Yeni Üyelik
13.
Bölüm

1.Kitap:11.Bölüm

@alandrahlall

 

 

CEHENNEM ASANSÖRÜ

11.BÖLÜM

 

   

Kulağıma ulaşan sesler başımı ağrıtacak cinstendi. Bilincim kendine geliyorken kendimde bir güç bulamadım. Bedenimi hareket ettirmedim. Bir süre daha bu şekilde durdum çünkü gözlerimin önüne serili olan görüntüler beni buradan kopartarak görüntülerde ki anlarda mühürlemişti. Seslere olan teamülüm azalırken gözlerimi istemsizce açtım. Görüşüme giren karanlık ortam alışkın olduğum karanlığı sermişti önüme. Üzerimdeki örtüyü iterek bedenimi yataktan doğrultum, arkaya doğru kayarak sırtımı yatağın başlığına dayadım. Bakışlarım karanlığın içerisinde bir noktaya takıldı. Gözlerim orada takılı kalırken, düşüncelerim de eş zamanlı takılı kaldı. Beynimin içindeki her şey anbean karanlığın içerisine seriliyor ve bu beni içinden çıkamadığım o derin kuyuya tekrar tekrar atmaya başlamıştı bile.

Odanın içindeki sessizliği delip gecen o yüksek ses bedenimi birden sarstı. Bileğimdeki bilekliğin ışığı karanlığın içinde parlamaya başladı, bileğimi titreten bileklikte dikkatim toparladı. Bilekliğin ekranında Ally'nin ismini gördüm. İçime çektiğim nefesle birlikte kafamı arkaya doğru atıverdim birden.

Silemediğim her görüntü aklımın bulanmasını sağlarken beynim bulanıklaşmaya başlamıştı. Her bir anı kalbimin üzerinde tepinirken nefesimi soluksuzca kesiyordu.

O an karanlığın içerisindeki odayı bilekliğimden çıkan beyaz ışık yerine lacivert ışık aydınlattı. Parmak uçlarımdaki hareketlilik artarken karıncalanmayı hisseder oldum. Benim şuana kadar aldığım her nefes boğazımda düğüm oluyordu ve kazıyarak ilerlediği yolda yara almış içimi kanatarak ciğerime ulaşıyordu.

Ayağımı yatağın içerisinden çıkartarak yere indirdim. Ayağa kalktığımda üzerimdeki elbisenin uçlarından tutarak çıkartım ve odanın bir köşesine doğru fırlattım. Odanın içerisindeki dolaplara doğru ilerledim, içerisinden Hazar'a ait olan gömleklerden elime geçeni aldım. Üzerime geçirdim. Çekmeceleri karıştırarak içerisinden şort buldum, onu da giyip gömleğin bir kısmını içerisine koyarak düzeltim. Yine çekmeceden bulduğum beyaz renkteki çorapları giydim.

Odadan çıkıp merdivenlerden aşağıya inmeye başladım. Alt kata geldiğimde çıkışa doğru ilerleyerek kapıyı açtım. Bedenimi hızlıca dışarıya atarak yürümeye devam ettim. Tekrar adım atışımda bedenim sert bir şeye çarptı ve onun sesi kulağıma ulaştı.

"İzel..." Demişti 'e'yi yumuşak bir ses tonunda söylerken. Parmaklarını bileğimde hissettiğimde sıkıca tutarak bedenimi bedenine doğru asıldı.

Bedenimi ondan ayırarak bir adım geriye gittim. Bileğimi parmakları arasından kurtarıp kendime doladım ellerimi. Bana her dokunduğunda tenime değen teninin bıraktığı bir şeyler vardı. Mani olamadığım bir şeyler. Onun yanından geçerken omzumu bedenini çarparak ilerledim. Ben daha bir adım atmıştım ki tekrar bileğime parmakları dolandı. Nefesimi derince koyuverdiğim de sessizliği delip geçti. Bileğimi tutan eli kendime doğru asıldım ve bedenime çarpmasını sağladım. Aramızda ki mesafeyi azaltmıştım ve bu yüzden nefesi yüzüme çarparak tenimde yayılıyordu. Gözlerimi istemediğim o ormanlarına sabitledim. İlk andan beri kaçtığım ormanlara. Parmaklarımın ucunda yayılan o karıncalanmaları bileğimi tutan parmaklarına doğru ilettim.

"Sakın!" Dişlerimin arasından firar eden kelime aramıza bir ok gibi düştü.

"Dokunma!" Dediğimde tenine ilettiğim elektrik yanık teninin kızarmasını sağladı.

Çenesini sıkarak bakışlarını bir an olsun bile benden çekmeden bakmaya devam etti. Tenine gittikçe yayılan elektrik canını açıtsa da elini bileğimden çekerek bunu son vermedi. Bunu daha fazla maruz kalmasını istemediğim için bileğimi elleri arasından kurtardım. Yan tarafta duran garaja doğru ilerleyerek şifresini girdim. Açılan kapı ile garaja girdim ve arkamdan kapının kapanmasını sağladım. Burası büyük bir garajdı. İçeride benim ve Hazar'ın araba koleksiyonları vardı. Çoğunluk benim olsa da Hazar bundan fazlaca faydalanıyordu. En arka kısımda ise spor aletleri ve kum torbası yer alıyordu.

Arabaların arasından geçerek spor aletlerinin bulunduğu kısma ilerledim. Masanın üzerindeki sargı bezlerini ellerime dikkatli bir şekilde sardım. Kum torbasının yanına doğru ilerledim. Gözlerimin önünden gitmeyen her görüntü için yumruklarımı kum torbasına geçirdim. Geçmişin anlarına her gidişime bir yumruk geçirdim. Kalbimi sızlatan görüntüler için bir yumruk attım. Bedenimi ele geçiren geçmişim için bir yumruk attım. Nefesimin kesilmediği her saniye için yumruklarımı arka arkaya geçirdim. Geçmişte kavrayamadığım her gerçeklik için bir yumruk. İçimdeki o küçük kızın duvarın köşesine her sinişine, gözlerinden akan yaşlara, bana korku dolu bakışlarına, karanlığın içinde yaşıyor oluşuna bir yumruk attım. İnsanoğlunun bana etkileri her sözlerinin yıkımları için yumruk attım.

