Yeni Üyelik
14.
Bölüm

1.Kitap:12.Bölüm

@alandrahlall

 

 

CEHNNEM ASANSÖRÜ

 

12.BÖLÜM

 

   

Bedenim kolları arasında küçük kalırken üzerimize yağmur damlaları düşüyordu. Bir süre sonra hızlanan yağmur yüzümü ıslatmaya başlayınca gözlerimi açmak durumunda kaldım. Kafamın yaslı olduğu sıcak göğsünden kaldırdım. Bakışlarımı kulağımın altında atan kalbin sahibine doğrultum. Onun keskin çene hattı gözlerimin önüne serildi. Hızlanan yağmurla birlikte yüzünden düşen damlaların bir kısmı boynuna doğru ilerlerken bir kısmı da yüzüme damlamaya başladı. Hareket eden bedenimle birlikte onun üzerinde olan bakışlarımdan dolayı dudağı iki tarafa doğru kıvrıldı ve kollarını sıkarak bedenine yapıştırdı. Üşüyen bedenim onun sıcaklığı arasında mayışmıştı. Bilincim gidip gelirken gözlerimi daha fazla açık tutamadım. Uyku ve uyanıklık arasındaydım. Anlayamadığım zaman diliminin sonunda derinlerden onun sesini işittim.

"Onu odasına çıkartıyorum." Yerimde kımıldanırken adım sesleri kesildi ve kapı açılıp kapandı. Seslerin hepsi çok derinden geliyordu. Net olarak bilincim açılmadığı için konuşulan şeyleri algılayamadım. Onun sesini duyduğumda sesi çok yakınımdan geldi.

"İlk sıcak su ile duş aldıracağım." Gözlerimi açmaya çalıştım ama bir işe yaramadı. Bedenim sert zemine bırakıldı ve vücuduma yayılan o sıcaklık kayboldu. Ayakta tutmakta zorlandığım kafam öne doğru düşerken sert bir şeye çarptığında hissettiğim acıdan yüzümü buruşturdum. Bedenim soğuk zeminle temas edince sırtımdan aşağıya ürperti meydana geldi. Eli ilk önce saçlarımın arasında dolandı daha sonra kafamı arkaya doğru ittirerek soğuk zemine dayanmasını sağladı. Evin içine girmiş olmalıydık ve şuanda odamdaki banyodaydık ama ben daha çok üşümeye başlamaya başladım. İçim titrerken, dişlerimin çarpma sesi kulaklarıma ulaşmaya başladı. Böyle kemiklerime kadar üşüyordum. Öyle bir şeydi ki sanki saatlerce ateşin karşısında dursam ısınamayacakmışım gibiydim. Bedenimde ki o soğukluğu alışmaya çalışırken başımdan aşağıya akan soğuk su bedenimi bir anda harekete geçirdi.

"Bir dakika." Dedi işittiğim ses. Suyu bedenimden uzaklaştırmıştı ama ben o soğuk suyu tenimde hissetmiştim. "Rahta dur, az kaldı." Ona kaşlarımı çatarak baktım ama benim doğrulmamı izin vermedi. Suyu ayarlayıp suyu tekrar bedenime çevirdi. İlk su soğuk gelse de bir süre sonra ısındı. Sıcak su ile temas eden bedenim sakinleşip ısınmamı sağladı.

"Ben halledebilirim." Bir yandan parmakları saçlarımın arasında dolanarak oraya masaj yapıyordu. Sesimi duyduğunda ormanları yüzüme düştü. Bir şey demeden gözlerime bakıp tekrar saçlarımı yıkamaya başladı. Bedenimdeki o üşüme artık kaybolurken içim ısınmaya başladı. Suyu üzerimden çekerek kapattı. Yan taraftan havlu ve bornozu alarak karşıma geldi. Ben ayağa kalkmak için hareket edecekken ellerini omzuma koyup beni tekrar oturttu. İlk saçlarıma havluyu sardı, beni oturduğum yerden kaldırdı ve hızlıca bornozu üzerime geçirip duş kabinin içinden çıkarttı.

"Teşekkür ederim." Sesim her zamankinin aksine mırıltı gibi çıktı. Ben daha ona yürüyebileceğimi söyleyemeden beni kucağına aldı. Banyodan çıkarak beni yatağın üzerine bıraktı. Dolabın karşısına geçtiğinde içerisinde birkaç kıyafet alıp hızlıca yanıma geldi. Ormanlarını gözlerime sabitleyerek üzerime doğru eğildi. Onunla aramızda oluşan bu yakınlık boğazımın kurumasını sağlarken sesli yutkunuşum odanın içinde yankılandı. Gözleri yakından o kadar yeşildi ki içine doğru çekiliyormuşum gibi hissediyorum. Bakışlarımı ormanlarından çekmezken onunkiler gözlerimden aşağıya doğru kaydı. Verdiği her nefes yüzümde yayılıyordu. Bacaklarımın üzerinde ağırlık hissettim.

"Üzerini giyin, ben kapının dışında senin giyinmeni bekliyorum." Söylediklerini algılamam o kadar uzun sürdü ki bu süre zarfında yüzüne öylece baktım. Bedenini üzerimden kaldırdığı zaman kafamı hafifçe salladım. Bunu isteyerek yapmamıştım. Sanki onun ormanlarına baktığımda farklı bir şey oluyor gibiydi. Bu saçma düşünceyi beynimden atmak için üzerimdeki kıyafetleri kenara bırakıp ayağa kalktım.

"Üzerini giyindiğinde bana seslen." Kapıyı kapatıp dışarıya çıktı. Elimdeki kıyafetleri kenara fırlatarak kendimi sırt üstü yatağa attım. Bakışlarımı beyaz tavana sabitledim. Öylece düşündüm. Üzerimdeki ve saçlarıma sarılı havluları hissettikçe içim burkuluyor. Göğsümdeki his yanağımın aşağıya doğru ıslanmasını sağladı. Dudağımı sıkıca birbirine bastırıp gözlerimi yumdum. İçime derince nefes çekerek kendime birkaç dakika verdim.

'İlk kez biri... Ally...' Kafam yana doğru düştü, orman gözler o kapının arkasından parlayarak bana bakıyordu sanki. 'Düştüğüm zaman elimden tuttu...' Ally'nin ormanda bana demiş oldukları zihnim üşüştü. ' İlk kez biri...' Devamını getiremediğim o cümlenin sonu oldukça can yakıcı.

