Yeni Üyelik
5.
Bölüm

1.Kitap:4.Bölüm

@alandrahlall

CEHENNEM ASANSÖRÜ

4.BÖLÜM

Onun beni takip etmesi, benim ona zarar vermiş olduğum halde hala arkamdan geliyor olması ne kadar doğru bir hareketti? Bana zarar vermek isteyip istemediği belli değilken ben onu nasıl dinleyebilirim? Nasıl inanırdım bana söyleyeceklerini?

Ne dersem diyeyim gitmeyen biriydi, sülük gibi yapışmıştı bana.

Ben evimde insan istemiyorum, onu dinlemekte istemiyorum. Umursamadım her zamanki gibi. Merdivenden çıkmaya başladım, kapıya geldiğimde Ally'nin açması için bekledim. Ally artık fazla yavaş olmaya başlamıştı, ona bunu söyleyerek kendini düzenlemesi gerekiyordu.

Benim durmamla birlikte arkamdan benimle birlikte gelen adım sesleri kesildi. Kapının açıldığını fark ettiğim anda kulpu tutmak için elimi uzattığım, benimle birlikte arkamdan bir el uzandı. Benden önce kulpu tutarak açmamı engel oldu.

Derince nefes koydum o an. Sakinleşmek zorundayım, kendime bugün çok zarar verdim. Tekrar bir kriz noktasına gelmem beni daha zor duruma sürükleyebilir. Bu yüzden derince nefesler alarak kendime temkinlerde bulundum.

Kafamı ona doğru çevirdiğim anda yeşil gözleriyle kesişti gözlerim.

Bu sefer birbirimize fazla yakındık. Gözleri, insanı içine çeken bir cinsteydi. Kokusunun burnuma dolmasıyla birlikte bir anlık gözlerimi kapatma isteği doğurdu. Keskin çene hatlarına serpilmiş sakalları onu oldukça erkeksi gösteriyordu. Siyah saçları ve siyah kaşları onu çekici kılarken buğday ten rengi baktıkça baktırıyordu. Heybetine diyecek bir şey yoktu zaten. Gören insanı yol değiştirtecek cinstendi. Oldukça uzun boyu ile yapılı vücudunun yanında minicik kalıyordum.

Aynı bir kedi yavrusu gibi hissettim kendimi.

Ne yapıyordum ben Allah aşkına. Biran için dalmıştım düşüncelere.

"Çekil!" dedim konuşabileceğimi fark ettiğim an. Beni dinleyecek gibi durmuyor olsa da dik duruşumu bozmadım.

O kibar hali gitmiş yerini sinirli hali ortaya çıkmıştı. Ne hakla!

Sırtım ona dönük olduğundan kendine doğru çevirerek beni kapıya yasladı. Bedenim kapıyla bir bütün olduğunda kapı ile onun arasında sıkıştım. O an nefesim kesilir gibi oldu.

Ona güç uygulamam için beni zorluyordu.

"Aklından geçeni yapma, benim neler yapabileceğimi bilmiyorsun." Yeşil hareleri göz kırptı. Bu hareketi ile fazla, fazla şey durmuştu gözümde.

Güldüm...

"Merak ettim!" dedim.

Parmaklarımı kolunun üzerinden yavaşça omuzlarına doğru ilerlettiğimde kaşlarını çattı. Benim ne yapacağımı merak ediyor olmalıydı. Dişlerini o kadar sıkıyordu ki her an kırılma sesini duyabilirdim. Parmak uçlarımdaki hafif karıncalanmalar benim hoşumu gidiyorken onun yüzünde eğlenir ifadeyi kaybettirmişti.

Onun biraz önce bana yaptığı gibi göz kırparak "Korkak bir erkek ha." Dedim.

Dudağını yana doğru büktüğünde bakışlarım oraya kaydı. Belimde hissettiğim parmaklarıyla beni kendine doğru asıldı. Bakışlarımı anında gözlerine çıkarttım.

"Seni bulmamı isteyen biri vardı, bana hep seni anlatan ve seni bulmak zorunda olduğumu söyleyen biri. Yıllarca seni aradım. Ne yaptıysam seni bulamadım. " konuştukça nefesi yüzüme doğru dağıldı.

