@ailkesandikli
|
Yıldızlarımızı parlatalım tık tık Genç kadın koridorda öylece kalakaldığında Evren çoktan ortamı terk etmişti. Kadın saniyelerdir tuttuğu nefesini, ciğerleri yırtılırcasına hararetle verirken titreyen ellerini yumruk yapmış iki yanında sıkmıştı. Adamın son sözü kulaklarında çınlıyor, beynini tarumar ediyordu. Sıkıca kenetlediği dişleri, migrenini tetiklediğinde gözlerinin karardığını hisseder gibi oldu. Yok sayılmıştı. Ve Cansu yok sayılmaya asla tahammül edemezdi. Bugüne kadar her şeyle bir şekilde başa çıkmayı başarmıştı fakat yok sayılmakla hiçbir zaman başa çıkamamıştı. Ne annesi onu terk edip gittiğinde, ne de babası ondan bir günahmışçasına uzak durduğunda... Şimdi de Evren onu yok sayıyordu. Hayatında belki de ilk defa birinin kendisinden nefret etmemesini istemişti oysa. Yükselen tansiyonu ile olduğu yerde güçlükle dururken Melek, elinde bir sepet çamaşırla karşısına çıkıverdi. Ve kadının ruh halini fark etmeden konuştu. " Ah, hoşgeldiniz Cansu Hanım. Ben de çamaşırlarınızı yerleştirecektim. " Cansu kararan mavilerini, kadının suratına hiç çevirmeden elinde tuttuğu çamaşır sepetine dikivermiş ve en üstteki erkek gömleklerini görmüştü. Sertçe yutkunurken kuruyan boğazını önemsemeden avazı çıktığı kadar bağırıverdi. " Evren'in dolabı karşı odada denilmedi mi sana! " Kadın birden irkilerek geriye doğru adımlamış ve telaşla yanıt vermeye çalışmıştı. " B-ben bilmiyordum... özür dilerim... " " Çık dışarı! "diye haykırdı genç kadın, sol eliyle hemen arkasında kalan kapıyı işaret ederek. Melek Hanım'ın gözleri ansızın dolduğunda, Cansu gözbebeklerinin ardından bakan şeytanlarının kontrolüne çoktan geçmiş gibiydi. " Sana defol dedim! " diye haykırdı bir kez daha boğazı yırtılırcasına. Bunun üzerine kırklı yaşlardaki kadın elindeki sepeti olduğu yere bırakmış ve hızlı adımlarla evi terk etmişti. Cansu şiddetle çarpan göğüs kafesini göz ardı ederek hızlı adımlarla odasına girip kapıyı da ardından gürültüyle kapattığında, içten içe Evren'in dikkatini çekmeyi umuyordu. Kopan bunca kıyamete gelir hiç değilse ne olduğunu anlamak için bir bakar diye düşünüyordu fakat yanılmıştı. Evren tıpkı onu yok saydığı gibi, ardında bıraktığı tahribatı da yok sayıyordu. Bu farkındalık çileden iyice çıkmasına sebep olurken çığlık çığlığa bağırarak odasını dağıtmaya başlamıştı. Eline gelen ne varsa yıkıp döküyor, kırılmadık tek bir eşya bırakmayana dek tekmeliyordu. Tüm bunları yaparken kendine de zarar veriyordu fakat anın sıcaklığı ile acısını hissetmiyordu. Dakikalar sonra odada parçalamadığı kıyafet, tuz buz etmediği ayna kalmamış; dizlerini kendine çekip sırtını dolaba dayayarak yere oturuvermişti. Yorgun hissediyordu. Hem bedenen hem de ruhen. Fakat tüm bunlara rağmen içindeki öfkenin ve en diplerde hissettiği çaresizliğin bir nebze olsun azalmadığının da farkındaydı. Uzun yıllardır ilk kez bu kadar kontrolden çıkmış vaziyetteydi. Ne düşüncelerine, ne hislerine ne de hareketlerine hakim olamıyordu. Yalnızca yakıp yıkmak istiyordu. Soluk mavileri, odanın içinde gelişigüzel gezinirken birden yerdeki kırık parçadan kendi yansımasını buldu. Ve o an kararını vermişti. *** Ellerini ceplerinden çıkartırken mekana giriş yapmış, yüzünü saklamaya çalıştığı kapüşonlunun altından etrafında göz gezdiriyordu. Tanıdık biriyle karşılaşmamayı umarak ezbere adımlarını barın arkasına yönelttiğinde hemen sağında kalan barmenin sesi onu durdurmaya yetmişti. " Nereye? " Başını hafifçe kaldırdı ve yüzüne aşina olduğu