@ailkesandikli
|
Merhaba yeni bölümlerin gelmesi için oy vermeyi unutmayın, keyifli okumalarr Genç kadın elindeki telefonu yatağının üstüne bırakırken derinden bir iç geçirdi. Bunun üzerine hemen yan tarafında valizini hazırlayan dadısı, başını ona çevirmiş ve üzgün bir sesle konuşmuştu. " Kızım, Emel Hanımla mı görüşsen acaba? " Cansu bu fikri duymaktan son derece rahatsız olsa da kadına çıkışmak istemedi. " Suzi o kadını sevmiyorum biliyorsun. " derken yataktan kalkıp neredeyse tamamen boşalmış olan odasına göz attı. Suzan Hanım ellilerinin sonlarında ufak tefek ama dinç bir kadındı. Cansu'ya, annesinin onu terk ettiği günden beri dadılık ediyordu. Genç kadının ergenliğe girmesinden sonra ise, babasının isteği üzerine evlerinden ayrılmıştı fakat eli hep kızı gibi gördüğü bu kadının üstündeydi. Cansu'nun ergenliği yaşıtlarından çok daha zorlu geçmiş, babasının kendince kurduğu düzen o süreçte tepetaklak olmuştu. Bunun üzerine Emel Demirli diye ünlü bir psikolog ile görüşmüştü genç kadın. Fakat hastanelerden, doktorlardan ve bu kadından nefret etmişti. Kendini hiç açmadığı gibi, seans esnasında kendisine yalan hikayeler uydurup tedaviden oldukça uzaklaşmıştı da. " Yavrum başka doktor bulalım o zaman. " diyen kadına eliyle geçiştirircesine bir işaret yaptı. " Kimseyi istemiyorum. " dedi huysuzca. Kadının doktor değil, psikolog olduğunu söyleme ihtiyacını göz ardı etti. Ne derse desin karşısındaki bu yaşlı kadın için bir şey fark etmeyeceğine emindi. Olduğu yerde huzursuz bir biçimde sallanırken ofladı. " Bu davet çok mu şarttı? " Suzan Hanım elindeki kazağı da katlarken omuz silkti. " E düğün istemedin. Nikahsız evlilik mi olur? " " Gider atardık imzayı. Çok meraklıyım sanki onunla evlenmeye. " derken tırnağının kenarındaki deriyi ısırıyordu. Bunu gören dadısı tıpkı bir anne edasıyla kaşlarını çatıverdi birden. " Yeme tırnaklarını. " Cansu elini çekti ağzından ve kadının tepesinde dikilmeye son verip yatağına geri oturdu. " Çok gereksiz, zaten ailesi yok. Akrabası bile yokmuş inanabiliyor musun? Arkadaşı vardır dedim, buradakiler dedi. Adamın korumalar dışında bir tek insan gördüğü yok. " Suzan Hanım içli içli soluklanırken hüzünle başını salladı. " Tek başına yetişti garibim. " Cansu kaşlarını çatarken hemen yan tarafında oturan kadına doğru eğilmişti. " Sen ne kadar tanıyorsun onu? " Kadın elindeki son parçayı da valize yerleştirip fermuarını çekerken bakışlarını kızı bildiği genç kadına kaldırdı. " Sessiz sedasız kendi halinde bir çocuktu. Köşke ilk geldiğim zamanlardan hatırlıyorum da hiç konuşmuyordu. Zaten sonra müştemilata yerleştirdiler, bir daha da pek görmedim. " Cansu duyduklarını sindirmeye çalışırken parmaklarını yolmaya başlamıştı yeniden. " İki güne evleneceğim adamı hiç tanımıyorum resmen. " diye mırıldandı kendi kendine. " E güzel kızım, gitsen konuşsan çocukla. Hem baban istediyse vardır bir bildiği bak. İyi çocuk belli ki. Hiç değilse tanımaya çalışsan... " Genç kadın bu fikirden de hoşlanmamıştı, dadısını cevapsız bırakmayı tercih ederken başını yastığına geri yatırdı ve dizlerini