@ailkesandikli
|
Merhaba okumaya geçmeden önce oy bırakın lütfen O öğle vakti, adamın aniden kalkıp içeriye girmesinin üzerinden tam dört gün geçmişti. Birbirleri ile göz teması dahi kurmadıkları dört koca gün. Cansu, onu fazlasıyla kışkırttığını biliyordu. Fakat zerre pişmanlık hissetmiyordu. Hadsizlik etmiş, sınırını aşmıştı. Geçen günlerde vücudundaki ezik ve çürüklerin acısına bir de regl ağrısı eklenmiş onun için tam bir kabusa dönüşmüştü. Fakat bu sabah başkaydı. Kendini daha sağlıklı ve zinde hissediyordu . Hatta öyle ki; tıka basa doldurduğu kirli sepetini kucaklayıp odasından çıkmış ve ortak banyodaki çamaşır makinesinin önünde diz çökmüştü. Bunu Evren gibi biri kullanabiliyorsa kendi de kullanabilirdi. Ne kadar zor olabilirdi ki sonuçta? Diploma falan aranıyor değildi ya! Makinenin kapağını açtığında gülümsedi. İlk aşama tamamdı. Sonra sepetindeki çamaşırları avuçlayıp boş makineye tıktı. Hepsinin sığmış olması da keyfini yerine getirmişti. Fakat asıl zor kısım bundan sonrasıydı. Dizlerinin üzerinden kalkıp etrafına bakınırken ruhsuz gözleri üstteki rafı buldu. Rafta sıra sıra dizili deterjanları gördüğünde kısa bir an duraksadı. Bunların hepsini mi kullanması gerekiyordu? Yavaşça yutkunurken elini en yakınındaki deterjana uzattı ve raftan çekip incelemeye başladı. Üstünde renkliler için yazıyordu. Renksiz çamaşır mı vardı? Bir an şeffaf transparan cropları aklına geldi. Demek ki onların deterjanı farklı, diye düşündü. Deterjanın kapağını açmaya yeltendiğinde hemen arkasından gelen sesle olduğu yerde sıçradı. " Siktir. Napıyorsun? " Evren uykusuz olduğunu düşündüren yorgun bakışlarıyla, genç kadının elindeki deterjana bakmayı kesip makinanın içindeki çamaşırlara yöneldi. Kadın şaşkınlıkla ne yaptığını anlamaya çalışırken o, elini makineye sokup beyazları çıkartmaya başlamıştı. Cansu, adamın elinde kendi dantelli külotunu gördüğünde sinirle ileriye atıldı. " Napıyorsun ya sapık mısın! " Evren ona ters bir bakış atıp tüm beyazları ayıkladıktan sonra hepsini, önünde duran boş kirli sepetinin içine bırakmıştı. " Renkliler ve beyazlar ayrı yıkanır. " Kadın ona kafası karışık bir şekilde bakmaya devam ederken uzanıp elindeki deterjanı da aldı ve kapağını açıp makinenin deterjan bölmesine yeterli miktarda döktü. Sonra makineyi çalıştırdı ve deterjanı rafa geri kaldırdı. Cansu tüm bunları küçük bir çocuk saflığı ile izlerken rafın diğer tarafındaki deterjanı işaret edip eklemişti. " Beyaz çamaşırların için bunu kullan. " Genç kadın ona yanıt vermezken, o da bir teşekkür beklentisi içinde değildi zaten. Arkasını döndü ve geldiği kadar sessiz adımlarla banyodan çıktı. Cansu ise arkasından bakakalmıştı. Bu neydi şimdi? Bir zeytin dalı mıydı yoksa kendisini rencide etmek için yakaladığı bir fırsat mıydı? Kaşları çatılırken sesli bir nefes verdi. " Siktiğimin evine hizmetçi alsan ölürsün... " diye söylenerek banyodan çıktı. Mutfaktan gelen sesleri işittiğinde o tarafa yönelmişti. Birkaç adım sonra peynirli omlet kokusu da burnuna doluşuverdi. Belli ki Evren beyin kahvaltı saatiydi. İçeriye girip sözde kocasının ne yaptığına bakarken Evren onun geldiğini işitmiş fakat umursamamıştı. Kollarını göğsünde kavuşturup öylece dikildi bir süre. Adam, üzerindeki beyaz bol tişörtü ve gri eşofman altıyla belki de ilk defa bir çalışan değil de, bu evde yaşayan biri gibi görünmüştü gözüne. Saçları her zamankinin aksine dağınıktı. Yataktan kalktığı gibi yüzünü yıkamış ve mutfağa