Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@akenoasuka

1 ay önce

    

"AKİRAA! Seni bırakıp gitmemi istemiyosan kalk artık! Ne zorun vardı ki sabaha kadar oturdun."

 

Ev arkadaşım İzem sanırım beni uyandırmak için çabalıyordu. Sesine bakılırsa saatin bihayli geç olması gerek. Oysa daha uyuyalı toplasam 3-4 saat olmuştu. Hala yorgundum. Saat 3'te yatmamıda hesaba katarsak saat daha 6-7 civarı bir şey olmalıydı. Böyle bağırılması için erken bir saatti. Yoksa zaman kavramını unutup fazlaca uyumuşmuydum. Eğer böyle olduysa gerçekten bittiğimin resmi olabilir çünkü uyumayıp yaptığım ödevimi geç kaldığım için veremeyebilirdim ve evet bu bu zamana kadar topladığım tüm puanları düşürebilirdi çünkü önemli bir derstti ve düşük almam hiç iyi olamazdı. Sanırım artık kalkmam lazımdı. Umarım okula koşmam gerekmez.

 

   

Zihnimde dolanan düşenceler bende şok etkisi yaratmıştı. Her şeyi yeni idrak ediyomuşum gibi bi hışımla yataktan çıktım. Hemen yatağımın yanındaki komidinin üstünden telefonumu aldım ve saate baktım. Neyseki düşündüğüm gibi olmamıştı. Saat daha 7:38'di ve evet benim için erken bir saatti. Genelde benim yaşımdaki kızlar için bu ölüm olabilirdi çünkü 8:40'taki derslerine yetişe bilmek için büyük ihtimalle 6'da kalkıp duşa girip makyajyarını yapmaları gerekiyordu. En azından İzem öyle yapıyordu. Ama neyseki benim böyle bir derdim yoktu. Oldum olası makyaj yapmayı hiç sevmezdim. Yüzlerine sürdükleri o şeyler beni boğuyordu. Tüm iliklerimi kapatıyormuş gibi hissediyordum. Bu tutumumdan dolayı geçen yıl İzem'in benim üzerimde uyguladığı bir çok makyaj işkencesine maruz kalsamda neyseki en sonunda pes edip beni salmıştı.

 

İzem'in bağrışına ters bir şeklide sakince yatağımdan çıkıp giysi dolabımım önüne gelmiştim. Sabah geç uyanma ihtimalime karşı gece yatmadan duş aldığımdan sadece saçlarımı tarayıp üstümü değiştirmiş ve ödevim ve ders için gerekli eşyalarımı alıp odamdan çıkmıştım.

   

Mutfağa doğru ilerlerken İzem'in bağırışı kulaklarıma dolmuştu. Sesinden anladığım kadarıyla isyan bayraklarını çekmiş ve beni uyandırmak için odama geleceğini söylemişti. Oldum olası odama girilmesinden hoşlanmamışımdır. Orası benim kişisel alanımdı ve benden başka kimsenin girmesini istemiyordum. Buna en yakın arkadaşımda dahil. Sanırım İzem bunu kullanıp beni odamdan çıkarmaya çalışıyordu. Ama malesef canım arkadaşımın bilmediği şeyin benim şuan mutfak kapısında durmuş sırtı dönük bir şekilde ona bakmamdı.

 

Normelde şu anda oturduğu koltuğun karşısındaki koltuğa geçer cama arkasını döner ve bana bakarak "Sevgilim başka erkeklerin bakmasını istemiyor bende düşünceli bir kız arkadaş olarak sevgilimin dediklerine uyup cama arkamı dönüyorumki kimse beni göremesin." diyordu. Tabiki sevgilisi hiçte öyle biri değildi. Kendince abartıp aklınca bu zamana kadar hiç olmamamış sevgilime gönderme yapıyordu. Neden bunu yapıyodu pek anlamıyordum. En son dediklerine göre ben de sevgili yapıcakmışım ve onları en yakın arkadaş yapıcakmış. Nedenini sorduğumda çünkü biz en yakın arkadaşız demişti. Omuz silkip geçmiştim. Yine onu karşıdaki koltukta bekliyordum. Bu beni için bir lütuftu çünkü beni tehdit edişinin ve geç bir saatmiş gibi beni şok etkisiyle uyandırmasının bir karşılığı olmalıydı.

