Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm

@alara4565

4.Bölüm:Belirlenmiş Kader

Zordu.

Tamam,herşey bir anda olmuştu ve ben neler yaşadığımı yeni yeni fark ediyordum. Zayıftım ve bu bile fazla geliyordu bana.

Ya Magnus beni o gün bulmasaydı,ormanda daha ne kadar yaşayabilirdim? Bu acınası hayatımı onlara, ona borçluydum.

Odanın kapısının gıcırtısı ile düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. Merakla kimin geleceğini beklerken içimde gereksiz, çocuksu bir heyecan hissettim.

Gereksiz.

İçeriye Magnus'un girmesiyle gözleri Beni buldu. Saliselik bir bakışma sonrası gözlerimi ondan kaçırdım. O da aynı şekilde karşılık vererek karşımdaki koltuğa oturdu.Magnus yemeğini bitirmiş olmalı ki bu bayan Seraphına'nın da bitirmiş olma ihtimalini arttırıyordu. Ona bakmak için kalkacakken duyduğum ses ile kafam Magnus'un tarafına döndü, bir şey söylemişti ve ben anlamamıştım. Bunu bilmesine rağmen sesini kullandığına göre ya unutmuş ya da dikkatimi çekmeye çalışmıştı. Eğer dikkatimi çekmek için yaptıysa başarılı olmuştu da.

"Bekle"

Kollarım havalandı "Anlamadığımı biliyorsun,değil mi?" diye sordum.

Kafasını belli belirsiz salladı, Bunu evet olarak kabul ettim. Ne söylemem gerektiğini kestiremediğim için devamını getirmeden oturmaya devam ettim. O aldığını bayan Seraphına'ya bakma isteğimi unutmuştum.O da sessizdi, onun da ne diyeceğini bilemediğini düşündüm ama bakışları aynı söylemiyordu. Ela gözleri insana huzur hissettirirdi ama aynı zamanda tehlikeyi çağrıştırdı. Yalan söylemeyeceğim gözlerine baktığımda çoğu zaman korkuyordum ama annesine, ailesine bakarken ki huzur dolu bakışları gözden kaçmıyordu. Göz ucuyla kollarını kaldırdığını gördüğümde bakışlarım ciddiyetle kollarına odaklandı,

"Yıldızları sevmek sen?" Sorusu ile afalladım ondan böyle bir soru beklemiyordum. Gözlerimi sorgular yüzüne birkaç kere kırpsam da tepki vermeyip cevabımı bekledi.

Düşündüm sorusunu, sever miydim yıldızları?

Severdim, çok severdim. Huzuru doldururdu her hücreme. Umutlu olmam gerektiğini hatırlatırdı bana, çünkü onlar ne kadar zarar görseler bile parlamaya devam ediyorlardı. Bütün güvenimi onlardan alırdım. Zaten havada olup cevap vermeyi bekleyen kollarımı ilgiyle hareket ettirdim,

"Evet,hem de fazlasıyla." Bu konu hakkında konuşmak hoşuma gitmişti. Kontrol edemediğim bir gülümseme oturdu yüzüme. Bunu fark etmesine izin vermedim tabii ki. Yüzümdeki gülümsemeyi sildim ve ciddi kalmaya çalıştım.

Cevabın karşısında hafifçe gülümsedi ve tekrar sessizliğe büründü. Sessiz sedasız karşılıklı otururken aklıma bayan Seraphına'ya bakmam gerektiği geldi. Sahiden ne kadar da çabuk unutmuştum onu. Yeniden ayaklanıyordum ki bu sefer içeri giren kişi ile gitmeme gerek kalmadı.Bayan Seraphına içeriye girdiğinde nazik bir gülümseme ile onu karşıladım.O da gülümsedi ama kendini zorlamıştı. Yemekte bir şeyler olmuştu. Magnus'un yanına oturdu. İkisi de beni inceliyor, sessizce oturuyorlardı.

Aman tanrım, şimdi neler dönüyordu?

"Gatura'nın ne demek olduğunu sormuştun değil mi?" Ani Kalkan elleriyle sorusu afallamama sebep olmuştu ama başıma kararlılıkla salladım.

"Başlayalım o halde,Gaturalar, Konuşamayanların kabilesinin sesidir." diye okudum kollarını "Hâlâ nasıl aktive olmadı anlayamıyorum Ama sen de bizim gibi bir Gaturasın." Magnus'un bakışları annesini buldu. Sanki bunları bana anlatmak konusunda şüpheliydi. Dediklerini sindirmeye çalışarak izlemeye, kollarını okumaya devam ettim.