İçine girdiğim bu ağır duygu girdabından çıkmak için yataktan kalktım. Bedenimdeki o bitkinlik tekrar gün yüzüne çıktı. Üzerimi pijamaları giyerek yatağın içine girdim. Bedenim yorganın altında ısınmaya başlarken bilincim de kaymaya başladı.

"Ally odanı içerisi çok soğuk sıcaklığı yükselt." Der demez kapı vuruldu, benim bir şey dememi beklemeden kapı açıldı. "Bana seslenmedin ama giyindiğini düşünerek içeriye giriyorum." Dedi. Benden ses çıkmayınca kapıda öylece durmayı keserek içeriye girdi. Kapıyı kapatarak elindeki su bardağıyla yanıma doğru geldi. Yan tarafıma oturup elini kafamın altına doğru uzattı. Kafamla birlikte bedenimi hafifçe kaldırdığında dudağımın arasından ilacı gönderdi ve bardağı uzatarak içmemi işaret etti. Ağzımdaki ilacı yutmayıp keskin bakışlarımı yüzüne diktim.

"Ormanda saatlerce soğukta kalıp ıslandın. Sen giyinirken Hazar getirip ilacı bana verdi." Benim ilaç içmem gerektiğini söyleyen olmadı. Bileğimi yorganın içerisinden çıkartım, dudağıma yaslı duran bardağı tutan bileğini tuttum. Tenine değen tenim anında titreyerek içimi ısıttı. Bu oluşan şey yüzünden kaşlarımı az kalsın çatıyordum, hızlıca kendimi toparladım ve hissettiğim şeyi olmamış gibi farz ederek ifadesizce bakmaya devam ettim.

"İçmelisiniz efendim." Aramızdaki bu sessiz bakışları durduran Ally'nin odanın içerisinde duyulan sesi oldu. Odaya girdiği andan beri yüzünden silinmeyen o gülümseme tebessüme dönüştü. Bileğini bırakıp elimi tekrar yoganın içine soktum. Onun yardımı ile suyu içip ilacı yuttum. Yatakta rahat konuma geçerek kendimi uykunun kollarını bırakmaya hazır hale getirdim. Onun hale gitmeyip bana baktığını biliyor olmak göğsümü sıkıştırıyor, birinin beni izlemesi rahatsız edici olmalıydı. Hareket eden bedenini hissedince bileğini tutup onu kendime doğru asıldım. Dengesini sağlayamayıp üzerime düşeceği anda sağ elini yüzümün yan tarafına yerleştirip oradan destek aldı. Yaptığım bu aptalca hareket yüzünden yüzlerimizin arasındaki mesafeyi azaltmış oldum. Verdiğim nefes onun nefesine karışıyor, onun nefesi ise aldığım nefes karış hale geldi. Boğazımı temizleyerek onun şaşkın bakışları altında konuştum. "Uyandığımda hepimiz gideceğiz. Herkes hazır olsun ve Çağın'ının kaçmasını izin vermeyin. Sakın!" dudağımdan dökülen her kelime boğazımda keskin acı meydana getirdi. Bakışları gözlerimden bir saniye bile ayrılmazken ben zaten ormanlarına düşmüştüm. Yüzü yüzüme doğru yaklaşıyordu, sanki zaman aramızdaki mesafeyi yok ediyordu. Bedenini birden doğrultarak üzerimden kalktı. Bana bir şey demeden odadan çıkıp gitti. Kendimde düşünecek saniyeler yaratamadan mayışan bedenimi uykuya bıraktım.

...

Yüzüme çarpan ışık gözlerimin açılmasını sağladı. Odanın içi aydınlanmış, perdeler açılmıştı ve pencereden giren gün ışığı yüzüme kadar ulaşmıştı. Güneşin o yakıcı sıcaklığı yüzümü ve bedenimi kapladığı için gözlerimi kapatmak zorunda kaldım. Bedenimi diğer tarafa çevirip tekrar gözlerimi kapattım. Dudağımdan dökülen mırıltılar eşliğinde yorganı üzerimden atıp yatak başlığına yaslandım. Sadece bu yetmiyormuş gibi birde bilekliğimden insanı sinir eden bir ses yankılanıyordu. Bilekliğin ekranına basarak o sinir edici sesi susturdum.

"Günaydın efendim."

"Günaydın Ally." Sesim güçlü çıkmıştı. Kendimi toparlamış olmalıyım. Uyku ve içtiğim ilaç bedenimi toparlamış. En sonki halimi düşününce bir günde toparlanabilmiş olmam beni fazlaca şaşırttı. "Efendim, dünyada sekizinci gününüz." İşittiğim kelimeler beynimdeki çanların hepsinin aynı anda çalmasını sebep oldu. "Ne!" Şaşkınlığımla birlikte yataktan hızlıca kalktım.

"Efendim, dünyadaki ilk gününüz de Çağın'ın size saldırması sonucunda sırtınızdaki yara ve geçirdiğiniz kriz sizin üç gün boyunca uyumanızı sağladı."

"Uyandığınız da Çağın Beyle olan konuşmanız sonucunda ormanda tekrar geçirdiğiniz kriz yüzünden üç gün boyunca uyudunuz. "

"Bugün ise dünyada ki sekizinci gününüzün sabahı, sizi uyandırma sebebim ise artık güç seviyeniz asansörü çağırabilecek seviyeye ulaştı. Bu yüzden bugün sizi uyandırdım ve ıslandığınız için geçirdiğiniz gribi atlattınız. Artık toparlandınız. Evrenimize geri dönebiliriz."

"Ally biraz süre tanı bana." Diyebildim. Kolumu hareket ettirdiğimde kolumda acı hissettim. Kolumda takılı olan serumu gördüm, bitmiş olan serumu çıkartıp banyoya doğru ilerledim. Banyoda işlerimi halledip duş aldım. Bedenime sardığım havluyla odaya girdim. Bu evde birkaç kıyafetim ve eşyalarım bulunuyordu. Dünyaya geldiğimde burada bulunduğum süre zarfında ihtiyacım olabilecek her şey yer alıyordu. Dolaptan siyah kol kısımları tülle kaplı, sırt ve göğüs kısmında çapraz dekolteleri mevcut olan elbiseyi alıp giydim. Aynanın karşısına geçerek saçlarımı tarayıp kuruttum, hafif dalga şekli verdim, yüzüme klasik makyajımı yapıp küpe ve yüzük taktım. Ayakkabılarımın olduğu dolaptan da gold renkteki ince topuklu ve bilek kısmı bağlamaları ayakkabılarımı giydim. Çantalarımın arasından küçük siyah çantamı aldım. İçine ihtiyacım olacak eşyaları koyup son olarak parfümü sıkıp odadan çıkmaya hazırdım.