 

Sessizce arkasına gittim ve her nekadar tüm günü burnumdan getireceğini bilsem bile tüm cesaretimle sarılığı ağır basan kumral saçlarını karıştırdım. Karıştırdım dediğim ise sadece bir kere elimi kafasında sağ sol yapmıştım. Anında içine doğmuş gibi arkasını dönmesiyle amacıma tam ulaşamamıştım. Bu benim için her ne kadar küçük bir şey olsada İzem için çok büyük bir şeydi. Bunu hiç bilmiyor olsam bile hışımla kalkışı ve beni öldüceğini söyleyerek ve öldürücü bakışlar eşliğinde koşar adım banyoya gidişinden bunu anlamak pek zor olmazdı. Geri döndüğünde beni öldüreceği kesindi. Saate baktığımda saat 8:07'ydi. Masanın başına geçtim ve kahvaltımı yaparken bir yandan da canım arkadaşım İzem'i beklemeye başladım.

    

Kahvaltımın bitimine yakın İzem'i kapıda gördüm. Hemen telefonumu açtım ve saate baktım. Saat 8:20'ydi. Tam 13 dakikadır ufak bir kıl kaymasını düzeltiyordu. Evet kıl kayması çünkü ona saç bozulması diyemeyeceğim kadar hafif olmuştu. Belki fark edip dönmeseydi o zaman saçının bozulduğunu söyleyebilirdim.

 

"Seni öldüreceğim ama bunun için okul çıkışını bekleyeceksin çünkü seni yolarken bir daha saçımın bozulmasını göze alamam." Öldürücü bakışları eşliğinde yerine oturup bitirmek üzere olduğu kahvaltısını yapmaya devam etti. İzem kahverengi gözlere ve minyon bir yüze sahipti. Küçük bir burun ve daha dolgun olan alt dudağıyla tatlı bir görünümü vardı. Benim için normal ama İzem'in değişiyle büyük olan kulaklarını saçlarıyla kapamaya çalışır komik durduğunu söylerdi. Ama bence bu tatlı görüntüye her hangi bir zarar vermiyordu. Her ne kadar kendisi tatlı biri olsa da sinirlendiği zaman o kedimsi kızın içinden gerçek bir kaplan çıkabiliyordu. Bu yüzden onu olabildiğince sinirlendirmemeye çalışırdım.

 

Sanırım benim kahvaltım burada sona eriyordu çünkü İzem için saç bozulması olan o eylemi gerçekleştirdikten sonra karşısında yemeyimi yemeye devam edersem niye hiç bir şey yapmamış gibi yemek yediğim için sinirlenip beni yolabilirdi. Benim açımdan hiç bir şey yapamamış olsamda yemeğimi bıraktım ve tabaklarımı kaldırıp makinaya koydum. Birkaç dakika sonra İzem de bitirip tabaklarını makinaya koyduktan sonra içeri gitti. Genelde sofrayı birlikte toplardık ama sanırım bu sefer kahvaltılıkları kaldırmak bana düşmüştü. Kahvaltılık dediğimde İzem'in annesinin gönderdiği zeytin peynir ve reçeldi. Öğrenci evinden en fazla bu kadar çıkıyordu e napalım. Onları buzdolabına yerleştirdikten sonra saate baktım ve çıkma zamanımızın geldiğini gördüm. Saat sekiz buçuğa geliyodu ve neyseki okul evimize yakın olduğundan 10 dakikada gidip gelebiliyorduk. Hırkamı aldım. Mart ayının başlarında olduğumuz için havalar çok soğuk değildi. Her ne kadar kızgın olduğunu bilsemde İzem'e seslendim. Bana pas vermeden kapıdan çıktı ve aşağı inmeye başladı. Bende hemen peşinden indim.

 

10 dakikalık yolumuzun ardından okula varmıştık. Hızlıca girip kampüse doğru yürümeye başladık. İremle aynı bölümü okuyorduk ve ikimizin de sınıfları aynıydı. Zaten aynı eve çıkmamızdaki etkenlerden biri de buydu. Böyle bir şey olmasada ben zaten mecburen eve çıkmayı düşünüyordum.

 

Annem benim doğumum babam ise ben 7 yaşındayken trafik kazası sonucu vefat ettiğinden dolayı genel olarak yanlız büyümüştüm.