Durmaksızın geçirdiğim yumruklarımın arsında yankılanan bileğimdeki sesi duymazlıktan gelerek devam ettim. Her yumruğum kum torbasını ileriye doğru savrulmasını sağlarken ne beynimdeki düşünlerimi ne benim ileriye doğru savrulmamı sağladı. Ben hep geriye doğru savruluyordum.

Gözlerimin önü netliğini kaybetti. Bedenimdeki güç çekilmişti ve benim takatim kalmamıştı artık. Yumruklarımı sonlandırarak bana doğru gelen kum torbasını iki yanından tutup durdurdum. Kafamı kum torbasına yaslayarak gözlerimi kapattım. Yüzümden aşağıya doğru akan yaşlar içimdeki yangınımdan firar eden kor bir ateşti.

Kalbim ağzımda atarken sesi kulağımda uğulduyor. Ayakta daha fazla duracak gücüm kalmadı ve ben bedenimi yere doğru bıraktım. Yere boylu boyunca uzandım ve bakışlarımı tavana diktim. Yaşadığım her şeyi beynimden, kalbimden ve kulağımdan söndürerek yüreğimin en ücra kısmına gömdüm. Üzerine ne zaman toprak atsam sanki o toprağı kendi ellerim ile kazıyor ve dağıtıyordum. Her defasında en acı şekilde önüme seriliyordu.

İçinden çıkmak için gömmem gerekiyordu. Benim canımın peşinde olan insanlar vardı.

Ve...

Ben ne yaşamış olursam olayım şuan nefes alabiliyordum.

Canımı cayır cayır yakıyor olsa da geçmişim beni var ediyordu. Ben bunlarla vardım. Varlığım yaşanmışlıklarımda doluyken neyeydi bu öfkem?

İçime derince nefes çektim ve bedenimi zeminden doğrultarak ayağa kalktım. Adımlarımı çıkışa doğru ilerletirken yüzüm gömleğin kol kısmına sildim. Yüzümdeki o ıslaklıkları anında silerek yok ettim. Tıpkı yaşanmışlıklarımı düşünmeyerek onları gömdüğümü düşündüğüm gibi. Kapının açılması için tuşa basıp açılmasını sağladım. Dışarıya çıkar çıkmaz gözlerimi gökyüzünün o eşsiz mavilerine diktim. Mavilerde dolaşan gözlerimin, içime çektiğim nefesler ciğerime ulaşabilmişti. Dikkatim anlık dağılarak üst katta terasta duran Hazar'a kaydı.

Göz göze gelişimiz kalbimizdeki her duyguyu gözlerimizle iletir oldu. Kafamı çevirecekken elindeki fincanı gökyüzüne doğru kaldırdı. Kafasını arkaya doğru atarak öylece durdu.

Beton sütunlarla çevirili girişten geçerek eve doğru ilerledim. Evin duvarları taşlarla örülü ve bu eski ama modern bir hava veriyor. Bu üç katlı evin en üst katında iki oda ve bir teras yer alıyor. Bu odalardan terasa çıkabiliyordun. Evin haddinden büyük bahçesi vardı. Ucu bucağı görünmeyen ve etrafı beton kalın ve uzun duvarlarla sarılıydı. Dışarıdan içeriyi görmek imkansız, içeriye girmek daha imkansızdı. Ev aynı benim evim gibi ormanın içerisindeydi. Bu ormanın ve evin güvenliği yine Ally'e aitti.

Hafif açık olan kapıyı ittirdim, açıldığında üst kata çıkmaya başladım. Odama geçerek cam kapıdan terasa baktım. Sürgülü kapının yanına geldiğimde ittirerek terasa çıktım. Onun yanına doğru ilerleyerek yanında durdum. Bakışlarını anında üzerime diksede ona bakmadım.

Bakışlarımı gökyüzüne çıkartarak gökyüzünü sere serpe dağılmış yıldızları görebildim. Kendimi mani olamadığım da gülümsemiştim. O kadar çok yıldız vardı ki hepsini tek tek uzun bir süre bakmak istiyordum. Benim evimin gökyüzünde hiçbir zaman yıldızlar olmamıştı. Ben yıldızları en son annem ve babamın arasında uyuduğum gece görmüştüm. Gökyüzüne bakmak bana her zaman huzur veriyordu. Önüme uzatılan fincanı fark edebildim, istemsizce dudağım iki yana doğru kıvrıldı. Bakışlarımı kaçırdığım Hazar'a baktım.

Saçları anlına doğru dağılmış, gözaltları morarmış ve gözlerinin içi kızarmış bir Hazar görmeyi beklemiyordum. Çok dağılmıştı, tıpkı benim gibi. Bana uzattığı fincanı elinden aldım, içindeki kaşık yardımıyla mısırlardan ağzıma attım. Çiğnerken tadının damağımda dağılışını hissettim. Damağıma yayılan tat gözlerimi doldurarak gözyaşlarımın yanağıma doğru akmasını sağladı.

"Mısır gevreği acılarımı alıyor." Sessiz gecenin içerisinde kulağıma ilişti ve devam etti. "Sen yarısına gelmiş olsan da üç dediğimde başlıyoruz." Kaşları kalkmış kafasını yüzüme doğru yaklaştırmıştı. Bugün engelleyemediğim bir gözyaşı daha firar etti.

"Üç, ik-" Demişti ki ben hızlıca koca bir kaşık mısır gevreğini ağzıma attım. Hem hızlıca çiğnemeye hem de hızlı hızlı yemeye çalıştım. Kafamı onun fincanının içerisine doğru uzattım, onun daha yarısına geldiğini gördüğüm için gülümseyerek bir kaşık daha attım ağzıma. Nefes bile almamı izin vermeden yediğim için bir an tıkanacaktım ama hemen kendimi toparladım. Fincanın içerisindeki son bir kaşığı da ağzıma atarak fincanımı yüzüne doğru kaldırdım.