"Ally devam et." Aynadan kendime baştan aşağıya bir süzdüm. Çok güzel olmuştum.

"Asansörü çağırıp buraya gelmelisiniz." Kapı kulpunu tutup odadan çıkmaya hazırlanırken " Hazar'ı da alıp buraya gelmek zorundasınız." Ally'nin son söylemiş olduğu elimin kapı kulpunda öylece kalmasını sebep oldu. "Hazar gelmez! Bu imkansız!" Omzuma yayılan saçlarımı geriye attım.

"Hazar'ı öğrenmiş olabilirler. Sistemi kontrol etmeniz gerekiyor." Sistemi kontrol etmem gerekiyor. Bu bana kadar uzanıyorsa ortada çok mühim bir şey vardı." Bir mesaj var. Benim açma yetkimin olmadığı bir mesaj." Sistemime ilk kez bir mesaj düşmüştü.

"Onu arkanızda bırakıp gelirseniz onu da kaybedebiliriz." Bunu söylemekten çekinir gibi hızlıca söyledi. "Hazar'ın bundan haberi var mı?"

"Sizin söylemenizin daha uygun olacağını düşünüyorum." Kapıyı arkamdan kapatıp merdivenlerden inmeye başladım. Evde ne ses duyuluyordu nede birini görebilmiştim. Adımlarımı merdivenin karşısındaki mutfağa çevirdim ama kimseyi geremedim. Odaları kontrol ettiğimde sonunda girişteki odada şöminenin başında oturan Çağın'ı gördüm. Bakışlarını yanan şömineden bana çevirdi. "Hazan nerede?" dedim hemen. Elindeki fincanı kenara bırakarak ayağa kalktı. Bana doğru gelemeye başladığında "İyi misin? Sana çorba yapmıştım. Çorba içmek için erken saat olabilir olsun, hastayken çorba içmen iyi gelecektir. " dedi. Bakışları oldukça mahcup, yüzündeki durgunluk fark edilir cinstendi.

"Hazar nerede?" dedim sorumu yenileyerek. Kafasını sallayıp derin nefes aldı. Omuz silkerek "Garajda. " Orada arabalar ile ilgileniyor olmalıydı. "Affan ile spor yapıyorlar." Kalktığı yere geri oturdu. Yüzündeki gülümseme ona olan tepkim yüzünden söndü ve bakışlarını ben gelmeden önceki gibi şömineye çevirdi. Odadan çıkarken ona seslendim.

"Toparlan."

Evden çıkıp garaja doğru ilerledim. Açık olan garaj kapısından içeriye girdim. Girer girmez gördüğüm manzara Hazar ve Affan'ın dövüşüyor olmasıydı. Girişte durmayı keserek onlara doğru birkaç adım attığım. Topuklu ayakkabımdan çıkan ses içeride yankılanırken onlar benim geldiğimi hala fark etmediler. Karşımda ter içinde kalmış ikiliye baktım. Hazar'ın dudağı patlamış ve kanıyorken, Affan'ın ise kaşı yarılmış yüzüne doğru kan akıyordu. Birbirlerine vermiş oldukları bu zarara rağmen hala birbirlerine yumruklarını savurarak dövüşmeye devam ediyorlar. Ellerimi birbirine vurarak onları alkışlamaya başladım ve bu sürede yan tarafımda duran aşk yaşadığım arabama doğru ilerledim. Yanına vardığımda kaputunun üzerine çıkarak oturdum. Bu sürede alkış yapmayı kesmemiştim. Sonunda benim varlığımı fark etmişlerdi, alkış sesim onları birbirinden ayırarak bana dönmelerini sağladı. Bağırarak "Mükemmelsiniz." dedim aynı zamanda alkışlamayı devam ettim.

"Eğğ! Maç kaç kaç?" dedim alkışlamayı bırakıp. Üzerlerinde bakışlarımı dolandırdığımda öfke dolu bakışları kaybolarak şaşkınlık yerini aldı. "Berabere devam ediyor galiba." Hazar "İzel ne zaman uyandın sen?" dedi dudağını silerek. Kaputtan inip onarlın yanına vardım. Hazar'ın dudağını ve Affan'ın kaşını gösterdim. "Berabere biten maçlar çok sıkıcı olur." Hazar üzerindeki şaşkınlığı atarak bana yaklaştı, elini anlıma koyduğunda elini sertçe ittim. Öfkem saçan bakışlarımı üzerlerinde dolandırdım. "Hazırlanın 10 dakika içerisinde gidiyoruz. "Arkama dönerek yürüdüm. Çıkışa geldiğim halde onlardan bir ses duymamıştım. Kafamı arkaya doğru çevirdiğimde onları arabalardan birinin başında bir şeyler konuşurken gördüm.

"5 dakika kaldı!"

Daha yeni uyanmıştım ama saniyesinde beni sinir edebiliyorlar. Mükemmel. Galiba ben artık sakin bir zaman geçiremeyecektim. Keskin bakışlarımı üzerlerine diktim. Affan daha fazla orada durmaktan vazgeçerek garajın çıkışına doğru gelmeye başladı. Yanımdan geçerken gözlerini gözlerimi sabitleyip kolunu koluma temas ettirerek yanımdan geçip garajdan çıktı. Onun çıkmasıyla kapının kapanma sesi yankılandı içeride. Bakışlarımı kapanan kapıda takılı kalırken kolumun temas ettiği yer yanıyordu. İçime keskin nefes çekip arkama döndüm. Hazar'ı kum torbasının karşısına geçmiş yumruklarını hizalarken gördüm. Gözlerimi yumup birkaç adım attım. En azından birileri beni dinliyordu.

"Hazan?" Dedim içimdeki öfkeyi sakinleştirerek. "Hı?" nidası döküldü. Yumruğunu arka arkaya kum torbasını geçirirken yüzündeki ifadesizliği kaybolarak soğuk bir fırtınayı çağrıştırdı. Nasıl diyeceğimi bilemediğim anlarda genel olarak direk söylerdim. "Sende geliyorsun!" Ayağımı yere ritmik şekilde vururken bakışlarımı ondan bir saniye bile olsun çekmedim. Söylediklerimi işittiğinde kum torbasına savurduğu yumrukları havada asılı kaldı, bedeni kas katı kesilirken kafasını yavaşça bana doğru çevirdi ve o gözlerindeki fırtına bana ulaştı. Tenimi sararken bedenimi buz kestirdi.