 

Akrabalarımla çok aramız yoktu. Nerdeyse kimseyi tanımıyordum. Babam öldükten sonra beni yetiştirme yurduna vermişlerdi. Normalde 18 yaşına kadar yurtta kalmam gerekiyordu ama yurt müdürü 17 yaşıma yeni basmışken beni yapmadığım bir şeyden dolayı suçlayarak yurttan atmıştı. Kanunen böyle bir şey yapamazdı. İnkar ettiğimde bunu bir çok kez yaptığımı ve artık sınırına ulaştığını söylemişti. Oysa ben daha ne yaptığımı bile bilmiyordum. Eğer o yurtta kalamasam bile başka yurda gönderilmem gerekirdi ama bunu da yapmamış direkt beni yurdun kapısının önüne koymuştu.

 

Nedenini bilmediğim bir şeyden ötürü benden kurtulmak istiyordu ve bunu sonunda başarmıştı. Neyapacağımı bilememiştim. Zaten reşit olmama bir yıl kalmış ve yurtta gördüğüm pisikolojik şiddet nedeniyle kimseye bir şey söylemek istememiştim. Hem müdür hem görevli çalışanlar hemde bunlardan cesaret alan çocuklar bana baskı uyguluyordu. Yurttaki hikayesi en iyi olan çocuklar arasındaydım.

 

Annem ve babam zorunluluk olarak beni terk ettiği yani ölmesi kimileri için iyi bir şeydi. Bir kaç çocuk annesinin babasının adını bilmeden oluşmuş sahte kimlikle büyümüştü. Onları tanımayı geç kendi soyadını bile bilmeyenler vardı. Ya da tanıyıp onlardan şiddet görenler. Bunların içinde ben en şanslılardan biri olamam benim üzerimde uyguladıkları baskıyı körüklemişti. Olabildiğince olumlu bakmaya çalışırsam bu sayede sessiz kalmamayı hakkımı aramayı öğrenmiştim.

 

O zaman sussamda artık sesimi sonuna kadar çıkarırdım. Ama o zaman bunlar nedeniyle yeni yurt kayıdı açmamaya karar vermiş ve zar zor bulduğum bir işte çalışrak 18 yaşıma kadar gelmiştim. Bu sürede sokakta da kalmıştım 7/24 açık bir matketin tuvaletinde de. Ama neyseki bunlar çok az kez olmuştu. Çalıştığım restoranın sahibi iyi bir adamdı ve gece orda kalmama izin veriyordu.

  

Çalışırken biriktirdiğim bir miktar parayla önce bir eve çıkmış ardındanda üniversite sınavına çalışmaya başlamıştım. İşte çalışırken bir yandanda sınava çalışmak beni zorlasada çok çalışmış ve çalışmamın karşılığını almış ,başarmış ve tıp kazanmıştım.

 

Hayatım boyunca yüzüme pek gülmemiş olan şansım üniversitenin ilk yılında yüzme gülmüştü. İlk gün -her ne kadar İzem'in zorlamsıylada olsa- arkadaş edindiğim İzem bu iki yılda benim tek ve en iyi dostum olmuştu. Sonuç olarak ailesi şehir dışında yaşadığından burda bir ev arıyodu ve bende birlikte eve çıkmayı teklif ettim. O zamanlar bunu sadece tek başıma kirayı yetiştiremeyeceğimden demiş olsamda şimdi bundan gayet memnunum.

 

Ben bunları düşünürken kampüse varmıştık. Klasik her zaman oturduğumuz duvar kenarındaki boş yere oturduk.

 

Dersin başlamasına 2 dakika vardı. Sınıfa şöyle bi göz gezdirdiğimde genel olarak burda olduklarını gördüm.

 

İzem kolumu dürtüp "Akira sevgilim yok! Nerde benim sevgilim?Kaçırdılar mı onu? Kesin çok yakışıklı olduğu için kaçırdılar. Ama ben onlara gösteririm kimin sevgilisini kaçırdıklarını." diye isyan etti.