O hala bitirmemiş olmalıydı ki hiç sesi çıkmamıştı. Kazanmış olmanın getirdiği mutlulukla onun bitirmesini bekledim.

"Bir hafta boyunca her istediğimi yapacaksın ve-" Gözlerimden akan yaşlar silerek devam ettim.

"Bir hafta boyunca benim istediğim hikayeleri okuyacaksın."

"Bir hafta boyunca benim istediğim hikayeleri okuyacaksın." Demiştik ikimizde aynı anda. Elimdeki fincanı alıp kenardaki masaya bıraktı. Terasın korkuluk duvarları kalın ve işlemeli sütunlardan oluşuyordu. Hazar geri döndüğünde bu duvarın üzerine çıkarak oturdu, ayaklarını da aşağıya doğru sarkıttı.

Bana bakarak eli ile yanına birkaç defa vurdu. Beni çağırmasını bekliyormuş gibi hemen çıkıp yanına oturdum ve onun gibi ayaklarımı aşağıya doğru sarkıttım. Ayaklarımı istemsizce sallamaya başladığımda kendimi salıncakta sallanıyormuş gibi hissettim. Ayaklarımın altı uçurum gibiydi, karşımda ormanın muhteşem manzarası yer alıyordu, kafamı yukarıya kaldırdığımda karanlık gecenin içerisinde parlayan yıldızların manzarası vardı. Kollarımı bedenimin iki yanına sabitleyerek karanlık gecenin içinde parlayan yıldızları seyre koyuldum. Aldığım nefes, gözlerimin iliştiği manzara ruhumu dinginleştirdi.

"O?" Dedi Hazar. Kimden bahsettiğini anlamadığımdan bakışlarımı ona çevirdim.

"Ne oldu da bu kadar ilerleyebildin?" Dediğinde dudağımdan gülümseme firar etti.

"Ally anlatmadı mı?" Sinir oluşum kelimelerimi de yansıdı.

Hazar ve Ally arasında benim hiçbir zaman anlayamadığım bir bağ bulunuyor. Hazar dünyada yaşadığı için benim evrenimde neler olduğunu bilmesi aylar sonrasına bulabiliyor. Bu süre daha da uzayabiliyor. Ben ne zaman dünyaya geçiş yaptım o zaman evrenimde yaşadıklarımı ona anlatıyordum. Eğer bu süreçte ikimiz için de kötü olaylar gerçekleşmiş ise bunu Ally sayesinde birbirimiz ile iletişime geçebiliyorduk. Daha çok iletişimimizi kısıtlı tutuyor ve dünyaya gelip gitmem minimum sayıda gerçekleşiyorduk. Ne benim ne Hazar'ın yerini bulmamaları için aramızdaki iletişimi o kadar az gerçekleştiriyoruz. Ne oluyorsa Ally benimle ilgili her şeyi Hazar'a aktarıp. Bunu benim bilgim dışında gerçekleştiriyordu.

"Anlattı..." Dedi Hazar omuzlarını silkeleyerek. Kafasını bana doğru çevirdiğinde yüzüme doğru eğerek "Senden duymak istiyorum. Ally fragman gibi anlatıp geçiyor. Gösterim kısa sürelere indi. Eskisi gibi detaylı bilgi akımı gerçekleşmiyor."

"Tahir dedeyi rüyamda gördüm. Onu ne zaman rüyamda görsem kendimi daha güçlü hissediyor, özlemim ve yalnızlığım azalıyordu." Dediğimde sesim boğazımda düğüm oldu. Devam edebilmek için içime derince nefes çektim. Bakışlarımı gökyüzüne çıkartarak karanlığın içine daldırdım.

"Ben ilk kez Tahir dedeyi gördüğümde..." Bunu ilk kez dile getiriyordum. Yine içimdeki çocuk kapılarını Hazar'a açmıştı. Bu sefer de.

"Korktum. Ondan ölesiye korktum!" Sesim dalgalanırken o kabusun her bir dakikası gözlerimin önünde canlanmaya başladı. Onun dedikleri kulağımda uğuldayarak çığlıklara dönüştü.

'Onlar ilk önce kendilerini daha sonra seni öldürecekler İzel.'

"Aynı zamanda gücüm en üst seviyeye ulaşarak bilincim kapanmıştı. Gözlerimi açtığımda bahçedeydim, bir de bunların hepsi yetmiyormuş gibi evimin bahçesinde bir yabancıyla karşılaştım." Bunları anlatırken yaşadıklarımın bir tesadüf olduğunu düşünmem imkansızdı.

"Hayatıma giren yabancı sayesinde yıllardır aradığımız kişinin o olduğunu öğrendim. Bu da yetmiyormuş gibi sistemdeki dosyaların şifresinin o yabancı olduğunu öğrendik."

"Sakın bana senin Ally ile yıllardır şifresini kırmaya çalıştığın dosya deme!" Şaşkınlığına gülerek kafamı salladım.

"Tesadüflere inanmazsın!" dedi benim aklımdakileri öğrenmek istercesine. Omuzlarımı sallayarak bakışlarımı ondan çektim.

"Yalnız sağlam adam." Bunu söylerken gıpta ederek demişti.

Yaptığı şey değildir genelde, bir insanı ilk görüşte konumlandırmak. Birkaç gündür gördüğüm bir adamın sağlam adam olup olmadığını bilemezdim. Hem nereden anladı, birde sağlam adam diyor.

"Orası-"Dediğinde yüzümü ona döndürdüm. Çenesiyle arkamı göstererek "...nasıl oldu?"

"Tahir dedenin neler öğrettiğini görmek istedim."

"Kandırma beni." Dedi sertçe.

"Geçirdiğim kriz vücudumu çok zayıflattı. Onunla dövüşürken darbe aldım ve orada patlak verdi."

"İğneler?" Nefesimin daralmaya başladığını hisseder oldum.

"İğneler ne de güç aktarımı hiçbiri işe yaramıyor artık." Daha fazla sorularına maruz kalmak istemediğim için buna bir son verdim.

