Yeni Üyelik
10.
Bölüm

1.Kitap:9.Bölüm

@alandrahlall

 

 

Canlarım iyi akşamlar burayaburada tanıştığınız en yakın arkadaşınızı etiketler misiniz? Birde bölüme başlamadan önce yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen. Sizler cangüzelleri kitabımızı okumanız, vote vermeniz ve yorum yapmanız bizim enerji kaynağımız.

 

 

CEHENNEM ASANSÖRÜ

 

 

9.BÖLÜM:

"Size dünyamı gezdireyim İzel Hanım." Dedi neşe dolu sesiyle. Onun gösterdiği kısma doğru ilerleyerek cam odadan çıktım ve asansörün önüne geldik.

"Sakın bilekliğini hiçbir zaman çıkarma." Baskın bir ses tonuyla söyledim bunu. Bakışları her an üzerimde olan ormanları bilekliğini tutarak kafasını salladı. Asansör açıldığında içeriye doğru adım attım o da benimle birlikte adım attığı için ikimizde aynı anda asansöre girdik. Yüzümü cam odaya doğru döndürdüğümde aklımda canlanan görüntülerle birlikte yüzümdeki gülümseme meydana geldi ve neşe dolu sesimle bağırarak konuştum.

"Pozitif düşünce pozitif güç." Bunu söylerken Ally de benimle birlikte söyledi. Aynı anda konuşmuş olduk. Ally'nin komutuyla birlikte asansörün kapıları kapanarak hareket etmeye başladı. Asansörün tuşlarının olduğu kısma parmağımı uzattım, orada yer alan tuşlardan en üsteki rakamsız tuşun üstüne parmağımı bastırdım.

"Bu beni fazla sarsıyor, eğer bayılırsam hiçbir tuşa basma. Sakın güç uygulama." Dememe kalmadan asansör sarsılmaya ve hızlıca yukarıya doğru çıkmaya başladı.

Uzun zaman olmuştu dünyaya gitmeyeli. Biraz ben bu yolculuğun detaylarını unutmuştum. Hele o tuşa bastığımda hareketini değiştiren asansörün sarsıntılarının bu kadar kuvvetli olduğunu unutmuştum. Bu kadar sarsılan asansör yolculuğu her zaman ki gibi beni fazlaca yoruyordu.

Bedenimi dengede tutmakta zorlanarak geriye doğru savruldum. Bunun tek sebebi asansörün bu hırçınca hareketleriydi, ayağımda bulunan ince topuklu ayakkabılar değildi. Belime dolanan kollar beni kendine doğru asıldığında bedenim anında kas katı kasıldı. Beni bedenine yaslayarak sırtımın asansörün metal duvarına çarpmasını engel oldu. Bizim hareketlerimizin aksine asansör daha hırçınca savuruluyordu. Sanki aşağıya ya da yukarıya doğru hareket etmiyorduk, asansörün üst kısmından tutularak sağa sola doğru hoyratça bizi savuruyorlardı. Bu yüzden asansörün duvarlarına çarpan ve ayakta durmakta zorlanan bedenlerimiz onun bu hırçın hareketlerine ayak uyduramadığı için içerisinde zarar görmeden duramıyorduk.

Bedenim bu hareketler yüzünden yere doğru yalpalarken belimdeki el bedenine doğru asılıp yere düşmemi engel oldu. Ona yaslı olan bedenime çarpan sıcak teninden yayılan ateş kıyafetlerimin üzerinden tenimi yaktı. Bakışlarım hemen yanımda duran yüzüne iliştiğinde kafamı sağa doğru çevirdim. Bunu yaparken dudaklarım yüzüne sürtünerek yana doğru hareket etti. Hesaplayamadığım bu temas beynimi uyuşturdu. Boğazımı temizleyerek bakışlarımı karşıya sabitledim.

Asansörün savruluyormuş gibi olan hareketleri durulurken hızlıca yukarıya doğru çıkmaya başladı. Hızla yukarıya doğru çıkışı bedenlerimizi köşeye doğru kaymasını sağlayarak sıkıştırdı. Asansör hızlı çıkarken hafif ama keskin sarsıntıları köşeye sinmiş bedenlerimizin arasındaki mesafeyi sıfırlayarak temasımızı artırdı. Gözlerimi ondan ne kadar kaçırmaya çalışsam da sürekli iliştiği yer ormanları oluyordu. Yüzümü ona doğru döndürdüm zaman bir anda ormanlarına düşüverdim. Yüzlerimizin arasında olmayan mesafe yüzünden yakınlığımızın doğurduğu temaslar tenimi yaktı. Dudağının arasından dökülen nefesleri dudağımın arasında can buluyordu.

O sarsıntılı asansör sakinleşerek duruldu.

"Biz genelde dünyada araba, uçak ya da tren ile seyahat ederiz." Dedi. Dudağı her hareket edişinde teninin sıcaklığı dudağımı temas ederek yaktı. Onun bu yakarışına gülmeye çalıştım ama aklım söylediği şeylerden oldukça uzaktı. Aramızdaki bu anlam veremediğim temasları kesmek için kafamı geriye doğru çektim.

Sakinleşen asansör birden aşağıya doğru hareket etmeye başladığında ben geriye doğru savruldum. Bedenimle bütün olan beden benim savruluşumla savruldu. Sırtımın arkamızdaki duvara çarpmasını engel olmak için kollarını sırtıma doğru sardı. Sırtıma sarılı olan kolları sert darbeyi önleyerek canımın yanmasını izin vermedi. Bu sefer duvar ile onun bedeni arasında kalmış oldum.

