Yeni Üyelik
31.
Bölüm

İzler 2

@albayrakirem

Yemek bitmiş, bir grup gencin konuşabileceği havadan sudan muhabbetin aksine birbirlerini tartarak söylenen birkaç cümleden ibaret olan lafların suyu çekilmiş, ortamı derin bir sükûnet kaplamıştı. Bir süredir herkes kendi kabuğuna çekilmiş gibi konuşmadan öylece oturuyordu. Yemeğin ağırlığıyla iyice mayışan Hilmi elini çenesine koymuş dolunayın aydınlattığı denize doğru bakıyordu. Aslı önüne koyduğu elleriyle oynuyor. Kafasında uçuşan bin bir düşünce içinden olayları çözecek parçaları bulmaya, sıraya koymaya çalışıyordu. Gözlerini ellerinden çekip kafasını gökyüzüne kaldırmış Selma’ya çevirdi. Bu gece her zamankinin aksine daha sakin ve sessizdi. Aslı onun yüzüne dikkatlice bakınca yanaklarından süzülen gözyaşlarını fark etti. Yüzüne vuran ışık ile belli olan bu parıltıları görünce kaşlarını çattı. Selma elinin tersiyle gözyaşını çabucak silerken Aslı ile göz göze geldi. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsemeye çalıştı. Ama Aslı onun iyi olmadığını biliyordu. Bir sorun olduğunu daha en başından anlamıştı zaten. Ancak onunla konuşacak bir ortamda değildi. Ve bu gidişle de doğru zaman ve ortamı bulmanın imkânsız olacağını biliyor, Selma’nın sorunu her neyse çözmek için elinden geleni yapacağına dair kendi içinde sözler veriyordu. Sonunda aklına bir fikir gelince oturduğu yerde silkinip gülümsedi.

“Savaş, bak ne diyeceğim?” diye başladı konuşmaya. Ancak o bak demese bile Savaş’ın gözü zaten ondan bir an olsun ayrılmamıştı ki. Kafasını hafifçe eğmiş tüm gece onu seyretmişti. Aslı’nın ani çıkışı dalıp gitmiş olan Hilmi’yi ürkütmüştü. Elini çenesinden çekip kafasını ona doğru çevirdi.

“Seni dinliyorum.”

“Senden bir şey isteyebilir miyim? Selma bu gece benimle gelse olur mu? Kızlar gecesi yapmış oluruz. Tabii sen Selma’yı idare etmeyi kabul edersen.” Aslı, her zaman işine yaramış olan ikna edici kedi bakışlarıyla ona baktı.
Selma biraz canlanmıştı. Ağabeyine doğru baktı. Savaş, Aslı’nın bakışlarına kapılmıştı ki Selma koluna dokundu. “Ağabey olur mu? Gidebilir miyim?” Savaş kafa salladı. “Teşekkür ederim ağabey.” Selma uzanıp ona sarıldı.

“Madem öyle bizde kalkalım. Geç oldu. Burada uyuyup kalacağım sonunda.” Hilmi yerinden kalkmak için davrandı. Aslı da ona uydu. “Hadi Selma.”
Selma yerinden sevinçle fırladı. Savaş hala yerinden kalkmamıştı.
“Bu arada yemek için sağ ol.”

“Bir şey değil akbaba. Afiyet olsun.”
Hilmi elini Aslı’nın sırtına koyup onu yola doğru ilerletti. Aslı, Selma’nın koluna girdi. Bahçeyi geçip terasa ulaştılar. Merdivenlerin başına geldiklerinde Aslı duraksadı. “Çantayı unutma,” diye fısıldadı Hilmi’nin kulağına. Hilmi başta anlamamış göründü. Ancak bir dirsek darbesi ona her şeyi hatırlatmaya yetmişti. Gitmeden önce geriye doğru bakıp Savaş’ın terasa çıkıp çıkmadığını kontrol etti. Ortalarda gözükmüyordu. Yollarına devam ettiler. Hilmi çantayı alıp onlara ulaştığında biraz gerilerinde kalmaya dikkat etti.
“Selma, bugün bir şey mi oldu?”