damlamıştı. Tavanın içindeki omleti havada çevirdiğinde genç kadın tek kaşını kaldırdı. " Yemek yapabiliyor musun? " Evren bunun üzerine yalnızca baş sallamıştı. Cansu gözlerini devirmeden edemedi. Çocuk gibi küsmüş müydü şimdi yani? İyi, o halde kendisine aptal dediği için o da küssündü... Fakat günlerdir yatağında öylece yatmaktan çok bunalmıştı ve şu an ona uyup trip falan atmak istemiyordu. Üstelik merakı da ağır basmıştı. Bir adım atarak ona yaklaştı. " Kimden öğrendin? " Evren bu soru üzerine başını çevirip kadının gözlerine bakmıştı. Hiçbir art niyet olmaksızın yalnızca merak ediyor olduğunu fark ettiğinde tavayı ocaktan alıp altını kapattı. " Nejla Teyzeden. " Cansu'nun kaşları derince çatılırken bu ismi bir yerden anımsadığına emin gibiydi. Evren de bunu fark etmiş olmalı ki onu daha fazla uğraştırmadan açıkladı. " Hamza Amcanın eşi. " Kadının kaşları havalandığında kolları çözülmüştü. " Haa. Sen onlarla mı kalıyordun? " Evren elindeki tavayı masaya bırakıp ocaktaki çaydanlığa yöneldiğinde cıkladı. " Müştemilatta, diğer çalışanlarla kalıyordum. Nejla Teyze arada gelir yemek pişirirdi. " Elindeki demliği masadaki çay bardağına eğerken sordu. " İster misin? " Cansu masadaki tek kişilik omlet ve bir bardak çaya burun kıvırarak baktı. " İstemez. Dışarı çıkacağım zaten. " Son cümlesi adamın tüm dikkatini kendisine toplamaya yetmişti. Evren elindeki demliği ocağa bırakırken kahvelerini kadının yüzünde dolandırdı hızla. Sanki alıcıları yeni açılmış gibiydi. " Nereye? " Cansu, onun bu sorusuna kaşlarını çatarak karşılık verirken mutfaktan çoktan çıkmıştı. " Ne o? İzin kağıdı mı imzalamam gerek? " Adam, kadının peşine takılıp onu holde yakaladığında, dirseğinden yumuşak bir tutuşla kavrayıp durdurmuştu. " Bekle, kahvaltımı edeyim. Çıkarız. " Cansu önce adamın gözlerine sonra da dirseğini kavrayan parmaklara bakıp yüzünü buruşturdu. " Daha neler... " Evren elini kadının bedeninden ayırırken sakin kalmak ister gibi derin bir nefes aldı. " Babanla son konuşmamızı söyledim sana." Kadın tek kaşını kaldırıp alayla baktı adama. " Ee? " " Eesi, nereye gidiyorsan birlikte gideceğiz. " derken kollarını göğsünde kavuşturmuştu. " Yalnız gidiyorum. " dedi kadın kelimelerin üstüne basa basa. Adamın kaşları derince çatıldığında kolları da çözülmüştü. Genç kadın, yeni bir itiraza maruz kalacağını fark ettiği an erken davranıp lafa girdi. " Bak, birbirimizden haz etmediğimiz açık. Evde zaten sürekli dip dibeyiz. Bırak da gün içinde uzak kalalım. Böylesi ikimiz için de daha iyi değil mi? " Evren, derin bir nefesi ciğerlerine doldururken sert olmamasına özen gösterdiği üslubuyla bir kez daha durumu izah etti. " Nihat Bey, yanından ayrılmamam için talimat verdi. Ayrı durmamızın en iyi fikir olduğuna ben de katılıyorum ama konu benim ne istediğim değil. Söylemiştim sana bunu. " Ancak genç kadın onun bu sabırlı ve efendi üslubuna daha fazla eşlik edemedi. Bir şeyler istediği gibi olmadığında çileden çıkması çok kısa sürüyordu. Tek elini hırsla saçlarının arasından geçirirken yüksek tonda karşılık vermişti. " Ne patronmuş anasını satayım! Bir havlamadığın kaldı babamın karşısında... Bak umurumda değil tamam mı? Babam sana kızar mı, işten mi kovar, ne bok yerseniz yiyin. Kimse başıma adam dikemez! Diktirtmem! " diye bağırarak arkasını dönüp hızlı adımlarla odasına yöneldiğinde Evren de peşinden gitmeye devam ediyordu. Odasının kapısına vardığında durdu. " Çıkamazsın. " dedi sadece. Cansu bunun üzerine daha