 

Sabah sabah bu kadar konuşacak enerjiyi nerden bulduğunu merak ediyorum. Bana küskün olduğundan yol boyu susmuştu ama sanırım suskunluğu buraya kadardı. Şimdi 2 dakikada bana yol boyu içinde kalan her şeyi anlatıcaktı. Acaba bugün kimin makyajı kötü olmuştu? İzem'i dinlemeyi seviyorum eğlenceli biri ama bunu sabah sabah yapmasa olmaz mı? Ben daha uyanmadan tüm herkesin uyanıp ne yaptığını öğrendikten sonra üstüne derse girince benden geriye pek birşey kalmıyordu. Kesin Ural eniştem ona enerji almıştı.

 

Ural derslere pek geç kalan biri değildi. Genlede ders başlamadan 5 dakika önce burada olurdu. 2 dakika kalmasına rağmen hala gelmemesi alışılmadık bir durumdu. İzem'de asırda bir bulunan bu boşluğu değerlendirip hemen espirisini yapmıştı. Onu sinir etmek için "Kesin Almira kaçırmıştır. Zaten gözü sevgilinin üstünde." Evet onu düşmanı ve aynı zamanda sevgilisine liseden beri hoşlantı duyan Almira'yla vurmuştum. Normalde böyle bir şey demezdim ama bugün diyesim gelmişti. Bunun için beni artı bir yolacaktı. Gerçekten kaşınıyordum.

 

"5 dakika daha gelmesin sevgilim bak ben hem o çıngıraklı maymunu hemde benim yakışıklı sevgilimi nasıl yoluyorum." Dediğini yapacak gibi duruyordu. Ural'ın hemen gelmesi onun hayrına olurdu. Yoksa bugün onunda çekeceği vardı.

 

Bir süre sonra hoca derse girdi. Yanına gidip ödevimi verdim ve tekrar yerime döndüm. Hala Ural gelmemişti. Gelse bile derse girebileceğinden emin değildim.

 

Çünkü ders hocamız normalde derse geç kalınmasından nefret eder. En azından beni bir-iki dakikayla geç kaldım diye derse almadığında böyle düşünmüştüm. Geçen yıldı ve şansıma hocanın dersine ilk kez ben geç kalmıştım. O zaman böyle düşünmüştüm. Ama ertesi gün başka birisi daha geç kaldığında onu derse almıştı. Bunun nedenini İzem ile birlikte düşündüğümüzde hocanın cinsiyet ayrımcılığı yaptığı kanısına vardık. Çünkü beni derse almamıştı ama diğer gün derse aldığı kişi erkekti. Bu cahillikle yani kadınlar okumasın gibi bir şey olamazdı çünkü hocamız bayandı. Bi süre sonra bu düşüncemizin kısmen doğru olduğunu anladık. Hoca kız erkek ayrını değil yakışıklı güzel ayrımı yapıyordu. İlerki derslerde geç kalıp derse giren ve giremeyen öğrencilere baktığımızda hocanın erkeklerden yakışıklı öğrencileri derse aldığını çirkinleri almadığını gördük. Kızlardan ise tam tersi. Güzel kızları almazken çirkin kızları alıyordu. Sanırım hoca erkek avlıyor. Hocanın bu tutumundan hocanın gözünde güzel olduğum anlamına geliyordu. Bu güzel bişey olsada bu hocaya karşı pek iyi bir şey olduğu söylenemezdi. Kesin notlarıda buna göre vericek. Güzel olmanın zararları.

 

Genelde insanlar da benim güzel olduğumu söylerlerdi. Sanırım bunda lacivert rengi gözlerimin etkisi vardı. Uzun siyah saçlarımla birleşince daha da koyu olan gözlerim genelde dikkat çekiyor ve beğeniliyor.

 

Kendimi övme işleminide tamamladıktan sonra Ural'ın hocanın gözünde nasıl bir kategoride olduğunu düşünmememiz gerekebilir çünkü hocanın gözünde yakışıklı değilse derse giremez. Ama eğer hocanın gözünde yakışıklıysa derse girebilir ama bu sefer İzem'in gazabından kurtulamayabilir.

 

Ya da bunların hiç biri olmayıp bugün okula gelmeyede bilirdi. Ama söz konusu Ural olunca derse girmemesi için gerçekten önemli bir şey olması gerekirdi. Kendileri 38 derece ateşle okula gelmiş bir insan olarak eğer gelmezse gerçekten önemli bir şey olamalı. Şahsen bu düşünmeyi hiç istemediğim ve şu anda düşünmeyeceğim bir seçenek.