"Bende?" Dudağından dökülen kelime bedenimi sarmış buzun içinde kas katı kesilmemi sağladı. Bedenini hareket ettirip çatık kaşları ile bana doğru yürüyerek birkaç adım ilerimde durdu.

"Hazar..." Diyebildim. Gözlerinin içi kızarmaya başladı, teninin rengi birkaç ton beyazlarken gözlerinde gördüklerimi bir daha yaşamaya başladım. Gözlerimizin önüne serilen anıları def ederek andan kopmamaya çalıştım.

"Bir mesaj gelmiş." Dedim.

Bakışlarımı ondan çekerek arabalarda dolandırdım. "Ally'nin yetkisi dışında kalan bir mesaj." Sesim kısılmıştı bunu söylerken. Gözlerimi ne kadar uzak tutmaya çalışsam da gözlerinde sabitlendi. Gözlerindeki ifade söylediklerimle birlikte anbean değişti.

Ne düşünmesi gerektiğini bilemediği aşikardı. Onu bir kere benimle gelmesini söylemiştim. O günün her bir noktası ikimizin de dün gibi aklındaydı. Bu sefer ikinci defa gelmesini söylüyordum. Benim ona gelmesini söylememin ne ifade ettiğini biliyordu. Bu söylediğimin onda neleri anımsattığını anlayabiliyordum.

Biz o günden hiçbir zaman ayrılamamıştık ki.

"Son 7 dakikan." İçine girdiğimiz havanın değişmesi için kalan dakikayı hatırlattım. Zaten gözlerimin dolmasını daha fazla engel olamıyordum. Arkamı dönerek çıkışa doğru ilerledim. Ona gerekli şeyleri söylemeyi ihmal etmedim.

"Asansörü buraya çağıracağım. Seni öğrenmiş olabilirler. Benim burada olduğumu hatta bizim burada olduğumuzu bile. Her şeyi yok et. Arkamızda hiçbir iz kalmasın."

Garajın kapısı açılır açılmaz kendimi dışarıya attım. Bakışlarımı gökyüzüne çıkardığımda kara bulutlar içimi daha da karartı. Adımlarımı hızlandırarak kapıya doğru ilerlerken arkamdan gelen adım seslerini işitebiliyordum. Açılan kapıyla birlikte dudağım yana doğru kıvrıldı. İçeriye girerek şöminenin yanına geçip oturdum. Bileklikten Ally'e komutları verdim, komutumla birlikte asansörü buraya göndertmeyi başlattı. Yanan ateş içimdeki yangını daha çok düşünmemi sağlattı. Burada durmaktan vazgeçerek kendimi alt kata attım. Kendimi toparlamaya çalıştım. Kriz üstüne kriz beni öldürecekti. Aklımdaki her anıyı en ücra köşelere attım. Adımlarım zeminin üzerine dolanırken heyecanlanmaya başlamıştım.

Evimi özlemiştim.

Eğer bir evim varsa evimi özlemiştim.

Zemin katta asansörün gelmesini beklerken biraz üşüdüğümü hissettim. Hala iyileşememiş olmalıydım zaten vücudumdaki kırgınlığı hissedebiliyorum. Şu aralar vücudum ile savaş halindeydim. Sürekli kendime zarar verir olmuştum. O an zihnime bir sahne düştü. 'Canınla ne zorun var anlamış değilim.' Adımlarım durduğunda zemindeki dalgın bakışlarımı yerden kaldırarak karşıma çevirdim. Baktığım yerde oysaki onu görmeyi beklemiyordum. Karşımda ormanlarını, onun can yakan yeşillerini görmeyi beklemiyordum.

"En son geldiğimi düşünüyordum." Yanıma doğru gelirken gözlerini gözlerimden çekmedi. Karşımda durduğunda artık o yeşilleri daha can yakıcı mesafede duruyordu. Kollarını bağlayarak bakışlarını üzerime dikti. Beni baştan aşağıya incelemeye başladığında bende onun bana yaptığı gibi onu inceledim. Ayağında siyah ayakkabı, bacaklarını saran açık renkte kot pantolon, üzerinde siyah triko balıkçı yaka kazak ve onun üzerinde siyah ceket vardı. Bileğindeki saat damarlarını çok fazla ortaya çıkmasını sağlamıştı. Karşımda kollarını bağlayarak duruyor olması vücudundaki kaslarını net ortaya çıkartmıştı. Yüzü ve o hayran edici yeşilleri sanki bana doğru yaklaşıyordu. Yüzlerimizin arasındaki mesafeyi saniyeler yok ediyormuş gibiydi. Sanki nefes alsam dudağının arasından firar eden nefesi ciğerime ulaşacaktı.

Islık seslerini işittiğimde bana yaklaşan yüzü uzaklaştı, karşımdan çekilerek bedenini yan tarafımdaki duvara yasladı. O yeşilleri hala üzerimdeydi. Merdivenlerden ıslık çalarak inan Hazar yakasını düzelterek yanımıza ulaştı. Yeşillerinden bakışlarımı çekerek Hazar'a baktım. Her zaman ki gibi siyah kot, siyah gömlek ve sol eliyle tutuyor olduğu siyah ceketini omzundan sarkıtarak karşıma geçti.

Onun bu neşe dolu hallerine gülümseyerek işaret parmağımla dudağımı işaret ettim. İşaret parmağımı indirdiğim zaman elimi yumruk haline getirip dudağına doğru savurdum. Dudağından açı dolu nida döküldü. Yüzündeki gülümseme ona yumruk atmamla daha çok genişledi.

"Güzelim..." Dedi saçlarımı karıştırarak.

Bu hareketini hiç sevmiyordum. Omzuna doğru bir yumruk savurduğumda elinden kurtulabildim. Ondan uzaklaşarak ileriye doğru yürüdüm. Tekrardan ıslık çalmaya başladı. Onun bu neşeli hali ve ıslık çalışlar onun gözlerinde gördüğüm ifadeyi öldürmüyor. Benim gördüklerimi örtmeye yetmiyor.

Düşünmek istemediğim bütün kötü sahneler benden izinsiz olarak zihnime ilişti o anda.