çok hidetlenmişti fakat bu bir tehdit değildi, bildiriydi. " İzle bak nasıl çıkıyorum? " derken üstündeki pijamayı eteklerinden tutup sıyırmış ve tek seferde başından çıkartmıştı. Üzerinde toz pembe sutyeniyle gayet rahat tavırlarla ,gardırobundan çıkarttığı gömleği giyerken adam başını yere eğmişti. " Sürekli zıtlaştığımı düşünüyorsun değil mi? Ondan bu dik başlılığın... " diye bir tespitte bulundu, genç kadının altına geçirdiği kotu görmemek için arkasına döndüğünde. Cansu onun bu ' terbiyeli ' davranışına bıyık altından güldü. Erkekleri tanımasa yiyecekti bu numaraları. Kotunun düğmesini ilikleyip, saçlarını gömleğinin içinden çıkarttıktan sonra komodinin üzerinden telefonunu, çantasını ve güneş gözlüğünü almış adamı ittirerek odasından çıkmıştı. Evren ise yine peşindeydi. " Dur bir... " diye seslense de kadının duracağı yoktu. Dış kapıyı açar açmaz dışarıya attığı ilk adımla evin çevresindeki korumaların hepsi ona dönmüştü. Genç kadın şaşkınlıkla duraksadı. Daha geçen güne kadar bir koruma vardı, şimdi bu neyin nesiydi böyle? Evren onun kolunu bir kez daha nazikçe kavradığında şaşkın bakışlarını adama çevirdi. " Baban seni evden hiç çıkartmamamı emretti. " dediğinde kaşları hayretle havalandı ve dudakları küfretmek üzere aralandı fakat adam konuşmasına müsaade etmedi. " Bense her yere seninle gideceğimi söyleyerek pazarlık yaptım. Senin için... Yani peşinde dolanmaya meraklı olduğumdan değil. " diyerek konuşmasını bitirdiğinde kadının kolunu da yavaşça bırakmıştı. Cansu bir an ne diyeceğini bilemeyerek öylece baktı. O gece babası kapıya dayandığında konuştukları şey bu muydu? Parmaklarıyla burnunun direğini sıkarken gözlerini sıkıca yumdu. Babası artık bu radddeye kadar mı getirmişti işi? Zorla evlendirdiği yetmemiş, bir de ev hapsi mi vermeye kalkmıştı? Birden başına keskin bir sancı saplandı. Böyle zamanlarda hep olduğu gibi yine migren atağı baş göstermişti. Fakat hala neye şaşırdığını da anlayamıyordu doğrusu. Bu kadarını da yapmaz dediği ne varsa yapmamış mıydı bugüne kadar? O Nihat Şahinşah'tı. Akla gelmeyecek şeyleri bile yapardı. Hem de büyük bir pişkinlikle... Ayakta durmakta zorlandığında kapı pervazından destek alarak içeriye yöneldi. Adam ise öylece yanıbaşında dikilmeye devam ediyordu. Ne bekliyordu ki? Teşekkür falan mı? Onu görmezden gelerek yavaş adımlarla odasına döndü ve yatağına oturdu. Elindekileri komodine geri bırakırken bir yandan da çekmeceyi açmış, ağrı kesicisini aramaya koyulmuştu. Birkaç saniye sonra bulduğu ilacı su almaya tenezzül etmeden yutup midesine gönderdikten hemen sonra yastığına devirdi başını. Elleri titriyordu. Evren böyle bir teklifte bulunmasa, o kapıdan çıkıp gidemeyecekti yani öyle mi? Korumaları o yüzden mi dikmişti kapıya? Kızının özgürlüğünü kısıtlasınlar diye mi? Öfkeyle yumdu gözlerini. Ağlamak istemiyordu fakat sinirleri harap olmuştu. Eve kimseyi sokamadığı yetmiyormuş gibi bir de evden dışarıya da çıkamaz hale mi gelecekti? Burnundan derin bir nefes çekip gözyaşlarını bastırmaya çalıştı. Evren de karşısına geçip bir kahraman edasıyla senin için şunu yaptım bunu dedim diyordu ya, hırsından ölecekti. Bundan sonra her yere kuyruk gibi peşinde o suratsız herifle mi gidecekti? Nasıl böyle bir şeye mecbur bırakırlardı onu? Düşündükçe başının ağrısı artıyor, gözyaşları tutamayacağı kadar çoğalıyordu. Kapana kısılı hissetmekten çok yorulmuştu. Nereye adım atsa karşısına koca koca duvarlar çıkmasından, bu duvarları örenin