@akbulutze
|
Tekrar gözleri dolmuştu doğduğu büyüdüğü en neşeli günler geçirdiği evdi bu. Şimdi kimse olmadığı için camları kırılmış cam yerine tahta çakılıydı camda ellerini kaldırdı nemlenen gözyaşlarını silerek yoluna devam ediyorlardı. İsmin ne diye sormuştu öğretmen ama çocuk o kadar dalgındı ki bir an bile olsun duymamıştı. Cevap alamayan öğretmen ismin ne senin diye tekrar etti -Ali ismim âli efendim -Okulun yok mu senin neden kahvede çalışıyorsun -Okul var ama bizi okutacak öğretmen yok. Bu köye en son üç yıl önce öğretmen gelmişti onuda dağa kaldırdılar. O zamandan bu güne bir öğretmen gelmemişti. Gelende ise baskıdan aynı gün geri kaçıyorlardı. -Burada tek çocuk sen mi varsın yoksa başka birileri de var mı? -Evet, var okumaya muhtaç çok çocuk var ama durumu iyi olanlar çocuklarını büyük şehirlerde okuturlar durumu iyi olmayanlarda benim gibi köyde kalırlar yada dağa çıkarlar Hayat öğretmen birden yutkundu ağzından çok çıkacak kelime vardı ama duydukları karşısında konuşmaya cesareti yoktu. Küçük yaşta bebeler eli kalem tutmak yerine dağda silah tutuyordu. Buna bir çözüm bulmalıydı. Köyün dar ve karanlık sokaklarında sessiz bir şekilde yürüyerek devam ediyorlardı yollarına ortalığın sükûnetini çocuk bozmuştu. Sen kimsin pekâlâ hiç bizim buralara benzemiyorsun Evet, ben buraların yabancısıyım bu köye öğretmen olarak geldim Ali şaşırarak Ne öğretmen mi? Evet, öğretmen neden şaşırdın bu kadar Ali aldığı ikinci cevabın sonunda şaşkınlığını bir kenara bırakarak yerini heyecana vermiş birden bağırmaya başlamıştı öğretmen geldi köye öğretmen geldi diye. Herkes bu sese irkilerek kimisi cama kimisi ise merakla bakıyorlardı etrafa bir taraftan da sağa sola devamlı laf atıyorlardı duydun mu? Öğretmen gelmiş diye. Herkesin gözü hayat öğretmenin üzerindeydi kim bu diye merakla bakıyorlardı. Hayat öğretmen ise üzerine bakan kalabalığa hiç aldırmadan dar sokaklardan geçmeye devam ediyorlardı. Uzun bir yürüyüşün ardından dar sokaklardan geçerek köyün bir ucundaki muhtarın evine gelmişlerdi nihayet. Köye uzun zaman sonra öğretmenin geldiğini duyan herkes muhtarın evinin önünde toplanmaya başlamıştı kısa bir süre içinde muhtarın evinin önü olduğunca kalabalık olmuştu. Herkes bir telaş ve merak içindeydi kim bu öğretmen diye. Herkes merak ediyordu o gün köyü bir merak sarmıştı öğretmenin geldiğini duyan herkes bağda bahçede olan insanlar elindeki çapayı orakları bırakarak merak ve heyecan içinde muhtarın evinin önünde toplanmıştı. Öğretmenin gelmesine en çok çocuklar sevinmişti ilk defa okula gidecek çocuklarda vardı içinde asıl en büyük heyecan duygu öğretmende vardı. Hem bu köyde ilk öğretmenliğini yapacak hem de uzun zaman hasret kaldığı köyünde hasret giderecekti. Muhtar hayat öğretmeni kapıda karşılamıştı. Duraksayarak kapıyı açan yüzü tanımıştı. O yüz daha önce küçüklüğünde vedalaştığı son yüz haydar amcasıydı. Onca yıl geçmesine rağmen köyde kalmasına tanıdık bir yüze rastlamasına sevinmişti öğretmen. Şaşkınlığını gizleyen hayat öğretmen âlinin elinden çantasını alarak içeriye girmiş ve yerde serili olan minderlerin birisinin üstüne oturmuştu. Ev çok tanıdıktı ama yıllar geçmiş çok şey değişmişti. Köşede bulunan renkli televizyonun yerini lcd televizyon almış tahta makat yerine rengarenk kanepeler konmuştu. Öncesinde tanıdık gelen ev bir anda yabancılaşmış ve ilk defa geliyormuş hissine kapılarak yabancı gibi etrafa göz gezdirerek aklı köşede yanan sobaya takılmıştı.Sessizliğe büründü birden yine annesi gelmişti aklına kış aylarının en çok sevilen yemişi ve kendisininde en çok sevdiği sobanın fırınında kavrulan kestane kokusunu almıştı sanki oysaki annesi ne güzel kavuruyordu kestaneleri farklı bir lezzet farklı bir tat ve farklı bir koku yayıyordu ortaya. Annesinin kestaneleri fırında kavururken verdiği tarif gelmişti aklına. Anne sen bu kestaneleri nasıl bu kadar güzel kavuruyorsun Kızım bak bir kestaneyi fırına atarken kestanelerin arasını açtığında içinde bir tutam sevgi ve bir tutam mutluluk katacaksın sonra fırına sürerek kokusuna hayret kalacaksın demişti. Birden boşlukta bulunarak "kestane var mı?" demişti. Kestanelerin içinde bulunan bıçağı eline alarak annesinin dediği gibi kestanelerin arasını açarak annesinin verdiği tarifi uyguluyor bir taraftan ise arası yarık olan kestaneleri fırına atıyordu. Zaman geçtikçe kestanelerin kokusu tıpkı annesinin yaptığı şekilde yayılmaya başlamıştı odaya ve her kestanenin kokusunu içine çektikçe annesini hatırlamıştı yâda hayat öğretmeni annesini hatırlatmaya zorlayan kokusu muydu kestanelerin. Her şey çok karışıktı bir bulmaca gibiydi her şey içinden çıkılmayan bir bulmaca. |
0% |