@akenoasuka
|
Ve sonunda beklediğim an gelmişti. Ders bitmişti ve biz İzem'in Ural'a attığı tirip ve Ural'ın konuşma çabasıyla birlikte kafeteryaya inmiştik.
İnene kadar İzem Ural'la konuşmamış yüzüne bile bakmadan çenesini dikip gitmişti. Bende canım arkadaşımın bana olan tribini arttırmamak ve bu eğlenceyi kaçırmamak için onun peşinden inmiştim. Yoksa bir daha dört kat yukarı çıkmayı göze alamazdım. Ural da tahmin ettiğim gibi bizim peşimizden gelmişti. Ural'la beraber onunla birlikte derse giren ve adının Edward olduğunu öğrendiğimiz kişide peşimizden gelmeye başlamıştı. Sanırım tahmin ettiğim gibi arkadaşlardı. Ural'ın çevresi hakkında çok bir şey bilmediğim için bunu bilmememe şaşırmadım.
Aşağıya indiğimizde İzem kafeteryanın bakkalından bir tane soda aldı ve boş bir yere oturdu. Bende gidip karşısına oturdum. Kafeteryadaki tüm masalar dörderli olduğundan yanımızdaki iki kişilik yer boş kalmıştı. Bu sırada Ural ve Edward içeri girmişlerdi.
Ural bizi görünce koşar adımlarla yanımıza geldi. İsyankar bir sesle "Derse geç kaldığım için bana trip atamazsın."
İzem onun gibi isyankar bir sesle "Ben sana derse geç kaldığın için trip atmıyorum."
Ural aynı sesiyle "O zaman neden ben şuan trip yiyorum acaba hanım efendi. Bu gizli bilgiyi bizimle paylaşırsanız çok seviniriz"
İzem gözlerini büyülterek "Bunu cidden soruyor musun? Derse girdin ya daha ne olsun!"
Ural anlamadığını belirten bir tonda "Bitanem ben buraya niye geliyorum? Derse girmek için geliyorum ve her zamanda bunu yaptım ben bunun için trip yiceksem niye önceden yemedim? Öncedende derse giriyordu-"
İzem Ural'ın sözünü keserek sanki çok ciddi bir şeyden ötürü tirip atıyormuş da İzem anlayışlı bir sevgili gibi "Saçmalama ben böyle bir şeyden ötürü niye sana trip atıyım." dedi.
Ben bu sırada yüzümde oluşmuş hafif bir sırıtışla onları izliyordum. Aslında burda kahkaha atabilirdim ama kesinlikle(!) bu konuşmaya saygısızlık olmasın diye kendimi tutuyordum.
Ural içinde kalan son sabır tanesiyle "Peki o zaman bitanem ben niye şu an trip yiyorum bana söyler misin?" İzem tüm ciddiyetiyle "Çünkü o bunamış muşmula suratlı koca karı seni geç kaldığın halde derse girmene izin verdi!"
Ural gözlerini kıstı ve bir kaç saniye sessizlik oldu. En sonunda Ural anlamış gibi bir ses çıkardı ve gülmeye başladı. İzem sinirle ona arkasını döndü ve sodasından gerçekten büyük bir yudum aldı. Ural gülmeye devam ederken İzem'in yanına doğru adımladı.
Ben onları izlerken üzerimde hissettiğim bir çift gözle kafamı çevirdim. Bunu yaptığım anda Edward denen çocukla göz göze geldik. Gözlerini kısmış sanki bir şeyi anlamaya çalışıyormuş gibi bana bakıyordu. Bende ona onun gibi sorgular bir bakış attım.
Bir kaç saniye bakıştıktan sonra gözlerimi ondan kaçırdım ve yeniden Ural ve İzem'e döndürdüm bakışlarımı. Ural İzem'in yanındaki koltuğa oturmuş ellerini avucunun içine almış ona İzem'in tabiriyle bunamış muşmula suratlı koca karının onu beğenmediğinden yanında arkadaşı olduğunu ve onu yakışıklı bulup o yüzden derse aldığını anlatıyordu. Bunu desteklemek için hocanın Edward'a ismini sorduğu bahanesini öne attı. İzem bu bahaneyle azda olsa sakinleşmişe benziyordu.
