
Lavobodan çıkıp terasa ilerledim. Masanın üzerinde telefonum çalarken Aram yerinden kalkmış telefonu almıştı. "İki kez daha çaldı ama bakmadık." Hafifçe gülümsedim. Hala çalan telefonu yanıtlayıp kulağıma götürdüm. "Efendim, Mehmet."
"Sidem, buraya gelmen gerekiyor. Çabuk ol, buraya gel. Sidem, Sidem yanıyor." Kaşlarımı çattım. "Ne saçmalıyorsun Mehmet? Ne yanıyor?" Sertçe yutkundum. "Sidem, mutfak yandı. Otele sıçardı. Yanıyor, Sidem. Enes ve Ecrin içerde kaldı." Duyduğum şeyle sendeledim. "Hayır, hayır. Ge-geliyorum. Geliyorum, Me-Mehmet." Birkaç adım daha sendeledim. Kolumdan birisinin tutması ile gözümden bir damla yaş akması bir oldu. "Sidem, ne oldu? İyi misin?" Başımı iki yana salladım. Rojat' ın elinden kurtulup koltuğun üzerinde ki çantamı aldı. "Sidem, annem ne oldu kızım?"
"Yanıyor, anne. Yanıyor. Enes, Enes orada kalmış. Anne, gitmem gerekiyor." Zorlukla kendimi merdivenlere yönlendirip aşağı indim sarsak adımlarla. Konağın büyük kapsını zorlukla açtım. Bir adım atmıştım ki sert bir bedene çarptım. "İyi misin?" Karşımda ki adama baktım. Başımı iki yana sallayıp beni tutan kollarından çıktım. Ona çarparak hızla yanından geçip arabaya bindim. Arabayı çalıştırıp hızla sürmeye başladım. "Hayır, bırakamazsın. Sen de beni bırakıp gidemezsin. İzin vermem buna. Gidemezsin, Enes. Bırakamazsın beni. Buna hakkın yok. Hakkın yok, gerizekalı."
Sarsak bir şekil de arabayı sürerken sadece sayıklıyordum. Kısa sürede otelin önünde olmuştum. Sarsak adımlarla arabadan inip otele koştum. Otelin her yanı yanıyordu. Polis, itfaiye, ambulans buradaydı. Birçok kişiye müdahale ediyorlardı. Mehmet' i görmemle onun yanına koştum. "Mehmet, Enes nerde?"
"İçerde hala. Çıkarmak için uğraşıyorlar." Telaş bedenimi daha çok sardı. Hızla öne atıldım otele girmek için. "Enes, Enes!" Otelin yanan kapısına birkaç adım kalmışken birisi belimden tutup beni geri çekti. "BIRAK! BIRAK BENİ! ENES İÇERDE, BIRAK! ENEEEES!" Yanan kapıdan adım adım uzaklaşıyordum. Bütün gücümle çırpınıp beni tutan kişinin kollarından çıkmak için çırpınıyordum. "BIRAK, BENİ! ENES İÇERDE HALA! ÇIKARMADILAR ONU, BIRAK! BIRAAAAAK!!!" Yere bırakıldığımda Ciwan' ın yüzüyle karşılaştım. "Sidem, sakin ol. Bırak işlerini yapsınlar. İçerde kalanları çıkarsınlar."
"Hayır, hayır Ciwan. İçerde o hala. Çıkarmadılar. Korkar, o çok korkar hem de." Tekrar öne atıldığım da Ciwan beni yeniden tutmuştu. Kolumda hissettiğim el ile o tarafa döndüm. Can abinin yüzü simsiyahtı. "Abi, bir şey yap. Yalvarırım, bir şey yap. Enes, içerde." Yanağıma dokunulması ile o tarafa döndüm. Annemdi. "Kızım, sakin ol yavrum." Ciwan' a dayanmıştım. O olmasa düşerdim. Yanan kapıdan çıkan adamın sırtında birisi vardı. Bir adım öne adım attım. Sağlık ekipleri baygın yatan adamı sedyeye yatırdıklarında birkaç adım daha attım. Enes' ti. Adımlarım hızlandı. "ENES!" Sedyeye yaklaştım. "Hanımefendi, geri çekilim lütfen. Müdahale etmemiz gerekiyor." Sedyeyi ambulansa yerleştirdiklerin de ben de hızlıca bindim. "Ben de gelicem."