Onun üzülmesini istemiyorum. 'Ally, beni duyuyor musun?' Diyerek Ally'den bir tepki gelmesini bekledim. 'Geldiğimizde hiçbir şey eskisi gibi olmasın. Unuttuğum ya da hatırlamadığım ne varsa yenisiyle değiştir.' Dedim ama hala Ally'den bir ses gelmedi.

Daha asansör ve Çağın da gelmemişti. Üst kattan gürültülü bir ses duyuldu, arkama dönerek bakışlarımı Hazar'a çevirdim. O da ne olduğunu anlammış olmalıydı ki bana kafasını salladı sonra biraz önce gelen ses merdivenlerden gelmeye başladı. Bedenimi toparlayarak gücümü parmak uçlarıma toparladım. O anda görüş açımıza koşarak Çağın girdi. Nefes nefese kalmış şekilde dizlerine tutarak karşımda durduğu zaman derin nefesler aldı üst üste.

'Emredersiniz, efendim.' Dedi o anda Ally.

"Ne oluyor?" Bakışlarını yerden çekip bana çevirdiğinde sırtında yere doğru kayan çantasını düzelterek dik durmaya çalıştı. Nefes nefese konuşmaya başladı.

"Geç kaldığım için koşarak geldim." Konuşurken birkaç kez öksürdü, devam etti. "Alt kattaki tüm odalara baktım hatta dışarıya bile. En sonunda burası aklıma gelince aşağıya indim. Tabi bunları yaparken..." dediğinde Hazar'a doğru yaklaşıp karşısında durdu. Yüzünü acayip bir şekle sokarak ellerini birleştirip çenesinin altına yerleştirdi. Alt dudağını dışarıya doğru sarkıtarak "Biraz..."dedi gözlerini defalarca açıp kapatarak. "Eşyalarını kırmış olabilirim." Dediğinde gözlerini iyice açıp bir kez bile kırpmadan Hazar'a bakmaya başladı.

Birkaç dakika hepimiz sadece Çağın'a baktık.

Hazar karşılaştığı bu beklenmedik hareket yüzünden öylece kalmıştı. Dudaklarımı dişleyip gülmemek için kendimi kastım. Hala aynı bakış ile Hazar'a bakmaya devam edince daha fazla dayanamadım. Dudaklarımdan firar eden gülme sesi duvarlara çarparak zemin katta yankılandı. Hazar gülmemle birlikte içinde bulunduğu durumdan çıkarak Çağın'ın kafasına beşliği geçirdi. Onun yanından ayrılarak yan tarafımda durdu. O da Affan gibi sırtını duvara dayayarak beklemeye başladı.

Gülmemi sonunda durdurabildiğim zaman Affan ile göz göze geldim. Onun keskin yeşilleriyle karşılaştığım zaman buz kesti bedenim. Gözleri öyle derin bakıyordu ki harelerinin içinde kaybolacaktım. Gözlerimi ondan çekip Çağın'ın yanına gittim. Omzuna elime koyarak "Hazar'ı öp de seni affetsin." dediğimde Affan da bana katılarak güldü.

"Ne? Ben erkeklere öpmem!" Benden uzaklaşıp karşıdaki duvarın yanına gitti. Nerde kaldı bu asansör diye içimden geçirdiğim anda saatim ötmeye başladı. Arkama dönerek bakışlarımı ortaya çıkan asansöre diktim. Hazar'la birlikte ona doğru ilerledik

"Vay be!" dedi Çağın.

Affan da yanımıza geldiğinde Çağın'da yanına geçti. Asansörün kapıları açıldığında elim ile işaret ettim. Affan ve Çağın asansöre geçtiklerinde arkamda duruşunu bozmadan hala aynı yerinde duran Hazar'a baktım.

"Hadi." dedim sesimi yumuşatarak. Aynı zamanda kafam ile işaret ettim. Suratı keskinleşirken boynundaki damarları belirginleşmişti. Yüzüme kondurduğum gülümseme ile yanına gidip cebindeki elini çıkartıp tuttum. Bu hareketim ile bakışları asansörden bana döndü. Yüzüme kondurduğum gülümseme ile asansöre doğru ilerledim. Arkamdan onu da asılıp gelmesini sağladım. İkimiz de asansöre bindiğimizde kapı kapandı. Hazar'ın bileğini bırakarak arkama doğru döndüm.

"Gücüm yüzünden bayılabilir ya da kriz geçirebilirim. Herkes sıkıca tutunsun. Yorucu bir yolculuk bizi bekliyor."

Gözlerim anında orman gözlere ilişti, onların beni güvende tutacağını biliyordum, gelirken güvende tutmuştu. Asansörün tuşuna basarak hareket etmesini sağladım. Yanımda duran Hazar'ın stres artarken yerinde duramadı, bedeni titremeye başladı ve yüzü bembeyaz kesildi. Gözlerinin içi kan çanağına dönerken yüzünü ıslatan gözyaşları yüreğime düşen kor bir ateş oldu, yaktı geçti yüreğimi. Sıkışan göğsüme inat Hazar'a doğru yaklaştım, parmaklarının arasından parmaklarımı geçirip bedenimi ona doğru yaklaştırdım. Omzuna denk gelen kafamı yüzüne doğru kaldırdığımda bakışları gözlerime ilişti.

Güven dolu bakmak istedim gözlerine. Her şeyin değiştiğini ve eskisi gibi olmadığını söylemek istedim. Oysaki ikimizde biliyorduk ki hiçbir şey değişmemişti, sağ elimi kolunun üzerine koyarak sıvazladım. Dudağımı iki yana kıvırıp ikimizin duyacağı şekilde 'Kötü değil...' dedim parmaklarımı sıkıp. Koca kemikli parmaklarının içerisinde kaybolan elim ile güç vermeye çalıştım. '-iyi..." Diyebildim. Daha fazla gözlerini bakamayacağım için kafamı omzuna yasladım. Asansör çoktan hareket etmeye başlamıştı. Hazar'ın kasılan bedeni bir süre sonra gevşemeye başladı.

Asansörün duvarları ayna ile kaplı olduğu için yan taraftan bir çift orman gözlerin radarında olduğumu gördüm. Gözleri, çatık kaşları ve belirginleşen çene hattı onu şuan olduğundan da sert gösteriyordu. Onun ormanlarına düşer düşmez içimin titreyişini hissettim. O yeşillerindeki ifade aksine çok farklıydı bu benim istemsizce kasılmamı yol açtı. Küçücük asansör ufalarak bana dar gelmeye başladı. Gözlerimiz bir bütün olmuşken içime derince nefes çektim. Asansörün içerisi gerçekten sıcak olmaya başladı. İlk iş eve gittiğimde bu sorunu çözeceğim.

