Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@ailkesandikli

Merhaba oy vermeden geçmeyin lütfen, keyifli okumalar dilerim🖤

Ertesi gün genç kadın şiddetli bir baş ağrısı ile uyandığında, kendisine sert bir kahve yapmak üzere odasından çıkmıştı. Evin ıssızlığı, fark ettiği ilk şey oldu. Evren normalde de gürültülü biri değildi fakat anlaşılan o ki şu an evde değildi. Cansu yine de emin olabilmek adına onun odası dahil olmak üzere her yere bakındı. Sonrasında ise yalnız olmanın getirdiği huzur ile mutfağa girdi. Ruhsuz bakışları tezgahın üzerinde duran kahve makinasını bulduğunda kısa biran düşündü. Bu makinaları kullanmayı Yağız'ın evinde öğrenmişti. Pek bir zorluğu yoktu. Yine de her Allah'ın günü bunu yapmak zorunda kalmak düşüncesi onu çileden çıkartmaya yetmişti. Kaşları derince çatıldığında başındaki sızı kendini daha çok hissettirdi ve genç kadın usulca tezgaha yaklaştı.

Yaklaşık kırk beş dakika kadar sonra eve gelen vegan pizza siparişini, normal koşullarda arka tarafta duran korumadan teslim almıştı. Kutuyu orta sehpaya yerleştirip pizzasından en büyük dilimi kopartırken bir yandan da Yağız'ı arıyordu. Telefon üçüncü çalışta açıldı. Belli ki o da yeni uyanmıştı.

" Naber? "

Yağız'ın esneme sesini işitti.

" Zom oldum. "

" Hadi kalk da bana gel. Sana kahve yapayım. "

Adam bir süre düşündü.

" Vay be, artık sen beni davet ediyorsun ha? "

Cansu pizzasından aldığı ısırığı çiğnerken, kabalık ettiğini umursamaksızın konuştu.

" Evet gel de gelin evimi gör. " deyip güldü.

Buna karşılık Yağız da kıkırdamıştı.

" İyi tamam, konum at. "

Genç kadın telefonu kapatıp, arkadaşına evlerinin konumunu gönderirken onu korumadan nasıl geçireceğini düşünmeye başlamıştı. Sonuçta dün gece eve getirdiği adamı eve soktuğu için bugün bir korumaları işten çıkartılmıştı. Ona döktüğü gibi dil dökse dahi diğer korumayı ikna edemeyeceğine neredeyse emindi. Acaba kovmakla mı tehdit etseydi?

Cansu bu tarz düşünceler içerisinde boğulmuş giderken, kilide sokulan anahtar sesini bile duymamıştı. Bu yüzden de Evren salona girdiğinde anlık bir korkuyla çığlığı bastı. Genç adam ellerini havaya kaldırıp olduğu yerde durduğunda genç kadın da baş parmağını damağına bastırmıştı.

" Aklımı aldın. "

" Sesimi duymuşsundur diye düşünmüştüm. "

Cansu başını iki yana sallarken bacaklarını koltuktan aşağı indirdi ve ayağa kalktı.

" Arkadaşım gelecek. " demesine kalmadan çalan telefon sesi aralarındaki gergin bakışmayı bölmüştü.

Evren kaşları çatık bir vaziyette cebinden çıkarttığı telefona bakarken Cansu'nun da telefonuna mesaj bildirimleri gelmişti.

" Söyle? "

Evren karşı tarafı dinledi ve bir cevap vermeden aramayı sonlandırdı. Genç kadın da o sırada Yağız'dan gelen mesajlara bakıyordu. Anlaşılan o ki, Yağız kapıdaki koruma engeline takılmıştı. Evren önden Cansu arkadan salondan çıkıp holü geçtiklerinde, Cansu çoktan söylenmeye başlamıştı bile.

" Sakın sorun çıkartmaya kalkma. O kadar yol geldi çocuk. "

Fakat Evren onu dinlemiyordu. Kapıyı açtı ve evden çıkıp korumanın yanında dikilen kumral çocuğa yaklaştı.

" Kimlik kontrolü yaptın mı? "

Koruma başını sallamakla yetindi. Yağız'ın gözleri Cansu'yu bulduğunda gergince gülümsemişti.