"Bitti mi sorgun!" Artık sıkılmış ve öfkelenmeye başlamıştım. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda yüzündeki gülümseme daha da büyüdü. Bu ifade benim sinirimi tavan yaptırırken yüzüne doğru yumruğumu savurdum. Havada yakalayarak elimi kendine doğru asıldı ve diğer kolunu omzuma atarak beni kendine doğru çekip sarıldı. Çenesini başımın üzerine yerleştirdiğinde göğsüne kafamı yasladı. Anında gözümden akan yaşlar tişörtünü ıslatmaya başlamıştı bile. Benim gibi onunda gözleri akmaya başlamış olmalıydı, saç diplerimin ıslandığını hissediyordum.

"Özlemimiz hiçbir zaman dinmeyecek." Dedi sesindeki yok oluş parçalanmış ruhlarımızı acı çektirmeyi devam ettirdi. İçimdeki yangın dinmektense körükleniyordu artık. Burası dar gelmeye başladı. Kulağıma dolan kalbinin atış sesi etki etmez oldu. Sığındığım kişi yükümü almıyordu aksine daha da harlıyordu.

"Zamanım azalıyor." Kafamı göğsünden kaldırarak konuştum. "Kontrol etmekte zorlanıyorum." Yüzümü gökyüzüne çevirirken bakışlarım alt katın camına yansıyan bir çift yeşillerde takılı kaldı. Karanlık odanın içerisinde parlayan yeşillerinin odak noktasıydım. Bulunduğu kısım camlarla kaplı olduğu için onu net görebiliyordum. Sol elini cama dayayarak kafasını koluna yaslamış buraya bakıyordu. İçimdeki o daralmışlık hissi artarak büyüdü. Parmaklarımdaki karıncalanma hissetmeye başladım. Güçlerim zayıflıyor olmalıydı. Zayıflıyordu...

"Geldiğin andan beri sürekli değişiyor." Yan tarafımdan gelen ses beynime geç ulaştı. Duydum ama dediklerini algılamam biraz uzun sürdü. Bir çift yeşil gözler kalbimin derinliklerindeki o küçük kız çocuğunu gördüğünü hissettim. Gözyaşlarım artık dinmişti ama içimdeki o küçük kız çocuğu hala ağlıyordu.

"Geldiği andan beri her şeyim değişiyor." Diyebildim algılayabildiğim anda. Dudağımdan dökülen kelimeler beynime ulaşıp ne dediğimi fark etmemi sağladı.

"Ne?" Dedi Hazar şaşkınca.

"Kontrolden çıkan bir gücüm ve hayatım var. Her şey o hayatıma girdiği andan itibaren olmaya başladı." Bakışlarımı zorda olsa yeşillerinden çekerek Hazar'a çevirdim.

"Hazar her şeyi biliyorsun, bu yolun sonu karanlık ve ben içimdeki karanlıkta boğulurken sizi peşimden sürüklüyorum." Parmaklarını saçlarıma çıkararak yüzüme gelen saç tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Güzelim bu yolu karanlığa çeviren sen değilsin. Hayatımızın içine edenleri bulmak benim görevim. Artık beni başından atmayı bırak. Ben her zaman..." Elini yüzüme doğru indirip kalbimin hizasında durdurdu. Parmakları ile kalbimi işaret ederek "...buraya en yakın yerde duracağım. Kaybedişlerin abisiyim ben..."Yüzünde gülümseme peyda olsa da gözlerinin içi gecenin zifiri karanlığıydı.

"Unuttun mu?" Dedi titreyen sesiyle. Kafamı gökyüzüne kaldırarak içinde bulunduğumuz durumdan bir an önce çıkmak istedim. Duygularımın darma duman olduğu bu sürelerde boğuluyormuş hissi beni bitiriyordu.

Biz iki yaralı kuştuk.

"Buraya en yakın yerde duracağım." Dedim tıpkı biraz önce bana yaptığı gibi ona yaparak.

Zamanın öldüremediği aramızdaki konuşmalar olmalıydı. Yerimde biraz silkelenerek ön tarafa doğru döndüm. Bakışlarım istemsizce alt kata kaymıştı ama onu orada göremedim. Vücudumun sakinleşmesini beklerken kontrol etmeye çalıştığım gücümle savaştım. Onu her zaman olduğu yere en derinlere göndererek vücudumun rahatlamasını sağladım. Karıncalanmayan parmaklar her zaman tercihimdi. Önce yapmak istediğim başka bir şey vardı. Arkaya doğru ayaklarımı atıp zemine atladım.

"Nereye?"

"Bu evde kim olduğumu bilmeyen birileri var. İzel'in kim olduğunu göstermeyi unuttuğumu fark ettim. " Ona arkamı dönüp terastan çıkarak odaya geçtim. İçeriye girdiğimde Hazar'da arkamdan gelmeye başladı. "Zemin katı hazırla." Ürkütücü şekilde çıkan sesim odanın içerisinde yankılanırken sesimi Ally'e ulaştırmış oldum.

"Of! İşte benim güzelim!" Hazar arkamdan alkışlayıp tezahüratlar tutmaya başladı. Odadan çıkıp alt kata inmeye başladım. Onların ikinci katta kaldıklarını bildiğimden direk kaldığı odaya doğru ilerledim. En uçtaki odaya ilişen bakışlarım onu camda gördüğüm oda bu olması gerekiyordu. Adımlarım ve o kapıya doğru gitmek isteyen tarafımı bastırıp gitmem gereken asıl kapının karşısına geçtim. Parmağımın dış kısmıyla sert bir şekilde kapıya vurdum. Kapını açılma süresi o kadar uzun geldi ki içeriye dalmamak için kendimi zor tuttum. Sonunda açılan kapıyla birlikte gözüken kişinin şaşkınlığı anbean artmaya başladı. Ona en sevdiğim gülümsememi armağan ettim.

"Takip et beni!" Sert ve yüksek çıkan sesim holde yankılandı. Bedenimi merdivene doğru çevirdiğim zaman duymak istemediğim orman gözlerin sesini işittim. "İzel?" Onu duymamış gibi yaparak adımlarımı hızlandırdım ve merdivenlerden inmeye başladım ama yine kolumdan tutularak durduruldum. Bazı anlar vardı saçlarınız yüzünüze ısrarla yapışır ama siz saçlarınıza kızarsınız. Sebep olan rüzgara değil.

