Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@alara.mrglu

19 Ekim Çarşamba 12:00

 

Hayatın bize ne getireceği hiç belli değildi. Planladıklarımızı hayata geçirebilmek için harekete geçtiğimizde başımıza gelecek olanları bilmeden adım atıyorduk. Attığımız adım sonunda başımıza gelenlerle tökezleyip yere düşüyorduk. Başımıza gelen o kötü olayla birlikte hayata küsmeyi tercih etmeyip savaşmaya devam etmemiz ve yeniden ayağa kalkmamız, hayat enerjimizi kaybetmemiz gerekiyordu.

 

Busenin belden aşağısını hissetmemesini öğrenmemizin üstünden iki gün geçmişti. Mehmet amca'nın hastanedeki tanıdığı doktorun yurt dışında bildiği bir doktor varmış.O doktor çok bilinen ve her hastanın memnun kaldığı biriymiş. Saygın ve sevilen bir doktormuş. O doktora iki gün içinde ulaşılması sonucunda 22 Ekim Cumartesi günü sabah 9 uçağıyla Amerika'ya gidecekti. Buse'nin refakatçisi Elif teyze olacaktı. Elif teyzenin amerikada yaşayan bir kuzeni varmış. O kuzeni onlara orada yardım edecekmiş. O yüzden Mehmet amca ve Demir onlarla birlikte gitmiyordu. Tabii lokantada boş kalamayacağı için birinin lokantanın başında durması gerekiyordu. Şimdi diyeceksiniz sağlıktan daha mı önemli lokantanın boş kalmaması? Tabii ki değil.Elif teyzenin kuzeni orada olmasaydı tabii ki Mehmet amca ve Demir onlarla gidecekti.

 

Amerikadaki doktor tedavinin altı ay süreceğini ifade etti. Tabii doktorun bu zamana kadar ki hastalarında gözlemlediklerinden yola çıkarak söylüyordu. Yürüyebilme süresi biraz da hastaya bağlıydı.

 

"Almila canım hala burada mı oturuyorsun sen? Neden öğle yemeğine çıkmadın."

 

Öğretmenler odasının penceresinden voleybol oynayan kızları izlerken dalıp gittiğimi Ayşenin konuşmasıyla farketmiştim. Sahi kaç dakikadır dirseğimi pencerenin mermerine dayamış elimi de çenemin altına koymuş bir şekilde kızlara bakıyordum belli değildi. Başımı Ayşene çevirip baktığımda endişeli bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

 

"Ayy Ayşen sen gelene kadar daldığımı bile farketmemişim. Öğle yemeği de aklıma gelmedi."

 

"Canım arkadaşım benim sen Buseyi düşünüyorsun dimi? Almilacım bak iki gün sonra tedavi için Amerika'ya gidicek altı ay sonra buraya yürüyerek geri dönecek. Belki Ateşle ona söz de yapabiliriz. Belli olmaz."

 

Ayşen yanıma gelip elini omzuma koyduğunda son dediği şeyle bana gülümseyerek bakıyordu. Bir dakika kardeşiyle Busenin sevgili olduğunu öğrenmiş miydi?"Kız Ayşen sen nasıl öğrendin?"

 

"Ateş söyledi bana. Ateş aslında söylemeyecekti. Sürekli telefonda biriyle konuşuyor gülüyor mesajlaşırkende bir sırıtmalar falan. Kesin bunun bir sevgilisi vardır dedim. Sonra tabii bir kere de kulak misafiri oldum telefonda konuşurken. Ateşe zorla söylettim yani."

 

"Sen az değilsin ha. İnşallah tez zamanda iyileşip dönerde Ateşle olan durumlarını yine konuşuruz."

 

Ayşen yanımdaki sandalyeye oturduğu sırada hoparlörden ders zili çalmaya başladı. Az sonra derse girmem gerekiyordu. Fakat ben derin düşüncelere daldığım için yemek yemeyi unutmuştum.Yine bir bayılma vakası yaşamazsam iyidir. Oturduğum sandalyeden kalkıp masanın üzerindeki çantamı elime aldım. Masaya doğru dönmüş olduğumdan Ayşen'e derse geçeceğimi belirtmek istediğimden dolayı vücudumu onda doğru döndürdüm.

 

"Ayşen ben derse geçiyorum. Çıkışta bekle beni beraber gideriz."

 

"Tamam canım. Bende kalkayım bari. Benimde şimdi dersim var."

