Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Köşe Kapmaca

@albayrakirem

Keyifli okumalar 🧚‍♀️


Gözlerine vuran güneş ışığıyla kafasını diğer tarafa çevirirken huysuzca kıpırdandı. Yere serdiği yorganın dışına çıkmış, doğrudan halının üzerinde yatıyordu.

Mert, uyanmış ve bir süre şaşkınca nerede olduğunu anlamaya çalıştıktan sonra yatakta doğrulmuştu. Halının üstünde, güneşten korunmak için yorganı kafasına çekmeye çalışan Aslı’yı görmüştü.

“Aslı! Hey, kime diyorum?” Yataktan kalkıp yere eğildi ve kızın omzuna hafifçe dokundu. “Aslı... Aslıcık... Uyan hadi...”

“Beni rahat bırakın...” Aslı ona arkasını dönerken yastığı kafasının altına çekmeye çalıştı.

“Aslı, sabah oldu ve ben hala evin içindeyim. Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? Hadii...”

Kapıya vurulmasıyla Aslı’nın gözleri faltaşı gibi açıldı.

“Aslıcık, şimdi bittik işte.” Diye mırıldanan Mert, doğruldu.

Aslı, yerde yattığı için tutulan bedenini güç bela yerde doğrulttu. Elini Mert'e uzatarak destek aldı ve yerden kalkmayı başardı. Bu sırada kapıya bir kez daha vuruldu ve bu sefer birinin sesi yükseldi. “Aslı Hanım, misafirler gitmek üzere, yolcu etmek isterseniz diye hanımefendi ve beyefendi sizi çağırdı.”

“Ta...Tamam. Hemen geliyorum,” diye bağıran Aslı karışmış saçlarında ellerini gezdirdi. Kapıdaki kişi bir süre bekledi, ardından uzaklaşan adım sesleri duyuldu.

“Az daha yakalanıyorduk Aslıcık. Ya kapıyı açsaydı?”

“Ama açmadı. Öyle değil mi?”

“Senin şu rahatlığın yok mu?”

“Hazırlanıp aşağıya inmem lazım. Ne giysem?” Aslı kendi kendine konuşuyordu. Dolabını açıp arkası baskılı beyaz bir tişört ve düz siyah bir eteği bulup çıkardı. Banyoya girmeden önce Mert'e döndü. “Biri gelirse ortadan kaybol.”

“Neyim ben şapkadaki tavşan mı? Nereye kaybolayım?”

“Off saklanacak bir yer bul. Banyo dışında. Dolaba falan gir onu da ben mi bulayım be?”

Aslı banyoya girdi ve elinden geldiğince hızlı bir şekilde hazırlandı. Saçlarını kurutup odaya döndüğünde Mert’i oda kapısının önünde buldu.

“Ne oldu?” diye sordu ona doğru
yaklaşarak.

“Çok fazla ses var. Ve... Sanırım biri geliyor.”

Aslı yerdeki yorgana ve yastığa bakış attı. Gerçekten de bir dakika sonra kapıya vuruldu. Mert paniklemiş bir halde ona baktı.

“Şu yerdekileri kaldır ve bu sefer banyoya gir. Hadi.”

Mert kendisine denileni yaparken panikle halıya takıldı ve düştü. Aslı küçük bir kahkaha attı. Mert ona yalandan bir öfkeyle bakarken güldü.

“Aslı?”

Aslı, Mert’in banyonun kapısını kapatmasını bekledi ve oda kapısını açtı.

“Efendim?”

“Az önceki ses neydi?”

“Ne sesi Savaş Bey? Ben ses falan duymadım.”

Savaş, Aslı’nın geriye doğru açtığı kapıdan odanın içini gözleriyle taradı.

“Düşme sesi ve kahkaha?”

“Az önce düştüm ve güldüm.”
Aslı, suratına tuhaf tuhaf bakan adamın bakışlarını görmezden gelerek, “Siz? Neden gelmiştiniz?” diye sordu.

“Şey... Misafirler...”

“Ben geliyordum zaten. Zahmet etmişsiniz buraya kadar.”

“Gidelim o halde.”

“Ayakkabılarımı giyip geleceğim. Siz
önden gidin.”

“Bekleyebilirim.”

“Beklemeyin.” Aslı’nın sesi biraz yüksek çıkmıştı. Hemen ardından durumu toparlamaya çalıştı. “Hem ev sahibi sizsiniz. Misafirlerinize ayıp olmasın. Bende iki dakikaya kadar geliyorum. Neredeler şu an?”