“Annem benim aşağıya indiğimi öğrendi. Çok kızdı. Hatta az kalsın...” elini yanağında gezdirdi. Sanki tokat yemiş gibi bir sızı hissetmişti. Aslı karanlığa rağmen bir sokak lambasının aydınlattığı anda Selma’nın hareketini görmüştü.
“Seni incitti mi? Yoksa sana vurdu mu?”
Selma telaşla kafasını iki yana salladı. “Hayır, vurmadı.”

Aslı konuşmadan bekledi. Selma açıklama yapma gereği duyarak devam etti. “Çok sinirlenmişti elini kaldırdı ancak vurmadı. Ağabeyim onu durdurdu.”

“Sen neler diyorsun Selma? Yani ağabeyin olmasaydı sana vuracak mıydı? Sadece malikaneden ayrıldın diye.”

Selma önüne baktı. Yaşar’ın evine varmışlardı. Aslı kapıyı açtı ve kızın içeri girmesini bekledi. Hilmi kapıdan çantayı uzattı. “İyi geceler güzel perim. İyi geceler malikane çiçeği!”

“İyi geceler.”

Selma kendisine söylenen kelimeyi gülümseyerek karşıladı. “İyi geceler.”
Hilmi gidince kapıyı kapattılar. Selma salonda kısa bir tur atıp koltuğun kenarına ilişti. Ellerini çenesinin altında yumruk yaparak Aslı’ya baktı.

“Aslı biliyor musun ağabeyimi hiç böyle görmemiştim.”

Selma’nın aksine koltuğa iyice yayılan Aslı kafasındaki yastığı düzeltirken durup ona baktı. “Nasıl?”

“Nasıl tarif edilir bilmiyorum.” Sesini alçalttı. “Seninle ilgileniyor bence.”
Aslı zoraki bir kahkaha attı. “Bunu da nereden çıkardın?”

“Sen geldiğinden beri eskisinden farklı davranıyor. Hem Hilmi'den nefret etmesine rağmen senin için onu yemeğe bile çağırdı. Ağabeyim kibar ve yardımseverdir ancak düşmanlarına karşı pek öyle değildir. Özellikle Hilmi ve arkadaşlarından o kadar rahatsız olur ki...”

Aslı gözünü tavana dikti. Bir şeyler söylemek için acele etmedi. Zaten bir iki dakika sonra hafifçe tıklatılan kapı, henüz detaylandırılmamış bu meselenin bir süre daha rafa kalkmasına neden olacaktı. İki kadın kısacık bir an bakıştı. “Kim geldi ki Aslı?”

Aslı yerinden kalkıp kapıya yaklaştı. Kapı kolunu aşağıya indirip açtı. Evde yanan ışık dışarıya süzüldü. Kapının önünde duran kişi ışığa gözlerini kısarak bakarken “Selam Aslıcık!” sesi duyuldu. Aslı bir adım geriye giderken onu içeriye davet etti.

“Bu sabah gelmene rağmen şimdi görüşmemiz ne acı.”

“Gemide bazı işler vardı.” Mert, Selma’ya doğru kararlı adımlarla yaklaştı. Selma oturduğu koltuktan kalkmıştı. Mert'in iki yana açtığı kollarına biraz tereddütle de olsa yaklaşmaktan kendini alamadı. Aslı onların sarılmalarının bitmesini beklerken geçip oturdu. Selma utanarak genç adamın kollarından ayrılırken kıpkırmızı olmuş yanaklarını gizlemek için ellerini yüzünde gezdirdi.

“Burada olduğumuzu nereden öğrendin?” diye sordu Selma yan yana oturduklarında.

“Pazarda konuşurlarken duydum. Aslı malikaneden ayrılmış, bu eve gelmiş falan.”
“Ne kadar kalacaksın?”
“Birkaç gün.”

“Gemideki yolcular kimdi?” diye sordu Aslı. Bir şeyler öğrenebilmeyi umuyordu. “Buraya niye gelmişler? Ne kadar süre kalacaklar?”