Vücudumda değişimler meydana geldiğinde her noktamda karıncalanmaları hissetmeye başladım. Parmak uçlarımda bulunan karıncalanmalar kıvılcımları açığa çıkarttı. Tenimin her noktasına yayılmaya başlayan bu güç bedenimin ayakta durmasını zorlaştırdı. Ayakta durmakta zorlandığımı hissetmeye başladığımda gücüm sanki içimden çekiliyordu. Gittikçe güçsüz düşmeye başlayan bedenimi ayakta tutmakta zorlanırken aşağıya doğru kaymaya başladım. Algılarım kapanırken sadece etrafımda gerçekleşen olayları fark edebildim ama bir tepki veremedim. Bedenimin yere doğru savrulmasını ve sertçe yere düşmesini bekledim. Bir süre sonra o çarpmanın açısını hissetmez oldum. Aksine bedenim sert zemine düşmemiş biraz önce sırtıma dolanan kolların arasında yerini almıştı.

Bakışlarıma düşen o perdenin gitmesi için gözlerimi defalarca açıp kapattım. Sonunda biraz olsun kaybolan o perde görüşümün netleşmesini sağladı. Bedenimin olduğu yerde dolandırdım bakışlarımı. Bekliyor olduğum şey bu değildi, kesinlikle değildi. Orman gözlerin kucağında oturur vaziyette durmayı düşünmemiştim. Orman gözleriyle göz göze geldiğimiz anda kafamı kendisine doğru asılarak göğsüne yasladı. Parmaklarımdan çıkan kıvılcımları unutmuştum onları fark edene kadar. Gücün içimde toparlanmasını sağlamaya çalıştım, dışarıya firar eden gücümü durdurmaya çalıştım. Gücümü kontrol edebilirdim ama savruluyordum ve toparlanmam zor oluyordu. Çoğu zaman gücümü kontrol etmekte zorlansam da şuan kontrol edebilirdim. Sadece bedenimde bulunan gücü odaklandım, onu hissettim ve kontrol etmeye çalıştım. Algılarımı, düşüncelerimi ve niyetimi gücüme odakladım.

"Sen gücünü kontrol edebilirsin. İçinde hissettiğin gücü hep mani oluyorsun. Bırak, bırak onunla çatışmayı ve onu kontrol et." Kulağıma fısıldanan kelimler zihnime ilişti. Tüm bunları kulağımda nefesini hissettirerek söyledi.

Sırtım onun göğsüne dayalı haldeyken bedenim bacaklarının arasında yer alıyordu. Göğsüne yaslı olan kafamı kaldırmamı izin vermeyerek parmaklarını saçlarımın arasında dolandırmaya başladı. Göğsünde yer edinmiş kafamı oynatamadığım için göğsüne yaslı yüzümü kaydırarak ormanlarına diktim. Gözlerim ormanlarını talan ederken her noktamda dolanan o gücü hissetmeye çalıştım. Vücudumun en ücra köşelerinde dahi hissedebildiğim gücüm ile savaşımızı son vermeye çalıştım. Benimle bir bütün haline gelmiş olan bu gücün kontrolünü tekrar kendi hakimiyetime aldım.

Tıpkı biraz önce kulağıma fısıldadığı kelimler gibi. Ormanlarından firar eden rüzgarları gibi onu dinledim. Ben bir kişinin bana dediklerini dinledim. Ben yine hayatıma giren ormanları hakimiyetim altına değil onun hakimiyeti altındaymış gibi hissederek beni yönlendirmesini izin verdim. Çok acayip bir duygu. Bu kadar hissetmemiş olduğum bu duyguyu onun ormanlarına düştüğümde hisseder oldum. Ormanları bana güven veriyordu. İnsanın hayatına giren bir yabancı ne kadar güven verebilirdi? İşte benim ondan aldığım güvende o kadar saçmaydı. Ondan aldığım şey güven duygusuydu. Bedenimdeki güç onu kontrol etmemi izin verdiğinde gücü bedenimin en ücra kısımlarında toparlamaya çalıştım. Tenimden firar eden kıvılcımların durmasını sağlayabilmiştim. Bedenimden firar eden bir elektrik kıvılcımları yoktu artık. Tenimde ve vücudumda dolanan güç kaybolduğu için rahatlayan vücudumu kasmayı bıraktım. Kendime gelebilmek için derince nefes aldım. Aldığım nefesle birlikte içime dolan o keskin kokuyu gözlerimi kapatarak içime çekmeye devam ettim. Biraz önce yaşadığım kriz yüzünden kendime gelmem zor olduğundan bir süre kendime zaman tanıdım. Ben kendime gelmeye çalışırken asansör çoktan durmuş ve biz gelmiştik.

"Geldik ha?" Dedi bir o kadar naif ve sert sesiyle.

İstemsizce ona tepkiler verdiğimden dudağım yana doğru kıvrıldı, kafamı sallayarak onu onayladım. Bir süre daha öylece durduk. Ne ben hareket ettim ne de o hareket etmemi sağladı. Bedenimin kendine gelmesini beklediğim için o da bana bu süre içerisinde kalkmam için bir imada bulunmadı. Kolları ve bedeni arasından kendime gelmeye çalışıyordum. İçimdeki sesi bastırmakta zorluk çeksem de bastırabildim. Gözlerimi açarak bakışlarımı etrafta dolandırdım. Bakışlarım bedenime iliştiğinde üzerimdeki elbisenin dizlerimin üst kısmına kadar kıvrılmış olduğunu gördüm. Toparlandığımı ve kendime geldiğimi düşündüğümden elbisemi düzelterek yerimden doğrulmaya çalıştım. Çalışmıştım çünkü bedenime sıkı sıkı sarılı olan orman gözlerin kollarını unutmuştum. O hareket eden bedenime rağmen kollarının arasından çıkmamı izin vermedi. Kafamı yüzüne doğru çevirdim.

Onu kafasını duvara dayamış ve gözlerini yummuş halde bulmayı beklemiyordum.