çocuğun gözlerine baktı. " Umut. " dedi yalnızca. Bunun üzerine ise barmen tek kaşını kaldırmıştı. " Umut buradan taşındı. " Cansu hiç ihtimal vermediği bu cevapla öylece kalakalmıştı adeta. " Nasıl? Nereye? " diye sordu hayretle. Umut'un mekan değiştirdiği görülmüş ya da duyulmuş bir şey değildi. "Barmen bakışlarını genç kadından ayırıp elindeki toz bezine çevirirken omuz silkti. " Bilmiyorum. " Cansu, bunun kendisini geçiştirmek için verilmiş bir yanıt olduğunun oldukça farkındaydı. Fakat üstelemeye gücü olmadığının da farkındaydı. Sıkıntıyla soluyarak arkasını döndüğünde bir süre etrafındakileri izlemeye koyuldu. Umut'un yıllar sonra mekan değiştirme sebebi bir yana, nereye taşınmış olabileceği ile zihnini meşgul ederken; ölü mavileri birkaç metre ilerideki kızın içkisine katmak üzere olduğu tozu fark etmiş ve hızla oraya yönelmişti. İki kız bir de erkeğin oturduğu masaya vardığında bakışları, küt saçlı kızın elindeki minik poşetteydi. " Umut'tan mı aldın? " diye sordu direkt. Kız ona şüpheyle baksa da Umut'un ismini biliyor olmasından olsa gerek tehlike olarak görmemiş ve başını hafifçe sallamıştı. " Nerede? " Küt saçlı kız onu yanıtsız bıraktığında üsteledi. " Taşınmış, nereye taşındı? " " Aylar oldu taşınalı. Mekanı taradılar yeni mi öğrendin? " derken artık ondan şüphe duymaya başlamıştı. Cansu sabırsızca dişlerini sıkarken tısladı. " Bak. Sivil falan değilim. AMATEM'deydim. Yeni çıktım tamam mı? Şimdi bana şu siktiğimin konumunu ver. " Genç kız, onun bu filtresiz öfkesi karşısında afallayarak konuştu. " Yasemin Sokak'ta. Fırat Büfenin iki altında. " Cansu kıza teşekkür dahi etmeden yanlarından ayrıldığında bir yandan da telefonunu cebinden çıkartmış taksi uygulamasına giriyordu. Varılacak konumu da girmesiyle çok gecikmeden bir taksi bulmayı başarmıştı. Yol, trafik yüzünden umduğundan da fazla sürse de nihayet girdiği konuma vardılar. Genç kadın taksiden indiğinde mavileri boş sokakta dolandı öylece. Hava kararmak üzereydi ve bulundukları yer İstanbul'un en izbe semtlerinden biriydi. Bu saatlerde yalnız bir kadın olarak burada bulunmanın delilik olduğunun fazlasıyla farkındaydı fakat o da bir torbacının Bebek'te denize sıfır dükkan açmasını bekliyor değildi zaten. Üşüyen ellerini ceplerine tıkıştırırken bakışları, Fırat Büfe tabelasını bulmuş daha sonra da iki altındaki yıkıntıya çevrilmişti. Dışarıdan bakıldığında hiçbir yaşam belirtisi vermeyen metruk binaya doğru ilerlerken derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu. Adımları kararlı bir biçimde tam olarak binanın kapalı olan kapısının önünde durduğunda sağ elini cebinden çıkartıp yumruk yapmış ve kapıya sertçe vurmaya başlamıştı. Çok beklemeden hafifçe aralanan kapıdan başını uzatan adamla göz göze geldiğinde donuk bir sesle konuştu. " Umut'a geldim. " Adam genç kadını şöyle bir süzüp etrafı kolaçan ettikten hemen sonra, " İsim? " dedi. Cansu alt dudağını ıslatıp çatallı sesiyle yanıtladı onu. " Cansu Şahinşah. " Adamın tek kaşı anında havalanmıştı. " Ne istiyorsun? " diye sordu bu kez. Cansu kısa bir tereddüt yaşar gibi olmuş fakat hemen silkelenmişti. " Her zamankinden de bilir o. " Adam hiçbir şey demeden kapıyı kapattı ve dakikalarca da dönmedi. Cansu sıkıntıyla soluyarak boş sokakta göz gezdirirken beklemediği bir anda kapı yeniden açılmış ve onu ürkütmüştü., " Yokmuş. " Genç kadın aldığı yanıt karşısında adeta dumura uğramıştı. " Ne demek yokmuş? " " Yokmuş işte. Gitsin başkasından alsın dedi. " diyerek kapıyı