kendine doğru çekti. Hem o da kendisini tanımıyordu fakat tanımak istiyor gibi bir hali de yoktu. Madem öyle, o da onu umursamayacaktı. Bu hiç de zor bir şey değildi üstelik. Nikah günü... Genç kadın, vücudunu ikinci bir deri gibi sarıp sarmalayan beyaz gelinliğin içinde oldukça rahatsızdı. Nedeni elbisenin dar oluşu ya da belini daha da ince göstermek için korseyi fazlaca sıkmış olmaları değildi. Bu tarz kıyafetlere alışıktı. Sadece şu an içinde bulundukları nikahın başrolü olmaktan huzursuzdu. Önünden geçen garsonu durdurup tepsinin içinden bir şampanya kadehi aldığında, yan gözlerle hemen yanı başında dikilen adamı süzdü. O da üzerine tam oturan smokini ve papyonu ile oldukça yakışıklı fakat konuya epey uzak duruyordu. Kolları iki yanında emaneten sarkmış fakat kasları kasılıydı. Bu görüntüye göz devirmeden edemedi. " Görevde değilsin, kendi nikahındasın gevşe biraz. " Adam, kadının geceden beri ilk kez kendisiyle konuşmasına kaşları havalanarak karşılık verirken bakışları kadının dolgun dudakları ile buluşan kadehe kaymıştı. " Sen de fazla gevşedin, kaçıncı kadehin bu? " Kadın boşalan kadehi yanındaki kokteyl masasının üzerine bırakırken omuz silkmekle yetindi. Viski olsa daha iyiydi, diye geçirdi içinden. Zira şu anda ayık kalmak en son istediği şey bile değildi. Kendilerini tebrik etmek üzere gelen yaşlı çifti fark ettiklerinde yüzlerine sahte tebessümlerini takındılar ve biraz daha birbirlerine yaklaştılar. Cansu zarif ellerini düz, son derece sade ve bir başkasında asla ilgi çekmeyecek olan gelinliğinin önünde birleştirirken fotoğraflarının çekildiğinin farkındaydı. Gelinliği bilerek bu şekilde seçmişti. Hiçbir şeye özenmek istememişti fakat bembeyaz teni ve onun aksine simsiyah parlayan saçlarıyla bir melekten farksızdı. O dümdüz tek parça gelinlik, onun üzerindeyken dünyanın en güzel gelinliği gibi görünüyordu. Gelen çiftle nazikçe hoşbeş ettikten sonra yeniden eski hallerini aldılar. " Hepsi babamın iş arkadaşı. " dedi Cansu mavilerini kalabalıkta gezdirirken. " Arkadaşın yok mu hiç? " diye sordu Evren. Cansu bu soruya şaşırmıştı çünkü ilk defa ona şahsi bir soru yöneltiyordu. Hem de hiçbir işine yaramayacak olmasına rağmen. Cansu omuz silkti yeniden. Yağız'ı nikaha çağırmamıştı. Bu saçmalığın içinde bulunmasını istemiyordu. Başka da arkadaşı yoktu zaten. " Senin? Yani korumalar dışında... " diye ona yöneltti aynı soruyu. Evren de omuz silkti. Bunun üzerine gözüne kestirdiği garsonu tek bir işaretle yanına çağırdı ve tepsinin üzerinden biri Evren'e ait olmak üzere iki kadeh alıverdi. Genç adam reddedecek olduğunda ise ısrarla eline tutuşturdu. Sonra kendi kadehini adamın elindekiyle tokuşturdu. " O zaman yalnızlığımıza kocacığım. " deyip adamın şaşkın bakışları altında kadehi kafasına dikti. *** Ertesi sabah, dün gece aldığı fazla alkol yüzünden kalitesiz bir uykudan şiddetli bir baş ağrısı ile uyanmış ve direkt olarak kendini odasının içindeki banyoya atmıştı. Genç kadın banyosundaki jakuzide rahatlamaya çalışırken aynı dakikalarda Evren de, sokağı kontrol etmeleri için evin etrafına