"Gitmeliyiz. Asansörün artık geri dönmesi gerekiyor." Dedim. Sesim oldukça kısık ve mırıltı şeklinde çıkmıştı. Hayret ederek kendime baktım. İçimde karanlık duvarların arasında kalan o küçük kızın yüzünde bile şaşkınlık hakim oldu.

Benim kıpırdanışlarımla birlikte konuşmam gözlerinin açılmasını sağladı. Ormanları gözlerimin önünde açığa çıkarken göz göze geldiğimiz an bir şeyler oldu. Kolları belime dolanmış haldeyken benim kalkmak için yerimde sürekli kımıldanmam dudağını iki yana doğru kıvrılmasını sağladı. Ormanlarına baktıkça orada gezinen şey her defasında nefesimi daraltıyordu. Bakmaya devam ettiğinden belimi sıkıca sarılı olan kollarının üzerine ellerimi koydum.

"Hemen bir güç uygulama çaban beni taktir ettiriyor." Dedi gülerek. Bunu söylerken kollarını belimden çoktan çekmişti. Bedenimi hareket ettirerek kucağından kalktım. Asansörün köşesine doğru fırlamış çantamı yerden alıp omzuma taktım. Asansörün aynasının karşısına geçtiğimde elbisemi düzeltim.

"Kırışmış!" dedim isyankar bir şekilde. Yerde dengesiz oturduğum için kırış kırış olmuştu. Ellerim ile onları düzelterek eski görüntüsüne kavuşmasını sağladım.

Saçlarımı düzelterek onlara şekil verdim. Çantamdan ruju çıkartarak rujumu yeniledim. Biraz olsun toparlanmıştım. Benzim bembeyaz kesilmişti. Çantamı kontrol ettiğimde orada allık gördüm, hemen çantadan çıkartarak yüzüme renk kattım. Son kez aynadan kendime bakarak kendime göz kırptım. Aynadan bakışlarımı çekerek arkama döndüm, bedenim sert bedene çarptı. Aynada o kadar kendimle ilgilenmiştim ki arkamda duran ormanları fark etmemiştim. Gözlerim keskin orman gözlere ilişti, her defasında bakışları insanı kendine mühürler cinstendi. Geriye doğru birkaç adım atarak önünden çekilip yan tarafa geçtim. Asansörün kapsının açılmasını bekledim, bir kaç saniye içinde açılan kapısıyla kendimi dışa attım. Asansörden çıkıp birkaç adım atarak ellerimi iki tarafımda yana doğru açıp kaldırdım.

"Ben geldim dünya." Dedim bağırarak. Etrafımda bir kaç kez dönerken orman gözlerle göz göze geldim. Onun bakışları bazen, çok, içine... Neyse...

Etrafımda dönmeyi keserek nerede olduğumuzu baktım. Asansör koca tarlaların ortasında ortaya çıkmıştı. Etrafımızdaki ovada bakışlarımı dolandırdım, içinde insan olup olmadığını bakındım. Ally yine gözükmeyeceğimiz bir yerde asansörün ortaya çıkmasını sağlamıştı.

'Ally geldik, asansörü çağır." dedim, Ally hemen onaylayarak asansörün geri gitmesini sağladı. Asansör ortadan kayboldu. Artık buradan ayrılabilirdik.

Etrafımız tarlalarla kaplı olabilirdi ama asansör yola yakın yerde ortaya çıkmıştı. Üç metre ilerimizdeki yola doğru yürümeye başladım. Ayağımdaki ince topuklu ayakkabılar yürümemi engel olduğundan adımlarım yalpalana yalpalana ilerliyordu. Hatta bir kaç kez düşmekten kendimi son anda kurtarabildim. Ben adım attıkça topuklularım toprağa batıyordu ve oradan çıkarmakta zorlanıyordum. Ben yürümekte zorlanırken arkamdan beni takip eden ormanlar bundan zevk alarak kahkalar atarak gülüyordu. Gülüşü kulağıma ulaştıkça öfkem tavan ediyorken aynı zamanda yüzümde gülümsemeler oluşturdu. Sinirle topuğumu daha çok yere sertçe vururken iki kat daha batmaya başladı topuklarım ama bu umurumda bile değildi. Tüm uğraşlarımın sonucunda yola çıkabildim. Topuk kısımlarımı asfalta vurarak toprakların dökülmesini sağladım. Arkamda hala gülen ormanları yok sayarak karşımdaki manzaraya odaklandım.

"Birileri geleceğimizden haberdar olmuş." Affan'ın öfke dolu sesi kulağıma ulaştı. Tarladan çıkarak yanıma gelerek durdu. Yüzü hala karşımdaki kişide olduğundan bakışlarıyla işaret etti. "Onlar mı?" dedi. O an arabanın kapısı açıldı. Yan tarafımda kulağıma ilişen sözlerini "Düşmanların." diyerek devam ettirdi.

Gözlerimin içini güldüren, sevinç ve mutluluk dolduran yere doğru ilerledim. Asfalta çarpan topuklularımın sesi yankılanmaya başladı. Aşk buydu bence. Başka bir şeye aşk duyulamazdı. Sonunda yanına gelebildiğimde kalbimin sesi kulaklarımda yankılanmaya başladı. Kafamı ona doğru çevirdim ve gülümseyerek karşılık verdim. Arabadan inerek yanımıza doğru gelmeye başladı. Onu yine her zamanki gibi siyah gömlek, kumaş pantolon ve siyah gözlüklerini takmış olarak karşımda gördüm. Bedenini arabanın kaputuna yasladığında gözlüğünü çıkartıp bakışlarını bana dikti.

"Hoş geldin güzelim." Sevgi dolu sesini duyduğumda içimi ısıtan sesi yüzümde gülümseme oluşmasını sağladı.

