@alara4565
|
2.Bölüm: Neredeyim Ben? Siyah saçlı kadın, çeviri yapmayı bitirdiği anda savaşçının arkasına geçip beklemeye başladı. Bu kız kimdi? Savaşçı'nı gözlerini hepimizin üzerinde sırasıyla gezdirdi, birisini arıyordu. Savaşçının gözleri beni bulduğunda anlam veremediğim bir şekilde gülümsedi.Madden'nin elinin benimkini bıraktığını hissettim, ona baktığımda ise bir Kızıl Kan savaşçısı onu götürüyordu. Ama nereye? Madden tuttuğu gözyaşlarını saldı ve... Savaşçı tarafından bir yumruk yedi. O an duygularımı kontrol edemiyordum, kardeşime, daha 14 yaşındaki bir çocuğa nasıl el kaldırabilirlerdi? Babam haklıydı, onlar acımasızdı. Madden ağlamaya devam ederken Madden'in peşinden gitmeyi denedim ama başaramadım, çünkü benim de ellerim tutulmuştu. Arkamda bir Kızıl Kan savaşçısı olduğunu ellerimi sıkıca tutan elleri hissedince fark etmiştim. Şimdi ise Madden bir yana, ben ayrı bir yola gidiyordum. Babam ve annem nasıldı? Yaşıyorlar mıydı? Biz burada hapis iken saray yakınlarında kılıçların birbirine çarpma sesi kulaklarımıza geliyordu. Bu korkutucuydu. Ben Madden'e ulaşmak için çabalarken beni tutan eller sıkılaşıyordu. Rahatsız ediciydi. Bir anda geriye doğru çekilmeye başladığımda bir şey yapamadım. Kısa sürede kendimi siyah bir at arabasının içinde buldum. Gerçekten sabah olmasına rağmen at arabasının içi gece kadar karanlıktı. Savaşçı kollarımı o kadar sıkı tutuyordu ki canım acıyordu. Elleri olabilecekmiş gibi daha da sıkılaşınca acıyla yüzümü buruşturdum. At arabasında sadece savaşçı ile ben olmadığımı siyah saçlı kadın elleriyle yüzümü ona doğru çevirince fark ettim. Ona baktığımdan emin olur olmaz elleri ve ağzı aynı anda hareket etti, "Sonun geldi,Gatura." Sesi ile, "Korkma" Kolları ile. 'Korkma' bundan ne anlamam gerekiyordu? Kaçırılmıştım,hemde Kızıl Kan kabilesi tarafından,Nasıl korkmayacaktım? Siyah saçlı kız tekrar arkasına yaslandı ve beni izlemeye devam etti. Ürkütücü bakışları sahipti, Ve bu çok seksiydi. Ne? Öyleydi ama. Bir erkek olsam çoktan ona aşık olmuştum. Maşallah yani. Sessiz sedasız ilerleyen bu at arabası yolculuğumuz gözlerimin önünden geçerek, at arabasını delip geçen bir ok ile birlikte son buldu. Şimdi ne oluyordu? Oku O kadar hızlı geçip gitmişti ki olayın şokundan uzun süre çıkamadım. O sırada savaşçının ellerim tutan ellerimin yumuşadığını fark ettim. Mal. Bunu ya fırsata çevirecek ya da korkaklık yapacaktım. Birinci seçenek tam benlik görünüyordu. Kollarımı onun elleri arasından hızla kurtarıp yüzüne bir yumruk indirdim. Bu bana 3 saniyeden fazla kazandırmazdı, daha fazla oyalanmadan hızlı arabadan indim ve nereye gittiğime bakmadan koşmaya başladım. Arkamdan öyle bir bağırmıştı ki dışarıdaki rastgele bir kız olsam, acı çektiğini düşünürdüm, bir düşmanını kaçırmış gibi. Ama arkamdan gelmedi. Uzun süre koştuktan sonra nerede olduğumu bilmiyordum. Hava kararmaya başlamıştı gece olduğunda ne yapacaktım? Yaşayamayacaktım,başaramayacaktım. Ormanın içinde ilerlemeye devam ettikçe içimdeki korku özgüvenim ile besleniyor, onu yiyip bitiriyordu. Gittikçe daha da korkaklaşıyordum. Bu iyiye işaret değildi. Ağrıyan ayaklarım beni bir göle ulaştırmıştı, parlak bir göl. Benden bile daha parlak. Üzerine sanki sim serpilmiş gibiydi ve çok güzel görünüyordu. Suyun içilebilir olmasını dileyerek gölün yanına gittim ve eğildim. Avuçlarımın suyun içine batırarak, suyu avuçlarıma doldurup ağzıma doğru yükselttim. Sudan ilk yudumu aldım ve içinde zararlı, içmemi engelleyecek bir şey olup olmadığını tartmaya başladım. Su temiz görünüyordu, ağzında hiçbir şey hissetmeyince tanrılarıma, bir şey olmamasını sana dileyerek suyu içtim. Katı düşündüğümden daha da güzeldi. Avuçlarım ardı kesilmez şekilde suya girip çıkıyordu, olabildiğince içmem gerekiyordu. Su ihtiyacımı giderince elbisemi sakince içinde kabilemizin su geçirmez iç çamaşırları vardı, kısacası Mayo denilebilirdi. Ayakkabılarımı da yavaşça çıkarıp suya girdim. Tertemiz su beni içine girdikçe daha derinlerine çekmek istiyor gibiydi. Rahatlatıcıydı. Suda sırt üstü yatarak gözlerimi