ise daima en yakını olmasından çok yorulmuştu. Çaresizlik hissi içerisinde büyüdükçe büyüyor, nefrete dönüşüyordu. Cansu'nun mizacı böyleydi. Ne hissetse en doruklarda hissederdi. Ve uzun zamandır bu kadar öfkeli hissetmemişti. Öfkesi babasınaydı fakat onu yansıtmak için kendine bir kez daha, onun maşası olarak gördüğü Evren'i kurban seçmişti. *** Altında pembe saten mini şortu, üstünde şortuyla takım beli açık askılısı ile mutfaktan çıktığında gözleri asılı çamaşırlarına takılı kaldı. Dün sinirden uyku ilacı alıp uyumuştu, çamaşırlarını da çoktan unutmuştu. Belli ki Evren onları makineden çıkartıp asmıştı. Kısa biran gerçekten de çamaşır fetişi olup olmadığını düşünürken buldu kendini fakat sonra bunu basit bir iyilik olarak adlandırmaya karar verdi. Omuz silkip holde ilerlerken elleri arasındaki tepside iki kupa bir de kahve demliği vardı. Dış kapıyı biraz zorlanarak da olsa açmayı başardığında çıplak ayaklarını evin önündeki desenli mermer taşlara basarak kapının solunda kalan minik masaya yönelmişti. Aynı saniyelerde evin etrafında duran korumaların bakışları da kendisine çevrilmişti. Fakat bir sıkıntı olmadığını fark ettiklerinde yeniden önlerine döndüler. Cansu tepesinde dağınık bir topuz haline getirdiği saçlarını salıp lastiği bileğine geçirirken kıstığı gözlerini korumalarda gezdirdi. Babası evden çıkmasını istemiyor muydu? Pekala, çıkmayacaktı o halde. Fakat türlü şeytanlıklara çalışan kafasının almadığı bir şey vardı ki; Cansu da tıpkı onun kadar hindi. Soluk mavileri bahçe kapısının hemen sağ tarafında duran kumral adamda durduğunda dudağının kenarı yukarıya doğru kıvrılıverdi. Babası, evde kaldığında rezillik çıkartmayacağını mı düşünüyordu? Cansu'yu engelleyecek tek bir şey bile olmadığını öğrenmesinin zamanı gelmişti o halde. Genç kadın siyah yoğun saçlarını omzundan arkaya atarken ileriye doğru seslendi. " Pişt. " Kumral adamla birlikte diğer korumalar da kendisine döndüğünde başıyla kumral olanı işaret etti. Adam üzerindeki ceketi düzelterek içeriye girdiğinde kadın demlikteki kahveyi bardaklara bölüştürüyordu. " Buyrun efendim? " " İsmin ne senin? " diye sordu genç kadın elindeki demliği masaya geri bırakırken. Adam gözleriyle kadının ne yaptığını takip ederken aynı itaatkar tavırla yanıtladı onu. " Berat. " Cansu yüzüne düşen saç tutamını kulağının arkasına tıkıştırırken gülümsedi. " Seni ilk defa görüyorum. " dedi cilveyle. Adam bu tavır karşısında kısa bir an duraksamış fakat sonra, karşısındaki kadının patronun kızı olduğunu bilmesinden olsa gerek samimiyetle karşılık vermişti. " Şirketin güvenliğindeydim daha önce Cansu Hanım. " Cansu kupalardan birini kavrarken başını hafifçe salladı. " Cansu yeterli. " dedi tatlı bir sesle. Adam da başını salladı. " Kaç yaşındasın? " diye sorarken elindeki kupayı ona doğru uzatmıştı. Adam şaşkın bir ifadeyle kendisine uzatılan kupaya bakarken kirpiklerini kırpıştırdı. " Hiç gerek yoktu efendim. " Cansu yalandan kaşlarını çattı. " Efendim demeyi de bırak ve al şu kahveyi soğumadan hadi. " Adam başını birkez daha hafifçe salladı ve derhal kadının uzattığı kupayı kavrayıverdi. Daha sonra teşekkür etmeyi de ihmal etmedi. Cansu da o esnada kendi kupasını eline almıştı. " Yaşın? " diye tekrarladı sorusunu. " 26. " " Kaç yıldır bu işi yapıyorsun? " diye sordu bu kez. Aslında bunların hiçbirini merak falan etmiyordu, yalnızca aralarını sıcak tutmaktı niyeti. Sorusuna yanıt beklemeksizin eliyle boş sandalyeyi işaret