Daha fazla ondan uzak kalmak istemediğimden ona doğru koştum. Benim ona koşmamla birlikte doğrularak kollarını iki tarafına doğru açtı. Beline doladığım kollarımı, kafamı göğsüne bastırarak saçlarımın üzerinden öptü. O da benim gibi bir elini belime sardı diğer elini de saçlarımın üzerinden kafamı göğsüne yaslamıştı. Onu gördüğüm andan sarılışıma kadar geçen sürede hissettiğim duyguların yoğunluğundan gözlerimin içi doldu. Özlemiştim. Onu görmez olalı o kadar uzun bir süre olmuştu ki sesini ve bana hissettirdiği bu sıcaklığı unutur olmuştum. Onun yanında ben hep aile sıcaklığını hissederdim, tıpkı şuan olduğu gibi. Sesimin titreyerek çıkmasını umursamadan göğsünde kaybolacak sesimle birlikte ona cevap verdim.

"Hoş buldum yakışıklım." dudağım iki tarafa doğru kocaman kıvrıldığında saçlarımdaki parmaklarını sıklaştırarak kafamın üzerine tekrar öptü. Bu sefer o kısık sesini işittim. ""Göz yaşların her aktığında çirkin oluyorsun." Dedi beni sinirlendirerek. Onun kolları arasına girdiğim de zihnimde dolanan şeyler günlerdir yaşamış olduklarımdı.

"Bana anlatacağın çok fazla şey olmalı. Mesela şu arkanda duran adamdan başlamalısın. Beni öldürecekmiş gibi baktığından bir haberdar olduğuna eminim" Dedi gülerek. Kollarımı çözerek onun kolları arasından sıyrıldım. Asıl odak noktam olana doğru ilerlemek için önümde duran bedeni yana doğru ittirdim. Bunu yaparken gücümü çok az uygulamaktan geri kalmadım. Görüş açıma giren aşkımı görmemle birlikte gözlerimden fışkıran kalpleri emojilerle anlatabilirdim. Gerçekten dünyada yapılmış olan en mükemmel şey bu bebekleri hayal ederek üretmeleriydi.

"Anlaşılan tek özlenen ben değilim." Dedi Hazar. Bunu nasıl garajdan çıkartabilirdi hem de ben daha hiç sürmeden?

"Ben daha bir kez bile kullanmadan sen nasıl bu bebeyi kullanabilirsin?" Dedim.

 

Parmaklarımı yeşilin en güzeli olan arabanın üzerinde gezdirerek kapıya doğru ilerledim. Açık kalan kapıdan içeriye doğru kendimi atarak bindim. İçeriye bindiğimde bile gelen o deri kokusu. İçerisinin o kokusu beni mest etmişti. Parmaklarımı direksiyonun üzerinde bulunan iç içe geçmiş dört dairenin üzerinde dolandırdım. Aşk dolu bakışlarımı arabanın her noktasında dolandırmaya başladım. Arkama doğru dönerek her detayına baktım. Dışarıdan duyulan Hazar'ın yüksek sesini umursamadan arabayı çalıştırdım.

"Hey adamım! Bu güzellik bizi bu ıssız yolda bırakmasını istemiyorsan hemen arabaya binmeliyiz. " Onun bu çıkışına gülsem de çalıştırdığım anda motordan gelen ses beni tekrar mest etti. Hazar yan tarafıma geçerken Affan arkaya bindi. Kapıyı kapatırken mırıltılı söylemlerini duyuyordum ama gözüm şuanda onu görmüyordu.

"Bas gaza aşkım bas gaza kim tutar seni bas gaza. Uçur bizi güzelim." Sesini sert ve baskın şekilde tutarak bunu söyleyerek gözlüğünü taktı. Gözlerimi devirerek ona kocaman bir gülümseme gönderdim.

"Kusacaksanız sizi kenarda indirelim Hazar Bey." Bunu söylerken gaza yüklendim. Yerinden hızla kalkan araba bizi yola doğru savurdu. Uzun bir süre olmuştu bebeklerimi kullanmaz olalı. Hazar ıslık çalmaya başladı.

"Heyt be!"

Hemen bir şarkı açarak ortamın havasını değiştirdi. Son hızla giderken arabanın içerisinde çalan bu şarkı kanımın çok fazla kaynamasını sağlıyordu. Günlerdir yaşadığım o sıkıntılı anları unutarak şuanın tadını çıkardım. Yol boş olduğu için yapmış olduğum hız bir sorun yaratmıyordu. Kendimi her bebeklerimi kullanırken özgürlüğümün bedenime yüklendiğini hissediyordum. Gerçek olan buydu. Bilemediğim kadar çok evrenin içerisinde yaşıyor olsam da bu benim özgürlüğümü doğurmuyordu. Asıl özgürlüğümü kısıtlayan bu evrenlerdi. Bir süre sonra yol trafiğin olduğu kısma geldiği için hızımı düşürdüm. Hızımı düşürmüş ve özlediğim bu duyguları tekrar yaşamış olduğumdan içimde mutluluk hakimdi. Bakışlarım arka koltukta oturan ormanlara kaydı. Onun camdan dışarıyı seyrettiğini gördüm. Kafamı önüme çevireceğim anda ormanları gözlerime ilişti. Gözlerimi ormanlardan çekerek yan tarafımda oturan Hazar'a çevirdim.

"Güzelim planın ne?" Dediğinde onları tanıştırmadığım aklıma geldi. Orman gözlere bakarak "Hazar... Affan..." Dedim ikisini tanıştırarak. Hazar'ı gördüğümüzde bana dediği şey aklıma geldi. "O düşman değil."

"Tanıştığıma memnun oldum." dedi soğuk bir ses ile. Yoldan bakışlarımı çekerek ona baktığımda kafası yana doğru dönmüştü ve camdan dışarıyı izliyordu.

"Bende memnun oldum güzelimin arkadaşı." Dedi Hazar pis pis gülerek. Bakışlarımı ikisinden de çekerek yola odaklandım. Aptal bu adam. Ne ima etmişti ve aklından neler geçiyordu bilmiyordum artık.