Bu kadar yakın olmak zorunda değildik. Ellerimi göğüslerinin üzerine koyduğumda onu ittirdim. Bir adım geriye doğru gitti, aramızda oluşan mesafeden dolayı üzerimi düzeltim. Yan tarafta kalan koltuklara doğru ilerleyip ikili hasır koltuğa oturdum. Arkamdan gelip karşıma oturdu. Bunun üzerine bacağımı bacağımın üzerine koyarak rahatça oturdum.

Burada yağmur yağarken oturup, elimde kahvemle manzarayı seyretmeyi seviyorum. Ormandan gelen o hırçın sesler her defasında beni zinde tutuyor. Hele o mis kokusu huzur veriyor bana . Ben düşüncelerime o kadar dalmıştım ki bir an bana seslenişini işittim.

"Sonra bir şey oldu." Bakışlarımı ona çevirdim. Düşünceli bir şekilde dışarıyı seyrediyordu.

Aklından neler geçiyor bilmiyorum ama kaşları çatıldı ve yüzü değişti anında. Dudağı hareket etti, bir şey diyeceği an dudağını ısırdı. Bunu birkaç kez tekrarladı. Bir şey demek istedi daha sonra vazgeçti.

"Ben bir anda kendimi burada buldum." Dedi bakışlarını bana çevirerek.

"Bu ormanın içinde duldum. İlk başta kaybolduğumu anlayamadım, bu ormanın senin ormanın olduğunu bilemedim. Bir süre ormanın içerisinde dolandım daha sonra daire şeklinde döndüğümü fark ettim. Yorulmuştum zaten, bir süre sonra ağacın dibinde uyuya kaldım. O zaman bir rüya gördüm, onu gördüm." yüzünde tebessüm oluştu bunu söylerken. Devam etmesi için bekledim bir süre.

"Bana geçmişte söylediklerini söyledi."

"Ne söyledi?" dedim.

Orman gözleri bana döndüğü an rahatsız oldum, fazla meraklı çıkmıştı sesim. Hemen atlamıştım.

"İzel'i bulmam gerektiğini, onun koca bir ormanın içerisinde tek başına yaşadığını, o ormanın içine girmenin mümkün olmadığını ama..." dediğine karşılık sesli bir gülüş döküldü dudağımdan. O bunun imkanını bulmuş ormana girebilmişti.

Koltuğun baş kısmından kolunu hareket ettirerek tişörtünün yakasına uzandı. Eli yakasından içeriye girerek dışarıya bir kolye çıkarttı. Bakışlarımı gözlerimden bir saniye bile çekmediği bakışlarına çıkarttım.

"Bu kolye sayesinde onun evrenine, ormanına girebileceğimi söyledi. Bir gün kolyenin beni sana getireceğini söyledi. Tıpkı yıllar önceki gibi." Söyledikleriyle birlikte tüylerim diken diken oldu, tenime değen rüzgar beni üşüttü. Kanımın tüm vücudumdan çekildiğini hissettim. Düşündüklerim, beynimde gerçekleşen her bir düşünce gerçek olamazdı. Onun söyledikleri gerçek olamazdı. İmkânsızdı bu. İşaret parmağımı ona doğrulttum ve sesimin ayarını umursamadan konuşmaya başladım.

"Evimden defol!" bunu söyledikten sonra boğazım acıdı.

Oturduğum yerden kalkarak arkama döndüm. Kapıya doğru hızlı adımlarla giderek içeriye girdim. Hemen kapıyı arkamdan kapatıp tüm kilitleri kilitledim.

"Ally güvenlik seviyesini turuncuya çıkart." Dedim.

Onun sesi kapının arkasından kulaklarıma ilişti ama ben onu duymak istemediğim için dediklerini algılamadım. Adımlarımı merdivene doğru ilerletip asansöre bindim. Asansör durduğunda çıkarak cam odaya geçtim. Kendimi kontrol bilgisayarının olduğu yerdeki müdür koltuğuna bıraktım. Gözlerimi kapattım, sessizliği dinledim. Kendime gelmeye çalışarak düşüncelerden ve o yankılanan seslerden uzaklaşmaya çalıştım. Çalıştım ama başarılı olamadım.

"Güç seviyeniz değişmedi, ilk kez." Ally'nin sesi sessizliğin hakim olduğu odanın içerisinde yankılandı. Gözlerim istemsizce açıldı, bakışlarımı tavana diktim.

