Yeni Üyelik
23.
Bölüm

Ispanak Meselesi 2

@albayrakirem

“Şöyle buyurun, lütfen.” Esin, malikaneye doluşan halktan kişileri yemek salonuna davet ediyordu. İnsanlar büyük bir merakla etrafı incelerken, gördükleri bu ilgi karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Aslı, grubun arkasından yemek salonuna girdiğinde, aralarında dünkü adamın olmadığını fark etti. Bir kadının omzuna dokundu.

“Affedersiniz, dün bir beyefendinin de ismi okunmuştu. Ancak kendisini göremedim.”

“Nihat. Gelmeyeceğini söyledi. Adadan ayrılmak istemiyormuş. Delirmiş sanırım. Böyle bir fırsatı tepti.”
Kadın, bir sandalye çekip diğerlerine katılırken Aslı, yemek salonundan çıktı. Hızlı adımlarla aşağıya inerken aklından neler geçtiğini kendisi de bilmiyordu.

Etrafta gezerken gözü Nihat denen adamı arıyordu. Meydanda dünkü kutlamanın izleri göze çarpıyordu. Sabahın erken saatlerinde temizlik başlamıştı. Etrafa saçılan konfetiler, patlamış balonlar, çekirdek çöpleri ve daha birçoğu ada halkından kimselerce toplanıyordu. Süpürürken havalanan tozlar suyla geri yere yapıştırılıyordu. Aslı, onların arasında aradığı kişiyi bulamadı.

Şerif'i sallanan koltuğunda, etrafı temizleyen insanlara komut verirken bulunca yanına gitti.

“Günaydın Şerif Bey.”

“Günaydın Aslı. Hayrola? Bu saatte buralarda ne yapıyorsun?”

“Birini arıyordum. Adı Nihat. Malikaneye gelecek olanlar listesinde adı okunmuştu. Ancak kendisini bu sabah göremedim.”

Şerif, sandalyesinde sallanırken gözlerini kısarak ona baktı. “Seni malikanedekiler mi gönderdi?”

“Hayır.”

“Neden soruyorsun?”

“Adı okunduğunda yanındaydım ve çok mutlu olmuştu. Neden gelmedi, merak ettim.” Aslı, adamı nasıl caydırdığından bahsetmedi.

“Vazgeçmiş, öyle söyledi. Yine de görmek istersen konukevinin iki ev ötesinde.”

Aslı, hareket etmeyince, “Başka bir şey mi var?” diye sordu.

“Acaba, kalacak bir ev var mı? Ada halkına biraz daha yakın olmak istiyorum da.”

“Misafirliğin uzayacak mı yani?”

Aslı önüne baktı. “Sadece bir süre daha. Kalacağım yer var mı?” Bunu oldukça sakin bir ses tonuyla sormuştu. Yaşar’ın evini söylemesini deli gibi istiyordu.

“Şu yakın zamanda ölen adamın evi. Orası olabilir.”

Aslı’nın gözleri parladı ancak kendisine hakim olmayı başardı. “Hm olabilir. Kiminle görüşebilirim.”

Şerif hafifçe güldü. “Benimle. Anahtarlar bende. Adamcağızın kimsesi yoktu. Yani ev müsait.”

“Kira ne kadar olacak peki?”

Şerif bu sefer kahkaha atarken sandalyede öne doğru eğildi. “Ne kirası kızım? Emlakçı mıyım ben? Ev boş. Geç istediğin kadar otur. Senden para alacak değilim.”

Aslı da onun gülmesiyle rahatladı. Şerif, sandalyesinden kalktı. “Dur, anahtarları getireyim.”

“Yardım edeyim mi? Malum anahtarları bulmanız biraz zor oluyor,” diye takılmadan edemedi.

“Yok, kolay yerde bu sefer.”
Şerif, masasının çekmecesini açıp anahtarı çıkardı. Getirip Aslı’ya uzattı. Aslı anahtarı avucunda sıktı.

“Teşekkür ederim, Şerif.”

“İşin bitince bana geri getir. Olur mu?”
Aslı kafa salladı. Gitmek için döndüğünde Şerif tekrardan sandalyesine kurulmuş, etrafta temizlik yapanlara yorum yapmaya devam etmeye başlamıştı.

