Yeni Üyelik
6.
Bölüm

1.Kitap:5.Bölüm

@alandrahlall

CEHENNEM ASANSÖRÜ

5.BÖLÜM

Masanın karşılıklı kısımlarını oturmuş ellerimizdeki çay bardaklarının içerisindeki çaylarımızı yudumluyorduk. Bakışlarımı onun üzerinden bir saniye bile ayırmadan çayımı yudumladım tekrar. Evin içerisinde her zaman alışkın olduğum o sessizlik hakimdi. Orman gözleri gözlerime iliştiğinde dudağını yaladı ve beynimde dolanan onun hakkında ki her düşünceyi durdurarak konuşmaya başladı.

"Babam ben beş yaşındayken vefat etmiş. Ben dünyaya geldiğimde annem işi bırakmak zorunda kalmış. Benimle ilgilenmeye başlamış, tabi bu bir süre sonra sorun yaratmaya başlamış. Babam vefat ettiği için evin geçim ve idare işi ona kalınca işe tekrar geri dönmek zorunda kalmış."

Çayından bir yudum alarak bir es verdi. Ormanlarındaki durgunluk gözlerine yansıyordu. Bir anda üzerimize matem bulutları istila etmeye başladı. Ne acayiptir ki benim bu yalnızlığımın içerisinde yaşarken karşıma çıkan insanların da bir yalnızlığı vardı. Hep eksik kaldıkları bir yanları vardı. Yarım kalışları, her zaman içlerinde ukde duydukları özlemleri vardı.

" Annem kalp cerrahı, alanında en iyi doktorlar arasında yer aldığı için iş bulması zor olmamış. Annem çalışmaya başladığında beni kendince en iyi olduklarını düşündüğü bakıcılara bırakmış. Çalışmaya başladığı için maddi sorunlarımız çözülmüştü ama annem ile olan vaktim azalmaya başlamıştı. Bu onu zorluyordu. Vakit bulduğu her an birlikte vakit geçiriyorduk, bu kısacık süreler bile o eksik kaldığım uzun süreleri telafi ediyordu." Sözlerinin sonunda derince nefes aldı. Elindeki bardağı masanın üzerine bırakarak onunla oynamaya başladı. Parmakları bardağın üzerinde dolanıyor ve onu döndürüyordu.

"Çok hatırlamasam da bizim eve arada uğrayan biri vardı. Babam vefat ettikten sonra daha sık uğrar olmuştu, hatta beş yıl önce bir yıl kadar bizimle yaşamıştı." Ormanları üzerime değdiğinde göz göze geldik ve o pencereden dışarıya seyretmeye başladı.

O da benim gibi yarım kalmıştı. Bizim yazılmış bir hikayemiz olmalı ki hepimiz bir yarım kalışlar içerisindeydik.

Bana bunları anlatırken babasından her bahsettiğinde sesi kısıldı, zorla konuştu. Hala canı yanıyor olmalı ki içinde tutuğu büyük çoğunluğun bir kısmı yüzüne yansıyor. Onun bu anlattıkları ile karşımdaki kişide kendimden acılar buldum. Onun tenine saçılmış bu acılar sadece bende var zannederdim. Hayatımın çoğunda bu yalnızlığı sadece ben paylaşıyor zannediyordum. Belki de bu zannedişlerimin hepsi de yalnızlığımdandı.

"Ben kendimde bir şeylerin farklı olduğunu hissediyordum ama hiçbir zaman bunun ne olduğunu anlayamamıştım." Bu sefer gözleri gözlerimde takıldı. Gözlerinden neler hissettiğini anlayamadım. Bahsettiği kişi zihnimde düşen kişi olabilir miydi? Dudağımdan düşündüğüm kişinin ismi firar etti.

"Tahir dede." Dediğim anda "Tahir dede." Dedi o da.

Yüzündeki şaşkınlığı ifadeleri ile gizleyemedi, bakışlarım üzerinde olan orman gözlere omuz silkerek devam etmesini işaret ettim.

"Bizde kaldığı süre zarfında benim bile anlayamadığım gerçekleri açığa çıkartı."

Masanın üzerindeki ellerini boynuna doğru çıkartıp orada parmaklarını dolandırdı. Yarım saat önce orada parmaklarım vardı. Uyguladığım güç yüzünden o an kızarmıştı boynu. Hatta moraracaktı bile ama teninde ne kırmızılık ne de morluk vardı.

Beyaz teni resmen parlıyor, parmaklarımın izi silinmişti boynundan.