"Plan falan yok."

"Nasıl plan yok." Hazar bedenini bana döndürerek tekrar etti aynı soruyu. Ona omuz silkerek karşılık verdim.

"Yani diyorsun ki her zaman olduğu gibi sen şovunu yapıyorsun biz izliyoruz."

Hazar'a cevap olarak gülerek kafamı salladım. Ally'nin sisteme gönderdiği konumdan festival alanının olduğu yere geldik. Arabayı sakin bir yere park ettiğimde emniyet kemerimi çözdüm.

"Güzellik şimdi ne yapıyoruz?" Meraklı Hazar'ın meraklı soruları bitmek bilmiyordu. Beynimde olayları kurmaya başlamıştım ama buraya geldiğimizde daha netleşmeye başladı. Asıl Çağın'ı gördüğümde netlik olacaktı.

"Kaba olmayalım." Arabadan inerken sessizce söyledim. Beni duyan Hazar arabadan inerken imalarını eksik etmeyerek söylenemeye başladı. Onların yanına geldiğimde o da arabadan inmiş kapıyı kapatarak yanıma gelmişti. Yanımda duran ormanlardan bakışlarımı çekerek hala gülerek bana söylenen Hazar'a döndüm. "Sen ve kaba olmayalım?" Dedi şaşkınca bana bakarak.

Bazen çevremdeki insanlar beni sinirlendiriyor. Çevremde insan olmuyordu zaten. Festival alanına doğru döndüm ve gözlüğümü çantamdan çıkartarak taktım. Etraftaki insanların bakışı bebeğimi park ettiğim andan beri üzerimize dönmüş olsa da umursamadan devam ettim. Arabayı sahne alanına yakın yerde park ettiğimiz için sahneye gelmemiz kolay olmuştu. İleride sahnenin etrafında duvar örmüştü korumalar.

"Yani kabaca değil." Dedim tekrar üzerinde durarak.

Prova bitmiş olmalıydı ki biz geldiğimizde Çağın sahneden iniyordu. Korumalar eşliğinde karavanına doğru ilerlerken etrafını bir anda saran kızlarla durmak zorunda kaldı. Hepsiyle fotoğraflar çekilmeye başladığında bende onlara doğru ilerledim.

"Hazar..." Kafamı ona doğru çevirdiğim. Kafasını eğerek "Anlaşıldı..." dedi. Yanımızdan uzaklaştığında gözlerim orman gözlerin sahibine değdi. "Onunla git." Dedim. Onun bir şey demesini beklemeden Çağın'a doğru yaklaştım. Onlara yaklaştıkça konuşmalarını duymaya başlamıştım.

"Kızlar hepiniz ile akşam yemek yemek isterdim ama" dedi a'yı uzatarak. Yüzünde her an ağlayacakmış gibi bir ifadeye bürüdü. "Akşam konserim var." Dediği anda kızların hepsinden üzgün nidalar döküldü. Bir anda ortamdaki ses seviyesi artmıştı. İçlerinden biri "Çağın ama bize söz verdin."

Çağın elindeki telefonu yan taraftaki kıza uzatarak yaklaştı. Kızın kulağına doğru yanaşarak bir şeyler söylediğinde kız kızararak gülümsedi. Bunun üzerine diğer kızlar çığlık atmaya başladı, Çağın kızdan uzaklaşarak korumalara işaret verdi. Korumlar Çağın ve kızlar arasına girerek kızların uzaklaşmasını sağladı. Ben onların yanından geçerek Çağın'a doğru ilerledim. Korumlar kız grubunu tutmaya çalıştığı için beni fark etmemişlerdi. Etrafta birileri gözükmediği için karavana doğru ilerlemem hızlı gerçekleşti. Arabaların aralarından geçerek ana kısma geldim, karavanların olduğu kısma. İleride ki iki tane karavanı gördüm. Biri onun diğeri güvenlik ve ekibindeki kişilerindi.

Yolun ortasında öylece beklemeyi keserek karavana doğru ilerledim. Korumalar bekledikleri karavanın içerisine girdiklerinde bedenimi anında arabanın arkasına sakladım. Tahminimdeki karavanda oydu, bu seferde tutturmuştum. Karavanın kapısının önüne gelirken duyulan ses topuklularım sesiydi. Bu anlarda topuklularım beni tehlikeye atsa da onlardan bir türlü vazgeçemiyordum. Etrafta birilerinin olmamasını fırsat bilerek kapıyı açıp içeriye girdim ve arkamdan kapıyı kapattım. Kapıyı kapatmamla birlikte kulağıma dolan sesler yüzünden yumruğumu sıkarak kapıya doğru vurdum. Yumruğum içeriden gelen sese karıştığında birden o iğrenç sesler kesilmişti! Hayır! Hiç umursanmamıştım.

"Kaba olmam gerekmiyor." Dedim kendime. Sesin geldiği kısma doğru ilerledim. Buraya gelirken böyle bir kişilikle karşılaşacağımı düşünmemiştim. İleride Çağın'ın ve üzerinde oturan kırmızı elbiseli kadın benim seslerimi duymayacak kadar kopmuşlardı. Fazla samimiydiler, fazla. Ayakta onların karşılarında dikilmeye başladım. Beni görmeleri için onlara bir kaç saniye tanıdım. O an Çağın'ın bakışları arkaya doğru, benim olduğum kısma kaydı. Onunla göz göze geldiğimizde gülümseyerek bana bakmaya başladı.

"Çağın" Dedi cilve dolu sesiyle karşımda ki kadın. Fazla sıkılmıştım ortamdan, bu iğrenç hallerini izlemek istemediğim için ayağımdaki topuklunun uçunu yere sertçe vurdum, içeriye tok bir ses yayıldı. Kadın sesi duyduğunda Çağın'ın boynundan kafasını kaldırarak bana döndü ve çığlığını bastı. Bu katlanılmaz ses içinde bulunduğum ortamın yaratığıyla birlikte sinirlerimi alt üst etti.