Aslı, Şerif’in tarifi üzerine Nihat'ın evinin önüne kadar geldi. Bahçede iki çocuk koşuşturuyordu. Çitin ardından bir süre çocukların gülüşmelerini izledi. Gözleri, bahçenin köşesindeki Nihat ile buluştuğunda gülümsedi. Nihat, elindeki ibriği yere koyarak ona doğru ilerledi. Bahçe kapısını açtı.

“İçeri gelin.”

Aslı bu teklifi reddedemezdi. Bahçeye girdi.

“Sizi görmek istedim.”

“Bende size teşekkür etmek istiyordum.”

Aslı, şaşırmıştı. Nedenini sormak için ağzını açtığında bir kadının sesini duydu. Kadının elinde bir sopa vardı. Aslı onun görme engelli olduğunu çok sonradan fark edebilmişti. Kadın, dışarıya çıktığında çocuklara seslendi daha sonra da Nihat’ın ismi duyuldu.

“Buyurun, kahvaltıya.” Diyen Nihat onu evine davet etti.

Nihat, kadına Aslı’nın orada olduğunu söylediğinde, kadının yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. “Hoş geldiniz, isminiz neydi?”

“Hoş buldum. Aslı. Sizin adınızı da öğrenmek isterim.”

“Adım Nil. Kahvaltıya geçelim.” Kadın içeriye girip mutfağın yolunu tuttu. Nihat onu sofraya buyur edince geçip oturdu. Çocuklar sandalyelerine kurulmuş, ona merakla bakıyorlardı. Aslı onlara bakıp gülümsedi. Nihat ona çayını uzattı.

“Çocuklar, hadi kahvaltınızı yapın. Misafirimize bakmayın öyle. Doruk, ekmeğinle oynama.”

Aslı, şaşkınlıkla kadına baktı. Nihat güldü. “Bazen karımın gördüğünü düşünüyorum.”

“Hey! Ben görüyorum zaten.” Elini kalbine götürdü. “Bir anne, her zaman çocuğunun ne yaptığını bilir.”

Aslı, bu sevimli aileye bakarken dün Nihat'a sorduğu soruların yerinde olduğuna kanaat getirmişti. Güzel bir ailesi vardı. Daha fazla paraya ihtiyaçları yok gibiydi. Etrafta gözlerini gezdirdi. Mutfak biraz eski ancak tertemizdi. Fazladan hiçbir eşya yoktu göze çarpan. Çocuklar kahvaltılarını bitirip masadan kalktılar. Aslı, beklettiği sorusunu sormak için ağzını açtı.

“Aslı Hanım, dün bana o soruları sormasaydınız bende malikanede olacaktım.” Diye söze başladı Nihat. Aslı sustu ve konuşmasını bekledi. “Aslında başta o kadar sevinmemin nedeni, ailemin bana yıllardır söylediği şeylerdi. Aile büyüklerimin çoğu bu fırsatın ailemiz için çok önemli olduğunu söyleyip durdu. Bir kısmı, adadan gittiler ancak geri dönen olmadı. Sizde bana dün öyle söylediniz hatta. Geri dönmeyeceğimi. O an kafamda bir kıvılcım çaktı.” Nihat, karısının eline uzandı. “Bana gitmem için öğüt veren büyüklerimiz şu an burada değil ve düşündüm de gidersem onlardan ayrı geçireceğim her saniye benim için yıllar gibi gelecek.”

“Çok şükür aç değil, açıkta değiliz. Kocam bahçeyle ilgileniyor. Oradan yiyor, fazlasını satıyoruz. Çocuklarımızla geçirdiğimiz her an çok özel. Bu özel anları ayrılıkla yaralamak istemeyiz.”

Aslı, ilk başta cesaret edemese de sonunda sormaya karar verdi. “Durumunuz, doğuştan mı?”

Nil, derin bir nefes verdi. “Hayır, bende bir zamanlar sizin gibi her şeyi görüyordum. Bir kaza geçirdim. Ondan sonra dünyam karardı. Aslında bu doğru bir tanım olmadı. Çünkü dünyam karardı sandığımda kocam tüm renkleri bana geri verdi. Ellerinde, göğsünde, kahkahasında gökkuşakları vardı.”