kapatmaya kalktı fakat kadın ayağını araya sokarak buna engel oldu. " Dur, dur! Tamam... başka bir şey versin o zaman. " Adam bezgin bir surat ifadesiyle yanıtladı onu yeniden. " Elinde mal yokmuş. " demesiyle mekanın içinden iki genç kız yalpalayarak dışarıya çıkmaya çalıştı. Adam geri çekilip onlara müsaade ederken Cansu bakışlarını, dışarıya adım atmalarıyla kahkahayı basan gençlerde dolaştırmış ve kaşlarını derince çatmıştı. " Sikerim lan seni! " diye kükredi adama doğru. " İstemediği kadar param var, söyle ona getirsin malı! " derken gördüğü muamelenin parası olmayan birinin gördüğü tarzda bir muamele olduğunu fark etmiş ve sinirleri oynamıştı. İşin aslı babası hala kesesinin ağzını açmamıştı ve belki de istenecek meblağı karşılayamacaktı fakat pazarlık yapabileceğini umuyordu. Sonuçta eskiden kalma bir hukukları vardı. Ancak adam, kadını inandırıcı bulmamış olmalı ki gayet kaba bir üslupla yanıtladı. " Mal falan yok sana, siktir git! " diyerek kapıyı suratına sertçe kapattı. Cansu, karşılaştığı muamele karşısında şoka girmiş ve ilk birkaç saniye, bomboş bakışlarla suratına çarpılan kapıyı izlemişti. Fakat hemen sonra diğer elini de cebinden çıkartıp iki yumruğuyla birden kapıyı şiddetle yumruklamaya başladı. Bir yandan da var gücüyle bağırıyordu. " Umut! Umut aç kapıyı! " Çok geçmeden kapı yeniden açılmış ve Umut, yanında iki iri kıyım adamla dışarıya çıkmıştı. Genç kadının karşısına dikilip onu kolundan kavradığı gibi kendinden uzağa doğru ittirdi. " Siktir git başımı belaya sokma benim! " Cansu, hiç beklemediği bu tavır karşısında daha da şaşırırken dengesini zorlukla kurmayı başarmış ve düşmekten son anda kurtulmuştu. " Umut ne diyorsun? " diye sordu anlam vermeye çabalayarak. " Siktir git diyorum. Mal falan yok bende. Defol. " Cansu bu üsluba daha fazla tahammül edemeyerek yumruklarını iki yanında sıkmış ve adama doğru uzun bir adım atmıştı. " Sen benim kim olduğumu biliyor musun lan! "diye kükredi birden. Fakat karşılığında aldığı tepki, daha öncekilerin yanında hiçti. " Biliyorum amına koyduğum biliyorum! " derken tişörtünün kolunu sıyırmış omzuna yakın yerdeki mermi izini göstermişti. Cansu olan bitene anlam veremeyerek öylece adamın kolundaki derin yarık izine bakarken, " Şimdi siktirip git Cansu! " diye kükredi yeniden. Ve bir kez daha kadının kolunu kavrayıp bu kez daha şiddetli biçimde onu arkaya doğru ittirdi. Cansu hazırlıksız yakalandığı bu hamle ile dengesini koruyamamış ve kalçasının üstüne düşüvermişti. Umut ona nefret dolu ters bakışlar atarak arkasını döndüğünde genç kadın işittikleri ve gördükleri karşısında bozguna uğramış gibiydi. Bardaki kızın, mekanın tarandığını söylediği geldi aklına ve Umut'un kolundaki mermi izi... Böyle bir şey... nasıl mümkün olabilirdi ki? Nabzı hiç olmadığı kadar yükselirken bir titreme sardı tüm vücudunu. Oturduğu yerden güçlükle doğruldu ve kollarını bedenine sardı. Resmen şok geçiriyordu. Bunca zamandır... babası biliyor muydu yani? Onun bağımlı olduğunu? Sertçe yutkunduğunda boğazının acıdığını hissedip yüzünü buruşturdu. Öfkeden gözü döndüğünde avazı çıktığı kadar bağırıyor ve çoğu zaman sesinin kısılmasına sebebiyet veriyordu. Boğaz acısı da cabasıydı. Adımları nereye gittiğini bilmeden kararan sokakta ilerlemeye başladığında hala kendine gelebilmiş değildi. Aklı almıyordu. Nasıl bilebilirdi ki bunu? O an aklına Evren'in imaları geldi ve olduğu yerde duraksadı. O nasıl öğrenmişti peki? Derin bir nefesi ciğerlerine göndermeye