“Yemek salonunda.”

Aslı kafa salladı ve gülümsedi. Savaş’ın gitmesini bekler gibi yüzüne bakmaya başladı. Savaş birkaç saniye daha bekleyip geriye döndü ve koridorda gözden kayboldu. Aslı kapıyı kapatıp banyoya doğru ilerledi.

“Mert, ben şimdi aşağıya iniyorum. En kısa zamanda gelmeye çalışacağım.”
Mert, kollarında yorgan ve yastıkla odaya girip bunları yatağın üstüne bıraktı. “Aslıcık sen yokken biri gelirse?”

“Onlara neden buraya geldiğini sorarsın nasıl fikir? Ay Mert elbette saklanacaksın.”

“İyi de gelen hizmetçilerden biriyse ve odayı temizleyecekse nasıl banyoya saklanırım?”

“Şimdi kimsenin geleceğini sanmıyorum. Herkes misafirleri yolcu etmenin peşindedir. He ama olur da biri gelirse dolabın içine falan gir. Başka ne yapayım sana kaptan? Biraz daha beni oyalarsan bir başkası gelecek ve bu sefer kurtulamayacağız. Hadi ben gidiyorum.”

“Aslıcık?”

“Çabuk söyle Mert, acelem var.” Aslı, dolaptan çıkardığı spor ayakkabılarını giydi.

“Ben biraz acıktım.”

“Bu sorunu da çözeriz. Sadece biraz sabır.”

Aslı odadan çıktı ve yemek salonuna hızlıca girdi. Yavaştan masadan kalkılmaya başlanmıştı. Selma’yı, anne ve babasının yanında otururken gördü. Selma onu fark etmemişti. Yanındaki bir kadının, saçlarıyla ilgili söylediklerini ilgiyle biraz da utanarak dinliyordu. Saçlarını yine salık bırakmış, beyaz renk bir taç takarak önüne düşen saçlarını geriye yatırmıştı. Annesi, göz ucuyla ona bakıyordu. Aslı, kapının hemen yanında ayakta duruyordu. Ayağa kalkan ve kendisini fark eden misafirlere nazikçe gülümsüyor, bazılarıyla kısaca vedalaşıyordu. Yemek salonu gittikçe daha da hareketlendi ve antreye doğru bir sürü halinde ilerledi.

Kalabalığın arasında bileğini yakalayan bir el, Aslı’yı durdurdu. Selma, kalabalığın ilerlemesi için onu kenara çekene kadar bir şey söylemedi.

“Selma, kafandaki taç güzelmiş. Bir de şu kıyafetleri halletsek tam yaşına göre bir kız olacaksın.” Üzerindeki kıyafetleri süzdü. Yine iç karartıcı koyulukta bir takım giyiyordu.

“Aslı, teşekkür ederim. Bugün saçımı beğenen yedinci kişisin.”

“Yedi mi? Hm, fena değil.”

“Şimdi konumuza dönelim.”

“Ah, evet. Açım ve kahvaltıya yetişemedim. Bir şeyler yiyebilir miyim?”

“Aslı, sen ciddi misin? Konumuz diyorum. Hani...” Sustu ve etrafta biri var mı diye kafasını çevirip baktı. “Mert hala odada mı?”

“Evet ve o da aç. Hadi hemen yiyecek bir şeyler bulalım. Yemek yiyene kadar da bana bir şey sorma. Konsantre olamıyorum.”

Antre derin bir sessizliğe gömülmüştü. Hizmetçiler mutfak ve salon arasında mekik dokumaya devam ediyordu sadece. Selma ve Aslı, mutfağa doğru ilerliyordu.

“Aslı? Aslı Hanım?”
İki kız, arkalarından gelen ses doğru aynı anda döndüler.

“Ağabey, sende aşağıya inmeyecek miydin?”

“Hayır ben buradan vedalaştım. Hem annemle babam gittiler onlarla.”

“E ama her zaman onlarla birlikte sen de gidersin.”

“Bu sefer gitmedim Selma. Rutinden çıkan bir tek sen değilsin.”

Selma omuz silkti. “Peki neden Aslı’ya seslendin?”

Savaş duraksadı ve bir şey düşünür gibi çenesini kaşıdı. “Kahvaltıya yetişemedi ya onun için... Yani çalışanlara haber verecektim. Aslı Hanım kahvaltı edebilsin diye.”

“Buna gerek yok. Ben zaten hallediyorum. Aslı’yı mutfağa götürüyorum.”