Nihat, buğulanan gözlerini silerken karısının elini daha sıkı tuttu. Aslı’nın da gözleri yaşarmıştı.
“Ameliyatı yok mu peki?”

“Bu adada yok. Diğer yerlere de gidemiyoruz, çocuklar malum.”

Aslı bir süre düşündü ve kararını verdi. “Size yardım edebilirim.”

Çift donup kaldı. Ne söyleyeceklerini bilemez haldeydiler. Konuşan, birkaç dakikanın ardından Nil oldu. “Nasıl yani?”

“Doktoru size getireceğim. Adadan ayrılmanıza gerek yok. Kocanız size tüm renkleri vermiş, ben ise naçizane çocuklarınızın büyüyüp serpilmelerini görmeniz için size yardım edeceğim.”

“Siz ciddi misiniz? Bunu yapabilir misiniz?”

Aslı, kafa salladı. Daha sonra Nil için sesli bir şekilde ciddi olduğunu söyledi. Karı koca sevinçten havalara uçmuştu. İçeriden koşup gelen çocuklara durumu anlattıklarında çocukların heyecanı görülmeye değerdi.

Aslı, yanlarından ayrıldığında yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Eve gider gitmez Selim ile konuşacak ve tanıdığı bir doktoru buraya yönlendirmesini isteyecekti. Derin bir nefes aldı. Meydana geri döndüğünde cebindeki anahtarı neredeyse unutmuştu. Gözleri her zamanki gibi onu arıyordu. Dünkü yerinde onu gördüğünde gülümsedi. Arkasından yaklaşarak birden önüne çıktı. Hilmi dalgınlığından sıyrılırken korktuğunu belli etmemek için öksürdü.

“Sen, buralarda mıydın?”

“Evet, biraz erken indim.”

“Aslı, dün olanlar...”

Aslı bu konuyu tekrardan açmak istemedi. “Hilmi, bana evini gösterir misin?”

Hilmi şaşırmıştı. “Evimi mi görmek istiyorsun?”

“Evet, ne var bunda? Hem arkadaşlarınla da tanışırım. Olmaz mı?”

“...”

“Müsait değilseniz o ayrı. Tamam söylemedim say.” Aslı, gözlerini yere doğru indirdi.

“Gidelim. Çocuklar şu an pazarda olmalı. Birazdan dönecekler.”
Aslı gülümsedi. Hilmi, onun gülümsemesine sevinmişti. Yola çıktılar. Meydanı geçip bir patikadan yukarı çıkmaya başladılar.

“Hilmi, sence Yaşar ne anlatmaya çalışıyordu?”

“Bilmem.”

“Hadi ama! Bir şeyler bilip de bana...” Aslı sustu. Kendisi hakkında hiçbir şey anlatmamıştı. Şimdi karşısına geçip onu bir şeyleri anlatmamakla suçlayamazdı ki. Hilmi kafasını çevirip ona baktı.

“Senden saklıyor muyum? Soru bu mu?”

Aslı, önüne baktı. “Adadakiler çok şey anlattı. Kafam karıştı. O kadar uçuk şeyler ki bazıları. Büyücüden falan da bahseden oldu. Bazılarının hayal gücü o kadar geniş ki, hangisi doğru hangisi yalan anlayamadım.”

“Büyücü hakkında kim bir şey söyledi?”

“Derken?”

“Onun hakkında atıp tutmayı seviyorlar da niye onu sevmiyorlar anlamadım.”

“Dur bir dakika. Büyücü denilen kişi gerçek mi?”

Aslı olduğu yerde kalakaldı. Bir gölün yanındaydılar. Hilmi bir ağaca yaslandı. “Büyücü gerçekten var. Ancak onun hakkında sana anlatılanlar gerçek değil.”

Aslı ağzı açıkta, duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Hilmi konuşmaya devam etti.

