Yeni Üyelik
16.
Bölüm

1.Kitap:13.Bölüm

@alandrahlall

CEHENNEM ASANSÖRÜ

13.BÖLÜM

Bazen bu koca evrenlerin arasında kendimi yalnızlığımın içinde boğuluyormuşum gibi hissediyorum. Bu hisle savaşıyordum her bir anımda. Öyle bir şeydi ki ummadığım anda içime düşüyordu. Beni içimden kemiren bir fare gibi hakim olduğu anda kemirerek bitiriyordu. Tabi bu duygulardan kopabilmek zor, hele bu duyguların içinde yaşıyorsanız bu diğerlerine göre daha da zordu. Kendi içinizde meydana gelen duyguyla kendiniz savaşıyorsunuz ve bunu kimseye göstermemeye çalışarak yapmak zorunda kalıyordunuz. Benim hayatımda bu duyguları yansıtabileceğim biride yoktu ama her an karşıma çıkıp beni öldürme potansiyeline sahip karanlık insan vardı. Bir maske takmak zorunda olmasam da şu sırtımı her zaman dik tutmak zorundaydım.

Sahip olamadığım şeyler çoğunlukta olsa da sahip olduğum Ally vardı. Her anımda yanımda olacak ve zorda kaldığımda beni oradan çıkartacak biriydi o. Belki de girdiğim bu duyguların içerisinden çıkmamı sağlayan en güzel şeydi. Ne kadar bu güzel kelimesiyle uyuşsa da ben bu koca evin içerisinde sıcak nefes arıyordum. Kalbimin köşelerinde kırıntıları dökülü gerçeklik tenimi delip geçiyordu. Gülünç ama ben o kadar kendimle yaşamayı alışmıştım evime girecek olan ormanlardan korkmuştum. İnsan insanla yaşamaktan korkar mıydı?

Sevmeyi öğrendim ben.

Ama unuttum!

Ben aileden başka birinin de sevilebileceğini, bu kişinin kanından olmasa da canın olabileceğini öğrenmiştim. Hayatına giren insanların sana değer verebileceğini ve senin de onları değer verebileceğini öğrenmiştim. Bu öğrenişim kalbinizi kendi elinizle parçalara ayırmak gibiydi.

Sözlerim zihnimdeki sakinliği karşılar cinsten telaffuz olmuyordu. Dudağımdan dökülen kelimelerim karşımdaki kalpleri parçalayabilir cinsten oluyordu. Bunun farkına bile varamıyordum. Kelimelerim bile buza dönmüşken içimdeki sevgiyi gösterebilecek yetileri unutmuştum. Sözlerim gibi kalbimde dönüşmüştü.

Oysa Ally bana her zaman sevgimi gösterebileceğimi, insanlar sevgilerini birbirine gösterdiklerini ve herkes gibi benimde sevgimi göstermem gerektiğini söylerdi. Uzaktı benim için. Uzak kalmıştım. İnsanların her an tattığı bu duygudan uzak kalmıştım.

Sevilmek insanı nasıl hissettirirdi?

Yalnızlığımı uç noktalarda yaşadığım bu evrende yıllar içerisinde bir gün bir köşede ölüp gitmekten korkuyordum. Ne kadar yalnızlığımın içinde boylu boyunca yaşıyor olsam da ben yalnızlığım içinde yalnız ölmekten korkuyordum. İşte günler bugüne düştüğünde ben yıllardır korkumun asıl korkum olmadığını öğrendim.

'İnsanların içinde ölmek yalnız ölmekten daha korkunç.'

Yalnız ölmenin sevdiğimin insanların gözlerinin önünde ölmekten daha korkunç olduğunu öğrendim. Benim eski korkum şimdi ki korkumdan daha masumdu. Yalnız öldüğümde benim geride bırakacağım şey sadece anılarımız olacaktı, onların gözlerinin önünde öldüğümde tüm yaşamışlıklarımızı silerek sadece o an kalacaktı ve ben onlarda o anı bırakacaktım.

Boğazımda ki düğüm içime çektiğim nefesle birlikte genişledi. Kalbimi sıkan eller genişledi oradan boğazımı sardı. Ben bedenimin içinde küçüldüm.

Bedenimi saran kollar gevşeyerek bedenlerimizi ayırdı. Parmakları yüzüme savrulan saçlarımı omzumdan geriye doğru attı. Gözleri gözlerime ulaştığında bir çift gözlerin içinde ki ateşleri gördüm. Yangınından firar eden ateşleri bedenim ateşler içerisinde bıraktı. Ben bir ateş yakmamıştım ben bir ateşi körüklemiştim. Yangınların içinde kalan iki beden birbirini yakmıştı. Ona diyeceğim hiçbir kelime yoktu. Eğer ben gözlerine bakmaya devam edersem o yangının içinde kavrulacaktık.

