Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm "Mektup"

@albayrakirem

Yere yakın bir rafı araştıran Yasemin, elinin bir metale değmesiyle ürperdi. Gaz lambasını daha da yaklaştırarak kafasını rafın altına doğru eğdi. Metali yavaşça çektiğinde kütüphane sallandı. İki genç kütüphane üzerlerine devrilir korkusuyla geri çekildiler. İki kütüphanenin arasındaki boşluğu fark ettiklerinde şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. “Deden kesinlikle zırdeli.”

“O zeki bir adam. Belki de fazla zeki olmak da insanı delirtiyordur.” Tahir kütüphanelerin arasını elleriyle açarak duvardaki kapağa ulaştı. Üzerindeki asma kilidi açmak üzere cebine koyduğu anahtarı çıkardı. Asma kilidi çıkarıp Yasemin’e uzattı ve kapağı araladı. Küçük bir bölmeye açılan bu gizli yerde bir defter ve bir zarf bulunuyordu. İkisini de alıp kütüphaneden uzaklaştı. Yasemin de elindeki kilidi masaya bıraktı ve camın önüne doğru giden Tahir’in peşine takıldı. Tahir oldukça eskimiş olan defteri elinde evirip çevirdi. Yasemin defteri elinden alıp açtı. İçinde bilmediği dilde yazılmış yazılar ve çeşitli formüller bulunuyordu. Bir sayfasında ise canavarın çizimi yer alıyordu. Tahir elindeki zarfın ön yüzünü çevirdi ve donup kaldı. Zarfın üzerinde “Tahir Çimen’e” yazıyordu. “Bu dedeme gelmiş olmalı.” diye sesli düşündü.

“Öyle olsaydı deden onu çoktan açmış olmaz mıydı? Mührüne bir bak, dedenin mührü bu. Hem unuttuysan hatırlatayım bu ailede iki tane Tahir Çimen var. Biri yanımda diğeri de aşağıda.”

Tahir parmağını dedesinin mührü üzerinde gezdirdi. Derin bir nefes verdi ve mührü yerinden söktü. Parmakları zarfın içindeki kâğıdı bulduğunda çekip çıkardı. Kâğıdın katlarını açarken kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Sayfayı önüne açtığında Yasemin de kafasını uzattı ve onunla yazılanlara göz gezdirdi.

“Sevgili oğlum Tahir,
Bu mektup senin eline ulaştığında ben çoktan cehennemi boylamış olacağım. Evet, kesinlikle cehenneme gideceğim. Benim gibi kötü bir adamın gideceği yer ancak orası olur. Ben bu satırları yazarken sen tam önümdesin. Bahçedeki o büyük ağaca kurduğumuz salıncakta sallanıyor, bana bakarak gülümsüyorsun. Yüzüne bakmaya bile utanıyorum, bilmiyorsun. Günahlarım ailemizi mahvederken elimden hiçbir şey gelmiyor. Torunum yani senin baban ve oğlum bunu düzeltmeme izin vermiyorlar. Benim de eski kuvvetim yok, savaşamıyorum.
Şimdi aklında binlerce soruyla okuyorsun yazdıklarımı. Kim bilir kaç yaşındasın şimdi. Bilmiyorum. Neden bunları sana anlattığıma geçmeden önce sana günahımı anlatmama izin ver. Bilim insanı ve ünlü bir kimyagerim. Bunu zaten biliyorsun. Ürettiğim bazı ilaçlarla insanlara şifa dağıttığımı zaten biliyorsun. Bana kahraman büyük dede derdin. Hala öyle miyim, hiç sanmıyorum. İnsanlara yardım eder gözükürken onları nasıl öldürdüğümü öğrenince benden nefret edecek misin?

Her şey DNA’larla çalışabileceğimi ve onları değiştirip farklı şekillerde kombinleyebileceğimi keşfettiğim o gecede başladı. Önce bir fare ve kuş ile deneyler yaptım. Defalarca, günlerce hatta yıllarca… fare ve kuşun kırması olarak ürettiğim şey hem büyüleyici hem de korkutucuydu. Gözlerim hırsla parlarken adaya gelen her misafire eserimi sergilemekten bir an olsun vazgeçmedim. Bir kere gözüm kararmış, yapabileceğimi öğrenmiştim. Duramazdım. Durmadım da. Hep daha iyisini, daha büyüğünü, daha çok ses getirecek olanı yapmaya çalıştım. Ve şimdi mahzende her geçen saat daha da azgınlaşan o canavarı ürettim. Bu benim mesleğim için inanılmaz büyük bir başarıydı. Alkışlar dinmek bilmiyor, her gelen misafir tarafından oldukça etkileyici bir şekilde ödüllendiriliyor ve övülüyordum. Malikanemiz hakkettiği güce sonunda ulaşmıştı. Ada halkı bize güveniyor, canlarını ve mallarını koruyacağımızdan bir an olsun tereddüt etmiyordu. Oysa onların canlarına diktiğim o pis bakışlarımı hala daha çekmiş değilim üzerlerinden. Bilmiyorlar.