“Sakin ol Aslı. Daha yeni geldim. Bir sürü soru sordun. Sorguda gibi hissettim kendimi.”

“Zor sorular olmasa gerek. Hadi Mert, cevaplasan olmaz mı?” Dolambaçlı konuşmaktan sıkılmıştı. Bu gece hazır ikisini de bulmuşken izlerle ilgili öğrenebileceği bir şeyler olup olmadığını kontrol edecekti. Selma, annesinin kontrolünde değildi, Mert ise zaten açık sözlü biriydi. Zorlanmayacağını düşündü.

“Kim olduklarını bilmiyorum Aslıcık. Yolculuk boyunca birbirlerinden hiç ayrılmadılar. Sürekli dip dibe oturup fısıldaştılar.”

“Neden fısıldaştılar ki?” diye sordu Selma. “Gerçi malikanede de pek seslerini duymadım. Bir tuhaflardı. Gerçi şimdi hatırlıyorum da onlar hep böyleydi.”

“Sence neden tuhaflardı Selma?”
“Bilemiyorum.”
“Tahmin yürütebilirsin.”

“Tuhaflardı işte Aslı. Belki de tüm büyükler tuhaftır. Ya da bana öyle gelmiştir.”

“Neyin var Aslıcık? Neden böyle sorular soruyorsun?”

Aslı bıkkınlıkla nefes verirken yerine kalktı. “Muhabbet olsun diye. Her neyse ben biraz dinleneceğim. Mert koltukta yatabilirsin. Selma sen de içerideki yatakta uyuyabilirsin. İyi geceler.”

“Sen nereye?”

“Küçük odadayım.” Aslı çantasını yerden alarak bir odadan içeri girdi. Kapıyı arkasından kapattı.
“Onun neyi var?” diye fısıldadı Mert. Selma omuz silkti. “Bilmiyorum ki.”

Aslı duvar boyu kitaplarla dolu olan bu odaya girip ışığı yaktığında kitap kulelerinin arasına girdi. Topu topu dört adımlık bu oda tıka basa kitapla doldurulmuştu. Kitap sayfalarının eski kokusu tozlarla karışmış, odanın havasızlığında rahatlatıcı bir aroma oluşturmuştu. Genç kadın elindeki çantayı yere koydu. Herhangi bir kitap kulesini yıkmamaya özen göstererek yere çöktü. Çantayı önüne alıp fermuarını açtı. Fotoğraf makinesini bulup çıkardı. Çektiği fotoğraflara göz gezdirdi. Defterine birkaç not aldı. Haberine giden önemli bir adım atabilmişti ancak bir sonraki adımını nereye atacağını bilemiyordu. Neyin peşine düşeceğini kestiremiyordu. Oturduğu yerden etrafındaki kitaplara baktı. Bir kitabın arasından sarkan kâğıda uzanmak için dizlerinde yükseldi. Kâğıdı çekmek istedi ancak kitapların ağırlığı ona bunu yapmaması gerektiğini hatırlattı. Üstündeki kitapları bir başka kitap yığınının üstüne koyup kâğıda ulaştı. Ters çevirip ışığa doğru çevirdiğinde düzensiz şekiller ve karalamalarla dolu bir sayfayla karşılaştı. Kafasını eğip kâğıdı farklı açılarda tutarak karalamaları çözmeye çalıştı. Sonunda bunun büyük bir canlıya ait bir çizim olduğunu fark etti. “Bu da nesi? Bir kurt mu yoksa bir ayı mı?” Kâğıdı defterinin arasına koydu. İçerdekilerle tekrardan konuşmaya çalışmak için odadan çıktı.
Selma ve Mert bir fotoğraf albümünün üzerine eğilmişti. Parmağını bir fotoğrafın üzerine koyan Selma, onlara doğru gelen Aslı’ya bakmak için kafasını kaldırdı. “Baksana Aslı, ne güzel fotoğraflar var.”

Aslı ilgilenmiş gibi yaklaşıp gösterdiği fotoğraflara kısa bir bakış attı. “Evet, güzelmiş.”