Vücudum bu gördüklerim yüzünden kasılmaya başladı. Bedenimde ki bu değişim benim biraz önceki halimden eser bırakmadı. Yerimde biraz hareket ederek oturuşumu dikleştirdim.

O da mı farklıydı, tıpkı benim gibi?

"Bendeki değişiklikler gün geçtikçe artıyordu, annem bundan rahatsız olmaya başladı. Çocuğunun vücudunda bir şeyler değişiyor ve o bunu çözemiyordu. Tahir dede geldiğinde benimle fazla ilgilendi, beni yanından hiç ayırmadı. Sürekli bendeki değişimleri anlamaya çalışıyor, daha çok biliyor ama doğruluğunu kanıtlamaya çalışıyormuş gibiydi. Sporlar yaptırdı, dövüş sanatlarının eğitimini verdi. Onun sayesinde hepsinde kendimi geliştirebildim. O gelmeden önceki ben değildim artık, farklı biri olduğumu hissediyor ve görüyordum. Bunun sonunda yeterince şey öğrettiğini söyleyerek gitti Tahir dede. Zaten sonra onu hiç görmedim." Kaşımı istemsizce kaldırarak kafamı salladım.

Tahir dede beni burada tek başıma bırakarak onun yanına gitmez, gitmemeli ama söyledikleri beni burada bırakıp onun yanına gitmiş olduğunu gösteriyor. Bana öğrettiklerini onu da öğretmiş olduğunu anlam veremiyorum. Ben burada tek başıma yalnız yaşarken beni arkasında bırakıp başka yere gidemezdi. Ben daha küçüktüm.

"Bu bir senelik sürede bana sürekli senden bahsetti."

Oturduğum yerden doğrularak kalktım, gözüme takılan kahvaltı tabaklarından alarak tezgaha doğru ilerledim. Masanın üzerinde ki her şeyi tezgaha taşıdım. Tabakları durulayarak makineye yerleştirdim, buzdolabına koyulacakları buzdolabına koydum. Bedenimi tezgaha dayayarak bakışlarımı sol taraftaki pencereye çevirdim, ormanın ve gölün bir kısmı mutfak camından gözüküyordu. Sessizliği delen yine onun sesi oldu.

"Bana sürekli İzel'i bul diyordu." Dikkatim söyledikleri ile ona çevrildi.

Beni bulmasını söylemesi çok saçma. Eğer sen bu adamı eğitmiş, güçlerini açığa çıkmasını sağlamışsan ona İzel'i bul demezsin. Onu benim yanıma getirirsin. "Kocaman bir ormanın içinde yaşıyor, büyük ihtimalle sen onu bulana kadar sistemini güçlendirecektir. Onun yaşadığı dünyaya geçmek senin için kolay olsa da evine girmen zor olacak." Odanın içerisinde bir gülüş duyuldu. İçim çekildi, gözlerim gülüşüne düştü. Bu duyduğum şey bir melodi gibiydi. İlişiyordu kulağımdan ruhuma doğru.

"Dediği gibi de oldu. Sistemini tam olarak anlamış değilim ama..." Sandalyeden keskin bir ses çıktı. Bedenini ayağa kaldırarak adımlarını bana doğru çevirdi.

"Bu evi gördüğümde az kalsın mutluluktan sevinç dansı yapacaktım." Sesinde ki bu neşe gerçek miydi? Biraz önce babasından bahsederken ki hüznü kaybolmuştu.

"Evi gördüğüm zaman senin evin olduğunu bilmiyordum. O an aklımda sadece senin evin olma ihtimalini getiriyordum. Başka bir şey düşünmek istemedim. Ormanın içinden çıkarak eve doğru yaklaştığımda seni gördüm. Kapıdan çıkıyordun. Sana hemen seslendim ama duymadın beni." O anlar, kameradan izlediklerim düştü zihnime. Bedenimi tezgahtan çekerek bir kaç adım attım.

"İçeriye geçelim."

Ben çoktan içeriye doğru gitmeye başladım. Odaya girdiğimde şöminenin yan tarafında bulunan pencerenin önündeki tekli koltuğa oturdum, bacak bacak üstüne attım. O da karşımdaki üçlüye oturdu ve ne zaman aldığını fark etmediğim su dolu bardağından bir yudum alarak sehpanın üzerine bıraktı. Erkeklere has olan o oturuşuyla koltukta rahatça yayıldı. Bakışlarımı üzerine dikerek devam etmesini işaret ettim.

"Eve yaklaştığımda sen çoktan bahçeye çıkmıştın. Bedenin yere doğru eğilmiş, çömeliyordun. İlk başta ne yaptığını anlayamadım, bahçe kapısının yanına geldiğimde yüzünde acı çeken bir ifadeyi fark ettim."