Aslı, Selma’nın tavrına istemsizce sırıttı.
“Savaş Bey, isterseniz sizde bize eşlik edin?”

“Olur.”

“Buyurun gidelim.” Aslı, Savaş’a yol verdi ve önden gitmesini sağladı.

“Aslı ne yapıyorsun? Mert ne olacak?”

“Onu sen halledeceksin. Ben Savaş’ı gözümün önünde tutacağım sende Mert’e yemek götüreceksin. Bu kadar basit. Yalnız çalışanlara sakın yakalanma. Bol şans.” Aslı, Selma’nın alnına küçük bir buse kondurdu. “Hadi bakalım güzel kızım, iş başına.”

Savaş’ın peşinden gitti. Yemek salonundaydı ve bir çalışana talimatlar veriyordu.

“Aslı Hanım, böyle gelin. Kahvaltınızı buraya getirecekler.”

“Teşekkür ederim.” Aslı, bir sandalye çekip oturdu. Savaş da çaprazında bir sandalyede oturuyordu.

Masanın çoğu toplanmış, temizlenmişti. Çalışanlar hem çok fazlaydı hem de hızlılardı. Aslı için yeniden kahvaltı hazırlamaları çok sürmemişti. Porselen fincana çayını dolduran çalışana teşekkür etti.

“Sağ olun. Şimdi diğer işlerinize dönebilirsiniz.” Dedi Savaş. Çalışan kafasıyla hızlıca selam verip geriye döndü ve hızlı adımlarla yemek salonundan çıktı.

Aslı, çok açtı ve gözü sadece yiyecekleri görüyordu. Çay fincanını dudaklarına götürüp bir yudum aldı. Ardından omletten bir parça keserek önündeki tabağa koydu ve yemeğe koyuldu.
Savaş, önündeki çay fincanının kenarında parmağını gezdirirken Aslı’ya bakıyordu.

“Kahvaltı yaptıysanız bile bence omletin tadına bakmalısınız. Çok güzel olmuş.”

Savaş gülümsedi. “Tok olsa bile yenir. Öyle mi diyorsunuz?”

“Hıhı... Alın bakın.” Aslı, çatalına batırdığı omleti ona doğru uzattı. Savaş biraz şaşkınca ona baktı. “Şey... Pardon bu çatalı ben kullandım.” Elini geri çekmeden önce Savaş uzanıp çatalı aldı. Çatalı ağzına götürdü.

Aslı, onun tepkisine bakarken masadaki bir başka çatala uzanıp kendisi için de bir parça aldı.

“Güzelmiş.” Dedi.

“Ben demiştim. Bu arada... Selma ile konuşmak istiyordunuz. Konuştunuz mu?”

“Henüz konuşamadım. Sahi o nereye kayboldu?”

Aslı “Hah iyi halt ettin şimdi. Sırası mıydı Selma’yı hatırlatmanın.” Diye düşündü. Kendine kızmıştı.

“Şey, buralardadır. Gelir birazdan.”

“Siz buradayken sürekli sizin yanınızda olur halbuki. Sizden uzaklaşmak istemez. Şimdi nerelere gitti ki?”

“Onu da nereden çıkardınız? Neyim ben bulunmaz hint kumaşı mı? Başka işleri de pekâlâ olabilir.”

“Kardeşim sizi pek önemsiyor, değer veriyor. Bu sebeple merak ettim.”
Aslı çayından büyük bir yudum alırken fincanının üstünden Savaş’a baktı. Fincanı masaya geri koyarken sordu.

“Siz neden rutininizden çıktınız? Yani Selma, sizin her zaman misafirlerle gittiğinizi söyledi az önce.”

“Onlarla annem ve babam ilgileniyor. Daha önce geride misafir kalmamıştı ama şimdi siz buradasınız.”

“Gideyim mi?”

“Hayır. Yani ben o anlamda söylemedim. Durumu anlatmak için söyledim. Yani normalde bende annemlerle beraber aşağıya inerim çünkü bütün misafirler aşağıya iner ve geride eşlik edilebilecek biri kalmaz. Bu sebeple yani...” Savaş kızarıp bozarıyor, kelimelerini toparlamaya çalışırken zorlanıyordu.

“Anladım Savaş Bey. Beni düşünüp kaldığınız için sağ olun.”

“Rica ederim... Kahvaltınız bittiyse kütüphaneye gidelim mi?”