yerleştirdiği korumalarla konuşuyordu. Kendisi tek başına Cansu'nun güvenliğini bir noktaya kadar sağlayabilse de, Nihat Bey olası bir saldırı için de tetikte olunmasını emretmişti. Etrafına son kez bakınıp yapılanları gözden geçirirken kaşları çatıktı. Genç kadının arabasında ve telefonunda yıllardır var olan takip uygulaması hala aktifti. Hepsi de direkt olarak Evren'in iş için kullandığı laptop ve telefonuna bağlıydı. Tabii tüm bunlardan Cansu'nun haberi dahi yoktu. Şayet biraz bile şüphelenirse ortalığı birbirine katıp işleri çok daha zorlaştıracağı muhakkaktı. Bugüne kadar hiç iletişimleri olmasa da genç kadını az çok tanımıştı. Genç adam her şeyin tamam olduğuna kanaat getirdikten sonra evin kapısını açıp içeriye girmiş ve holde ıslak saçlarını tepesinde topuz haline getiren eşiyle karşılaşmıştı. Üstünde yalnızca siyah uzun bir tişört vardı. Evren bakışlarını kadından ayırırken mırıldandı. " Erken uyanmışsın. " Cansu ellerini saçlarından çekerken kapanan kapıya gelişigüzel bir bakış attı. " Onlar kim? " Adam kadını cevaplamadan mutfağa yöneldiğinde Cansu da peşine takılmıştı. " Koruma mı diktin başıma? " " Nihat Bey'in emri. " " Sen zaten koruma değil misin? " diye sesini yükseltti adamın hemen ardından mutfağa girerken. Sonra bakışları ikisinden başka kimsenin olmadığı mutfağa çevrildi. " Hizmetçiler nerede? " Evren buzdolabından çıkarttığı yumurtaları tezgaha taşırken ifadesiz bir sesle konuştu. " Gönderdim." " Ne demek gönderdim? Evin işleri ne olacak? " Genç adam, kadına karşılık fazlasıyla sakin bir şekilde musluğu açıp yumurtaları yıkamaya başladığında omuz silkti. " İş bölümü yaparız. " Cansu sanki dünyanın en saçma fikrini işitmiş gibi irkilirken yalandan bir kahkaha atmıştı. " Ben.. ev işi yapacağım... öyle mi? " derken işaret parmağı ile kendini gösteriyordu. Evren omzunun üstünden ona kısa bir bakış attı. " Yapamaz mısın? " " Beni delirtmeyi mi deniyorsun? " Evren sessizce yıkadığı yumurtaları tezgahın altındaki kapaklı dolaptan çıkarttığı tavaya kırarken, genç kadın derin bir nefes doldurdu ciğerlerine. Fakat bu da sakinleşmesine yetmedi. Adam resmen kendisini siklemiyordu. " Elindekileri bırakıp bana bakar mısın? Seninle konuşuyorum! " diye bağırdı çileden çıkmış bir vaziyette. Bunun üzerine genç adam dediğini yapıp yumurtaları bırakmış ve bedenini kadına döndürmüştü. " Korumaları baban gerekli gördü, hizmetçileri de ben istemedim. " diye yanıtladı onu sanki yeterli bulması gerekliymiş gibi. Genç kadın sıktığı dişlerinin arasından adeta tısladı. " Ne hakla? " Evren, kollarını göğsünün altında çapraz biçimde bağlarken açık kahvelerini ısrarcı bir şekilde kadının mavilerine dikmişti. " Evimde yabancı birini istemiyorum. " Bunun üzerine kısa bir sessizlik oluştu ve sonra ansızın gelen kahkaha sesi sessizliği bıçak gibi kesti. " Ulan asıl yabancı sensin sen! Farkında mısın? " diye sordu Cansu üstüne doğru bir adım atarak. Adam onun pek de haksız olmayan tepkisi karşısında sessizliğini korurken genç kadın durdu ve anlaşmaya varmak ister gibi ellerini havaya kaldırdı. " Tamam. Bak