etti. " Otur. " " Cansu Ha... ben yerime dönsem daha iyi olacak. " Kaşları çatılırken kendi tarafındaki sandalyeye oturdu genç kadın ve bacak bacak üstüne attı. Bunu gören kumral adam sertçe yutkunmuş ve bakışlarını kaçırmıştı. " Ben senin patronun değil miyim? " diye sordu Cansu. " Öylesiniz tabii. " " O zaman ne zaman nerede olacağına da ben karar veririm. Otur. " dedi bu defa, az önceki tatlılığından eser kalmamıştı. Adam çekinceyle de olsa kadının dediğini yapıp hemen yanındaki sandalyeye oturmuştu. " Sigara içiyor musun? " diye sordu bu defa. Adam başını sallarken elini cebine atıp paketini çıkarttı. Cansu da içinden bir dal çekip dolgun dudaklarının arasına sıkıştırdı. O esnada isminin Berat olduğunu öğrendiği adam kahvesini masaya bırakmış ve cebinden çıkarttığı çakmakla kadının sigarasını tutuşturmaya yeltenmişti. Cansu'nun ilmek ilmek örerek planladığı eğlencesini ise evin açılan kapısının ardından görüş açılarına giren devasa beden böldü. Kaşları alabildiğine çatılmış, kahveleri direkt olarak yanında oturan kumral adamın yüzüne dikilmişti. " Berat? " dedi buz gibi bir sakinlike. Berat birden çakmağı çekip ayağa kalkıverdi. Bunun üzerine Cansu uzanıp bileğini tuttu adamın ve geri çekiştirdi. " Kalkmana gerek yok. " Berat ne yapacağını bilemeyerek öylece dikilirken genç kadın soluk mavilerini inatçı bir tavırla Evren'in kahvelerine kaldırdı. " Ben çağırdım, sohbet etmek için. Ara vermiş olur biraz. " dedi otoriter bir edayla. Evren'in çatılan kaşları havalandı bu kez. Kadının neyin peşinde olduğunu anlamamıştı fakat bu durumdan da hiç hoşlanmamıştı. " Nöbet değişimleri de, molaları da belirli. Şu anda kapıda olması gerek. " derken gözleri yeniden adamınkilere çevrilmişti. Ses tonu tehditvariydi. Kadın, harekete geçmeye yeltenen adamın göğsüne elini koyarak durdurdu bir kez daha. Bu temas iki adamı da afallatmıştı. Berat bakışlarını göğsündeki beyaz ele indirdiğinde yavaşça yutkundu. Burada ne olduğunu anlayamıyor ve kendisini açık bir şekilde güvende hissetmiyordu. Hem kadının bu tavırları da neyin nesiydi böyle? " Kahveni bitirince dönersin işine. " derken gözlerini kumral adamın gözlerine dikmişti. Kadın soluk mavileriyle öyle bir bakıyordu ki adam itiraz edecek gücü bulamadı kendinde. Gözleri, üstünde ot bile bitmemiş bir uçurum kadar dipsiz ve ruhsuzdu sanki. Tam o esnada Evren'in kısık sesle ettiği küfrü işitti kulakları ve bakışlarını kadınınkilerden ayırıp adama döndü. Evren yüzünün her bir zerresinden akan öfkeyle kendisine doğru geldiğinde ne yapacağını bilememişti. Adam tam önünde durdu ve kadının bileğini tutup elini göğsünden indirdi. " Ne yapmaya çalışıyorsun? " diye sordu sakince. Fakat bakışları da, sıktığı dişlerinden gerilen çenesi de sakin olmadığını haykırıyordu. Kadın bileğini adamın parmaklarından kurtarırken omuz silkti. " Dışarı çıkamıyorum, sıkıldım. Arkadaş edinmek istedim. " dedi kışkırtıcı derecede masum bir tavırla. Evren bunun büyük bir palavra olduğunun farkındaydı. Cansu arkadaş falan edinme meraklısı biri değildi. Sertçe yutkunurken bakışlarını kadının gözlerinden ayırıp yeniden adama dikti. Adam, ikisi arasındaki atışmayı gergin bakışlarla takip ederken diğer korumaların gözlerinin de üzerlerinde olduğuna emindi. Bakışları masanın üzerinde duran kupalara indiğinde bıkkınlıkla iç çekti. " Görevinin başına dön. " dedi itiraz kabul etmeyen bir katılıkla. Kadının lafa girmesine ise müsaade etmeden ekledi. " Ben sana arkadaş olurum. " |
0% |