 

Zihnimden geçen bu düşünceyle kendimi korkutmayı başarmışken kampüsün kapısının açılmasıyla derin bir oh çektim.

 

Ural nefes nefese sınıfa girdiğinde yanında biri daha vardı ve bu kişiyi daha önce burada hiç görmemiştim. Bizim derslerde hiç görmemiştim Ural'ın arkadaşıydı sanırım. Dersimizde ki insanlara çok dikkat etmezdim ama İzem gibi bir arkadaşınız varsa ister istemez bir göz aşinalınız oluyordu.

 

Ural'ın geç kalma sebebi de bu çocuk olabilirdi. Ama onu zil çalana kadar öğrenemeyecektim. Kolumla İzem'i dürtüp "Ural'ın yanındaki çocuğu tanıyor musun?" diye sordum. Cevap gelmeyince ona doğru döndüm ve Uralların oraya baktığı gördüm sanırım konuşmama grevine geri dönmüştü. Oysa daha 5 dakika önce bana yolda gördüğü dedikoduları anlatıyordu. Uzatmayıp önüme döndüm.

 

Evet şimdi derse girebilecekler mi, en merak ettiğim soru bu.

 

Ural nefes nefese kalmış halde hocaya dönüp "Kusura bakmayın hocam geciktik derse girebilir miyiz?" diye sordu. Hoca Ural'ı ve yanındaki kişiyi süzdükten sonra "Yanındaki kişi kim?" dedi. Bu sorunun cevabını bende merak ediyordum ama şu an en merak ettiğim Ural'ın derse girip giremeyeceğiydi.

 

"Bir arkadaşım hocam sizin için sorun olmazsa bugün derse katılabilir mi?" "Adı ne arkadaşının?" diye bir soru yöneltti. Sanırım gözüne bu çocuğu kestirmişti. Şöyle bir süzünce fena durmuyordu. Kömür karası saçları, ona yakın gözleri, gözlerine ve saçına zıt bir şekilde beyaz teni, ortalamanın üstünde olduğu belli olan boyu, kemikli yüz hatları ve buradan bile kalıplı olduğu belli olan vücuduyla dikkat çeken hemen hemen herkesin ilk görüşünde yakışıklı diyeceği bir tipi vardı.

 

Ural'a baktığında saçı gibi açık kahve tonundaki gözleri arkadaşına dönmüştü. Sanırım adını söyleyip söylememe konusunu soruyordu. Gerçekten saygılı biriydi. Bu yüzden İzem ile ilişkilerini artı bir destekliyordum.

 

Ural'ın ona döndüğünü gören çocuk hocaya dönerek "Niye sorduğunuzu öğrenebilir miyim?" "Dersime girecek bir öğrenci ve ben onun adını merak edebilirim." diyerek savunmaya geçti. "Söylemeyi tercih etmezsem." "O zaman dersimden çıkabilirsin." Ural'ın yanındaki kişi bir kaç saniye düşündü ve "Edward" deyip hocaya sorgular gözlerle baktı. "Oturabilirsiniz Edward. O kadar da zor değilmiş." diyerek lafını da sokup masasına geri döndü.

 

Bunun üzerine Ural bizim yanımıza doğru adımlamaya başladı. İsminin Edward olduğunu öğrendiğimiz kişi hocaya göz devirip bekletmeden o da Ural'ın arkasından ilerlemeye başladı.

 

İkisi birlikte bizim arkamıza oturdukları sırada hoca ders anlatmaya geri dönmüştü.

 

Göz ucuyla İzem'e baktığımda ateş saçan gözlerle hocayı izlediğini gördüm. Tahmin ettiğim gibi Ural'ın hoca tarafından derse alınması tabiri caizse hocanın Ural'ı yakışıklı bulması doğal olarak sinirlerini bozmuştu. Düşününce benimde sevgilim olsaydı bende sinirlenebilirdim. Bunlar hep İzem'den bana geçmişti. Benim İzem'e göre sabırlı biri olmamı da göz önünde bulundurursak bugün Ural'ın İzem'den gerçekten çekeceği vardı. Sabırsızlıkla dersin bitmesini bekliyorum.

 

    

.

.

.

 

.

.

.

   

Loading...
0%