 

Ayşen'e görüşürüz diyerek öğretmenler odasının kapısına geldiğimde bir şeyi unuttuğumu farkettim. Tabii ki ders kitabını unutmuştum. Ah ah ders anlatmaya gidiyorsun ama ders kitabını unutuyorsun. Bu aralar kafam hiç yerinde değildi. Yoksa bu kadar basit bir şeyi unutacak değildim tabii. Odanın kapısının yanına doğru genişçe bir yer kaplayan öğretmenler için yapılan gri tonlarda olan büyük dolabın önüne gelip kendime ait olan dolabın kapağını açtım. Ders kitabını alarak kapağı kapattım. Kapıya yöneleceğim sırada Ayşende kapıya gelmişti. Kapıyı açıp Ayşen'in önden ilerlemesi için elimle önden sen geç gibi el işareti yaptım. Ayşen çıktıktan sonra bende odadan çıkıp kapıyı kapattım.

 

***

1 saat sonra

 

Dersten çıktıktan sonra bugün başka bir sınıfa dersim olmadığı için ders kitabımı dolaba koyup eşyalarımı da alarak okuldan çıkış yapmıştım. Okuldan yürüyerek uzaklaştığımda bugün eve yürüyerek gitmeye karar verdim. Genelde Demir gelip beni alıyordu. Zaten ev ve okul arası çok da uzak değildi. Kaldırımda yürürken aklıma bir anda o akşam aklıma geldi. Arabanın bize doğru gelişi ve Buseye çarpması. Hala kendime gelebilmiş değildim.

 

Aniden silkelenerek kendime gelmeye çalıştım. Bunları artık düşünmemeliydim.. Allah'a şükür Buseye bir şey olmamıştı. Belden altını hissetmiyordu fakat bununda çözümü için Amerika'ya gidecekti. Bu tedavi olacağı için biraz daha kendimi iyi hissediyordum.

 

Düşüncelere boğulduğum sırada ne ara geldiğimi anlamadığım bir şekilde , başımı kaldırıp bizim evin olduğu mahallenin girişine doğru bakmaya başladım. Etrafta göz gezdirdiğim sırada çantam içinden yükselen zil sesiyle irkildim. Koluma taktığım çantanın ağzını açmak için biraz geriye doğru itip fermuarı açmaya basladım. Fermuarı açtıktan sonra elimi çantama sokup telefonu içinden çıkardım.Ana ekrana baktığımda Demir'in arıyor olduğunu gördüm. Aramayı cevaplandırıp telefonu kulağıma doğru yaklaştırdım.

 

"Almilam güzelim okuldan çıktın mı? Gelip alayım seni."

 

"Canım ben şimdi geldim mahalleye."

 

"Neden aramadın beni gelip alırdım."

 

"İşler yoğundur diye düşündüm. Arayıp rahatsız etmek istemedim."

 

"Almila kaç kere bu rahatsız etmeme konusunu konuşacağız. Neyse şimdi bu konuyu sonra yine konuşuruz ben şey diyecektim. Bizim lokantaya gelir misin?"

 

"Tabii gelirim de neden ki?"

"Soru sormuyoruz güzelim. Sürpriz gibi bir şey diyelim. Hadi bekliyorum."

 

" Sürpriz miii? Çok merak ettim şimdi."

 

Ayy acaba nasıl bir sürpriz yapmıştır bana. Adımlarımı hızlandırarak yönümü Demirlerin lokantasına doğru çevirdim.

 

"Güzelim telefonu kapatmayı unuttuk sanırım. Sen heyecandan ne yapacağını mı unuttun?"

 

Demir'in gülme sesini duyduğumda bende güldüm.

 

"Ay sen sürpriz deyince aklım uçtu gitti. Yaklaştım lokantaya kapatıyorum telefonu."

 

"Tamam güzelim bekliyorum seni."

Telefonu kapattıktan sonra lokanta görüş açıma girdiğinde adımlarımı daha da hızlandırdım. Lokantanın önüne geldiğimde camdan içeriye göz gezdirdim. Kasanın olduğu kısmın biraz ilerisindeki masanın üstünde bir çiçek buketi iki tabak çatallar falan vardı. Sanırım Demir'in sürprizi buydu lokantanın kapısını açtığım sırada lokantanın arka tarafa geçilen kısmın kapısından geçmekte olan Demir'i gördüm. Elinde lahmacunlarla benim için yaptığını düşündüğüm masanın önüne gelerek lahmacunları masanın üstüne koydu. Beni hala farketmediğini anladığımda beni farketmesi için yanına doğru gidip kollarımı beline sarıp ona sarıldım. Demir irkilerek başını bana doğru çevirdiğinde gülümseyerek bana baktı."Hoş geldin güzelim."