Kolumu sertçe kendime doğru çekince ona dönmek zorunda kaldım. Aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapatıp yüzüne doğru yaklaştım. Ormanlarına dalmadan "Sakın!" dedim.

Gözlerimdeki yangını görmesi umurumda değil. Arkasında duran Çağın'a bakarak "Yürü!" dedim. Benim ona bağırmamla birlikte yerinde durmayı keserek merdivenlerden inmeye başladı. Bende arkasından indim ve onun zemin kata inmesini sağladım. Biz zemin kata inerken arkamızdan Hazar ve Affan 'da geldiler. Zemin kata indiğimizde bizi siyah renkteki kocaman karşıladı. Kapıyı iterek açtığımda yan tarafımda duran Çağın'ı içeriye ittirdim. Onun arkasından bende içeriye gireceğim anda kolum tekrar ve tekrar tutuldu. Artık fazla olmaya başlamıştı. Benim tek bir ters hareketine dayanacak sabrım kalmadı.

"Haddini fazla aşıyorsun." Hiddetle ona dönerek dişlerimin arasından tıslayarak söyledim. Benim bu çıkışıma karşılık kolumu daha çok sıkıp beni kendine doğru asıldı. Bakışlarını gözlerimden çekerek arkama kaydırarak "Ne yapacaksın?" Dedi. Onun bana bu soruşuna karşılık bir süre düşünüyormuş gibi yaptım. Boştaki elimi gözlerinin hizasına çıkartıp parmağımı şaklattım.

"Buldum!" Yüzümdeki heyecanı ve gülümsemeyi gizlemeden konuşmaya devam ettim. "Söylersem sürprizi kaçar." Bunu söylerken ağlayacakmışım gibi konuşmuştum. Bu dengesiz ve onunla dalga geçen hareketlerim her saniye yüzündeki sinir arttırdı. Bileğimi elleri arasından kurtardığım ve elimle yan taraftaki kapıyı işaret ettim. "Sizi en güzel köşeye alalım, Affan Bey."

Bu sefer sabahtır bana yaptığı şeyi ona yaparak kolundan ben tutum, onu gösterdiğim odanın kapısının önüne getirdim. Onu içeriye doğru ittirdiğim anda arkasından hızlıca kapıyı kapattım. Kapının cam kısmından bana bakarak öfke dolu bakışlarını üzerime dikti. Ona gülümseyerek 'Beni fazla uysal tanıdın' dedim.

İçeriye girerek arkamdan kapıyı kapattım. Çağın'ı cam bölmenin önünde bir şeyler mırıldanırken buldum. Aramızda ki mesafeden dolayı dediklerini net duyamıyorum. Burası evin zemin katı, zemin kat komple bu oda ve yan taraftaki küçük odan ibaretti. Burası güçlerimizi kullanabildiğimiz, çalışabildiğimiz ve sınırlarımızı denediğimiz yer. Burası Hazar'ın evi olduğu için genelde o burayı kullanıyor. Ben buraya geldiğimiz zaman genelde evin bu katında daha çok bulunuyorum. Duvarlar bembeyazdı. İçeride iki deri koltuk, karşımdaki duvarda birkaç kesici aletler ve silahlar yer alıyor. Sadece küçük odanın görebildiği kısımda cam duvar yer alıyor. Benim geldiğimi fark eden Çağın cam bölmeden ayrılarak bana doğru gelmeye başladı.

"İz-" Konuşmaya başladığı anda parmağımı dudağımın üzerine koyarak susmasını işaret ettim. Sesi odanın içerisinde kesildiğinde ben konuşmaya başladım. "Öldür beni." Dedim sesim düşündüğümden de nahif çıkmıştı. Adımları sözümle birlikte kesildi ve kaşlarını çatarak ne dediğimi algılamaya çalıştı.

"Gücün ile." Onun bana gelmesi yerine ben ona doğru adımlar atmaya başladım. "An!-aileni öldüren kişiyi öldür." Dedim ellerimi iki yana açarak. O kelimeyi söylemekte zorlansam da içimdeki her şeyi bastırarak dışıma etten duvar ördüm.

"Baksana! Karşındayım! Al intikamını! " Ona doğru durmandan ilerleyen adımlarımla birlikte firar eden kelimelerim odanın içerisinde bir süre yankılandı. O karşımda dudağını hareket ettirdiği anda ben her defasında susturarak ona bir şeyler dedim. Konuşmasını izin vermedim, tıpkı o gün beni dinlemeden yaptığı gibi. Ona yaklaşmadan yan tarafta duran koltuğa ilerlettim bedenimi. Koltuğa oturarak bacak bacak üstüne atıp arkama yaslandım. Bu sürede sessizliğimden faydalanan Çağın konuşmaya başladı.

"Özür dilerim, İzel. Ben bilmiyordum. Bana senin öldürdüğünü söyledi. Bana gösterdiği her şey çok inandırıcıydı. İnandım. O an in-" O böyle konuşmaya devam ettikçe ben daha da sinirlenmeye başladım. "SANA!" Odanın içerisine sesim bir bomba gibi düşerek onu susturdu. "SÖYLEDİKLERİMİ YEMİN BİL ! Dedim ben. Görüyorum ki unutman çok kısa sürmüş." Daha fazla dayanamayarak ayağa kalktım ve ona doğru ilerledim.

"Orada..." dedim de o görüntüleri tekrar hatırladığım. O an nasıl canım yandıysa tekrar yandı. "Sırtıma fırlattığın ağaçlar burada olmamış olsa da senin için özel eşyalar seçtiğimi düşünüyorum." Dedim ona koltuğun olduğu kısımdaki duvarı işaret ederek. Bakışları gösterdiğim yere kaydı zaman "Bir eşya seç!" dedim. Tepkisiz duruşu ayağımı yere ritmik şekilde üç kere sertçe vurmamı sağladı.