Asansörün hareketleri kesilerek durdu. Yeşillerinden gözlerimi çekerek önüme döndüm. Bedenimde bir değişiklik hissetmiyor olsam da kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. Kapı açılırken asansörün içerisine Ally'nin sesi duyuldu. Ben ilk kez geçiş yaparken kriz geçirmedim, herhangi bir sorun yaşamadım.

"Hoş geldiniz efendim." Dedi Ally ve devam ederek" Yolculuğunuz nasıl geçti?"

Ben üzerimden şaşkınlığı atmaya çalışırken Çağın, Hazar ile beni ayırarak aramızdan geçerek asansörden indi. Bakışları odaklanmış şekilde cam odaya doğru ilerledi. Cam odanın bütün ışıkları, ekranların hepsi açıktı. Bunların hepsi Çağın'ın dikkatini çekmiş olmalıydı. Asansörden indiği andan beri dudağından şaşkın nidalar dökülüyordu.

"Konuşan kim? Bu tekno dünyada ne? Camdan koca bir bina olamaz değil mi? Şu ekrana bak koca bir duvar. Televizyonlarda gördüğüm camdan ekranlar, bilgisayarlar, klavyeler. Yoksa konuşan bir robot mu?" Şaşkınlığı sesine yansırken sesi olduğundan daha yüksek çıkmıştı bunları söylerken.

"Hayır Çağın Bey. Ben İzel hanımın dostu Ally." Dedi Ally. Ally ve Çağın kendi aralarında konuşurken Hazar karşıma geçti. Gözlerinin içleri dolu dolu olmuşken bana göz kırparak arakasına dönerek cam odaya doğru ilerledi. Cam odaya girer girmez "Ally! Sanal dostum..." dedi sesini düz tutmaya çalışarak ama Ally ile ikimiz sesinde gizlenen bütün duyguları biliyorduk.

"Eski dost, İzel'in..." dediğinde arkamda bir hareketlilik oldu. O hareketlik bana yaklaştığında vücuduma sıçrayan sıcaklığı hissettim. Bedenimin arkasında duran bedenin dudağından dökülen nefesleri boynuma çarparken dudağımı sıkı sıkı kapattım. Saçlarımın arasına doğru kaydırdığı burnunu tam kulağım ile boynumun arasında durduğunda o noktaya nefesini üfledi.

"Kara bulutlarda şimşek çakmayı kesiyormuş." Dedi. Varla yok arası nefes aldığını hissetim ama o hızlıca bedenini bedenimden uzaklaştırdı. Yan tarafımdan geçerken karşıda olan bakışlarımı ona doğru kaydırdım. Yeşillerindeki hoyrat bakışlarının altında kalırken anında çektim bakışlarımı ormanlarından.

"Şifa sadece yağmurda saklı değilmiş." Bedeniyle birlikte yeşilleri de benden ayrılıp cam odaya doğru ilerledi. İstemsizce "Ne?" nidası döküldü dudağımdan. İşaret parmağımı kendime doğru çevirdim, bana mı dedi bu söylediklerini. O şimdi bana ne dedi? Ne?

"Sizi hemen kontrol odasına almalıyız, efendim." Dedi Ally. Onun sesiyle birlikte düşüncelerimin içerinden çıkıp daha fazla asansörün içerisinde durmayı keserek cam odaya ilerledim. Çağın odanın içerisinde gördüğü her noktayı yakından inceleyerek sorularını Ally'e sıralıyordu. Ally'de her sorusuna ses çıkartmadan cevap veriyordu. Hazar koltuğa oturmuş dirseklerini dizlerine dayayarak ellerinin üzerine kafasını yaslayıp düşünceli bakışlarını zeminde gezdiriyordu. O ormanlar ise acil odasının kapısına yaslanıp kollarını bağlamış bakışlarını karşıya sabitlemişti. İlk kez göz göze gelmiyorduk. Acil odaya ilerleyerek yeşillerine bakmadan yanından geçip içeriye girdim. Ben içeriye girdiğimde robot kol devreye girdi.

"Hoş gelmemiş bir çocuk." Dedi robot kol, her zaman ki gibi.

"Kesinlikle katılıyorum sana." Sedyeye uzandım, tüm kontroller hızlıca yapılmaya başlandı. Bakışlarım kapıya kaydı kapının çoktan kapanmıştı. "Ally sesini sadece ben duyacağım. İçeriye robat sesini yansıt."

"Hemen efendim." Robot kol kolumdan kan almış, kalbimi ve diğer organlarımı, kemiklerimi her noktamı kontrol etmeyi devam ederken dikkatimi Ally'e verdim. "İçerideki konuşmaları arkadan düşük seste duymak istiyorum. Sistemin kontrolü sadece sende değil mi?"

"Efendim sistemin kontrolü sadece bende. Her hangi değişiklik yapamazlar."

"Ben yokken bir sorun oldu mu, sistemin gücü ne seviyede?" Ally sorularımı arka arkaya sıralayarak zihnimi delen cevapları hemen almak istiyorum.

"Efendim, siz yokken bir değişiklik olmadı, diğer evrenlerden sorun olduğuna dair kod almadım. Sistemin güç seviyesinde azalmalar meydana geldi şuan yüzde otuz iki oranında güç bulunuyor. Kontrollerinizin bitmesiyle güç aktarımı yapmanız gerekecek. Jeneratörlerinde güçleri bitti onlara güç aktarımı yapmanız gerekiyor." Sol elimi anlıma götürerek kaşlarımın üzerinden anlımı ovaladım. Yüzümü sıvazlayıp bakışlarımı sol tarafımda ki ekrana çevirdim.

"Efendim biliyorum çok fazla konuşmamız gereken konular var. İlk olarak başlamamız gereken yer sizin güç seviyenizin sürekli artıp daha sonra bir anda düşüyor olması." Sesi fazla sert çıktı bunları söylerken. Ben onun sesini çok naif bir ses olarak seçmiştim. Her sinirlendi bir olayda ya da bana kabul ettirmesi gereken konularda böyle yapıyordu.