"O insanlar aptalın teki. Büyücü musallat olmasın diye adanın pek çok yerine yiyecek, kıyafet ne bulursa koyuyorlar. Bu sayede büyücünün onlara bulaşmadığına inanıyorlar. Oysa büyücünün umrunda bile değil bunlar. Hatta bırakılan her şeyi almamıza izin veriyor. O enayiler de her zaman yenisini getirmeye devam ediyor.”

“Sen... Onunla arkadaş mısın?”

“Dışlanmışın halinden dışlanmışlar anlar, güzel perim.”

“Benimle alay etmiyorsun değil mi?”
Hilmi hafif bir kahkaha attı. “Bana güvenmiyorsan...”

“Hayır, sana güveniyorum.”

Aslı bu kadar çabuk cevap verdiğine şaşırmıştı. Ne demişti öyle? Aklı konuşmamıştı, konuşan kalbiydi. Ve kalbi o adama koşulsuz güveniyordu. Şüpheye düşmüş olsa da bu onun söylediklerinden kaynaklanmıyordu. Tüm olanlar kafasında yerlerine oturmuyordu. Hilmi, Aslı’nın bu çıkışına hem şaşırmış hem mutlu olmuştu.

“İstersen, seni onunla tanıştırabilirim. Merak etme, o kimseye zarar vermez. Yani genelde zarar vermez diyelim.”

“Benimle tanışmak ister mi ki?”

“Seni çok sevecektir.”

“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”
Hilmi ona baktı. Sadece baktı. Aslı gözlerini kaçırdı ve yürümeye devam etti. “O zaman Yaşar’ın gördüğü şey, gerçekti. Bir büyücü varsa başka anormallikler de olabilir. Değil mi?”

“Büyücüye anormal dememelisin.”

“Ne demek istediğimi anladın işte.”

Yolun kalanında pek az konuştular. Aslı etrafındaki ormanı inceledi. Şimdi taşlı yollardan geçiyorlardı. İlk başta yukarıya doğru yürümüşlerdi. Şimdi daha düz bir bölgedeydiler. Açık bir alana kadar geldiler. Burada taşlı yolların iki yanında uzun otlar yer alıyordu. Aslı, bir kolunu kaldırarak elini otların arasında gezdirmeye başladı.

“Seni uyarıyorum, büyücüye gözlerini dikip bakma,” diye uyarıda bulunan Hilmi, parmaklarıyla Aslı’nın omzuna dokundu.

“Ne kadardan sonrası dik dik bakmaya giriyor, onu da söyle de bileyim kızıl kafa,” diye çıkıştı Aslı.

“Bak ben uyarımı yaptım perim, sonra yok efendim niye ben fare oldum, amanın sürüngen miyim şimdi, gibi lafları çekemem.”

“Ne? Şaka yapıyorsun değil mi Hilmi? Öyle bir şey yapmıyordur ya. Alay etme benimle.” Hilmi'nin kolundan tuttu. Hilmi, Aslı'nın omzuna kolunu atarken kulağına fısıldadı:

“Hani gölün kenarında bir kurbağa gördük ya...”

“Ee...”

“İşte o bizim çocuklardan biriydi. Büyücüye dik dik baktı. O da haliyle sinirlendi. Şimdi sinek avlayarak geçiriyor günlerini.”

Aslı ürpermişti. Hilmi, onun bembeyaz olmuş yüzüne bakıp güldü. “Ama merak etme, bence seni kurbağa değil de tavşan ya da kedi yapabilir. Sevimlisin,” dedi. Aslı, onun omzundaki elini üzerinden çekti. "Seni bu zamana kadar sürüngen yapmadıysa benim için de tehlike yok demektir," dedi kendinden emin bir şekilde.

"Peşinde sürünüyorum yetmez mi?" Diye mırıldanan Hilmi, Aslı'nın ardından yola devam etti.
Nihayet karşılarına bir ev çıktığında Aslı soluklanmak için bir taşın üzerine çöktü. Hilmi yanına geldi. Eve doğru bir bakış attı.

“Çocuklar gelmiş sanırım. Ben içeriye gidip bir bakayım. Malum, erkek erkeğe biraz rahat takılıyorlar.”

Aslı sinsice güldü.

“O bakış o gülüş de ne öyle?”

“Yok bir şey. Hadi sen git bak.” Aslı gülmeye başladı.