"Yalnız kalmak istiyorum." Sesimi çıkarabileceğimden emin olmadan konuştum. Bakışlarımı Hazar'ın gözlerinden çekip odanın içerisinde dolandırdım. Çağın odadan çıkıp cam odaya geçti.

"Onlara odalarını gösterirsin." Hazar'a bakmadan konuştum ama o bunu kendisine söylediğimi anlamıştı. Nefesini seslice verip yataktan kalktı. Bana sırtına döndüğünde ona baktım, yüzünü sıvazlayarak odadan çıktı. Hazar'ın arkasında Affan'da ilerledi. Odadan çıkarken içeride Ally'nin sesi yankılandı.

"Hazar Bey!" Cam odaya geçen Hazar geriye döndü. Affan kapıdan çıkmak üzere olduğundan o da durmuştu.

"Bildirimi Efendim ile Affan Bey evrenlerdeki evlerin kontrollerini sağladıklarından sonra açacağız." Yerdeki sabitlenmiş bakışları gözlerime ilişti. Bakışlarından geçen duyguları algılayamadım ama bir süre sonra kafasını salladı.

"Sadece iyi ol. " Dedi arkasına dönüp cam odadan çıktı.

"Ally!" Dedim ama ne ona itiraz edecek ne de evrenlerde dolaşacak gücüm var. Kendimi çok güçsüz hissediyorum. Sadece yatmak ve uyumak istiyorum. Duymaya alışkın olmadığım o otoriter ve sert sesiyle konuştu.

"Efendim gücünüzü sadece Affan Bey kontrol edebiliyor. Artık her an kriz geçirebilecek seviyeye ulaştınız. Sizi Affan Bey olmadan hiçbir yere salmayacak ve göndermeyeceğim. Bu konu tartışmaya kapanmıştır." Eğer ikimizden biri konu tartışmaya kapanmıştır demişse o konuyu kapatır ve üzerine söz söylemezdik. Ally'de bu sözüyle son noktayı koymuştu.

Kapıda durmayı keserek yatağa doğru yaklaşan Affan "Bu şeyi..."dediğinde eli ile beni işaret ederek "...onun dinlenmesi gerekiyorken şimdi yapılması gerekli mi?" ses tonu yüksek perdede dolanarak söyledi. Parmakları sakalarında dolanırken ormanlarında rüzgarlar esiyor gibi hissettim.

"Affan Bey." Ally'nin tekrar o naif sesi duyuldu.

"Ona iyi gelecek." Affan bunun üzerine bir itirazda bulunmayarak kafasını salladı. Odadan çıkıp cam odaya geçtiğinde gözden kayboldu. Yataktan aşağıya ayaklarımı sarkıtıp doğruldum. Kolumdaki bitmiş olan serumu çıkardığımda odaya giren kişiye çevirdim bakışlarımı.

"Ne zaman gidiyoruz?" Anlına serpilen saçları parmaklarının arasında aheste aheste savruldu. Serumu yatağa bırakıp ayağa kalkmaya hazırlandım.

"Odama çıkıp hazırlandığım zaman gidebiliriz."

"Asansörün güç seviyesi evrenler arasında dolaşacak kadar yüksek seviyede. Efendimin, şu birkaç gündür güç seviyesindeki yükseklik onu günlerce evrenler arasında gezinti yapmasını sağlayacak noktalarda dolaşıyor. Onun en kısa sürede güç aktarımı yapması gerekiyor. Gücü aksi yönde ilerlemeli".

'Efendim, tüm kontrolleri siz hazırlanıncaya kadar bitirmiş olacağım. İlk gideceğiniz evrenin güvenlik kontrollerini sağladığımda bildireceğim.' Ally'i bu söylediklerini sadece ben duyabilmiştim. Cip sayesinde onun sesini beynimin içinde duyabilmiştim. Ayağa kalmaya çalıştım.

"Sana yardım edeyim." Dediğinde çoktan yanıma gelmişti. Ben daha cevap vermeden kollarımdan tutup yataktan kalkmamı sağladı. Sedyeden onun desteğiyle kalkabildim. Odadan, cam odadan çıkıp asansöre bindik.

Tek başıma yürüyemeyecek kadar kötü bir halde değildim sadece vücudumda geçirmiş olduğum krizin ve ölümün halsizliği vardı. Ben ölmüştüm. Kalbim durup geri dönmüştü. Sırtımdaki sızı eskisi kadar olmasa da kendini belli edecek seviyede acısı yer alıyordu. Sanki ormanların dünyama giriş yapmasıyla sırtımda ki acıda yapışmıştı.