"Bir şeyler oldu." Dudağımdan dökülen sözcükler canımı yaktı ama içimdekileri Ally'e söylemekten geri durmadım.

"Efendim evden çıktığınızda güç seviyeniz %59 iken onu gördüğünüzde, ormanda sizi takip ettiğini anladığınızda, kamerayı düzeltirken sizin güçlerinizi gördüğünü söylediğinde, eve kadar takip ettiğinde ve içeriye girerken sizi durdurmasına kadar olan süreçte güç seviyeniz hep arttı." Bunu vücudumdaki değişimlerden anlamıştım.

" %88 Kadar yükseldi ama o sizi ne zaman durdurdu, yakınlaştı ve dokundu o anlarda bir şeyler oldu. Güç seviyeniz düşmeye başladı." Ben tüm bu olanları fark etmiştim ama anlam verememiştim. Güç seviyesinin artığını anladığım gibi azaldığını da anlamıştım, tenimdeki karıncalanmanın ve yanıcı açının artığını ya da azaldığını anlamıştım.

"Size Tahir dededen bahsettiği halde, orman ve ev hakkında bildiklerini söylediği halde sizi sinirlendirmedi." Dedi Ally.

O an sakinlik hakimdi üzerimde.

"Onda bir şeyler var Ally, beni sakinleştiren, güçlerimi kontrol etmemi sağlayan. Bana söyledikleri ile bu olanlar eksik parçaları tamamlıyor. Söylediklerinin hepsi inanabileceğim şeyler." İçimdeki kuşkuları mani olamadım.

"Söyledikleri yüzünden bunun bir tuzak olduğunu düşünemiyorum, bu beni korkutuyor. Kolyesi bile aynı Ally." Sesimde hem hüzün hem de mutluluk vardı. Kendimi mani olamıyordum. İçimdeki sevinen çocuğu durduramıyordum.

"Efendim o olabilir." Dedi Ally. Tıpkı benim gibi o da çoktan kendini olumluyu hazırlamıştı.

"Ally, bu bir tuzaksa?" devam ederek "Onu içeriye alırsak, bizimle duracak ve bizimle ilgili her şeyi öğrenecek. Bu evi, bu ormanı çözebilecek bilgileri sahip olacak. Bu kararımızla birlikte ya kendi sonumuzu hazırlıyorsak?"

"Efendim... Korkularınızı anlıyorum ama bu sistemi siz kurdunuz, ben tamamladım. Ona sadece bilmesi gereken kadarını gösteririz. Günleriniz azalıyor. Unuttunuz bir şey var o kolye onda." Boynunda bende olan kolyenin aynısı vardı. Bana gösterdiği kolye ikimizin boynunda olan kolyeydi.

"Biliyorsunuz ki kolyenin içerisindeki güç, sadakat, saygı, ahlak ve sevgi üzerine kurulu. Böyle biri olsa o kolye ona gelir miydi ya da kolye onu size getirir miydi?" getirmezdi.

" Hayır. Peki kolyenin o kolye olduğundan eminsek, baktınız mı kolyeyi?" dediğinde bakışlarımı odanın içerisinde, duvarlarda dolandırdım. Odanın cam oda olması çok hoş bir hava katmamış mı? Bence katmıştı. Benim fikirlerim her zaman ne kadar da güzel oluyordu.

"Gerçekten mi efendim?" Ally'nin sesi yankılandı odanın içerisinde.

Onu duymuyormuş gibi yapmaya devam ettim. Bakışlarım parmaklarıma düştüğünde en son ne zaman bakım yaptırdığımı hatırlamaya çalıştım. Kötü gözüküyorlar, bir ara bakım yaptırmaya gitsem iyi olur. Hatta saçlarımı da boyatayım. Offf. Bu fikri gerçekten beğendim. Biraz değişiklik yapmam gerekiyor hem değişiklik yapmak ruhumu dinlendiriyor.

"Bazen beni çok şaşırtıyorsunuz efendim." Devam etti benim umursamaz halime karşılık.

Cidden mi Ally? Ally biraz önceki konuşmamızın olduğu anları izlemeye başladı. Odanın içerisinde birden alkış tufanı koptuğunda sıçrayarak yerimden doğruldum.

