@alara.mrglu
|
Teyzem ve ve oğlu Ahmet geleli 2 saat olmuştu. Yemeklerimizi yemiş şimdi ise çay demliyordum. Çay demlenirken mutfak masanın sandalyesini çekip oturdum. "Almila abla hani senin bir oyunun vardı ya..." Ah hayır be Ahmet isteme artık o oyunu. Birkaç sene önce Demir bana monopoly almıştı. Mahalledeki arkadaşlarla oynuyorduk. Sonra Ahmet bizim evde onu nereden bulduysa oynamaya başlamıştı. Tabi kendi kendine paralarla oynuyordu. En sonunda da o paraları evde kaybetmişti. Ve uzun zaman o paraları aradım. Ondan sonra oyunu Ahmet bulamasın diye dolabımın üstüne en arkaya doğru koymuştum. "Ahmetcim o oyunu Demir abin istemişti ona vermiştim." "Eee söyle ona getirebilir. Sonuçta Demir abinin evi uzakta değil." "Ahmetcim Demir abin hasta biraz o yüzden gelemez şu an. Ama ben sana kağıt ve kalem vereyim resim çizersin." "Tamam ama o fosforlu kalemlerinden de istiyorum." Fosforlu kalemlerimi de Doğum günümde bana Demir almıştı. Fosforlu kalemleri üç dört kez kullanmışımdır. Demir'in bana aldığı şeyleri o kadar özenli saklıyordum taa ki görünürde olanları Ahmet kullanana kadar. Düşüncelerimden sıyrılıp Ahmet'e kağıt ve kalem getirmek için mutfaktan çıktım. Odama gidip bir kağıt ve kalem alarak mutfağa geri döndüm. "Al bakalım. Masayı çizmemeye dikkat et tamam mı?" Ahmet başını tamam anlamında aşağı yukarı salladığında içimden inşallah bir aksilik yapmaz diye geçiriyordum. Ocaktaki çayın demlendiğini anladığımda altını kısıp çayı alarak mutfak kapısına doğru ilerledim. Mutfaktan çıkıp salondan geçerek oturma odasına girdim. Annemin ve teyzemin önündeki sephanın üstünde olan bardaklara çay döktüm. Çayı mutfağa geri götürecekken zil çalmıştı. "Kızım bırak sehpanın üstüne çayı git kapıya bak sen." Annemi onaylayıp çayı sehpanın üstüne bırakarak oturma odasından çıktım. Salonda ilerleyip kapıya yaklaştığımda zil tekrar çaldı. "Kim o?" Cevabı beklemeden kapının deliğinden baktım. Babam gelmişti. Kapıyı açtığımda babamın iki elindede çok poşet olduğunu gördüğümde birkaç tanesini elinden aldım. "Hoşgeldin baba." "Hoşbuldum kızım. Evde birilerimi var ?" "Evet baba Naz teyzem ve Ahmet geldi." Babam başını tamam anlamında sallayıp içeri geçti. Hiii! aklıma gelen şeyle bir anda duraksadım. Ben Ahmeti mutfakta tek başına bırakmıştım. Kapıyı hızlıca kapatıp mutfağa koşarak gittim. Mutfağa girdiğimde ne yazık ki korktuğum gerçekleşmişti. Ahmet başını çevirip bana baktığında masumca gülümsüyordu. Ah Ahmet ah o masayı kim silecek şimdi. Masaya göz gezdirirken bir anda duvardaki bi kaç çiziği de görünce anında sinir yüklenmesi gerçekleşmişti. "Anneeeee! Ahmet masayı çizmiş. Ayrıca duvarıda çizmişş." Annem koşarak mutfağa girdiğinde peşinden teyzemde girdi. "Ay kızım bende Ahmete bir şey oldu sandım. Yavrum nolacak silerim ben oraları." Annemin söylediği şeyle gözlerimi devirmiştim. Ahmetin bu yaptığını normal buluyordu. "Ahmet annecim ne konuşmıştuk ama yaramazlık yapmayacaktın hani?" Ahmet annesinin söylediğiyle oturduğu yerden kalkıp annemin tam önünde durdu. "Özür dilerim Melek teyze." "Oyyy canım benim." Annem Ahmeti kucağına aldığında babamın içeriden seslendiğini duyduk. "Ahmet gel biz seninle bahçeye çıkıp tavuklara