“Olur.” Aslı gülümsemeye çalıştı. “Umarım yukarıda sorun yoktur.” Diye içinden geçirdi. Masadan kalktılar. “Savaş Bey, siz önden gitseniz benim banyoyu kullanmam gerekiyor da.”

“Tabi.”

Aslı, odaya girdiğinde yatağının üstünde bağdaş kurmuş, önündeki tepsideki kahvaltıya odaklanmış Mert'i ve onun hemen yanında sandalyede oturan Selma’yı gördü.

“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu kapıyı arkasından kapatırken.

“Mert, kahvaltı ediyor.” Dedi Selma.

“Onu görebiliyorum. Ee kısaca özet geçin. İyi anlaştınız mı?”

Mert kafasını kaldırıp Aslı’ya baktı.
“Ben sevdim Selma’yı,” dedi bütün samimiyetiyle. Selma kıpkırmızı olmuştu. Kızaran yanaklarını gizlemek için eliyle yüzünü ovuşturuyordu.

“Peki sen Selma? Mert ile arkadaş olacak mısın yoksa ona hemen tekmeyi basıp gemisine uçurayım mı?”

“Aslıcık bana kıyamazsın bence.”

“Ondan o kadar emin olma.”

“Selma?” Mert onun sessizliğini yanlış anlamak üzereydi. Elindeki çatalı tepsiye bıraktı ve ayaklarını yatağın kenarından sarkıtıp yere bastı. Selma onun bu hareketliliği karşısında panik oldu ve ellerini ona doğru uzatarak salladı. “Hayır hayır.”

“Ne hayır?” dedi Aslı.

“Mert ile arkadaş olurum tabi. Bende... Bende sevdim. Hem senin tanıştırdığın birini nasıl olur da sevmem.” Dedi çabucak.

“Keramet Aslı'da yani?” Mert bozulmuş gibi kafasını çevirirken Aslı’ya göz kırptı. Aslı’nın dudağı yukarı doğru kıvrılırken Selma’nın cevabını duymak için onlara biraz daha yaklaştı.
Selma bakışlarını Mert’e çevirdi. “Hayır öyle demek istemedim. Sen iyi bir insansın. Buraya geldiğin ve her şeye rağmen benimle konuştuğun için de teşekkür ederim.”

“Selma, iyisisin hoşsun da keşke benimle mülakatta gibi konuşmasan.” Diye yakındı Mert.

“Mert haklı. Bir Mert Bey, demen eksik.”

“Aman diyeyim. Arkadaşlar böyle konuşmaz. Mesela bak Aslıcık benimle nasıl rahat konuşuyor keza bende öyle.”

“Affedersin. Ben nasıl konuşacağımı bilemedim.”

“Zamanla alışacaksın. Çünkü Mert yolu öğrendi. Gemisi demiri atarken, daha rıhtıma varmadan karaya atlar gelir yanına.”

“Yaparım bu arada.”

“Merak etme o ışığı sende gördüğüm için söyledim zaten.”

Selma güldü. Aslı ve Mert’in bu kadar güzel anlaşıyor olmalarına biraz kıskanarak biraz da imrenerek baktı.

“Beni lafa tuttunuz da Savaş’ın yanına gitmem lazım. Bu arada Selma, ağabeyin seninle konuşacakmış. Sen sormadan söyleyeyim, ne hakkında olduğunu bilmiyorum. Ve az önce nerede olduğunu sordu. Geçiştirdim. Şimdilik seni idare etmeye çalışacağım.”

“Ne konuşacak ki acaba ya?”
Aslı eliyle bilmiyorum der gibi bir hareket yapıp banyoda dişlerini fırçalamaya geçti.
“Ben yine gidiyorum. Sizde dikkatli olun.”

“Tamamdır Aslıcık.”

“Tamam Aslı.”

Aslı, odadan çıktığında Selma, Mert’e baktı. Mert, kaldığı yerden kahvaltısına devam ediyordu.

“Bence sende biraz yemelisin Selma. Kahvaltı gerçekten çok lezzetli.”

“Kahvaltı yaptım ben. Sen karnını iyice doyur.”

Selma, yemeğine odaklanmış bu adama uzun uzun baktı. Dün gece hayatına dahil olmuş bu adam onda bambaşka hissiyatlar oluşturmuştu. Geceden beri uzamış olan sakalları yanık tenine ayrı bir hava katmıştı. Yakası omuzlarına doğru açılmış olan gömleğinin ütüsü bozulmuştu. Selma, beyaz rengin birine bu kadar yakıştığını daha önce hiç düşünmemişti. Elini çenesinin altına yerleştirerek incelemeye devam etti. Onu daha yakından tanımak, onunla daha çok vakitler geçirmek ihtiyacı doğuyordu içinde.