" Bu hep yaptığınız bir prosedür mü? "

Cansu mahcup bir şekilde omuz silkerken Evren ve Yağız'ın yanında yerini almıştı.

" Zararı yok, kaç yıllık arkadaşım. Bırak girsin. " dedi sabırsızca.

Yağız, bakışlarını o ikisi arasında gezdirirken Evren şakaklarını ovalıyordu.

" Sana evime kimse girmeyecek dedim, nesini almıyor kafan? " diye sinirle soludu.

Bu tavrı genç kadını daha da sinirlendirmişti.

" Burası benim de evim! " diye adeta haykırdı.

O esnada Yağız araya girmişti.

" Aa sen damatsın. " derken elini arkadaşça uzattı " Yağız ben, hoş sen çoktan biliyorsundur. "

Evren kendisine uzatılan ele kısa bir bakış atıp gözlerini yeniden Cansu'nun öfkeli mavilerine çevirmişti.

" Arkadaşını gönder hadi. "

Cansu onun bu babasıvari dikdatör tavrı karşısında iyice çileden çıkarken Evren korumaya görevine dönmesi için başıyla emir vermişti. Genç kadın sinirle soluyarak parmaklarıyla kırarcasına sıktığı telefonunun rehberine girdi ve hızla babasının numarasını aradı. Telefon çok gecikmeden açılmıştı.

" Ne istiyorsun Cansu? "

Genç kadın, aşina olduğu tavrı umursamadan direkt konuya girdi.

" Baba. Evlen dedin evlendim. Koruma dikme dedim, dinlemedin. Ama bak benim artık sabrım kalmadı. Senin bu köpeğin yüzünden ben eve arkadaşlarımı sokamıyorum! " derken Evren'in ifadesiz bakışlarına dikmişti gözlerini.

" Kocanın sözünden çıkmayacaksın. Vardır bir bildiği. " dediğinde Cansu öfkesine hakim olamayıp adeta çığlık atmıştı.

" Şu siktiğimin dünyasında ben dışında herkesin bildiği var! "

" Ağzını topla, benim canımı sıkma. "

Cansu sinirle telefonu kapatırken Yağız onu teskin etmek istercesine koluna dokunmuştu.

" Tamam güzelim, gel bana gidelim. "

Evren ikisinin hareketlerini gergin bakışlarıyla takip ederken Cansu olduğu yerde adeta tepindi. Kaç yaşında kadındı ve kendi hayatı ile ilgili en ufak kararı bile başkalarının vermesinden usanmıştı. Soluk mavileri belki de ilk defa bu kadar canlı ve harlıyken gözlerini Evren'in umarsız kahvelerine dikti ve sıktığı dişlerinin arasından tısladı. İşaret parmağını havaya kaldırmış hem sesi hem de tüm beden diliyle tehdit ediyordu onu.

" Andım olsun, bitireceğim seni. "

Sonra da ona sert bir omuz atıp eve yöneldi.

" Bekle geliyorum on dakikaya. "

***

Genç kadın elindeki viski dolu bardaktan büyükçe bir yudum daha alırken öfkesi hala dinmemişti. Yağız da tüm, akşamdan kalmalığına rağmen onu kırmayıp bu gürültülü yere gelmişti. Yalnızca bir nebze olsun sakinleşmesini istiyordu. DJ tekno tarzda bir müzik çalarken etrafta, haplanmış tipler dans ettiğini düşündükleri garip hareketler yapıyor, gürültüye gürültü ekliyordu. Cansu ise öfkeli bakışlarını karşı locada oturan tayfaya dikmişti. Yağız onun bakışlarını takip ettiğinde niyetini anlamış ve iç çekerek koltuğuna geri yaslanmıştı.

" Bela arıyorsun. " dedi yalnızca.

Kadın bunu her zamanki gibi kulak ardı etti. Yağız da üstelemedi. Cansu'nun kararlarına bir kez olsun karışmamıştı, bu defa da karışmayacaktı. Zaten karışmaya kalksa bile faydasız olacağından adı gibi emindi. Genç kadın öfkeden gözü döndüğünde aklına koyduğunu canı pahasına yapıyordu. Zaten onu bu noktaya getiren de bu fevriliğiydi.

