Yeni Üyelik
32.
Bölüm

Çatı Katı

@albayrakirem

Girişten geçip ev sahiplerinin odalarının olduğu merdivenlere ulaştığında deli gibi atan kalbinin gürültüsünü susturmak ister gibi elini göğsüne bastırdı. Koridorun loş ışıkları gözlerini yoruyordu. Halının üzerinden gitmeye gayret ederek ilerledi. Selma’nın kâğıt üzerinde gösterdiği noktaya kadar geldi. Sol tarafındaki bir odanın kapısının altından gelen ışıklar onu daha sessiz ve dikkatli olmaya zorladı. Savaş’ın içeride olduğunu düşündüğü bu odanın kapısına doğru yaklaştı. Elini kapının üstüne koydu. Kulağını kapıya doğru dayadı. Ses yok gibiydi.

Gecenin bu saatinde neden ışığın açık olduğunu merak etmişti. Eğilip kapı deliğinden bakmak gibi delice bir fikre kapıldı. Yapmaması gerektiğini biliyordu. Bu özel hayatın gizliliğine aykırıydı. Ancak merakı, tüm etik kuralların ötesine geçmişti. Gözünü kapı deliğine yaklaştırdı. Savaş’ı masasının başında oturur vaziyette buldu. Sırtını görebiliyordu sadece. Kafasını ellerinin arasına almış öylece duruyordu. Sanki izlendiğini hissetmiş gibi kafasını kaldırıp kapıya doğru çevirdi. Aslı kapı deliğinden ona bakmaya devam ediyordu. Savaş bir süre kapıya doğru boş bakışlarla baktıktan sonra yerinden kalktı. Gömleğinin düğmelerini çözerken Aslı geri çekildi. Bir iki dakika sonra ışık düğmesinin kapanma sesi duyuldu. Yatağa doğru giden ayak sesleri ve ardından sessizlik.

Aslı çöktüğü duvar dibinden kalktı. Üst kata çıkabileceği merdivenleri aramaya koyuldu. Koridorda birkaç kez gidip geldi. Sonunda kapıları denemeye karar verdi. Son derece sessiz olmaya çalışarak kapıları açıp baktı. Bu fikrinin meyvelerini toplaması bir yarım saatin sonunda gerçekleşmişti. Açtığı kapının ardında kendisini bekleyen merdivenlere zafer kazanmışçasına gülümseyerek atıldı. Kapıyı arkasından kapattı. Zifiri karanlıktı. Ellerini duvarda sürüyerek merdivenleri çıkmaya başladı.

Merdivenler onu üst kata ulaştırdı. El yordamıyla koridor ışığını bulmaya çalıştı. Eli ışık düğmesini buldu. Işığı açmasıyla birlikte kamaşan gözlerini kırpıştırdı. Eline sürünmüş toza bakarken şaşkınlığını gizleyememişti. Geldiğinden beri dış kapısının avluya bakan kısmında bile tek bir toz zerreciği görmediği bu evde şimdi gördüğü şeyler kafasını karıştırıyordu. Gözlerini etrafta gezdirdi. Bir çatı katındaydı. Tavanı basık bu yer toz ve küf içindeydi. Olduğu yerde durup etrafa bakarken tavandaki küfleri gördü. Heyecanı giderek daha şiddetli hale gelirken ortamın boğuculuğu onu nefessiz bırakıyordu. Uzun süredir hatta belki de yıllardır kimsenin ayak basmadığı bu yerde, toz tabakaları her yeri kaplamıştı. Evin diğer yerlerindeki temizlik ve titizlikten eser yoktu burada. Aslı birkaç adım attı. Koridordaki bir pencereyi açmak istedi ancak ses çıkabileceği için bu fikrinden vazgeçti. Odaların kapılarına yaklaştı. Üzerlerinde tahtadan tabelalar yer alıyordu. Toz tabakasıyla kaplı bir tanesini eliyle sildiğinde üzerinde yazan ismi gördü. “Tahir Çimen” kapı koluna uzandı. Burada da kendisini kalın bir toz tabakası karşıladı. Elini üzerine silerek tozdan kurtulmaya çalıştı.