“Eve girmeyelim o zaman. Şimdi güvenemedim ben bizimkilere.”

“Hilmi, buraya yürüyüş yapmak için gelmedim. Hem sen niye bu kadar karşı çıkıyorsun birden? Beni arkadaşlarından kıskanmadın değil mi?”

“Kim? Ben mi? Bu duyduğum en saçma şey! Hah! Komik bile değil.”

“Korkma, arkadaşlarını senden koparmam.”

“Ah Aslı ah!” Hilmi eve doğru yürümeye başladı. Bir iki sefer arkaya bakmış, her seferinde Aslı’yı ona gülümserken bulmuştu. Kapıyı açıp içeri girdiğinde evin içinde dolaştı. Arkadaşlarından kimisi salonda, kimisi mutfakta kimisi yatak odalarındaydı.

“Arkadaşlar, şimdi size söyleyeceklerimi düzgünce, cıvımadan dinleyin,” diye söze başladı mutfağa girdiğinde. Sesini duyan mutfağa girdi.

“Ne oldu Akbaba?”

“Kötü bir şey mi oldu?”

“Yine bir şey mi yaptılar?”

“Durun bir, soru sormayı bırakın.” Hilmi ellerini havaya kaldırmış, oturmalarını işaret ediyordu. Birkaçı sandalyelere oturdu. Gökhan pencerenin önündeydi. Bir aralık gözü dışarıya kaydığında Aslı’yı etrafta dolaşırken gördü.

“Arkadaşlar, Akbaba yuvaya bir kuş getirmiş.”

Hilmi, bir iki adımda camın önüne geldiğinde diğerleri çoktan pencerenin önüne doluşmuştu. Onları pencereden uzaklaştırmaya çalışıyordu.

“Bakmayın öyle. Çekilin. Bende bu yüzden size uyarı yapacaktım.”
Hilmi onları itekleye itekleye pencereden uzaklaştırdı.

“Kız gerçekmiş. Vay anasını!”

“Gökhan, pencereden uzaklaş. Bir daha uyarmayacağım.”

“Aman, sanki yedik.” Gökhan pencereden uzaklaştı. “Bizden ne istiyorsun? Onu buraya niye getirdin?”

“Yoksa onu kaçırdın mı?” diyen Ali bu söylediğine kendisi de inanamaz bir halde eliyle ağzını kapattı.

“Saçmalamayın. Sizinle tanışmak istedi. Önden ben geldim. Ne haldesiniz diye kontrol etmek için.”

Herkes susmuş, birbirlerine bakıyorlardı. Konuşan Serdar oldu.

“Neden bizimle tanışmak istedi ki? Sen bunu niye kabul ettin?”

Hilmi omuz silkti. “Arkadaşlarımı görmek istedi. Evimi merak etti. Hepsi bu.”

“Önce ben tanışacağım.” Gökhan kapıya doğru yürürken üstünü başını düzeltti.

“Saçmalama Gökhan. Kıza sakın saçma sapan davranma. Hepinize söylüyorum. Şimdi onu büyücü ile tanıştırmaya götüreceğim. Biz gelene kadar kendinize çeki düzen verin.” Hilmi’nin gözleri dışarıdaki Aslı’yı buldu. Aslı etrafa bakıyordu. “Size güveniyorum çocuklar. Beni zor durumda bırakmayın. Lütfen.” Hilmi mutfaktan çıkıp ön kapıya ilerledi. Mutfakta kısa bir sessizlik oldu.

“Akbaba'nın hiçbir şeyi boş yere yapmayacağını biliyoruz. O kızı buraya getirdiyse bir bildiği vardır. Hadi, işe koyulalım.” Serdar herkese görevlerini verdiğinde herkes işe koyuldu ve zamanla yarış başladı.

“Ne oldu kızıl? Beni görmek istemediler mi?” Aslı kendisine yaklaşan Hilmi’ye baktı. Hilmi yanına kadar geldi. “Yok. Önce büyücüye gidelim. Ondan sonra eve gireriz.”

Aslı başka soru sormadı. Kafasıyla onaylayarak onun gösterdiği yöne doğru yürümeye başladı.

Loading...
0%