“Nasıl olur da daha dün gece tanış olduğum biri hayatımdaki en önemli ihtiyacım haline gelebilir ki? İnsan bir başkasına bu kadar ihtiyaç duyabilir mi? Acaba abartıyor muyum? O ne düşünüyor kim bilir? Beni sevdi mi gerçekten?” Yanakları alev topuna dönüşmüştü. Yüzündeki sırıtışını saklamak için çenesindeki eliyle ağzını örttü.

Mert hala yemeğine devam ediyor, Selma’nın onu dikkatlice incelediğinin farkında, bir şey söylemesini bekliyordu. Geceden beri hep ilk konuşan kişi Mert olmuştu. Sorduğu sorulara verilen kısa cevaplar ve kaçamak bakışlar sohbetin derinleşmesini engellemişti. Ancak Mert bu durumu sorun etmemişti. Selma’nın nasıl bir ortamda yaşadığını az buçuk tahmin etmiş, gelip gördüğünde ise tahmin ettiğinden de daha çetrefilli bir durumda olduğunu anlamıştı. Onunla vakit geçirdikçe kendisine daha yakın olduğunu fark ediyordu.

Yemeğini bitirdiği halde kaşıkla sonunda bir yudumluk çay kalmış fincanı karıştırmaya başladı. Göz ucuyla da Selma’ya bakıyordu.

Bakışlarını kaldırıp genç kızla göz göze geldiğinde gülümsedi. Selma, çenesine yasladığı elini çabucak çekip sandalyede doğruldu.

“Bitirdin mi kahvaltını?” diye sordu.

“Evet.”

“İyi uyudun mu gece?”

“Mışıl mışıl.” Bu sefer kısa cevaplar verme sırası Mert'teydi. Selma’nın bir konu açması için geceden beri sabırla beklemişti.

“Mert...”

“Efendim.”

“Buraya gelirken ne düşünüyordun ve şimdi ne düşünüyorsun merak ediyorum.”

Mert düşünür gibi yaptı.

“Mesela ben...” Selma bakışlarını kaçırdı.

“Mesela sen Selma? Devam et. Önce sen söyle.”

“Aslı senden ilk kez bahsettiğinde başta ciddi olduğunu düşünmemiştim. Ona güvenmediğimden değil tabi. Ama benim varlığımdan bile pek çok kişinin haberi yokken ve adadaki çoğu kişi yüzümü bile görmemişken birinin beni merak edeceğine inanmıyordum. Sen buraya gelene kadar. Hatta Aslı ile bu odadan içeriye adım atana kadar. Bir rüyada olduğumu sandım. Hiç bitmesini istemeyeceğim bir rüya...”

“Aslında bende senin benimle arkadaş olmak istemene inanamadım. Çünkü bilirsin sen malikanede yaşıyorsun ben ise ailemle birlikte gemideyim. Beni istemezsin diye düşündüm.”

“Hiç öyle şey olur mu?”

“Ne bileyim. Bu Aslı çok ilginç bir kız. Sen ve ben kırk yıl düşünsem de hayallerimde bile bir araya gelemeyecek olan sen ve ben, onun sayesinde buradayız.”

“Aslı gerçekten de çok iyi bir insan. Buraya geldiği için öyle mutluyum ki...”

“Ailen hakkında soru sormak istemiyorum. Çünkü bu seni üzebilir ve ben seni üzmek istemem. Ama bir şey dikkatimi çekti. Dün beyaz bir elbise giyiyordun. Rahattın, daha bir neşeliydin. Bugün ise koyu renklere bulanmışsın. Beni yanlış anlama hala çok güzelsin, ama demek istediğim...”


“Anladım seni. Merak etme. Bu konu biraz uzun.”


“Vaktimiz var. Dinlemeye hazırım.

📖

 


“Savaş Bey?”

 

Aslı kütüphanenin kapısından içeri girdi. Kitaplıkların arasındaki Savaş’a doğru ilerledi. Geniş bir kitabı çekip çıkaran Savaş, ona döndü.

 

“Bu kitabı beraber okuyalım mı?”

 

Aslı bir kaşını havaya kaldırdı. Uzatılan kitabı eline aldı. Arka kapağındaki yazıya kısaca göz gezdirdi. Bir gizem kitabıydı ve özel baskıydı. “Bu baskıyı daha önce hiç görmemiştim.”