Bu sırada Edward'ın yanımdaki boş koltuğa oturduğunu hissettim. Dönüp ona bakmadım. Neden bilmiyorum ama bunu istemedim. Belkide yine onunla göz göze gelmek istememişimdir. Çünkü bu özelliklede tanımadığım birinden olunca gerçekten rahatsız edici hissettirmişti.
Ural'ın İzem'in sinirini alışını izlerken yanımdan gelen sesle irkilmiştim ama bunu belli etmedim. "Adın ne?" Derste hocaya cevap verirken farketmemiştim ama hoş bir sesi vardı. Dönüp otarafa baktığımda bana doğru döndüğünü görmüştüm. "Akira" diye cevapladım onu. Onay bekler bir sesle "Sende Edward'sın değil mi derstte öyle demiştin, yabancı olmalısın daha önce buralarda böyle bir isim duymamaştım." dedim. Gözleri kısıldı ve ardından hatırlamış gibi bir ses çıkartıp kaşlarını yukarı kaldı. "Yok. Yabancı olduğum doğru ama adım Edward değil hocayı geçiştirmek için öyle dedim. Adım Dustin."
İlk önce kendime nasıl daha tanımadığım birine karşı bu kadar sık cümleler kurduğum için ardındanda dediğine şaşırmıştım. Ama ben sabahtan beri ona içimden Edward diyordum şimdi böyle değiştirmek olur mu hiç! Aslında isim hafızamın kalitesini sorguladıktan sonra bu adı tahminen bir gün sonra unutacağımı hesaba katıp çokta düşünmedim.
Aslında şöyle bir bakınca adının Edward olmaması iyi bir şeydi çünkü hiç Edward tipi yoktu. Bana göre Edwardlar ya renkli saçlı ya da renkli gözlü olmalıydı. Karşımdaki adamda malesef bu özelliklerin hiç biri yoktu. Tam aksine siyah saçları ve kömür karası gözleriyle bu isme meydan okuyor gibiydi.
"Anlıyorum. Bende olsam öyle yapardım. Ordan bakınca nasıl bilmeme ama yakışıklı bulduğu her erkeği tavlamaya çalışan biri şimdiden numaranı aramaya başlamıştır."
Her ne kadar sonu doğru olsada benimde o saniye öyle bir şey yapacağım kısmı tamamıyla yalandı. Çünkü büyük ihtimalle o an öyle bir şey aklıma gelmezdi ve mal gibi adımı söylerdim. Ama şimdi bunu öğrendiğim için bu bilgiyi hafızanın bir tarafına yazmıştım. Umarım unutmazdım.
"Burdan bakıncada öyle gözüküyor."
"Sende mi yabancısın Akira diye bir isim daha buralarda duymamıştım." Evet bu banada sorulan bir sorudu.
"Yok ben türküm. neden adımın farklı olduğuna dair bir fikrim yok annem beni doğururken babam ise ben daha küçükken öldüğü için bunun cevabını bilmiyorum."
"Anladım. Başın sağ olsun. Kusura bakma bilmiyodum."
"Yok önemli değil."
Bunu dedikten sonra İzem ve Ural da aralarını düzeltmişti. Bizi yeni farkediyorlarmış gibi duruyorlardı. İzem Dustin'e dönerek "Merhaba, be İzem sen Edward olmalısın değil mi, Ural'ın arkadaşısın." Canım arkadaşım İzem de benim düşündüğümü düşünmüştü. Bu çocuk gerçekten sırayla hepimizi saşırtıyordu.
Ural Dustin'in cevap vermesine fırsat bırakmadan "Yok bitanem, arkadaşım oluğu kısmı doğru ama adı Edward değil. Benim arkadaşım benim gibi zeki olduğundan hocanın pardon bunamış muşmula suratlı koca karının nasıl biri olduğunu tahmin edip onu geçiştirmek için öyle dedi." deyip sevgilisine açıklamayı yapmıştı.
İzem, Ural'ın kendisine yaptığı zeki lakabına ithafen "Madem sen o kadar zekisin niye hoca sana adını sorduğunda onu geçiştirmek için başka isim demedin de kendi adını söyledin?" diyerek lafını ağzına tıkmıştı.