"İnanmıyorum. Birde adamı öylece dışarıda bırakmışsınız!"

Ally, Ally, Ally!

"Ne yapmam gerekiyordu?" dedim sinirle.

"Birde evden kovmuşsunuz!" hareketlerimi inanamıyormuş gibiydi. "Farkında mısınız bilmiyorum ama yıllardır aradığımıza yaklaştık. Siz adamı, küçük açığınızı kollayan kişilere mi armağan ediyorsunuz?"

Ne yapacaktım ki? Söylediklerini duydum, dinledim, orada bıraktım ve içeriye girdim. Ben bunda kötü bir şey göremiyorum . Onun, o aradığımız kişi olduğundan bile emin değiliz. Bu kadar emin konuşmasına sinir oluyordum ama dediklerinde sonuna kadar haklı olduğunu da biliyorum.

"Tamam. Kapıyı aç, girsin içeriye." Dedim ayaklarımı masanın üzerine kaldırarak uzattım.

"Efendim, onu siz içeriye almalısınız." Dedi bıkkınlıkla. Kendi başına içeriye gelemiyor muydu? Yol belliydi, kapı belliydi.

"Neden?" dediğimde yerimden doğrularak ayağa kalktım.

"Çünkü eve gelen misafiri ev sahibi karşılar. Ev sahibi onunla ilgilenir." Can sıkıcı söylemlerini onaylayarak "Haklısın onu gözümün önünden ayırmamalıyım, sende sürekli onu izle. Bana onun hakkında her şeyi bul. " dedim.

Çoktan asansöre binmiş yukarıya doğru çıkmaya başlamıştım. Sanki biraz kendimi heyecanlanmış hissediyordum. İlk kez biri evime geliyor ve ben onu içeriye davet edecektim. Bu duyguya alışkın olmadığımdan strese sokuyor beni. Asansör durduğunda açılan kapıyla birlikte dışarıya çıktım. Dış kapıya doğru ilerledim. Kapının başında öylece durmayı bırakıp derince nefes alıp kapıyı açtım.

Kapıyı açtığımda onu karşımda ya da koltukta otururken bulmayı düşünüyordum. Kesinlikle düşüncelerimin içerisinde onu kapı eşiğine oturmuş ve kafasını bacaklarının üzerine koymuş şekilde bulmayı beklemiyordum. Onda olan bakışlarımı ıhlamur ağacına çevirdim. Kapıyı açmış olduğum halde yerinden harekette etmedi bir şey de demedi. Bir süre bekledim bir şeyler demesini ama bu süre içerisinde bir şey söylemedi. Galiba benim bir şeyler demem gerekiyor.

"İçeriye gir." Dedim.

Ona bir şeyler söylediğim halde bana bir tepki vermedi. Kımıldamıyor bile, bir şey mi olmuştu acaba? Hemen girişten dışarıya çıktım, karşısına geçip yere çömeldim. Gözlerim gözlerine denk düştüğünde içim ferahladı, derince bir nefes koyuverdim. Bir şey olmamıştı, iyiydi.

"İçeriye gel, burada durman doğru değil." Dedim tekrardan.

Kaşlarını çatarak bana baktı. Bu çocuk bu kadar sinirli değildi. Benim gördüğümden beri sakin biriydi. Ormanın havası ona yaramamış olsa gerek.

Yerinden ne kımıldadı nede bana bir şey dedi. Bana sadece bakıyordu. Bakışları çok derindi, sanki şuan içimi okuyabiliyordu. Bakışlarımı hızlıca ondan çekerek yerden doğruldum. Ally'nin dediğini yapmıştım ama beyefendi davetimi icap etmedi. Benden bu kadar, içeriye doğru adım attım.

"Çok kabasın İzel." Dedi.

Kızılçam ağaçlarında dolanan bakışlarım anında ona döndü. O çoktan yerden doğrulmuş çantasını eline almıştı. Bana çok kabasın mı demişti, bana? Ona doğru bir adım attığımda o çoktan içeriye girdi. Yumruklarımı sıktığımda içimden sakin olmam için kendimi tembihlemeye başladım ama nafileydi. Burada daha fazla durmak istemediğimden içeriye girerek arkamdan kapıyı kapattım. Güvenlik sistemini aktifleştirerek içeriye doğru ilerledim.

Odaya girdiğimde onu şöminenin yanındaki koltukta otururken buldum. Bende gidip karşısındaki koltuğa oturdum. Sakindim ben şuan, sakinim. Hatta şuan ki konumuz benim kaba olmam değildi.

"Kolyeni görmek istiyorum." Dedim.

Sözümle birlikte gözlerini devirerek güldü. Ben ne demiştim de gülüyordu bu adam? Gerçekten sinir olmaya başlıyordum. Gülüşüyle birlikte boynundaki kolyeyi çıkartarak bana uzattı. Hala gülüyor.

"Buyurun İzel Hanım." Bu adamda ukalalık hat safhadaydı.

Elimi uzatarak avucumu açtım, elinin arasında sallanan kolyeyi gözlerimin içine bakarak avucuma bıraktı. Avucumun içerisinde yerine alan metalin soğukluğunu hissettim. Tenimdeki karıncalanma yüreğime kadar ulaştı. İstemsizce gözlerim kapandı ve içimin titrediğini hissettim.

Gözlerimi açarak kolyeye baktım. Onun kaşları çatılmış halde bana baktığını fark etsem de o an göz göze gelmemeye çalıştım. Avucumun içerisindeki metali parmaklarım ile hareket ettirerek inceledim. Benim boynumdaki kolyenin aynısıydı. Boyları da aynı gözüküyordu. Kolye oldukça küçük ama dikkat çekecek kadar ilgi çekiciydi. Küçük bir asansör vardı, asansörün kapısının üstünde çıkıntılı bir ateş simgesi yer alıyordu. Kolyeyi parmaklarımın arasında ters çevirdim, asansörün alt kısmında ki işlemeye takıldı bakışlarım. Benim kolyemde yer alan işleme burada da yer alıyordu. Bu işlemede yazan yazıyı anlamıyordum. Yıllardır bunu Ally ile birlikte araştırıyor olsak da bir şey bulamamıştık.

Boynumdaki kolyeyi çıkartarak ikisini karşılaştırmak istiyordum. Kolyeyi çıkartıp iki kolyeyi de yan yana getirdim. Her ikisi de birbirinin aynısıydı. Asansörün her noktası, ateş simgesi ve arkasındaki o yazının harfleri bile aynıydı. İnanamıyorum ama aynıydı. Kolyeler arasında tek bir fark bile gözükmüyor.

İçimde ki çocuk ayağa kalktı, dört duvarın içerisinden kaçarak ormana girmişti. O çocuk delicesine dans ediyor, gülüyor, yağmurun altında şarkı söylüyordu. Hiç yapmadığı şeyleri delice bir neşe ile gerçekleştiriyordu. Yüzünde ki gülümsemede hafızalarda yer edinecek cinstendi.

"Sen..." bunu söylerken sesim titredi, gözlerimin önü buğulanır gibi oldu.

"Her şeyi ayrıntılı bir şekilde bana anlatır mısın?" Kolyeyi ona uzatarak söyledim. Onunda yüzünde benim gibi gülümseme olduğunu fark ettim.

"Biliyor musun? Ben kaç gündür bu yollardayım bilmiyorum ve dışarıda oldukça uzun süre bekledim." Dedi kolyeyi parmaklarımın arasından alırken. Kolyeyi boynundan geçirerek tişörtünün içerisine koydu.

"Evet." Hızlıca anlatmaya başlaması için pür dikkat onu dinlemeye başladım.

Benim bunu dememle birlikte yüzündeki gülümseme sesli bir gülüşe dönüştü. Gülüşü odanın içerisinde yankılanarak kulaklarıma ulaştı. Bu evde bugün benden başka biri gülüyordu. Evimin duvarlarında gülme sesi yankılanıyordu. Ben bu kadar gülünecek komik bir espri yapmamıştım. Gerçekten bu kadar ukala birini eve almak hataydı.

"Yani çok yorgunum. Bıraksan burada kıvrılıp uyuyabilirim, ayrıca çok açım." Neyden bahsettiğini şimdi anlayabildim.

"Mutfakta dünden kalan yemekler var, tezgahın üzerinde. Dondurucuda hazır yemekler var. İstediğini alıp yiyebilirsin. Burada uyumana gerek yok. Üst katta merdivenden çıktığında karşına çıkan ilk odada kalabilirsin." Diyerek yerimden kalktım, kolyemi boynuma takarak ona baktım.

"Sen yemeğini ye ve biraz dinlen. Yarın konuşuruz." Adımlarımı ilerleterek odadan çıktım.

Bugün çok yorucu bir gündü. Bende çok yorulmuştum, uyumak en iyisiydi ama onu dinlemek için can atan yanımı bastıramıyorum. Merak ediyorum, her şeyi detayına kadar öğrenmek istiyorum. Merdivenlerden çıkarak en üst kata çıktım.

Bu ev üç katlıydı, ilk katta mutfak ve geniş bir oda birde kocaman bir hol var. İkinci katta bir banyo ve üç oda yer alıyor, en üst katta benim odam ve teras yer alıyor. Bu evdeki en çok sevdiğim yer terastı, hem kapalı alanı var hem de açık kısmı. Kapalı kısımda spor aletleri yer alıyor ve burada spor yapmak çok zevkli oluyordu.

Odamın kapısını açarak içeriye doğru ilerlediğim anda aşağıdan gelen ses evin içerisinde yankılandı.

"Teşekkür ediyorum misafirperverliğine."

Omuz silkerek öylece merdivenlere doğru baktım. Adamı içeriye, evime almıştım bana ukalaca konuşma cüretinde bulunuyordu. Daha fazla böyle durmayı kesere odaya girdim ve arkamdan kapıyı kapattım. Bunu yaparken sesli bir şekilde yaptım ki aşağıya ulaşsın.

Ally zaten onunla ilgilenecektir. Ben rahatça uyuyup dinlenebilir, yarın dinç bir şekilde uyanabilirdim.

Üzerimdekileri çıkartarak banyoya ilerledim. Kıyafetleri sepete atarak duş kabinin içerisine girdim. Ilık suyu açıp vücudumu rahatlattım. Banyoda işim bittiğinde kendimi yatağa attım. Bu yorgunluğuma rağmen cilt bakımlarımı ihmal etmeden yapmıştım, önemli bir detaydı bu. Bir gün bile ihmal etmeden yapmak. Kafamı yastığa koymamla bedenime saran uykuya daldım.

O rahatsız edici alarm sesiyle gözlerimi açmak zorunda kaldım. Direk alarmı kapatarak bu sesten kurtuldum. Bakışlarım karşımdaki duvarda sabit kaldığında boş boş baktım. Bir süre öylece durdum, ayılamadım. Kendime bir süre sonra gelebildiğimde yataktan kalkarak esnedim. Banyoya girerek işlerimi halledip çıktım. Üzerime spor kıyafetlerini giyip odadan çıktım, spor odasına geçtim ve günlük her zaman yaptığım egzersizlerimi yapmaya başladım. Günlük egzersizlerimi bitirdiğimde odama geçerek duşa girdim.

Banyodan çıkarak banyo kapısının yanındaki kapıdan içeriye girdim. Burası giyinme odamdı. Çok seviyorum güzel kıyafet ve bakımı. Kıyafetlerin arasında kaybolmak istemediğim için direk açık lacivert kumaş pantolonu, üzerine aynı renkte ince askılı büstiyeri, vizon renk bağlamalı hafif topuklu sandaletleri, altın renkli kolyeyi, saati ve birkaç bilekliği alarak hazırlanmaya başladım.

Saçlarımı fön çekerek ensemde toparladım. Odadan çıkıp makyaj masasına geçtim. Yüzüme bakım kremlerimi sürdükten sonra güneş kremini, BB kremi, maskarayı ve hafif parlak likit ruju da sürdüğüm de hazırdım.

Yan tarafımdaki boy aynasından kendime baktığımda ıslık çalmak istedim. Islık çalamadığım için öpücük gönderdim kendime. Tam aşık olunası biriydim.

Odanın kapısını açtım, dışarıya çıkarak merdivenlerden inmeye başladım. Adımlarımı mutfağa çevirdim, yüzümdeki gülümsemeyi silememiştim ne vardı kendimi çok seviyor olamaz mıydım?

Karşıma çıkan bedeni gördüğüm an parmaklarımı boynuna doladım. Sağ taraftaki duvara doğru bedenini savurdum. Boynundaki parmaklarımın uçunun karıncalanmasını mani olmadan ona ilettim. Elimin altındaki bedenin dudağından dökülen açı dolu iniltisini duyduğumda gözlerimin önündeki karartı kayboldu.