Cansu siyah uzun saçlarını omzundan arkaya atıp bardağındaki son viskiyi de gömdükten hemen sonra, oturduğu yerden kalkmış ve kırmızı mini elbisesini elleriyle düzeltip, çoğu erkeğin aç bakışları altında locaya doğru ilerlemeye başlamıştı. Locaya vardığında ortada oturan esmer adamın dikkatini çekmeyi de başardı. Adam sağ tarafındaki kadından ellerini çekmeden karşısında dikilen bembeyaz tenli kadını süzdü yavaşça. Sonra gülümsedi. Cansu da onun bu piç gülümsemesine davetkar bir omuz silkme ile karşılık verdi. Hemen ardından ise başıyla arka tarafı işaret etti. Bu açık bir davetti. Adam da bundan oldukça memnundu ona kalırsa fakat memnun olmayan biri vardı.

Adamın hemen sağ kolunun altında oturan sarışın kadın birden öfkeyle ayağa kalkmış ve Cansu'yu var gücüyle geriye ittirmişti. Cansu onun, adamın sevgilisi olduğunu dakikalardır yaptığı gözlemden anlamıştı. Zaten buraya geliş amacı da adamla sevişmek değil, kadını huzursuz etmekti. İtilmenin etkisiyle geriye sendelerken kendisine göre minyon olan kadının söylediklerini gürültüden dolayı anlayamıyordu. Fakat yüzüne ve tavrına bakılırsa hoş şeyler de demiyordu. Topuklularının üzerinde dimdik dururken üstten ona küçümseyici bir bakış attı ve tek bir kelime dahi sarf etmeden oturmaya devam eden adama yöneldi.

Adamın birbirinden ayrık duran bacaklarından tekine yavaşça oturduğunda uzun tırnaklı parmakları da göğsündeki yerini bulmuştu. İlk öpücüğü vermek üzere dudaklarına eğildiğinde ise saç diplerinin acısı ve çekilmesi ile kendisini kıç üstü yerde bulmuştu. Minyon kadın var gücüyle, düşürdüğü kadına vuruyor sinir krizine girmiş gibi çığlık çığlığa küfürler ediyordu. Cansu bir an onları duymayı çok istediğini fark etti. Muhtemelen ne kadar kevaşe olduğunu falan söylüyordu. Yüzüne yediği tokatlar ve yolunan saçlarıyla bir süre için durup acıyı iliklerine kadar hissetmeyi seçti. Fakat sonrasında adeta kadının üstüne atlamış ve onu yerde yuvarlayarak suratını tırmalamaya başlamıştı.

Gecenin sonunda ise her yeri dağılmış, elbisesinin tek askısı kopmuş, topuklularını kulüpte bırakmış vaziyette kendisini çeken paparazzilere aldırış etmeden evinin yolunu tutmuştu. Yağız'ı kavgayı ayırmak için yanına geldiği andan sonra bir daha görememişti. Sonrasında da zaten kulüpten yaka paça atılmıştı. Biraz beklese onun da peşinden çıktığına emindi fakat beklemek istememişti. Serin hava çıplak bacaklarına çarptığında içinin titrediğini hissetti. Bastığı zemin de epey soğuktu fakat önemsemedi. Zaten kollarındaki çizikler ve yüzü acıyla yanıyordu. Soğuğu hissetmek biraz olsun acısını yatıştırmıştı. Yine de kollarını gövdesine sarmadan edemedi. Bir taksi bulma umudu ile insanların arasında ilerliyor, üzerine dikilen bakışları ise görmezden geliyordu. Peşine takılan paparraziler olduğuna çok emindi fakat onlardan gizlenmek gibi bir zahmete de girmiyordu. Zaten çoktan manşetlere düştüğüne emindi. Günümüzde internet ve sosyal medyanın gelişmişliği sayesinde her şeyden canlı bir şekilde haberdar olunabiliyordu artık.