"Dünyada nesli tükenmeyecek olan tek hayvanın karga olduğunu düşünüyorum." Onun iğrenç çığlığını bastırarak bunu söyleyebilmiştim. Kadın dediğimi anlamamış olsa gerek hala yüzüme boş boş bakmaya devam etti. Sesli bir nefes koyuverdim.

"Siz erkekler fazla aptalsınız." Dedim Çağın'a gözümle kadını göstererek. Kadın ona dönerek bir şey diyecek olduğunda Çağın onu üzerinden kaldırarak "Çık dışarıya." Dedi. Erkekler fazla aptaldı, bir kadına işleri geldiği gibi davranacak kadar aptallardı.

"Ne?" Dediğinde Çağın'ın dikkati kadının üzerinden dağılmadan kolundan tutarak onu kapıya doğru getirdi. Bedenimi kımıldatmadığım için geçmekte zorlandılar. Bileğinden tutuğu kadını arkasından sürükleyerek dışarıya çıkartacaktı hem de benim yanımda. Önüne geçerek bedenimin dik duruşunu bozmadan gözlerimi gözlerine diktim.

"Kadını çıkartacağım, bir yere gitmiyorum." Kaşlarımı çattım içimde oluşan öfkeyi bir nebzede olsa kontrol edebilmek için. Gözlerimi bileğini tutuğu kadına doğru çevirdim "Bileğini bırak!" bunu söyledikten sonra aramızdaki mesafeyi azaltarak ona doğru bir adım attım.

"Kendi çıkabilir, senin -"İşaret parmağım ile tutuğu bileği işaret ederek."-zorbalığına ihtiyacı yok!" Yüzümdeki haz etmediğim gösteren duygularımı gizlemedim.

"Peki." Dedi kadının bileğini bırakarak. Kadının çıkması için gözlerinin içine baktım. Hala yerinden hareket etmeyen kadın hakimiyetimi zorlaştırıyordu.

"Çık dışarıya." Katlanamadığım bir sesle. "Ama tele-" Konuşmaya başladığında öfke dolu bakışlarımı üzerine diktim. Konuşması birden kesildiğinde adımlarını hızlandırarak gözden kayboldu.

"Üzerini giyin. Gidiyoruz." Tok bir sesle arka arkaya sıraladım.

"Daha işimiz bitmemişti ama..."Sesindeki iğrenç ton kulağıma ulaştığında öfkeyle gözlerimi yumdum. "Sen gelmeden önce-"dediğinde hızlıca ona doğru adım attım. Benim üzerine gelişimle birlikte yanımdan kaçarak kapıya doğru gitti. Sırtını kapıya yasladığında gözlerini vücudumda dolandırarak her bir noktama baktı. Karşısına geçerek bedenimi süzmesini bekledim. Bakışları gözlerimi ulaştığında yüzündeki o ukalalık gittikçe artmaya başladı. Islık çalarak işaret parmağını aramıza doğru uzattı ve ona gelmemi işaret etti. Onun isteğini geri çevirecek değildim.

Ona doğru sert adımlarımla ilerledim ve merdivenden aşağıya inerek aramızda bir merdiven bıraktım. Ben hiç bir zaman kaba davranmıyordum. Davranmazdım zaten. Ona doğru bir adım daha atarak aramızdaki son basamağı indim. Yüzündeki o ukala ifadesi kayboldu donuk bir ifade hakim oldu. Arkamda birleştirdiğim ellerimi ayırarak sol elimi ona doğru kaldırdım. Yüzüne doğru çıkardığım elimi yanağına değdirerek yavaşça dudağına doğru indirdim. Bedeni bu hareketim ile kasıldı ve tenine değen parmaklarımın arkasında kırmızılıklar oluşmaya başladı. Dudağının yakınına kadar indirdiğim parmağımı dudağına değdirmeden boynuna doğru ilerlettim. Artık kasılan bedeni titremeye başlamıştı. Yüzümü yüzüne doğru yaklaştırdım ve dudağıma kondurduğum gülümseme ile kulağına nefesimi bıraktım.

"Sen etkilenirsin ben etkilerim. Sen yönetilirsin ben yönetir-" Kapı birden açıldı ve Çağın geriye doğru savruldu. Onu tutmaya çalışacağım anda Hazar ile göz göze geldim. Ben son anda dengemi sağlayabildiğimden sadece bedenim hafif sarsıldı. Hazar elini kapının yan tarafını yaslamış, bedenini benden tarafa çevirerek öfke dolu bakışlarını üzerime dikmişti. Onun bu öfkeli haline karşılık dudağım yan tarafa doğru kıvrıldı.

"Yanlış zamanlama." Dedim.

Merdivenden inerek zemine indim. Yan tarafımda bir seviye daha sinirleri artmış Hazar'a bakmayı kestim. Üzerimde hissettiğim bakışların sahibine döndüm. Ormanları üzerimde hakimiyet kurmuştu bile. Onunda yüzünde Hazar'dan bir farkı olmayan bir öfke gördüğümde kafamı iki yana hafifçe salladım. Daha fazla bu iki öfkeli erkeğin hormonsal toksitliğini çekemezdim. Ayaklarımın dibinde kıvranan Çağın'a odaklandım. Açı dolu iniltileri bu sessiz yeri delip geçiyordu. Yanına yaklaşarak yere çömeldim. Yüzümde üzgün bir ifade kondurarak "Çapıldın galiba." dedim. Gözlerini açarak bana baktı. Yüzümdeki o üzgün ifadeyi silerek gülümsediğimde sol gözümü kırparak yerden kalktım. Benim kalkmamla arkamda ölecekmiş gibi öksüren Hazar'ın öksürme krizleri sona erdi. Çağın'ın yanına o geçip kolundan tutarak kaldırdı. Yan tarafımızdaki arabaya doğru iteleyerek ilerletti. Affan kapıyı açtığında ikisi birlikte Çağın'ı arka koltuğa fırlattılar.

