına çıkan karmaşaya aldırış etmeden elini içine daldırdı ve ilacını aramaya başladı. Fakat ilaç hariç her şeyi tutmuştu. Anahtar, gözlük, sakız... o an eline çarpan metal hissiyle duraksadı. Sonra onu yavaşça kavrayıp çantasından çıkarttı. Alyans. Evren'in alyansı. Sertçe yutkunurken gözünü bir kez dahi kırpmadan avcunun içindeki alyansı izliyordu. O geceye dönmek için direten zihnine daha fazla karşı koyamadığında başının ağrısına bir de iç sıkıntısı eklenmişti. Ne kadar süre, orada öylece o minik altın halkaya baktı ve olanları düşündü bilinmez. Fakat trans halinden çıkmayı başardığında belki de ilk defa kendinden ödün vermek konusunda bir karar almıştı. Hayır, ilk değil, diye düşündü sonra. Evren ile evlenmek de kendinden verdiği bir ödündü. Onun için vereceği ikinci ödün gözünde daha da büyümüştü şimdi. Fakat bunun üzerine düşünmemeye çalıştı. Yoksa vazgeçecekti. Aniden hazırlanıp evden çıktığında ve bulduğu ilk taksiye atladığında aklında dönen tek şey özür dilemekti. Buna kendisi de şaşkındı fakat, istemeden de olsa ileri gittiğini anlayabiliyordu. Bir şekilde onu kızdırmıştı. Hem de öyle büyük kızdırmıştı ki günlerdir aradığı sorduğu da yoktu. Belki peşine koruma takmıştır, diye düşünse de girdiği her ortamda etrafı dikkatlice süzmüş ancak hiçbir şüpheli durumla karşılaşmamıştı. Kelimenin tam anlamıyla bir başına bırakmıştı, kendisini. Derin bir nefesi ciğerlerine doldururken, kendini telkin etmeye devam etti usulca. Evren'in, Gözde'yi eve soktuktan sonra nasıl da pişman olup kendisiyle bunu açıkça konuştuğunu düşündü. O yapabilmişti, o zaman Cansu da yapabilirdi. Evren, kendisine haksızlık ettiğini itiraf etmişti. Cansu da şimdi düşüncesizlik ettiğini itiraf edebilirdi. Bunda büyütülecek hiçbir şey yoktu. Her şeyi iyi niyetle yapmıştı fakat onun bu kadar hoşnutsuz karşılayacağını akıl edememişti. Tüm bunları konuştuktan sonra kendisini anlayacağına emindi. O aklı başında bir adamdı. Taksi villanın önünde durduğunda kapıdaki korumalar hareketlenmiş, Cansu ise hızla dışarıya çıkmıştı. Korumalara bir şey demeden bahçe kapısından içeriye girdiğinde gözleri sessiz evin dış cephesinde dolandı. Dört günde burayı özlediğini hissediyordu sanki. Bir an buna şaşırdı. Burayı hiç benimseyemeyeceğini düşünürken, içten içe alıştığını fark etmek onun için de yeni bir şeydi. Derin bir nefesi ciğerlerine doldurup eve doğru ilerlemeye başladığında bir yandan da çantasının içinde anahtarını arıyordu. Kapının önünde durup anahtarı çantadan çıkarttığında kapı açılıverdi. Genç kadın ürkek bakışlarını hemen karşısında dikilen adama çevirdiğinde paniklediğini hissetti. Bir şeyler demesi gerektiğinin farkındaydı, hatta günlerdir düşündüğü tek şey de bu konuşmaydı. Fakat şimdi böylece karşısında dikilirken konuşmaya nasıl başlayacağını bilememişti. Adam kahvelerini kadının üzerinden ayırıp içeriye dönecekken Cansu telaşla içeriye girip ona seslendi. " Evren! " Adam, isminin anılmasıyla olduğu yerde durmuş fakat ondan tarafa dönmemişti. Genç kadın, göğüs kafesinin içinde şiddetle çarpan kalbini umursamamaya çalışarak ona yaklaştı ve hafifçe omzuna dokundu. Bunun üzerine adam da yeniden kendisine dönmüş, bunu yaparken da aralarına bir adımlık mesafe koymuştu. Genç kadın yavaşça yutkundu. Ne olursa olsun aklındakileri söylemeliydi. Hem ondan sonra onun da bu tavrı bırakacağına emindi. Alt dudağını ıslatırken adamın ifadesiz yüzünde dolaştırdı bakışlarını. Sonra onu daha fazla bekletemeyeceğinin bilinciyle söze girdi. Hiç düşündüğü gibi değil, bodoslama hem de. " Ben böyle olacağını düşünmedim. " Adam sessiz kaldığında derin bir nefes çekti burnundan. Çocukluğundan beri ilk defa özür dileyecekti, nasıl yapıldığını dahi unutmuştu sanki. " Benden nefret etmene gerek yok. " deyiverdi sonra, kafasında kurduğu mini paragraf cümlelere ayrılmış ve avare biçimde uçuşmaya başlamıştı. Nereden başlayıp nereye varacağını bile bilmiyordu artık. Adamın, ilk saniyeden beri kendine karşı takındığı tavır kafasını allak bullak etmişti. Üzerinde büyük bir baskı hisseder olmuştu. Köşeye sıkışmıştı sanki, ne olurdu biraz naif baksa? Bekledikçe artan nabzı da her şeyi oldukça zorlaştırıyordu. Ne olacaksa olsun diyerek, sertçe yutkundu ve özür dilemek üzere dudaklarını araladı. Fakat adam ondan erken davrandı. İfadesi kadar düz bir sesle konuşmuş, tüm bu konuşmaya noktayı koymuştu. " Yanılıyorsun, nefret bile etmiyorum senden. " ▪️Oy ve yorumları unutmayalım. ▫️Cansu'nun özür dileme çabası hakkında ne düşünüyorsunuz? ▪️Sizce Yağız haklı mı? Cansu Evren'e değer mi vermeye başladı? ▫️Evren'in tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz? |
0% |