bakalım." Babamın sesi yakından geldiğini anladığımda mutfak kapısına geldiğini gördüm. "Hoş geldin Naz." "Hoş buldum Yusuf abi." Babam Ahmetin elinden tutup mutfaktan çıkarmıştı. Annem eline bir bez alıp ıslatarak masayı silmeye başladı. Teyzemde benim koluma girerek beni mutfaktan çıkardı. "Gel biraz sohbet edelim seninle teyzecim." Teyzemle mutfaktan çıkıp oturma odasına doğru ilerledik. Oturma odasına girdiğimizde teyzem L koltuğa oturdu. Bende yanına oturduğumda saçlarımı okşamaya başladı. "Ee Almila kız nasıldı Gaziantepteki hayatın?" "Çok güzeldi. Tam oraya yeni yeni alışmıştım ama ailemi de çok özledim. Sonra tayinimi de alabileceğimi öğrenince daha fazla durmak istemedim oralarda. Hem kira fiyatları da çok artmıştı. Hem kira hem eve yiyecek almak olmuyordu. Çok masraf çıkmıştı son zamanlarda. Bende dedim okul bitsin tayini de o ara buraya aldırırım. Hem burdan birkaç kişiyle de konuştum. Onlar bizim mahalledeki okula tayinimi aldırmamı daha da kolaylaştırdılar." Çok uzun konuştuğumu farketmiştim. Konuşmamı bitirince derin bir nefes alıp verdim. "İyi yapmışsın canım. Bu arada Demirle görüştünüz mü ?" Demir'in hastalığı aklıma geldiğinde durgunlaşmıştım. Teyzemde bunu farkettiğinde meraklı bir şekilde bakıyordu. "Teyze Demir'in beyninde tümör olduğunu öğrendik. Ameliyat olması lazım fakat Demir zaman istiyor. Neden zaman istiyor anlamadım. Bir de ameliyatta masada kalma ihtimali de var. Bundan korkuyor olabilir mi diye düşünmüyor değilim." Teyzem söylediklerim karşısında şaşırıp kalmıştı. Birkaç dakika sessiz kaldığında korkmaya başlamıştım. "Teyze iyi misin?" "Ahh kızım bu nasıl olabilir? Demir aslan gibi çocuk. Güçlü kuvvetli. Çok üzüldüm şu an. Nasıl böyle bir şey olabilir?" Kollarımı açıp teyzeme sarıldığımda gözlerim dolmuştu. "Onun neden ameliyat olmadığını tahmin edebiliyorum sanki. Söylemek istediği ama söylemediği şeyler olabilir bence." Yanağımdan aşağıya inen şeyle elimi yanağıma koydum. O ana kadar ağladığımı farketmemiştim. Teyzemden ayrıldığımda teyzemin dediklerini düşünmeye başladım. Demir'in söyleyemediği ne olabilir ki acaba? Ya da kime söyleyemiyordu. Kafedeyken bana en son söyleyeceği şey aklıma geldi. Acaba bana mı söyleyemediği bir şey vardı? Öyleyse teyzem bunu nereden biliyor ki. Düşüncelerimle boğuşurken içeriden annemin sesini duyduk. "Naz, Almila hadi bahçeye gelin." Annemin söylediği şeyi duymamızla birlikte teyzemle aynı anda ayağa kalktık. Teyzemin beni durdurup kolumu tutarak beni kendine çevirdi. Elini yanağıma götürüp gözyaşımı sildi. "Demir iyi olacak. Ameliyat olması için onu hepimiz ikna edeceğiz. Sende Demir'in yanında olacaksın ve ağlamayacaksın. Sizin birbirinize olan bu arkadaşlıktan öte bağınızı en çok da ben biliyorum. Kendini üzmeyeceksin. Sen böyle olursan Demir nasıl iyi olabilsin ki. Hadi bakalım gidelim şimdi." Teyzeme gülümseyip yanağından öptüğümde o da gülümsedi. Teyzemin koluna girerek oturma odasından ayrıldık. Bahçeye çıktığımızda bahçedeki masanın üstündeki meyveleri kesilmiş, tabaklara koyulmuş bir şekilde gördüm. Teyzem masaya giderek masanın üstünden bir çatal aldı. Çatalı karpuza batırıp yemeye başladı. Yan taraftan Ahmet'in tavuğun peşinden koşturduğunu görünce gülmeye başladım. Sonra İleride kümesle uğraşan babamı farkettiğimde onun yanına doğru ilerlemeye başladım. Nazdan Önümde duran tabaktaki karpuzdan yerken Demir'i düşünüyordum. Demir'in Almilayı sevdiğini biliyordum. Demir ilk sevdiğini anladığı zamanlar gelip bana anlatmıştı. Almila'nın onu arkadaş olarak görüyor diye araları bozulacağını düşünerek onu sevdiğini söyleyememişti. Bugün Almiladan öğrendiğim şeyle şoka uğradım. Aklıma gelen şeyle telefonumu cebimden çıkararak Rehbere girdim. Demir'i arayacaktım. Almila konuşacaklarımı duymasın diye karpuz yemeyi bırakıp bahçenin ilerisine doğru ilerlemeye başladım. Rehberde Demir yazısını gördüğümde arama kısmına bastım. Telefon bir müddet çalıp en sonunda açıldı. "Alo Naz teyze?" "Demircim nasılsın? Az önce Almilayla konuşuyorduk. Bir de ne öğreneyim. Yavrucum beyninde tümör varmış. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Çok üzüldüm.." "Evet Naz teyze. Bir süredir belirtiler vardı. Öğrendiğimde ne yapacağımı bilemedim. Ameliyat olmam gerekiyor fakat ben uzatıyorum. Masada kalma ihtimalimde var bunu almila söylemiştir sana galiba. Biliyorsun Naz teyze Almilayı seviyorum. Ona hislerimi söylemek istiyorum. Fakat korkuyorum." "Demircim niye korkuyorsun? Sevmen kötü bir şey değil ve Almila sanki niye bana aşıksın diye sana kızacak değil ya. Aranızda bozulmaz. Bak ona açılmadan ameliyat olmak istemediğini düşünüyorum. Haksız mıyım?" "Haklısın Naz teyze. Ben onu sevdiğimi söylemeden ölmek istemiyorum." "Tamam Demircim. Bak bugün konuş Almilayla." Almiladan Babamla biraz sohbet ettikten sonra Teyzemin heyecanlı heyecanlı telefonda konuştuğunu gördüm. Kiminle konuştuğunu merak ederek yanına gitmek için hızlı hızlı yürümeye başladım. Yanına vardığımda beni farkedip gülümsedi. "Tamam yavrucum bak sana dediklerimi uygulamaya geçeceksin bugün tamam mı?" Teyzemin yanına gidip kiminle konuşuyorsun manasında kaş göz yaptım. "Görüşürüz Demircim. Kendine düklat et." Teyzem Demirle mi konuşuyordu. Ne konuşmuşlardı acaba. Teyzem telefonunu kapatıp cebine koydu. "Teyze sen bizim Demirle mi konuşuyordun?" "Evet canım. Hastalığı hakkında konuştuk. Bak Aybükecim sana ne diyeceğim." Teyzeme merak meraklı bakmaya başladım. "Demir sana çok değer veriyor. Bunu küçüklüğünüzden beri görüyorum. Sizin aranızdaki arkadaşlıktan da öte bir durum. Onu yalnız bırakma olur mu? O sen üzülürsün aranız bozulur diye söyleyemediği şeyleri içinde saklıyordur. Sizin aranızdaki bu bağın bozulmasını hiç istemem." "Teyze tabii ki Demir'i yalnız bırakmam. 3 yıl ayrı kalmışım bundan sonra hep onun yanında olacağım. Ve bu son dediğin şeyi anlayamadım neden içinde saklıyor ki neyi içinde saklıyor. Ben niye böyle bir şey farketmedim." Teyzemin "üzülürsün aranız bozulur diye söyleyemediği şeyleri içinde saklıyordur." cümlesini anlamamıştım. Ah Demir neyi belli etmiyorsun bana. "Teyzecim yani ben öyle düşünüyorum. Telefonda konuştuğumuzda bile anlaşılıyordu. Bence onunla konuşmalısın." ***** Saat gece dörde geliyordu. Ben yatağımda bir sağa bir sola dönerek Demir'in bana söyleyemediği şeyi düşünüyordum. Sabah okul başlıyordu. Fakat ben bu saatte kadar uyumayıp Demir'i düşünüyordum. Sağa sola dönmeye devam ettiğimde en son Sağa döndüğüm sırada telefonumun ışığı duvara yansıdığını farkettim. Telefonumun sesi kapalıydı fakat ışığın duvara vurmasından bildirim geldiğini anlamıştım. Kolumu uzatarak telefonu komodinin üstünden aldım. Işık çoktan kapandığı için açma düğmesine basıp ekrana baktım. Demirden bir mesaj geldiğini gördüm. Demir bu saata kadar niye uyumamıştı ki? Onun dinlenmesi lazımdı. Kendini yormaması lazımdı. Kesin Elif teyzenin uyu dinlen laflarını dinlememiş bu saate kadar ayakta durmuştur. Bildirime tıklayıp mesajı okumaya başladım. "İnşallah telefonunun sesi kapalıdır da bu saatte sana attığım bu mesajla uyanmamışsındır. Sabah okul başlıyor. Seni ben okula götüreceğimi söylemiştim. Unutmamışsındır umarım. Sabah 7 gibi gelirim uygun mudur sana? Tabi sen bu mesajı sabah göreceksindir." "Asıl konuya geleyim. Okuldan sonra seni yine bekleyeyimde sahile gidelim olur mu? Sana söylemem gereken bir konu var." Demir'in mesajını okurken gülümsediğimi farkettim. Benimle konuşacağı konuyu merak etmeye başladım. Zaten uyuyamıyordum. Artık okul saatine kadar uyuyamam. Mesaja cevap vermek için mesaj yazma kısmına tıkladım. "Uyuyamamıştım zaten Demir. Uyandırmış olmadın yani. Okul içinde 7.30'da gelebilirsin. Ama gelmen içime sinmiyor. Yani ya gelirken bir şey olursa. Sen araba kullanma istersen. Hem ben dolmuşla giderim." Demir'in çevrimiçi olduğunu gördüğümde çok geçmeden yazıyor.. yazısını gördüğümde beklemeye başladım. İki dakika sonra mesaj geldiğinde mesajı okumaya başladım. "Bir şey olmaz ilaç da kullanmaya başladım. Sen düşünme bunu şimdi. Sıkma canını. O zaman yarın 7.30'da kapınızda olurum hanımefendi." Son okuduğum kelimeyle sırıtarak telefona bakıyordum. Demir'in bu hallerini çok özlemiştim. Demirden bu kadar ayrı kaldıktan sonra tekrar bir araya geldik fakat bu sefer de bir hastalık onu benden almak üzereydi. Bebekliğim çocukluğum onunla geçmişti. Onu kaybetmek istemiyordum. Düşüncelerimle birlikte yavaş yavaş uykuya dalmıştım. **** Ortaokulu okuduğum okulda Türkçe öğretmeni olarak bugün işe başlamıştım. Okulun kapısından içeriye adımımı attığımda koridorlarda göz gezdirirken aklıma bu koridorlarda Demirle olan anılarım gelmişti. Anılarıma dalmışken birinin elini omzuma koyduğunu gördüm. "Seni bu okulda görmeyi o kasar istiyordum ki. Sonunda bu okuldasın canım arkadaşım." Arkamı döndüğümde karşımda Ayşeni görmüştüm. Kollarımı açıp ona sarıldığım sırada zil sesi duyduk. Birbirimizden ayrılırdıktan sonra bizim bulunduğumuz koridordaki bütün sınıf kapıları aniden açıldı. Öğrenciler koşarak sınıflarından çıkmaya başladı. Ayşen kolumu tutarak beni kenara çekti. "Aman aman ilk günden böyle güzel hocamızı hastanelik etmek istemeyiz değil mi?" Ayşenin dediğine gülerken koridordaki kalabalık azalmaya başladı. Bizde Ayşenle öğretmenler odasına ilerlemeye başladık. Öğretmenler odasının kapısına geldiğimde tekrar anılarım canlandı. 13 yıl önce Demir 7.sınıfa giderken bende 6.sınıfa gidiyordum. Bir gün okulda benimle dalga geçip bana gülen bir iki çocuk olmuştu. Demir de bu çocuklara sinirlenip onları dövmüştü. Bunun sonucunda da öğretmenler odasının yanında olan müdür yardımcısının odasının önünde ben,o çocuklar ve Demir bir iki saat müdür yardımcısını beklemiştik. Şükür ki o gün disipline falan gitmemişti. Zaten beni korumak için onları dövmüştü. Bundan dolayı disipline gideceğini düşünmüyordum. Günümüz Bunun gibi aklıma gelen birçok anıyla gülümseyerek öğretmenler odasının kapısını açtım. Ayşen önden ben arkadan girdiğimizde masada oturan bütün yüzler bize dönmüştü. "Sevgili öğretmen arkadaşlarım bugün aramıza katılan yeni Türkçe öğretmenimiz Almila Türk." Bütün öğretmenlere göz gezdirdiğimde hepsi hoş geldin, hayırlı olsun falan diyordu. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ettiğimde tahminimce 50 yaşlarında olan bir adamın yanındaki sandalyeyi boş görünce gidip orada oturdum. Burada bizden hariç 3 tane genç öğretmen vardı. Diğerleri 45-50-55 gibi duruyorlardı. Herkese gülümseyerek baktığımda içlerinde en yaşlı olarak gözüken kadını gördüğümde sanki onu daha önce de gördüm diye içimden geçirmiştim. Evet bu kadını kesinlikle bir yerde daha görmüştüm. "Pardon acaba sizi daha önce bir yerde daha görmüş olabilir miyim? Yüzünüz çok tanıdık geliyor da." Kadın gülümseyerek cevap verdi. "Almilacım beni tanımadın mı senin bir ara matematik dersine ben girmiştim. Kısa bir süreliğine girmiştim. Belki bu yüzden unutmuş olabilirsin." Nee? Emine hoca mıydu bu kadın? İnanamıyorum. Emine hoca bana matematiği o kısa sürelik bir zaman diliminde bile olsa sevdirmişti. Onun sayesinde matematiği sevmiştim. Ayağa kalkıp Emine hocanın yanına gittim. Aniden ona sarıldığımda şaşırdığını hissedebiliyordum. "Emine hocaam. Sizin sayenizde matematiği sevmiştim. Nasıl unutmuş olabilirim sizi?" Emine hocadan ayrıldığımda gözlerinin dolduğunu gördüm. **** Okul çıkış saati gelmişti. 5/D sınıfının kapısından çıkarken yorulduğumu o an farketmiştim. 5/D sınıfının öğrencileri bir hayli yaramazdı. Zar zor onları susturup onlarla tanışma faslı gerçekleştirmiştim. Tanışma faslından sonra herkes beni dinleyerek sus pus olmuşlardı. Bazı öğrenciler bana hayranlıkla bakıyordu. Galiba ilk günden sevilen hocaları olmuştum. Düşüncelerimden sıyrılırken merdivenlerden inerek öğretmenler odasına girdim. Odaya girdiğimde karşımda Demir'i gördüm. Demir'in yüzünü incelediğimde yüzünün solgun olduğunu farkettim. Hastalığı onu daha da kötü ediyordu. Bir gün de adam çökmüştü resmen. Yanına ilerleyip ellerimi yüzüne koydum. "Demir iyi misin? Solgun görünüyorsun. O kadar da yazdım sana kötü olacaksın gelme dedim değil mi? Hem sen öğretmenler odasına kadar nasıl geldin? Güvenliği nasıl atlattın?" "Almilam iyiyim ben düşünme şimdi nasıl buraya girdiğimi. İşin bittiyse çıkalım istersen." "Tabii işim bitti çıkabiliriz." Ben önde Demir arkadan ilerleyerek odadan çıktık. Demir elini belime koyduğunda başımı kaldırıp ona baktım. Okulun koridorlarlarında yürürken bi an gözümde on üç sene önceki biz ve on üç sene sonraki biz canlandı. Demir'e yaklaşıp elinin belimi daha çok sarmasını sağladım. Okuldan çıktığımızda ilerideki Demir'in arabasına doğru ilerledik. Arabanın önüne geldiğimizde arabaya binecekken birinin sesini duydum. "İyi günler Almila hocam." Bu Fen bilgisi hocası Ömerdi. Bir tenefüste bahçede otururken laflamıştık. Ömer nişanlıydı. İki ay sonrada