Gözlerim bir çift göze denk düştü, ben o an beynimden balyozla vuruldum. Parmaklarımı hızlı boynundan çektim. Bedenim bir adım geriye doğru gitti. Bakışlarımı ondan çekerek mutfakta dolandırdım. Biraz suçluluk hissettim. Onun burada olduğunu düşünemedim. Ben onun evde olduğunu bile unutmuştum. Kendimi zorladım.

"Özür dilerim." Sesim mırıltı şeklinde çıktı.

Ellerini boynundan çekerek bana doğru biraz yaklaştı.

"Varlığımı unutmuş olmalısın." Dediğinde yanımdan geçerek mutfak dolaplarına doğru ilerledi ve birinin kapağını açtı. İçinden çıkardığı malzemeleri masaya yerleştirdi. Bakışlarımı saate çevirdim saat sekizdi. Bu saatte uyanmış olamazdı değil mi? Beklide o da benim gibi erkenci olmalıydı. Kahvaltı masası hazırlamıştı, hem de benim için ve kendi için. Biri benim için kahvaltı hazırlıyordu. Tezgaha doğru ilerleyip kendime filtreli kahve yaptım.

"Sabah aç karnına kahve içebilen insanlara hayranım." Ona gülümseyerek izlemeye devam ettim. Domatesleri yıkayarak doğramaya başladığında sırtı bana dönüktü.

Uzun boyu beni yanında küçücük bırakıyor, geniş omuzu ve dümdüz sırtı dikkat çekiyor, ne kaslıydı nede göbeği vardı, düz bir vücuda sahipti. Üzerinde beyaz hafif bol tişörtü ve yine vücuduna sarmayan siyah pantolonu vardı. Fazla tarz duruyordu, hoş bir giyimi vardı. İki gündür gördüğüm kadarıyla. Domatesleri doğradıktan sonra ellerini yıkayarak masaya tabağı koydu ve bana dönerek "Hadi kahvaltı yapalım." dedi ve sandalyeyi çekip oturdu.

Yüzümde mani olamadım bir durgunluk meydana geldi. Biri bana kahvaltı hazırlamıştı, ben kahvaltı yapmayı sevmezdim ki. Yemek yemeği de sevmezdim, masaya doğru ilerlediğimde üzerindeki kahvaltılıklarda dolandırdım bakışlarımı, güzel gözüküyordu hepsi de. Bende karşısına geçerek sandalyeyi asılıp oturdum. Avuç içim terledi. Kahve fincanını tabağın yanına koyarak birkaç tane domates ve salatalık dilimi koydum. Bir dilim peynir ve bir dilim ekmek aldım. Çatalımı batırarak ağzıma attığımda çiğnemeye başladım.

O da yemek yemeye başladı. Ben tabağımdakileri bitirdiğimde arkama yaslanarak kahvemden içmeye devam ettim. Sanki yıllardır o bu evde yaşıyormuş gibi fazla rahattı. Bakışlarını tabağından kaldırarak bana baktı. Bir tabağıma baktı bir bana "Sen doydun mu?" dediğinde kafamı salladım.

"Fazla yemişsin sanki." dedi.

"Ben kahvaltı yapmayı, yemek yemeği sevmem. Çok acıktığımda yemek yerim, açlık aklıma bile gelmez."

Kaşlarını çatarak bakışlarını vücudumda dolandırdı.

"Belli oluyor, fazla zayıfsın," Bakışlarını vücudumda dolandırarak "ama spor yaptığın da belli oluyor."

O benimi süzmüştü? Maşallah beyefendiye kaçırdığı nokta yok.

"Bu evde tek başıma yaşıyorum. Tek başıma yemek yemekten de zevk almıyorum. " Yerimden kalkarak kahve fincanını tezgahın üzerine bıraktım. Dolaptan çay bardağı aldım ve kendime çay koydum. Masaya geçerek tekrar kalktığım sandalyeye oturdum.

"Şimdi en başından her şeyi anlat." Çayımdan bir yudum alırken bakışlarım onun üzerine toparlandı.

Alandrahlall

29.08.2024

Loading...
0%