"İşaretindeki o ekstra çizgiyi mutlaka fark etmişsindir. İşte o katır olduğunun habercisidir." Dediği sırada Magnus da kollarını hareket ettirmeye başladı "bu is belirli bir yaşa geldiğinde bizimkiler gibi olacak ve..." Kolları duraksadı ardından devam etti,

"Konuşabileceksin." Kollarından okuduklarımı anlamak, algılamak zordu. Ne yapabilecektim? Konuşmak mı? Sessizliğin, konuşamayanların kabilesinden olan Ben mi? Bunun imkansız olduğunu bilemeyecek kadar deli olmalılardı.​"bu anlattıklarınızın saçmalığının farkındasınız değil mi?"

Kollarımı dikkatlice okuyan bu iki çift göz, gözlerimi buldu.Bayan Seraphına anlatmaya devam etti,

"Biliyorum ama bu bir gerçek. Sıradaki doğum günün ne zaman?" Sorusunu iyice düşündüm çünkü hangi ay, hangi gün oldu hakkında şu anlık bir şey hatırlamıyor, bilmiyordum.

Aklıma 2 gün önceki tarih geldi. Ondan yola çıkarak hesapladım.

"3 ay 6 gün sonra." Kesin cevabım ile birlikte ne düşündüklerini kavramaya başladım. Beni burada tutmayı planlıyorlardı. Bu asla gerçekleşmeyecekti. Kollarım bunun düşüncesi ile bile titremeye başlarken devam ettim,

"Burada asla kalmam." Bunu söylemem ile birlikte dış kapının kilit sesi kulaklarımızı okşadı.

Tanrım... Beni gerçekten alıkoyuyorlardı.

Ses ile birlikte irkilerek yerimden sıçradım ve kapıya doğru adım atmama kalmadan önüme geçen adam ile birlikte adımlarımı durdurmak zorunda kaldım. Korku dolu bakışlarım Magnus'un buz gibi soğuk gözlerine kenetlendi. Tanrım Bu adam beni her hareketinde korkutmayı başarıyordu. Sağından geçmeye kalktım ancak O da aynı tarafa doğru hareket ederek beni yine engelledi. Bu adama karşı bir şey yapamamak beni çok sinir ediyordu. Tamam, buradan çıkmak için onlara ihtiyacım vardı ama beni burada tutsak tutamazlardı.

Tutamazlardı,değil mi? Magnus'a sinirle baktım ve arkama dönüp pencereye bir yumruk attım.

Bu hareketim onları şaşırtmış olsa gerek ki odada ses çıkmadı. Kral cam'ın parçaları Her yere saçılırken derimde açılan küçük- büyük çizikleri hissettim.Canımı fazlasıyla acıtıyordu ama dayanıp buradan kaçacaktım. Yumruk attığım elimin tamamı ile kanaması ve vücudumdaki çizikleri umursamadan camdan dışarıya çıkmak için ilk adımımı atacakken boynumda hissettiğim kesici alet ile kımıldayamadım.

Bıçak olduğunu tahmin ettiğim alet saçlarımın arasından geçmiş, enseme hafifçe değdirilmişti. Ne anlatmaya çalıştığını okumama gerek yoktu. Her şey apaçık ortadaydı.

Bütün vücudum titremeye başlarken yavaşça arkamı döndüm.Bayan Sersphına arkadan bana acıyan gözlerle bakıyordu. O kadar acınası mıydım? Magnus ise bu sıcak havada beni üşütecek kadar soğuk ve sert bakışları ile bana bakıyordu. Boğazıma değen metalin soğukluğu vücuduma hızla yayılıyor, bütün hücrelerimi uyarıyordu.

Ben neye bulaşmıştım böyle?

Bayan Seraphına'nın ellerini kaldırması ile tüm dikkatim anında oraya odaklandı.

"Yapma, bunu yapmayı biz de istemezdik. Ama herhangi bir kızılkan savaşçısı seni bulursa sadece senin değil bütün Gaturaların hayatı tehlikeye girer." Her kelimeyi tane tane,dikkatlice anlatmıştı.

Bir bakımdan haklı olabilirlerdi ama bu 'Gatura' şeysinin birisini öldürebilecek kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Bu şey hakkında daha fazla şey öğrenmem gerekiyordu.

"Magnus,bıçağı indir." Bayan Seraphına'nın sesi ile Magnus bıçağı boğazından çekti ve direkt olarak bileğimden tutup koltuğa oturttu.