"Neyi oluyorsunuz hanımefendi?"
"Kardeşiyim! Kardeşim benim!" Ambulansta ki adama başını salladı. Kenara oturup Enes' in elini tuttum. "Dayan, yalvarırım dayan. Enes, yaşa. Ne olursun yaşa. Beni bırakma."
"Kan grubunu biliyor musunuz?" Gözümden bir damla daha yaş düştü. Burnumu sertçe çektim, dudaklarım titriyordu. "E-evet, bi-biliyorum. B-Rh (+)" Ambulans doktorları müdahale ederken ben sadece Enes' in elini tutuyordum. Hastaneye vardığımız da acilden içeri girdik. Enes' in elini sıkıca tutuyordum. Ameliyathane den içeri sedye de içeri girerken ellerimiz ayrılmak zorunda kalmıştı. Ben de o kapının ardından sadece bakakaldım. Ardımdan gelen adım seslerini duyuyordum. Birisi kollarımdan tutup sarsıyordu beni. Tepki veremiyordum.
Başım yana eğilince, yanağımda ki yanma hissiyle kendime gelmiştim. Can abiydi. Ayaklarımın daha faza beni taşımayacağını hissettiğim de yere düştüm. Elbisemin eteklerini avuçlarımın içine hapsedip sıkmaya başladım. "Abi, cansız gibi yatıyordu. Abi, nefes alamıyordu. Kan kaybetmiş. Abi, bir şey yap. Enes, yaşasın. Yalvarırım, bir şey yap. Yaşasın, ölmesin o. Dayanamam, abi yapamam." Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Başımı Can abinin omuzuna yaslayıp hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Can abi kollarını etrafıma sarmış beni sıkıca sarıldı. Etrafta ki sesler arttı, ben biraz sakinleşince Can abiden ayrıldım. Gözlerimi yumup titrememi durdurmaya çalıştım.
"Sidem, kalk hadi. Bak, Enes oradan çıkacak. Biz bu hastaneden sağ salim çıkacağız. Enes de yanımız da olacak." Cevap vermedim. Öylece ameliyathane kapısına bakıyor, yavaş yavaş göz yaşlarım akıyordu. "Sidem, kalk yerden. Hasta olacaksın." Sakince yanıma çöken Rojat' a döndüm. "Enes olmadıktan sonra benim hasta olmuşum olmamışım hiç önemli değil. Hem de hiç önemli değil." Tekrar önüme döndüm. "Rahat bırakın beni."
Beni ne kadar yerden kaldırmaya çalıştılarsa o kadar tepki vermedim. Müsaade etmedim. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama ameliyathaneden çıkan iki doktor ile kendimi zorladım yerden kalkmak için. Rojat ve Can abinin yardımıyla tamamen yerimden kalkıp doğruldum. "Enes nasıl? Durumu ne? Yaşıyor değil mi? Yaşıyor?" Doktor hafifçe gülümsedi. "Enes Bey' in durumu iyi şu anlık. Vücudun da ikinci derece ve üçüncü derece yanıklar var. Düşmenin etkisiyle karnını ucu sivri bir cisim kesmiş ama tehlikeli bir bölgeye denk gelmemiş. Kanamayı kontrol altına aldık ve temizledik. Yanıklara da müdahale edip sardık. Duman çok maruz kalmış. Bir süre nefes alıp vermekte zorlanacak ama halledilemeyecek bir şey yok. Normal odaya alacaklar. Yarın sabah görebilirsiniz." Gözyaşlarım daha çok akmaya başladı. Yanımda duran Mehmet' e döndüm. "Yaşıyor, Mehmet. Yaşıyor, Enes yaşıyor. Bırakmadı beni."