Onları kandırdım, hem de yıllarca. Çünkü başka çarem yoktu. O canavar hayvanlarla doymuyordu. Bir çalışana saldırıp yedikten sonra sakinleşince çözümü bunda buldum. Her şeyi ailemiz için yaptım desem… İnsanların bin bir umutlarla buraya gelişini, canavara yem olurken yüzlerinde oluşan o dehşetin izlerini hiçbir zaman unutamadım. Onu sakinleştirmek için türlü otlarla karışımlar hazırladım. Zor oldu ama başardım. Kısa süre de olsa sakinleşebiliyordu. Ancak bir başka sorun daha baş göstermişti. O da canavarın yüzünü gördüğü kişilere karşı aşırı derecede saldırgan olmasıydı. Bunun için çözümü maske takmakta bulduk. Bana defalarca kez saldırdı ancak her seferinde ondan kurtulmayı başardım. Sonuçta babasıydım onun. Ancak… Nenen benim kadar şanslı değildi…”

Tahir elinin titremesine engel olamadığı için satırları okuyamıyorlardı. Yasemin onun elini tuttu. “Bana kimseyi o canavara yem etmediğimi söylemiştin. Ama bak, nenem…” dudaklarını öfkeyle birbirine bastırırken gözyaşlarının akmasına engel olmak için bakışlarını başka tarafa çevirdi. Yasemin, “Üzgünüm Tahir. Gerçekten çok üzgünüm.” diye mırıldandı.

“…Çok üzgünüm. Gerçekten.
Seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm evlat. Korkunç bir adamın torunu olduğunu öğrenmek seni mahvetmiş olmalı.
Günahımı öğrendiğine göre neden sana bu mektubu yazdığımı açıklama vaktim geldi. Tahir, sende büyük işler başaracak bir adamın izlerini görüyorum. O küçücük yüreğinde yanan ateşi körüklemek için her anımı seninle geçiriyorum. Senin ilerde önemli biri olacağını biliyorum. Sen benim gibi bir bilim insanı olacaksın, ama asla benim gibi korkunç işler yapmayacaksın. Sana bıraktığım defterde canavarla ilgili her şey var. Senden isteğim ve vasiyetim bu şeyi durdurman. Ben yapamadım çünkü sağlığım her geçen gün daha da kötüleşiyor. Sana inanıyor ve de güveniyorum.

Her şey için özür dilerim evlat. Beni affedip affetmemek elbette senin elinde. Ancak her şeyi gençliğin verdiği özgüven ve yetişkinliğin verdiği hırsla yaptığımı ancak ihtiyarlaşıp işe yaramaz olduğumda her şeyin farkına vardığımı ve pişmanlık duyduğumu bil.

Not: çalışmalarını diğerlerinden gizle. Çünkü onlar bu işin sona ermesini asla istemiyor ve bu konuda oldukça ciddi bir tavır sergiliyorlar. Zarar görmeni istemem. Benim korkup yapamadığım şeyi senin cesurca yapacağına yürekten inanıyorum.

 

 

İhtiyar Büyük Deden Tahir Çimen”

“Deden gerçekten de korkunç biriymiş,” diye konuştu Yasemin okumayı bitirdiğinde. Tahir, dedesinin ismi üzerinde parmağını gezdirirken içinde giderek artan öfkeyle kâğıdı köşesinden buruşturdu. “Bunun hesabını verecek,” dedi ve hızlı adımlarla kapıya ulaştı. Yasemin onu durdurmak için değil destek vermek için peşine takıldı. Alt kata indiklerinde Tahir dedenin odasının önündeki kalabalığı gördüler. Yaklaşıp ne olduğuna baktılar. Kapıda annesiyle karşılaşan Tahir olduğu yerde durdu. Annesi ağlıyordu. Hemen yanında ona sarılan teyzesinin de gözleri doluydu. İki genç içeri girdiklerinde Tahir dedenin cansız bedeniyle karşılaştılar. Şimdi odadaki tüm ışıklar yakılmıştı. Beyaz önlüklü bir doktor çarşafı dedenin kafasına kadar çekerken kalakalmışlardı.

Canavarın kaçışı unutulmuştu neredeyse. Ya da unutulmuş gibi yapılıyordu. Dedenin ölümüne çok üzülen malikane bu kahredici haberi halka vermek için güneşin doğduğu ilk anı seçmişlerdi. Her evin kapısına şiddetle vurulmuş, yasta olunduğunun haberi verilmişti. Halk aldıkları bu kötü haberle hemen yas için gerekli şeyleri yapmaya koyulmuş, kimisi birkaç damla gözyaşı bile dökmüştü. Oysaki hiçbiri ölen adamı yıllardır görmemiş hatta çoğu tanımamıştı bile.

Cenaze defnedildikten ve törenler yapıldıktan sonra evin içinde konuşulan bir habere göre avcılar canavarı dağa doğru kovalamışlardı ve aşağıya inmemesi için pek çok tuzağı kurmakta acele etmişlerdi. Yasemin ve Tahir, öğrendikleri bu korkunç şeyi kimseye söylememe konusunda birbirlerine söz vermişlerdi. Yasemin’in bunu kabul etmesi hayli zor olmuştu ancak Tahir’e olan güveni öfkesinden baskın gelmişti. Tahir, dedesinden kalan bilgiler ışığında çalışmalara hemen o gün başlamış ve canavarı yok edecek formülü bulmaya kendisini adamıştı.

Loading...
0%