Koridorun ışığı odanın bir kısmını açığa çıkarsa da zifiri karanlığını tam anlamıyla delip geçemiyordu. Bu yüzden karanlık odaya adım atmadan önce kapının yanında bir ışık düğmesi aradı. Işığı yaktığında kendisini burnunun hem ucunda ağının tam ortasında durmuş ona bakan bir örümcek karşıladı. O an saçlarının ağ ile dolduğunu fark ederek panikle geriye çekildi. Hızlıca üzerini silkeleyip saçlarının arasında herhangi bir ağ kalmayana dek karıştırdı. İşini bitirince tekrardan odaya döndü. Örümcekler onu durduramayacaktı. Kapının yanındaki dolabın kenarında yerde duran bir bezi alarak havaya doğru savurdu. Bezden çıkan toz burnuna dolunca hapşırdı. Önündeki örümcek ağını bozarken, “Üzgünüm sevgili örümcek, belki de taşınma vaktin gelmiştir,” diye mırıldandı.

Yolunu temizlediğinde odanın ortasına kadar gelmişti. Etrafına bakınmaya başladı. Burası bir çalışma odasına benziyordu. Ortada uzun ahşap bir masa vardı. Üzerinde çeşitli tüpler, beherler, eldivenler, ölçü kapları vardı. Her biri gelişigüzel yerleştirilmişti. Hatta bazı şişeler devrilmiş, içlerindeki sıvılar masaya yayılmıştı. Yere dökülenlerle her yer yapış yapış olmuştu. Masadaki kir, Aslı’nın yüzünü buruşturmasına neden oldu. Bastığı yerlerdeki yapışkanlık onu rahatsız ediyordu.

Masadan uzaklaşıp duvardaki büyük panonun önüne kadar geldi. Her yerde görülen toz katmanları panoyu da esir altına almıştı. Aslı bir kâğıdı raptiyesinden ayırıp elinde salladı. Kâğıt oldukça eskimiş, yazıları iyiden iyiye silinmişti. Ne yazdığını okuyamıyordu. Panodaki diğer kağıtlarda da durum aynıydı. Buradan bir şey elde edemeyeceğini anlayan Aslı dolaplara yöneldi. Cam bölmeli dolaplar deney malzemeleriyle doluydu. Eğilip kapaklı bölmeyi açtı. Üst üste yığılmış olan dosyalar, kapağın açılmasıyla birlikte Aslı’nın ayakları dibine serildi. Bir dosyayı alıp içini açtı. Anlayamadığı bazı şekiller ve ifadelerle karşılaştı.

“Tüm bunlar da nesi? Sadece bir bilim adamının evrakları mı bunlar yoksa ormandaki o şeyin varlığının kanıtları mı?” Kapıda yazan ismi düşündü. “Tahir her kimse onun hakkında daha fazla şey öğrenmeliyim.” Dizlerini kırarak yere oturdu. Baştan ayağa toza ve kire bulanmışken daha fazlasının olmasına aldırış etmeyecekti. Diğer dosyaları da hızlıca incelemeye koyuldu.

Kamerasıyla etrafta çekimler yaptı. Bulduğu belgelerden birkaçını yanında götürmeyi düşündü ancak malikaneden çıkarken yakalanması ihtimaline karşı bu fikrinden vazgeçmek zorunda kaldı. Tahir Çimen’in odasından çıktığında zift gibi olmuş camlara rağmen bir yolunu bulup içeriye dolan güneş onu düşüncelerinin derinliklerinden çekip çıkardı.

Saatin kaç olduğunu bilmiyordu. Kimsenin uyanmamış olmasını diliyordu. Bir başka odaya girme isteği içini yiyip bitiriyordu. Ancak kaçmak için geç kalabilirdi ve bu da her şeyin sonu anlamına gelirdi. İstemeye istemeye merdivenlere ilerledi. Yavaş adımlarla inmeden önce koridor ışığını söndürdü. Merdivenden inip de kapıya geldiğinde kulağını kapıya dayayarak ses kontrolü yaptı.

Herhangi bir ses işitmeyince kapı kolunu yavaşça aşağıya indirdi. Bedenini dışarı çıkarmadan önce kafasını uzatıp kimsenin olmadığından emin oldu. Nihayet arkasından kapıyı kapattığında tekrardan Atmazerlerin temiz ve güzel evinin içindeydi. Gündüz gözüyle üzerindeki tozu daha net bir şekilde görüyordu. Arkasında pislik bırakmamak için ayakkabılarını çıkarıp eline aldı. Savaş’ın odasının önünden geçerken dikkatli olmaya özen gösterdi. Daha sonra koşar adım koridoru aştı.

Merdivenleri inmişti ki bir odadan çıkan çalışan, onu merdivenlerin altına saklanmaya mecbur bırakmıştı. Çalışan uzaklaştığında dış kapıyla arasında kalan birkaç metrelik mesafeyi nefes bile almadan koşarken boşluk yerine saplanan ağrıyı umursamamaya çalıştı.