🕊🕊🕊
Hastanenin bahçesinde ki çardakta oturuyordum. Altan abi, Emre abi ve Can abi yarım kalan tedavilerine devam ediyorlardı. Mehmet ve diğerleri de kontrol ediliyordu. Ben de diğerlerinin arasından sıyrılmış kendimi bahçeye atmıştım. Gözlerimi kapatmış hafif esen rüzgarı hissederken sakinleşmeyi bekliyordum.
Omuzumda hissettiğim hafif ağırlık ile gözlerimi açtım. Kalın bir şal örtülmüştü. "Hava soğuk, üşümüşsündür." Ciwan' ın elinde ki bardağı önüme koydu. "Oturabilir miyiz?" Başımı salladım sadece. Ciwan sağıma Rojat da soluma oturmuştu. Aram ve Hazal da karşıya oturmuştular. "Enes, senin için çok mu önemli birisi?" Aklıma düşen anılarla burukça gülümsedim. "Evlat edinildiğim de dört aylıkmışım. Annem, bebeğini öldü olarak biliyormuş. Sonra bir şekil de beni evlat edinmişler. Yani üvey ailem gerçekten üvey ailemdi." Sertçe yutkundum. "Enes, yan dairemizde ailesi ile yaşıyordu. Benden iki yaş büyük. Bir gün evlerinde yangın çıktı. Annesini, babasını, kardeşini ve ablasını kaybetti o yangında. Dayım, Enes' i zor kurtarmış. Beraber büyüdük biz. Hiç ayrılmadık. Aynı okullar, aynı sınıflar. Hep beraberdik. Yangından sonra Enes çok zor toparlandı. Toparlanması 2 yılını aldı." Gözümden akan bir damla yaşı sildim.
"Gastronomi okulunu da beraber okuduk. Enes, bana hep 'Ailemi yangında kaybettim ama artık ateşi kontrol eden kişi ben olmak istiyorum.' Derdi. Zaman geçtikçe birbirimize aile olduk. Kardeş olduk, can olduk, kan olduk, abi oldu bana. Her şey olduk ama Enes, yangından korkar. Yanarak can vermekten deli gibi korkar. Çok korkmuştur ateşlerin arasında. Şimdi o içeride yatıyor ya her yanı sargılı bir şekilde. Ben nefes alamıyorum. Mehmet telefonda Enes' in ateşler içinde kaldığını söylediğin de nefesim kesildi. Onsuz nasıl yaşanır bilmem ben. Onsuz olmadım hiç. Ateşlerin arasından çıktığında o cansız hali gözümün önünden gitmiyor. Ambulansta elinden sıkıca tuttum. Ölmemesi için yalvardım ona. Doktorlar müdahale ederken bir an olsun elini bırakmadım, bırakamadım. Varlığımı hissederse korkmaz belki diye. Varlığımı hissederse korkusu biraz da olsa azalır belki diye. Sıkıca tuttum. Ama hastaneye gelince bırakmak zorunda kaldım. Kapının önünden kalkmadım. Çünkü, hissederdi o beni. O zaman bırakamazdı beni."
Sakin bir şekilde konuşmuştum. Ama içimde ki ateş sönmüyordu bir türlü. Zorlukla yutkundum. Gözlerimi yumdum. Bir damla yaş akarken başımı yavaşça Ciwan' nın omuzuna yasladım başımı. "Canım yanıyor. Onu o halde görünce aklım çıktı. Ne yapacağımı bilemedim." Gerisi koca bir sessizlikti. Ben sustum, onlar da sustu. Bu gece beraber ilk kez bir şey paylaştık. O da sessizlikti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |