Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@alara.mrglu

11 Ekim Salı

Gözlerimi zar zor araladığımda güneşin direk gözlerime gelmesinden dolayı elimi kaldırıp güneşi kapatmaya çalıştım. Elim havadayken bir süre sonra yorulunca elimi aşağı indirdim. Başımı yana çevirince Ayşen'in yatakta olmadığını farkettim. Acaba saat kaçtı ki? Yatakta oturur pozisyona gelerek komodinin üstündeki saate baktım. Saat 7:30'a geliyordu. Benim ders 10:30'daydı. Ayşen bana sabah dersinin olduğunu söylememişti. İyice meraklanarak yatağımdan kalktım. Lavaboya giderek elimi yüzümü yıkadım. Lavabodan çıktıktan sonra yatağımı düzelterek odadan çıktım. Aşağıdan kimin konuştuğunu anlayamadığım bir takım sesler geliyordu. Merakım baya artınca merdivenleri hızlıca indim. Salondan geçtiğimde seslerin mutfaktan geldiğini farkettim. Mutfağa doğru ilerlerken Demir'in sesiyle adımlarımı durdurdum.

 

"Ayşen biliyorsun benim ona karşı hislerimi,sevgimi. Sen diyorsun ki o da sana karşı boş değildir diye ama bilemiyorum. Eğer yanlış düşünüyorsan ve ona açıldığımda her şey daha da kötü olursa diye korkuyorum."

 

Konuşulanları biraz daha iyi duyabilmek için mutfağın kapısına doğru yaklaştım.

 

"Sen bana güven ben onun gözlerinden , tavırlarından, hareketlerinden anladım bir şeyler."

 

Allah allah bak sen şu Ayşen'e. Evet şu an kendime itiraf etmeliyim ki ben Demir'e aşık olmuştum. Boş boş dikilmek yerine duvar kenarından çekilerek Demir ve Ayşen'in görüş alanına girdim.

 

"Günaydın Almilaa!"

 

Ayşen'in neşeli sesiyle yüzümü buruşturdum. Daha kargalar şeyini yemeden uyanmasına rağmen bu enerjiye sahip olmasına şaşırıyordum. Aslında hep böyle bir insandı ben Gaziantepte olduğum sıralarda buna alışamamış olmalıyım.

 

"Günaydın Ayşenn ve günaydın Demirr!"

 

Bende Ayşen gibi enerjik bir şekilde Günaydın demeye çalıştıktan sonra gözüm bir kuş sütü eksik olan masaya kaydı. Annem ve babam neredeydi acaba? Bu kahvaltıyı Demir ve Ayşen mi hazırlamıştı yoksa annem mi?

 

"Hazırladıklarınız çok şahane gözüküyor."

 

"Almila ne yalan söyleyeyim bir tek çayı demledim geri kalanını Demir hazırlamak istedi. Bu arada Melek teyze uyuyor ve Yusuf amcada biraz önce çıkmıştı."

 

Demir'in bu saatte bize gelmesi de bir garipti ama neyse. Düşündükçe acıkmaya başladığımı farkedince sandalyeyi çekip oturdum. Demir de oturunca Ayşen ocağın yanına giderek çayları aldı.

 

"Melek teyzeyi de uyandırsaydık o da yerdi."

 

Annem ev işleriyle uğraşmaktan yoruluyordu. O uyanınca yer diye düşünerek uyandırmak istememiştim. Bu düşüncemi de Demir'in söylediğinin üstüne söyleme gereği duydum.

 

"Yok Demir annem ev işleriyle uğraşmaktan yoruluyor uykusunu alsın. Biz kahvaltımız bitince üstlerini örteriz o da kalkınca yer masadakileri kaldırmayalım hazır görsün sevinsin."

 

"Tamam Almilacım öyle diyorsan öyle olsun."

 

Demir'in Almilacım dedikten sonra gülüşüne ve güldükten sonraki yanağında çıkan gamzeye takılı kalmıştım. Elimdeki çatal tabağa düşünce ancak kendime gelebilmiştim.

 

2 saat sonra

Ayşen, Demir ve ben evden çıktıktan sonra Ayşen taksiyle gideceğini söyleyip yanımızdan ayrılmıştı. Demir ise bana bir sürprizinin olduğunu söylemişti. Şimdi ise arabada Demir'in sürprizine doğru yola koyulmuştuk. Okula geç kalacağımı söyleyeceğim sırada bana sürpriz çok uzun zaman almayacağını söylemişti. Okula yakın yerdeki bir çay bahçesinin önünde arabayı durdurduğunda iyice merakım artmıştı. Arabadan indiğimde ortamın güzelliğine dalıp gitmiştim. O sırada omzuma konulan elle elin sahibine döndüm. Demir omzumdaki elini indirerek elimi tuttu. Elimi tuttuğu esnada kalbim koşarak bedenimden uzaklaşacak gibiydi. Ben ne ara böyle olmuştum? Bu sabah Ayşen ve Demir'in konuşmasından galiba Demir'in de beni sevdiğini anladığım sırada da böyle hissetmiştim. Tabi inşallah öyledir. Elim elinde yürüyerek çay bahçesinin girişine doğru ilerlemeye başladık.

 

"Hatırlıyor musun? Lise mezuniyetini burada yapmıştınız ve bir kavalye arıyordun tabi o kavalyen olacak kişiyi hala dövmediğime pişmanım ama neyse. Senin kavalyen olamadım diye ne kadar üzülmüştüm sen beni o zamanlar çok tersliyordun seni kaybediyorum diye çok korkuyordum. Almila ben seni seviyorum yani arkadaş gibi değil daha farklı. Sana aşığım ben. Oh be söyledim sonunda ya."

 

Söyledikleriyle biraz şaşırmıştım beni sevdiğini düşündüğüm ve haklı çıktığım içinde seviniyordum içten içe. Onu sürekli terslediğim zamanlarda onun üzüldüğünü düşünmemiştim. Acaba neler yaşamıştı kendi içinde. İçini yiyip bitiren düşünceleri çok olmuştur. Keşke o zamanlar onun sevgisini görebilmiş olsaydım.

 

"Bu sessizliğin neye cevap oluyor bilmiyorum fakat cevabın olumsuzda olsa ben seni sevmeye devam ederim. Neden sevmeyi bırakayım ki yani. Seni senelerdir burada kalbimde taşıyorum. Oradan hiçbir zaman çıkmayacaksın."

 

"Sana olan duygularım arkadaşlıktan daha fazla Demir. Bunu Gaziantepten döndükten sonra daha iyi anladım ama bana biraz daha zaman verir misin? Duygularından tamamen emin olmak istiyorum."

 

"Tabii ki zaman veririm. Ama hızlı olmakta da fayda var."

 

Demir bunu söyledikten sonra gülümsemişti. Daha sonra Demir gözleriyle bir yeri işaret ettiğinde işaret ettiği yere baktım. Elini tutmam için bana uzatmıştı. Yavaş yavaş hareket ederek elimi eliyle birleştirdim. Ellerimiz aynı bulmacada ki parçalar gibi birbirlerini bulduğunu düşünerek gülümsedim. Demir ilerlemeye başladığında bende onunla birlikte çay bahçesine doğru ilerlemeye başladık. Bahçede bulunan masalardan birine geldiğimizde Demir sandalyemi çekip oturmam için işaret etti. Yahu konuşmak varken ne bu kaş göz hareketleri canım.

 

Ben sandalyeye oturduktan sonra Demirde karşımdaki sandalyeye oturdu.

Tam söze girecekken garson önümüzde belirdi.

 

"Buyurun efendim size şöyle menümüzü takdim edeyim."

"Teşekkür ederiz."

 

Biz teşekkürümüzü ettikten sonra garson yanımızdan ayrılmıştı.

 

"Yahu Demir biz daha yeni kahvaltı ettik ya."

 

Demir cumlemi bitirdikten sonra başını menüden kaldırıp bana baktı.

 

"Biliyorum canım unutmadım yani bu güzel manzarayı göstermek için ve bu çay bahcesini gör diye üstelik aşkımı da ilan etmek için getirdim."

 

Ona gülümseyerek bakarken telefonum çalmaya başladı. Telefonu çantamdan çıkarıp arayan kişiye baktım. Ayşen arıyordu. Hayırdır ne oldu acaba? Daha fazla bekletmeden yeşil butonu yana doğru çekip telefonu kulağıma götürdüm.

 

"Alo Ayşen!"

 

"Almila acil okula gelmen gerekiyor. Rıfkı hoca varya Türkçe hocası hastaymış. Bu hafta okula gelemeyecekmiş o yüzden Müdür yardımcısı okulda seni aradı bulamayınca bana söyledi. 7. Sınıfların dersine girmen gerekiyor. 20 dakika sonra ders başlıyacak."

 

" Ya üzüldüm şimdi Rıfkı hocaya. Ama 20 dakikada yetişebilir miyim ki okula?"

 

Bunu söylerken Demire bakıyordum. Başını aşağı yukarı olur anlamında salladığında Ayşene yetişebileceğimi ben gelene kadar öğrencilerin sınıfta bir aksilik yapmamaları ve uslu durmaları için sınıfta biraz beklemesini söyledim. En azından Ayşen'in ilk dersi bitmişti de durabilirdi öğrencilerin yanında. Çay bahçesinden apar topar çıkarak Demir'in arabasına bindik Demir hızlı bir şekilde ana yola girerek sürmeye başladığında bir yandan da kolumdaki saate bakıyordum. İşime çok önem veren biriyimdir normalde. Bir şeylere geç kalmayı hiç sevmem. Normalde bu durum olmasaydı 8.sınıflara olan dersim saat 1'de başlayacaktı. Şu an ki ders 10'da başlayacak. Yetişmem için 13 dakika gibi bir süre kalmıştı. Allahtan çay bahçesi okula çok uzak değildi. Kendimi torpidoya yaklaştırıp elimi torpidonun üstüne koyarak parmaklarımla ritmik hareketler yapıyordum. Yani torpidoya tırnaklarım vurdukça tık tık, tık tık, tık tık sesler çıkıyordu.

 

"Almila bak geldik tamam sakin olur musun?"

 

Torpidonun üstündeki elimi alarak elimin üstüne bir öpücük kondurdu. Daha sonrada arabayı kenara çekerek durdurdu. Dışarı baktığımda okula geldiğimizi farkettim.

 

"Parmaklarını yoruyorsun canım benim. Az sonra bu parmaklar tahta kalemini tutacak ve yazacak o yüzden yormamalısın."

 

Ah Demir çok tatlısın sen. Çok düşünceli bir insansın. Tabi bu tatlısın lafını ve diğerlerini içimden söylüyorum. Demire gülümseyerek teşekkür edip arabadan indim.Baya hızlı hızlı adımlarla okula giriş yaptım. Bazı öğrencilerim bu hoca niye böyle yürüyor der gibi bakıyorlar haklılar. Neyse okulun içine girdiğim anda hoparlörden "sevgili öğretmenler iyi dersler" sesini duyunca ucu ucuna yetiştiğimi farkettim. Öğretmenler odasına yine hızlıca ilerlemeye başladım. Öğretmenler odasına girdiğimde kimse yoktu demek ki herkesin bu saatte dersi vardı. Rıfki hocanın dolabının anahtarı üstündeydi. Anahtarı Ayşen bırakmış olmalıydı. Rıfkı hocanın dolabını anahtarla açıp içinden 7. sınıf Türkçe ders kitabını alıp Dolabı kilitleyip anahtarı çantama koydum. Ne olur ne olmaz bir öğrenci gelip dolabı açabilirdi. Yine hızlıca öğretmenler odasından çıkıp öğretmenler odasının bulunduğu koridorun en sonundaki sınıfa doğru ilerlemeye başladım. Kapının önüne gelince garip bir şekilde içeriden ses gelmediğini farkettim. Kendime çeki düzen verip yüzüme de gülümsememi takınarak kapının kolunu tutup açtım. İçeriye girdiğim anda öğrencilerin kitapları açık ve sessiz bir şekilde hocalarını yani beni beklediklerini farkettim. Nedense garip geldi.

 

"Günaydın arkadaşlar Nasılsınız?"

 

Hepsi bir ağızdan İyiyiz hocam siz nasılsınız dediklerinde gülümseyerek onlara baktım. Çok sevimli duruyorlardı.

 

"Arkadaşlar biliyor musunuz bilmiyorum Rıfkı hocanız hastalanmış ve dersinize şu anlık ben giriyorum."

 

Arkadan bir çocuk elini kaldırınca ona söz hakkı verdim.

 

"Evet hocam biliyoruz kendisi bizim ayrıca sınıf öğretmenimiz olduğu içinde geçmiş olsun dileklerimizi telefonla arayarak ilettik."

(Bu arada telefon derken başka bir hocalarından alıp konuştular kendi telefonları yok yani varsada okula getirmek yasak)

 

"Bu yaptığınız çok güzel ve ince bir davranış. Evet şimdi bana kim Rıfkı hocanın hangi konuda kaldığını söylemek ister?"

 

"Hocam Metin türlerini görecektik bu hafta hoca kısa bir giriş yapmıştı."

 

"Tamamdır o zaman Metin türlerini anlatmaya başlıyorum."

....

Dersin bitiş zili çaldığında öğrencilerin hala teneffüse çıkmak için kalkmadıklarını farkettim.

 

"Çocuklar neden çıkmıyorsunuz?"

 

"Hocam size bir şey söyleyecektik de o yüzden çıkmadık."

 

Öğrenciler birbirlerine kaş göz yaparak kim söylesin diye birbirlerine işaret falan yapıyorlardı. Arkadan bir kız ayağa kalktığında onun konuşacağını anladım.

 

" Hocam siz çok güzel ders anlattınız. Yani şey yanlış anlamayın hocam biz Rıfkı hocanın anlatmasını da seviyoruz ama sizden daha iyi bir enerji aldığımı düşünüyorum. Sizin bizim dersimize girmeniz imkansız biliyoruz Rıfkı hoca derslerimize giriyor. Gerçekten yanlış anlaşılmasın Rıfkı hocayı sevmediğimiz anlamına gelmiyor. Hocam acaba özel ders gibi bir şeyler veriyor musunuz arkadaşlarımızla bunu düşündük derste."

 

Çocukların soyledikleri karşısında duygulanmıştım öğrencilerin bu şekilde bilgiye aç bilgileri öğrenme istekleri bu isteklerini gördükçe ben mutlu oluyordum. İyi ki öğretmen oldum diyordum. Tamam çok gaza geldim şimdi ogrencime cevap vermeliyim.

 

" Böyle düşündüğünüz için teşekkür ederim çocuklar. Tabi ki yanlış anlamam sizi. Ve şöyle söyleyeyim hiç özel ders düşünmedim ama düşünebilirim bunu. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim sınıfa girdiğim andan beri güzel davranışlarınızla çok mutlu oldum normalde hocayı beklerken çoğu sınıf çok ses yapar falan ama siz uslu bir şekilde beklediniz. Ders anlatırken de hiç dersi bozacak davranışlarınız da olmadı. Bu olumlu düşüncelerimi Rıfkı hocanıza da bildireceğim. Eğer özel ders yapmaya başlarsam gelip size haber ederim çocuklar. Tenefüsünüz azalıyor çıkalım bakalım."

 

Hepsi bana ders için teşekkür ettiklerinde gülümseyerek onlara baktım . Teker teker koşmadan sınıftan çıkmaları da ayrı şaşırttı. Çok elit bir sınıfmış Gaziantep'teki okulda böyle öğrenciler yoktu ama onlarda çok iyi öğrencilerdi fakat son dönem sadece bir sınıfın dersini almıştım. Onlarda ortaokuldan mezun olacaklardı. İnşallah bir gün bir yerlerde karşılaştırdım onlarla.

Öğrencilerin hepsi çıkınca bende kitabı ve çantamı alarak sınıftan çıktım. Koridorda bir o yana bi bu yana koşan öğrencileri görünce koşmayın çocuklar diye arkalarından bağırmam bir fayda etmiyordu tabi ki. Öğretmenler odasına girdiğimde Rıfkı hocanın dolabını anahtarla açıp kitabı içine koydum. O sırada odaya Müzik öğretmeni olan Umut abi girdi. Benden 9 yaş büyüktü o yüzden umut abi diyordum ona. Ama 37 yaşında olmasına rağmen yaşını çok da göstermiyordu.

(yaşını falan nereden biliyor diye merak ediyorsanız ilk geldiği zaman okula tanışma olmuştur oraları yazmadım.)

 

"Almila duydum ki Rıfkı hocanın yerine derse girmişsin."

 

"Evet Umut abi."

 

Sahi ben abi diyorum da niye hocam demiyorum öğretmenler kendi aralarında Ayşen hocam mahmut hocam ezgi hocam falan filan diye sesleniyorlar.

 

"Almila bugün başka dersin var mı?"

 

" Saat 1'de 8/D'ye dersim var neden sordun ki?"

 

"Çıkışta bi kahve içmeye gidelim diyecektim. Eğer uygunsa senin dersin bittikten sonra gider miyiz?"

 

Benimle neden kahve içmek istediğini de anlamış değildim açıkçası. Öğretmenler odası dışında çok da karşılaşıp muhabbet ettiğimizde yoktu.

"İşim çıkmazsa belki olabilir söz vermeyeyim."

Aslında neden benimle kahve içmek istediğini soracaktım da ayıp olur diye sormadım. Neyse yarım saat sonra dersim başlayacaktı dolabımdan notlarımı ve 8. sınıf ders kitabını aldım. Aslında bu kitaptan işlenmesi gerekir ama tabi bu ders kitaplarında çoğunlukla anlatmak istediğimiz konular olmaz.

 

 

Bende işleyeceğim konuları not alarak o notlardan öğrencilerime anlatıyordum. Öğretmenler odasındaki cam kenarında duran koltuğa oturup biraz dinlenmeye karar verdim. Bu sırada Umut abi de müzik defterinin sayfalarını çevirerek notalara bakıyordu galiba. Telefonum calmaya başladığında koltuğun kenarında duran telefonumu alıp ekrana baktığımda Demir'in aradığını gördüm. Baş parmağımla ekrandaki yeşil butonu sağa dogru çekip aramayı açmış oldum.

 

"Alo Almila nasılsın iyi misin?"

 

"İyiyim Demir. Neden öyle sordun ki?"

 

"Neden soramaz mıyım canım?"

 

"Tabii ki sorabilirsin ya bu arada canın mıyım gerçekten?"

 

Ay ne diyorum ben iyice kafam gitti. Demir söylediğim şey karşısında gülerken bende güldüm. O sırada Umut abiyle göz göz geldik. Kaşlarını çatarak bakıyordu. Gözlerimi anında çektim ondan.

 

" Yani şey diyorum Demir daha sabah birlikteydik hani ondan şey ettim."

 

"Olsun Almila 2-3 saate özlemiş olamaz mıyım?"

 

" Tabii ki özlemiş olabilirsin. Ay Demir sana neler anlatıcam okuldan çıkınca anlatırım."

 

"Yine başlayacaksın öğrencilerini anlatmaya anladım ben."

 

Bunu derken gülüyordu. Yani ben ona öğrencilerimi anlatırken hiç sıkılmazdı tabi o ameliyattan sonraki süreçte okuldan dönerken hep onun yanına giderdim ve ona anlatırdım öğrencilerimi.

 

" Almila bir bakar mısın?"

 

Bana seslenen kişi Umut abiydi. işaret parmağımi kaldırıp bir dakika der gibi yaptım.

 

"Kimdi o Almila? Kim seni çağırdı?"

 

" Bir hoca Demir şey dersim başlayacak sonra konuşalım mı?"

 

"Tamam olur sonra konuşuruz.Dikkat et kendine Almila."

 

Demir az önceki neşeli sesi gitmişti. Sesi morali bozuk gibi çıkmıştı. Of Umut abi az iki dakika bekleyemedin. Telefonu kapatıp Umut abiye soran gözlerle baktım.

 

"5 dakika kaldı dersine geç kalma diyecektim."

 

"Sağ ol. Zaman ne çabuk geçiyor."

 

Kitabı ve not kağıtlarımı alarak öğretmenler odasının kapısına ilerledim. Kapının kolunu tutup aşağı çekerken Umut abi oturduğu sandalyeden kalktı. Sandalye geriye doğru itilirken çıkan sesten ayağa kalktığını anlamıştım yani.

 

" Benim kahve teklifimi düşün iyi dersler Almila."

 

"Sanada iyi dersler. Umut abi"

 

Abi demiştim çünkü yerini bilmeliydi ne yaptığını anlamıştım. Hayır yani ne kadar karşılaşmış olabiliriz ki benden etkilenmiş olabilir? Neyse bunu düşünmeyi bırakıp koridorda ilerlemeye başladım. 8/D sınıfı bir üst kattaydı.

(Bu arada ortaokuldayken şubem D'ydi o yüzden 8/D olsun dedim.)

Sınıfin önüne geldiğimde her zaman ki gibi bağırış seslerini duyuyordum. Acaba bu yıl Lgs'ye onlar mı girecek ben mi? Sınıfın kapısını açıp içeriye girdiğimde herkes suspus olmuştu.

 

"En sevdiğim hocam gelmiş. Bugün çok daha bir şıksınız hocam.''

 

"Yağcılarda inecek var. Hoca beni daha çok sevsin diye bunları söylemene gerek yok Yusuf"

 

Ah bu çocukların öğrendikleri saçma sapan sözler ne olacaktı böyle.

 

"Eren şu saçma sapan sözlerin yerine ders çalışsan LGS birincisi olursun biliyorsun dimi?"

 

Gerçekten sinir etmişti beni bunu demek istemezdim Erene. Yani aslında kötü bir şey söylemedim ama doğru olan bu şu anda onları Haziran'da bekleyen bir sınav var. Eren bir önceki derslerimde de sinirimi bozuyordu. Bu ona olan bu tavrım önceden oluşan bir durumdu yani.Bir öğleden önceki derste olan öğrencilere bakın bir de bunlara. Neyse sakin olmalıyım.

 

....

Dersi zar zor işleyip bitirmiştim. Neden mi çünkü Eren sürekli dersi kaynatmaya çalışıyordu. Ders sonunda da yanıma çağırıp ailesinin yarın okula gelmesini istedim. Tabi ailesine der mi orayı bilemiyorum. Okuldan çıkıp Durakta Demir'i bekliyordum. Ders biterken beni aramış ve beni alacağını söylemişti. Telefonumdan bir yandan saati kontrol ediyor bir yandan da uzaktan arabalara bakıp hangisi Demir'in arabası olabilir geldi mi acaba falan diye bakıyordum. Ben etrafa bakarken yanıma biri oturdu.

 

"Otobüsü mü bekliyorsun Almila?"

 

Evet bu Umut abinin sesi. Başımı ona çevirdiğimde sorgulayıcı bakışlar atıyordu.

 

"Hayır yok erkek arkadaşımı bekliyorum."

 

O sırada önümüzde beliren kişi araya girdi.

 

"Bebeğim bir sorun mu var?"

 

Başımı kaldırdığımda tam önümde duran kişinin Demir olduğunu gördüm. Hızla ayağa kalktım. Demir kolunu belime sarıp kendine çektiğinde şaşkınlığım arttı. O bana az önce Bebeğim mi dediii?

 

BÖLÜM SONU

Loading...
0%