Kendisini dışarı attığında çabucak orman tarafına sapıp kimsenin onu görmeyeceği bir ağacın dibine oturdu. Nefesini düzene sokmaya çalıştı bir süre. Gömleğinin yakasındaki örümcek yumurtalarını üzerinden attı. Elleriyle saçlarındaki tozları silkeledi. Eve dönmek üzere ayaklandı. Şu anda sıcak bir duşun kendisine iyi geleceğini biliyordu.

Eve vardığında Mert ve Selma henüz uyanmamıştı. Aslı buna sevindi. Çünkü bu halini görmelerini istemezdi. Hızlıca duşa girip saçlarına yapışan tozlardan, üzerine sinen küf kokusundan kurtulana kadar güzelce yıkandı. Üzerini giyinip saçlarını kuruttu. Bu sırada dış kapının kapanma sesini duydu. Salona girdiğinde Selma’yı gördü. Üzerinde dün kendisinin verdiği pijamalar vardı.

“Ne oldu Selma? Biri mi geldi?”

“Evet. Bir çalışan… Annem beni çağırıyormuş. Onu haber vermek için gelmiş.”

“Burada olduğunu bildiğine göre anlaşılan ağabeyin seni iyi idare edememiş.”

“Onunla konuşmamıştır bile. Her neyse ben gitsem iyi olacak.” Kendi kıyafetlerini giymek üzere odaya döndü. Aslı da onun peşinden odaya girdi. “Seninle gelmemi ister misin?”

Selma kafasını olumsuz anlamda salladı. “Çalışan dışarıda bekliyor. Onunla giderim.”

“Onun için değil.” Aslı duraksadı. Esin, kendisi malikanedeyken uyanmış olmalıydı. Kendisini görmüş olup olmadığını bilemiyordu.

“Aslı merak etme. Bununla baş edebilirim. Hem ne yaptım ki sanki? Arkadaşımda kaldım bir gece.” Gülümsemeye çalıştı ancak gerginliği her halinden belliydi. Neşeli görünmeye çalıştı. “Ee bugün ne yapacaksın? Ormana mı gideceksin yoksa bizim eve mi geleceksin?”

Aslı ona zaten malikaneye gittiğini söylemedi. “Ormanda bir yürüyüş yapacağım, birkaç fotoğraf çekerim belki. İlginç bir şeyler bulurum belki. Sende gelmek ister misin?” Aslı bunu öylesine sormuş, gelmeyeceğini düşünmüştü. Ancak Selma onu şaşırtacak bir canlılıkla, “Gelmeyi çok isterim Aslı. Sana projeni tamamlamada yardım etmeyi çok isterim. Annemle konuştuktan sonra seni terasta beklerim. Olur mu?” diye konuştu.

Aslı şaşkınlığını gizleyemedi. “Emin misin? Yani şey elbette olur.”

“Mert de gelir hem. Ormanda ilk kez yürüyüş yapacağım. Onun da yanımda olmasını istiyorum.”

Aslı odadan çıktı. Hala uyumakta olan Mert’in hemen bitişiğindeki koltuğa oturdu. Eğilip Mert’in yanağına hafifçe vurdu. “Kaptan, geldik.” Mert kafasını diğer tarafa doğru çevirdi. Aslı bu sefer omzundan sarstı. “Kalksana. Bak gemin gidiyor.” Mert bir hışımla yerinden kalkarken bacaklarına dolanan örtüyle dengesini kaybedip koltuğa geri oturdu. “İşte böyle uyandırırlar adamı. Merak etme gemi hala limanda.”

“Uyandırma yöntemlerin de aynı senin gibi.”

“Benim gibi ne?”

“Tahmin edilemez.”

“Tamam hadi sızlanmayı bırak. Sana bugünün planını anlatıyorum.”

Aslı ona kısaca bilgi verdi. Yürüyüşe çıkmayı kabul eden Mert, malikaneye dönmek üzere olan Selma’ya eşlik etmek için kapıya çıktı. Bir saat sonrası için anlaşıp ayrıldılar. Aslı, Selma’nın annesi tarafından çok hırpalanmamasını umarak arkasından kapıyı kapattı. Evde tek başınaydı. Guruldayan midesini susturmak için mutfağa yöneldi. Yürüyüş vaktine kadar biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Kahvaltısını yaptıktan sonra biraz kestirmek için Mert’in topladığı çarşaf ve örtüyü yastığın üstüne koyarak koltukta uzandı. Gözlerini kapattığında tüm gece ayakta kalmanın getirdiği yorgunluk üzerine çöktü ve derin bir uykuya daldı.

Loading...
0%