"Sabrımı sınıyorsun." Artık vücudumda tutamadığım gücüm parmaklarımın uçuna doğru yayıldı. Elektrik kıvılcımları parmak uçlarımdan firar etti. Bakışlarımı parmaklarımdan dışarıya yayılan elektrik kıvılcımlarına çevirdim. Elimi göğüs hizamda tutarak parmaklarımı hareket ettirdim ve kıvılcımları daha yukarıya doğru çıkartıp indirdim.

"Bana ne yaparsan yap sana zarar vermeyeceğim!" Sesi sessiz odanın içerisinde yankılandı. Onun ani çıkışı yüzünden az kalsın yerimde sıçrayacaktım. Yanlışlıkla ya da kazara kıvılcımları ona bile gönderebilirdim. 'Nıhnıh!' Nidası döküldü dişlerimin arasından.

"Sana zarar vermeyeceğim! Benden istediğini yapmayacağı!" Bana doğru gelerek söyledi. Parmak uçlarımdaki gücü yere doğru göndererek elektrik kıvılcımların ayaklarına doğru ulaşmasını sağladım. Anında dizlerinin üzerine düşerek ağlamaya başladı. Aramızda bulunan mesafeyi kapattım. Yanına vardığımda parmaklarımı yüzüne çıkartarak teninde dolandırdım. Tenine değen her parmağımdan kıvılcımları tenine doğru ilettim. Çenesini o kadar çok sıkıtı ki dişlerinden sesler gelmeye başladı. Elektrik bedenine yayıldıkça gözleri geriye doğru kayar gibi oldu. Parmaklarımı teninden çekip yere çömelerek yüzüyle aynı hizaya geldim.

"İnsan vücudu 220 volt üzerini maruz kaldığı zaman ölümü gerçekleşiyormuş." Hayretle bildiğim bilgiyi ona aktardım. Dişlerimin arasından çıkan kelimeler tıslayarak döküldü. "Sana bunu iletmem saliselerimi bile almaz." Gözlerinin içine bakarak söyledim. Dudağını zorla oynatmaya çalıştı. Canı fazla yandığı belli oluyordu. Her hücresi acı çekiyor olmalıydı ama ben daha oyuna başlamamıştım bile.

"Son kez söylüyorum! Gücünü kullanarak beni öldür!" Çenesinden tutarak kafasını yukarıya doğru kaldırdım. Keskin sesim duvarlara çarparak bana ulaşmıştı, o içimdeki çocuk o anda kayboldu. "Yapmazsan, öldürürüm!" Soğuk sesimden dökülen kelimler ortalığı kırıp döküyordu, bedenimi ayağa kaldırarak üsten ona baktım. Hala hareketsiz öylece duruyordu. Sırtımı ona dönerek uzaklaştım.

"Öldürsen bile yapmayacağım!" Sesi canı yanıyor olduğundan çok az çıkmıştı. Kafamı hafifçe arkaya doğru çevirerek arkamda ki kişiye baktım. Onun canını yaktım, tıpkı benim canımı acımasızca yaktığı gibi. Dudağımda kocaman gülümseme oluştu ve ben gülmeye başladım. Hatta ben güldükçe gözlerimden yaşlar gelmeye başladı. Kendimi sakinleştirip yumruklarımı sıkarak parmaklarımda ki gücü zapt etmeye çalıştım.

"SENİ ÖLDÜREMEM!" Bağırdığında sesi duvarlardan yankılanarak binanın içine yayıldı. Hızlıca ona doğru ilerledim ve dibinde durdum. Gözlerine bakarak içerisindeki dünyayı anlamaya çalıştım. Gözlerinin içi kızarmışı ve ben gözlerindeki o pişmanlık iliklerime kadar hissettim. Kahretsin ki ona her baktığımda bunu hissediyorum ama bana ithamda bulunduğu şeyi unutamıyorum.

"Sen benim ölmediğimi mi düşünüyorsun?" Sesim bu odaya girdiğim andan beri ilk kez yumuşak ve oldukça sakin çıktı. Kaşımı kaldırarak ona kafamı salladım. Bana bir şey demesini bekledim ama hiçbir şey demedi. "Ally sana her şeyi attı değil mi?" Kafasını yavaşça sallayarak yere eğdi.

"Ben... Yıllardır seni bulmak için çalıştım. Sahip olduğum bu şöhret dolu hayatı seni bulmak için elde ettim ama senin hakkında hiçbir şey bulamadım. Bir gün sen beni buldun. Yıllardır aradığım katil beni buldu. " Çağın elini kaldırarak kalbimi işaret etti. "Burası..." dediğinde gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Sanki nefes alamıyordu. "İntikam ateşim seni yakmak istedi. Ölmeni istedim. Annemi –" deme dedim içimden deme. Onu işte hiç deme. Sus artık. Gözlerimi gözlerinden ayırmak istedim ama gözlerimi ayırdığım an yere yığılacakmışım gibi hissettim.

"Babamı..." dedi boğazını değmeyen tişörtünü asılarak "Meleğimin canını alan kişinin ölmesini istedim." Bende ölmek istedim, tıpkı herkesin ölmemi istediği gibi. "Ally'nin bana gönderdiklerini defalarca izledim ve okudum. Gözüm sadece seni gördü. Benim dünyam algılarım kapandı. Sadece içimde intikam yer alıyordu ve içimdeki ateş sanki öyle sönecekti. O ateş öylede sönmeyecekmiş ya. Sen yere düştüğün zaman gözlerime öyle bir baktın ki ben o zaman vicdanımın altında kaldım. Ezildim. " Sözleri sanki gözlerinden geçen her ifadenin karşılığıydı.

"Orada gördüğüm kişi, o an ağlayan kişi sanki Çağın'dı." dedi. İçim daralmaya ve nefesim kesilmeye başladı. Bilekliğimdeki ses gittikçe daha da artmaya başladı. "Ben senin canını yakmak istedim ama canı yanmasını istediğim sen değilmişsin. Yaptığım her şey beni öldürüyor."

"Sana bunu iki kere söyledim. Sözümü yemin bil." Dedim.