"Mesajı konuşmak istiyorum." Onun dediğini umursamadan otoriter bir şekilde söyledim. Ally, - n'yi ve m'yi- uzatarak " Efendim." dedi.

"Hazar'ı buraya nasıl getirebildim inan bilmiyorum. Onu burada tutamam. Gözlerimin önünde acı çekmesini razı gelmemi isteme benden. O mesajı açmak ilk yapacağımız şey olacak." Sedyeden doğruldum. Robot kol çoktan koluma serum takmıştı. Onun bitmesini beklemek zorundaydım.

" Efendim yarın tarih 24 Kasım ve biz bir aydır evrenleri kontrol etmeye gitmiyoruz. Orada nasıl sorunlar var bilmiyoruz. Jeneratörleri kontrol edip güç aktarmanız gerekiyor daha yeni dünyadan döndünüz. Değerleriniz çok inişli ve çıkışlı keza gücünüzde öyle. Her hangi bir sorunla karşı karşıya kalırsak tüm bu var ettiğimiz dünya üzerime çöker. Hazar Bey bunu duyduğunda sorun yaratmayacaktır."

"Ayrıca evimizde artık sadece siz yaşamıyorsunuz. İçeride üç kişi var. Üç can. Bunlar oluşturduğunuz dünyanın merkezine giren üç insan. Güç sıfırlanması tüm güvenlik sisteminin saniyede çökmesi demek bunu göze alabiliyorsanız istediğiniz yerden başlayabiliriz." Uzunca bir konuşma yapmış olsa da aklımda onlarca düşünce yer alıyor. Bakışlarım cam duvarda takılı kaldı. Şuanda beynim kör noktadaydı. Konuşamıyordum. Düşünemiyordum.

"Ally..." dedim. Bakışlarım hala yanı yerdeyken. Cam odanın içerisinde yankılanan ses ona ait değildi ama duyulan ses Ally'nin sesi bilgisayardan geliyordu. Bakışlarımı ekrana çevirdim çıkan sonuçları robot kol ekrana yansıttı. Şemalardan gördüğüm şey değerlerimin tekrardan yükselişe geçmesiydi. Vücudumda yükselişe geçen değerlerimin tepkilerini vermeye başladı, hissetmeye başladım yine bana zarar veren gücü.

"Ben." Dudağımdan dökülen kelime yüreğimdeki baskıyı artırdı. Gözümden akan yaşları silerek "Onları izlemek istiyorum. " diyebildim. Sesim sonlara doğru kısılmıştı.

"Efendim tamam ama ilk önce kendinizi sakinleştirmeniz ve gücünüzü kontrol etmeniz gerekiyor. Kendinize zarar veriyorsunuz."

Gözlerimin önü bulanıklaşmaya başladığında sırtıma acı hissetmeye başladım. Bu acı kalbimin sızısından azdı. Kulaklarım uğuldamaya başladı etrafımdaki ışıkları beli belirsiz görüyordum. Mavi ışıklar ortaya çıktı yine o mavi ışıklar, hani benden artık vazgeçmeyen ve sürekli tekrarlayan krizlerim. O mavi ışıklar bedenimin etrafını sarmıştı. Bedenimin öne doğru düştüğünü gördüm ama ne bunu engel olabildim ne kendimi kontrol edebildim. Uğultu sesleri gittikçe arttı ve yakınlaştı. Yüreğimdeki daralma beni içini çekerek bedenimi ele geçirdi.

"İzel!" dedi bir ses. Kafamın öne doğru düşüşünü izliyordum. Bedenim yere düştüğünde gözlerim kendiliğinden kapandı. Yüreğimdeki daralma, kalbimdeki sızı ve sırtımdaki acı o anda kayboldu.

...

Yüzümde ki baskılar artarken tenimde sıcaklık hissettim. Gözlerimi açmaya çalıştığımda biri sanki gözlerimi sıkıca tutuyordu ve bende açamıyordum. Defalarca açmaya çalıştığım. Gözlerimin üzerindeki baskı azalırken sonunda gözlerimi açabildiğim anda bir çift yeşillerin içerisine düştüm. Onun ormanlarına dalarken içimde ki bir yerler sıcacık olmaya başladı. Elimde olmadan gözlerim yine kapandı ama daha sonra tekrar açabildim.

Kulağıma ulaşan ses "Buradayım." Dedi.

Gözümden akan yaş yolunu çizerek yanağımdan boynuma doğru ilerlediğinde tenimde sıcaklık hissettim. O benim akan gözyaşlarımı teker teker silerken ben ağlayarak yeşillerine bakıyordum. Tenime değen ten dokunduğu her noktayı yakıp daha sonra buza çeviriyordu. Dudağını hareket ettirdiğinde o huzur dolu sesi ilişti kulağıma.

"Kriz geçirdin."

Yanağımda dolanan parmakları bu sefer yüzüme yapışan saç tellerimi nazikçe tenimden ayırarak saçlarımın arasına iliştirdi. Bunu yaparken çok naif bir dokunuşla yapıyordu sanki teni dokunduğu tenimi değerli bir şeymiş gibi hissettiriyordu. Dokunduğu her noktam onu öldürebilecek güce sahipken o her defasından da bana dokunuyor, ona ne desem de o yine yanımda bitiyor, canını ne kadar yaksam da her defasında kollarının arasında kendimi buluyorum. Dudağımı hareket ettirmeye çalıştığımda kuruyan dudağım acıdı. Onun parmakları dudağımın üzerinde yerini alırken teninin sıcaklığı tüm vücuduma yayıldı.

"Konuşma, yorgunsun." Bunu söylerken dudağı yana doğru kıvrıldı. Acı çekiyordum ama onun yeşilliklerinde kaybolarak gülümsemesine bağlanmıştım.

"Efendim, efendim."

'Sizi çok seviyor.' Söyledikleri beynimin içinde yankılanırken yeşillerinden çektim gözlerimi. Ally kendi söylediklerini komik bulmuş olmalıydı ki gülüşü beynimde yankılandı.

"Kendini kaybetti." Orman gözler yanılıyor olmalıydı Ally hiç kendini kaybetmiş gibi durmuyor. Kendimi halsiz ve bitkin hissediyorum. Buradan kalkmak istiyordum ama o gücü kendimde bulamadım. Hareket edecek gücüm olmasa da artık Ally'e cevap vermem gerekiyor. Sesi odada ve beynimde yankılanırken tüm sistemin kodları devreye girmişti.