'İzel onlar ilk önce kendilerini daha sonra seni öldürecekler.'

Tüylerim diken diken oldu, kulağımda Tahir dedenin sesi yankılanmaya başladı. O an çektiğim acıyı şimdi tekrar çekmeye başladım. Aynı şeyleri tekrar yaşıyor gibi hissediyorum. Bakışlarımı gözlerinden çekerek pencereye doğru çevirdim, dışarıyı seyretmeye başladım. Dışarıda yağmur çiseliyordu ve o ince ince düşen damlalar pencerenin camına vuruyordu.

O rüyayı hiçbir zaman unutamayacak gibi hissediyorum. Sanki o süre zarfında ki her şey benim ruhuma işlenmişti ve ansızın ortaya çıkıverecekmiş gibiydi. Gördüğüm rüyayı anlamıyor, yorumlayamıyor ve anlamlar yükleyemiyorum. Sanki gerçek bir yaşanmışlıktı.

Sadece bir tarafımın açık kalmasıyla bu rüyayı görmüş olamam. Ally'nin bu konu hakkındaki düşüncelerini hiç aklıma getirmek istemiyorum, orası ayrı bir mevzu zaten. Düşüncelerimin arasından çıkartan sese doğru döndü bakışlarım.

"Bedenin yere doğru iyice düşmüştü , kendinde değilmişsin gibiydin. Uzandın o an, ayaklarını kendine doğru çekiktin. Sonra sana yardım etmek istedim çünkü kötü gözüküyordun . Bahçe kapısını açıp içeriye gireceğim anda bir şey oldu. " Keskin bakışları gözlerime değdi.

"Vücudundan kıvılcımlar çıkmaya başladı. Sanki..." Doğru kelimeyi bulamıyormuş gibi bir hale büründü.

"Renkli ışık gibiydi ya da..." Dedi ve ben devam etmesine izin vermeden sözünü kestim.

"Elektrik." Dedim sertçe. "Elektrik kıvılcımları çıkıyordu." Dedi.

"Bu sadece birkaç saniye sürdü. Ben o an ne yapacağımı bilemedim, öylece durdum." Bardağın uzandı. Suyundan içti bir kaç yudum.

"O kıvılcımlar bir anda kayboldu. Vücudunda beyaz ışıklar açığa çıktı. Bu ışık açığa çıktığı zaman gözlerimi yakmaya başladı. Bakamadığım için gözlerimi kapatmak zorunda kaldım. Kapalı olan gözlerimden bile o ışık canımı yaktı. Bu yüzden kolumla yüzümü örterek sırtımı döndüm sana. Kulağıma sesin ilişti. Sen bağırmaya başladın. Açı dolu çığlıkların vardı. Sesinde çok acı vardı." Bunları söylerken sanki benimle o açıyı yaşamış gibi çıkıyordu sesi. O gözlerindeki acı gözlerime ilişti. Yüzüne hüzün hakim oldu.

"Bunların hepsi tahminen ne kadar sürdü?"

Koltuğun başlığına dayalı olan elini çenesine çıkartarak sakallarıyla oynamaya başladı.

"Galiba otuz saniye beklide bir dakika." Kafamı sallayarak ayağa kalktım. Pencerenin önüne geçtim, ellerimi göğsümün altında bağlayarak dışarıyı seyrettim. Otuz saniye bile benim için çok fazla. Zaten bu sürenin uzun olması gün içerisinde küçük bir şeyden bile güç seviyemde patlamalar yaşattı.

"Elektrik kıvılcımları ve beyaz ışık sona erdiği an yanına doğru yaklaşmaya başladım. Sen yere uzanmıştın ve gözlerin kapalıydı. Birkaç kere seslendim ama hiç cevap vermedin. "

"Neden beni oradan kaldırmadın ya da içeriye götürmedin, en azından terastaki koltuklara yatırmadın? Burada uyanmamı bekledin?" Dışarıda yağan yağmur hızlandı, cama hoyratça vuran yağmur damlalarının sesleri evin içerisindeki sessizliğin içerisinde yankılandı.

Camı açıp dışarıdaki o kokunun evin içerisine girmesini sağladım. Camı açtığımda yüzüme rüzgar ve yağmur damlaları vurdu. Ciğerime dolan bu koku her defasında huzur veriyordu bana. Kızılçam ağaçlarının yaprakları çok hareketliydi. Normal günlerde dalları hiç kımıldamazken yağan yağmurun hoyratlığı kızılçam ağaçların dallarını da hareketlendiriyordu. Artan yağmur sebebiyle rüzgar çıkmıştı anlaşılan.