 

"Hoş buldum canım. Eee şey bu masayı kim için hazırladın?"

 

"Senin için hazırladım. Hadi gel otur."

 

Demir benim için sandalyeyi geri çektiğinde sandalyeye oturduktan sonra sandalyemi masaya doğru itti.

 

"Almilam sana yeni denediğim bir tarifle lahmacun yaptım. Yanına kola mı istersin ayran mı istersin ya da başka bir şey ne istersin söyle bakalım"

 

Uzun zamandır Demir'in ellerinden yemek yememiştim. Eskiden de lahmacun dışında bir çok şeyi yapardı. Tarifler bulur, dener ve bana da denettirirdi. Eski günler aklıma geldiğinde Demir'e bakıp gülümsedim.

"Senin tariflerin her zaman güzel oluyor hayatım. Eminim ki bu tarifinde çok güzel olmuştur. İçecek olarak ise Kola içerim.

 

" Yeni tariflerimi bir tek sana yapmayı seviyorum. O zaman lahmacunları ve kolayı alıp geliyorum."

 

Demir lokantanın mutfak kısmına geçtiğinde lokantada göz gezdirmeye başladım. Birkaç öğrenci ve kadınlı erkekli bir grup da ilerideki masalarda oturuyorlardı. İnsanları böyle dikizlemeyi pek sevmediğim başımı kasaya doğru çevirdim. Kasaya doğru ilerleyen Mehmet amcayı farkettiğimde ona selam vermek için oturduğum sandalyeden kalktım.

 

"Mehmet amcaa nasılsın?"

"Aa Almila kızım hoş geldin iyi olmaya çalışıyorum kızım sen nasılsın?"

 

"Hoş buldum Mehmet amca iyiyim bende. Buse nasıl? Yani çok kendine kendine düşünüp de kendini üzmesin. Biz hep onun yanındayız sizde bunu biliyorsunuz tabii ki. Üzülmesin Buse. En tez zamanda iyileşip geri dönecek bize."

 

"Almila kızım Buse çok üzülüyor ama biz teselli ediyoruz onu. Tabii ki ayağa kalkmış bir şekilde geri dönecek."

Mehmet amcayla sohbetimiz devam ederken ellerinde lahmacunlarla yanımıza doğru gelen demirle konuşmamız yarıda kesildi.

 

 

 

"Ne konuşuyordunuz bakalım?"

 

 

 

Demir cümlesini bitirdiği sırada lahmacunları masanın üzerine bırakıp bize döndü. Ben tam dudaklarımı aralamış konuşacakken Mehmet amca söze girdi.

" Buseden konuşuyorduk biraz. Eee ben sizi yalnız bırakayım artık."

 

 

 

"Baba sana da yaptım lahmacundan içeride tezgahın üzerinde."

 

 

 

"Oğlum ne zahmet ettin. Sağ olasın oğlum hadi ben gidip müşterilere bakayım."Mehmet amca yanımızdan ayrılırken lokantada göz gezdirdim. Birkaç arkadaş grubu ileride ki masalarda oturmuş yemeklerini yiyiyorlardı. Başımı çevirip bizim masamıza baktığımda Demir'in aşk dolu sevgi dolu bakışlarla bana baktığını farkettim.

 

 

 

"Güzelim hadi gel lahmacunlar soğumasın."

 

 

 

Demir'e gülümseyerek karşısındaki sandalyeye doğru ilerlerken Demir bir anda kalkıp benim oturmam için sandalyeyi kendisi geri çekti. Bu küçük jestleri karşısında bir kez daha aşık oluyordum.

Sandalyeye oturduktan sonra sandalyemi ileri doğru itti. Demir karşıma geçip sandalyesine oturduğunda burnuma gelen buram buram lahmacun kokusuyla daha fazla açlığa dayanacağımı düşünemiyordum.

 

 

 

(Unuttuğum bir şey oldu okul çıkışı Ayşenle döneceklerdi onunla çıkacaktı okuldan yani ama o kısmı yazmak aklımdan çıkmış bazı mantık hataları oluşmuş galiba.)

 

 

 

Sabah kahvaltıda Buse'yi düşünmekten adam akıllı bir şey de yiyememiştim doğrusu. Demir eline aldığı lahmacunu tabağına koyup açarak içine salata malzemelerini yerleştirdi. Sonra dürüm şeklinde sararak bana uzattı.