Asansöre bindiğimizde benim basmamı beklemeden gerekli tuşa bastı, bu hareketiyle birlikte dudağım yana doğru kıvrıldı. Asansör durduğunda çıkıp merdivenlere doğru ilerledik. Odamın önüne gelinceye kadar kolumu bir kez bile bırakmadı, bana destek oldu. Kolumu tutan eline bakıp bakışlarımı ormanlarına diktim. Kapının kulpunu tutup açtım. Bir şey demem gerekiyormuş gibi hissetsem de ona bir şey demedim. Kolumdaki elinin üzerine parmaklarımı yerleştirdim. Tenine değen tenim ateşe dokunmuş gibi uç noktalarım yandı. Gözlerim gözlerindeyken etrafımdaki her şey beyazlandı. Sadece onun orman gözleri ve tenimin altındaki teni vardı. Ben zaman kavramını unuttum, kulaklarım sağır oldu, içine düştüğüm ormanlar ruhumu ruhuna doğru çekip o kalbinin karşına yerleştirmek için caba göstermedi. Emanet bir bedende yaşıyormuş gibi dolanan ruhum ormanların içine düşerek orada yer edindi.

'Efendim gideceğiniz ilk evrenin güvenlik kontrolleri sağlandı.' Beynimde yüksek sesle yankılanan Ally'nin sesiyle elimi elinin üzerinden çekip ormanlarından gözlerimi ayırdım. Odamın kapısından geçip sırtım ona dönük odanın girişinde durdum. Bir süre sonra arkamdan adım sesleri geldiği ve arkama dönmeden kapıyı sertçe kapattım.

"Sen ne yaptığını zannediyorsun? Beynimin içinde bu kadar yüksek seviyede bağırmakta ne demek oluyor? Ben bir insanım, senin enlerin benim zararım olur." Tek nefeste arka arkaya sıraladığım kelimelerim öfkemi dindirmeyi yetmedi.

"Efendim beş kez aynı cümleyi tekrarladım ama siz hiç birinde tepki vermediniz. Beni duyduğunuza bile düşünmüyorum." Ally' bir şey demeyip kendimi ilerideki yatağımın üzerine bıraktım. Sırt üzeri yatıp boş bakışlarımı tavana diktim. Beynim ile kalbimin arasındaki köprüleri ben yıllar önce yıkmıştım. Orada artık bir bağlantı kalmamıştı. O köprü hiç istenmeyecek bir şekilde yıkıldı ve ben o enkazın altında kaldım. Yara bere almış her noktamı hiçe sayıp tekrar o yolda bir köprü inşa eder miydim?

Asla!!!

Yataktan doğrulup giyinme odasına geçtim. Kıyafetlerimin üzerinde dolanan bakışlarımı kesip gözüme ilişen deri straplez elbiseyi aldım. Kahverengi deri elbise dizlerimin birkaç karış yukarısında bitiyordu. Aynı renkte deri uzun kabanı ve dizimin altında biten deri botları alıp giyindim. Hızlıca saçlarımı dalgalı şekil verdim, dudağıma parlak ruj sürüp siyah çantamı aldım. İçine kontrol etiğimde gerekli birkaç eşyam içindeydi. Hazır olduğumdan kıyafet odasından çıktım.

"Ally evrenlerde bütün imkanları sağlamanı istiyorum. Haberin olsun yanıma hiçbir şey almadım." Odamın içerisindeki pencereye ilerledim.

"Her şeyi kontrolünü sağlayıp hazır hale getirdim. Bu sefer o her zamanki eve gideceksiniz. İlk yolumuz o evden geçecek." Odanın içerisinde yankılanan sesi benim gözlerimi ilk açtığım andaki gibiydi. Beni anlık o anlara geri götürdü. Sesim soluğum kesilmişti, kafamı salladım. Bakışlarımı karşımdaki ormanın içerisinde dolandırdım. Düşüncelerim ile ormanlar bir bütün gibiydi. Bir araya geldiğinde bedenimde, zihnimde dinginlik meydana getiriyordu. Benim harladığım ateşi o söndürüyor gibiydi.

"Efendim, Affan Bey sizi asansörün önünde bekliyor."

"Ally-" Ben devam ederken sözümü böldü.

"Hazar Bey odasına geçtiğinde direk banyoya girdi şimdi ise yatağına uzanıyor. Çağın Bey ise alt katta şöminenin yanında oturuyor. Sistemin güvenliğini kırmızıya çıkardım. Güç seviyesi maksimum seviyede ve ormanın güvenliği maksimum seviyeye getirildi. "Benim diyeceğimi benden daha iyi bilen Ally ona soracağım her şeyi ben sormadan cevapladı.

"Siz evrenden geçiş yaptığınızda evden hiç kimse dışarıya çıkmayacak, cam odaya inmeyecek. Sesimi evin içerisinde gerekli olduğu anlarda duyabilecekler. Her anlarını takip edeceğim. Çok önemli bir şey olmadığı sürece onlarla konuşma içerisine girmeyeceğim." Bayılıyorum bazen kızsam da.

"Hazar Bey sizi takip etmek ve izlemek isteyecektir." Evet beklediğim noktayı en sonunda değindi. Demek istediği şu, Hazar Bey sizi izlemek istediğinde onu hayır diyemeyeceğim ve sizi izlemesini sağlayacağım. Pencerenin önünden ayrılıp odadan çıktım. Merdivenlerden inerken sessiz evin içerisinde topuklularımdan çıkan ses yankılandı.