Yanlarına gidip Hazar'ın kolundan tutarak geriye doğru asıldım. "Ne yapıyorsun sen?" Sessizce konuşarak "Ne yapıyormuşum?" dedi. Kolunu benden kurtararak arkada oturan Çağın'a baktı. Ona doğru bir adım atarak mesafeyi kapattım ve omzunda toz varmış gibi orayı elimle silkeleyerek "Kabalık." Dedim.

Arabanın ön kısmına doğru ilerlediğimde Affan'ın yanından geçerken kapıyı sertçe kapatarak diğer tarafa geçti. Derince nefes çekip sinirlerimi hakim olmaya çalıştım. Ön tarafa geçip oturdum ve çok sakin bir şekilde kapıyı kapattım. Hazar sürücü kısmına geçerek arabayı çalıştırdı.

Hazar gülerek "Bazen İzel olduğunu unutuyorum." dedi. Festival alanından çıktığımızda arabanın içerisinde ıslık sesi duyuldu. Kafamı geriye doğru çevirdiğimde Çağın ile göz göze geldik. Yüzündeki donuk ifadenin içerisinde gözlerinden gecen duygular içime işledi. Gözlerini benden ayırmadan ıslık çalmaya devam etti. O karavanda gördüğüm ukala çocuk yoktu karşımda. Karşımda başka biri vardı.

"Nereye gidiyoruz güzelim." Hazar'a omzumu silkerek yanıt verdim. Hala ıslık çalan Çağın'ı umursamadan önüme dönerek arkama yaslandım. Bakışlarımı akan yola çevirdim.

"Sakin bir yere." Demiştim. Bunun ne olduğunu anlayacaktı Hazar.

Hayatıma birden giren Affan'ı düşündüm, ormanlar benim her anımda düşünme yerim olmuştu. Affan sinirli ama çoğu zaman ılımlı biriydi. Onu kaç kez evden kovmuştum ama o hiç birinde gitmemişti. Eğer o benim kovmalarıma karşılık evimden ayrılsaydı ben hiç birini bulamayacak ve gerçeklere kavuşamayacaktım.

Affan bana gelmişti.

Affan girmişti hayatıma.

Tek başımı koca evrende yaşarken o evrenimde varlığını alıştığım kişi oluvermişti. Gözlerini açtığında bir nefese denk düşmek büyük bir nimetti.

İstemsizce yumruklarım kasıldı ve ben yumruklarımı sıktım. Vücudumun en ücra köşelerinde yer alan kıvılcımlar varlığını hissettirir oldu. İçimde bir anda olan değişimin geçmesi için nefes alıp verdim. Gözlerim istemsizce dikiz aynasından yeşillere takıldı. Onunda kaşları tıpkı benimki gibi çatılmıştı.

Bir şeyler-!

Araba ani firen yaparak durduğunda kapının açılma sesini duydum. Kafamı arkaya çevirdiğimde Çağın arabadan iniyordu. Emniyet kemerini çıkartıp kapıyı açacaktım ki arabanın arka kısmı havaya kalktı. Emniyet kemerini çıkarttığım için vücudum ön cama doğru savruldu. Kafamı cama vurduğumda sarsılan bedenim durdu. Kafamı sertçe çarpmamın etkisiyle canım acıdı. Bedenim iki büklüm kıvrılarak boşluğa sıkışmıştım.

"LAN!" dedi Hazan arka arka söverek.

Bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Arabanın burnu yere yapışmış, arka kısmı havaya kalkmıştı ve araba dik bir şekilde duruyordu.

"Göt kafalı!" dedi Hazar. Daha bir çok söverek arka arkaya sıralayarak.

Kafamı arkaya doğru zorla çevirdiğimde orman gözlerle göz göze geldim, sesi hala gelen Hazar'da iyi olduğuna göre kimse zarar görmemişti. Buradan nasıl çıkacağımızı düşünmeye başladım. Bedenimi camdan ayırmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Yan tarafımda sürekli küfür eden Hazar sinirlerimi daha da artıyordu. Bir kez daha bedenimi camdan ayırmaya çalıştığımda araba arkaya doğru savruldu ve sert bir şekilde zemine indi. Bedenim koltuğa düştüğünde ellerim arabanın kısımlarına çarparak acıdı. Direksiyonun olduğu kısma çarpan elimden güç arabaya doğru geçiş yaptı. Arabanın sistemi açıldı ve hepsi bir anda çalışmaya başladı, elimi çekerek bedenimi doğrultum. Vücudumun her noktasından yayılan kıvılcımlar parmak uçlarımda toparlanmıştı bile.

Hazar ile göz göze geldiğimizde "NE!" dedim öfkemi ve sinirimi bastıramadan. Oldukça yüksek desibelde söylediğim için boğazım acımaya başladı.

"Güzelim kendini kontrol etmelisin beni güçlendiriyorsun." Dedi Hazar yan gülüşüyle.

"Kimseyi ilk görünüşüyle sınıflandırma." Dedim öfkeyle, Hazar devam ettirerek "Boku yersin böyle." Dedi devamında yine söverek. Bakışlarımı arabanın etrafında dolandırdım. Arkaya dönerek baktığımda orada da yoktu. "Nereye gitti bu şerefsiz." Dedi Hazar öfkeyle. Hızlıca kafamı ona doğru çevirdim. "Bir daha söversen seni elektriğe boğarım." İçimdeki siniri ondan çıkartarak. Arabanın kapısını açıp dışarıya çıkmak istediğimde kapıyı açmaya çalışsam da açılmadı.