Her yağmur yağdığında kızılçamın yaprakları tozdan, pislikten temizleniyor renkleri yemyeşil ortaya çıkıyordu. Evimin pencerelerinden, balkonundan ve terasından mükemmel manzara seyri sunuyor bana her defasında. Kollarımı birbirine daladım, dışarıdan içeriye dolan rüzgar tenimi yalayıp geçti, beni üşüttü. Tekrar tekrar derince içime o mis kokuyu çektim. Ben hoyratça esen rüzgar ve bardaktan boşalırcasına yağan yağmura seyretmeye dalmıştım ki omzumda hissettiğim temasla bakışlarımı hızlı çevirdim.

Başka bir ormanlarla göz göze geldim. Elindeki şalı omzuma bırakmasıyla tenimdeki o ürperti kayboldu. Vücuduma bir sıcaklık yayılmaya başladı. Ellerini şaldan çekmeyerek üşüyen kollarımın üzerine doğru şalı sardı. Tabir yerindeyse kal gelmişti bedenime. Büyük ihtimalle dışarıdan gözleri kocaman açılmış ve donmuş biri olarak gözüküyor olmalıydım.

"Koltuğun üzerindeymiş. Camı açtığında üşümüş olmalısın, titriyorsun."

Kollarımdan ellerini çekerek yan tarafıma geçti. Bakışlarını dışarıya çevirerek ellerini pantolonun ceplerine koydu. Benim biraz önce yapmış olduğum gibi gözlerini kapatarak nefes aldı.

Yan tarafımda, hemen dibimde, sıcaklığını hissettiğim bir insan vardı.

Yıllardır bomboş evin içerisinde benden başka konuşan biri daha var. Her defasında nefeslerimiz bu odanın içerisinde yankılanıyor. Bir üzerimdeki şala, birde ona baktım. Yüzünü bana doğru çevirdiğinde göz göze geldik. Ona baktığımı anlamıştı ama bu umurumda değildi.

"Çünkü sana zarar vermekten korktum." Bunu gözlerimin içerisine derince bakarak söyledi.

Biri ilk kez bana zarar vermekten korktuğunu söyledi.

"Senin diğer insanlardan farklı olduğunu biliyorum. Sana dokunduğumda, hareket ettirdiğimde ne gibi şeyle karşı karşı kalacağımı kestiremedim. Benim küçük bir hareketim senin canına büyük zarar verebilirdi. Bunu kestiremediğim için sadece bekledim."

Bunların hepsini bir çırpıda konuşmuştu ama sesi çok naif geliyordu. Kadifemsi bir ses tonu vardı, dudağından dökülen kelimeler insanın kulaklarına melodi şeklinde geliyordu ve ben sadece onu dinlemek istiyordum. O da hiç şikayetçi değildi galiba sabahtır o konuşuyordu ben dinliyordum. Sadece ona anlatmasını istemiştim, o da bana en başından itibaren anlatıyordu. Gözlerinin ormanlarına yakalandığımda onu baktığımı gördü yine.

Gözlerinin yeşilinde kayboluyordum, hoş bir renkti, koyu bir yeşil.

Dudağı iki tarafa doğru kıvrıldı. İçerisi sıcak olmaya başladı, yağmurun soğuk esintisi kesilmiş olmalı. Bakışlarımı ondan çekerek ormana çevirdim. Beni düşünmüştü. Bana zarar vermekten korkmuştu. İçimdeki o karanlık odanın içerisindeki kız çocuğunun dudağı iki tarafa doğru genişçe kıvrıldı.

"Eğer biraz daha durup gözlerini açmasaydın her şeyi göze alıp yanına gelecektim. Benden hızlı davrandın, gözlerini açtın. Zaten daha sonrasını biliyorsun."

Yine onu bakarken buldum kendimi. Gözlerinde yorgunluk vardı, gözaltları çökmüştü.

Beni bu kadar düşünüyor olması mantıklı gelmiyor bana. Hangi insan hiç tanımadığı birini bu kadar düşünürdü? Ben düşünmezdim, düşüneceğim bir insan da olmadı hayatımda zaten. O yüzden bu düşünceli halleri bana doğru gelmiyor.

"Kahve?" Dedim birden.

"Hı?" Daldığı düşüncelerden benim sesimle çıkmak zorunda kaldı. Söylediklerimi duymamıştı bile. Kafamı öne doğru yatırarak onun bu tepkine gülümsedim. Gülümsetti beni.

"Bir kahve ısmarlamalıyım galiba." Ormanları sonunda bana döndü. Kaşını kaldırarak kafasını hafifçe salladı. Bakışları dudağıma ilişti ve oradaki gülüşüme takıldı. Kendimi anında toparladım.

"Her şeyi ayrıntısı ile anlattığın için."

Tebessüm firar etti dudağından.

"Olur." Vermiş olduğu olumlu cevapla onu orada bırakarak mutfağa geçtim. Kahve makinesine kahveyi ve suyu koydum. Tuşa basarak kaynamasını bekledim. O an gözlerim üzerimdeki şala ilişti. Kafamı iki yana sallayarak üstümden çekip mutfak masasının üzerine fırlatırcasına attım. Kaynayan kahveleri fincanlara koyup yanlarına su koyarak içeriye geçtim.

İçeriye girdiğimde onu şöminenin başında olduğunu gördüm. Elindeki odun parçası ile yakmış olduğu ateşi karıştırıyordu. Şöminenin önündeki minderlerin üzerine oturmuş düşünceli bakışları yanan ateşteydi. Yanına giderek elimdeki tepsiyi önümüze gelecek şekilde koyarak bende yanına oturdum. Kahve fincanını önüne doğru iliştirdim ve kendi kahve fincanımı elime aldım. Bir yudum alarak bende onun gibi yanan ateşi seyretmeye başladım.

"Şömineyi yakmışsın?" Fincanı parmaklarımın arasında tutarak ondan cevap bekledim. Kafasını sallayarak "Üşüyorsun." Bunu söylerken sesi mırıltı şeklinde çıkmıştı.

Bu adam sürekli beni düşünüyormuş gibi yapması bana çok ters. Ne var senin aklında ki bana bu kadar düşünceli davranıyorsun? Kafamı hafifçe aşağı yukarıya doğru salladım. Bakışlarımı yan profilinden çekerek yanan ateşe çevirdim. Düşünceli insanlar hep beni ürpertiyor.

"Yorgun musun?" Kahvemden bir yudum aldım. Yüzünü bana doğru çevirerek "Kısmen." Derince nefes çektim içime, burnuma dolan koku bedenimin kasılmasını sağladı. O böyle dese de yüzünde ki yorgunluk bariz belliydi. Kahvelerimizi içerken bir yandan ısınıyorduk, pencereyi açtığım için biraz serinlemişti odanın içerisi. Yanan odunların çıkardı ses hakimdi sadece içeride.

"Sanki bir şeyleri daha söylemeyi atladın?" Dedim. Bana her şeyiyle ters olan hareketlerimi devam ettim. O sustukça ben konuştum.

Dizinin birini kendine doğru kıvırdı diğerini de şömineye doğru uzattı, diz kapağının üzerine kolunu koydu. Kafasını bana doğru çevirerek dizinin üstündeki eli ile saçlarını karıştırdı. Bunu yaparken bana göz kırptı! Kafasını hafifçe sallayarak yine yüzünde o gülümseme ortaya çıktı.

"Kendini anlatmadın."

Gözlerinin yeşilliğine hapsolmuştum.

"Kim olduğunu, özelliğini, en başta söylenmesi gereken şeyi, adını söylemedin mesela. Benim sana kendimi anlatmama gerek yok, sen beni çoktan tanımışsın zaten." Gözleri çok derindi. Ben baktıkça bakmak istiyordum. Bu beni fazla rahatsız etmeye başladı.

Önümüzdeki tepsiyi kenara doğru kaydırdım, ayaklarımı şömineye doğru uzatarak bakışlarımı ondan çektim. Oturduğu yerden kalkarak şömineye odun attı. Sağ kolu kenarda ki odunlara uzandıkça kasılan kolunda ortaya çıkan kasları dikkat çekiciydi. Dirseğinden parmaklarına doğru inen damarları gergin ve şişti. Parmakları göz zevki verecek cinstendi. Erkek elleri fazla dikkat çekiciydi. Hele damarlı olanlar.

"Yani bir doktor anne evladı olarak bende doktorluk okudum. " Yanan ateşin üzerine attığı odunlar yetmiş olacak ki kafasını bana doğru çevirdi. Yine yüzünde gülen bir ifadeyle bana baktı.

"28 yaşındayım, uzun süredir doktorluk hayatının içerisindeyim. Hayatım hastane bazen ev çoğu zaman aciller ve ameliyatta geçti. Tabi birde gece hayatım vardı." Bunu bedenini yanıma bırakarak söyledi. Bakışlarımı anında ondan çekip yanan ateşe diktim. Yok artık! Adamın bir de gece hayatını dinleyecektim, İzel kızım sen kimi evine aldın böyle? Adamın tipine baksan ahlaklı diye bakışlarını çekemezsin.

"Geceleri bulduğum ilk fırsatta-" Aldığım nefeste boğuldum. Anlayamadığım bir şekilde öksürük krizine girdim. Adam bana ne anlatıyor böyle, yok artık bir de her şeyi anlatırsa bana, kalpten giderim o an.

"İyi misin?" dediğini işittim düşüncelerimin arasında. Kafamı sallayarak saçma düşüncelerimin arasından çıkmayı çalıştım.

"Tükürüğüm kaçtı nefes boruma." Kendi kendimi öldürüyordum.

"İşte ne demiştim en son-" Devam etmemesi için kalkayım en iyisi.

"İlk fırsatta gücümü kontrol etmeyi ve seni bulabileceğim yerleri araştırıyordum. " İşittiklerimle gözlerimi sonuna kadar açıp ona baktım. Ben ne düşünmüştüm öyle. Kalbime fesatlık kaçmıştı.

"Bildiğim tek bilgi İzel olman. Ormanın içinde yaşıyor olmandı. Geçen gün." Gülerek elini salladı. "Tabi geçen gün diyorum ama ne kadar süre oldu evden çıkalı bilemiyorum. "

"Ormanın içine girmen ve benim olduğum yere gelmen bugün dahil bir gün oluyor."

"En son 28 yaşındaydım şimdi beklide 30 bile olmuş olabilirim. O yol, evden çıktığım anın arasında yıllar, yıllar geçmiş gibi hissediyorum."

"Geçiş yapmış olduğun içinde olabilir. Beklide gerçekten de 30 yaşındasındır." Onunla dalga geçtiğimi belli etmek için gülümsedim.

"O gün bir şeyler oldu. Bunun sonucunda her şeyi geride bırakarak evden ayrıldım. Sırf bu yolu kat edip seni bulmak için, sana ulaşabilmek için."

Ellerimi iki yanımdan arkaya doğru uzattım. Bedenimi geriye doğru hafifçe yatırdım. Aramızdaki sessizlik büyüyerek bizi içini aldı. Yan tarafımdaki hareketlilik oldu, bakışlarımı ona çevirdim. Yerinden doğrulup ayağa kalktı. Ellerini ceplerine koyarak bana üsten bakmaya başladı. O böyle karşımda ayaktayken ben kendimi çok küçük hissettim, küçük bir çocuk gibi.

"Affan DUMAN!" Dedi sert bir şekilde. Ben ormanlarına dalmışken kulaklarımda yankılandı defalarca.

Hareket ederek odanın dışına doğru ilerledi. Bakışlarım ondaydı. Merdivenin başına geldiğinde hafifçe bana doğru kafasını çevirip "Dün gece uyuyamadım biraz dinlensem iyi olacak." Diyerek merdivenlerden çıkmaya başladı. Ben hala arkasından bakmaya devam ettim.

Affan DUMAN demişti. Affan...

Affan... Affan onun ismi.

Daha fazla böyle bakmayı kestim. Yerden doğrularak tepsiyi aldım ve mutfağa ilerledim. Fincanları makineye yerleştirdim ve mutfaktaki işim bittiğinden merdivenin alt kısmına doğru ilerledim. Çıkan ekranla şifreyi girdim. Asansör geldiğinde açılan kapıyla içerisine geçtim. Tuşu basarak aşağıya inmesini bekledim. Asansör durduğunda kapı açıldı ve cam odaya doğru ilerledim.

"Ally istediklerim hazır mı?" Cam odada ki ortada yer alan masanın ana kontrol noktasına geçip oturdum. Ally anında yanıt verdi. "Hazır efendim."

İki katlı evimin kimsenin bilmediği hazinesiydi burası. Herkes hazinemin orman olduğunu düşünürken burayı tahmin bile edemiyorlardı. Edemezlerdi de. Evin ilk katında, giriş kısmında bulunan merdivenin altında yer alan gizli bir geçit burası. Merdivenin altında hiçbir insanın fark edemeyeceği bir bölme, sadece benim el izimin okunması ile açılan asansör yer alıyor. Elimin okutulacağı yer bile gizli, bunu fark etmek imkansıza yakındı.

Parmak izimi okuttuğumda Ally devreye girerek asansörün açılmasını sağlıyor. Asansöre bindiğimizde yan tarafta bulunan tuşlardan 1-8'e basıldığında senin cam odaya inmeni sağlıyor. Her hangi bir sorunda tuşlarda parmak okuyucu yer alıyor. O tuşlar sadece ben bastığımda devreye giriyor. Diğer tuşlarda kapalıydı zaten.

Asansörden çıktığında dikkatini çeken ilk şey etraftaki cam duvarlar oluyor. Asansörün karşısında cam oda yer alıyor. Diğer kısımlarda da odalar var ama camlar siyahla kaplı olduğundan oradaki odalar fark edilmesi zor oluyor. Cam odanın içerisine girdiğinde seni ilk önce bir duvarı komple kaplı koca ekran karşılıyor. Onun sol kısmında küçük ekran, sağ kısmında ise oluşturduğum küçük robotlar yer alıyor. Tabi bu cam odanın içerisinden geçilen birkaç oda da var. Tam ortada ise en sevdiğim kısım yer alıyor. Güzel bir masa ve çok rahat yumuşacık bir müdür koltuğu. Güzel oluyordu burada bir şeyler yemek, uyuya kalmak.

Bütün sistemi Ally ile birlikte buradan kontrol ediyoruz, cam odadan.

Burası benim yirmi dört saatlik zaman diliminde en çok vakit geçirdiğim yerdi. En sevdiğim kendime büründüğüm yer.

"O zaman başlayalım."

"Efendim sol kısma gelirseniz size cipi takacağım." Ally'nin komutuyla birlikte yerimden kalkarak sola doğru ilerledim. Duvara monte olan robot "Efendim izninizle cipi yerleştireceğim." Dedi.

"Ally güvenlik sistemi ve aramızdaki bağlantıdan bahsetmek istemiyorum."

"Efendim her şey istediğinizden daha iyi bir şekilde hazırlandı."

Benden istediği gibi robota doğru sağ kulağımı çevirdim. Küçük bir robottu, kolları ve yarım gövdesi vardı. Duvara monte olduğu için onu çok fazla geliştirmek istemedik. O daha çok sisteme lazım olan ekipmanları hazırlamamızda bize yardımcı oluyordu. Kulağımı öne doğru kıvırdım.

"Cip yerleştirildi efendim." Dedi robot kol.

"Ally hemen kontrol et." Heyecanım sesime bile yansıdı. Robot koldan uzaklaşarak yerime geçtim.

"Efendim, başlatıyorum." Derince nefes alarak kafamı sallamayı ihmal etmedim.

"Başlata bilirsin Ally." Komutumla birlikte Ally başlattı. Kulağımın arkasındaki hareketlilik gittikçe artmaya başladı. Artan hareketlilik canımı acıtır boyuta gelmesini sağladı. Dudağımdan firar eden bağırmaya engel olamadım. Canım gittikçe daha çok yanmaya başladı, bedenim masaya doğru düştü. Ellerimi iki kulağımın üstüne bastırdım ki bu acı azalsın.

"Efendim gücünüz cipi karşı çıkıyor."

Uzaklardan gelen Ally'nin sesiyle birlikte kendimi kontrol etmeye çalıştım. Vücudumun çoktan tepki gösterdiğini çektiğim acıdan dolayı hissedemedim, anlayamadım. Odak noktam sadece kulağımın arkasındaki acıydı. Gücü kontrol etmem gerekiyor yoksa tüm emeklerimiz boşa gidecekti. İçimde hareket edişini daha güçlü hissetmeye çalıştım. Tüm dikkatimi odakladım. Kulağımın arkasında hareket edişini daha net hissetmeye başladım, gücümün tüm bedenimde yayılmasını engelleyip en ücra köşelerimde toparlayarak sakinleştiremeye çalıştım. Gücümü kontrol ediyor olmam vücudumun daha fazla acımasını yol açtı. Damarlarımda, tenimde dolanan gücün canımı acıtışını hissettim.

"Efendim..."

"Efendim..." Bir daha duydum o sesi ama sanki bu ses çok farklıydı.

"Ally." Dedim.

"Başardık." Dedi ama bu sefer sesi kulağıma ulaştı.

Gözlerimi açtım. Kendimi yere çökmüş halde kıvrılmış bir şekilde görmeyi beklemiyordum. Ellerimin yumruk halinde olduğunu gördüm. Çok fazla sıkmış olmalıydım ki parmaklarımı açarken parmaklarımda keskin bir açı meydan geldi aynı zamanda avucumun içindeki kanı gördüm. Avucumu pantolonuma sürterek o kanın geçmesini sağladım. Yerden doğrularak kendime koltuğa bıraktım. Zaten cipin yarattığıyla, gücümün yarattığı acıyı dayanmak beni fazla yormuştu. Birkaç gündür üst üste kriz geçirmem gücümü ve beni tüketmeye yetti.

Mırıltı gibi çıkan sesimle söyledim. "Ally?" Biraz önce bana Efendim dediğinde beynimin içinde yankılanmıştı.

"Efendim sizi seslendiğimde bana cevap verdiniz ama bunu yaparken dudağınız hiç hareket etmedi."

"Ally biz birlikte neyi başaramadık ki?" Dedim sesim bu sefer net ve güçlü çıktı. Ally dediklerimle birlikte gülerek "Efendim güç seviyenizde ani değişimler vücudunuza çok fazla zarar veriyor. Şuanda olduğu gibi ayakta duracak haliniz kalmıyor. Bugünlük bu kadar çalışma yeterli olsun. En iyisi siz gidip biraz dinlenin." Dedi.

Ona ne kadar hak versem de çözmemiz gereken şeyler var. "Ally çözmemiz gereken şeyler var, benim yatma sıram değil." Yerimden doğrularak dik bir şekilde oturmaya çalıştım. Ben dik durmaya çalışsam da vücudum buna izin vermiyor öne doğru devriliyordum.

"Efendim sesiniz bile zorla ve bitkin şekilde çıkıyor. Bedeninize bir şey diyemiyorum çünkü dik bile duramıyorsunuz. Gözleriniz ise her an kapanacak bir daha açılmayacak gibi." Evet Ally doğru söylüyor ama benim uyumamam gerekiyor.

"Ally ama benim uy-"

"Efendim bir saat önce Affan bey odasına geçti ve yarım saattir de uyuyor. Saat sekize gelmek üzere, yani karanlık basmak üzere, ben güvenliği üst seviyeye çıkartacağım. Siz uyurken Affan DUMAN'ın kim olduğunu, buraya nasıl geldiğini detaylı, belgelerle ve kamera kayıtlarıyla bularak yarın sabah size teslim edeceğim. Siz şimdi buradan yukarıya çıkıp mutfakta ki masanın üzerinde yer alan sıcak çorbayı içip karnınızı doyuracak ve uyuyacaksınız. Yarın sabah dinç ve güçlü, her zaman ki gibi İZEL olarak uyanacak, Affan beyin eğitimini başlayacaksınız. Kısalan zamanımızı göz önünde bulundurarak bu işi en kısa sürede bitireceğiz."

Yerimden doğrulmak zorunda kaldım. "Bu seferlik senin istediğin gibi olsun Ally." Dedim. Bana iyi geceler diledi. Asansöre bindim ve üst kata çıktım. Mutfak kapısından içeriye geçtim an karşımda zayıf kemik robotu gördüm. Onu bir haftadır görmüyordum. Sisteminde bir sorun olmuş ve Ally onu tamir etmek zorunda kalmıştı. Sistemsel bir sorunu Ally hallediyor.

"Zayıf kemik?" Dedim neşeli çıktığını inandığım sesim ile.

"Efendim hoş geldiniz, çorbanız hazır. Lütfen afiyetle yeğin." Mutfağın köşesine doğru geçerek kolunu masaya doğru uzatıp geçmemi işaret etti.

Ses çıkarmadan masaya doğru ilerledim, sandalyeyi çekerek oturdum. Dumanı tüten domates çorbasından bir kaşık alarak mideme gönderdim. Acıktığımı her zaman ki gibi hiç hissetmemiştim. Zayıf kemik ben yemeğimi yerken köşeden bana bakıyordu. Kısa boylu ve fazla zayıf bir robottu. İnce ve küçük kafası vardı. kafasını ince ekrandan yapmıştık. Mutfakta kullanılacağı için yemekleri yaparken ve konuşurken yüz ifadelerinin olmasını istediğimden böyle bir şey yapma kararı aldık. Her zaman ki gibi bana gülümseyerek bakıyordu.

Çorbamı bitirdiğim zaman masadan kalkarak "Ellerine sağlık." Dedim.

Mutfaktan çıkıp merdivenlerden hızlıca çıkarak odama girdim. Üzerimi değiştirip, banyoda işlerimi bitirerek kendimi yatağa attım. Yatağa yattığım zaman vücudumda ki yorgunluğu daha iyi anladım. Gerçekten zor hareket ediyordum, Ally bana ısrar etmeseydi bu halde aşağıda çalışıyor olurdum.

Kafamı yastığa koyarak "Ally güvenlik seviyesi turuncuda dursun." diye içimden söyledim.

"Turuncu seviyeye geçildi efendim." En son Ally'nin sesini duymuş, çoktan kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.

 

23.EYLÜL.2022

 

Burada yayınlanış tarihi 01.09.2024

 

Aramızda Wattpad den gelip burada baştan okumaya başlayan var mı?

Loading...
0%