"Hazar'ın Çağın'ı eğitmesini istiyorum. Biz yokken onunla ilgilenmeli. Geldiğimde Çağın'ın eğitimleri tamamlanmış olmalı. " Bunu sesli söylemiş olsam da devamını içimden söyledim. 'Hazar seni zorlayacaktır. Sakın ona bunu izin verme. Çağın'ı eğitmesini söyle. Günün sonunda eğitimleri tamamladığında cam odaya inmesini sağlayabilirsin. Tek başına. Gözün üzerlerinde olsun. Son olarak gelen bildirimin geldiği noktayı bul. Geldiğimde ilk işim o olacak. ' Merdivenlerden inmiştim. Asansörün önünde sadece Ally'nin söylemiyle Affan bulunuyordu ama benim gördüğüm Affan ve Hazar'dı. İkisi bir muhabbetin içindeydi.

'Ally!'

'Efendim siz odadan çıkmadan önce Hazar Bey hızlıca aşağıya indi.' Gerçekten inandım. Kesinlikle yatağında yatan Hazar ben odadan çıkmadan önce jet hızıyla aşağıya inmişti. Ally asla benden Hazar'ı saklamaz. Adımlarımı onlara doğru yönelttiğimde aralarındaki konuşma kesilerek sadece Affan'ın bakışları üzerime çevrildi. Ben yanlarına vardığımda Hazar Affan'a bir şey söyledi, bunu duyamadım. Bana bakmadan yanımda geçip gitti. Onunla birlikte vücudumu ona döndürdüm. Şaşkın bakışlarım üzerine dolanırken o merdivenlere ulaşmıştı. Beni uğurlamadan çekip gidiyordu. Şaşkınlığım dudağımdan döküldü ama o arkasına dönmeden merdivenlerden çıkmaya başladı. Arkama dönüp asansöre doğru ilerledim. Sert adımlarım evin içindeki sessizliği delip geçti. Asansörün içerisine geçmemle Affan'da içeriye girdi. Ona takılan bakışlarım içimdeki öfkeyi daha da harladı. Bana tek kelime etmiyordu ama Affan'la konuşabiliyor onu uğurluyordu.

"Gidelim artık." Hazar'ın bu soğuk davranışı yüzünden tüm modum tekrar düşmüştü. Zaten pek yüksek seviyede olmayan modum güçlü duran tarafımı yıkmıştı. Tuşu bastım.

"O tepeye git ve sesini buradan duyacağım." Geriden gelen ses bana ulaşacak kadar netti. Onun sesiyle birlikte asansörün kapıları kapandı. Önüme doğru savrulan saçlarımı omzumdan geriye doğru savurdum. Aklımdan geçen tek şey o tepeye tekrar gitmekti.

"Direk gidecek miyiz?" Affan'ın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. O derin ormanlarına baktım. Daldığım ormanlarından nefes alıyormuşum gibi içimde derince nefes çektim. O yüzünde hakim olan durgunluk silindi ve bir gülümseme meydana geldi. Sol eli kıvrılan dudağıyla birlikte ensesine doğru çıktı.

"Cam odaya uğramamız gerekiyor mu?" Bakışlarımı çekemediğim ormanlarındayken. Asansörün içerisindeki hoparlörlerden Ally'nin sesi duyuldu.

"Efendim, Affan beyin bilekliğinin kontrolünü sağladım. Sizin bilekliğinizde bir sorun yok. Tuşa basarak gideceğiniz ilk evrene yolculuğunuzu başlata bilirsiniz. Efendim sizin bir isteğiniz var mı?"

"Unutma yeter. 2021'in yaz ayında gittiğimiz evrene gitmek istiyorum. İlk önce oraya uğrayacağız. Ayarlamaları ona göre yapmanı istiyorum."

"Efendim zaten sizi oraya gönderecektim. Tuşa basıp evrenler arası yolculuğu başlatabilirsiniz." Sonunda ormanlardan çıkıp bakışlarımı tuşların olduğu kısma çevirdim. Tuşların üzerinde dolanan parmağım basması gereken tuşun üzerinde durdu ve bastım. Tuşu basmamla birlikte aşağıya doğru hareket eden asansör durdu. Geriye doğru adımlayıp asansörün köşesine sindim. Yan tarafımda duran ormanlarda benim gibi asansörün köşesinde yerini almıştı. Ellerini pantolonun ceplerindeyken bakışları zeminin üzerinde sabitlenmişti.

Bakışlarım üzerinde dolandı. Siyahın üzerine ince beyaz kare çizgilerden oluşan takımı içine ise beyaz renkte tişört giymişti. Üzerinde dikkat çeken bir nokta ise LV yazılı kemeriydi. Takım üzerine öyle bir oturmuştu ki görünüşünü artırmıştı. Anında üzerinden bakışlarımı çektim. Aklıma düşen düşünceler tehlikeliydi hele bu ormanlara sahip birisiyse daha tehlikeliydi.

Ben ne zaman ormanlarına denk düşsem denk düştüğüm onunda ormanlarıydı. Oradan çıkamıyor içine içine çekiliyordum. Hem bakmaktan çekiniyordum hem de bakmak için can atıyordum. Hissettiklerimin azı ve çoğu vardı, ortada buluşan bir noktam olmuyordu. Konu o olduğunda büründüğüm kişilik hep buydu. Kafamı başka yöne doğru çevirdim ama üzerimde hissettiğim bakışlardan gözlerim ait olduğu ormanlara ulaşmak için can çekişti. Anlayamadığım anlarda ben yine ormanlarına denk düştüm. Yine düştüğüm bu ormanlar sessiz bir yolculuk gibi hissettiriyordu bana. Sessizliğe alışkın olan ben bu sessizliğin yabancısı olmuştum.

"Gözlerin çok güzel."

Bir ses yankılandı asansörün içerisinde. Bu ses, bu üç kelime asansörün duvarlarına teker teker çarptı. Bu çarpış yüreğimden kalbime doğru ilerledi ve kalbime çarpan kelimeler ördüğüm duvarları yıkmaya başladı. Yıllardır içimde büyütemediğim kız çocuğunun yaşadığı duvarlar yıkılmaya başladı. Onun evi, onun korunağı olan duvarlar üzerine yıkılmaktan uzak belini dikleştirir cinstendi. Sanki yıkılan duvarlar onun üzerine yıkılmıyordu da güneşi görmesini sağlayacak o boşlukları yaratmaya çalışıyor gibiydi.

'Gözlerin çok güzel.' Ormanlarına itiraf gibiydi.

Ben kurduğum cümlenin şokuna bürünmüşken onun yüzünde gülümseme meydana geldi. Gözlerinin içi kıvrılan dudağıyla birlikte parladı. Biraz önce işittiğim ses bana aitti. O sesin sahibi bendim. Ben. Ben İzel! İlk kez bir adamın gözlerinin içine bakarak iltifat etmiştim.

Ben biraz önce Affan'a 'Gözlerin çok güzel' demiştim. Kendime inanamıyorum. Kaç saattir asansördeyiz hala durmadı. Sadece bulunduğumuz evrende başka bir evrene geçiş yapacaktık. Bu kadar basit bir şeyin bu kadar uzun sürmesi sinirlerimi zorlamaya başladı. Ally üstelik her şeyi kontrol ettiğini söylemişti.

Sonunda asansörün içindeki ışıklar yanıp sönerken bir ses duyuldu. Kapının karşısına geçtim. Kapı yavaşça açılmaya başladı. Sabırsızca ayağımı ritmik tutmaya başladım. Ally'nin sisteminde bir yavaşlık meydana gelmeye başlamıştı. Bunu düzelmemiz gerekiyor, evrene geri döndüğümüzde ilk işlerimden biride bu olacak. Açılan kapıyla birlikte kendimi hemen dışarıya attım.

"Çok güzelsin."

Dışarıya doğru attığım adımlarım durakladı. Bacaklarımdaki kan dolaşımı hızlandı, tüm vücudumdaki kanlar yüzüme ve kalbime istila etti. İçime çektiğim nefes yetersiz olmaya başladı. Aldığım nefes ciğerime ulaşmadan yok oldu. Kalbimde hissettiğim hızlılık kaslarımın kasılmasını sağladı.

Bu evrene adım attığım anda hissettiğim bu değişiklikler fazlaydı. Galiba evrende bir sorun vardı. Daha fazla bu halde durmayı kesip adım atıp asansörden uzaklaştım. Bu evren bana hiç iyi gelmiyordu. Hem aldığım nefesim yetmiyordu hem de kalbime dokunuyordu. Galiba bu yaşımda kalp sahibi olmuştum. Daha fazla kalbim dayanamamış olsa gerek. Girdiği yüklerin altında kalarak o duvarların arasında kalan küçük kızı ve beni kaldıramaz hala gelmişti. Yetemiyordu galiba.

Bu evrenle anlaşamıyor olsak da seviyordum burayı. Kollarımı iki tarafımda genişçe açıp etrafımda döndüm. Saçlarım dönüşümle birlikte esen rüzgarla savruluyordu. Gözlerimin iliştiği her noktadaki manzara gözlerimin içini parlattı. Etrafımda dönmeyi keserek ilerideki dağın uçuna doğru yürüdüm. Ayağımdaki topuklu potlarla bata çıka ilerlemiştim. İşte şimdi aldığım nefesi tam olarak hissedebildim.

Dağların eteklerine serpilmiş bembeyaz bulutlar vardı. Gökyüzü ile yerin arasında uçtan uca bir perde oluşturmuştu bu bulutlar. Beyazlığın üzerine serpilen kızıllık, gökyüzünün renklerini boğan güneşin haşin ışıkları cennetten bir köşeyi anımsatır hisler ekiliyordu gönlüme. Gözlerimin değdiği her nokta nutkumun tutulmasını sağlıyordu. Bu muazzam manzara bedenimden negatifliği emiyor, her şeyi silip götürüyor ve huzur dolduruyordu. Yüreğim, kalbim ve bedenim huzura ermiş gibiydi.

Sağ kolumu ileriye doğru uzatıp gözüme istila eden güneş ışıkları engelledim. Parmaklarımı açıp gözlerime gelmeyecek şekilde ayarladım. Gördüğüm bu manzara eşsizdi. Her şeyi silip atıyordu ve bedenime güç aşılıyor gibi hissediyordum.

Karşımdaki bu manzaraya dokunmak istedim, parmaklarımı ileriye doğru hareket ettirdim. Sanki onları dokunabiliyormuşum gibi hissettim. Bu manzaradaki kaçırdığım saniyeliği önem veriyorum, bu yüzden gözlerimi bir saniye bile kapatmadım. Ben bu beyazlığın hakim olduğu manzaradaki bulutları baktıkça içine doğru çekiliyordum. İçine doğru atlamak, içinde kaybolmak istiyordum.

Sanki ben o beyazlığın içine atladığımda içimdeki kızın karanlığı kaybolacaktı.

İçime çektiğim nefes derin ve oldukça sesliydi.

Burası Rize'de ki en güzel manzaraydı, fikrimce. Bu evrende ki evim Rize'nin bu manzarasının olduğu tepede yer alıyor. Buraya ulaşmak zordu, yolları çok dar ve uçurumlu olduğundan herkesin uğrayacağı bir yer değildi. Ayriyeten bu manzarayı izlemek benim gönlümün bir parçası olmuştu. Benim için burası güvenli bir nokta.

Yüzümdeki sırıtış geldiğim andan beri yüzümde yer edinmişti. Yan tarafımdaki salıncağı gördüm, adımlarım çoktan yanına ulaştı. Salıncağa oturup tekrar karşımdaki eşsiz manzarayı odaklandım.

'Ally iyi ki varsın.'

Parmak uçlarımda durmak canımı acıtmaya başladı. Yüzme doğru esen rüzgar saçlarımı hoyratça savurdu. Bu benim görmemi engellediğinden saçlarımı hemen ördüm. Burnuma o anda artık alıştığım o koku ilişti. Parmaklarımın arasındaki saçları aldı ve kendi örmeye başladı. Yüzümde hoyratça savrulan saçlarım örülmesi ile rahatça manzarayı seyrettim.

Sanki zaman geçtikçe bu manzara beynimdeki kara bulutların dağılmasını sağlıyordu. Sırtımda bir sıcaklık hissettim aynı zamanda kulağımda o sıcak nefesi. Dikkatim anında dağıldı ve yere sıkıca basan parmak uçlarım zemindeki bağlantısını kopardı bedenim ileriye doğru savruldu. Bedenim ileriye doğru savrulurken karnımın üzerine hissettiğim sıcaklık bedenimin ileriye doğru savrulmasını engel oldu. Kolu belime dolanmış, sırtım göğsüne yaslı ve dudağı kulağımın dibinde yerini almıştı. Bedenim bedenin arasında küçücük kalırken bedeni bedenimi sarmıştı.

"Seni sallayacağım." Sesini duyabildim ama anlayamadım. Ayaklarımın yere basmasını izin vermeden sırtımı göğsünden ayırdı ve parmakları sırtımda yerini aldı. Karnımdan kolunu çeker çekmez bedeni ileriye doğru ittirdi. O beni salladıkça bedenim ileriye doğru gidiyordu ve ben bulutları dokunduğumu hissediyordum. Sanki onarlın arasındaydım. Gözlerim anın büyüsünde kaybolurken gözyaşlarım ateş misali tenimde yayıldı. Görebildiğim o manzara buğulandı ve biraz önce nazikçe ördüğü saçlarım rüzgarın etkisiyle çözüldü. Saç tellerim yüzüme savruldu. O an yüreğimdeki o sesi dinledim ve hiçbir şeyi umursamadım. İzel'in alışkın olmadığı bir yanımı bu manzaranın karşısında, yanımda her defasında ormanlarına düştüğüm adama haykırdım.

"Ben yalnızlığımın kol gezdiği bu evrende sadece sizi bulmak istedim. Yaşıyor olmanızı ve yaşamanızı istedim. " Sırtıma temas eden parmakları bedenime güç veriyordu sanki.

"Canımı yakan kişilerin benim uğruma sizin de canınızı yakmasın istedim. Ben hiçbir an ailenize zarar vermek istemedim. Bunu istemedim." Bu kelimeler yüreğimden bir fısıltı gibi yükseliyordu ama dudağımdan dökülürken bir ağıttı.

"Ailemin zarar görmesini istemedim. Ben insanlardan kaçarak hayatımı devam ettirmek istemedim. "

"Bu koca evrenlerde tüm yükün omuzlarıma yüklenmesini istemedim. Ben özlem duyduğum ailemin acısını yüreğimde yaşamak istemedim. Yıllar önce, günler sonra, şuanda ve gelecekte bir anda kaybettiklerimi sarılma özlemi ile yanmayı istemedim. " İçimdeki o çöplüğü bulutlara anlattım.

"Ben-" dudağımı ısırdım. "Ben canımın ölü bedenlerle var edilmesini istemedim." Boğazımdaki acı feryadımın yanında kayboluyordu. İçimi zehirleyen o kanın etrafıma dağılmasını izin verdim.

Bilmiyorum ama ben ilk kez içimde o günü anlatabileceğimi hissettim.

"Ben 10 yaşındaydım. Annem ve babam o gün havanın kararmasına rağmen ıhlamur ağacının çiçeklerini toparlamaya devam ettiler. Ben içeride en sevdiğim çizgi filmini izliyordum. Her gün o karanlığın basmasını ve çok sevdiğim çizgi filmin başlamasını beklerdim. O günde diğer günlerde olduğu gibi kendimi çok kaptırmıştım ve zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim. Sonunda çizgi film bitmişti. Ailemi merak ettiğim için hemen televizyonun karşısından kalktım ve dışarıya çıktım. Elimde de babamın en son doğum günümde aldığı oyuncak ayıcığım vardı. Biliyor musun onu hiç yanımdan ayırmazdım." Bakışlarımı gözlerine doğru çevirdim ama o bedenimi daha sıkı sarıldı. Kolları arasında nefessiz yaşayabileceğim konumda bıraktı beni.

"Bahçeye çıktığımda etrafa bakındım ama onları görememiştim. Bahçe ışıklarının aydınlattığı ıhlamur ağacının yanına koşarak gittim. Boğazımda meydana gelen düğüm beni içine çekercesine hareketlendi.

"Onları ıhlamur ağacının yanında yerde uzanırken buldum. Etraflarına dağılmış ıhlamur ağaçları o kadar güzel kokuyordu ki onlara yaklaştıkça duyduğum tek koku buydu. Onların yanına vardım ve tek tek öptüm, yüzlerini sevdim. Biliyor musun çocuk halimi açıyorum." İçime çektiğim nefes ıhlamur kokusundan uzaktı. Bu ormanları anımsatan bir kokuydu.

"Defalarca seslendim onlara ama onlar bir kez bile ses vermediler. O kapar öpmeme karşılık babam beni gıdıklamadı. Annemin yüzünü o kadar sevmeme rağmen saçlarımı okşayıp beni huzurla doldurmadı. Bunu bilerek yaptıklarını düşünmüştüm. Uyuyor gibi yaptıklarını ve benim asi hallerim yüzünden artık fazla sinirlendiklerini düşünmüştüm. Ben çocukken de böyle asi, istediği olmak zorunda olan, inadı inat biriydim." Yüzümde dolanan sıcaklık yüzümü ıslatan o yakıcı sıcaklıktan uzaktı. O sert ama narince dolanan parmakları yüzümü ıslatan her gözyaşımın üzerinde dolandı.

"Daha fazla öyle durmayı kesip ikisinin arasına geçtim ve onlara sarılarak uzandım." Dudağımdan bir acı dolu inilti firar etti. Dudağımı ısırıp bedenimi kastım.

"Ben onların yanında uyurken onlar yanımda acı çekerek ölüyorlarmış. Oysaki ben sabah onların cansız bedenleriyle uyanacakmışım."

"Aptal ben sabah annemin saçlarımı okşayarak uyandıracağını düşünerek uyumuştum."

"Ben onların soğuk bedenlerini sarıldığımı bilmiyordum. Bilmiyordum." İnan ki bilmiyordum. Bilseydim bu yaşıma kadar yetim büyümeye razı gelir miyim?!

"Sadece çocuktun. Ölümü bilmeyecek kadar çocuktun. Sen sadece çocuktun." Parmakları tenimde dolaşırken dudağından firar eden kelimeler donan beynime ulaşmakta zorlandı. Bedenimi kasmaktan artık titremeye başlamıştı. Diğer kolunu da belime doladı ve beni salıncaktan geriye doğru asıldı. Bedeni arasına alıp kollarını bedenime sardı. Atan kalbi kalbinin çaprazında çarpıyordu. Delice atan kalbi kalbinin buz kesmiş halini bastırıyordu. Can olurcasına çarpan kalbi kalbimi nefes üflercesine savaşıyordu. Ben orman gözlerinin kolları arasında feryat ederek ağlıyordum. Ona ailemi anlatmıştım, bu buzdan kalbimin içindeki yangını ona da sıçratmıştım. İstemeyerek de olsa ben omzumda ki yükü onun omzuna da yüklemiştim.