"Hem cesaretli hem korkak..." diye sesli düşündü daha sonrasında annesine dönüp ona seslendi, "Anne,ilk yardım çantasını getirmen gerekecek." Mal mısın büyüleyici sesi ile az kalsın az önce boğazıma bıçak dayadığını unutuyordum. Ben koltukta otururken önümde diz çöktü ve kan içinde kalmış elime uzandı. Korkuyla elimi çektim ama hareket ettirmesi bile canımı acıtıyordu. Acele yüzümü buruşturduğumda aynı esnada içeriye bayan Seraphına girdi. Elinde bir kutu vardı. Bayan Seraphına kutuyu Magnusun yanına koyarak onun için hazırladı.Magnus onu bile bakmamış sadece kanayan elime odaklanmıştı.Magnusun konu tekrar bana uzandı Ama bu sefer davet edercesine hemen önünde durdu. Ona baktığımda önünde diz çökmüş bana bir elini uzatmış halde bana bakıyordu.

Bu el ile daha fazla duramayacağımı bildiğim için hem acıdan hem korkudan titreyen elimi ona doğru uzattım. Kanlı elim onunkine dokununca dudaklarında minik de olsa bir gülümseme gördüğüme tanrılar üzerine bahse girebilirdim.

Her zamanki ifadesiz suratı ile ilk yardım çantasındaki eşyalar ile elime bir şeyler sürmeye başladı. Sıla'nın elime değdiği andan itibaren dişlerimi öyle sıkıyordum ki kırılacaklarını hissettim. Bu Her neyse çok yakıyordu. Sırf bu acıya katlanmamak için yaralanmak istemedim. Bunu benim gibi dengesiz birisini söylemesi ne kadar garip olsa da...

Magnus elimi sargı bezi ile sardıktan sonra vücudumda camın patlaması sonucu oluşan diğer kesiklere baktı. Her birini teker teker sildi ve temizledi. En sonunda gözleri hemen sağ yanağımda takılı kaldı. Elindeki pamuğu yavaşça oraya götürüp silmeye, temizlemeye başladı. Ama yarıya değil gözlerime bakıyordu. Ben de onunkilere. Bu gereksiz bakışmamız uzadıkça beni rahatsız etmeye başladığı için gözlerimi parçalar halindeki cama çevirdim.

Yanağıma değen pamuğun uzaklaştığını hisseder hissetmez başımı eğerek ona tekrar döndüm. Çoktan ayağa kalkmış ilk yardım çantası ile odadan çıkıyordu. Eğer beni odada yalnız bırakacaklarını düşündüyseniz, yanılıyorsunuz.

Başımı kaldırır kaldırmaz camları toplayan bayan Seraphına'yı gördüm yerde eğilmiş hepsini Teker teker Ronan'ın du poşetin içine koyuyordu.

Ronan buraya ne ara gelmişti? Kapıyı kilitleyenin Ronan olduğunu biliyordum. Ona bu konuda gerçekten kızgın olman gerekiyordu ama bunu Magnus veya bayan Seraphına'nın zoruyla yaptığını anlayacak kapasiteye sahiptim.Ronan, bana ara sıra göz ucuyla bakıyor sonra annesine yardım etmeye devam ediyordu..

Ben nasıl bir kazanın içine düşmüştüm? Tanırım....

Derin bir nefes alıp verdim, Ama kulağıma bir ses değdi. Bir fısıltı bir ıslığı andırıyordu. Kaynağı bilinmiyordu. Kimden çıkmıştı o?

Bayan Seraphına hiç tepki vermemiş Ronan ile birlikte cam toplamaya devam etmişti. Ben duyduğum bu sesin kaynağını zihnimde bulmaya çalışırken bayan Seraphına'nın işi bitmişti.

Duyduğum sesin bayan Seraphınadan çıktığını düşünerek zihnimden bu konuyu uzaklaştırmaya çalıştım.

Fakat Magnus'un daha önce söyledikleri aklımdan çıkmıyordu 'Konuşabileceksin.' magnus'un bu kısa cümlesini hatırladığım da tüylerimin dikleştiğini,korku ve çocuksu umudun ilk ışıklarını hissettim.

Bütün gün boyunca sadece oturmuş ve ev halkının hareketlerini izlemiştim çünkü ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Pencerenin ardına bakan bakışlarım yıldızları inceliyordu. Karanlık gecenin üstüne serpilmiş birer ışık tanesi gibiydi hepsi.