"Yapmayacağım anlıyor musun? Ben sana zarar veremem, bu saatten sonra canını canı-" devam etmesini izin vermeden "KES!" dedim. Üzerine doğru bir hışımla giderek parmaklarımı boynuna doladım. Canımı yakan kıvılcımların bedenine doğru akmasını izin verdim.

"SAKIN!" Dediğim anlarda bedeni sarsılmaya başladı. "ONU AKLINDAN SİL!" Boynundan elimi çektiğim anda bedeni yere yığıldı. Bakışları gözlerime iliştiğinde yüzünü yana doğru hafifçe çevirerek gülümsedi. Aptal! O cümlenin sonunu bir kişinin daha getirmesini izin vermeyeceğim. Bedenimi hareket ettirerek çıkışa doğru ilerledim.

"Özür dilerim." Bağırarak arkamdan söyledi. Kapıyı açıp dışarıya çıktığımda içeriye girmek üzere olan beden ile çarpıştım. Kafamı sert şekilde göğsüne vurduğum için geriye doğru sendeledim. Belimden tutarak beni kendine doğru asılıp düşmemi engelledi. Gözlerinde, ormanları bu sefer ateş saçıyordu etrafa.

"Ne yapıyorsun sen?" Bir kez daha sert ve kadifemsi sesini duydum. Bugün sayamadığım kaçıncı hesabını sormasını izin vermeden belimdeki kolunu asıldım. Bu hareketim ile kolunu daha çok sıkıp kurtulma olasılığımı sıfırladı. "Sen içeride ne yaptın öyle?" Dişlerini sıkarak söyledi. Bu da gittikçe sinirli bir adam olamaya başladı. Uysal halleri daha güzeldi.

"Biraz dans edelim dedim ama tutturdu olmaz diye." Belimdeki kolunu kendine doğru asıldı daha ne kadar bedenlerimiz birleşebilirdi bilmiyordum. "Ona zarar verdin. Öldürebilirdin."

"Yeter!" Parmaklarımdaki gücü tenine göndererek bedenimi bedeninden ayırdım. "Bana bir daha hesap sormaya kalkışma. Canını yakarım." Belimden tutarak tekrar kendine asıldı. Bu sefer belimi iki kolu ile sardı. Kafasını yüzüme doğru yaklaştırdığında aramızda çok az mesafe kaldı. Nefesi tenime çarparak dağıldı. Bakışları ise her defasında içimdeki çocuğu görüyormuş hissi yaratıyor.

"Acını canımızı yakarak hafifletemezsin." Yine o eski kadifemsi ses tonuyla söyledi.

Böyle konuştuğu zaman bir müzik aletinden çıkan notalar gibi geliyordu kulağıma. Bedenimdeki kollarını gevşettiği anda kolları arasından çıktım. Ondan bir adım uzaklaşarak ormanlarına baktım. İçime çektiğim nefesle birlikte içime yayıldı kokusu. Daha fazla burada durmak istemediğim için yanından geçerek adım attım. Ben daha adım atamadan bedenim yine bedenine doğru asıldı. Sırtıma kollarını dolayarak kafamı göğsüne bastırdı. Anlık yaşadığım bu olay beni şoka sokarken ben ne yapacağımı bilemedim. Hazar'dan başka biri ilk kez bana sarılmıştı. Tenim titrerken bedenim kasıldı. Dudağımı sıkıca birbirine bastırdım. Her nefes alışımda ciğerlerime kendisine has kokusu yayıldı. Onun kolları sıkıca bedenimi sarmışken benim kollarım iki yanımda öylece durdu.

Acımı canınızı yakarak hafifletemem...

Belime sarılı olan kolları yukarıya doğru çıkarak saçlarımın arasında parmaklarını dolandırdı. Saçlarımın arasında hissettiğim sıcaklık içimde patlayan volkanları yavaşça söndürmeye başladı. Şuan dağılan düşüncelerimi onun bu yaptıklarıyla toparlanmasını izin vermek istemiyorum. Bu yüzden onu tüm gücümle iterek bedenlerimizi ayırdım. Yüzüne bile bakmadan arkama dönerek hızlı bir şekilde oradan ayrıldım. Zemin kattan çıkıp kendime dışarıya attım ve evin arkasındaki o geniş ormana doğru ilerledim. Evden uzaklaşarak ormanın içine iyice girmiştim. Sürekli gözlerimden akan yaşları her defasında silerek yürüyordum. Adımlarım beni bir yere götürüyordu ama bedenim her an yıkılacak gibiydi. Savrulan sadece bedenimle ruhum değildi. Zihnimdeki anılar kendi arasında savrularak beni içini çekiyor.

Bacaklarımda takatin kalmadığını hissederken yüzüme sertçe rüzgar esti. Bedenim arkaya doğru sendelediğinde adımlarım kendiliğinden durmak zorunda kaldı. Evden çıkalı çok zaman olmuş olmalıydı ki gökyüzü karanlığından sıyrılarak güneşi kendine esir etmeye başlamış, güneşle savaşan bulutlar aydınlığın üzerini örterek tekrar karanlığı bırakmak üzereydi. Esen rüzgar ayakta durmamı zorlaştırırken ve artık yürüyecek takati kendimde bulamadığım için yan tarafımda ki koca çınar ağacının altına doğru ilerledim. Adımlarım köklerinin yanında durdu ve bedenimi köklerinin üzerine bıraktım. Altımda ki koca gövde onun uzun yıllardır burada olduğunu gösteriyordu. Kafamı arkaya yaslayarak yaprakların arasından kara bulutları izledim.

Evden ayrıldığımdan beri bedenimden kıvılcımlar dışarıya firar ediyordu. Ben her defasında kontrol edip, içimde bulunan en karanlık noktalara gönderiyordum. Gücümü kontrol edebilmem artık benim için daha zor olmaya başladı.

Onu kontrol edemiyor, eskisinden daha kötü kontrolsüzlüğü başladı. Vücudumda ki karıncalanmayı ve kıvılcımları kontrol etmem uzun sürse de bir nebze olsun kontrolü elime alabildim. "ALLY..."