“Aslı bir sorun mu var? Biraz durgun gibisin.” Diye sordu Mert. Aslı kendini bir koltuğa bırakırken kafasını iki yana salladı. “Seni birazcık tanımışsam canın bir şeye sıkılmış senin.”

“Bizimle paylaşabilirsin Aslı. Sen bizim için o kadar şey yaptın. Eğer bizim de sana faydamız dokunabilecekse her şeyi yaparız,” diye araya giren Selma önündeki albümün kapağını kapattı.

Aslı konuşmaya başlamadan önce dudaklarını ıslattı. “Bazı sorularımın cevaba ihtiyacı var aslında. Kafam sorularla dolu.”

“Konu ne peki?” Mert oturuşunu düzeltirken Aslı’ya doğru döndü.

“Benim bu adaya gelme nedenim...” durdu ve kimliğini deşifre etmeden yardım isteyebileceği bir yol bularak konuşmasını sürdürdü. “Yaban hayatını merak eden bir maceraperestim ben. Bu konuda bir proje geliştiriyorum. Bu adada ilginç canlılar bulabilmeyi umuyordum.”

“Aslıcık bir adada nasıl bir canlı popülasyonu olur ki? Genelde vahşi hayvanlar olmaz, olsa da insanların güvenliği için ortadan kaldırılır. Daha önce bulunduğum yerlerde de pek rastlamadım. Bu adada hiç bilmiyorum.”

“Öyle mi diyorsun ya? Tüh...” Aslı omuzlarını düşürüp dudaklarını büzdü. Selma düşüncelerinden sıyrılır gibi kafasını salladı. “Aslı, ağabeyimden yardım isteyebilirsin. O bu adayı iyi biliyor, ilginç kuşlar olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Hem misafirler de sırf bu canlılar için gelir buraya.”

“Savaş bir şey bilmiyor. Sormuştum ona.” Bir yalan daha dökülmüştü dudaklarından. “Hatta şu ormandaki kapalı bölgede ne olduğunu bile bilmediğini söyledi. Yani bana yardımcı olamadı. Anlaşılan yanlış geldim. Burada vakit kaybettim.” Tepkilerini ölçmek için gözlerini üzerlerinde gezdirdi. “En iyisi hazır gemi gelmişken geri dönmek.” Son kartını oynamıştı. Şimdi ya batacak ya da çıkacaktı. Eğer ikisinden biri bir şeyler biliyorsa şu an söylemeleri olası olabilirdi. Ancak gerçekten de bilgileri yoksa o zaman gitmekten başka çaresi kalmayacak mıydı? Aslı elini kulağının arkasına götürdü.

Parmakları ondan emir almayı bırakmışçasına kulağını kaşımaya başladı. Mert de Selma da birkaç dakika sessiz kaldı. Sonunda konuşmaya başlayan Selma oldu. “Aslında... Bu adadaki canlılarla alakalı ailemin kuşaklar boyu yaptığı çeşitli araştırmalar vardı. Hatta bilmem kaç büyük büyükbabamın araştırmaları oldukça detaylıymış.”
Aslı zafer kazanmışçasına gülümsedi. İşe yaramıştı. Şimdi tek yapması gereken detayları öğrenmekti.

“Belgeler falan var mı? Projem için belge ve kanıtlara ihtiyacım var.”

“Arşivlerde mutlaka vardır. Senin için onları çıkarttırabilirim.”

“Selma bu meseleden kimseye bahsetmesen olur mu? Biliyorsun annen beni pek sevmedi. Şimdi bu konuyu öğrenirse beni gemiyi beklemeden yüzerek göndermeye kalkabilir.”

“Şey... Kendi başıma onları nasıl bulabilirim bilmiyorum.”

“Her neredeyseler ben gelip arayabilirim. İzin verirsen tabii.”

“Evin diğer yakasında olmalı. Oraya hiç gitmedim çünkü yasak. Sen gidebilir misin oraya?”

“En azından denerim. Ama dediğim gibi bu konu buradan dışarı çıkmamalı.”

“Kime söyleyeceğiz sanki?” diye sordu Mert.