 

 

 

"Al güzelim senin için sardım. İlk önce sen başla bakalım. Okuldan çıktın acıkmışsındır."

 

 

 

Cidden her seferinde yaptığı şeylerle kendini ne kadar daha aşık edebilirdi bilmiyordum. Elindeki lahmacunu almak için masanın kenarındaki peçetelikten bir peçete aldım. Aldığım peçeteyle lahmacunu tutarak Demir'e bakmaya başladım

 

 

 

"Acıkmış olacağımı nereden anladın?""Çocukluğumuz beraber geçti bizim Almila. Her adımını her hareketini her şeyini takip ederdim. Biz birkaç senedir beraber olamasak da değişmeyen bir özelliğin bile olmayacağını bildiğim için açıkmış olduğunu da anlarım tabii ki."

 

 

 

Demir'in söylediklerinden sonra gözlerim dolmaya başlamıştı. Ben gerçekten Demir tarafından beni bebeğiymiş gibi sevdiğini iliklerime kadar hissediyordum. Beni çok seviyordu. Bende onu çok seviyordum.

"Demirrr seni çok seviyorum biliyorsun değil mi? Seni hak edecek ne yaptım bilmiyorum ama iyi ki benim sevgilimsin. İyi ki."

 

 

 

"Almilam asıl ben seni hak edecek ne yaptım? Sen olmasaydın ben kim bilir nasıl olurdum. Benim yaşama sevincim, hayatım her şeyim sen olmuşsun. Bu hayattan zevk aliyorsam yanımda sen varsın diye. Seni her şeyden çok seviyorum."

Demir'in söyledikleriyle gözlerim dolmaya başlamıştı. O hissettiklerini söylemesi şu an bende büyük bir etki yaratmaya başlamıştı. Midemizde uçuşan o sevimli kelebeklerin devreye girdiği noktadaydım.

 

 

 

Hala elimde durmakta olan lahmacunu tabağa koyarak lahmacunu tutmadığım elimi kaldırıp Demir'in yanağına koydum. Baş parmağımla yanağını okşamaya başladım.

 

Demir o sırada dudağını elime yaklaştırıp elimi öptü."Almilam o yanağıma koyduğun eline kurban olurum. Hadi lahmacunlarımızı yiyelim soğumasınlar."

 

 

 

Demir'in son söylediğine gülesim gelmişti. Tabii ki kendimi tutamayıp gülmeye başladım.

 

 

 

"Romantik ortamı nasıl da güzel bozdun hayatım."

 

(hayatım canım kelimeleri yerine aşkım kelimesini kullanmaya calıştım da ama hiç sevmiyorum aşkım kelimesini ya o yüzden ben hayatım canım ve Demircim Almilam gibi yazmaya devam)

"Almilam daha fazla aç kalmana dayanamadım."

 

 

 

Canım benim ya beni nasıl da düşünürmüş şu an gerçekten sevildiğimi iliklerime kadar hissediyordum.

 

Tabağa bıraktığım lahmacunu ona sardığım peçeteden tutarak elime aldım. Demir kendi lahmacununu bir çırpıda yutarken şaşkınlıkla ona bakmaya başladım.

"Demircim boğulacaksın ne yapıyorsun?"

"Biliyorsun lahmacun görünce dayanamam hele bunu ben hazırlıyorsam hiç dayanamam."

 

 

 

"Sen şimdi arka mutfakta hazırlarken yiyorsundur da."

 

 

 

Demir gülerek gözlerini kaçırdığında söylediğim şeyi yapıyor olduğunu anlamıştım. Artık bende lahmacununu yemeliyim diye düşünürken arkamdan gelen sesle lahmacunumu geri tabağa bıraktım.

"Oo Almila , Demir enişte afiyet olsun"

 

 

 

Evet bu cümlenin sahibi Ayşendi. Ayşen tam yanımıza geldiğinde bize gülümseyerek bakmaya başladı.

 

 

 

"Sağ ol Ayşen. Gel beraber lahmacun yiyelim."

 

 

 

"Sağ ol Almila. Ben paket yaptırıp eve götürecektim. Siz yemeye devam edin."

 

 

"Ayşen kusura bakma okul çıkışı birlikte çıkacaktık aklımdan çıkmış bir anlığına."