"ALLY." Bunu sesli söyledim. Beni duyabildiğini bildiğimden içimde tutuğum şeyleri ona söylemek istiyorum. Artık boğazımı yakan, kalbimi daraltan, beynimi bitiren düşünceler dudağımdan dökülebildi.

"Boğuluyorum... Yine geçmişe gittim... Yıllar sonra o anları tekrar ve tekrar yaşadım... " Kafamı arkamdaki ağacın gövdesini defalarca vurdum.

"Hani bana demiştin ya sen, unutursak canımız yanmazdı? Hani zaman acımızı hafifletirdi?" Dudağımdan dökülen kelimeler canımdan dökülen bir parçaydı o an.

"Ally... Yitiriyorum... Ben kendimi yitiriyorum..." Issız ve bir o kadar sessiz ormanın içerisine düşen kelimelerim sessizliği delip geçiyor ve ortalığı yangına çeviriyordu. Yüzüme düşen yağmur damlaları gözyaşlarıma karışarak bedenimde süzüldü. Kapalı olan gözlerimi sıkıca yumarak o içinde bulunduğum anıların yok olmasını istedim.

"İçimde koca bir özlem var ama bu beni neden bitiriyor? "Dudağımdan dökülen her kelime çığlıklarımla uyum sağlayarak melodi oluşturuyordu. "Efendim..." Diyebildiğinde Ally sessi titredi ve o çaresizliği hissettim.

"Küçük kalbiniz omzunuzdaki yükten daha büyük. Biliyorum ruhunuzu yiyip bitiren anıların yok olmasını ve canınızın yanmamasını istiyorsunuz. Var oluşunuzda bile o anılarınız varken şuan o anılarınızı söküp atsak, bedeninize işleyen ve ruhunuzu sıkıp daraltan o acı sanki yok mu olacak? "

O acıyı söküp atsak da, geçmişimi silip atsam da o acı bendim. Geçmeyecekti.

"Zaman sadece bir ilaç değildir. Zaman silikleştirir, alıştırır o acıyı, o ruhunuzu sıkan şeyle yaşamayı öğrenirsiniz. Geçmişinizin her saniyesini olmadık bir anda hatırlaya bilirsiniz. İşte o an dudağınız hafifçe yana kıvrılır ve yüreğinizdeki o yangın var olurken aslında siz olduğunu fark edersiniz. Öyle devam edersiniz." Kafamı vurmayı kestim. Gözlerim bir noktada sabitlendi o an.

"Birinin size el uzatmasını istiyorsunuz. Kaldırsın, tutsun ve acımı azaltsın istiyorsunuz. Fark etmiyorsunuz ki her defasında o eli siz kendiniz tutuyorsunuz. Elinizi tutulmasını isterken o eli tutanın siz olmasını istiyorsunuz. Yıkıldığınız zaman yıkıldığınız gibi kalkmasını da bilmek istiyorsunuz. " Çünkü ben düştüğümde bir el görmedim. Ben hep o kafayı kendim kaldırdım. Belimi kendim büküp kendim dik durmasını sağladım. Ben kendi kendimin annesi oldum. Ben kendimi büyüttüm.

"Canınız ne kadar yanmış olsa da siz yine sapa sağlam kalktınız. Hem de eskisinde daha güçlü ayağa kalkışlarınız olmuştu bunlar. "

"Bu sefer öyle değil ama."

"Bu sefer karşınızda sizin acımasızca büyütmek zorunda kaldığınız İzel yok. Başka biri var. Yaralı... Size küçük İzel'i hatırlatan biri. Kendi çaresizliğinizi onda görüyorsunuz. Onun gözlerine baktığınızda ne gördünüz?"

"Karanlık odanın içerisinde köşeye sinmiş olan küçük kız çocuğu." Ally konuştukça bedenim bükülürken doğruluyormuş gibi hissediyorum. Bileğimdeki saat ise hala susmamış aksine daha çekilmez bir sesle ötüyordu. "Artık buraya dönseniz iyi olur. Sistemime düşen değerleriniz beni korkutuyor." Onun sesinde ben hep şefkati hissediyordum.

" Hazar'ı çağır. Ev gidecek gücüm yok." Gözlerimi kapanırken bilincim gidip geliyordu ve bir anda gelen uyku beni esir aldı. Gözlerimi arada açabiliyor olsam da kendiliğinden hemen kapanıyordu. Sanki üzerime bir karanlık çöküverdi. Gözlerimi açmaya çalıştım ama bedenimi ele geçiren o uykudan bir türlü kopamadım. Kollarımda bir sıcaklık hissettim ve üzerime bir şey konuldu. Tüm bedenimin üşümesini sonlandırdı. Sırtım o sert ağaç gövdesinden ayrıldı ve o sıcaklığı sırtımda hisseder oldum. Bacaklarımın altın giren o sıcaklıkla birlikte yerden kaldırıldım. Bedenim ve kafam daha yumuşaklıkta ki bir sertliğe dayandı. Her noktamın üşüdüğü kısımlarda sıcaklık hakim oldu. Kafamı burnuma gelen o kokunun üzerine bastırdım, burnumun ucu üşüdüğü için sıcaklığı gördüğünde orada sürtünmeye başladı. Bedenime hakim olan o sıcaklıkla birlikte çok keskin ama beni mayıştıran o koku ayılmamı sağladı. Gözlerim yarı açık vaziyetteyken bedenimi saran o sıcaklığa doğru süzüldüm. Dudaklarımı hareket ettirdiğimde bir fısıltı şeklinde döküldü kelimler.

"Senden onun gelmesini istemedim." Bunu içimden söylemek istemiştim ama galiba dudağımdan firar etmişti kelimeler. Sıcaklıkla birlikte ben daha çok bitkin düşerek kendimi uykuya bıraktım.

"Canınla ne zorun var anlamış değilim." Demişti. Öfke dolu çıkan sesi ormanın içindeki kuşların kaçışını sebep olmuş olmalıydı.

 

 

 

Alandrahlall

11.09.2024

Loading...
0%