 

“Soruma cevap vermediniz.”

 

“Şey, olur.”

 

“Bugün hava çok güzel. Dışarıda oturalım mı?”

 

Aslı olur anlamında kafasını salladı.

 

Savaş’ın arkasından kütüphaneden çıkarken, “Bu da nesi şimdi? Niye beraber kitap okuyalım dedi ki? Hem aynı anda nasıl kitap okuyacağız? Off yine kendime ne dertler açacağım acaba?” Diye düşündü.

 

Bahçeye çıkmak için ilerlediler. Savaş hala önden gidiyordu. Aslı bir aralık kafasını merdivenlere doğru çevirdiğinde Selma ve Mert ile göz göze geldi. Ağzından çıkan istemsiz bir nidayla Savaş ona doğru döndü.

 

“Bir şey mi oldu?”

 

Aslı gözleriyle ikisine aşağıya inmemesini işaret ediyordu. Savaş, kafasını onun baktığı yöne çevirmek üzereydi. “Aslı Hanım? Neye bakıyorsunuz?”

 

Aslı hızlıca bir şeyler düşünmeye çalıştı. Savaş’ı kolundan tuttu ve merdivenlere doğru dönmesini engelledi. “Hiçbir yere bakmıyorum. Sadece tavana bakıyordum. Şu işlemeyi yeni gördüm,” diyerek tavanda bir köşeyi işaret etti. Savaş, kolundaki ele şaşkınca bakarken biraz afallamış gibiydi.

 

“Hadi gidelim. BAHÇEYE. BİZ BAHÇEYE ÇIKIYORUZ...”

 

“Aslı Hanım neden bağırıyorsunuz? Bizden başka kimse yok burada.”

 

“Bağırmıyorum ki... Gidelim.”

 

Aslı, onu kolundan tutmaya devam ederken hala merdivenlerde bekleyen Selma ve Mert'e gitmeleri için işaret etti. Mert'in elinde tepsi vardı. Mutfağa gidecek olmalılardı ki bunun hiç sırası değildi. Çünkü bahçeyle mutfak arası mesafe oldukça kısaydı ve eğer yeterince çabuk olmazlarsa Savaş’a yakalanabilirlerdi.

 

“Anlaşılan bugün köşe kapmaca oynayacağız.” Diye mırıldandı.

 

“Bir şey mi dediniz?”

 

Aslı gözlerini devirdi. “Yok.”

 

Bahçede biraz yürüyüp salıncağa oturdular. Aslı’nın gözü evin pencerelerinde, bahçe kapısının üstünde, çevrede geziyordu. Savaş kitabın geniş kapağını ortalarında açtığında kendisine gelen köşesinden tutmak için önüne baktı.

 

İlk sayfa Savaş’ın tuttuğu taraftaydı ve yazıları görebilmek için ona doğru hafifçe yaklaşması gerekiyordu.
Kelimelerde gözünü gezdiriyor ancak tek bir tanesini bile anlayamıyordu. Aklı hala içerideydi. İkisinin şu anda nerede olduğunu bilmiyordu. Bu da onu daha çok geriyordu. Birileri tarafından görülebilirlerdi.

 

Yaklaşık on dakika boyunca aynı kelimede takılıp kalmıştı. Kelime “peşimizdeler" idi.

 

Savaş kendisine yakın olan sayfayı bitirmiş, Aslı’nın tuttuğu sayfaya geçmişti. Kafası Aslı’ya yakındı. Kitaba odaklanmaya çalışıyor, ancak başarılı olamıyordu. Nefesi düzensizleşmişti. Kalp atışını genç kızın duyacak olmasından endişe ederek arada sırada kendini geri çekiyor, uzaktan sayfada yazılanları okumaya çalışıyordu. Aslı ise hala aynı sayfadaydı.

 

“Okudunuz mu?”

 

“...”

 

“Aslı Hanım?”

 

Aslı gözünü sayfadan kaldırıp ona baktı.

 

“Okudunuz mu? Kafanıza bir şey mi takıldı?”

"Okudum.” diye yalan söyledi çabucak. “Sizin bitirmenizi bekliyordum. Ben hızlı okurum.”

“Öyle mi? Keşke başta söyleseydiniz biraz daha hızlı okurdum.”

“Lüzumu yok. Nasıl okumak istiyorsanız öyle okuyun. Benim açımdan herhangi bir sorun yok.”

Aslı sayfayı çevirdi.

 

Loading...
0%