"Ally, iyiyim." Dediğimde her şey sustu. Evin içerisinde koca bir sessizlik oluştu. Dudağımdan dökülen iki kelime her şeyi sessizliğe gömdü.

"Efendim. Efendim. Efendim. Affan Bey onu hemen sedyeye yatırın." Affan vücudumu yerden kaldırarak sedyeye bıraktı ama elleri hala vücudumla temas içindeydi.

"Affan Bey sakın ondan ayrılmayın."

"Tüm değerleriniz sabit. Güç seviyeniz normalinde altında vücudunuz kendini tamir ediyor. Affan Bey sayenizde bu işlem daha hızlı oluşuyor. Sırtındaki iz ne büyüyor ne de küçülüyor. " dediğinde kaşlarım çoktan çatıldı. Bakışlarımı ormanın derinliklerine çevirdim.

"Sana bunu yapma demiştim."

"Efendim. Efendim sakin olmalısınız." Dedi Ally bağırarak.

"All-" dememe kalmadan "EFENDİM SAKİN OLMALISINIZ." olduğundan daha sert şekilde konuştu. Onu bu kadar öfkeli duymak çok zordu. "EFENDİM! SİZİ DEFALARCA UYARDIM. SAKİN OLMALISINIZ. SAKİN!" Biraz önceki sert ve soğuk ses tunu ile. Bakışlarımı ormanlardan çekerek odada dolandırdım.

Hazar'ı kapı girişindeki duvara yaslı, kafasını iki elinin arasını almış şekilde bana bakarken gördüm. Gözlerinin altı morarmıştı ve içi kıpkırmızı olmuştu. Dudağının kenarı kanamış ve çenesine doğru akarak orada kuruya kalmıştı. Bakışlarımı ellerine çıkardım. Saçlarını asılan ellerinin üzeri kızarmış ve orası da kanamıştı. Gördüğüm bu görüntü karşısında boğazıma bir yumru oturdu. Daha fazla Hazar'a bakacak gücüm olmadığında bakışlarımı ondan çektim.

Karşıma baktığımda Çağın'ı gördüm. Onunda yüzünün belli yerlerinde morluklar oluşmuş, kaşı patlamış ve yüzündeki kanlar kurumuştu. Gözlerinin içi kıpkırmızı olmuş ve gözlerinden yanağına doğru boncuk boncuk yaşlar dökülüyordu.

Bakışlarımı bir Hazar'a bir Çağın'da dolaştırdım.

Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Dudağımı ısırdım. Bu gördüklerim, Ally'nin tepkileri zihnimde tek bir şeyi işaret ediyordu. Bedenim yerinde sıçradığında yan tarafıma baktım. Yine orman gözlerin teni tenimde dolanmaya başladı. Ormanlarına daldığım andan beri farklı bir ifade vardı. O anda odanın içerisinde çocukluğumun sesi duyuldu. O küçük İzel'in tek dostu olan çocuğun sesi. İçinde hüznün, öfkenin, sevginin ve korkunun yer aldığı ses odanın duvarlarına yıkarcasına çarpıp oradan kalbimin duvarlarına çarptı.

"EFENDİM! Bir saat elli dakika önce bu odada benim küçük dostumun bir saat kırk üç dakika boyunca kalbi durdu!"

"NEFESİNİZ KESİLDİ!"

"O hırcın çocuğun, asi çocuğun kalbi durdu! Ben gelmiş geçmiş en gelişmiş yapay zeka olarak sizin kalbinizi çalıştıramadım."

"YAPAMADIM! O kalbi tekrar attıramadım!"

"Ben-" Demek istedim ama devamında ne diyeceğimi bilemedim. Nefesim daraldı aldığım nefes boğazımda düğüm oldu. Üzerimdeki kıyafetin yakasını aşağıya doğru çekiştirdim.

"SİZ! Siz geçmişteki açınızı her ortaya çıkardığınızda yok oluyorsunuz!"

"Kendiniz canınızla savaşıyorsunuz! Kendi sonunuzu kendiniz yazıyorsunuz!"

"SİZ O ÇOCUĞU HER DEFASINDA AĞLATARAK ÖLDÜRÜYORSUNUZ!" Tutamadım kendim, sedyeden doğrularak bende onun gibi bağırdım.

"Anlıyor musun? Her yerde onları görüyorum. Dokunduğum toprakta, nefes almak için baktığım gökyüzünde her yerde onları görüyorum. Silmiştim! Bir daha açmamak üzere gömmüştüm en derinlere ama..." Dedim devamını getiremeyerek.

"...onları hatırlatan her şeyde en başa dönüyorsunuz!" devam edemediğim sonu Ally tamamladı.

Sağ tarafımdan gelen ses Ally'le konuşmamızı böldü. Sessiz ama can yakıcı sesiyle Hazar konuşmaya başladı.

"Sen her defasında canınla savaşıyorsun. Her defasında gücünle savaşıyorsun. Her defasında kendinin düşmanı oluyorsun." Dediğinde bakışlarımı can yakan bakışlarından hızlıca çektim.

"Ben..." dediğimde Hazar yerinden kalkarak karşıma geçti.

"Sen bu yola kendini öldürmek için mi çıktın?" Yanıma hızlıca gelip ellerini iki yanağıma koyarak kafamı kendine doğru asıldı.

"Kalbin durdu. Sayamadığım süre kadar uzun. Zümrüt gözlerin kapandı." Dedi yanağıma baskı uygulayarak. Gözlerimden yaşlar hiç akmamış gibi sicim sicim akmaya başladı. "Sen bize..."dediğinde o an nefesi kesilir gibi oldu. Anlımı anlına yaslayarak gözlerini sıkıca yumdu.

"Yapma." Dedi.

Yanağımdaki ellerini çekip sağ elini kalbinin üzerine koyarak birkaç defa hafifçe vurdu.

"Yapma! Yapma! Güzelim! Yapma!" Sessizce çıkan kelimeleri kalbime bir ok gibi saplandı. Daralan içimi burkuşuyla boğuldum.

"Burası çok yanıyor. Lütfen sönmemiş ateşi harlama." Kollarını iki tarafımdan geçirerek belime sıkıca doladı. Kafamı göğsüne bastırıp kollarını bedenime sıkıca sardı. Boğuluyor hissim bedenime dolanan kolları arasında kaybolurken ona yaşattığım acının altında ezilir oldum.

 

Alandrahlall

 

13.09.2024

Loading...
0%