evlenecekti. Ömere cevap vermek için ona doğru döndüm. "İyi akşamlar Ömer hocam." Ömer hoca yanımızdan ayrılırken arabaya bindik. Demir'in bir şeyler dediğini duyduğumda ona dönüp baktım. "Kimdi o adam?" "Sanki duymadım hocam dediğimi," "Onu duydum da ilk günden sanki çok samimi bakışları vardı." Demir'in çatık kaşlarını görünce pek anlamlandıramamıştım. Eskiden de yanımda gördüğü her erkek için böyle davranırdı. Çok iyi bir arkadaş olduğumuz için beni korumak manasıyla yaptığını düşünüyordum. Fakat şu an ki tavrı daha fevriydi. "Samimi olabilir Demir. Sonuçta meslektaşız ve aynı okulda öğretmeniz." Demir daha sesi çıkmayınca arabayı çalıştırıp sürmeye başladı. Yol boyunca kaşları çatık ve parmaklarını ritmik şekilde oynatıyordu. Bu şekilde yorulacağını düşünüp elimi elinin üstüne koyarak oynatmasımı durdurdum. Bakışları bana döndüğünde anlık kalp krizi geçiriyordum. "Demir yola bakar mısın kaza yapacağız." Demir şaşkın halinden kurtulup kendini yola odakladı. Elim hala elinin üatünde duruyordu. Parmaklarını parmaklarımım arasından geçirdiğinde kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Ahh kalbim ne oluyor sana böyle. Demir biraz sonra arabayı yavaşlattığında sahile geldiğimizi farketmiştim. Arabayı durduğunda anahtarı çıkardı. Kapıyı açıp çıktığında bende kapımı açacakken beni eliyle durdurdu. Kapımın önüne gelerek kapıyı açtığında bu hareketiyle ona düşmüştüm. Elini uzattığında elini tutup arabadan çıktım. Demir kapıyı kapatıp kilit düğmesine bastığında koluna girdim. Sahilde yürümeye başladığımızda bizim gibi bir çol çiftin yürüyüş yaptığını gördük. Biraz daha yürüyerek bankların olduğu yere geldiğimizde Demir elimden tutarak beni banka otırttu. "Nereden başlayacağımı hiç bilemiyorum Almila. Sana söyleyeceğim çok fazla şey var. Bunları içimde sakladım hep. Ve sana söylemedim. Ameliyat süresini de bu yüzden uzattım. Sana içimdekileri söyleyebileyim diye." Demir hızlı hızlı konuşurken bir de elimi sıkıyordu. Galiba elimi sıktığının farkında değildi. "Off Almila nasıl söyleyeceğimi cümlemi nasıl kuracağımı bilemiyorum. Heyecanlandım şu an." Elimi sanki daha fazla sıkabilirmiş gibi o kadar sıkmıştı ki. "Demir elimi acıtıyorsun." Söylediğim şeyle ellerimize baktığında elimi sıkmış olduğunu o an farketmişti. "Çok çok ö-özür dilerim Almila. Elin kızarmış. Benim hatam." Demir hem heyecanlı hemde endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Demir'in bir anda yüz ifadesinin değiştiğini gördüğümde sanki gözlerinin kapandığını gördüm. Bayılacak gibi olduğunda kolundan tuttum. "Demir iyi misin? Ah Demir duygu değişimlerin hastalığını tetikliyor. Sakin ol hadi Demir." Demir'in başını omzuma doğru düştüğünde bayıldığını an farkettim. Hızlıca başını ellerimin arasına alıp uyanmasını için yakarışlarda bulundum. "Demir Demir uyan lütfen korkuyorum ben Demir." Başımı kaldırıp etrafıma baktığımda kimsenin olmadığımı gördüm. Ne yapacağımı düşünürken cebimden telefonu çıkararak Ambulansı aradım. O sırada elimi Demir'in boynuna götürüp nabzını kontrol ettim. Nabzı çol yavaştı. O saniyeden sonra gözlerimden yaşlar boşalmaya başladığında bir yandan telefondaki kişiye yer tarifi veriyordum. Bölüm sonu |
0% |