Bakışlarım içeriye giren Magnus ile ona döndü.

"Yemek hazır.Sen gelmek?" Yine hatalı şekilde anlattığı için gülümsememi zor durdurdum. Hala daha yeni sabah kahvaltısından kalkmış gibi hissediyordum. Gün beklediğimden daha hızlı geçmişti.

"Evet,geliyorum." Koltuktan kalktım ama anında dengemi kaybedip sendeledim. Bütün gün hareket etmeden oturmuş olmamdan kaynaklanıyor olmalıydı. Tekrar dengemi sallayıp ona baktığımda çoktan yanıma geldiğini gördüm. Çok yakınımdaydı.

Dengemi sağladığımı gördüğünde tekrar uzaklaştı ve onu takip etmemi bekledi. Peşine takıldığında bayan Seraphına'yı masayı hazırlarken gördüm. Mutfağa girdiğimizde bayan Seraphına utanarak bana gülümseyip oturmamı işaret etti. İşaret ettiği yere oturdum ve onlarında oturmasını bekledim. Beklememin bir diğer sebebi de bu yemeği yemeye korktuğumdu. Az önce beni öldürmek üzere olan bir aileye nasıl güvenirdim? İlk önce onların yemesini bekleyecektim sonra gizlice gücümü kullanıp yalan söyleyip söylemediklerini tartacaktım. Planım bu şekildeydi.

"Yemekte ne var?" Bu soru karşısında çok şaşırımışa benzemiyordu zaten daha ne imâ etmeye çalıştığımı anlamamıştı.

"Bahçemizde yetiştirdiğimiz sebzeler var sadece, Neden sordun?"

"Sebze dışında bir şey olmadığına emin misin?" Şimdi anlamıştı.Bayan Seraphına'dan ayrılmayan bakışların bir anlığına Magnus'a değindi. Bana tarif edilemeyecek bir öfke ile bakıyor fakat aynı zamanda üzülüyordu. Üzüldüğünü hissediyordum. Bana acıyordu,yine.

"Bizi ne ile suçluyorsun Darla?" Bayan Seraphına'nın sorusuna güldüm. "Sence?"

Göz ucuyla Magnus'un Ronanı odasına yolladığını gördüm.

"Bugün az kalsın beni öldürmek üzere olan iki yabancıya güvenmemek de haklı olduğumu düşünüyorum açıkçası." Bu cümlem karşısında ikisi de bir şey söyleyemedi, anlatamadı. Çünkü haklı olduğumu biliyorlardı.

"Zorunda olmak biz." Magnus'un hareket eden kolları ile etrafa sinir saçan gözlerim ona döndü. Bana az öncekinin aksine sakin bir ifade ile bakıyordu. Duygularını saklama konusunda gerçekten çok iyiydi. Daha farklı bir şekilde tanıştığım biri olsaydı ondan bunun için ders alırdım.

"Kaçmaman içindi." Açıklaması bu muydu? Kaçmamam için. Tabii ki kaçacaktım! Zorla tutulduğun bir evde ne yapmamı planlıyorlardı?

"Açıklaman bu mu? Ne yapacaktım peki? Uslu uslu oturacak mıydım!" Ayağını saç yere vurmam ile birlikte bağırdığını anladılar.

"Sen bir Gaturasın! Senin kaçmana izin verirsem ve yakalanırsan bütün neslimiz tehlikeye girer!" Bayan Seraphına'nın karşılıklı bağırmasına şaşırmadan edemedim ama bu kadar kolay pes etmeyecektim.

"Aynı şeyi söyleyip durma artık. Benim de bir hayatım var! Kardeşimi, annemi, babamı bulmam lazım! Benim hakkımda hiçbir şey bilmeyip böyle diyemezsin!" yaptığımız konuşma gittikçe daha da öfkelenmeme neden oluyordu.O da boş değildi.

"Senin hakkında bir şey bilmeme gerek yok. Bu neslin bir Gaturası seçildin Seher ne olursa olsun kendini tehlikeye atamazsın." Sıktığı dişlerinden ne kadar sinirli olduğu belli oluyordu. Eğer bu kavgayı onun gibi konuşabilen biri ile yapsaydı yeryüzünü oynatabileceğinden neredeyse emindim.

"Ayrıca biz senin varlığından haberdardık." Magnus'un kollarının hareketi ile dünyanın durduğunu hissettim.

​​​​​

 

​​​

​​​​​​​​​​​​​​​​​​

Loading...
0%