"Sadece çocuk olmam onların ölmüş olduğunu değiştirmiyor. Ya da sadece çocuk olmam onlar can çekişerek ölüyorlarken uyuduğumu değiştirmiyor. Evet çocuktum ama anlamak zorundaydım. Çizgi film izlemek yerine onlarla durabilirdim." Bakışlarım bir kez bile ormanlarına ulaşmadı.

"Belki ben onları kurtarabilirdim." Bedenimi kolları arasından geriye doğru çektim ve gözlerimi o ormanların içine diktim.

"Onlar gibi ölebilirdim." Kolları arasından çıkıp manzaraya doğru döndüm. "Ama ben yaşıyorum. Onlar o gün o ıhlamur ağacının altında gittiler." Kafamı ona doğru çevirdim.

"Evet belki! Belki! Belkilerin arkasından gelenlerle kendimi suçlaya bilirim. Belki de kendimi öldürebilirim." Her ıhlamur ağacından bahsetsem burnuma hemen annemin kokusu dolardı, şimdi olduğu gibi. Dudağımda yüzümün aksine bir gülümseme meydana geldi.

"Yaşanılanları değiştiremediğim gibi suçlamalarımı da değiştiremiyorum. Çoğu zaman suçlusu olduğum bu kaderin, çoğu zaman sadece yaşanması gereken bir kader olduğunu düşünüyorum."

"Koca bir arafın içerisinde savaşıyorum." Güneş artık batmış o aydınlık gökyüzündeki bulutlar karanlığa teslim olmuştu.

"Bazen kabullendiğim bu kaderin acısını çeken çocuk tarafından mahkum ediliyorum." Dediğimde yanıma doğru gelmeye başladı.

"O yüzden benim Araflarım boğar, yangınlarım ateşe atar insanı."

"Yaşadıklarını kabullenen İzel ayakta duruyorken yaşadıklarının altında kalan o küçük kız çocuğu hala can çekişiyor." Yanıma geldiğinde ellerimi tuttu. Koca ellerinin içine sinen ellerim yerinden razı gelmişti.

"Teşekkür ederim." Dedim Ally'nin bana öğrettiklerine istinaden. Nezaket sahip olduğum en kıymetli hazineydi. Ellerimi kendine doğru asıldığında bedenim bedenine çarptı.

"Güçlü kadınlarda bazen çocuktur." Tenime temas eden her noktası bedenimi sakinleştirecek etkiye sahipti. Belimdeki o çukura ilişen parmakları orada daireler çizmeye başladı ve bütün sinirimin o noktada biriktiğini düşündürdü. Parmaklarının hareketiyle sinirlerim ruhumdan bedenimden firar edercesine.

"Canımı ne kadar yakmış olsanız da ben yine günün sonunda tekrar ayağa kalkacağım." Omzuma iliştirdiği başını boynuma doğru ilerletip o sıcak dudağı buz kesmiş tenimle buluştu. Dudağım suskunluğuna esir düşmüştü ama içimdeki o küçük kızın gözyaşları duşa vuruyordu.

"Sesini duyuyor musun?" Kulağıma fısıldadığı. Bedenlerimizi biraz ayırdı ve belimdeki kolunu daha sıkı doladı. Diğer eli ile elimden tutu ve kalbinin üzerine iliştirdi.

Ormanları uzaktan bile beni kendine mühürlüyorken bu kadar yakından canımı çarptırıyordu. Bana bir soru sorduğunu fark ettim. Kafamı iki tarafa doğru güçsüzce salladım.

"O zaman dinle." Dudağı geniş bir gülümseye dönüştü. Sol ayağını geriye doğru atıp benimde yapmamı sağladı. Boşta kalan elimi nereye koyacağımı bilemedim, düşeceğimi düşündüğümden koluna sıkıca tutundum.

"Sadece dinle ve bana ayak uydur."

Büyüleyici gülümsemesi gittikçe daha da büyüyordu ve üzerime sıçrıyor gibiydi. Onun adımlarını takip ettim. Onun duyduğu o sese kulak verdim. Bedenimiz bir sağa doğru bir sola doğru onun yönlendirmesiyle hareket ediyordu. Tıpkı dizlerdeki gibiydi, onların yaptığı o danslardan birinin içindeydim. Yüzümdeki gülümseme onun gülüşünün bulaşmasıydı. Bunu fark ettiğinde ormanlarında bu ana kadar hiç görmediğim bir ifadeye denk düştüm. Onun yönlendirmesiyle dans ettiğim gerçeği bir kez daha beynime uçuştu.

Yüzümdeki gülümseme büyüdü. Bu fark ettiğim gerçeklik beni içine girdiğim o yangın içinden sıyırdı. Ben hayatımda ilk kez dans ediyordum. Bu eşsiz manzaraya karşı, biraz önceki itirafların ardından ben orman gözlerin sahibiyle dans ediyordum.

16.02.2024

Alandrahlall

Canlarım kitapıma yorum ve vote verir misiniz? Bu zorlu zamanda sizin desteğiniz benim kalemimi güçlendiriyor.

Loading...
0%