 

 

 

"önemli değil Almilacım. Bizim aramızda böyle konuların lafı olmaz. Neyse ayy ne diycem şu an çok tatlı gözüküyorsunuz durun sizin bir fotoğrafınızı çekeceğim."

 

 

 

Bu söylediğinle birlikte Demir ve ben şaşkın bir şekilde Ayşene bakıyorduk.

 

"Hadi lahmacunlarınızı da gösterin elinizde tutun çekeceğim sizi."

Ayşen'in bu isteğini kırmamak için mecbur dediğini yapmaya başladık. Elimizdeki lahmacunları tutup birbirimize yaklaşarak kameraya doğru gülümseyen bir ifadeyle poz verdik.

(Arkadaşımın bana yapay zekayla yaptığı Demir ve Almilanın lahmacun yerken çekilen fotoğrafı. Ellerindeki tam lahmacuna benzemese de olduğu kadar güzel duruyor ama.🙂)

 

 

 

Ayşen bize fotoğraf çektikten sonra hemen fotoğrafı bana atıp görüşürüz diyerek kasaya doğru ilerledi. Mehmet amcanın yanındaki burada çalışan çocuğa doğru yöneldi.

 

 

 

"Almila bebeğim nereye daldın? Bana mı dönsena caba?"

Demir'in sözleriyle bakışlarımı Ayşenden alıp Demire çevirdim.

"Ah pardon hayatım bir an dalmışım öyle."

 

Demir'in yanındayken çok mutluydum. Güzel anılarımızı düşünürken dalıp gidiyordum. Bu mutluluğumuzun hiç bitmemesini istiyordum. Demir'in güzel gülüşüne dalıp giderken Mehmet amca yanımıza geldi.

"Almila kızım baban merak etmiş seni. Aramış seni ama ulaşılamıyor diyor."

 

 

 

Babam beni neden aramıştı? Telefonumun sesi de açıktı aslında. Mehmet amca telefonu bana uzattığında telefonu alıp kulağıma doğru yaklaştırdım.

 

"Alo babacım."

 

"Kızım neredesin? Ne kadar aradım seni biliyor musun? Merak ettim seni.."

"Demirle birlikteyim baba. Demir'in lokantasındayız. Telefonumun sanırım şarjı bitmiş olabilir. Yaa canım babam beni mi merak etmiş? İyiyim ben babacım "

 

 

 

" Demirlesin demek. Demir oğluma selam söyle. Geç kalmadan da eve dön. Güzel vakit geçirin bakalım güzel kızım. Hadi size afiyet olsun."

 

 

 

"Sağ ol babacım ben selamını söylerim Demir'e. Görüşürüz."

 

 

 

Babamda görüşürüz dedikten sonra telefonu kapatıp Mehmet amcaya uzattım.

 

"En iyisi ben bir telefonuma bakayım şarjı bitmiş sanırım."

 

19 Ekim Çarşamba 20.00

 

 

 

Demirle çok güzel vakitler geçirmiştik. O leziz lahmacunlarından yiyip bol kahkahalı bir akşam geçirmiştik. Şimdiyse yatağımda uzanmış güzel geçen akşamımızı düşünüyordum. Aklıma babamın araması geldiğinde yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Ben eve geldikten sonra babam beni Demirden kıskandığını söylemişti. Açık açık söylememişti ama imalarından anlamıştım. Babam tek çocuğunu da şu anlık kaybetmek istemiyordu tabii.

Babamı düşünürken aniden bir çıt sesi duymuştum. Düşüncelerimdeki babamdan aniden çıktığımda başımı yastıktan kaldırdım. Herhalde yanlış duydum diyerekten başımı yastığa geri koyacakken tekrar çıt sesini duydum. Amann noluyor be. Bir çıt sesi daha geldiği sırada başımı cama çevirdim. Cama baktığım anda cama gelen küçük taşla birlikte tekrar o çıt sesini duydum. Biri cama taş atıyordu. Tövbe estağfurullah ben şeytan mıyım niye beni taşlıyonuz? Bu düşünceme gülerek yatağımdan kalktım. Pencereme yaklaşıp aşağıya bakacakken telefonumun çaldığını duydum. Komodinin üstünden telefonumu alarak ekranda İron Man arıyor yazısıyla telefonu hemen açtım.

"Alo Demir ne oldu ?"

 

 

 

"Bir şey olmadı Almilam deminden beri cama taş atıyorum. Uyuyor muydun yoksa duymadın sesi."

 

 

 

"Ay sen arayınca kötü bir şey oldu sandım. Yahu cama taş atan sen miydin ne işin var burda?"