Babasının da öğrendiğine emindi. Saatler sonra ilk defa gülümsedi. Bu seferki manşetleri ne diye atmışlardı acaba? Anasına bak kızını al diye atmış olduklarını hayal etti ve sokak ortasında durup kahkahalarla gülmeye başladı. Fakat hemen sonra acıyla iki büklüm oluverdi. Yerdeyken karnına tekme yediğini anımsıyordu hayal meyal. Gülmek ise ağrısını hatırlatmıştı. Ellerini karnına bastırırken tırnaklarının arasında kalan sarı saç tellerine baktı uzun uzun. Ve tırnak diplerine bulaşan kana. Sonra birden ağlamaya başladı. Canı yandığı için mi, üşüdüğü için mi yoksa kendinden utandığı için mi anlam veremedi. Çaresizliğine ağladı belki de. Var oluşuna ağladı. Bir de hiç var olamayışına.

Kulaklarının uğuldamasına burnunun tıkanıklığı da eklendiğinde hepten dış dünya ile bağını kopartmış gibiydi. Zaten kafası da güzeldi. Bu sebeple ne kadar zamandır yolun ortasında oturduğundan habersizdi. Belki dakikalar belki saatlerdir. Bilmiyordu. Telefonu yanında değildi. Yanından geçip giden birkaç kişi yardım etmek istemişti fakat hiçbirine cevap vermemişti. birilerinin polisi çağıracağından endişe ediyordu aslında. Ama sonra bu gecenin karakolla taçlandırılmasından rahatsızlık duymayacağını fark etti. Zaten o kıza saldırırken bunları göze almamış mıydı? Fakat beklediği şey olmadı. Önünde bir araba durdu ama bu polis arabası değildi.

Soluk mavileri her zamankinden daha boş bir biçimde tam hizasında duran ayakkabılara bakarken babasının adamlarından biri olduğunu sandı ilk. Sonra kendisine uzatılan eli tanıdı. Yanılmadığını düşündü o an. Gelen babasının adamıydı, kocası olması dışında. Başını hafiçe kaldırıp yüzüne baktı. Kendisine, neredeyse endişelendiğini düşündürecek bakışlarla bakan gözlere. Ağır bir biçimde yutkundu sonra ve saatlerdir ağlamaktan çatallaşan sesiyle sordu.

" Babam mı gönderdi? "

Adam, bu sorunun altında yatan umudu kadının bitkin bakışlarında görmüştü. Kaşları çatıldı istemsizce. O her ne kadar söylemese de, gelenin babası olmasını deli gibi istediğini görebiliyordu. Ne diyeceğini bilemedi o an ve yalnızca başını sallamakla yetindi. Cansu gözlerini yeniden adamın eline indirdi ve burukça tebessüm etti.

" Rezil oldu, çok kızgındır. " dedi umurunda olmadığını ortaya koymak isteyen bir ifadesizlikle.

Fakat umurunda olduğu belliydi işte. Genç adam yıllardır çok fazla eğitim almış, çok çeşitli görevlerde bulunmuştu. İnsanların kokusundan bile ne hissettiklerini anlayabilecek kadar geliştirmişti kendini. Bu, karşısında iki büklüm vaziyette oturan genç kadının da tüm bu şımarıklıkları, babasının dikkatini çekmek için yaptığını görebiliyordu. O, her ne kadar duygularını alaycı tavrı ardına gizlediğini düşünse de Evren için açık bir kitap gibiydi. Derin bir nefes çekti ciğerlerine, sonra kadının elini tutmayacağını fark edip nazikçe kollarını kavradı. Elleri arasında küçük bir kuş gibi tir tir titreyen kadını ayakları üzerinde yavaşça doğruturken sertçe yutkundu. Üşüyordu. Ayakları da çıplaktı. Üstelik vücudunda bir sürü yara bere vardı. Kaşları daha da çatıldı. Sonra onu tek hamlede kucağına alıverdi.

Kadın bu hamleyi beklemediğinden olsa gerek şaşkınlıkla başını kaldırıp adamın gergin yüzüne baktığında arabaya ilerliyorlardı. Adam kadını tek koluyla kavrayıp diğer eliyle araba kapısını açarken belki de ilk kez onunla ilgili bir yorum yaptı.

" Ateşle oynuyorsun, sonra üflesin diye parmaklarını ateşi tutana uzatıyorsun. "

Sizce Cansu neden böyle davranıyor?

Diğer kitaplarım ve duyurulardan haberdar olmak için beni Instagram'dan takip edin. 🤍🖤

Instagram: ailkesandikli

Loading...
0%