"Neden açılmıyor bu?" dedim Hazar'a dönerek. Onlarda açmayı denediler ikisinin kapısı da açılmadı.

Kafamı öne doğru çevirdiğim an onu karşımızda gördüm. Üzerimde bakışlar hissetmişim gibi gözlerim ona dönmüştü. Gözlerimiz kesiştiğinde gözlerinde yer alan korkuyu görebiliyordum.

"Korkuyor..." Daha çok kendime itiraf edermiş gibi çıkmıştı sesim.

"Benden korkuyor." Onlara bakarak tekrar ettim.

Arabanın içerisindeki o aydınlık kayboldu ve sanki üzerimizi bulutlar kaplamıştı. İçerisi birden karanlık oldu. Onlarda olan bakışlarımı dışarıya çevirdim, arabanın üzerine doğru gelen ağacı fark ettim. Hemen arabanın kapısını açmaya çalıştım ama açılmadı. Üzerimize doğru gelen ağaçla birlikte parmak uçlarımdaki karıncalanma kaybolarak kıvılcımlar tenimden dışa doğru çıkmaya başladı. İçimdeki gücü serbest bırakarak dışarıya çıkmasını sağladım, parmak uçlarımdan elektriği arabanın içerisinde gezdirerek arabaya aktardım. Arabaya aktardığım güçle birlikte araba çalışmaya başladı. Parmak uçlarımdaki elektriği arabaya iletmeyi devam ettim. Kapının kulpunu tekrar denedim, bu seferki denememde kapı anında açıldı. Sert ve hoyratça ittirdiğim için açılan kapı ile yere doğru düştüm. Yere düşen bedenimi kaldıramadan arabanın üzerinde duran ağaç yere doğru düştü.

Yerden kalkarak arabaya doğru adım atmak istedim ama sırtıma aldığım darbe bedenimi yere yığdı. Sertçe asfalta çarpan bedenimde acı artmaya başladı. Yüzümde, kollarımda ve bacaklarımda yanmalar ve acılar hissettim. Bu acılara ek olarak tenimde, içimde ve organlarımda hatta kemiklerimde hoyratça dolanan gücüm canımı acıtmaya başladı. O andan itibaren gücümün kontrolünü kaybettim, artık kontrol benden çıkmaya başladı. Bedenimi asfalttan kaldırmaya çalıştıkça yere düşüyordum.

'İzel! Siz çocuklar hepiniz birbiriniz ile bağlantı içindesiniz. Sen içgüdün ile hepsini çözebilirsin.' Dedi Tahir dede. İçimde duyduğum sesi bana söylediklerini gün yüzüne çıkmaya başladı.

"Ama Tahir dede, yapamıyorum.' Pes etmiştim artık. 'İzel odaklan. Bütün güç içinde.' Dedi Tahir dede.

Zihnime geçmiş zamanın anıları ilişivermişti. Çağın'ın neler hissettiğini anlamaya alıştım, gerçekten gördüğüm o korku var mıydı onda anlamak istiyordum. Çağın'dan aldığım tek şey korkuydu. İçimdeki o hissi güvenerek kendimi kontrol etmeye çalıştım. İleriden ismimin seslenildiğini işittim.

"İzel..." Çağın'ın ismimi seslenişiyle yere düşen kafamı kaldırdım. Onu umursamadım.

"Affan, Hazar?" Dediğimde sesimi duyurabilmek için bağırdım.

Onlara sesleneli bir süre olmuştu ve ben defalarca isimlerini söyledim ama onlardan bir ses duyamadım. Sırtımda ağaç dalları vardı, onları iteleyerek bedenimi zeminden doğrultum. Dallar kalın olduğu için ağırdı ve bunu yapmak beni zorlamıştı.

"İzel kim olduğunu biliyorum." Çağın bağırarak benimle konuşmaya devam etti.

Yerden doğrulduğumda avucumun içi soyulmuş, yüzüme aldığım darbe yüzünden acı hissetmiştim. Hatta diz kapaklarımda bile ağrı vardı. Aldığım darbe yüzünden acıyan yerlerin hepsi soyulmuştu ve bu yüzden acıyor olmalıydı. Bakışlarımı yerden kaldırarak arabanın içerisine baktım. Arabanın üzerine kalın ve büyük bir ağaç düşmüştü. Araba ezilerek piresi çıkmıştı. Bakışlarım ileride duran Çağın'a kaydı. Aklıma düşen her bir düşünce nefesimi kesmeye başladı.

"Kim olduğumu bildiğinden emin değilim." Dediğimde dalların arasından çıkmaya çalıştım. "Beni öldürmeye çalışıyorsun." Ona karşılık verirken kendimi tutmaya çalıştım. Yüzüme kondurduğum gülümsemeyle dallarının arasından atlayarak arabanın ön kısmına geçtim. Bunu yaparken bedenimdeki acıyı yok saydım. "Aptallığın kendini öldürecek haberin yok." Dedim.

Aramızdaki mesafeyi azaltmak için ona doğru birkaç adım ilerledim. Arabanın etrafında göz gezdirdim ama ikisini göremedim. Zihnimde dolaşan düşünceleri daha fazla tutamadım. Onlar arabadan çıkmamışlar mıydı? Çıktılar! Ben kapıyı açtığımda onlarında açtığını duydum. Gözlerimi yumarak parmaklarımdan dışarıya firar eden kıvılcımları durduramadım. Bedenimin kontrolü koptu. Gücüm benden çıktı ve kontrol alınamayacak hal almaya başladı.

'Ally yaşayıp yaşamadıklarını bilekliklerinden kontrol et.' Dedim. Komutum üzerine Ally'den gelecek haberi beklemeye başladım.

Beynimde yankılanan ses kontrolden çıkan gücümle birlikte gözlerimin de kaymasını sebep oldu.

Loading...
0%