karşılıklı oturup konuşalım tamam mı? " diye sordu ılımlı olmaya çalışarak. Evren başını salladı yalnızca. Sonra mutfaktan çıkan kadının peşine takılıp salona girdi. Genç kadın füme renkli koltuğa oturmuş onu bekliyordu. Birkaç adımda yanına vardı ve karşısına oturdu. Sonra başla der gibi bir el işareti yaptı. Cansu omurgasını dikleştirirken soluk mavilerini adamın kahvelerine sabitlemişti. " Korumalar için babamla konuşacağım. " diye girdi söze. Adam başıyla onayladı onu. " Yemek ve temizlik gibi şeyler için çalışanımız olmak zorunda. Çünkü ben yapamam. " dedi bu kez. Evren sıkıntıyla iç çekti. " Yaşam alanımda yabancı birini istemiyorum. " dedi bir kez daha, bu defa daha tok bir sesle. Cansu derin bir nefes alırken onu ikna etmeye çabaladı. " Yatılı olmaz. Yemek yapar gider? " Adam, başını iki yana salladı. " Ya benim arkadaşlarım da gelecek bu eve. " dedi bu kez genç kadın, isyan eder gibi. Bunun üzerine adam konuyla ilgilendiğini belli eder biçimde kadına doğru hafifçe eğilmişti. " Hazır konusunu açmışken, bana görüştüğün herkesin isim soyisim ve telefon bilgilerini vermen gerek. " Cansu, kendisinden istenen şeyin anlamsızlığı karşısında afalladı. " Sen benim korumam mısın yoksa kocam mı? " diye sordu alayla. " İkisi de. " diye yanıtladı Evren onu, hiç düşünmeden. Genç kadın pes edercesine gürültüyle nefes verdi. " Bak, benim ne zaman kimle görüşeceğim belli olmuyor. Anlatabiliyor muyum? " derken gözlerinde bir ifade aradı. Fakat yoktu. Adam tekrardan başını iki yana salladı. " Benim arkadaşım yok. Dün de söyledim sana bunu. Yağız var bir tek. " " Tamam soyisim ve telefon numarasını ver. " derken cebinden telefonunu çıkartmıştı. Cansu derin bir nefes alırken oturduğu yerden kalktı. " Yağız bir tehlike değil. Ayrıca konu bu da değil. Bu eve bazı geceler birileriyle geleceğim. Tamam, söz veriyorum direkt odama sokarım. Ayak altında dolanmalarına müsaade etmem. Ama isimlerini falan da veremem. Çoğu zaman ben bile hatırlamıyorum. " Evren kafası daha da karışmış vaziyette karşısında dikilen kadına bakarken kaşları hafifçe çatılmıştı. " Kim bunlar? " diye sordu ne diyeceğini bilemeyerek. Cansu ise omuz silkti. " Takıldığım adamlar işte. Genelde biriyle birden fazla kez görüşmüyorum. Yağız hariç. " Adamın kaşları daha da çatılırken dudakları aralandı. " Rastgele adamları mı getireceksin eve? " Genç kadının dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. " Korktun mu? " " Sen içinde bulunduğun tehlikenin gerçekten de farkında değilsin. " derken o da ayağa kalkmıştı. Cansu bunaldığını ortaya koyan bir tavırla oflarken gözlerini devirdi. " Çok abartıyorsunuz. " Evren onun bu tepkisine karşılık bile vermedi. Ne derse desin anlaşamayacakları ortadaydı. Bu yüzden konuyu farklı bir yönden ele almaya karar verdi. " Artık evli olduğun için ona göre davranman daha doğru olmaz mı? " Sonuçta babasına, ona sahip çıkacağına dair bir söz vermişti. Cansu sinirle soludu ve son sözünü söyledi. " Evlenmeyi hiç istemediğim halde evlendim. Hem de tanımadığım biriyle. Kendimden daha fazla taviz verecek değilim! " |
0% |