çalışırken gözlerini gökyüzüne çevirdi. Başı dönmeye başlamıştı ve kulakları uğulduyordu. Böylesine gizli bir şeyi bilmelerinin bir tek yolu vardı ve Cansu bu gerçeği sindiremiyordu. Evet babası kontrol manyağıydı fakat bu kadar ileri gittiğine inanmak istemiyordu. Gözleri aniden yaşardığında ne hissedeceğini bilemez olmuştu ve hiçbir zaman da bu kadar güvensiz hissetmemişti. *** Genç kadın hiddetli adımlarını, korumaların ikazlarına aldırış etmeden deri kapılı odadan içeriye yönelttiğinde, içeride bulunan yabancı simalara gelişigüzel bir bakış atmış ve soluk mavilerini babasınınkilere dikmişti. Yaşlı adam bu bakışları iyi tanırdı. Her şeyin kontrolden çıktığının habercisiydi bu bakışlar. Kızının konuşmasına müsaade etmeden odadakilere dönmüş ve nazikçe konuşmuştu. " Beyler, bugünlük bu kadar yeter. " Adamlar itiraz etmeden sessiz vedalarla odayı terk ederken, Cansu bir an olsun gözlerini babasının midesini bulandıran yüzünden ayırmamıştı. Bunca yıldır onu çok iyi tanıdığını sanırdı fakat tanıyamamıştı belli ki. Odada yalnız kaldıklarında sessizliği bozan genç kadının buz gibi sesi oldu. " Sen beni mi takip ediyorsun? " Adam böyle bir soru beklemediğinden olsa gerek kaşlarını çattı. " Ne demek o? " Cansu sıktığı dişlerini gıcırdatırken ona doğru bir adım attı. " Sen beni mi takip ediyorsun dedim sana! " Babası bu defa bakışlarını, kızından ayırıp arkasındaki kapalı kapıya çevirdi. " Kocan nerede? " Fakat Cansu, onun konuyu dağıtmasına müsaade etmeyecekti. " Umut'un mekanını taratmışsın! " Babasının mavileri bir kez daha kendininkilerle buluştuğunda derin bir sessizlik bürüdü odayı, bir kez daha. Adamın bakışları artık yumuşak bakmayı bırakmış, kızınınkilerden farkı olmayan buz kütleleri haline gelivermişti. Yüzüne yayılan bilgiç ifade ise cabasıydı. Cansu onun gözlerindeki kibri somut bir şeymişçesine gördüğüne yemin edebilirdi. Dudaklarının kıvrımlarının zaferle titrediğini fark ettiğinde kontrolsüzce bağırdı. " Demek biliyordun! " Aptal yerine konmuş, aşağılanmış, aciz hissettirilmişti. İçinde devasa bir nefret büyüyordu. Fakat karşılığında bulduğu şey bir mahcubiyetten oldukça uzaktı. Adam oturduğu koltuktan yavaşça kalkarken yüzünde bir an için tiksinti ifadesi oluşuverdi. " Biliyordum tabi salak! " dedi birden. " Bu mevzu gazetecilerden nasıl gizli kaldı sanıyorsun? " Genç kadın sertçe yutkunduğunda konuşmaya devam etti. " Kıbrıs tatili yapacakmışmış. " diye alay etti adam onunla. Kadın karşısında yumruklarını sıktıkça sıkıyor, tırnakları avuç içlerini paralıyordu. " Sen bu aptal yalanlarınla ancak kendini kandırırsın! " diye bağırdı bu kez babası, acımasızca. Cansu öfkeden gözlerini döndüğünü hissederken yüreğine oturan ağırlık yüzünden nefes almakta güçlük çekiyordu. Öyle demişti, Kıbrıs tatiline gideceğim demişti. AMATEM'e yatmadan önce. Gözlerinin yaşardığını ise babasının son cümleleriyle fark etti. " Gitmiş bir de sahte kimlikle kaydolmuş salak! Ne sanıyorsun sen bu işleri? Herkes senin kadar kıt akıllı mı? " Genç kadın artık kulaklarında çınlayan kalp atışlarından etrafındaki her şeye sağır olmuşken babasının hiddet ve nefretle aşağılamaya devam ettiğini görüyor fakat söylediklerini kati surette işitemiyordu. Gözleri kararmadan önce yaptığı son şey dizlerinin üstüne yığılıp avazı çıktığı kadar haykırmak olmuş ve sonra da kendini kaybetmişti. ▫️Bölüm nasıldı? ▪️Bir sonraki bölüm Evren Cansu bölümü olacak. Hemen gelmesi için oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.🖤 |
0% |