kapattım ve anne ile babamı düşündüm, Ve tabii ki Madden'i de. O ne yapıyordu? Ben suda yüzmeye devam ederken kulaklarıma değen ses ile gözlerimi hızlı açtım ve suda dik pozisyona geldim. Etrafta gezinen bakışlarım birer Kartal gibi etrafı kontrol ediyordu. O sırada çalılıkların arasından uzun boylu bir adam çıktı, bana şaşkın ve anlam veremediğim değişik bir... duygu ile bakıyordu. Suyun içinde olan ellerimi vücuduma sardım, kendimi olabildiğince kapattım. Ağzını yavaşça araladı, boşuna konuşacaktı onu anlayamazdım. "Nesin sen?" dedi, ses tonu hoşuma gitmişti. "Neden bu saatte bura-" sanki bana daha dikkatli bakmak istiyormuş gibi daha da yaklaştı, göl kenarına ulaşınca durdu. "Boynundaki iz, sen... Sessizlik kabilesindensin." Neyden bahsediyordu? Anlayamamak çok can sıkıcıydı. En sonunda ellerini kaldırdı ve beni şaşırtarak bizim dilimizde konuştu, Daha doğrusu konuşmaya çalıştı, "Ben biliyorum sessiz dil." en azından ne dediğini anlayabilmiştim. Kafamı hafifçe salladım ve ona bakmaya devam ettim. Gülümsedi ve devam etti. "Benim ev gelebilmek sen" Bana evini teklif ediyordu. Tacizci miydi? İşkence mi edecekti? Üstümde deneyler mi yapacaktı? Hayır, çok fazla kitap okuyordum. Suda geriye doğru yüzdüm ve yavaşça haraket ettim, ellerimle onu gösterdim ve gözlerini kapatmasını anlattım. Anlamışa benziyordu. "Ah,Pardon." Gözlerini kapatıp arkasını döndü. Yarısı zaten dışarıda olan vücudumu tamamen dışarı çıkarttım ve elbisemi giydim. İyi ki siyah giymiştim, eğer renkli bir şey giymiş olsaydım üzerime yapışan elbise çok kötü görünürdü. Siyah Her zamanki gibi bunu da kapatmıştı. Islak saçlarından yere damlayan su sesleri ile birlikte köprü üzerinden karşıya,onun yanına gittim. Yavaşça omzuna dokunduğumda irkildi ve hızla bana döndü. Beni görünce derin bir nefes verdi. Anlayacağından emin değilim Ama su yüzünden rahatlamış kollarımı kaldırdım, "Ne yapacağım, evinden bahsederken ne demek istedin?" Adamın yüzündeki duygular zar zor okunuyordu. Anlamışa benziyordu. "Anlamamak" Anlamamıştı.
Bir anda kolumdan tutup beni çekiştirmeye başladı, bunu aniden yaptığı için korkmuştum. Kolundan kurtulup koşmayı düşündüm ama yapamazdım, şu anlık bu adama güvenmem lazımdı. Beni sürüklemesine izin verecek değildim, durdum ve kolunu sertçe çekiştirdim. Anlamış olacak ki yavaşladı ama kolumu bırakmadı. Gıcık it. Ormanın içinde bir o yana bir bu yana sürükleniyordum ve bu düşündüğünüzden daha rahatsız ediciydi, inanın bana. En sonunda ormanın çıkışına geldiğimizde, ormandan çıkar çıkmaz sarı ışıkları dışarıya vuran, tahtadan yapılma bir sürü ev gördüm, çok güzeldi. Bu adam beni sürüklemeye devam etti ama ışıklı kasaba yolundan gitmek yerine en sınırlardan gittik. Yine bir yorum yapamadım. Uzun süre yürüdükten sonra bir evin önünde durdu ve beni tutmayan eli ile kapıyı çaldı. Burası onun evi olmalıydı. Kapıyı küçük bir oğlan çocuğu açtı, bu adam ise onu ittirip hızla içeriye girdi ve beni de tabii ki de peşinden sürükledi. Mutfak olduğunu tahmin ettiğim odaya girdiğimizde, yaşlı denilebilecek ve boynunda... Bir sessizlik kabilesi işareti vardı ama.... daha değişikti. Adam beni yaşlı kadına doğru ittirip beni bıraktı, Sen de aradım ama dengemi düzeltebildim. "Anne kızın boynuna bak" Kadın sorgulayıcı gözleriyle bana bakıyordu, oğlunun cümlesi ile gözleri direkt işaretime kaydı. Gözleri yavaşça irilendi. "O..." Annesinin konuşmasına izin vermeden, "O bir Gatura" dedi. Hiçbir şey anlamıyordum. Kadın yavaşça ellerini kaldırdı ve benim dilim ile konuştu. "İsmin ne? Gizemli kız." Sonunda beni anlayan ve benim de anlayabileceğim biri bulduğum için gülümsedim. "Darla." O da gülümsememe karşılık verdi. Gülümsemesi huzur doluydu. "Dilimizi nasıl biliyorsunuz, boynunuzdaki işaret bizim işaretimize çok benziyor." Bakışları değişti, sanki... Ciddileşti. Bu soruyu şimdilik unutmaya karar verdim. "Pekâlâ" kollarım yorulmuştu "Tam olarak hangi Kabilenin içindeyiz?" Kadın ilk önce adam'a sonra ise bana baktı.Derin bir iç çekti. "Kızıl Kan kabilesi sınırları içerisindeyiz" "Ne?" |
0% |