“Merak etme Aslı. Kimse bilmeyecek. Ağabeyim bile.”

“Sağ ol Selma.” Aslı uzanıp onun elini tuttu. Selma diğer elini Aslı’nın eli üzerine koyarken, “Arkadaşlar böyle yapar değil mi? Birbirlerinin sırlarını tutar,” diye konuştu. Aslı elini geri çekerken gözlerini kaçırdı. “Arkadaşlar birbirlerine yalan söylemez. Oysa ben o kadar çok yalan söyledim ki...” diye geçirdi içinden. Salonda birkaç tur attı. Vitrin çekmecelerini karıştırıp bir kâğıt ve kalem buldu. Sehpanın üstüne koydu. “Evin krokisini çizebilir misin? Şu bahsettiğin kısım tam olarak nerede kalıyor?”

Selma kalemi eline aldı. Bir süre düşündü. “Nasıl çizebilirim bilmiyorum.”

Aslı elini uzattı. “Kalemi bana ver.” Hızlıca malikanenin kaba bir taslağını çıkardı. “Bana sadece ne tarafta kaldığını göster.”

Selma kâğıdın üzerine eğildi. Parmağı kâğıt üzerinde gezindi. Anlaşılır olması bakımından parmağı gezdirdiği yerlerin neresi olduğunu ona açıklayan Aslı iyice sabırsızlanmıştı. “Şurası.”

“Emin misin?”

“Evet. Ağabeyimin odasının olduğu koridorda üst kata çıkan bir merdiven var. Yerini tam olarak bilmiyorum.”

“Üst kat mı var?”

“Sadece bu kadarını biliyorum Aslı. Daha fazla yardım edemediğim için üzgünüm.”

Aslı kâğıdı eline alıp Selma’nın gösterdiği yeri işaretledi. “Teşekkür ederim.”

Mert kafasını koltuğun kenarına dayamıştı. İki kadının konuşmalarını dinlerken gözleri ağırlaşmıştı. Gözlerini açık tutmaya daha fazla dayanamayarak kendini uykunun derin kollarına bırakmak üzereydi. “Mert'e yastık ve bir örtü bulalım. Senin için de içeriyi hazırlayalım. Saat epey geç oldu.” Aslı kâğıdı katlayıp cebine koydu. Söylediği şeyleri yapmak üzere yatak odasına girdi. Dolabı açarak yastık ve yorgan çıkardı. Bunları kucaklayıp salona döndü. Mert'in kafasının altına yastığı yerleştirip üzerini örttüler. Selma, Aslı’nın peşinden yatak odasına girdi. Aslı temiz çarşaf ve yastığı çıkarıp sandalyenin üzerine koydu. Yatağa serili eski örtüleri kaldırıp hızlıca temizlerini serdi. Selma sessizce onu izliyordu. Aslı işini bitirdiğinde odaya mis gibi temiz çarşaf kokusu sinmişti. Valizinin bir gözünden bulup çıkardığı pijamaları Selma’ya uzattı. “Bunları giy. Elbiseyle rahat uyuyamazsın.” Selma pijamayı alırken gülümsedi.

“Her şeyi düşünürsün, değil mi? Bu arada sen nerede uyuyacaksın?”

“Sen beni dert etme. Üstünü değiştir ve iyice dinlen. İyi geceler.” Kapıdan çıkmak üzere dönerken duraksadı. “Şey... Selma tekrar teşekkür ederim.”

“Rica ederim Aslı. İyi geceler.”

Aslı odadan çıktı. Salonun ışığını söndürdü. Şimdi sadece açık perdeden içeriye sızan dolunayın ışığı aydınlatıyordu salonu. Tekrardan küçük odaya giren Aslı kamerasını yanına alıp geri çıktı. Selma’nın ışığı söndürmüş olduğunu görünce yavaş adımlarla dış kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açtığında gecenin serinliği bedenini ürpertti. Dışarı çıkıp arkasından kapıyı kapattı. Nereye gideceğini biliyordu. Tereddüt etmedi. Durmadı. Hedefine ulaşana kadar da durmayacaktı.

Loading...
0%