Bunun üzerine kendimi tutamayıp gülmeye başlayınca İzemde gülmeye başladı. Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla Dustin'de hafif tebessümle birlikte imalı bakışlarını Ural'a gönderiyodu. Sanırım bu bakışlarda nasılda yedin lafı iması geçiyordu. Ural diyecek bir şey bulamamış olmalıki somurtkan bir yüzle hepimizi süzüp en son İzem'e baktı. Bu seferde Ural'ın bakışlarında senin yüzünden bana güldüler gibi bir bakışla sevgilisini kınıyordu. Bunun üzerine İzem omuz silkip biraz da olsa azalmış gülüşünü arttırarak daha çok gülmeye başladı.
Ural somurtma eylemine devam edip hepimizin gülmesinin bitmesini bekledi. Gülmesi durulunca İzem Dustin'e dönerek benim gibi "Sen yabancı mısın?" sorusunu yönletmişti.
Canım arkadaşımla aramdaki tek fark benim daha kibar bir şekilde sormamadı. Kesin biz ruh ikizi arkadaşlarız. İzem'in sorusunu "Evet" diyerek yanıtladı Dustin. Bunun üzerine İzem benim sormaya fırsat bulamadığım o soruyu sordu. "Tahmin etmiştim. Nerelisin?" "Aslında yarı Türküm. Annem Türk babam Alman."
Doğrusu çok şaşırmamıştım. Bu daha bekleye bileceğim bir şeydi. Çünkü konuşmasında hiç kayma yoktu. Hatta Türkçeyi benden daha iyi kullandığını söyleyebilirim. Bunda benim biraz konuşma özürlülüğüm(!) olduğundanda kaynaklanıyor olabilir.
Düşüncelerimi belirterek "Türkçeyi hiç aksaman olmadan konuşuyorsun, yarı Türk olmasan o zaman şaşırıdım." dedim. O da bana dönerek "Yarı Alman'ım ama Türkiyede doğup büyüdüm. Adımı babam koyduğundan farklı. Yoksa adım dışında sizden çok bir farkım yok." diyerek sağ olsun beni tamamen aydınlattı.
Dustin'in ırk tartışmasını da bitirdikten sonra İzem merakını belli ederek ve sinirden hafif yüzü buruşmuş bir şekilde "Niye bugün o koca karının dersine geldin. Misafir olarak geldiğini söylemişti Ural başka okulda mı okuyorsun? Eğer burada okuyorsan yazık sana çünkü koca karı seni beğendi ve pek bırakacak gibi değil haberin olsun."
"Onu Akira da demişti. Sanırım topluca ondan nefret ediyorsunuz." İzem benim yerime de cevap vererek "EVET!" diye haykırmış bulundu. İzem'in sesini duyan yanımızdaki bir kaç masa bizim tarafa dönmüştü. Bu sefer daha usul bir sesle "Onun gibi bir kadını kim sever Allah aşkına! Okula geliş amacı erkek avlamak."
İzem'den fırsat bulduğum ilk an onun daha demin sorduğu soruyu tekrarlayarak "Peki neden bu okula geldin. Misafir olarak geldiğini söylemişti Ural." diye sordum. "Aslında bende burda okuyorum başka sınıftayım. Bugün hoca izinliymiş bende bunu okula gelince öğrendim, giderken Ural'la karşılaştık bana dersinize girmemi, bir günlük bir şey olmayacağı konusunda ısrara edince bende evim uzak ve boşu boşuna gelmiş olmamak için onayladım." diyerek beni cevapladı.
İzem sevgilisine dönerek "Sen oyüzden mi geç kaldın?" diye sordu. Ural yapmacık bir sinirle "Evet hanım efendi eğer müsade etseydiniz size bunu söyleyecektim ama ne mümkün." diye isyanını belli etmişti.
Ders başlayana kadar sohbet ettik, ders başlamaya yakın yukarı çıktık.
...
Dersin sonuna doğru üzerimde bakışlar hissettim. Arkama döndüğümde gözlerim onun gözlerini bulmuş gibi göz göze geldik. Dustin yine bana bakıyordu, bu gün bu iki olmuştu! Gözlerini kısmış bir şey düşünüyormuş gibi duruyordu. Tam o sırada hocanı bir anda yükselen sesiyle hızla önüme döndüm. Hoca ders anlatıyordu ama sesini bir anda yükseltince irkilmiştim. Kesin bu hoca önceki ders hocamız tarafından tembihlenmişti. Yoksa sakin sakin ders anlatırken ben arkamı dönüp Dustin ile göz göze gelince sesini yükseltmesi pek şans olmadığını düşünmüyordum. Zaten normal ses seviyesiyle ders anlatan bir hocaydı. Arkaya oturduğumuzda neredeyse sesini duyamadığımız bir hocayken şimdi sesini yükseltmesi pek normal olmazdı. Gerçekten uğraşamayacağım konular.
Bu hoca İzem'in tabiriyle bunamıştı. Yaşlı biri değildi ama genç olduğunda söylenemezdi.
Ben bunları düşünürken İzem'in kolumu dürtmesiyle ona döndüm. "Bak canım arkadaşçığım tamam Dustin yakışıklı çocuk ama ben seni Altay'la shipliyorum. Mümkünse hayallerimi yıkma." diyerek saçma fikrini belirtmişti. "Canım arkadaşçığım lütfen sende bu saçma fikirlerini kendine sakla mümkünse." diyerek onun lafına karşılık verdim. Umarım canım arkadaşım tepkimi anlamıştır yoksa ben ona yapacağımı bilirdim.
Bana tabi tabi bakışlarını göndererek kafasını sallayarak cevap verip önüne dönmüş ve benim sinirlerimi tepeme çıkarmıştı. Sinir oluyordum böyle ciddiye alınmamaya. Umarım o kafanı bana kırdırtmazsın canım arkadaşım!
Benim Dustin'den hoşlandığımı ima etti. Daha yeni tanıştık çocukla. 2 saat bilemedin 3 saat olmuştur tanışalı.
Birde beni Altay'la shipliyomuş. Bu nasıl bir çelişki. Tamam haksızlık etmeyim yakışıklı çocuk ama bu nerdeyse sınıftaki tüm kızlara çıkma teklifi ettiği gerçeğini değiştirmiyor. Çocuk fazlaca yüzsüz. Umarım canım arkadaşçığım aklına gelen ilk ismi sallamıştır çünkü onunla adımın yan yana anılmasını bile istemem.
...
Sonunda derslerimiz bitmişti. Daha erken olduğu için hemen eve gitmek istememiştik. Saat 4 buçuğa geliyordu. Günler de gittikçe uzadığı için daha havanın kararmasına vardı. Ural Dustin'e gelmesi için biraz fazlaca ısrar ettiği için o da kırmamış bizimle gelmeye karar vermişti. Ama ufak bir sıkıntımız vardı biz henüz nereye gideceğimizi bilmiyorduk.
"Ee, peki nereye gideceğiz?" Ural'ın zoruyla bizimle gelen Dustin benim de düşündüğüm o kutsal soruyu dile getirmişti. Pekii şimdi biz nereye gidecektik.
Aşağıya indiğimizden beri başını telefonundan kaldırmayan İzem Dustin'in bu sorusuna "Buralarda yeni bir tatlıcı açılmış oraya gidelim mi?" diyerek cevap verdi. İzem buralardaki tüm yiyecek ve içecek dükkanlarını ezbere bilirdi. Hepsinde en az bir kere yemek yemiştir. Ee boğa burcu olmak böyle bir şey sanırım.
Ural İzem'e dönerek "Olur. Neredeymiş bu yer. Sence nasıl Dustin?" dedi. "Bana fark etmez seçin siz." diyerek seçim işinde sıyrıldı.
Ben tatlı aşığı bir insanımdır. Bunu bilen Ural ve İzem hiç bana sormamışlardı bile. Ne demişler nerde tatlı orda Akira. Özlü sözlerimden sonra tatlıcıya gitmek için yola koyulduk. İzem'in dediği gibi uzak bir yer değildi. Yürüyerek on dakikaya varmıştık.
İçeriye girdiğimizde buraya aşık olduğumu fark ettim. Konsepti aşırı hoştu. Koltuklar yerine tavana sabitlenmiş salıncaklar vardı. Salıncakların ipleri de kır çiçekleriyle süslenmişti. Yaklaşınca tek oranın değil masanın ayaklarının ve masadaki dekorasyon ürünleri de aynı şekilde süslenmişti. Çok hoş ve ferah gözüküyordu. İçeri doğru ilerlemiştik. Etrafı incelerken beni kendine asıl aşık eden kısmıyla karşılaşmışım. İleride dükkanın arka tarafında yerlere yapay çim ve taşlar koyulmuş bir alan gördüm. Oradaki masalarda aynı içerdekiler gibiydi, masaları yapay mı yoksa doğal mı buradan bakınca anlamadığım ağaç dallarına asılmıştı. Burası gerçekten doğadaymışsınız havası veriyordu.
Ben etrafı inceleyip mest olmuşken hangi ara açık alandaki masalara gelip te oturduğumuzu fark etmemiştim. İzemle ben yan yana Ural ileride Dustin yan yana oturmuşlardı. Aralarını düzeltmiş aşk kumruları karşılıklı oturunca bende Dustin'le karşılıklı oturmuş olmuştuk.
İzem ve Ural kendi aralarında sohbet ediyordu. Arada Dustin'ide sohbete katmaya çalışıyorlardı ama Dustin elindeki telefona gömülmüş bir şeyler yapmaktaydı. Ben de o sırada bulunduğumuz mekanın büyüsünden hala çıkamamıştım, o yüzden hala etrafı inceliyordum. Ankara gibi bir şehirde böyle huzurlu hissedeceğim bir mekan bulacağımı hiç düşünmemiştim. Sanırım buranın yerlisi olmaya karar vermiştim. Eğer tatlıları da güzelse.
Ben bunları düşünürken garson gelip menüleri dağıtmıştı. Menüyü incelediğimde bir çok çeşit tatlı olduğunu gördüm. Herkes tatlısını seçtikten sonra siparişlerimizin gelmesini beklemeye koyulduk.
İzem "Akira, geldiğimizden beri konuşmadın hayırdır. Düşündüklerin bu dünyaya dönmene izin vermiyor mu yoksa." diyerek imalı bakışlarını bana gönderdi. Bu cümlesini derste bana söylediği şeye ithafen dediğini anlamıştım ama anlamamazlıktan gelip "Evet, burayı düşünüyordum ve gerçekten benim bu dünyaya dönmemem izin vermiyor gibi sence de öyle değil mi ama? Tabi senin gözün sevgilinden başka bir şeyi görmediğin için büyüye kapılmamış olabilirsin." dedim.
Ural en son dediklerimle sırıtmaya başlamıştı. İzem ise onaylamaz bakışlarını bana gönderiyordu. Kısasa kısas kardeşim ben senin o ithaf ettiğin şeyleri sözde düşünüyorsam bende gerçek olan senin düşüncelerini söylerim canım arkadaşım.
İzem bana cevap vermek için ağzını açmıştı ki tam o sırada garson elinde tatlı tabaklarıyla masamıza gelmiş ve onları hepimizin önüne bırakmıştı.
Gerçekten çok güzel görünüyorlardı. Umarım tatları da en az dış görünüşleri kadar güzeldir.
Çatalıma uzandım ve tatlıdan bir çatal aldım. Gerçekten tatları çok güzeldi. Ne çok hafif ne de ağırdı tam ayarındaydı. Aşkla tatlımı yerken sırayla diğerlerine göz gezdirdim. Dustin dışında diğerleri tatlılarını yiyor ve sohbet ediyorlardı. Tabağına baktığımda henüz bir çatal aldığını gördüm. Kendi tabağıma baktığımda nerdeyse tüm tatlıyı bitirdiğimi fark ettim. Diğerlerinde baktığımda onlarınki de bitmeye yakındı. Bu benim için hiç problem değildi eğer yemeyecekse onunkini de ben yiyebilirdim.
Tatlımın bundan sonrasını bitmemesi için daha yavaş yememe rağmen hüzünlü bir şekilde son dilimle bakışıyordum. Bunun benim için hüznünü anlayamayacak olan İzem adındaki arkadaşım alttan alttan gülüyordu. Ama ben buna aldırmayıp son dilimi de yemişti. Buraya kesinlikle bir daha gelecektim.
İzem'in gözleri Dustin'in tabağına indiğinde sorar gözlerle ona baktı. "Beğenmedin mi tatlıyı? Bence çok güzeldi." Dustin gözlerini ona çevirerek "Yok, tatlı güzeldi ama yemek yemeden yiyince mideme dokunuyor, pek tercih etmiyorum." Benim için hiç fark etmezdi 3 öğünün 5'indede tatlı yiyebilirdim. Ama bazı insanlar bu güzel lezzeti anlamadıkları için tercih etmiyordu. Dediğim gibi bu benim için hiç sorun teşkil etmiyor. Bu sayede onlarınkini de yiyebilirim, buda benim işime geliyor.
Ama malesefki ben çok terbiyeli ve kibar bir hanım efendi olarak daha 6-7 saat önce tanıştığım birinin tatlısını yemeyi teklif edemezdim. "Anlıyorum. İstersen paket yaptıralım yemek yedikten sonra yersin." diyerek dahiyane fikrini belirten arkadaşıma sesleniyorum: Belki benim yememi teklif edecekti sen niye karışıyorsun! Her ne kadar bunu san masamda ufakta olsa bir umudum vardı. Sonuçta insanı yaşatan tutunduğu umut dallarıdır. Sen niye benim dalımı kırıyorsun. Seni buradan kınıyorum saygı değer arkadaşım.
"İyi olur." diyerek canım arkadaşımı onaylayan Dustin'i de buradan kınayabilir miyim? Tamam çocuğun haberi olmaya bilir tatlı aşığı olduğumdan ama olsun yine de kınayacağım ben.
Ural garsonu çağırmıştı ve Dustin'in tatlısını paket yaptırtmıştı. Şimdi alıp evinde yemeğini yedikten sonra güzel güzel yesin tatlısının. Kendi içimden attığım yersiz triplerimden sonra kalkmaya başlamıştık. Hava kararmaya başlamışı artık eve gitmemiz gerekiyordu.
Çıktığımızda Ural bize eve kadar eşlik etme teklifinde bulunmuştu ama evimiz buraya yakın olduğu için gerek duymamış bu teklifini geri çevirmiştik. Tabi geri çevirmek pek kolay olmamıştı. En az 50 kere çok çok emin olup olmadığımızı sorduktan sonra yollarımızı ayırmıştık.
Yolda İzem'in aşk imalarının altında kalmayıp ona cevabını verdikten sonra eve neyseki varmıştık.
Daha yeni tatlı yediğimiz için aç hissetmiyordum. Bu yüzden direk odama girdim. Odaya girdiğimde beni karşılayan kocaman kitaplığımdan aldığım bir kitabı okumaya başladım.
Bir saat kadar kitap okuduktan sonra kendimi bu günkü konuları tekrar etmem gerektiğine ikna edip masanın başına oturdum. Demeyi bence çok isterdim ama malesefki tam ders çalışacağım zaman gelen açlık perilerim sağ olsunlar mutfağa doğru yola çıktım.
Yemek rutinimiz yoktu. Genelde sadece doğru dürüst yediğimiz tek şey kahvaltı olurdu. Onun dışında ne zaman canımız isterse ne bulursak onlardan yiyorduk. Bende bu kuralı bozmayıp elime geçen şeylerle bir tabak hazırladım. Yedikten sonra bulaşıkları makineye koydum.
Odama gidince bu sefer gerçekten başlamam gereken dersime başladım.
Bir süre sonra gece 3'te yatmanın verdiği yorgunlukla yatağıma gitme kararı aldım. İzem sayesinde alıştığım gece bakımımı yaptıktan sonra yatağıma girip gözlerimi kapattım.
...
Okul, hoca, öğrenciler, karga ve siyah saçlı iki insan. Kabus. Tek kelimeyle bir kabus. Korkutan cinsten değil, tüyler ürperten bir kabus.
Yataktan nefes nefese doğrulduktan sonra hızla bulunduğum konumu inceledim. Evimdeydim. Yatağımın içindeydim. Hiçbir şey olmamıştı. Her şey yerli yerindeydi. Ne karga vardı ne de siyah saçlı insanlar. Her şey normaldi.
. . .
. . . |
0% |