Pencereye doğru yaklaşıp perdeyi açarak aşağıya göz gezdirdim. Karanlık olmasına rağmen sokak lambası olduğu için aşağıda pencereme doğru bakan Demir'i farkettim. Bir de tek farkettiğim Demir değildi. Yanlış mı görüyorum diyerek camı açıp başımı aşağı doğru sarkıttım.

 

 

 

"Demirrr allah aşkına bu merdiven ne?"

 

 

 

Eyvah birde ben sesimi mi yükselttim. Kesin annemle babam uyanır şimdi.

Telefon tabi hala açık olduğu için Demir konuşmaya başladı.

 

 

 

"Almilam şimdi merdivenlerden çıkıp yanına geleceğim."

 

 

 

"Demircim sen lokantadan ayrıldıktan sonra yürek mı yedin acaba? Babam duyacak kalkacak şimdi ya."

 

 

 

"Almilam korkma sessizce çıkıcam işte. Sen sadece şu merdivenin üst kısımlarını tut tamam mı? Bir de telefonları kapatabiliriz. Sana yaklaşıcam şimdi zaten."

Başımı sallayıp telefonu kapattığımda Demirde bana baktığı için anlaşmıştık. Demir merdivenin basamaklarına basıp yukarı çıkmaya başlarken bir yandan etrafa bakıp birileri görüyor mu diye kontrol ediyordum. Açıkçası benim odam evin arka tarafında kalıyordu ve öyle mahallelinin pek de görebileceği bir kısımda değildim ama dedikoducu teyzelere belli olmaz tabii. Etrafı kolaçan etmem bittikten sonra Demirde tam yanımda bitivermişti. Sonra basamağa geldiğinde pencereye tutunarak bir bacağını odadan içeri attı. Diğerini de attığında şimdi tamamen odanın içerisindeydi. Aklıma gelen düşünceyle aniden bakışlarımı ayaklarına çevirdim. Allah'tan merdivenleri çıkacağı sırada galoş giymişti ayakkabılarına merdiven ne kadar temizdi bilemiyorum ama. Demir ayaklarına baktığımı farkettiğinde hatırlamış gibi yapıp ayakkabılarını çıkardı ve pencerenin önüne koydu. Sonra bana dönerek aniden sarıldı. Bende sarsılmasına karşılık verdiğimde sıkı sıkıya bir sarılma gerçekleştirmiştik. Saçlarımı okşayarak benden ayrılırken yakın olan yüzlerimizi geriye çekmedik.

"Birkaç saat önce bile görüşmüş olsak da her an aklımda olduğun için seni bir an önce görmeyi istedim."

 

 

 

Demir'in söylediğiyle gülümseyerek gözlerine bakmaya başladım. Elimi uzatıp yanına koyduğumda yanağını daha çok elime yaslarken gözlerini yumdu. Parmaklarımı usulca oynatarak yanağında gezdirdim. Elimi aniden çekip Demir'in gözlerini açmasına fırsat vermeden yanağını öptüm. Bu hareketim karşısında Demir hemen gözlerini açtı. Ellerini yanaklarima koyup iki yanağıma da öpücük kondurdu.

"Bu gece yanına kıvrılıp yatayım mı Almilam? Sabah kimse uyanmadan giderim söz."

 

 

 

"Çok tehlikeye atıyoruz kendimizi ama tekrar aşağı inme şimdi birlikte yatarız. Yatak haliyle tek kişilik ama sığarız bir şekilde."

Kabul ettiğimi duyduğu gibi yatağa doğru ilerleyerek beni de beraberinde yatağa çekti. İlk o yatağa uzandığında biraz yer açarak benimde sığabileceğim bir alan yarattı. Bende açtığı boşluğa uzandığımda resmen dip dibe olmuştuk. Demir ellerini saçlarıma götürdüğünde saçlarımı okşamaya başladı. Sanırsam en çok sevdiği şey saçlarımı okşamaktı. Demir gözlerime bakıyor ben onun gözlerine bakıyor olduğum sırada yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı. Uykuya teslim oldum.

*** Bölüm sonu ***

Merhabalar

Wattpad uygulaması kapandıktan sonra ilk çizgi stüdyo uygulamasını denedim. Bu kitabım orada da var fakat kitappad uygulamasını da denemeye karar verdim büyük ihtimal buradan devam ederim gibi ama 15. Bölümü ne zaman yazmaya başlarım bilemiyorum.

Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%